YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
66065bad7704d
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 5 8 8
Bugün : 10258
Dün : 16551
Bu ay : 405466
Geçen ay : 338123
Toplam : 22731416
IP'niz : 54.198.154.234

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Sn. G. K. Başkanımız resmi bir ziyaret için Amerika'ya gitmiştir. "Tarihi ve tabii haklarınıza sahip çıkın. Misakı Milli sınırlarınız içindeki Kerkük ve Musul'u kontrol altına alın…. PKK'yı etkisizleştirip devre dışı bırakın.. Bağımsız Kürdistan hazırlıklarını boşa çıkarın" gibi kışkırtmalarla, Türk ordusunun Kuzey Irak'a girmesinin teklif ve telkin edildiği sezilmekte, hatta söylenmektedir.

"Çuvalın intikamını aldık. Amerika'yı takmadık… Barzani'ye haddini hatırlattık" gibi kof kahramanlık edebiyatlarıyla, halkımızın da bundan hoşlanacağı bilinmektedir.

 

Türkiye, Milli çıkarları ve stratejik sorumlulukları gereğince Kuzey Irak'a elbette girebilir. Ancak, bunu Amerika'nın oyunu ve İsrail'in piyonu olarak yapması oldukça tehlikelidir, hatta hıyanettir.

GKB Sn. Büyükanıt, belki de hayatının en kritik "feraset ve cesaret" imtihanından geçmektedir. Milli şuur sahipleri, Büyükanıt Paşa'nın, sonuçta "Türkiye'nin bölünmesine ve İsrail'in büyümesine" yol açacak böylesine ucuz kabadayılık rollerine tenezzül etmeyeceği kanaat ve beklentisindedir.


Münih uluslararası güvenlik toplantısında ABD ve NATO'nun emperyalist amaçlarına artık dur denilmesi gerektiğini açıklayan ve ardından islam ülkelerine ziyaretlere çıkan Putin'in bu tarihi uyarısnı Genel Kurmay internet sitesine alınması da önemli ve ümit verici bir gelişmedir.

Amerika ve arkasındaki Siyonist cunta, şimdi de Türk Saddamlar yetiştirme peşindedir. Saddam'ın ve İran Şahı'nın acı akibetinden ders alabilen yetkililerin bu tuzaklara kapılmaması gerekir. Zengin Kerkük hayali, bazılarının Kuveyt'i olabilir!.

Ve yine, F-16'larını modernizasyon için Amerikan Yahudi firmalarına 1 milyar dolara yakın paramızın niçin verildiği sorusuna mantıklı bir açıklama beklenmektedir

F-16 Amerika'ya niye yollanır!

F-16 uçaklarını da kendi fabrikalarımızda yenilemek, modernleştirmek yerine ABD'deki firmaya gönderip 800 milyon dolar nakit para ödemek zorunda kalınıyor. Niçin kendi fabrikalarımız dururken ABD'li firmaya 800 milyon dolar aktardığımızı da halka açıklanmıyor.

Savunma Sanayii Müsteşarlığı'nın internetteki sitesine girin. Göreceksiniz. Yapılmış bekleyen 2 off-set anlaşması var. Biri ABD'li savaş uçağı üreten firma Lockheed Martin ve Mikes ile 20 Eylül 1989'da yapılmış. Bizim Hava Kuvvetleri'ndeki F-16 uçaklarının elektronik harp projesi (SPWS1 diye geçiyor). Diğeri yine Savunma Sanayii Müsteşarlığı ile ABD'li firma Litton'un imzaladığı 31 Ocak 1994'te yürürlüğe konmuş offset anlaşması. Adı üstünde off-set…

Bedelin bir miktarını dövizle ödüyorsun diğer miktarını yaptığın anlaşmada belirlediğin orana göre (yüzde 30-40-50-60) Türkiye'de üretilen mallarla kapatıyorsun. ABD şirketi, senin ülkenin mallarına Amerikan piyasasında satış imkânı yaratıp kalan parasını oradan tahsil ediyor.(07 Ocak 2007 / Necati Doğru / Vatan) Artık Milli harp sanayimizin niçin bu kadar geri bırakıldığının sorgulanması ve sorumluların ortaya konması gerekiyor.

