YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
661eb92cd880d
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 2 6
Bugün : 33750
Dün : 21998
Bu ay : 385120
Geçen ay : 453014
Toplam : 23164084
IP'niz : 18.117.91.153

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

Vahdet” çok önemli ve gerekli bir kavram olmak yanında, aynı zamanda kutsi bir müessesenin tarifidir. Ancak sadece edebi sözlerle ve hissi temennilerle meydana gelecek bir HEVES değil, ciddi projeler ve ilmi prensiplerle gerçekleşecek bir HEDEF’tir. Aksi halde; ülkemizdeki batıl ve bozuk sistemin içerisinde ve zalim Siyonist dünya düzeninin izni çerçevesinde “İslamcılık oynayalım, dini kavram ve kurumların istismarını yapıp kendimizi avutalım” hesaplı bir “vahdet” çağrısı hem büyük bir vebaldir hem de sonu hüsranla bitecektir. Samimi temennimiz, bu “vahdet” girişiminin; öncelikle müminlerin güç ve gönül birliğini, Hak nizamın hâkimiyetini ve tüm Müslümanların izzet ve hürriyetini tesis yolunda bir mesafe kat etmesidir.

Evet, bir rivayette “İnsanla Kur’an ikizdir” buyrulmaktadır; çünkü Kur’an insanın kullanım kılavuzu, huzur ve imtihan programıdır. Bu nedenle “Şeriatın bir taşını yerinden kaldıran, oraya başını koyacaktır.” Harputlu İmam Efendi (Osman Bedrettin Erzurumi) Hz.leri: “Emri bilma’ruf ve nehyi anil münker’den maksat bu din-i Hakkın kaim olması ve adalet nizamının kurulmasıdır” buyurmaktadır. Çünkü İslam şeriatını (Kur’an’ın adalet nizamını) istemek, Allah ile barışıp anlaşma yapmaktır. Batıl ve zalim sistemleri savunmak ise Allah ile savaşmaktır.[1] [2]

Mevlana Cami’nin: “Hayrın kaynağı, İslâm nizamı için çalışmak; bunun kaymağı ise Cenabı Hakkın rızasına ulaşmaktır. Her türlü şer ve fesadın tarlası ise gayri İslami ve zalim bir nizamdır, bunun faturası ise huzursuz yaşamak ve Hak’tan uzaklaşmaktır” sözleri ne kadar anlamlıdır. Çünkü insan, nefsinden ve hevesinden fedakârlık ettikçe, Rabbine yaklaşacaktır. Nefsinin süfli arzularından feragat edenler, Rabbinin ulvi rızasına ve rıdvanına nail. Olacaktır. Halka hürmetin, mahluka merhametin alameti, İslamiyet’in ve insaniyetin işareti ise Hak nizam kurulsun diye çalışmaktır.

Bu kutlu amaca ulaşmak üzere:

İslam Birleşmiş Milletler Teşkilatı

İslam Ortak Pazarı

Müşterek İslam Dinarı

İslam Savunma Paktı

İslam İlmi Araştırma ve Eğitim Ortaklığı

İslam Kültür ve Sanat İşbirliği Kurumları

oluşturulmadan ve bu yönde samimi bir niyet ve seviyeli-sürekli bir gayret ortaya koymadan, HEDEF’e ulaşmak asla mümkün değildir.

Ümmet arasında vahdeti sağlayacak hayati oluşumların:

a) Genel amaçları ve yol haritaları

b) Temel esasları ve hukuki alt yapıları

c) Merkez ve bölge kurumları

d) Bunların irtibat ve intizam konuları

e) Çalışma ve dayanışma kuralları hazırlanmadan “Vahdet ve Uhuvvet” kavramları, maalesef sürekli istismar ve edebiyat konusu olmaktan öteye geçemeyecektir.

Bu konularda Rahmetli Erbakan Hocanın hazırlattığı, bir kısmına (D-8’ler gibi) resmiyet kazandırdığı, tarihi oluşum ve programlar, gerekli ve önemli görülmekte midir?

Eksik ve yetersiz bulunan proje ve prensiplerle ilgili, ilmi gayretler yürütülmekte midir- yürütülecek midir?

“Adil Düzen” gibi ilmi ve İslami yeni bir sistem ihtiyacı hissedilmekte ve bunun Vahdet için hususi hassasiyeti bilinmekte midir?

Sorularının yanıtları, hem vahdet çağrımızdaki samimiyetimizin hem de bilincimizin ve bilim seviyemizin göstergesidir. Çünkü; Zalim ve Kafir Güçlerin ve onların beyni olan Siyonizm’in:

1. Siyasi yönden: Birleşmiş Milletleri

2. Ekonomik Yönden: Faizci ve rantiyeci sömürü sistemleri ve Avrupa Birliği

3. Askeri Yönden: NATO( Kuzey Atlantik Antlaşması) organizeleri

4. Kültürel Yönden: Unesco ve yaygın şeytan ağı internet siteleri

5. Ortak para birimi olarak, DOLAR hâkimiyeti karşısında;

Bütün Müslümanlara, caydırıcı, onur ve huzur kazandırıcı bir güç ve üstünlük sağlayacak *ortak KURUM’LAR *ortak KURAL’lar ve *ortak KARAR’lar olmadan, mevcut sorunlar acaba hangi metot ve mekanizmalarla giderilecektir?

Önce ülkemizde Milli birlik ve dirliği, sonra tüm İslam âleminde ve insanlık düzeyinde vahdet ve uhuvveti gerçekleştirmek için, bu belirtilen evrensel oluşum ne programlara, yani birleştirici ve güçlendirici kurum ve kurallara elbette ihtiyaç vardır, bunlar bizim de amacımızdır; ama şu anda yeterli ve gerekli hazırlığımız ve birikimli arkadaş noksanlığımız vardır deniyorsa, kendilerine bu konularda yardımcı olacağımızı da hatırlatmamız, ilmi ve vicdani bir sorumluluk gereğidir.

Din ile düzenin zıtlaşması, toplumu yozlaştırır!

Evet, İslam’ın en doğru ve doğal şekliyle anlaşılması, yaşanması ve günümüze taşınması konusunda milletimize rehberlik yapan, eserleri ve manevi öğretileriyle hala gönüllerimize ışık tutan bu büyük şahsiyetlerin ortak hedefi; her alanda Tevhit düşüncesini hâkim kılmak ve vahdeti(birliği) sağlamaktır. Çünkü bir toplumun: Diniyle düzeni, ahlaki prensipleriyle siyasi projeleri, Camide dinledikleriyle mektepte öğrendikleri eğer birbirini tutmuyor, zıtlaşıp farklılaşıyorsa, bu durumda ya düzene uyup dinlerini yozlaştıracaklar, veya dinlerine uyup düzenle çatışacaklar, her iki halde de huzursuz olacaklardır. Örneğin; din faizi yasaklıyor, ama ekonomi çarkı faize dayanıyorsa… Din zinayı haram kılıyor, düzen serbest bırakıyor hatta teşvik ediyorsa… Din kumarı günah sayıyor, düzen farklı isimler altında meşrulaştırıp umut kapısına çeviriyorsa.. Din rüşveti, zimmeti, rantiyeyi, hile ve sahteciliği kötülüyor, ama düzen halkı bunlara mecbur ediyor ve siyaset bunları rahatlıkla ve büyük çapta yapmak için en etkili bir araç sayılıyorsa… Din adaleti emrediyor ama düzen adam kayırma ve güçlü olanı aklama üzerine kurulmuşsa…  Bu durumda insanlar a)ya dinlerini bırakacaklar b) ya düzene başkaldırıp isyancı konumunda olacaklar c)veya genellikle hem dinlerini hem de düzenlerini idare edip münafıklaşacak; fikren Müslüman fiilen Hıristiyan gibi yaşamaya mecbur kalacaklardır.

İşte bu ahlaki ve hukuki yozlaşmadan halkı kurtarmak içindir ki, Hoca Ahmet Yesevi Hz.leri “Emr-i bil ma’ruf ve Nehy-i anilmünker yapmayı” yani “Hakkı ve hayırlıyı uygulayan, kötülüğe ve zulme ise mani olan bir toplum düzeni kurmayı”, İslami hayatın (şeriatın) temel esaslarından saymıştır. Atatürk’ün “Tevhid-i tedrisat” kanunu da bunu amaçlamış, dini eğitimle müspet bilimlerin aynı sistem içinde ve devlet kontrolünde yapılmasını sağlamıştır. Bu bağlamda laiklik de: dinin dışlanması veya dine düşmanlık yapılması değil; her türlü istismar ve suiistimali önlemek için, devlet işleriyle dini hizmetlerin ayrı tutulması ve devletin bütün kurumlarının ve adalet çarkının, farklı din ve düşünceden bütün vatandaşlara eşit mesafede bulunması, ayrımcılık kayırımcılık yapılmamasıdır.

Günümüzde, toplumu din ve düzen farklılığından, manevi değerlerle yürürlükteki sistem aykırılığından kaynaklanan bu çelişki ve çıkmazdan kurtarmak üzere en ciddi ve cesaretli hedeflerle siyasete atılan, en gerekli, geçerli ve gerçekçi projeler ortaya koyan şahsiyet ise rahmetli Erbakan’dır.

Gulam Azam’ın son duası ve Erbakan’ın sadıkları!

Önceki ay vefat eden Bangladeş Cemaat-i İslami eski Başkanı ve Erbakan hayranı Gulam Azam’ın son vasiyeti, cenaze namazını dava arkadaşlarının kıldırmasıydı. Gulam Azam’ın oğlu Abdullahil Amaan Azmi, babasının vefat etmeden iki saat önceki son vasiyetini Milli Gazete ile paylaşmıştı. “Babam vefatından iki saat kadar önce cenaze namazını Cemaat-i İslami Genel Başkanı Mevlana Matur Rahman Nizami’nin kıldırmasını arzulamıştı. Ancak kendisine onun hapiste olduğunu söyleyince, o zaman Cemaat-i İslami Genel Başkan Yardımcısı Mevlana Delwar Hossein Seydi’nin kıldırmasını vasiyet buyurmuşlardı, ama ne var ki maalesef onun da hapiste olduğunu söyleyince”, herhalde derin bir hüzün basmış ve ellerini semaya kaldırmışlardı. 

Şimdi soruyoruz ve pas bağlayıp katılaşmış vicdanlara sesleniyoruz; Aziz Erbakan’ın Türkiye’deki ve dünyanın her yerindeki sadık dostları ve Hak dava yoldaşları hep böyle ihtilallerle devrilir, idam edilir ve zindanlarda çürütülürken; Ona hıyanet edip yolunu ayıranlar ve ona karşı zalimlerin safında yer alanlar neden Başbakan ve Cumhurbaşkanı yapılmakta ve Pansilvanya’da ılımlı halifeliğe hazırlanmaktaydı?

“Allah’ı ve elçilerini (tanımayıp, hükümlerini esas almayıp ve tabi olmayıp) inkâr eden; Allah ile elçilerin arasını ayırmak (Hz. Peygamberin (SAV) sünnetini, sistemini ve prensiplerini gereksiz ve geçersiz saymak) isteyen; (Kur’ani ve Nebevi hükümlerin bazısına inanırız, bazısını inkâr edip (takmayız) diyen; bu ikisi arasında (imanla küfür, Hakla Batıl karışımında) bir yol tutmak isteyenler; işte bunlar gerçekten kâfir olan kimselerdir.” (Nisa 150-151) ayetinin;

a) Siyasi, hukuki, ekonomik ve sosyal düzenlerini; dinlerine, akli ve vicdani kanaatlerine göre düzelmek için bir cihat disiplini içinde gayreti gereksiz görenleri

b) Zalim ve batıl bir sistem himayesinde ve dış güçlerin (Siyonist Yahudilerin ve Haçlı emperyalistlerin) velayetinde-güdümünde zelil ve esir yaşamayı demokratik özgürlük zannedenleri

c) Ve kendilerine tabi ve taraftar müminlerin dini gayretlerini ve İslami düzen temennilerini törpüleyip körleştirenleri kapsadığı da asla unutulmadan hareket edilmelidir.

Bu ayeti Kerime’nin i’rabı (Arapça kelimelerin sonundaki harf ve hareke değişimini ve kelimelerin birbiriyle ilişkisini anlatan bilim kuralları)

“Vav”; Atıf harfi olup fetha üzere mebnidir.

Yuridune”: Ma’tufdur, “Yekfurunefiiline atfedilmiştir. Fiil-i muzari olup sübût-i nun ile merfu’dur. Çünkü, ef’âl-i hamsedendir.Vavmuttasıl zamir olup mahalden merfu’ faildir.

En”: Masdar harfidir, Sükûn üzere mebnîdir.

Yettehizu”: Fiil-i muzârî olupenmasdariyye ile mansûbdur ve Nasb alameti nun’un hazfidir. Çünkü, ef’âl-i hamsedendir. (Vav) muttasıl zamir olup mahalden merfu’ faildir.

Beyne”: Zarf-ı mekân ve muzâf olup fetha ile mansûbdur.Yettehizufiiline mütealliktir.

“Zalike”: Kelimesindeki zaism-i işaret olup sükûn üzere mebnidir. Mahalden mecrur muzafun ileyhdir. (lem) bu’d içindir.“Ke”: Muttasıl zamir olup fetha mebnidir, hıtâb içindir.

Sebilen”: Mef’ûlün bihi olup fetha ile mensûbdur.

“Ülaike hümül kafirune hakken”: İsim cümlesi mahallen merfu’ olup “in”in haberidir.

“Ülaike”: Kelimesindeki“ülai”ism-i işaret olup kesre üzere mebnîdir. Mahallen merfu’ birinci mübtedâdır.

Ke”: Muttasıl zamir olup fetha üzere mebnidir, hıtâb içindir.

“Hüm”: Munfasıl zamir olup sükûn üzere mebnidir. Mahallen merfu’ ikinci mübtedâdır.

“El-kafirune”: Kelimesi ikinci mübtedâ olan “Hüm” munfasıl zamirinin haberidir. (vav) ile merfu’dur. Çünkü, cem’-i müzekker sâlimdir.

“Hümül kafirune”: İsim cümlesi mahalden merfu’ olup “ülaike” ism-i işaretinin haberidir.

“Hakken’”: Kendi cinsinden mukadder olan bir fiile “mef’ul-i mutlak” olup fetha ile mensuptur. Veya “El-kafirune” kelimesinin mukadder (gizli) olan küfür ve nifak masdarına sıfat ta olabilir.

Not: Bu ayeti kerime “muhakemattan”dır; yani manası ve maksadı gayet açıktır, mesajı net ve anlaşılırdır. İmanla küfür arası, hakla batıl karışımı bir yol (yöntem ve sistem) tutmak kesinlikle küfür sayılmıştır.

“Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler (de) kötü kadınlara (layıktır); iyi ve temiz kadınlar, iyi ve temiz erkeklere, iyi ve temiz (doğru ve namuslu) erkekler de iyi ve temiz kadınlara (yakışır)” (Nur suresi:26) ayetini: “İman ehli ve istikametli iyi-mümin insanlar, iyi ve düzgün sistemlere layıktır; küfür ve kötülük ehli kimseler-münkirler ise, batıl ve bozuk (kötü) rejimlere müstehaktır” şeklinde anlamakta münasiptir. Evet, örneğin Yahudi ve Hıristiyan toplumlar için KAPİTALİST sistem, dinsiz ve müşrik toplumlar için KOMÜNİST sistem uygun düşebilir; ancak Mümin ve müstakim bir toplum için; sarih ayetler, sahih hadisler ve icma-ittifak edilmiş prensipler temelli, akıl ve ilim yoluyla elde edilen ADİL DÜZEN (şir’aten ve minhacen) gereklidir ve bunun dışındaki batıl ve bozuk sistemler kesinlikle tahrip edicidir.

Bu nedenle Dinimizle düzenimizi barıştıracak, toplumu iyilik ve istikamette yarıştıracak örnek bir LAİKLİK’e;

Yerel yönetimlerde doğrudan, genel yönetimde dolaylı şekilde halkın siyaset ve sisteme bilinçli ve etkin biçiminde dâhil olacağı, meşveret ve meveddet (danışma ve dayanışma) temelli gerçek bir DEMOKRASİ’ye;

Farklı Din ve Mezhepten, ayrı köken ve kültürden, hatta aykırı değer ve düşünceden oluşan bütün halk kesimlerinin huzur, hürriyet ve tabi Milli mesuliyet içinde birlikte (vahdet halinde) yaşayacakları yüksek bir CUMHURİYET’e eriştirecek ve yürütecek ilmi ve İslami projelerden mahrum Vahdet çağrıları bu gibi kavramları ve kurumları istismardan ve halkı hayal kırıklığına uğratmaktan başka sonuç vermeyecektir. Bu ADİL DÜZEN’de, “ilim, diyanet, iktisat ve siyaset” birbirlerine tahakküm etmeyecek, bir vücudun “sinir, sindirim, dolaşım ve boşaltım” sistemleri misali irtibat ve insicam içinde topluma hizmet üreteceklerdir.

Bu nedenle VAHDET çağrısı yapanlar, önce hangi tür sisteme öncülük ettiklerini belirtmeleri gerekir. Çünkü, “Dinimiz İslam, düzenimiz Hıristiyan kalsın” demek, toplumu nifaka ve batıla davettir. Faizi mübah gören, yasalarımızı Avrupa Müktesebatına uydurmayı ilke edinen, fuhşun her çeşidine resmiyet ve meşruiyet kılıfı geçiren bir düzeni ve onu yürüten partileri destekleyen kesimlerin vahdet çağrısı, asla ittifaka değil, nifaka hizmet içindir.

Bu nedenle: “O halde, HAK’tan sonra DALALET (ve SAPKINLIKTAN) başka ne vardır?” (Yunus: 32) ayetinin ikazına kulak verilmelidir.

“Öyleyse aralarında Allah’ın indirdiği ile (temel esaslara göre) hükmet ve sana gelen Hak’tan sapıp onların hevalarına (nefsi istek ve arzularına) uyma. Sizden her biriniz için (böylece) bir ŞERİAT ve MİNNAC (sorunları çözüm yolu ve yöntemi) kıldık” (Maide:48) ayetinin emri gereği; Kur’an kaynaklı yeni ve yeterli medeniyet projeleri ortaya koymak ilim ehlinin en önemli görevidir.

“Artık her kim tağuti (düzenleri red ve terk edip) Allah’a iman ederse, o sapasağlam bir kulpa yapışmıştır” (Bakara:256) ayetindeki:

“Urve”: Kulp, tutunacak şey demektir.

“Vüska”: En sağlam halat, kopmaz bağ anlamına gelir.

“Urvetül Vüska”: Tutunanı huzur ve hakikate ulaştıran en sağlam kulp olarak Kur’ani azimüşşana işarettir. Halat; ince ipliklerin düzenli ve özenli sarılması sonucu oluşan kuvvetli bir bağlama ve tutunup yukarı çıkma aracıdır. Kur’an ve Sünnet kaynaklı, akıl ve ilim dayanaklı İslam Nizamının bütün kurum ve kuralları, aynı halatın ayrılmaz ipleri-telleri misali birbirine sarılıp, sarsılmaz ve sağlam bir bütün oluşturduklarına da bu ifade ile dikkat çekilmektedir. Hz. Ebubekir Sıddık (RA), hilafetin ilk dönemlerinde, İslam’ın bütün emir ve hükümlerine rıza gösteren ama sadece ZEKÂT (DEVLET VERGİSİ) yükümlülüğüne itiraz eden bir kavme karşı topyekün mürted=Dinden çıkmış muamelesi yaparak savaş kararı vermiştir. Bunun üzerine Hz. Ömer (RA): “Ben Resullüllah’tan “Lailahe İllellah-Muhemmedün Resülüllah diyen bir kavme karşı kılıç kullanılmayacağını” duydum. Bu kararınızı neye göre aldınız?” deyince Halife Ebubekir Hz.leri: “Ben de bu hadisi şerifi hatırlayıp esas alarak bu karara vardım. Çünkü Kelime-i Tevhit asla ayrışmaz bir bütündür, ZEKÂT emri de bu bütünün bir parçasıdır. Zekâtı inkâr eden Tevhidin (İslam Dininin) tamamını inkâr etmiş sayılır!” yanıtını vermiş, Hz. Ömer de “Ebubekir olmasa Ömer helak olurdu!” demiştir.

Şimdi iman, iz’an ve insafla düşünüp değerlendirelim:

Bütün emir ve hükümleri yerine getirildiği halde, sadece ZEKÂT hükmüne itiraz ve inkâra yeltenilmesi ve terk edilmesi TEVHİD AKİDESİNİ ve VAHDETİ bozuyorsa, bütün kurum ve kuralları İslam’a aykırı olarak hazırlanmış KAPİTALİST veya KOMÜNİST-SOSYALİST bir düzende, Kur’an’ın emrettiği ve Resullülah’ın öğrettiği şuurlu, huzurlu ve onurlu bir hayat nasıl sürdürülecektir? Batıl ve bozuk bir sistemin başına dindar ve İslamcı partiler ve yöneticiler getirmekle ne değişecektir, neler elde edilecektir? Yoksa bu VAHDET çağrıları, 13 yıldır yıpranan ve yorulan kadroları değiştirip, yeni yüzler ve sözlerle, bu batıl düzeni yürütecek YENİ bir PARTİ’nin alt yapısını oluşturma gayreti midir?

Yeni Düzen vasatı (orta yolu) esas almalıdır!

Muhsin Bozkurt Hocamızın dediği gibi: Yanlış kullanılan ilaç; nasıl şifa yerine zehir olursa; reçetesinin aksine az veya çok kullanılan ilaç; nasıl iyileştirme yerine hastalığı daha da azdırıyorsa; bunun gibi yanlış anlaşılan ya da kendi kısır akıllarıyla kolaylaştırılmaya veya zorlaştırılmaya çalışılan İslam’ın hükümleri de; elbette birer manevi tokat olup, Müslümanların başında patlamaktadır. “Mübalağa ihtilalcidir!” Yani bozucu ve bozguncu olması hasebiyle, ifrat ve tefrit aynı zamanda ayet ve hadisleri de mana mecrasından taşırmakta veya akış yatağını lüzumundan fazla derinleştirip anlamını boğmaktadır. Bu şekil açıklama ve yorumlar; fayda vermeyeceği gibi, tatbik edeni sıkıntıya sokmakta, sorumluluğunu arttırmaktadır. Velhasıl, her şeyde vasatı / orta yolu ve uygun durumu tavsiye etmek yerine yani Fetva yerine, Takva yolunu göstermek toplumu ürkütüp kaçırmaktadır.

Genel düzen, vasata (orta yola) ve fetvaya uygun hazırlanır. Takvayı öğütlemek ve manevi disiplini yüceltmek ise cemaat ve tarikat gibi, Ahlaki kurumların hizmet sahasındadır. Bu arada “iman, ibadet ve ahlak esasları yeterlidir, şu ortamda şeriat ve muamelat hususlarını gündeme getirmek ise gereksizdir” kanaati ise, hem itikadi yönden oldukça sakıncalıdır, hem de tam bir “tefrit” yaklaşımıdır.

Sonuç olarak:

Vahdet; bütün Müminlerin birlik ve dirlik düzeni, kuvvet ve şevket temini için kullanılan bir kavramdır. Her türlü kopukluğun, başıbozukluğun, evrensel irtibat ve ittifak kurumlarından yoksunluğun zıddı-karşıtıdır. İslam’ın en önemli sayılan, ancak en fazla dikkatlerden kaçan tarafı; hiçbir konuyu, sadece şahsi tavsiye ve taleplere bırakmayıp, her hususu gerçekleştirecek prensip ve yöntemler buyurmuş olmasıdır. İslam, emrettiği bütün kavram ve kuralların, ancak her çağın şartlarına ve standartlarına uygun Kurum‘larla sağlanıp amacına ulaşacağını ısrarla vurgulamaktadır.

Ey iman edenler, Allah’tan (lafla ve işine geldiği kadarıyla değil) hakkıyla korkup (Kur’an’ın hükümlerine ve Resulüllah’ın sünnetine ve hayat sistemine kısmen veya tamamen karşı gelmekten ve aykırı hareket etmekten sakının) Ve siz (böylece İslam’ca düşünüp, yaşamak suretiyle) ancak Müslüman olarak ölmeye (bakın)”. (Ali İmran:102)

(Eğer gerçekten iman ediyorsanız) Hepiniz (birlikte) Allah’ın ipine sımsıkı sarılın; asla dağılıp ayrılmayın… Ve Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın ki, hani siz biri birinize düşmanlar idiniz de, O (Allah CC.) kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O’nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız (huzur, emniyet ve şevkete ulaştınız). (Ali İmran:103)

Bu ayette geçen “Hablillah” kelimesi; Allah’ın ipi, Kur’an’ın hükümleri, İslam’ın vahdet (birlik) sağlayıcı müesseseleri, Hz. Peygamber Aleyhisselamın sünneti (prensipleri, öğretileri, hayat sistemi) anlamlarına gelmektedir. Bu ayete göre, Kur’an’ı Kerim ve Hz. Peygamberimiz ve onların emrettiği Vahdet-Birlik müesseseleri, Allah’la Mü’min kulları arasında bir iletişim ve ilişki bağı yerindedir. “Cemian” topyekün, hep beraber emri ise, bütün müminleri ortak emniyet ve hizmet kurumları ve kuralları etrafında kenetleşmeye ve “vea’tasimu” hitabıyla sımsıkı bütünleşmeye davet etmektedir. Bu “vea’tasimu” hükmünün bir ayet üstte (Ali İmran: 101) yine emredilmesi de dikkat çekicidir.

“Her nerede bulunursa bulunsunlar, Allah’ın ipine ve insanların ipine sığınanlar hariç, onlara zillet (esaret, acziyet ve eziyet) damgası vurulacaktır.”(Ali İmran: 112) ayetindeki “hablin minen-nas”,Allah’ın ipine, yani Kur’ani hükümlere ve Nebevi prensiplere uygun olarak hazırlanan; İslam Birleşmiş Milletleri, İslam Ekonomik İşbirliği, Ortak Savunma Girişimi gibi ilmi, İslami ve insani projelere de işarettir.

Yukarıdaki ayeti kerimelerde; Müslümanlar arasındaki nifak ve iftirakın, düşmanlık ve ayrılıkların asıl nedenlerinden birisinin de “Hablillah (Allah’ın ipi)” kaynaklı “Hablin-Nas” insanların ilmi ve İslami esaslara göre hazırladıkları irtibat ve ittifak projelerinin bulunmayışı ve bunların önem ve önceliğinin bir türlü kavranmayışı olduğu mesajı da yer almaktadır.

Örneğin İngiltere, yeni aldığı bir kararla Basra Körfezi üzerinden tüm İslam coğrafyasını ve petrol çıkarlarını korumayı ve bölgeyi kontrol altında tutmayı amaçladığı 24 milyar dolarlık devasa deniz ve hava üssünün bütün masrafını Bahreyn yönetimine karşılatacaktı. Yani Müslümanları vuracak askeri üssün bütün giderlerini de yine Müslümanların sırtına yıkmaktaydı. Ve aynı Bahreynin camilerinde ve ilim meclislerinde hala vahdetten, ümmetin birliğinden dem vurulmaktaydı. Oysa “Onlara (düşmanlara) karşı bütün gücünüzle (caydırıcı ve zilletten kurtarıcı, KUVVET hazırlayın!” (Enfal:60) ayetinin hükmü uygulanmadan, bu güce ulaştıracak plan ve programları oluşturmadan, yürütülecek bütün çabalar, halis bir niyetle yapılsa bile, sadece edebiyat olarak değer kazanacaktı.

Gerçek bir vahdete, samimi ve sürekli bir uhuvvete ve bunları kazandıracak kuvvet ve şevket projelerine sahip çıkmak umuduyla ve saygılarımızla….


[1] Gülzar-ı Samini, İkinci defter. 2. Sohbet

[2] 2. defter 45. Sohbet

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Ahmet AKGÜL

Ahmet AKGÜL

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
1 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Yahya

Ümitsizlik
Bir konuda ümitsizliğe düşmüş olan olan insan vazgeçmeden önce son bir kez ancak tutarsız bir tavırla ümidini kaybetmediğine dair davranışlar sergiler. Bahsedilen grubun ne denli tutarsız olduğunu detaylıca anlattığınız yazınızda, ne yapılırsa doğru yola ulaşılır sorusuna da Cenab-ı Hakkın ifade ettiği Ayeti kerimelerle cevaplar vermişsiniz. Bu doğrultudu bu hareketin öncülüğünü yapan zat 15 kasım 2012 de bir daha siyaset konuşmayacağını, siyaset konuşarak hükümet ve cemaat gibi aktörleri hedef alanları ise affetmeyeceğini ve son olarak dünyada ve ahirette iki elinin de bu kişilerin yakasında olacağını ifade etmiştir. Şimdi ne garip ki sadece keşiş gibi ibadet üzerine yoğunlaşacağını söyleyen bu kişi, şimdilerde sizin de buyurduğunuz gibi dünya nizamını değiştireceğini ima eder bir hamlenin içine girmiş bulunmakta. Tabi insanın aklına gelmiyor değil: Ey muhterem yeniden cihat meydanlarına mı döndün? Dediğin gibi korkaklığın! Cesarete mi döndü. Yoksa: Cenabı Hak’tan ümidi kestin de son kez olsun böyle yaparsam belki olur, belli kandırırım hissine mi kapıldın? Inşallah cihat azmin, küfre karşı durma hissin ve onların düzenlerini yıkma hevesin gelmiştir. Yok eğer “Vahdet” deyip de genç kızlarımız nasıl hayırlı eş bulur sorularına cevap veriyorsan eyvah ki eyvah.

ÖZEL YAZILAR

YORUMLAR

Son Yorumlar
1
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx