BAYRAM YAKINDIR
İnsan fıtratı ve toplum psikolojisi, alışkanlık haline getirilen ve böylece ülfet ve ünsiyet peyda edilen bazı durumlara, kolay kolay kopmayacak şekilde bağlanma eğilimindedir. Bu yüzden aslında "araç" olan şeyler, maalesef "amaç" haline getirilmektedir.
Örneğin namaz kılmak, mübarek ve mutlu bir araçtır. Amaç ise; Allah'ın rızasıdır ve Rabbimize doğru manevi bir miraçtır.
Ama pek çok insan, namazın bu asıl anlamından ve amacından uzaklaşmış, ibadeti ruhsuz ve şuursuz bir adet haline getirmiştir. Her gün beş vakit namazda kırk sefer okuduğu fatihada: 1- Ğadaba uğramış olan ve (siyonistlerin) dalalete sapmış bulunan (Haçlı zihniyetinin) 2- Bunların uydurup uyguladığı kominizm ve kapitalizm gibi batıl ve barbar sistemlerin 3- Bunlara ait olan içki, kumar, faiz ve fuhuş gibi haksızlık ve ahlaksızlıkların 4- Ve bunları ülkemizde yürütmeğe çalışan müslüman masonların ve marazlı münafıkların:
- a- Arkalarından gitmeyeceğine,
- b- Bunlara destek vermeyeceğine,
- c- Bu kötülükleri önlemeğe ve düzeltmeğe gayret edeceğine
- d- İslamın Adalet prensiplerini yerleştirmek ve yürütmek için hizmet göreceğine dair Allah'a söz verdiği halde, hala ezan sesine karşı "Kahrolsun Şeriat" diye tepinenlerin mitingine katılmak, Başörtüsünden gıcık alan Kıbrıs'ı ve Kuzey Irak'ı satmaya kalkışan, mason parti başkanlarını alkışlamak için, camiden acele edip herkesten önce çıkanların kıldıkları bu namaz, şuursuz bir ibadettir ve sadece bir adettir. Bunlar için amaç, Allah'ın rızası ve Adalet nizamı değil, namazla ilgili gelenekleşmiş merasimlerdir.
Ve yine imam-Hatip okulları ve Kur'an kursları, mevcut durum içerisinde ve iyileşme sürecinde, çocuklarımıza dini eğitimi ve manevi değerlerini mümkün mertebe öğretebileceğimiz okullar ve kurumlardır ve tabi bir araç konumundadır. Asıl amacımız bütün okullarımızın ve milli eğitim programlarımızın, ilmi ve ahlaki temellere oturması ve çağdaş standartlara kavuşmasıdır. O taktirde belki de bugünkü şekliyle İmam-Hatiplere ve Kur'an kurslarına ihtiyaç bile kalmayacaktır. Ama şimdilik oldukça hayırlı ve yararlı hizmetler veren bu kurumlara, elbette sahip çıkılmalıdır.
Bunun gibi Parti, Vakıf gibi bazı kuruluş ve oluşumlar da yine amaç değil, hedefe varmada kullanılan birer araçtır. Eskiden akıncıların yorulunca at değiştirdikleri dibi, günümüzde de, gerekirse bu araçlar bir sıçrama tahtası olarak kullanılabilir ve zamanı gelirse gözden çıkarılabilir. Bu konuda Lüzumsuz telaş ve tedirginlikler yersizdir. Ama amaç, farklı kültür ve kökenden, değişik din ve düşünceden bütün insanlarımıza, temel haklarını, onurlu hayatlarını ve saygınlıklarını kazandırmaktır. Araçlarımıza yönelik tehdit ve tehlikeler bizi ümitsizliğe sürüklememelidir. Araç dediğimiz, yıpranınca değiştirilebilen şeylerdir. Her ihtimale karşı gerekli tedbirlerin elbette alınacağı bilinmelidir. Biz kul olarak kendi görev sahamızı ve sorumluluklarımızı iyi bilip, Allah'ın takdirine karışmamak ve haşa O'na akıl vermeğe kalkışmamak durumundayız.
Ve asla unutmamalıyız ki, artık devran Büyük İslam Medeniyetine doğru hızla dönmektedir. Müslümanlar inanarak ve şuurla, din istismarcıları sahne figüranı olarak, din düşmanları ise farkında olmayarak ve şaşkınlıkla, ama hepsi de ezeli takdir projelerine ve Allah'ın iradesine, yani islamın gelişmesine ve güçlenmesine hizmet etmektedir!
Bekleyin göreceksiniz, aleyhimize zannedilen girişim ve gelişmelerin hepsi lehimize dönecek ve çok hayırlı neticeler verecektir.
Bu üzücü ve ürkütücü şimşek şakırtıları ve gök gürültüleri, yakında rahmet yağmurlarına dönüşecektir.
Bu sözleri sakın "moral vermek ve teselli etmek" için söylenmiş beylik laflar zannetmeyin! Bunlar Kur'anın va'didir, Resulullahın müjdesidir.
Eleyses-subhü bikarib? Saadet sabahı yakın değil midir? Bizim için Hakikat güneşi doğmadan, küfür ve kötülük karanlıklarını gidermek üzere kaç mum yaktığımız önemlidir!
Bu haklı ve hayırlı davanın hatırına kaç eve uğradığımız, Allah yolunda kaç kuruş harcadığımız gözden geçirilmelidir.
Bu cemaat ve teşkilata , kendimizden bir şeyler katmak için mi, yoksa dünyalık bir şeyler kazanmak için mi girdiğimiz? sorusunun samimi cevabı araştırılmalı ve sık sık nefis muhasebesi yapılmalıdır.
Ve unutulmasın ki Hakkın hakimiyet bayramına yetişmek, elbette sevincimizi artıracak, ama sevabımıza fazla bir şey katmayacaktır. Asıl sevabımız ve manevi servetimiz ise, bugüne kadar ve bundan sonraki hizmet ve fedakarlıklarımızdır.
Üzerinde önemle ve özellikle durmamız ve düşüncemiz gereken şu ayet meallerini bir kere daha okuyalım:
"(Münkirler ve Münafıklar zafer gecikti diye, müminlerle alay ederek ve hayal peşinde gittiklerini söyleyerek) Eğer doğru söylüyorsanız (ve aldatılmıyorsanız, yıllardır beklediğiniz) fetih (ve zafer) ne zaman? diye soruluyorlar
De ki (pek yakında ve mutlaka zafer gerçekleşecek... ancak) inkarcıların Fetih günü iman(a gelmeleri) bir fayda vermeyecek ve kendilerine (müsamaha) gösterilmeyecektir.[1]
Evet zafer Allah'ın elindedir. Bize düşen "dava delisi" gibi hizmet etmektir.
Şöyle bir fıkra dinlemiştim:
Akıl hastanesinin etrafı, taş duvarlarla çevrilmek üzere hazırlık yapılıyor. Bu işte akıl hastalarının bir kısmı da çalıştırılıyor.... Herkes hoşlanmadıkları bu zoraki işten kaytarmak için bahane ararken, hiç durmadan kocaman taşları kırmaya devam eden bir hastaya sormuşlar....
Sen deli misin be adam... Bize bu kadar zahmet hakaret ettikleri halde, bunların bahçe duvarı için böylesine çalışmanın sebebi ne ?
Akıl hastası cevap vermiş:
"Ben o taşların her birisini, bize zulmeden başgardiyanın kafası yerine koyuyorum... Ve elimdeki balyozla o kafaları ezmekten bir türlü doymuyorum. Ve böylece hıncımı ve hırsımı çıkarmış oluyorum!
Evet, gerçek "Milli hakimiyet" bayramına az kaldı. Bu nedenle Milli siyaset davasını insanımıza anlatmak üzere attığınız her adımın, üniversitelerde başörtülü kızlarımıza saldıran Profesör bozuntularının barbarlığını bozacağını unutmayın!
Harcadığımız her kuruşun, her hayırlı tebliğ ve tavsiyenizin, Milli iradenin mutlu ve muhteşem iktidarını çabuklaştıracağını hatırlayın!
Yapacağınız her köy, mahalle ve ev ziyaretinin, yakında, şehit kocasının cenaze törenine ve gazi evladının madalya merasimine katılanların başörtülerine bile tahammül edemeyen zavallıları, zavale uğratacağını düşünerek çalışın!...
Sandığa şuurla atılacak her "oy" un, Siyonist işgalcileri ve işbirlikçilerini susturacak "bombalara" dönüşeceğini düşünerek canla başla çırpının. Siyonistlerin zulüm saltanatını yıkmak, emperyalistlerin şeytan yasalarını yırtmak için...
Çağdaş Firavunların fitnesini ortadan kaldırmak ve faizci kārunların sömürü düzenini bozmak için...
Yıllarca Güneydoğuda şimdi Irak'ta akan masum kanını, Afganistan'daki Amerikan katliamını, İsrail'in Filistin soykırımını durdurmak için, ciddi bir gayret gösteremedik... Haydi ey şuurlu ve sorumlu insanlarımız! Haydi ey olumlu ve onurlu vatan evlatlarımız! Bari şimdi, Filistin'deki, Irak'taki, Afganistan'daki vahşeti durduracak... Türkiyemizin parçalanma planlarını boşa çıkaracak, Milli diriliş ve direnişe destek verelim!..
Bırakın "rantiyeciler rahat döşeğinde yatsın... Bırakın bu çürümüş düzenden rahatsız olmayanlar" utansın!.. Bırakın fesatçılar fitne batağında çırpınsın!.... Bırakın fırsatçılar ganimet toplansın !..
Ama Ey Milli değerlere ve yerli güzelliklere sahip çıkanlar siz oturmayın, bari siz boş durmayın!..
Kimler mi Milli Görüşçü? "Ben bu aziz milletin evladıyım ve Türkiye sevdalısıyım" diyebilen herkes Milli şuurludur. Ve tabi herkesin hizmet ve gayretleri nispetinde değerleri ve dereceleri vardır ve gelecekte saygıyla anılacaktır.
İnsanımızın bir kısmı önümüzdeki seçimlerde, "Bu da bir partidir, ama en iyisidir" düşüncesiyle bize oy verecekler...
Bir kısmı da Milli siyasetimizin, çok farklı ve faziletli olduğunun zaten bilincindedirler.
Bu yüzden saf ve samimi bir gayret gösterecekler...
Bazıları da, en hayırlı bir hizmet ve en haklı bir hareket olduğunu düşünerek, rantiyecileri ve işgalcileri değil, Milli iradeyi destekleyecekler...
Bir kısmı da siyasi hizmet şuuru, hürriyet ve adalet huzuru içinde ibadet bilinciyle gayret edecekler. Bunlar manevi sorumluluk duygusu içindedirler. Öyleleri de vardır ki, Milli siyaseti Hz Ademden beri süregelen Hak-batıl mücadelesinin günümüzdeki süreci ve mazlumların temsilcisi olarak bilirler. Milli hedeflerimizi Evrensel bir hareket olarak değerlendirirler.
Bazıları da Milli siyasetin ve Muhterem Liderinin, izan ve insaf ehlince kabul edilen üstün gayret ve kabiliyetleri yanında, daha mutlu ve kutlu özellik ve güzelliklerini sezerler.
Ama, bunların yanında zahiren bizden görünen, ama bu haklı ve hayırlı hareketi ve Liderini ve çok hayırlı hizmetlerini bir türlü hazmedemeyen tipler de vardır.
Halbuki bu davanın, lideriyle ve tarihi mücadelesiyle bu günlere ulaştığını bilmek ve kabul etmek lazımdır...
Ne var ki maalesef Milli Şuurun gelişmesini ve güçlenmesini içine sindiremeyen fakat bizden görünmek mecburiyetini hisseden kimseler de vardır ve bunlar samimiyetten uzaktır.
Bunlar kitap ve dergilerine müşteri bulmak , gazetelerine abone yapmak ve konferanslara çağrılıp nutuk atmak ve kahraman olmak için böyle iki yüzlü davranmaktadır. Yani Milli şuur organizasyonu bunlar için açık ve hazır bir Pazar oluşturmaktadır.
Bu yüzden bizden görünmek ve istemeseler de bazı başarılarımızı sahiplenmek ve övünmek zorundadırlar. Ama milli davamızın ve Hocamızın Aleyhindeki her kumkumanın içindedirler. Bu tipler, saf ve samimi insanlarımız tarafından bile "Dava adamı ve fikir erbabı" olarak bilinirler.
Tabii bunlar davamıza direk ve gerçek fayda sağlayacak hizmetlere asla yanaşmazlar ... Hocamıza ve camiamıza bir türlü ısınmazlar. Tebliğ ve teşkilat çalışmalarına katılmazlar... Milli basınımıza sahip çıkmazlar. Davamıza, maddi katkıda bulunmazlar...
Milli Görüşü ve Adil Düzeni safsata sayarlar. Partimizin ve Liderimizin hizmetlerini devamlı ters yorumlayarak mide bulandırırlar... Bu fesatlıklarını da "yararlı tenkit ve hayırlı teklif" olarak yutturmaya kalkışırlar!...
Ve yine belki bir kısım insanlar da, sadece ileride milletvekilliği, encümen üyeliği, müdürlük ve müsteşarlık tayini gibi heves ve hesaplarla ve sadece iktidar nimetlerinden yararlanmak umuduyla şimdiye kadar ortalıkta dolaştılar... Ve artık sinsice kaytarmaya başladılar
Ama unutmayınız ki herhangi bir hareket ve cemaatin içinde bu tiplerin her çeşidinin de bulunması doğaldır. Ve işte böylece tabii bir mozaik ve toplumsal bir konsensüs (uzlaşma) oluşmaktadır.
Geçiş döneminin şartları bazı "özel ve geçici " taviz ve tavırları da gerekli kılmaktadır.
Şimdilik sabır ve sadakatle çalışmak ve milli iradeyi iktidara taşımak zamanıdır...
Milli diriliş hareketine inanıp inanmadığımızı, dava adamı olup olmadığımızı, başkalarına değil, kendi kendimize ve Rabbimize karşı ispatlamak lazımdır!
Önümüzdeki ilk seçim sandığında ve büyük kurtuluş bayramında buluşmak ümidiyle...
[1] Secde Suresi; Son Ayetler
Bu yazarin diger makaleleri
< Önceki | Sonraki > |
---|