"DARBE" YE DE HAZIR OLUN, HARBE DE!
İngiltere merkezli IISS , "TSK darbe yapabilir" diye bir rapor yayınladı. Herkes bir anda şaşkınlığa kapıldı. Hâlbuki bu tarzdan etüdler son zamanlarda Rusya'dan ABD'ye, İngiltere'den Fransa'ya, İtalya'dan İspanya'ya kadar bir çok ülkenin marjinal basınında yayınlanıyor. Burada işin özü böyle bir rapor yayınlanması değil; bu raporun Türk kamuoyuna şaşkınlık etkisi yapacak şekilde servis edilebilmesinde yatmaktaydı.
"TSK darbe yapar mı" dan önce yurt dışına bakalım ; özellikle Batı'da , Doğu'da ve sair coğrafyadaki devletlerde "darbe" ile ilgili çıkan yazıların niteliğini tespit edelim.
Öncelikle Türkiye'de "darbe" kavramının izlediği seyri ortaya koymak lazımdır. Türkiye'de; daha doğrusu küresel düzenin (siyonizmin) kontrolü elden kaçırdığı takdirde kaybedecek çok şeyi olduğu ülkelerde; darbeler küresel düzenin derinliği ile orantılı olarak "postmodern" bir nitelik almaya başlamıştır. Masanın başında ne kadar şeytan varsa; o masada herkes masayı devirmemeye o kadar dikkat eder. Dolayısı ile; Türkiye'de "darbe"'lerin bir "kopuş" (sokaklarda tanklar, televizyonlarda bildiriler, v.s.) değil, bir "yoğun süreç"(intihar saldırıları, başbakana ciddi suikast ihbarları, esnaf eylemleri, savcılara brifing, v.s.) olarak yaşanma ihtimali gittikçe artmaktadır. 28 Şubat'ın "post-modern darbe" olarak nitelendirilmesi "darbe mekanizmalarının" ne kadar çeşitlendirildiğinin açık bir göstergesidir.
Bu açıdan bakıldığında: şu anda Türkiye'de aynı anda iki ana "darbe süreci" yaşanmaktadır ve İngiliz IISS raporu; "bu darbe faillerinden birinin diğerini açığa çıkararak, zemini güçlendirme girişiminden" başka bir şey değildir.
Öyle anlaşılıyor ki: Türkiye'de zamana yayılan dış destekli bir "sivil darbe", halen yürürlüktedir. Ve IISS raporu ile bu "sivil darbe"ye karşı yapılacak bir "kontra-darbe"' olasılığı azaltılmak istenmektedir. (Yani siyonizmin ve kirli derin devletin kontrolü dışında yapılacak milli bir devrim ve değişim endişesini bertaraf etmektir.)
"Darbe söylentisi" İstihbarata mı, Analize mi Dayanıyor?
Bir think-tank, merkezi: ya bir "istihbarat" üzerine ya da "olayların tarihi sürecine ve parametrelerine" bakarak analiz yapar. Ancak söz konusu think-tank batı coğrafyasında ise büyük ihtimalle "istihbarat"a dayalı analiz yapılıyordur.
Bu tespitte yola çıkarak geçen aylarda İngiltere'de yayınlanan IISS raporuna baktığımızda , vaziyetin ciddi olduğunu düşünmeliyiz. Çünkü bu "istihbarat"ın ciddiye alınmasına sebep olacak en önemli unsur; haberi alan kişinin "fail" olma ihtimalidir. Yani; IISS raporunun içine söz konusu bölümü gömen ve bununla Türk kamuoyunu yönlendirme gücüne sahip görünen çevrelerin, bizzat Türkiye'deki "darbe süreçlerinin" (sivil veya kontra-darbe süreci) faili olma ihtimali hayli yüksektir.
Bu ise Türkiye'nin "Milli Güvenlik Algılamalarını" , birinci dereceden alarma geçirmesini gerektirecek" acil bir durumdur. Çünkü birileri dışarıdan akıl sattığını ve müdahale ile sonuç alındığını ve hatta olaylara doğrudan müdahil olduklarını itiraf etmektedir.
Yok eğer IISS "darbe geliyor" tespitini "olayların tarihi süreçten parametrelerden akışından" analiz etmişse durum darbeyi istihbarat etmekten daha önemlidir.
Gerçekten de itina ile görmezden geldiğimiz: Küresel çetenin ve sömürgeci sermeyenin feryadı; uçağın kontrolünün kaybolduğunu ve pilotun "kuleden" gelen (dış) talimatlarla (!) uçağı yere indirmeye çalıştığını gösteriyor! (Karanlık güçlerin ülkemizdeki kontrolü kaybetmiş olmaları, en azından karşı bir gücün varlığını ortaya koyması bakımından, bizi sevindiriyor.)
Yani IISS'nin ortaya koyduğu "Darbe geliyor." tezi; hangi darbe, ne zaman ve ne ölçüde sorularına muhatap olmadığı sürece; Türkiye'deki "darbe" dinamiklerini basite indirgeyen ve dolayısı ile bir analizden çok; bir istihbari ön hamle olma özelliğinden başka bir anlam taşımıyor.
Türkiye'de masonik merkezler tarafından ve klasik anlamda niye bir darbe olamayacağının sebeplerini sıralamak gerekirse:
- 1. AB'ye üyelik sürecinde yaşanacak bir darbenin AB ile ilişkilere etkisinin vebalini ve özelikle uluslar arası arenada yaşanacak sorunları hiçbir kurum taşıyamaz. (Bu cümlenin tersten okunması; Türkiye'de klasik bir darbeden en fazla Türkiye'yi AB dışında tutmak isteyen güçlerin faydalanacağı şeklindedir)
- 2. 28 Şubat süreci ile iyice yıpranan Türk Silahlı Kuvvetleri; bu tarz bir eylemle daha da zedelenmeyi göze alamaz.
- 3. Darbeye "meşruiyet" sağlayacak kamuoyu yaratma mekanizmaları 1980'lerin öncesinde olduğu gibi artık tek elden değil; birçok farklı gündeme sahip iç ve dış odak tarafından yönlendirildiğinden; darbe öncesi yaratılması gereken "toplumsal meşruiyet zemini" ancak çok geniş ve kapsamlı bir arka plan konsensusu ile mümkün olabilir ki; Türkiye'deki mevcut dağınıklığın sebebi zaten arka plan güçleri arasında böyle bir konsensüsün olmamasıdır.
- 4. Türkiye'de ki her kurum gibi Türk Silahlı Kuvvetleri de lojistik, teknolojik ve doktrinel olarak son 10 yılda iyice dışa eklemlenmiş konumdadır ve gelinen noktada kurum içi dengelerin (kurulması ve korunması) sağlanması öncesine göre çok daha meşakkatli bir hal almıştır.
Yukarıdaki maddeler Türkiye'de neden klasik anlamda bir darbe olmayacağını ortaya koyarken aşağıdaki maddeler, ise: "nasıl klasik anlamda bir darbe olur?" sorusuna yanıt aramaktadır:
- 1. Klasik darbe metinlerinden yola çıkarak, Türkiye'nin rejimine, anayasal sistemine, bütünlüğüne yönelik iç veya dış kaynaklı bir gelişimin "sürekli ve gözle görülür bir tehdit" seviyesine çıkartılması ve sivil siyasetin bu tehdidi bertaraf etmede yetersiz kalması noktasına gelmesi durumunda...
- 2. Türkiye'nin geleceği ve bölgedeki rolü konusunda, TSK ile dış odaklar arasında bir görüş birliği noktasında pratiğe dökülmüş bir zeminin oluşturulması durumunda
- 3. TSK içinde müdahalenin gerekliliği, şekli ve zamanlaması konusunda basınç ayarlarındaki dengelerin tutturulması durumunda
- 4. İç ve dış sermaye odaklarına "darbe" sonrası dengeler konusunda gerekli güvencelerin ve hatta tavizlerin verilmesi durumunda ancak mümkün olabilir.
Yukarıdaki "darbe neden olur ve neden olmaz" maddeleri; Türkiye'nin mevcut kaotik ortamında TSK'nın durup dururken klasik anlamda bir darbe yapması için gerekli argümanların olgunlaşmasının ne kadar zor olduğunu ortaya koymak içindir.
Bu durumda İngiltere'deki bir stratejik araştırma kurumunun (siz bunu MI6'ın strateji kolu olarak okuyun)yaptığı tespitin; Türkiye hakkında onlarca yapılan tespitten biri olması gerekirken bir anda Türkiye gündeminin ana maddesi haline gelmesi ve hatta AKP kadroları üzerinde şok etkisi meydana getirmesi ne ile açıklanabilir:
- 1. AKP, "asker" öcüsü ile bir kez daha korkutulmuş ve AKP kadrolarının "dış ve iç destek" ihtiyacı arttırılmıştır. Bu rapor; AKP hükümetinin iktidardan olmasa bile; güçten düşürülmesi yolunda önemli bir rol oynamıştır.
- 2. Darbe ihtimalinden söz etmekle, öncelikle hükümetin iktidar olma azmine "darbe" vurulmuştur. Artık bürokrasi AKP hükümetinin gidici olduğunu düşünme eğilimine itilmiş ve bu şekilde AKP'nin bürokrasi mekanizmaları üzerindeki kontrolü zayıflatılmıştır.
- 3. Ordunun da darbe ile ilgili haberlerin hemen ardından müdahale etmeyeceği kesin gibidir. Yani müdahale için trajik şartlar oluşsa bile, kısa ve orta vadede bu kararı vermenin teknik zorluğu ortadadır. Rapor bünyesinde yer alan "bakan ziyaretleri" senaryosu; bu yönde mevcut bir plan olsa bile bu planın gerçekleştirilme zeminini yok etmiştir. Kısacası askerin hareket alanı daraltılarak; sözde bir darbe uyarısı ile sivil bir darbe gerçekleştirilmiş bulunmaktadır.
- 4. IISS'nin raporu; hem içeride hem dışarıda zihinlerde "acaba" sorusunu oluşturmuştur. Rapor içeride ve dışarıda "kısa ve orta vadede gerçek iktidar kim olur?" sorusunu sormaya sebep olacak bir zemini hazırlamıştır.
Eğer resmi, yukarıdaki gibi algılamamız gerekiyorsa ki kesinlikle öyle algılamalıyız. Türkiye bir (dış darbeye maruz kalmıştır.) Darbenin (raporun) sonuçlarını sıralamamız gerekirse:
- 1. Hükümeti ve TSK'yı yani Türkiye'yi hem iç hem dış -ve özellikle bölgesel- fonksiyonları ile bloke ederek ülkemizi bir müddet bitkisel hayatta tutacaktır. Türkiye dışarıdan pasif ama etkili, geniş ve kapsamlı bir darbe ile otomatik pilota bağlanmıştır. Bu sürece ne TSK'nin ne de hükümetin müdahale etmesi istenmektedir.
- 2. TSK'ya ve hükümete "Aranızdaki uyumu bozun. Bunu siz kendiliğinizden yapmaz iseniz biz yaparız." tehdidi gönderilmiş ve hükümet ile TSK'nın zaten kurmakta hayli zorlandıkları uyumu bir kez daha sabote etmiştir.
- 3. Türkiye'nin Anayasa'sı ve kuruluş paradigması bir yerlerde yeniden yazılmıştır. Kurgunun bittiği, yeni paradigmanın hazır olduğu bildirilmiştir. (Bu paradigmanın temel unsuru Türkiye'nin federal bir yapıya oturtulması tezidir) Ve Anadolu'nun bölünme sürecidir.
- 4. Türkiye'deki mevcut yönetici elitin; yenisi ile değiştirilmesi projesinde; yeni yönetici elitin eline ciddi bir teorik platform verilmiştir.
Planın diğer parçaları:
Yukarıda nedenleri ve sonuçları ile ele almaya çalıştığımız süreci tamamlayan bazı diğer öğeleri de sıralamakta fayda olduğunu düşünüyoruz.
- 1. Sabancı , Türkiye'nin güneyindeki varlıklarını durduk yerde satmaya kalkmadı. Bir bildiği vardı!
- 2. Abdülmelik Fırat; Milliyet'ten Derya Sazak'la yatığı görüşmede;
"İngilizler, Kürtlere değil, Mustafa Kemal'e yardım ettiler" derken aynı tarihlerde Avrupa Parlamentosu Türkiye'deki "Kemalizm"'i masaya yatırıyordu. Türkiye'deki "Atatürk" ve yan imgelerinin (Bkz. 19 Mayıs tartışmaları) bu kadar yüksek perdeden ve aynı anda tartışmaya açılması ve "Atatürk" ile "Kürt sorunu" imgelerinin yan yana getirilmesi Türkiye'nin altındaki en eski halının çekilmeye başlandığının göstergesidir.
- 3. Rahmi Koç'un emekli olduğu görüntüsü altında görevini Mustafa Koç'a devretmesinin hemen ardından Mustafa Koç'un küresel sermayenin vitrini Financial Times'a verdiği demeçte; "Uluslararası alanda agresif bir büyüme politikası izleyeceklerini" vurgulaması ve Koç ve Sabancı'nın cirolarının çoğunluğunu Türkiye'den değil yurtdışından elde etmek üzerine planlar yapması çok dikkatli okunmalıdır. (Türkiye'de bunca özelleştirme varken Koç'un içeride değil de dışarıda agresif olması neyle açıklanabilir)
•4. Kürtler bir kere daha uluslararası politikada meze olma yolunda ilerlerken; "bir araba altında kalacaksak bu kamyon olacağına, Mercedes olsun" tezi üzerinden hareket etmekte ve sanal bir "özgürlük" adına kendi bağımlılıklarının temellerini kendi elleri ile yıkmaktadırlar. Türkiye'de "Kürt realitesini", "liberal demokrasi" maskesi altında kamuoyuna ve siyasi sisteme enjekte edecek sermaye altyapısı ise şimdiden hazırlanmaya başlanmıştır. TÜSİAD'ın cilasının kazındığı bir ortamda TESEV bünyesinde yaşanan gelişmeleri yakından takip edenler; Türkiye'nin yeni sermaye haritasının yeni siyasi proje ile nasıl örtüştüğünü de göreceklerdir.
Ordu da Hükümet de Eylemsiz mi Kalacak?
Kesinlikle evet. Çünkü 28 Şubat sonrası; İslamcılık da, TSK da birer içi boş üniformaya döndürülmüştür.
Küreye uzaydan bakabilenler; "Türkiye engellenemez" sloganını duyduğunda "bıyık" altından gülümseyerek "Türkiye zaten engellenecek bir şey yapmıyor ki" tepkisini verirken; Türkiye'nin bütün siyasi, toplumsal ve askeri kırmızı çizgilerinin nasıl bir erozyona maruz kaldığının da altını çizmektedirler.
Bu durumda ne olursa olsun "Ordu demokrasiye bağlıdır." ve bu "bağlılık"; Türkiye'de "darbe" kavramının metamorfoza uğrayarak şekil değiştirmesine ve darbelerin bir kopuş olarak değil; bir süreç olarak yaşanmasına neden olmaktadır.
Son söz : "Tasfiye başlamıştır; Tadilat nedeniyle bir müddet kapalıyız !"[1]
Kim ne derse desin; Dünya köklü bir dönüşüm ve değişime hazırlanıyor... Gerekirse, darbeler de, Harpler de olacak... Siyonizm'in saltanatı yıkılacak... Türkiye merkezli, milli bir "inkılâp"la Yeni bir Dünya kurulacak... Her din ve düşünceden, farklı kültür ve kökenden bütün insanlığı kurtarıp kucaklayacak bir İslam (Barış ve Bereket) Medeniyetinin mimarlarına selam durulacak!..
[1]
http://www.sesar.com.tr/ / Darbe Üzerine Çeşitlemeler.Bu yazarin diger makaleleri
< Önceki | Sonraki > |
---|