(TARİHİ VE TALİHLİ BİR ZİYARET)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin; siyonizmin güdümündeki ABD'nin ve hala siyonizmin kıskacından kurtulamayan bazı Avrupa ülkelerinin, önlemek için her çareye başvurdukları halde, birkaç kez ertelenen Türkiye ziyaretini sonunda gerçekleştirdi.
NATO'nun düşman olarak İslam'ı seçtiğinin ve İslam dünyasını ve Siyonizm karşıtı yapılanmaları ezmek için harekete geçtiğinin artık herkes tarafından fark edildiği…
Ve BM'nin ağırlık ve saygınlığını tamamen yitirdiği ve hatta köklü değişikliklere uğratılarak yeniden yapılanması gerektiği tekliflerinin Fransa ve Almanya gibi ülke yetkililerinin bile açıkça dile getirdiği
Velhasıl dünyanın yeni bir yapılanmaya şiddetle ihtiyaç gösterdiği ve bu bağlamda Avrasya Birliğinin oldukça büyük önem ve özellik arz ettiği bir ortamda Putinin Türkiye ziyareti, tarihi ve talihli bir gelişmedir.
Gözlemci sıfatıyla İslam Konferansı Örgütüne katılma arzusunu cesaret ve samimiyetle açığa vuran…
Rusya'daki Siyonist sömürü odaklarını ve Yahudi sermaye baronlarını dağıtma dirayetini ortaya koyan…
Yüksek bürokrasiye çöreklenmiş hain ve ajanları, yerlerinden söküp atan…
ABD hâkimiyetine ve Siyonist sömürü sistemine uysal vatandaş yetiştiren Fetullah Gülen'in okullarını "ajan yuvası" olduğunu belgeleyerek, kapatan…
Saddam Hüseyin bu konudaki niyetini açığa vurduğu için başına gelenlere aldırmadan, Venezüella petrolünü dolar yerine EURO ile satacağını vurgulayan ve ABD komplolarını boşa çıkaran Hugo Chavez'den sonra; Rusya'nın da hazine ve döviz rezervlerini, dolar yerine EURO ile değiştireceğini açıklayan…
ABD'nin bile elinde bulunmayan ve Pentagonun nükleer tehdit ve tecavüzlerini caydıracak, yeni ve çok etkili nükleer savunma sistemleri yaptıklarını duyuran Vladimir Putin'in bu ziyareti; Türkiye'nin Kirli derin devleti ve AKP hükümetinin isteksizliğine rağmen Milli derin devletin gayretiyle ve Cumhurbaşkanının davetiyle gerçekleşmiştir.
ABD'nin BM kararı ve rızası olmadan Irak işgalini ve istediği vahşetleri cılız bir sesle de olsa kınayan Cofi Annan'ın bile değiştirilmek istendiği bir ortamda…
Jak Chirak'ın Almanya, Çin ve Rusya'nın da desteklediği; Hindistan, Brezilya gibi pek çok ülkenin de BM daimi üyeliğine getirilmesi ve sistemin daha tarafsız ve tutarlı biçimde yenilenmesi tekliflerini açıkça dillendirdiği bir sırada ve Türkiye'den, bir buçuk milyarlık İslam Aleminin BM'de veto hakkı bulunan tek bir temsilcisinin olmamasına itirazların yükseldiği bir aşamada Putin'in ülkemizi ziyareti ve çok önemli ekonomik ve stratejik anlaşmaların imza edilmesini tarih, elbette önemli bir dönemeç olarak kaydedecektir.
ABD 7 yıl öncesinde, kendi senatosunda Fener Rum Patriğine Ekümen sıfatıyla Resmi Devlet Başkanlarına verilen Altın madalyalar verirken, kendileri de Ortodoks olmasına rağmen, Barthalemeos'un bu şeytani girişimini Putin Rusyasının kabul etmemesi de, Türkiye için büyük bir jest ve destektir.
Hatırlanacağı gibi Ali Babacan ve AKP'nin ilk Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış Washington'da George Bush'u ziyaretleri sırasında -Bizim basına at pazarlığı diye yansıyan toplantıda-:
Aman Sn. Bush; "Irak işgaline hiç değilse BM kılıfı geçirip öyle müdahale ediniz. Böylece hem Türkiye'yi rahatlatırsınız. Hem de Dünya kamuoyu önünde haklılık kazanırsınız!" diye ricada bulunduklarında, Bush şu cevabı vermişti:
"BM dediğiniz, bizim değneğimizdir. ABD'nin güdümündedir. Dünyada tek etkin ve yetkin gücün ABD olduğunu göstermek için BM'i kasıtlı olarak devre dışı bırakıp, Irak müdahalesini başlatacağım. Türkiye bize destek versin yeter!
ABD, Ortadoğu'da enerji kaynaklarını kontrolüne aldıktan sonra türlü entrikalarla Kafkaslar'a da yerleşiyor. Irak ve Afganistan başta olmak üzere bir çok İslam ülkesinde yaptıkları dikkati çeken ancak Kafkaslar'da ve Orta Asya'da yaptıkları gözden kaçan ABD, tek kutuplu dünya için savaş, soykırım, çatışma, kanlı ve kansız ihtilal dahil hiçbir yolu denemekten kaçınmıyor. ABD, halkı sokaklara dökerek Eduard Şevardnadze'yi kansız bir ihtilalle devirip yerine kendi adamı olan Saakaşvili'yi getirdi. Ardından Gürcistan'a yerleşti. Ukrayna'da da halkı sokaklara döktü. Belarus (Beyaz Rusya)'da başaramadığı Gürcistan yöntemini Ukrayna'da başaran Amerikan yönetimi, Gürcistan senaryosunu Moldova ve Orta Asya cumhuriyetlerinde (Çin'i batıdan kuşatabilmek için ) de uygulayacak.
Karadeniz'i kendi gölü haline getirmenin hesaplarını yapan Amerika, Macaristan, Romanya ve Bulgaristan'da Karadeniz'e açılan dev askeri üsler kuruyor. Gürcistan'ın ardından Ukrayna'ya da yerleşme planı yapan ABD yönetimi, Türkiye'nin Karadeniz bölgesinde bulunan şehirlerine de (Trabzon, Samsun, Artvin ve Ordu'da) üs kurmak istiyor.
ABD, ayak oyunlarıyla Rusya'yı aralarında tarihi, dini ve ekonomik bağlarının yanı sıra kan bağının da bulunduğu Ukrayna'dan uzaklaştırarak Kafkaslar ve Orta Asya'nın kapılarını Moskova'ya kapatıyor.
Rusya, böylece bölgede nüfuzu iyice zayıflatılıp yalnızlığa itilen ikinci sınıf devlet konumuna düşürülüyor. Türkiye ise verdiği olanca desteğe rağmen, Amerika'nın düşmanca politikalarından kendini koruyamıyor. Birçok alanda baskılarla karşı karşıya kalan Türkiye, gerek Kürt kartı gerekse Ermeni soykırımını tanıma tehditleriyle bunaltılıyor. Türkiye'ye karşı düşmanca politikalar üreten, komşularıyla işbirliğini engellemek, aralarında düşmanlık ve husumet oluşturmak için entrikalar çeviren ABD'nin düşmanlıkları bunlarla da sınırlı değil. Türkiye içerisinde düzenlenen provokatif eylemlere de ön ayak olan Amerikan yönetiminin bu tutumundan doğal olarak Milli Ankara oldukça rahatsız. Hatta geçtiğimiz aylarda Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün, "ABD ile ilişkileri gözden geçirilebiliriz" şeklinde bir beyanatta bulunması sıra dışı bir durum. Milli Devletin baskısıyla yapılan bu açıklama, Ankara'nın Washington'dan duyulan rahatsızlığın hangi boyutlara ulaştığını çok ciddi bir biçimde ortaya koyuyor. Ankara, ABD'nin Rum Patriği Bartholameos'a ekümenlik sıfatıyla yaptığı davetin amacını da çok iyi biliyor. Kısacası, Washington'un izlediği politikalar nedeniyle toprak bütünlüğü tehdit altında olan Milli Türkiye, ABD'ye hiç ama hiç güvenmiyor. Hatta Irak'ta işgalin başlangıcından bu yana yaşanan gelişmeler neticesinde Türkiye'de Batı yanlısı çevreler bile bugün ABD'nin bu tutumuyla müttefik olamayacağını yüksek sesle dile getiriyor.
Uluslararası alanda yaşanan gelişmelerin her iki ülke açısından istenmeyen doğrultuda olduğu bir döneme rastlaması dolayısıyla Putin'in Türkiye ziyareti iki ülke için büyük önem taşımaktadır. Türk-Rus ilişkilerinin başlangıcı olarak resmi olarak kabul edilen 1492 yılından bu yana devlet başkanı düzeyinde herhangi bir Rus liderin ülkemizi ziyaret etmediği düşünüldüğünde Türkiye'yi ziyaret eden ilk Rus Devlet Başkanı olacak olan Vladimir Putin'in bu ziyaretinin protokol gezisi olmanın çok daha ötesinde, önemli anlaşmalara imza atılan, bölgesel ve uluslararası konularda ortak stratejinin belirlendiği bir gezi olması bekleniyor. En üst düzey ziyaretin 1972 yılında Yüksek Sovyet Başkanı Nikolay Podgorni tarafından gerçekleştirildiği göz önüne alındığında bu ziyaretin karşılıklı çıkar ilişkilerine dayalı olarak Moskova ve Ankara'nın yakınlaşması için fırsat olabileceği anlaşılmaktadır. Temaslarda, ticari ve ekonomik ilişkilerin yanı sıra uluslararası sorunların enine boyuna masaya yatırılması, ikili ilişkilerin tüm yönüyle ele alınması öngörülüyor.
Ayrıca bu ziyaret, Türk sivil toplum örgütlerinin de defaatle dile getirdiği gibi Türkiye'nin arabuluculuğuyla Çeçenistan barışı konusunda da bir fırsat olma niteliği taşıyor.
Rus tarafından yakınlaşma temayülleri
2-3 Eylül tarihleri arasında Türkiye'ye gelmesi beklenirken Beslan'daki okul baskını gerekçesiyle ertelenen ziyaret öncesi bir mülakatında Rusya Devlet başkanı Putin, "Türkiye ve Rusya'nın Kafkasya ve Orta Asya'da nüfuz için birbiriyle rekabet etmekten vazgeçip özellikle iki ülke arasında artan ticaret dikkate alınarak işbirliğini artırması gerektiğini" söylemişti. Bir tv kanalına verdiği mülakatında Putin, ziyarette ele almak istedikleri konuların sinyallerini, " Türkiye ve Rusya, Orta Asya, Kafkasya ve Balkanlar'da nüfuz sahibi olmak için rekabet eden, yüzyıllardır birbirine rakip olan iki ülke. Bu rekabet, Sovyetler Birliği'nin dağılması ve Türk devletlerinin bağımsızlıklarını kazanmalarıyla arttı. Ancak son dönemde rekabet azaldı ve iki ülke ticarete odaklanmaya başladı.
Türkiye ve Rusya işbirliğine ve refaha doğru ilerliyor. Rusya ve Türkiye komşu. Ortak çıkarlarımız var. Bugün ve gelecekte işbirliği yapabileceğimize ve daha büyük hedeflere ulaşabileceğimize kesinlikle inanıyorum. Eğer bölgesel çıkarlara uygun olarak sorunları çözümlemek istiyorsak özellikle rekabetten kaçınmamız gerektiğini düşünüyorum. Hem Rusya hem de Türkiye bölgede istikrarın sağlanmasını ve durumun normale dönmesini herkesten daha fazla isteyen iki ülkedir. Oradaki sorunları herkesten daha iyi biliyoruz" şeklindeki sözleriyle vermişti.
Rus Haber Ajansı Regnum'un 31 Ağustos 2004 tarihli internet sayfasında yer alan, Rusya Federasyonu Dışişileri Bakanlığı resmi sözcüsü Aleksandr Yakovenko, "Türkiye, Rusya'nın dış politikasının öncelikleri arasında öneme sahip. Bu ülkeyle ikili ilişkilerimiz son yıllarda hemen hemen tüm alanlarda dinamik bir şekilde gelişti. Başta, 2001 yılında imzalanan Avrasya'da İşbirliğinin Geliştirilmesi'nde Ortak Faaliyet Planı çerçevesinde Rus tarafı, Ankara ile yapıcı diyaloğunu sürdürmektedir. Başta Irak ve Yakın Doğu meselelerinin çözümlenmesi, Kıbrıs, Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya'daki durum gibi önemli bölgesel ve uluslararası konuları görüşüyoruz. Türkiye ile ayrıca dünya düzenin çok kutuplu olması, BM'nin rolünün güçlendirilmesi, uluslar arası hukukun sağlanması gibi konularda görüş alış verişinde bulunuyoruz" diyerek iki ülkenin ortak çıkarlarına dikkat çekiyor.
Rus yetkililerin bütün bu iyi dilek ve temennileri yanında yapmaları gereken önemli işler bulunuyor. Bu doğrultuda Rusya, başta Çeçenistan olmak üzere tüm Kafkaslar'da izlediği şiddet politikalarını terk etmelidir. Rusya'nın Kafkasya'da şiddet politikalarını sürdürürken Türkiye ile iyi ilişki kurmaya çalışması hem Ankara'yı hem de Moskova'yı açmaza sokacaktır. Kafkaslar'da Rus şiddeti sürerken, Müslüman Türk halkının Rusya ve Türkiye arasındaki iyi ilişkileri sindirmesi mümkün değil. Kafkaslar'daki şiddet politikası bir yandan Türk-Rus ilişkilerini zora sokarken, diğer yandan ABD'nin emellerine ulaşmasını kolaylaştırıyor. Bu nedenle, ABD'nin bölgeyi tehlikeye sürükleyen politikalarını engelleyecek en önemli adımın Moskova'nın Kafkaslar'da akılcı ve barışçı politika izleyerek, Türkiye ile ortak hareket edebilme zeminini hazırlamasıyla mümkün olacaktır. Rusya'nın başta Çeçenistan olmak üzere, Kafkasya ve Ortadoğu'da, yapıcı ve insancıl bir tavır takınması, yuları ABD ve İsrail'in elinde bulunan ama toplum tarafından "yardımlaşma ve dayanışma örgütü" sanılan bazı çevrelerin karıştırıcı ve kışkırtıcı eylemlerinin de önünü alacaktır.
Putin, 2 günlük ziyaretinde Ankara'da, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün yanı sıra Türk ve Rus işadamlarıyla bir araya geldi.
Putin'in Türkiye ziyareti sırasında, yoğun programı nedeniyle İstanbul'a gitmedi. Putin'in ziyareti, 2-3 Eylül olarak planmış, ancak Kuzey Osetya'nın Beslan kasabasında meydana gelen rehin alma eylemi nedeniyle ertelenmişti.
Rusya Devlet Başkanı'nın ziyareti sırasında, Sezer ve Putin, ortak siyasi deklarasyonun yanı sıra hala üzerinde çalışılan 4 anlaşma imza edildi.
Ziyaret sırasında Türk tarafının iki ülke arasındaki ticarette Türkiye aleyhine olan dengeyi gündeme getirdi. Rus tarafı çeşitli vesilelerle yaptığı açıklamalarda, ticaret dengesinin Rusya'daki müteahhitlik işleri ve turizm ile dengelendiği iddiasından vazgeçip iyi ve ileri adımlar atılacağını bildirdi.
Görüşmelerde, Türk halkının çok yakından ilgilendiği Çeçenistan'daki savaşın sona erdirilmesi ve PKK/KADEK ile ilgili her türlü desteğin kesilmesi, Kafkaslar, Ortadoğu, Irak konusunun gündeme gelmesi beklenen görüşmelerde, hem Rusya hem Ankara, Irak'ta BM'nin ön planda olması fikri desteklendi.
Görüşmelerde gündeme gelen en önemli konulardan birini de Boğazlardaki tanker trafiği konusu oluşturdu. Ankara, Boğazlardan yılda 135 milyon ton petrol geçtiğini ve Kazak petrollerinin de Karadeniz'e taşınmasıyla bu rakamın 2010 yılında yüzde 50 oranında artacağını belirterek, Boğazların bu trafiği kaldırmasının mümkün olmayacağını vurguladı. Ruslar bu endişemizi haklı buldu.
Ankara, Boğazları bu yükten kurtaracak alternatif tüm projelere açık olduğu mesajını verecek ve alternatif yollara tüm şirketlerin uyması gerektiğine dikkat çekti.
Rus tarafı ise, Çeçenistan'ı kışkırtan ve CIA ile birlikte çalışan bazı unsurların Türkiye'de eğitilip gönderildiğini ve Rus gemilerinin ve denizcilerinin yaşadığı zorlukları, Ankara da Rus sınır kapılarında ve havaalanlarında yaşanan vize sıkıntısını, Türk vatandaşlarına yönelik uygulamalardaki aksaklıkları gündeme getirdi. Türk tarafı, Türk vatandaşlarına yönelik kolaylaştırılmış ve sadeleştirilmiş vize sistemi uygulanmasını da istedi.
Başbakan Erdoğan, AK Parti Genel Başkanı sıfatıyla 2002 yılında Rusya'da Putin ile görüşmesinde Rus lider, Mavi Akım boru hattı üzerinden Avrupa'ya gaz taşınmasını önermiş, ancak konu daha sonra gündeme gelmemişti.
Ankara'daki görüşmeler sırasında, Rus gazının Mavi Akım üzerinden Avrupa'ya taşınması konusunun gündeme geldiği ve önemli gelişmeler kaydedildiği bildirildi.
Rusya Devlet Başkanı'nın ziyareti sırasında imzalanan anlaşmalar ve Putin'in Türkiye'de vereceği mesajlar iki ülke siyasi ve ekonomik işbirliğini daha da ileriye götüreceğinin sinyallerini verdi.
Türk-Rus zirvesinin gündemindeki konuların başında ekonomik işbirliği projeleri vardı. 15 yıl önce sadece 200 milyon dolar civarında bulunan iki ülke ticaret hacmi, günümüzde 8 milyar dolara ulaştı. Ticaret hacmi, "Mavi Akım" doğalgaz hattının devreye girmesiyle daha da arttı. Moskova, hattı İsrail'e kadar uzatmak istiyor.
Rusya ayrıca, Almanya'nın ardından Türkiye'ye en çok turist gönderen ülke konumunda. Putin'in ziyareti sırasında, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin saldırı helikopteri ihalesine katılan Rus-İsrail yapımı "Erdoğan" helikopteri için tekliflerde tartışıldı.
Rusya'da İngilizce yayımlanan "Moscow Times"', Putin'in ziyareti sırasında gündemin ana maddelerinden birini, Rus petrollerini Akdeniz'e ulaştırmayı amaçlayan Trans-Trakya petrol boru hattının oluşturacağını açıklamıştı.
Haberde, Trans-Trakya boru hattı projesinin Rus Transneft şirketi ile Rusya Sanayi ve Enerji Bakanlığı tarafından desteklendiği vurgulanmıştı.
Putin'in gezisi ABD'yi ürküttü
Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Türkiye ziyareti ile iki ülke arasındaki ilişkilerin ‘Çok boyutlu ortaklık' düzeyine çıkarılması Türkiye'nin stratejik müttefiklik politikasına yeni bir boyut getirdi. Rusya ile Türkiye'nin stratejik ve ekonomik anlamda ilişkilerini ileri düzeye taşıyan deklerasyonun imzalanması ABD'yi ürküttü.
Putin'in Sezer ile yaptığı görüşmede Çeçen sorununu isim vermeden terörle mücadele konusunda Türkiye'den destek beklediklerini ifade etmesi ise Rusya'nın Türkiye ile kurmak istediği ilişkilere ne kadar hassasiyetle yaklaştığının göstergesi oldu.
Ankara'da imzalanan deklerasyonu oluşturan maddelerin ise daha çok askeri ve ekonomik olmasının yanı sıra Birleşmiş Milletler'in güçlendirilmesine yönelik olması, ABD'nin NATO'ya yeni bir misyon yüklemesi çabalarının olduğu bir döneme rastlaması dikkat çekti.
ABD'nin terörle mücadele bahanesi ile uygulamaya soktuğu uluslararası kuruluşları yeni bir konsepte sokma girişimlerine Rusya'dan karşı çıkış atağı Türkiye'de belirdi. Bu duruma karşılık Türkiye ile birlikte BM'nin güçlendirilmesi ve dünya meselelerindeki rolünün pekiştirilmesine katkıda bulunması amacıyla Rusya'nın Türkiye ile birlikte ortak metne imza atması buna bağlanıyor.
Türkiye ve Rusya'nın Avrupa ve Asya'nın birer parçası olarak jeopolitik önemine dikkat çekilen deklarasyon ile yeni dönemde iki ülke bölgenin barış, güvenlik, istikrar ve refahını geliştirmesine katkıda bulunacak. Dolayısıyla Türkiye ve Rusya'nın bölgedeki stratejik önemine dikkat çekilen bu deklarasyon, Rusya'nın etki alanının Ortadoğu'ya doğru genişlediğini gösteriyor.
Elbette terörizm ile mücadelede ortak çabaların gelişmesi de bu genişlemeye dolaylı katkıda bulunurken, özellikle tarafların askeri, teknik ve savunma sanayii alanındaki ikili işbirliğinin ortak yarar doğrultusunda geliştirilmesine yönelik adım Türkiye'nin ABD ve AB ülkelerine karşı bu alanda pazarlık gücünü de arttırıyor.
Enerji alanında iki ülkenin ilişkilerini daha da geliştirmesi kararı ile Türkiye, Rusya açısından çok daha önemli bir ülke haline gelirken, coğrafi bakımdan birbirlerine yakın olması da ABD tarafından endişeyle karşılanıyor.
Putin: Yeni dönem açıldı
Rusya Devlet Başkanı Putin yaptığı açıklamalarda, ne Türkiye'nin ne de Rusya'nın iki ülke arasındaki geçmişin olumsuz yapıları üzerinde yükselmediğini belirterek, özellikle bugünkü konjonktürde her iki ülke açısından gerçekleştirilecek ortak projelerle yepyeni bir dönemin başlayabileceği mesajını vermesi de ABD'yi kuşkulandırıyor.[1]
Ancak, Rusya Devlet Başkanı Viladamir Putin'in; bu ciddi ve cesaretli girişim ve gayretlerini, fikirden faaliyete geçirmesi için, önümüzdeki günler oldukça önemlidir.
Çünkü İran'a yönelik, İsrail kışkırtması bir ABD saldırısı, artık dünya gündemindedir ve artık her an böyle bir hücum beklenmektedir. İşte bu durumda Putin Rusya'sı müttefik saydığı ve daha kapsamlı ve kalıcı ittifaklar kurma isteğini açıkladığı, İran'a gerçekten yardım edecek midir, etmeyecek midir? Bizce etmesi gerekir ve edecektir. Çünkü siyonist ABD, İran'ı, sonra Türkiye'yi, asıl Rusya'yı kuşatmak üzere zayıflatmak niyetindedir.
İran kendini açıkça İsrail ve ABD'nin saldırı tehdidi altında gördüğünden, geçenlerde görüntülerini bütün dünyaya dağıttığı görkemli bir askeri tatbikat gerçekleştirmiştir. Rusya'da, şu anda açıkça İran'ı desteklemektedir. Zaten İran'ın İsrail ve ABD'ye diklenip direnmesi büyük ölçüde Rusya'ya güvenmesindendir.
İran'ın halihazırda nükleer silahlara sahip olmadığı bilinmektedir. Bazı nükleer çalışmalar ve alt yapılar içine girmesi Almanya ve Fransa'nın hem de ABD'ye rağmen, İran'a zenginleştirilmiş uranyum göndermesi, aslında, bir ABD saldırısında, Rusya'nın nükleer destek çıkacağı ihtimaline göredir… Ve böyle bir yardımda Rusya'ya bir bahane ve kılıf hazırlamaya yöneliktir. Yani Rusya "Bu nükleer silah sistemleri benim değil, İran'ın kendi üretimidir." Diyebilmesi içindir.
Ancak, acaba Rusya bu sözünde durabilecek ve bir saldırı sırasında İran'ı gerçekten destekleyecek midir?
Bu durum Putin Rusya'sının da bir samimiyet testidir. Çünkü buna benzer bir destek vaadini Saddam'a da vermişti, ama gerçekleşmedi.
İşte İran'a karşı bir tehdit ve tecavüzde, Putin, Avrupa Birliği Projesindeki samimiyet ve dirayetini ispat etmek mecburiyetindedir. Bu konudaki tavrı hem kendisinin, hem ülkesinin, hem bölgesinin, hem de Avrasya Projesinin geleceğini belirleyecektir.
Putin'in dik durması gerekir ve beklenir. Çünkü böyle bir savaşı, ABD ve İsrail mutlaka kaybedecektir.
Şu anda Amerika, Irak'a göndermek üzere ihtiyaç duyduğu 15 bin askeri bile bulamadığı gözlenmektedir. Amerikalılar, bu vahşete alet olmamak için kaçıp Kanada'ya, Avustralya'ya gitmektedir.
Türkiye Kuvay-ı Milliye'nin yani yerli ve yürekli güçlerin elinde olursa, Putin de sözünde durursa, ABD ve İsrail çözülecek ve çökecektir.
ABD, 6 Avrupa ülkesinde ve Türkiye'de çok sayıda nükleer bombalar bulundurduğu ve bunları tamamen kendi denetiminde tuttuğu Pentagon arşivlerinin halka açılmasıyla ortaya çıktı.
Adana İncirlik üssünde yüze (100) yakın Atom bombasının saklandığı bunların büyük kısmının tamamen ABD'nin, pek azının da yine ABD gözetiminde Türkiye'nin kontrolünde olduğu açıklandı.
NATO'nun tamamen ABD'nin inisiyatifinde ve hizmetinde olduğu da bu kayıtlarla bir daha anlaşıldı.
"Armegedon" Savaşı ve Allah'ın İntikamı
Yahudilerce Batı kaynaklarına sokulan ve Hıristiyanları arasında yaygın bulunan çarpıtılmış bir inanışa göre, Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında "Armegedon" adı verilen bir savaş çıkacak bu savaşı güya Haçlılar kazanacak; Müslümanların elindeki bütün ülkelere hakim olunacak Ve böylece büyük haçlı imparatorluğu kurulacak ve Hz. İsa'nın yeryüzüne inmesine zemin hazırlanacaktır! Oysa bu konunun gerçeği, Peygamber Efendimizin hadislerinde haber verilmiştir ve bu savaş İslam'ın zaferiyle sonuçlanacaktır.
Asıl amaçları "Büyük İsrail devletini kurmak olan siyonistler, bu maksatla Hıristiyanların "Armegedon" hayallerini devamlı tahrik ve teşvik etmekte ve Haçlıların hıncını ve hırsını İslâm'a yöneltmek üzere; zaten içten içe çürüyen ve çözülen komünizmin yıkılmasından ve Rus tehdidinin ortadan kalkmasından sonra, şimdi topyekün bir saldırı başlatılmış bulunmaktadır.
Tam bir haçlı ittifakı kurarak Körfez savaşında Irak'ın askeri ve ekonomik gücünü çökertilmesi, 2. saldırıda tamamen işgal edilmesi, Ermenistan'ın Karabağ ve Nahçıvan vahşetinde sonuna kadar desteklenmesi, Bosna ve Kosova'da ki korkunç müslüman katliamlarının bir türlü önüne geçilmemesi ve yıllarca kışkırtılan güneydoğu olaylarıyla ve şimdi azınlık ve özgürlük oyunlarıyla Türkiye'mizin parçalanmak istenmesi ve Kıbrıs'tan Kars'a, tüm Anadoluya göz dikilmesi, hep bu "Armegedon hayalinin ve Haçlı hâkimiyetinin" ilk adımlarıdır.
İşte Irak'taki vahşet ve dehşet saldırıları bu amaçla yapılmaktadır.
Ebu Garip hapishanelerinde, Bağdat caddelerinde, Necef camilerinde Haçlı histerileri yaşanmaktadır.
Felluce'deki facialara Çin ve Rusya bile isyan ederken AKP hükümeti sessiz ve tepkisiz kalmaktadır.
Yıllardır karargah denen eski bir hapishanede mahkum tutulan ve sonunda Siyonistlerce zehirlenip komaya sokulan İslam Mücahid'i Yaser Arafat'a, Tayyip Erdoğan bir geçmiş olsun mesajı yollamaktan bile aciz bulunmaktadır. Ama istismar için cenazesine koşmaktadır.
Bu bir Haçlı Savaşıdır ve Armegedon başlangıcıdır.
ABD askerleri moral eğlencesi adı altında Romalı Haçlı askerleri kılığına girerek; düşmanlarını (Müslümanları) öldürme provası yaparken ABD uçakları çoluk çocuk demeden Felluce'yi bombalamaktadır. Felluce'yi çembere alan ABD Deniz Piyadeleri'nin komutanı Korgeneral John Sattler ,"Vietnam'dan sonraki en büyük sınavlarını vereceklerini bu yüzden askerlerin tedirgin olduğunu" vurgulamaktadır. Amerikan savaş uçakları günlerdir 100 bin kişinin yaşadığı Felluce'ye bomba yağdırmaktadır. Askerleri korktuğu için karadan değil sadece havadan saldıran ABD güçlerinin, 250 kilogramlık, sığınak delen bombalar kullandığı saldırıların kurbanı yine Iraklı siviller olmaktadır ve maalesef AKP iktidarının desteğiyle bu zulümler artarak devam ediyor.
ABD'nin Irak'a müdahale için Yunanistan'dan da havaalanı ve liman üssü talebinde bulundu… "Ama Yunanistan bunu kabul etmedi. Biz bütün İslam aleminin hiç bitmeyen ebedi bir düşmanlığıyla karşı karşıya gelemeyiz." dedi. Ancak ABD'ye üstleri Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül açtılar.
Fakat sonlarını sezmiş olacaklar ki, Amerikan halkı kaçacak yer arıyor…
Ruters Haber Ajansı'nın geçtiği habere göre, Bush'un 4 yıl daha başkanlık yapmasına dayanamayacak olan on binlerce Amerikalı göç etmeye hazırlanıyor…
Öyle ki Kanada Göçmenlik Bürosu'nun İnternet sitesi ABD seçim sonuçları açıklandıktan sonra adeta kilitlenmiş… Normalde günde 20 bin kişinin tıkladığı İnternet sitesine günde 115 bin kişi girer olmuş…
Yeni Zelanda'nın İnternet sitesi de en çok tıklanan ülkelerin başında geliyormuş… Normalde 2 bin 500 kişinin girdiği siteye seçimlerden sonra 10 binden fazla kişi giriyormuş…
Demek ki, Bush yönetiminin saldırgan politikasına, Amerikan halkı bile artık katlanamıyor… İşin en ilginç tarafı ise; Amerika'dan kaçmak isteyenlerin çoğunluğunu Yahudiler teşkil ediyor!..
CIA'nın Ortadoğu'da kullandığı bir numaralı uzmanı… Türkiye'deki askeri darbelerin gizli komutanı Siyonist Yahudi Graham Fuller bile, geçtiğimiz günlerde Vatan Gazetesi'ne verdiği röportajda, Bush yönetimini yerden yere vuruyor. "Bush uluslar arası nizama ( Siyonist sömürü saltanatına) büyük zarar verdi" diyen Fuller, "Amerikan çıkarları ve bizim güvenliğimiz uğruna tüm dünyaya bedel ödettiriliyor" ifadelerini kullanıyor…
Yehezkel Landua adındaki Havard'da eğitim görmüş insaflı bir Yahudi ise ABD'yi terk edip İsrail'e dönmüş… Onun da Zaman Gazetesi'ne yaptığı açıklamalar, İsrail'in gerçek yüzünü ortaya koyuyor…
Landua, Yahudilerin kendilerini "seçilmiş" olarak gördüklerini belirterek bu inanışın çarpıklığına dikkat çekiyor… Şaron'un politikalarını bir bakıma "putperestlik" olarak değerlendiren Landua, "benim kabilem, benim milletim, benim haklarım seninkilerden üstün ve değerlidir. Komşum olsan da bu böyledir", anlayışı yanlıştır. Filistinlilerin vatanlarını ellerinden almak, onlara eziyet etmek ve bunların hepsini de, benim güvenliğim ve hakkım gibi sebepler öne sürerek yapmak kabul edilemez" diyor…
Camiler şehri Felluce şimdi cani conilerin saldırısıyla yerle bir ediliyor. Camiler, hastaneler, okullar bombalanıp yıkılıyor… 300 bin kişilik Sünni müminler kalesi Felluce, artık bir hayalet kenti andırıyor!.. Siyonist ve emperyalist kuduzlar son sistem silahlarla saldırıyor ve maalesef bütün dünya sadece seyrediyor… AKP iktidarı ise maalesef, Amerikalı katillerin her türlü ihtiyacını, hala tırlarla Türkiye'den gönderiyor…
ABD emrindeki Haçlı vampirleri ve AKP gibi şaşkın işbirlikçileri taşeron olarak kullanan Siyonist İsrail, Afganistan ve Irak'tan sonra, şimdi İran, Suriye ve Suudi Arabistan'a saldırmaya ve en sonunda Türkiye ile savaşmaya hazırlanıyor.
Böylece şeytanın şartlandırdığı Arz-ı Mev'ud hayaline erişmek ve İsrail'in dünya hâkimiyetini gerçekleştirmek istiyor.
Azınlıklar bahanesiyle Türkiye parçalanmaya çalışılıyor. Halbuki: Yunanistan üyeliğe kabul edileceği zaman Batı Trakya'daki Müslüman nüfusla ilgili en küçük bir talepleri olmamıştı. İspanya ile müzakereler yapılırken bir zamanlar tamamı Müslüman olan bu ülkenin dini azınlıkları asla söz konusu yapılmamıştı.
Şimdi Türkiye bütün bu ülkeler arasında istisna bir konumda değerlendirilmekte; önüne hem azınlıklar dosyası, hem terör dosyası uzatılmaktadır.
Türkiye'nin 15-20 yıl süreyle başına sarılan terör belasından ekonomik kalkınmayla kurtulmak için varını yoğunu akıttığı GAP bölgesi AB'nin özel ilgi alanını oluşturmaktadır.
Türkiye'den açıkça istenen şudur:
"Biz sana 10-15 yıllık bir müzakere süreci öngörüyoruz. Eğer içimize girmek istiyorsan şu, şu şartların yanı sıra Güneydoğu meselesini de halletmen gerekir." Yine bu meselenin nasıl halledileceğini de kendisi belirlemektedir: "Eğer bu meseleyi çözmek istiyorsan, Fırat Havzasının yönetimini uluslar arası bir komisyona devredeceksin." Yani Güneydoğu'ya özerk bir statü tanıyacaksın."
AB bununla da kalmıyor, bu statünün neden gerekli görüldüğünü de çok açık ve anlaşılır bir küstahlıkla açıklıyor: "Bölgenin kaynaklarından (başta su olmak üzere) İsrail ve komşuları da istifade edecek." diyor… Dikkat edin, "komşularıyla birlikte İsrail"değil, İsrail'le birlikte diğerleri… Oysa İsrail, Türkiye'nin ne sınırdaşı, ne komşusu..
Bu şartın hiçbir mana ifade etmeyeceğini iddia eden ahmaklara geçmişi hatırlatmak isteriz…
1947 yılında yani Siyonistler henüz Filistin topraklarının tamamını işgal etmeden bir yıl önce, daha ikinci dünya savaşının ortaya yaydığı barut kokuları sürerken, BM'nin aldığı bir kararı hatırlayın…1947 yılında İngilizlerin işgalindeki Osmanlı toprağının "uluslar arası yönetime devredilmesi" şeklinde bir karar alınmıştı. Bu karar aynı zamanda koca iki cihan harbinin neden yapıldığını da gözler önüne koymaktaydı. Nitekim bunu müteakiben 1948'de İngilizlerin çekileceği tarih olan 15 Mayıs'tan bir gün önce Siyonist İsrail Devleti'ni ilan ettiler. Sözde BM kararına aykırı olan bu kararın anında reddedilmesi gerekirken, tam tersine BM'de yapılan oylamayla Filistin Toprakları işgalci Siyonistlere aktarılmıştı.
Bugün AKP'lilerin gözü kapalı "olur" dedikleri ilerleme raporu bu sözünü ettiğimiz tarihi olaydan çok daha vahim bir sonuç öngörmektedir. Bunu anlamamak, görmemek için cahil olmak bile yetmez. Bakın BM, 1947 yılında aldığı kararda İsrail'i bir neden olarak bile zikretmeksizin, AB'nin bugün Fırat havzasıyla ilgili kararında açıkça ve öncelikli olarak İsrail'in menfaati kayıt ve garanti altına alınmaktadır. O zaman kurulacak olan "Küçük İsrail" olduğu için önceden adını zikretmeye bile gerek görmediler. Ama bugün kurmak üzere oldukları "Büyük İsrail" olduğu için adını zikretmekten artık çekinmiyorlar…
AB'nin Türkiye'ye dayattığı Güneydoğu, Doğu ve Ege gibi konulardan anlaşılıyor ki emperyalistler Birinci Cihan Harbi'nin sonunda uygulayamadıkları Sevr'i; şimdi yeniden, hem de sözde barış yoluyla uygulatmak istiyorlar.
Diğer taraftan Amerikanın "Asya Böceği" adı verilen müthiş bir haşere çoğaltarak İslâm ülkelerindeki tarım ve ziraat ürünlerini tahribe yönelik müthiş bir hazırlık içinde olduğu söylenmektedir.
Çünkü geçmiş yıllarda İsrail üzerinden Mısır'a salınan milyonlarca tarla faresi cinsinden özel geliştirilmiş zehirli bir sıçanın, o sene Mısır'ı buğday ithal etmek zorunda bıraktığı, bu şeytanlığı da yine Amerikanın planladığı bilinmektedir.
1. Körfez Savaşı ve sonrasında füzeleri, tankları ve diğer sanayi kuruluşu ve fabrikaları; durduğu yerden çürüten, demire karşı işleyen özel bir virüs veya bakterinin milyarlarca üretilerek Irak'a salındığı hususu, batılılar tarafından bile itiraf edilmiştir. Bu fiili ve gizli saldırılar devam ederken, bir yandan da Hıristiyan alemini İslâm'a ve Müslümanlara karşı kışkırtarak nefret ve düşmanlıklarını arttırmak için dinimiz aleyhinde hazırlanan yazı ve kitaplar hızla yayılmaktadır. Bu cümleden olarak Kur'anı Kerim, Peygamber Efendimiz ve mübarek hanımları hakkında küstahça isnat ve iftiralarda bulunan Salman Rüşti kafirinin "Şeytan ayetleri" kitabının Amerika da ve Avrupa da milyonlarca basılıp dağıtılması hala unutulmamıştır.
Hatta geçen yıllarda bu Salman Rüştü şeytanı, İngiliz hükümetinin verdiği özel bir koruma ekibi güvencesinde gizlice Amerika'ya götürülmüş, Amerikan üniversitelerinde İslâm ve müslümanlar aleyhinde konferanslar verdirilmiştir. Çoğunluğu politikacı, siyasi danışman, senatör, bakan, büyük elçi, profesör ve öğrencilerden oluşan kalabalıkların Salman Rüşdüyü ayakta karşıladığı ve çılgınca alkışladığı haberleri gelmiştir.
Yalnız bu manzara bile siyonist ve emperyalist batı dünyasının mahiyetini ve asıl niyetini göstermesi bakımından oldukça anlamlıdır.
Ne yazıktır ve ne kadar acıdır ki, hiçbir İslâm ülkesi ve hükümeti Amerika'nın Salman Rüşdü şeytanına gösterdiği bu kasıtlı iltifatlara karşı hiçbir tepki göstermemiştir.
Ama Hıristiyanlar bilmiyor ki, kendilerini İslâm aleyhine kışkırtan ve kullanan siyonist güçlerdir. Daha önce İncil'i bozan ve Hz. İsa'nın saf inanç ve ahlak sistemini yozlaştıran da bu çevrelerdir.
Hıristiyanları birbirine düşürerek birinci ve ikinci dünya savaşlarını çıkartan, otuz milyon insanın ölümüne, bir o kadarın sakatlık ve sefaletine sebep olan ve milyonlarca masum insanın canı ve kanı üzerine, bugünkü siyonist sömürü düzenini kuran yine bu mel'un zihniyettir.
Ve şimdi de Hıristiyanları Müslümanlar aleyhinde kışkırtarak ve bunları birbirine kırdırarak, Nil'den Fırat'a büyük İsrail hayallerine ulaşmak ve siyonizmin dünya hakimiyetini kurmak isteyen yine aynı merkezlerdir.
Biz müslümanlar hak ve adalet üzerine kurulan, her dinden ve her kavimden herkesin barış, emniyet ve hürriyet içinde yaşayacağı yeni bir dünya istiyoruz ve bunun için çalışıyoruz. Ama şu anda kesinlikle biliyoruz ki maalesef bazı Yahudiler Siyonist emellerinden, bazı Hıristiyan ülkeler Armegedon hayallerinden vazgeçmezler ise bundan en çok kendileri zararlı çıkacaktır.
Cenab-ı Hak, hainler ve zalimler istemese de nurunu tamamlayacak, varlığını, birliğini, kudretini ve adaletini göstermek üzere, İslam medeniyetinin ve Adil bir Düzenin önündeki bütün engelleri kaldırarak ve elbette hakkı hakim kılacaktır.
Siyonist ve Haçlıların şeytanca planları boşa çıkacak, hayal ve hevesleri kursaklarında kalacaktır.
Ama işte bu arada Müslümanlar haktan ve hayırdan taraf olarak bu imtihanı kazanacak veya zulümden ve batıldan yana çıkarak kaybedecek, dünya ve ahirette pişman ve perişan olacaktır.
Unutmayalım ki Allah (cc) imhal eder, ama asla ihmal etmez. Yani günah işleyenlere, zulmedenlere ve küfre düşenlere; hikmet ve merhameti gereği belli bir zamana kadar fırsat ve mühlet verir, cezasını erteleyebilir. Ama asla kimsenin yaptığını yanına bırakmaz. Eninde sonunda intikamını alır, hak ve adaleti yerine getirir. Hiç kimse işlediği suçların ve ihmal ettiği sorumlulukların cezasını hemen görülmemesine ve kendisine mühlet verilmesine aldanıp ta, bunların unutulacağını ve bu hesapların kapatılacağını zannetmesin. Ve özellikle Müslümanlara ve tüm mazlumlara insanlara her türlü zulmü ve şeytanlığı reva görenler mutlaka belasını bulacaktır.
Evet "kendilerine hak ve hidayet belli olduktan sonra, gersin geri (eski küfür ve kötülüklerine) dönenlere, şeytan (günah işlemeyi) kolaylaştırmış ve onlara (ölüm ve hesabı) unutturup uzun arzulara dönüştürmüştür.
Bu şunun içindir. Çünkü onlar Allah'ın indirdiği hükümlerden hoşlanmayan (mason ve münafıklara makam ve menfaat karşılığı) "Bazı hususlarda size itaat edeceğiz (ve sizi destekleyeceğiz) dediler. Oysa Allah onların gizlediklerini biliyor (ve hesaplarını görmek üzere mühlet veriyor)[2]
"İnsanların hayrı istemelerinde acele ettikleri gibi, Allah'ta onlara, şerri (ve cezalarını) vermekte acele etseydi, süreleri hemen bitirilmiş olurdu. Ama biz huzurumuza çıkacağına (ve ettiklerine kavuşacağına ) inanmayanları (bir zaman kendi haline) bırakınız, böyle azgınlık ve şaşkınlık içinde bocalayıp dururlar (ve sonunda hak ettiğini bulurlar.)[3]
"Şayet Allah insanları yaptıkları her haksızlıkta hemen cezalandırmış olsaydı; yeryüzünde tek bir canlı kalmazdı. Fakat onları takdir edilen bir süreye kadar erteler. (Ama) tayin edilen vakitleri geldiği zamanda ne bir saat geri atılır ve ne de ileri bırakılır."[4]
"Bazıları (yularlarını uzatmamıza aldanıp hepten cezasız kalacaklarını zannederek) senden azabı hemen istiyorlar (ve alay ediyorlar). Hâlbuki Allah vaadinden caymaz (ve takdir planını bozmaz). Zira Rabbin katında bir gün sizin saydıklarınızdan bir yıl gibidir. (Sizlerin bazı haksızlıklara bir müddet sabretmenize karşılık Cenab-ı Hak çok daha uzun bir zaman sabredebilir.)
(Tarihe ibretle bakın) Nice ülke (halkı) var ki, zulmettikleri halde onlara bir mühlet vermişizdir. Sonra onları yakalamış (ve hesaplarını görmüşüzdür) Sonunda dönüş ancak Bana'dır.[5]
"Eğer Rabbin tarafından geçmişte (takdir edilen) bir söz ve belirlenmiş bir süre olmasaydı (bu hain ve zalim kimselerin de öteki kavimler gibi hemen helak edilmeleri) gerekirdi."[6]
"Halâ (kendilerine fırsat ve ruhsat vermemizdeki hikmeti anlamıyorlar da) azabımızı istemekte acelemi ediyorlar? Görüyorsun ya (nasıl da cahillik ediyorlar). Halbuki biz onları binlerce yıl yaşatsak, sonra vaat edilen gün kendilerine gelse, daha önce taptıkları dünyalık zevklerin hiçbir faydası olamayacaktır. Bizim (sonunda) helak ettiğimiz her ülke (halkının) mutlaka uyarıcıları vardı. Ve onlara gerekli ikaz ve ihtarı yapmışlardı. (Buna rağmen dinlemeyip belasını buldular.) Biz asla zulmetmiş değiliz."[7]
"Halbuki azabın ertelenmesi ve insanlara mühlet verilmesi insanları imtihan etmek ve belli bir süreye kadar dünya nimetleriyle eğlendirmek içindir."[8]
"Belki de acele ettiğiniz (azabın) bir kısmı arkanıza takılmıştır (ve yakında size ulaşacaktır.) (Belki tövbe edersiniz ve vazgeçersiniz diye Allah erteliyor.) Zira Rabbin lütuf ve merhamet sahibidir, ama insanların çoğu şükretmezler (ve fırsatların kıymetini bilmezler.)"[9]
"(İman ve insaf ehli için fırsat tanımamız haklarında hayırlı olsa da) bile bile inkar edenler sanmasınlar ki kendilerine mühlet vermemiz onlar için hayırlıdır. Biz onlara mühlet veriyoruz ki, günah ve isyanlarını arttırsınlar (ve bize karşı "ileride dönecektim ve iyilik işleyecektim", diye hiçbir mazeret bulamasınlar) Onlar için çok acı ve alçaltıcı bir azap vardır."[10]
"(Bu isyancı ve inkarcı güruh) Kendilerine yapılan bütün uyarıları unutunca (ve hiçe sayınca) biz de üzerlerine her çeşit (dünyevi nimet ve lezzetlerin) kapılarını açıverdik (şeytanlarıyla baş başa bıraktık.) Kendilerine verilenlerle övündükleri ve sevindikleri bir sırada, ansızın onları yakaladıkta, birden bire tüm ümitleri ve hayalleri yıkıldı."[11]
"Ayetlerimizi yalanlayanların (Kur'an kurallarına karşı çıkanları) hiç bilemeyecekleri yerden (ve akıl etmeyecekleri şeylerden) yavaş yavaş helaka doğru sürükleyeceğiz. Onlara mühlet veriyorum, çünkü Benim azabım çetindir."[12]
"Allah (cc) Kur'anın bir kısmına inanıp bir kısmına itiraz eden münafıklarla da; onları kendi hallerine bırakmakla (ve bir müddet fırsat tanımakla) alay etmektedir, kendi azgınlıkları ve sapıklıkları içinde bocalayıp durmalarını (istemektedir)"[13]
"O (her türlü insan haklarına ) zulmedenlerin yaptığından da Allah'ı gafil zannetme… O sadece o zalimlerin dehşetle döneceği bir güne kadar erteliyor. (O gün) başlarını dikerek (şaşkın ve perişan) kaçışırlar (ümitsiz ve korku içinde) bir noktaya doğru koşuşurlar. Yüreklerinin içi bomboş havadır. (Ne akıl ne fikir kalmamıştır) "[14]
Allah (cc) şeytana bile fırsat vermiştir ve bu asla onun hakkında hayır değildir. "Hani biz meleklere "Ademe secde edin" demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O "Ben çamurdan yarattığın birisine secde edecek kadar alçalır mıyım? Dedi. "Şu benden üstün yarattığını gördün mü, (nesi varmış ki ben ona secde edecekmişim) Yemin olsun, eğer kıyamet gününe kadar bana mühlet verirsen, Ademin zürriyetini, pek azı hariç hepsini peşimden sürükleyeceğim" dedi. Cenab-ı Hak ise "Haydi defol git, sana mühlet verdim. Onlardan kim sana uyarsa cezanız cehennemdir ve bu çetin ceza size yetecektir. O insanlardan gücünün yettiğini vesvese ile yerinden oynat, bütün imkanlarınla ve planlarınla onlara hücum et, mallarında ve evlatlarında onlara ortak ol (haram ve haksız kazançlara ve fuhuş yollarına teşvik et) Onları boş vaatler ve hayallerle aldat!… Ama benim gerçek ve sadık kullarıma senin asla gücün yetmeyecektir."[15]dedi. "Şeytan ise "Senin izzet ve şerefine yemin olsun ki, onların tümünü saptırıncaya kadar çalışacağım. Yalnız (dininde ve davasında sadık olan) halis kulların hariç (onları yoldan çıkaramayacağım)"[16]
"Küllü âtin karip, Her gelecek yakındır." Kimsenin yaptığı yanına kalmayacaktır. Hem dünyada hem de uhrada herkes ettiğini mutlaka bulacaktır. Allah tarafından yularımızın uzatılması bazı hain kişilere ve zalim ülkelere biraz daha fırsat tanınması, O'nun rahmeti ve hikmeti icabıdır. Bu uzatmalar yanlışını görüp tövbe etmek, düzelip hayır işlemek, veya hesap günü hiçbir mazeret ileri sürememek gibi hikmetlere dayanmaktadır. Çeşitli belalar hastalıklar, sıkıntılar özellikle mümin günahkarları ikazdır. Uyanmazsa daha büyük musibetlere uğrayacaklardır.
Kafirlerin ve zulmü meslek edinenlerin, ve insanlığı ezip sömürenlerin sonu hüsrandır.
Şahsi olarak işlenen her bir haksızlığın, her bir haram lokmanın, her bir hayasızlığın ve her çeşit isyankarlığın acı faturası mutlaka bir gün önümüze konacak ve herkesin ettiği burnundan çıkarılacaktır.
Ve şimdi ey çağdaş Karunlar Nemrutlar, Firavunlar. Siz dinleyin!..
Ve ey Masonlar, münafıklar, marazlılar iyi belleyin!
Ve ey İslâm düşmanları, bu çağın şeytanları, kulak verin!
"Şüphesiz Firavun (düzeninin) ele başlarına da uyarıcılar gönderilmişti. Ancak onlar bütün ayetlerimizi yalanladılar. Biz de onları kudretli bir şekilde yakaladık (ve saltanatlarını başlarına yıktık.)
Şimdi (ey bu çağın cahilleri) sizin kâfir (yönetici ve zengin) leriniz onlardan (Firavun ve adamlarından) daha mı hayırlı, yoksa kutsal kitaplarda sizin için özel bir beraatmı varki (onların boyunlarını kırdığımız gibi sizinkilerin de hesabını görmeyelim.) yoksa "(biz siyonist emperyalist, süperler) birbirimize yardım eden (birleşmiş milletler) topluluğuyuz (kimse bizimle baş edemez mi)" diyorlar. (bekleyin az kaldı) yakında bu topluluk bozulacak ve arkalarına dönüp kaçacak (delik arayacak) lardır."[17]
Asla unutmayınız ki "Allah'ın vaadi haktır ve Allah asla sözünden caymayacaktır. "[18]
Şimdilik bize düşen en acil ve en asil görev, artık kapımıza dayanan İsrail tehdidinden ve Siyonistlerin işbirlikçisi AKP hükümetinden kurtuluş yollarını aramaktadır.
10-Kasım-2002 tarihinde Bilkent Otel'de AKP galibiyetini kutlarken genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan, seçilen bütün milletvekillerine öğütler, nasihatler veriyordu… Cilalı kelimeler, yaldızlı cümleler çoğu ilk kez mazbata alan genç vekillerin kulaklarında çınlıyordu… Peki, ne mi diyordu bugünün başbakanı iki yıl önce… Hatırlayalım:
"Millete söylediklerimizi, milletin bize söylediklerini, milletle sözleştiklerimizi unutmayacağız. Unutamayız!.. Şimdi verdiğimiz sözleri mermere kazıyıp kalıcı kılma zamanıdır. Evet, sözlerimizi icraatlarımızla mermere yazacağız…"
"… Her birinizden tek tek rica ediyorum. Bu toplumun halini hiç unutmayınız. Asgari ücretle geçinmek zorunda olanları, hastane kapılarında bekleyenleri, gecekondularda oturanları, şehre uzanamayanları unutmayınız…"
Toplumun vicdanını yaralayacak (başörtüsü ve Kur'an kursu zulümleri gibi) uygulamaların arkasında durmamalıyız… Evet, İnsanlar işlerini, aşlarını ve özgürlüklerini kaybettiler. Biz şimdi onları işlerine, aşlarına ve özgürlüklerine kavuşturacağız…"
Şeklinde hava atan, ama millete verdikleri sözlerin tamamını unutan bu iktidarla ve tüm AB'ci ve ABD'ci suç ortaklarıyla; milli ve haysiyetli bir hareket, imkânsızdır. Ve Türkiye'nin beklemekle kaybedecek vakti kalmamıştır…
[1] Milli Gazete / 08 12 2004
[2] Muhammed: 25-26
[3] Yunus: 11
[4] Nahl: 61
[5] Hac: 47-48
[6] Taha: 129
[7] Şuara: 204-209
[8] Enbiya: 111
[9] Neml: 72-73
[10] Al-i İmran: 194
[11] En'am: 44
[12] Araf: 182-183
[13] Bakara: 15
[14] İbrahim: 42-43
[15] İsra: 61-65
[16] Sad: 81-82
[17] Kamer: 41-45
[18] Al-i İmran: 194
CÜBBELİ AHMET “BEL’AM”CIK’I VE MAHMUT EFENDİ YAKINLARINA UYARI!
FETULLAH GÜLEN DOSYASI
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
Dünyanın Fikri Değişimi Türkiye’den, FİİLİ DEĞİŞİMİ İSE FİLİSTİN’DEN BAŞLAMIŞTIR!
OĞUZHAN ASİLTÜRK’ÜN ERBAKAN’A İFTİRALARI
DEVLET VE HÜKÜMET YETKİLİLERİNİN VE DİĞER İLGİLİLERİN DİKKATİNE!..
ERDOĞAN’IN ASİLTÜRK ZİYARETİNİN PERDE ARKASI
YENİDEN REFAHÇI HADSİZE YANIT
Ey Nurcu Geçinen; YENİ ASYA’CI MÜNAFIK!
Şaşkına dönecek, tüm şarlatanlar Yüce Ferman ile, biz geliyoruz!.. Hizaya geçecek, süper Şeytanlar Elde Kur’an…
Artık şuursuz Luk tan ğözu kararmış yanlışı doğruyu farketmeyen toplumdan usandık zalimlerin yaptıklarını kınıyoruz kızgınlığımız…
Kim yüce fermana inanmış ve elinde Kur’an varsa (düzenini, özel hayatını, inancını onun ölçülerine…
“Erdoğan ve Netanyahu’nun politikalarında ki benzerlik Yahudi gazetelerinde haber konusu! Her ikisinin de “Tek…
Evet ülkemizde ve dünya üzerinde insanlık, herşeye hazır hale gelmiş durumda. 7Ekimden buyana İsrail'in vahşetlerine…
“İşi sıkı tutmak, ne işe yarar?”1 Kim önler; Allah, vermişse karar Bu hain dönekler, ümmete…
AYM’den Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ne Dikkat Çeken İptal Kararı Evet Erdoğan'ın ve Bahçeli'nin son aylardaki telaşının ne…
Onlar, iyice korunmuş (sağlam tedbirler alınmış) şehirlerde veya surlar-kaleler gerisinde olmaksızın sizinle toplu bir halde savaşa girişemezler (kendilerine…
BAYRAM YAKLAŞIYOR Alâmetler zahir, sanma ki uzak İrade Allah’ın, sebepler kızak Yeis İblis’tendir, imana tuzak…
Herkes adalet aynasında ve vicdanı olarak tartması hususunda hassas olmalıdır. Aksi takdirde kaçınılmaz son yakındır.…