Bölüyor ve yönetiyorlar

Filistin'de El Fetih ve Hamas, Irak'ta Şiiler ve Sünniler birbiriyle dövüşürken Amerika bölge petrolünü denetlemeyi sürdürüyor, İsrail kendini daha güvenli hissediyor.

Bugün dönüp geri baktığımızda Amerika'nın Irak'taki temel hedefinin Şii-Sünni çatışması yaratmak olduğunu düşünüyorum. Bu politika Ortadoğu'yu, Avrupa'nın din savaşları gibi yıllarca sürecek bir kaos ve kana sürükleyecek bir amaç gütmektedir. Hedef ilk başından beri İslam toplumunda bu ikilemi yaratmak, Müslüman toplumları Lübnan'dan Bahreyn ve Suudi Arabistan'a kadar gerilime sokmaktır.

 

Irak Müslümanları artık işgalci gücü bırakmış birbirinin boğazına sarılmıştır.

Bir türlü ortaya çıkarılamayan "El Kaideci" teröristlerin hizmetine artık gerek yoktur. Saddam'ın idamı, idamın Şii milislerce yapıldığının ortaya çıkarılması, asıldığı ipin Sadr'a götürülmesi ve kelimei şahadet getirilmesine izin bile verilmemesi… Bütün bunlar Irak'ın Sünni ve Şii kesimini yıllarca sürecek bir çatışmaya sokacak çok usta bir senaryonun adımlarıdır.

Gerilimi hisseden ülkeler petrolden kazandıkları parayı Amerikan füzelerine, uçaklarına, tanklarına, bombalarına yatıracak böylece Washington bir taşla birkaç kuş vurmuş olacaktır.

Zamanında Irak'ı İran'a saldırtan Amerikan yönetimi, Şii-Sünni gerilimi bahanesiyle yakında Suudi Arabistan'ı İran'a da saldırtırsa şaşırmayın. Hedef birbiriyle kavgaya tutuşmuş gerçek işgalciyi unutmuş bir Müslüman toplumuydu. O açıdan Irak'taki durum herkesin tahmininin aksine Amerika açısından şimdilik bir başarıdır.(07 Ocak 2007 / Ergun Babahan / Sabah) Ama bu girdabın ABD ve İsrail'i boğacağı da unutulmamalıdır.

Bu arada, ABD yetkililerinden, İsrail'in Türkiye üzerinden İran'a saldırı haberleri de sorulmalıdır. Çünkü İngiliz Sunday Times gazetesi:

"İsrail, İran'a saldırı planlıyor" iddiasını ortaya atmıştır.

İsrail'in, İran'ın uranyum zenginleştirme tesislerini taktik nükleer bir saldırıyla yok etmek amacıyla gizli planlar yaptığı yazıldı. İngiliz Sunday Times gazetesinin, bazı İsrailli askeri kaynaklara dayanarak verdiği haberde, İsrail hava kuvvetlerine bağlı 2 uçak filosunun, İran'a ait Natanz'daki uranyum zenginleştirme tesisini nükleer silahlarla vurmak amacıyla eğitim yaptığı açıklandı. İngiltere'nin Sunday Times gazetesi İsrail'inİran'ın nükleer tesislerine yönelik hava saldırısı düzenlemek için belirlediği 3 rotadan birinin Türkiye üzerinden geçtiğini yazdı. Haberde diğer iki rotayla ilgili bilgi verilmedi. İsrailli pilotların Cebelitarık boğazına kadar uçarak saldırıya hazırlandığını hatırlattı.

Gazete, İsrail'in ayrıca İran'daki Arak ağır su işletim tesisi ile İsfehan'daki uranyum işleme tesisini de konvansiyonel bombalarla vurmayı planlandığını vurguladı. İsrail'in, Natanz'daki uranyum zenginleştirme tesisini hedef alan nükleer saldırıda ortaya çıkacak radyoaktif zerreciklerin atmosfere yayılmasını önlemek amacıyla, tesisi önce lazer güdümlü füzelerle bombalayarak tüneller açmayı ve sonra da nükleer başlıklı füzeleri bu tünellerin içine göndererek tesisi toprak altından vurmayı amaçladığı haber yapıldı.

İngiltere'de yayımlanan Sunday Times gazetesinin, İsrail'in İran'ın nükleer tesislerini vurmak için gizli plan yaptığı iddialarına, İsrail hükümeti cevap vermedi. Hükümet sözcüsü Miri Eisin, "Sunday Times'daki gibi haberlere yorum yapmıyoruz" demekle yetindi. Ordu Radyosu da yetkililerin, haberle ilgili yorum yapmaktan kaçındıklarını belirtti. İsrail parlamentosunun sol kanat partilerinden Meretz'in milletvekillerinden Zahava Gal-On ise Başbakan Ehud Olmert'i, Sunday Times'daki haberi reddetmeye çağırdı. Gal-On, İsrail radyosuna yaptığı açıklamada, "Lübnan'daki savaş tecrübesinden sonra, İsrail'in bir başka maceraya atılması ve dünyanın polisi gibi davranması beklenemez" dedi. Sn Genel Kurmay Başkanı ve Dışişleri Bakanı hazır ABD'ye gitmişken bu yöndeki haberlerin doğru olup olmadığını ve doğruysa Türkiye'nin başına hangi belaları açacağını da sormalı ve tavırlarını koymalıdır.

Türkiye, Irak'ın kuzeyinde ABD ve İsrail'le kol kola esrarengiz bir ortaklık mı kurmaktadır?

AKP iktidarı, Türkiye'yi bölmek için yıllardır büyük bir projeyi adım adım uygulayan ABD'yle işbirliğinde bir an bile tereddüt etmiyor. Kamuoyunun tepkilerini duymazdan gelmeyi tercih eden iktidar, milleti ikna için cılız sözler sarf ederken, öte yandan çirkin işbirliğine devam ediyor.

"Amerika ve beraberindeki işgal güçlerinin Irak'ı işgal etmesinin üzerinden yıllar geçmesine rağmen bu sefer farklı bir ilişki ortaya çıktı. Türkiye'nin ABD ve İsrail ile stratejik işbirliği anlaşmaları Türkiye'nin en hassas olduğu bir konuda da kendini gösteriyor. Bir dönem kırmızı çizgilerimiz olduğu söylenen Irak'ın kuzeyinde şimdi Türkiye'nin ABD ve İsrail gizli servisleri ile beraber çalıştığı iddiaları ortaya atılıyor.

İnternetteki haber portalları tarafından gündeme taşınan bazı iddia ve fotoğraflar gündeme bomba gibi düştü. Haber portallarında ardı ardına yayınlanmaya başlanan bu resim ve iddialarda Türkiye'nin ABD ve İsrail özel harekat ve istihbarat birliklerinin Irak'ın kuzeyinde birlikte hareket ettiği iddia ediliyor. Söz konusu haber portallarında yayınlanan fotoğrafların Türkiye, ABD ve İsrail özel harekat birliklerinin fotoğrafları olduğu belirtiliyor.

İddianın gündeme getirilmesinin ardından ilgili kuruluşların herhangi bir resmi açıklamada bulunmaması da bu konudaki şüpheleri arttırıyor. 

Bölge uzmanları ise Türkiye'nin Irak'ın kuzeyinde ABD ve İsrail gizli servisleri ile eğer herhangi bir işbirliği yapılıyorsa bunun sonuçlarının ülkeyi zor şartlar altına sokacağına dikkat çekiyor.  Önümüzdeki süreçte en önemli gündem maddesinin Irak'ın kuzeyindeki gelişmelerin olacağına dikkat çeken bölge uzmanları, Türkiye'nin bu konuda daha titiz bir dış politika sergilemesi gerektiğini vurguluyor. Bölge stratejistlerine göre, Türkiye'yi ABD ve İsrail ekseninde gösteren yaklaşımların İslam ülkeleri nezdinde Türkiye'yi yalnızlığa sürükleyebileceği kaydediliyor.

İddialar arasında Kerkük yakınlarında yer alan bir askeri ortak üs kurulduğu da bulunuyor. Konu ile ilgili uzmanlar ise ortak bir üssün hedefinin açık olduğunun altını çizerek, bunu Türkiye'nin geleceği için tehlikeli bir oyunun başlangıcı olarak gösteriyor.

Daha önce de Irak'ın kuzeyinde ABD askerleri ve MOSSAD elemanlarının peşmergelere eğitim verdiği görüntüleri ortaya çıktığı ve dünya kamuoyu tarafından ve özellikle bölgedeki komşu ülkeler tarafından tepkiyle karşılandığı hatırlanırsa, bu haberler daha bir kuşku uyandırıyor. 

Ve maalesef Wilson prensipleriyle Büyük Kürdistanı resmi devlet politikası sayan, Sevr'i kendi senatosundan geçirip imzalayan, ama bugünkü Milli sınırlarımızı belirleyen Lozan anlaşmasını hala tanımayan ABD stratejik ortak sayılıyor.

Bunun adı işbirlikçiliktir

Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül hakkında verilen gensoru önergesinin görüşülmesi sırasında Gül'ün sarfettiği sözler, kanımıza dokunuyor: Gül, üç yılda 700 bin insanın katili olan Amerika ile ortak hedeflerinin bulunduğunu söylüyor ve hiç sıkılmıyor!.

Abdullah Gül:

 "Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkilerimiz önemlidir. Dünyanın süper gücünün gündem maddeleri bizim de gündem maddelerimizdir. Aramızdaki işbirliğinin stratejik boyutta olmasının anlamı, bu meselelerde ulaşılması gereken hedeflere ilişkin görüşlerimizin örtüşmesidir" diyebiliyor.

Halbuki:

"ABD'nin hedefleri açıktır ve ortadadır. Birinci hedefi, İsrail'in güvenliğidir. İkinci hedefi Ortadoğu petrollerine el koymaktır. Büyük Ortadoğu Projesini gerçekleştirmektir. Yarım asırlık ABD ile ortak hedeflerimiz örtüşüyorsa, bin yıllık komşumuz Irak'la olan kardeşliğimiz nereye gitmiştir?"

ABD'de 2008 seçimlerinin önde gelen adaylarından John McCain bile:

"Kerkük'te şu anda adil bir referandum olamaz" diye uyarmaktadır.

ABD siyasetinin önemli isimlerinden ve 2008'deki başkanlık yarısının önde gelen adaylarından Cumhuriyetçi senatör John McCain, Irak'ın Kerkük kentinin geleceği için bu yıl yapılması öngörülen referandumun ertelenmesi önerisine katılarak, bu konuda Türkiye'nin görüşüne destek verdi.

Başta Mesud Barzani olmak üzere Kürt liderlerle her görüştüğünde bu konunun konuşulduğunu anlatan McCain, Kerkük konusunda halen büyük görüş ayrılıklarının bulunduğunu söyledi ve: "Biz, bu meselenin oldukça adilane çözümü için elimizden geleni yapmak zorundayız. Bu, çok, çok zor olacak, çünkü birbiriyle çatışan hak iddiaları, halen pek tarafsız olmayan hakemler tarafından karara bağlanmaya çalışılıyor." dedi.

2008 başkanlık seçimi için adaylığını resmen henüz açıklamayan, ancak bu konuda resmi olmayan çalışmalarını başlatan McCain, Cumhuriyetçi Parti içinde başkanlık yarısının en iddialı isimleri arasında görülüyor.

Iraklı Kürtler, 2005'te kabul edilen anayasa uyarınca Kerkük'ün geleceğini belirleyecek referandumun bu yıl yapılmasını istiyor. Türkiye, Türkmenler ve Sünni Araplar ise Kerkük'e Kürt göçünün sürdüğü ve bu yolla kentin nüfus yapısının değiştirildiği bir ortamda yapılacak bir referandumun adil olmayacağını ve yoğun çatışmalara yol açabileceğini belirterek referandumun ertelenmesini savunuyor. 

Amerikalılar işin farkında mı? 

  Başbakan Erdoğan'ın PKK konusunda "Amerika'dan beklentilerimize olumlu cevap alamıyoruz" yollu açıklamasının hemen ardından Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün bu açıklamayı yumuşatan bir açıklama yaparak "Amerikalılar da Türkiye'ye karşı terörle mücadele de daha fazla işbirliği yapmalarının gerektiğine inanıyorlar" diyerek ABD'yi mazur göstermeye çalışması dikkatinizden kaçmamıştır herhalde!

Yani "Amerika da elinden gelen gayreti gösteriyor ama her şey bir çırpıda halledilemiyor" anlamına gelecek sözler sarf ederek Amerika'nın gönlünü almaya çalıştığını izlemişsinizdir mutlaka!

Peki, durum gerçekten böyle mi? Yani Amerika da dahil olmak üzere herkes üzerine düşen görevi yapıyor mu?

Gelişmelerden birazcık haberdar olan hiç kimse buna inanmaz!

Zira PKK sorununun ortadan kalkması için Türkiye ile işbirliği yapmak isteyenler bu örgütü ne ayakta tutarlar ne de silahlanmasına yardımcı olurlar!

Oysa bizzat Başbakan Erdoğan tarafından da dile getirilen bir gerçek bize PKK'nın elindeki silahların Amerikan malı olduğunu gösteriyor.

Hem örgütün silahlanmasına yardımcı olacaksınız hem de daha fazla işbirliğinden yana olduğunuzu iddia edeceksiniz. Olmaz böyle şey!

Zaten Amerika'nın da böyle bir iddiası yok! İddia bizim Dışişleri Bakanımız Gül'e ait! Doğrusu iyimserliğin bu kadarını hayra yoramıyoruz!

Nasıl hayra yoralım?

Böyle bir iyimserliği hayra yormak için önce şu soruların cevabını öğrenmek istiyoruz.

Son yıllarda ülkemizde Glock denilen silahtan geçilmiyor! İlgili ilgisiz herkesin elinde Glock silahları var. Pek tabii PKK'lıların elinde de var. "Nereden geliyor?" bu silahlar diye araştıranlar ABD'nin bu silahlardan 200 bin adet alıp Irak'ta dağıttığı gerçeğine ulaşıyorlar!

Yine araştırmalar ABD'nin 2003'den bu yana Irak'ta aralarında roketatar, MP-5, keskin nişancı silahı da bulunan 500 binden fazla silahı bölgeye dağıttığını gösteriyor.

Dağıtılan bu 500 binden fazla silahın ancak yüzde 10'u kayıt altına alınmış!

Kayıt altına alınmayıp ama nerede olduğu bilinen silahlar olduğu gibi kimin elinde olduğu bilinmeyen 14 bin silah olduğu da araştırma sonucu ortaya çıkmış bulunuyor.

Bütün bu sonuçlar bize PKK'nın silahlanmasındaki ABD payını gösteriyor![1]

PKK siyonizmin kuklasıdır!..

Amerika'nın Irak bozgununa üzülen PKK'lılar?

PKK yöneticileri son günlerde birbirlerinin peşi sıra yaptıkları açıklamalarda, Ortadoğu'da durumun kendileri açısından iyiye gitmediği yönünde mesajlar veriyorlar.

Amerika'daki Irak Çalışma Grubu'nun (Hamilton-Baker) 6 Aralık'ta yayınlanan raporu, PKK'nın yanı sıra Barzani ve Talabani'yi de tedirgin etmiş bulunuyor. Çalışma Grubu'nun Irak batağından çıkmak için, Amerika'nın İran ve Suriye ile diyaloga girmesi ve Kerkük referandumunun ertelenmesi yolundaki önerisi, işgalcilerle işbirliği yaparak kendilerine bir gelecek yaratabileceklerini düşünenleri kara kara düşündürmeye başlamış bile.

Durum ile ilgili en kapsamlı değerlendirmeyi PKK'nın yürütme Konseyi üyesi Cemil Bayık, 14 Aralık tarihli Demokrasi gazetesinde yaptı:

PKK gözüyle Irak'ta durum

‘ABD Irak'ta sonuç alamamaktadır ve her geçen gün daha fazla çıkmaza girmektedir. Irak'taki gelişmeler Ortadoğu'da bir savaşı adım adım geliştirmektedir ve yaklaşan Kerkük referandumu çatışmaları hızlandıracaktır.'

‘Irak'ta çıkmaza giren ABD,, Güney Kürdistan'ı daha da güçlendirerek burayı kendisi için bir dayanak noktası haline getirmek istemektedir.'

‘Bölgede ABD'nin başarısız olma ihtimalinin güçlenmesi karşısında YNK, İran'a yaklaşmaktadır. Buna karşılık Barzani rotasını tamamen ABD ve İsrail'e çevirmiştir. Bu durum YNK ile KDP arasında yeni sorunlar yaratacaktır.'

‘ABD, İran ve Suriye'nin Irak'taki müdahalelerini zayıflatmak için bu iki ülkeyi Filistin ve Lübnan sahasına çekmeye çalışmaktadır. Filistin ve Lübnan'daki gelişmeler bununla bağlantılıdır.'

‘Ortadoğu'da Türkiye, İran ve Suriye arasında bir ittifak kurulmaktadır. ABD'nin bölgedeki diplomatik çabalarının önemli bir boyutu, Türkiye, İran, Suriye ittifakını bozmaktır.'

‘Kürtler bölgede yoğunlaşacak olan çatışmalardan doğrudan etkilenecektir. Bütün Kürt çevreleri bir ulusal konferansın toplanması için çalışmalıdırlar. Ulusal Konferans sadece Güney'le sınırlı kalmamalı, Kürtlerin yaşadığı bütün bölgeleri kapsamalıdır. Eğer Irak'ta istikrar sağlanmak isteniyorsa Türkiye, İran, Suriye ittifakı parçalanmalıdır. Türkiye'nin özellikle İran ve Suriye'den uzaklaştırılması gerekiyor.'

ABD'nin Irak'ta uğradığı bozgun, Kongra Gel Başkanı Zübeyir Aydar'ı ise kelimenin tam anlamıyla panikletmiş:

‘Bölgedeki istikrarsızlık, Türkiye, İran ve Suriye'nin Irak zemininde ABD'ye karşı mücadele vermesinden kaynaklanıyor.'

‘Hamilton-Baker Raporu, işgal öncesi duruma geri dönülmesi anlamına geliyor. O halda Irak neden işgal edildi?'

Bayık ve Aydar'ın değerlendirmeleri; ABD ile PKK arasında hala devam eden kader ortaklığını gözler önüne seriyor. ABD'nin Irak'ta yenilgiye doğru gitmesi en başta PKK yöneticilerini telaşlandırmıştır. Geleceklerini emperyalist işgalcinin başarısına endeksleyenler ve işgalcinin başarısı için çalışanlar, direnişin zafere ilerlemesi karşısında Paniğe kapılacaklardır.

ABD ile PKK'nın kader ortaklığı

Bayık ve Aydar'ın değerlendirmeleri; ABD ile PKK arasında hala devam eden kader ortaklığını gözler önüne seriyor.

ABD'nin Irak'ta yenilgiye doğru gitmesi en başta PKK yöneticilerini telaşlandırmıştır. Geleceklerini emperyalist işgalcinin başarısına endeksleyenler ve işgalcinin başarısı için çalışanlar, direnişin zafere ilerlemesi karşısında paniğe kapılacaklardır.

Büyük Ortadoğu Projesinin gereği olarak Bölgedeki bütün ülkelerin sınırlarını değiştirmek için harekete geçmiş olan ABD ile Bölge devletlerine karşı şiddet hareketlerini yürüten PKK arasında bir kader birliği vardır.

Bundan dolayıdır ki ABD'nin yenilgisi PKK'nın ve elbette ki Barzani ve Talabani'nin yenilgisidir. Bayık ve Aydar'ın değerlendirmeleri en başta bu gerçeği ortaya koymaktadır.

En etkili politika

Bayık ve Aydar'ın değerlendirmelerinin ortaya koyduğu ikinci önemli gerçek, PKK ile ABD'nin; Türkiye, İran ve Suriye yakınlaşması karşısındaki konumlarıdır.

Üç ülkenin birliği, ABD'nin bölgedeki işgalci varlığına yönelen en büyük tehdit olacaktır. Aynı şekilde üç ülkenin birliği, Batı destekli bölücülüğe karşı alınabilecek en büyük tedbirdir.

Bayık, kendileri açısından en büyük görevin; Türkiye'nin, İran ve Suriye'den uzak tutulması olduğunu söyleyerek, aslında Türkiye'nin nasıl bir politika izlemesi gerektiğini de açıklamış olmaktadır.

Amerika ile yolları ayırmak

Bayık ve Aydar'ın değerlendirmeleri aynı zamanda PKK ile Barzani ve Talabani arasında oluşmuş olan kader birliğini de ortaya koymaktadır. Amerika'nın işgaline bel bağlamak, yakın zamana kadar birbirlerinin kanını içen bu üç örgütü birbirine yakınlaştırmıştır.

Barzani'yi yakın zamana kadar "feodal işbirlikçi" olarak niteleyen PKK, şimdi bir Ulusal Konferans'ta bir araya gelmekten söz etmektedir.

Bundan sonra Amerika'nın ve emperyalizmin kaybetmeye başladığı yılları yaşayacağız. Amerika üzerine hesap yapanlar, Amerika ile birlikte kaybedeceklerdir.

Amerika ile birlikte çırpınmaya devam etmek, sadece ve sadece uğranılacak olan bozgunu daha da büyütecektir.

Bununla birlikte Amerika'nın ufukta görünen yenilgisi, gemiyi terk etme eğilimlerini güçlendirecektir. Talabani'de görülen İran'a yaklaşma eğilimini böyle değerlendirmek gerekiyor.

Amerikan gemisini terk etmek, kesinlikle olumlu bir davranıştır. Umulur ki, ABD'nin Irak'ta içine düştüğü durum, Kürtlerin ve bölgenin diğer mazlum halklarının kaderlerinin ortak olduğu büyük gerçeğinin görülmesini sağlasın.[2]

Bush "Çuvalcı Generali" Irak'a Genel Vali yaptı!.. 

  Süleymaniye'de Türk askerlerinin başına çuval geçirten Amerikalı korgeneral David Petraeus Irak'ın yeni başkomutanı, yani Irak'taki Amerikan askerlerinin başı, emri uygulayan Albay Meyville ise general olarak Avrupa'daki ABD güçlerinin ikinci komutanlığına terfi ettirildi.

Görünen o ki, Süleymaniye'de askerlerimizin başına çuval geçirilmesi olayı orada görevli birkaç Amerikalı subayın kişisel tavrından ibaret değilmiş. Yapılan iş bu subayların bağlı bulundukları üst makamların onayıyla gerçekleşmiş. Eğer böyle olmasaydı olayda emri veren korgeneral ile emri uygulayan albayın terfi ettirilmesi söz konusu olur muydu?

Son gelişmeleri de değerlendirerek diyebiliriz ki, Türk askerinin başına çuvalı geçirten Bush yönetimidir. Hatta Bush'tur. Olayı başka türlü göstermeye çalışmak, aman ABD ile aramızı açmayalım gibi bir takım gerekçelerin arkasına sığınmak yanlıştır. Yanlışlığın da ötesinde yalakalık anlamına gelir.

Olayın bir başka boyutu ise Bush yönetiminin Irak'a yönelik stratejisinde öngördüğü değişiklik bundan sonrası için Türkiye açısından ciddi tehlike işaretleri veriyor. Türkiye ve Türk askeri düşmanı bir generalin Irak'taki tüm Amerikan askerlerinin başına getirilmiş olması sanıyorum bu düşüncemizi haklı kılmaktadır.

Bu arada bazılarının ABD ile AB'yi ülkemiz açısından birbirinin alternatifi olarak takdim etmesinin de artık bir anlamı olmadığı, daha doğrusu gerçeği yansıtmadığı gelişmelerle açıkça görülüyor. AB'ye 1995 yılında müracaat etmiş olan Bulgaristan ve Romanya'nın 1 Ocak 2007 tarihinden itibaren AB'nin tam üyesi olmalarına karşılık 50 yıl önce müracaat etmesine karşılık Türkiye'nin AB'ye ne zaman alınacağının belli olmayışı, hatta hiç üye yapılmayacağının anlaşılması karşısında AB'nin Türkiye açısından ABD'nin alternatifi olması da mümkün değildir. Böyle bir değerlendirme gerçekle bağdaşmamaktadır.[3]


[1] 07 Ocak 2007 / Zeki Ceyhan / Milli Gazete

[2] 24 Aralık 2006 / Mehmet Bedri Gültekin / Aydınlık

[3] 07 Ocak 2007 / Abdülkadir Özkan / Milli Gazete

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Osman ERAYDIN

Osman ERAYDIN

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx