YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
66206b48542ea
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 2 9
Bugün : 10841
Dün : 32103
Bu ay : 435876
Geçen ay : 453014
Toplam : 23214840
IP'niz : 3.135.246.193

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Milli Gazetemizin tutarlı ve oturaklı yazarı Zeki Ceyhan’ın; 19 Ağustos 2004 Tarihli “Anayasa Mahkemesi ne diyor? “başlıklı yazısında aynen ve alenen şunları söylüyor.

Anayasa Mahkemesi Ne Diyor?

Yargıtay başkanının MİT müsteşarı ile giriştiği söz düellosunda ortaya çıkan tabloya rağmen hala görevinden ayrılmamış olması oldukça düşündürücüdür.

Zira bulunduğu makam itibarıyla çok daha titiz davranması ve soruşturmanın selâmeti açısından görevini bir an önce bırakması gereken Başkanın hiç oralı olmaması hayra alamet bir gelişme olarak gözükmüyor.

Yargıtay başkanlığı sıradan bir makam değil ki!

 

Geçmişte dönemin Adalet Bakanının cezaevinde bulunan Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız’ı ziyaret etmesi Anayasa Mahkemesi’nce nasıl değerlendirildiğini hatırlıyor musunuz?

Anayasa Mahkemesi değerlendirmesinde Adalet Bakanlığının Anayasa ve idari yapı içinde özel bir konuma sahip olduğuna işaret edilerek, Adalet Bakanı’nın diğer bakanlardan çok daha özel bir yetki ile donatılmış olduğu vurgulanıyordu.

Anayasa Mahkemesi kararında “Adalet Bakanı’nın hiçbir hükümlü ve tutukluya diğerlerinden daha uzak ve daha yakın olmayacağı” belirtildikten sonra böyle bir anlamaya neden olacak bir uygulama içine giremeyeceği belirtiliyordu.

Anayasa Mahkemesi dönemin Adalet Bakanı’nın bu ziyaretini değerlendirirken “Hükümlülerden veya tutuklulardan birinin Adalet Bakanı tarafından kural ve gelenek dışı ziyaret edilmesi onun hukuk dışı eylemlerinin benimsendiği ve onaylandığı anlamına gelir” diyordu.

Dönemin Adalet Bakanı’nın tutuklu bir Belediye Başkanını ziyaret etmesi bu tür yorumların yapılmasına neden oluyorsa günlerdir gazete sütunlarını dolduran Yargıtay Başkanı ile MİT müsteşarı arasındaki söz düellosuna neden olan durumun hiçbir yatırımı olmaz mı?

Ortada bir mafya babası ile ilişkili iddialar var.

“Adalet Bakanı nasıl hiçbir hükümlü ya da tutukluya diğerinden daha uzak ya da daha yakın olamayacaksa” hiç şüphesiz Yargıtay Başkanı da bütün hükümlü ya da tutuklulara hatta yargılananlara aynı mesafede durmak zorundadır.

Hiçbir hükümlü, tutuklu ya da yargılanan kişinin durumu ile özel olarak ilgilenmemek konumundadır.

Bir dönemin Adalet Bakanı yukarıda zikrettiğimiz suçlamaların muhatabı olarak kabul edilip hakkında işlem yapılması isteniyorsa, benzer bir durum arz eden Yargıtay Başkanı soruşturmadan beri kalamaz. Ve soruşturmanın rahatça yapılası için de mutlaka görevinden ayrılması gerekmez mi?

Yasalar Adalet Bakanları için ayrı Yargıtay Başkanları için ayrı yorumlanabilir mi?

Anayasa Mahkemesi’nin (Refah-Yol Adalet Bakanı) için yaptığı yorumdan yola çıkarak aynı durumun Yargıtay Başkanı için de söz konusu olacağını düşünüyoruz.

Bu tür kararlar Yargıtay Başkanı’nın elinin altında daha boldur. Bir ikisini okuyup gereğini yerine getirmelidir.

Şimdi:

Soru 1: Bizzat Anayasa Mahkemesince: Konumu itibariyle, diğer bakanlardan çok daha özel yetkilerle donatılan bir Adalet Bakanı olarak; “hiçbir tutuklu ve hükümlüye, diğerlerinden daha uzak veya daha yakın duramayacağı ve taraf gibi davranamayacağı”  belirtilen Şahsın; Refah-Yol’un sonunu hazırlayacak 28 Şubat’a gerekçe yapılan Sincan Gecesi kahramanı Bekir Yıldız’ı ziyarete gitmesini… Hem de bunu medyatik bir şova dönüştürmesini, Zeki Ceyhan’ın yazısına göre nasıl değerlendirmeliyiz?

  O vaziyette, bu ziyaret doğru muydu, yanlış mıydı? Hata ile mi yapılmıştı, kasıtlı bir davranış mıydı?

  Safça ve duygusalca mıydı, yoksa; doğuracağı sonuçlar hesaplanmış mıydı?

  Soru 2- Yine Anayasa Mahkemesi’nin “hükümlü ve tutuklulardan birinin, Adalet Bakanı tarafından, kural ve gelenek dışı ziyaret edilmesi, ziyaret gidilen kişinin hukuk dışı eylemlerinin benimsendiği ve sahiplenildiği anlamına gelir”  şeklinde tespitlerde bulunup, Refah ve Erbakan aleyhine oluşturulan suni gündem ve gelişmelere gerekçe yapılacağını bu eski Adalet Bakanı; düşünemeyecek ve sonuçlarını değerlendiremeyecek bir insan mıydı?

  Veya, kahramanlık ve gözü karalılık damarı mı ağır basmıştı?

  Zeki Ceyhan’ın yazısına göre bu soruları nasıl yanıtlamalıydık?

  Soru 3- Bundan bir gün sonra 20 Ağustos ta Milli Gazete manşetine taşınan bu malum Şahsın: Yargıtay-MİT çekişmesiyle ilgili demeçleri, acaba dolaylı bir biçimde Zeki Ceyhan’a bir cevap mıydı?

  Soru 4- Bu eski Adalet Bakanı: MİT- Yargıtay Başkanı- Alaattin Çakıcı münasebetleri ile ilgili,  şimdi ki Adalet Bakanı Cemil Çiçek’i  ” Başbakan’a bilgi vermemek ve ondan habersiz hareket etmekle” suçlamış. Acaba kendileri Adalet Bakanı olarak, “telefonda azarladığı için kalbi kırılan Bekir Yıldız’dan helallik almak üzere(?) ziyarete giderken, Erbakan Hoca’ya danışmış mıydı?

  Ve yine, Sivas olayları sanıklarının avukatlığını alırken, Erbakan Hoca’yla istişare yapmış mıydı?

  Bu arada; kendi seçim bölgesindeki Gebze-Çayırova’nın Milli Görüşçü eski Belediye Başkanı olan ve seçimi kaybeden solcu rakiplerinin tertibiyle,  belediye önündeki Atatürk büstünün kırılmasının suçu üzerine yıkılarak,  yıllarca Gölcük cezaevinde çile dolduran.. Ama bunca mahkûmiyet ve mağduriyete rağmen davasından ve camiasından kopmayan ve hala her türlü hizmete koşan, Yaşar Alkan ve eski Gebze İlçe Başkanımız Zeynel Bulut Bey,  yine Adalet Bakanı iken size gelip: ” bir iftira sonucu, maddi ve manevi olarak yeterince yıpratıldık… Hiç değilse bu haksızlığın, devam eden kısıntı ve sıkıntılarını nasıl atlatabiliriz? Konusunda bilgilenmek isterlerken niye onlara: “hep böyle yapıyorsunuz… Dikkatsiz ve tedbirsiz davranıp ucuz kahramanlık taslıyorsunuz… Kendinizin ve partimizin başına dert açıyorsunuz… Sonra da gelip bizi zor durumda bırakıyorsunuz!..” diye tersleyerek gönderiyor ve hiçbir yardım ve kolaylık sağlama gayretinde bulunmuyorsunuz!

  Yoksa davasına ve Hocasına bağlı olanları tanıyor ve onları özellikle mi kırıp döküyorsunuz?

  Soru 5- Zeki Ceyhan’ın; yerinde bir kıyas (mukayese ve muhakeme) yürüterek “ortada bir mafya babasıyla ilişkili iddialar var. Adalet Bakanı, nasıl hiçbir hükümlü ve tutukluya daha uzak, ya da daha yakın olamayacaksa, hiç şüphesiz, Yargıtay Başkanı da; bütün hükümlü ya da tutuklulara,  hatta yargılananlara aynı mesafede durmak zorundadır” sonucuna varıyor.

  Şimdi, Zeki Ceyhan’ın bu mantıklı yorumuna göre:

  “Adalet Bakanı iken tutuklu Bekir Yıldız’ı ziyarete giden ve dolaylı destek veren Şahsın bu davranışı, hukuki ve ahlaki ise, şimdiki Yargıtay Başkanı’nın ülkücü mafya babası Alaattin Çakıcı ile münasebetleri de meşru ve münasiptir. Yok,  eğer Yargıtay Başkanı’nın Çakıcı ile ilgilenmesi yanlış ve yasa dışı ise,  eski Adalet Bakanı’nın Bekir Yıldız’la görüşmesi de yanlıştır, yanlı bir tavırdır ve partisinin başına bela sarmaktır” demek; uygun mudur, alakasız mıdır?

  Soru 6- Ve yine 20 Ağustos Milli Gazete’deki demecinde bu Şahıs:

  “MİT de Emniyet de bir devlete lazımdır. Birbirlerine yardım etmeleri ve destek vermeleri lazım”  “ancak MİT’in içinde niye bu olaylar oluyor?  Kozinoğlu niye böyle diyor?… MİT Başbakanlığa bağlı bir kurum olduğu için,  elbette Başbakan’ın bu MİT’i ıslah etmesi lazım” diyor.

  Yani MİT’teki ve yargıdaki çıbanların deşilmesinden rahatsızlık duyuyor ve eski talebesi, Tayyip Erdoğan’a “MİT’teki çıbanların daha fazla deşilip; çürümüş düzenin de, AKP Hükümeti’nin de sonunu hazırlamadan,  pansuman tedbirlerle bu cerahati durdur” mesajımı veriliyor?

  Mahir Kaynak’ın Star’da yazdığından anlaşıldığı gibi “bozuk sistemin değişmesine ve yeniden düzenlenmesine kapı açacak,  kangrenleşmiş müesseselerin deşilmesi olayından” niye bu kadar tedirgin olunuyor?

  Hatta sayın eski Adalet Bakanı hangi mantık ve mantaliteyle ” bazı kimselerin, mutlaka kendi lehlerine bir karar çıkartabilmeleri için ricalarda bulunmak üzere yargı yetkililerini ve hâkimleri ziyaret etmelerinin, Türkiye’deki bu sosyal yapı içinde, son derece normal olduğunu”  söyleyebiliyor?

  Ve Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya da, aynı çarpık yaklaşımla:

  “Alaattin Çakıcı için bilgi almaya (yani arabuluculuk yapmaya) gelen MİT ajanı Kaşif Kozinoğlu’na sadece bazı bilgi ve belgeler verdiğini ve bununla MİT’i Yargıtay’dan uzaklaştırmak istediğini” iddia ediyor!.. Sefil bir mafya babası ve katil bir şehir eşkiyasıyla ilgili, kirli ve gizli alış verişlere ne kılıflar uyduruluyor!

  “özrü kabahatinden büyük” bahanelerin arkasına sığınılıyor..!

  Yoksa Alaattin Çakıcı kabadayısının ve arkasındaki masonik makamların şerrinden korkulduğu için mi, böyle şeylere mecbur kalınıyor?

  Kısaca devlet mafyaya ve masonlara mahkûm mu bulunuyor?

  Ve eski Adalet Bakanı bütün bu olanları meşru ve mazur göstermek için mi acaba:          

  “Türkiye’deki bu sosyal yapı içinde, bunların son derece normal ilişkiler olduğunu” savunabiliyor?

  Ama Yargıtay Başkanı’na ait villanın tamir ve tadilat müteahhidi Süha Şen’in birlikte (şimdilik nikâhsız) yaşadığı meşhur Yaşar Holding’in kızları olan ve bodrum da bar çalıştıran Serra Yaşar: “nasıl olur Çakıcı’nın davası ertelenmez.. Gerekli paralar gerekli yerlere verilmedi mi? Dediğini kabul ediyor!..

  Soru 7- “Teşkilat içi özel konular ve sorunlar böyle dergi sütunlarına taşınmaz!” Doğrudur.

  Ancak, Milli Gazete’de köşe yazılarında açıklanan ve ilgili şahsın demeçleri Milli Gazete de manşete taşınarak milyonlara okutulan konular, hala teşkilat sırlarımıdır?

  Soru 8- “Bu soruları gündeme taşımak, fesat çıkarmaktır” buyuranlara soralım: Bu gerçekleri Milli Gazete yazmak ve manşete taşımak suç olmuyor da, bunları gazetemizden ve diğer dergilerden okumak…

  Okuduğumuzu doğru anlamaya, verilen mesajları kavramaya çalışmak,

  Ve kafamıza takılan soruları, samimiyetle ortaya koymak mı sorun oluyor?

  Yoksa gazetemiz, okunsun ama üzerinde kafa yorulmasın… Okunurken, dilimiz ve gözümüz kullanılsın, ama aklımız ve vicdanımız rafa kaldırılsın mı, demek isteniyor?

  Soru 9– Zeki Ceyhan’ın 21 Ağustos’taki yazısında belirttiği gibi..

  Vatikan dinsel öğretiler kurum başkanı Kardinal Joseph Ratzinger:

  “Çoğunluğu Müslüman olan Türkiye: geleceğin Hıristiyan köklere sahip Avrupa Birliği’nde değil, İslam Ülkeleri Birliği’nde araması gerekir” şeklinde, aklen, vicdanen, siyaseten ve dinen doğru bir uyarıda bulunmuş ..

  Bunu duyan Recep Tayyip huzursuz olmuş.. “Vatikan bir din devletidir. AB üyesi değildir. Bizim işimiz ve ilişkimiz AB ülkeleriyledir” buyurmuş..

  Kardinal Joseph Ratzinger, içtenlikle kendi görüşünü ortaya koymuş.. Gömlek değiştirenlerden olmadığını, kimlik çelişkileri yaşamadığını açığa vurmuş. Elbette, dönekleri ve dengesizleri rahatsız eder, bu sağlam ve saygın duruş!..

  Şimdi:Kardinal; Recep Tayyip Türkiye’sine çok samimi ve seviyeli uyarı yaparak, İslam Birliği’ne ve D-8’lere yönelmesini istiyor!.. Bizim bazı kurmaylarımız ve İslamcılarımız ise bu çürümüş sistem ve çıbanı deşilmiş müesseseler tamamen çökmeden, AB’ye girsin ve masonlar muradına ersin diye, Sayın Başbakan’a akıl veriyor! Bu çelişkideki farklılığı ve münafıklığı görmeyenler:  gezer-uyurmuş…

  Ve doğruyu söyleyen dokuz köyden kovulurmuş.

Soru 10- Eski Adalet Bakanı’nın ve Ankara il başkanının “sırıtan sevgi istismarı” 23 Ağustos 2004 tarihli illi Gazete manşetinde ve 10.sahifesinde bu iki şahıs “Erbakan’ı çok seviyoruz ve sahip çıkıyoruz” havası vermek için: çok çiğ ve çirkin bir istismar gösterisinde bulunmuşlardı.

  Erbakan Hoca’nın fotoğrafı üzerine:

  “Hocam

  Sizi kendimiz kadar anlıyoruz

  Sizi, sizin kadar seviyoruz”

Yazmışlardı. Keşke doğru olsaydı!

  Hâlbuki Hoca’yı anladıkları da, sevip saydıkları da, karanlıktır. Bırakın anlamayı, sevip saymayı, hatta keşke sadece Hoca’ya inansalardı!

1- Eğer Hoca’yı gerçekten anlamışlarsa, kendilerine, Hocamızın 35 yıldır seminer ve sohbetlerinde defalarca anlattığı, konferans ve kitaplarında açıkladığı Adil Düzen ve Siyonizm’le ve bu zulüm düzenine son verecek projeleriyle ilgili, on tane soru soracağız, bunların sadece bir tanesine bile doğru cevap verebilirlerse, biz iftiracı konumuna düşüp herkesin huzurunda özür dileyeceğiz.

2- Hoca’yı sevmek iddialarına gelirse: Bu Ankara İl Başkanı, geçirdiğimiz yerel seçimlerde kardeşinin aday olduğu il de; seçim karargâh başkanıydı.

Ne dava şuuruna, ne vefa duygusuna, ne de Erbakan sevdasına asla uygun olmayan kararlar almış ve uygulamışlardı.

Bunlara göre; seçimi kendi şahsi gayret ve hizmetleriyle zaten kesinlikle kazanacaklardı.  Erbakan’dan, Milli Görüş’ün yaptıklarından, hak-batıl davasından bahsetmek, milleti kızdıracak ve oy kaybına uğratacaktı. Bu düşünceyle, iki ay boyunca seçim gezilerinde,   ev ve kahve sohbetlerinde, basın ve televizyon demeçlerinde bir tek kelime olsun “Hocamız ve davamız” ağızlarından çıkmamıştı…

Hatta Hoca’nın miting nedeniyle illerine gelmemesi için çok yoğun girişimler başlatılmış, ama başarılamamıştı.

Bu iddiamızı da, yüzlerce yetkili ve samimi şahitlerle ispata hazırız.

Daha birkaç ay öncesinde böyle davranıp şimdi Hoca’nın fotoğrafına ” seni seviyoruz, seni anlıyoruz” yazdıranların; nasıl bir istismar ve suiistimal peşinde olduklarını; artık sizlerin izan ve vicdanlarınıza havale ediyoruz!.

SORU 11- Milli Çözüm olarak Yeni Şafak, Akit, Zaman gibi gazetelerin ” bizden görünüp AKP’ye ve arkasındaki güçlere hizmet ettiklerini ve ucuz kahramanlık gösterileriyle toplumun havasını indirmekle görevlendirildiklerini” söylediğimizde, bizi insafsızlık ve fesatçılıkla suçlayanlara: 24 Ağustos 2004 tarihli Milli Gazete’deki Zeki Ceyhan’ın “zor dostum zor” yazısını okumalarını ve üzerinde kafa yormalarını öneriyoruz.

Refah-Yol iktidarına ve Erbakan’a karşı, hem de o denli kısıtlı imkânlarla ve kısa zamanda başardığı devrim niteliğindeki hizmetlere rağmen, hırçın bir sıkıştırma ve kışkırtma kampanyası başlatan bu “İslamcı”  gazetelerin gerçek niyetini ve mahiyetini Zeki Ceyhan’dan okumalarını istiyoruz.

  Sonuç: Sormayan, sorgulamayan.. Anlamak için aklını zorlamayan,  muhakeme ve mukayese yapmak üzere vicdanının devreye sokmayan; doğruyu bulmak ve gerçeğe ulaşmak istemiyor demektir.

  Oysa sormak; ilim öğrenmenin kilidi.. Zihni geliştirmenin Jimnastiği… Fikir yürütmenin ve doğru düşünmenin gereği..  Ve Hz. İbrahim gibi, hakikate, huzur ve itminana erişmenin yöntemidir.

  Not: Bu soruları açıkça yanıtlamak yerine: “Polemiğe girmek istemiyoruz.. Onları muhatap almıyoruz” gibi cevapları “evet tespitiniz doğrudur” anlamında kabul edeceğiz.

Zor Dostum Zor!

Hem iktidar partisinin icraatlarını beğenmeyeceksiniz, hem de bir takım bağlantılarınız yüzünden iktidara tek laf edemeyeceksiniz!

İktidara laf edemeyince hırsınızı başkalarından çıkaracaksınız.

Yeni Şafak’çı dostlarımız iktidara bir şey diyemedikleri için İstanbul Defterdarı’na yüklenmişler.

Benzer bir durumu da Vakit’çi dostlarımız yaşıyor.

Konya’daki NATO tatbikatına İsrail’inde katılmış olmasından haklı olarak büyük endişe duyan Vakit günlerdir olayın üzerine gidiyor.

İyi güzel de İsrail’in orada olmasını önleyecek kim? İktidar değil mi? İsrail’in Konya’da bulunmasına haklı olarak büyük tepki gösteren Vakit iktidara niçin iki çift laf etmiyor? Zor dostum zor!

Şimdi iktidarda bu refiklerimizin desteklediği, arka çıktığı, omuz verdiği AKP değil de bir başka parti olsaydı, iktidar nasıl da onların hedefi haline gelmişti.

İktidara ağızlarını açıp bir şey diyemeyen refiklerimiz hırslarını ya Defterdar’dan ya da İsrail’den çıkarmaya çabalıyor.

Yeni Şafak’ın bir başka manşeti de “Petrol çıldırdı!”

Rafineriden 500 bin liraya çıkan petrol vatandaşa 2 milyonun üzerinde satılıyorsa çıldıran petrol mü yoksa petrolü bu fiyattan satarak vatandaşı kazıklayanlar mı? Niye iktidara bir dokundurma yok?

Sahi Maliye bakanı göz yummasa İstanbul Defterdarı esnafa öyle matrah eziyeti yapabilir mi?

Refikimiz Vakit’in ileri sürdüğü İsrail’in seyreltilmiş uranyum taşıyan silahları kendi ülkesinde denemek istemediği için Konya’yı seçtiği iddiası da kulak ardı edilemez.

Ve bunun da tek sorumlusu mevcut iktidardır!

Evet, dostlarımızın işi zor.

Destek verdikleri, arka çıktıkları iktidar akıl almaz işlere imza atıyor ve dostlarımız onlara kimi bağlantıları nedeniyle tek laf edemiyorlar. Habire başka hedeflere ateş ediyorlar.

A dostlar ellerinizle iktidar yaptığınız insanlar döneminde yaşanıyor bu sorunlar! Bir bakıma sizler de bu sorunların sorumluluğunu paylaşmak zorundasınız. Doğru hedefi yani iktidarı eleştirmeden yanlış hedefleri topa tutmanız bir işe yaramıyor. Siz de görüyorsunuz, daha ne bekliyorsunuz ki! 

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Halil YAMAN

Halil YAMAN

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx