YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6621e1bc2ea8c
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 3 1
Bugün : 2172
Dün : 26845
Bu ay : 454052
Geçen ay : 453014
Toplam : 23233016
IP'niz : 13.58.57.131

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

Değerli Elazığlılar, AKP’den Ömer Serdar’ı Milletvekili mi, yoksa tehditçi ve tedhişçi mi seçmişlerdi?

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, TBMM Başkanı İsmail Kahraman, Başbakan Binali Yıldırım, kabine üyeleri ve AKP milletvekilleri ve parti yöneticileriyle Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ndeki iftar programında bir araya toplanmış ve Sn. Erdoğan bir konuşma yapmışlardı. Cumhurbaşkanı AKP’li milletvekillerine seslenerek parlamento içtüzüğünün mutlaka değişmesi gerektiğini vurgulamıştı. Bu arada Sn. Erdoğan kurucusu olduğu AKP’nin bir “Erdemliler Hareketi” olarak başladığını hatırlatmıştı.

Cumhurbaşkanı bu iddiasıyla, İslam öncesinde müşrik kodamanların zulmüne karşı zayıfların ve yabancıların haklarını korumak üzere oluşturulan ve Hz. Peygamberimizin de katıldığı “Hılf-ul Fudul” (Faziletliler ve Erdemliler oluşumu) girişimini çağrıştırmıştı. Oysa AKP asıl erdemliler hareketi olan Milli Görüş’ü engellemek, Erbakan’ın İslami ve insani hedeflerini kösteklemek üzere ortaya çıkarılmıştı. Türkiye’de kolay ve haram kazanmayı, herkesin lokmasına faiz bulaştırmayı, arsızlığın her türlüsünü yaygınlaştırmayı, Dini  duyguları ve milli duyarlılıkları yozlaştırmayı ve İslam’ı tamamen bir istismar aracı olarak kullanmayı bizim “erdem” saymamız, kendimizi ve değerlerimizi inkârdır.

Elazığ halkımız Ömer Serdar’ı AKP’den Milletvekili mi, yoksa çok erdemli ve gayret ehli bir Din görevlisine hakaret edip dövmeye yeltenen bir tehditçi ve tedhişçi mi seçmişlerdi.

Elazığ’ın Doğukent Mahallesindeki İMKB Lisesi, Öğretmenevi salonunda bir yılsonu defilesi düzenlemişti. Güya kendi ürettikleri giysileri ama daha ziyade Simge Butik’in, inanç ve ahlak değerlerimize aykırı kıyafetlerini maalesef genç kızlarımıza giydirip podyumda sergilemişlerdi. Bu mini etekli ve göğüs dekolteli elbiselerin ortaokul ve liseli kızlarımıza giydirilip mankenlik yaptırılması,haklı olarak halkımızın tepkisini çekmiş ve huzursuzluk meydana getirmişti. Ayrıca bu defileye Vali Bey’in eşi ile, Milletvekili Ömer Serdar’ın eşleri de katılmış, ama müdahale etmedikleri gibi, teşvikçi ve destekçi durumuna düşmüşlerdi. Üstelik sanki bir marifet ve faziletmiş gibi, kız çocuklarımızın bu defile fotoğrafları Valilik sitesinde ve Ufuk Gazetesi’nde yayınlanıvermişti. (Sonradan yoğun tepkiler üzerine bu görüntülerin bir kısmı silinmişti.)

İşte bu talihsiz girişim ve gelişmeler üzerine Elazığ İmam Hatip Platformu başkanlığını yürüten dini hizmet gayretli, imani ve insani hassasiyetli, dürüst ve düzgün karakteri ile kendisine samimiyetle saygı gösterilen ve ilimizde tanınıp sevilen değerli Hüsamettin Gül Hocamız da özel sitesinde bu yanlış ve yararsız defileyi tenkit edip ilgili ve yetkilileri uyarıvermişti. Ama tebrik ve teşekkür edileceğine, AKP’nin merkez il ve ilçe teşkilat mensuplarından ve yandaşlarından yoğun hakaretler ve tehditler yağdırılarak, bu yazıyı sitesinden kaldırmasını istemişler, böylece ayıplarını gizlemeye ve ayarlarını göstermeye yönelmişlerdi. AKP iktidarının ve il teşkilatının korkusundan ve baskısından dolayı, yerel medya (Gazete ve Televizyonlar) da, maalesef bu gelişmeleri yazmaktan ve gündeme taşımaktan çekinmişlerdi.

Derken Elazığ AKP Milletvekili Ömer Serdar, bu muhterem Hüsamettin Gül Hocamızı, İmam Hatip Mezunları Derneği’nin hazırladığı bir programı görüşmek bahanesiyle AKP il binasına çağırmış ve daha odaya girer girmez:

“Sen kim oluyorsun ulan! Haddini aşıp böyle işlere nasıl kalkışıyorsun? Defileyi ve hanımlarımızın iştirakini hangi cesaretle gündeme taşıyor ve tenkit ediyorsun? Sen Elazığ’ı hala eski Elazığ mı sanıyorsun?!” şeklinde hakaretlere başlamıştı. Hırsını ve hıncını alamayan Ömer Serdar, bu sefer vurmak üzere Hocamızın üzerine saldırmıştı. AKP il başkanı ve yardımcısının araya girmesiyle kendisine engel olunan Bay Milletvekili, daha bir sürü tehditler ve hakaretler savurmuşlardı.. Neye uğradığını şaşıran ve gerçekleri konuşup kendini savunmasına fırsat tanınmayan Hüsamettin Gül Hoca, perişan bir vaziyette oradan ayrılmışlardı. Yetmez, hemen ertesi gün Müftülüğe çağrılan Hüsamettin Gül Hoca, görev yaptığı camiden alınıp uzak bir mahalleye bir nevi sürgüne yollanmıştı. Sanki Müftü Bey AKP Milletvekilinin sekreteri gibi davranmıştı.

Şimdi değerli ve duyarlı Elazığ halkı ve özellikle AKP taraftarları lütfen düşünüp taşınsınlardı:Dindar ve halkın inanç ve ahlak değerlerine duyarlı bir parti bilerek oy verdikleri ve milletvekili seçtikleri Ömer Serdar‘ın, çok değerli bir Din Görevlisi ve Sivil Örgüt temsilcisi olan Hüsamettin Gül Hocamıza yönelik bu hakaret ve hücumları, yetmez O’nun ekmeği ile oynanması ve görev yerinden alınması, sizlerin aklınıza ve vicdanınıza yatmış mıydı?

Gelelim Sana, Ey Ömer Serdar!

Bir Milletvekilliği ve Onun sağladığı etiket ve yetkinlik uğruna, İslami ve insani duyarlılıklarını körletip, Senin de hizmet ve istikametini yakinen tanıdığın bir Hocaefendiye karşı ağzını kirletip böyle kahramanca(!) sataşmanız ve saldırmanız, kendi ayıbınızı ve ayarınızı kapatmak için gerçekleri konuşan ve yazanları susturmaya kalkışmanız, acaba düştüğünüz derekeden sizi kurtaracak mıydı? Yoksa bütün bu yaptıklarınız yanınıza kâr kalacak ve hesabı sorulmayacak mı sanılmaktaydı? Neyse daha yazılacak ve yüzünüzü kızartacak çok şey vardı, ama şimdilik anlayana bu kadar yeterli sayılırdı!

İşte Sn. Hüsamettin Gül Hoca’nın bizzat kendi ifadeleri:

“İlimizde 3 Haziran 2016 tarihinde yerel gazetelerde bir haber yayınlandı. Haberde Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı İMKB Lisesi, öğretmenevinde yılsonu defilesi düzenlemişti. Daha sonraki araştırmamızda ortaya çıkmıştı ki bu defileyi tamamen bir butik organize etmiş, okul müdiresiyle anlaşarak kız öğrencilerine bu kıyafetler giydirilmişti. Zaten ilgili firma bunu kendi facebook sayfasından gizlememiş ilan etmişti. Yani ticari bir kuruluş hesabına bu defile gerçekleşmiş, okul müdiresi kanunlar önünde bir suç işlemişti. Ama biz bunun sadece ahlaki boyutunu ele alarak bu kız çocuklarının podyumlara defilelere alıştırılmaması gerektiğini, Milli Eğitim Müdürlüğü’nün buna müsaade etmemesi gerektiğini ve katılımcıların tepkisizliğini hiçbir hakaret içermeden kendi facebook hesabımdan eleştirmiştim.

Gazetelerin internet sayfalarında kız çocuklarımızın hoş olmayan defile fotoğrafları da yer almış, üstelik bu olay şehidimizi toprağa verdiğimiz bir günde gerçekleşmiş ve tepki toplamıştı. Ben de bir eğitim kurumumuzun yaptığı bu organizeden müteessir olmuş demokratik bir ortamda İslami hassasiyetlerimizin aşındırılmaması adına bu paylaşımı gerçekleştirmiş, ‘Elazığ’a bu yakışmıyor’ demiş, bir İmam Hatip STK’sı olarak manevi mesuliyetimizi yerine getirmiştim.

6 Haziran Pazartesi günü ilimizin bir milletvekilinin (adı bizde saklı a.ö.) telefonundan aranarak Bize görüşme talebi geldi. Kalkıp AK Parti il binasına gittim. İl başkanının odasına girdikten sonra Ben İHL çalışmalarını konuşacağımızı beklerken Facebook’taki paylaşımımla ilgili olarak söz konusu milletvekili, bana yüksek sesle bağırarak hakaret etmeye başladı. Bağırtısı ve hakaretleri bina dışına taşacak kadar yüksekti. Dakikalarca tehdit ve hakaretlere devam etti. Tek kelimeyle şok olmuştum. Karşımızdaki ilimizin bir milletvekiliydi. Kendimi savunmama fırsat vermiyordu. Vekilin bu davranışından odada bulunan herkes, büyük rahatsızlık duymuşlardı.

Daha sonra vekil o vekil kendini daha da kaybederek beni darp etmek için hamle yapmaya kalktığında İl Başkanı ve yardımcısı anında müdahale ederek yandaki odaya doğru zorla götürdüler. 10 dakika sonra tekrar odaya geri geldiğinde, İl Başkanı bizi barıştırmak istedi. Kendisine, ‘Okul müdiresinin yaptığı defile rezaletinin hesabı sorulması gerekirken bu oruçlu günde bunu bana nasıl yaptınız?’ diyerek binadan ayrıldım.

Bir gün sonra 7 Haziran 2016 Salı günü İmam Hatip tatbikat camisindeki görevimden uzaklaştırıldım.

Yaşadığımız bu olaya 14 Haziran 2016 Salı günü yapılacak il koordinasyon toplantısı zarar görmesin diye tepki göstermedik ve kamuoyu ile paylaşmadık, ancak İmam Hatip İl Koordinasyon toplantısı da provoke edildiğinden, İmam Hatipler açısından bu hayırlı toplantımızı da platform olarak iptal etmek zorunda kaldık.

İnanması zor olan bu olaylar beni üzdüğü gibi arkadaşlarımızı, ilimizdeki sivil toplum örgütlerini vicdan sahibi tüm kamuoyunu derinden üzmüştür. Oysa biz sadece ahlaki bir yozlaşmaya karşı gelmiş, bir eğitim kurumunun yaptığı defilenin yanlışlığını dile getirmiştik. Biz okul müdiresi ve Milli Eğitim Müdürlüğü hakkında bir işlem yapılacağını beklerken, parti binasına çağırılarak bu çirkin saldırıya maruz kalmıştık.

Parti binasında normal bir vatandaşa bile böyle bir muamele yapılamayacakken, ömrünü İmam Hatip misyonuna adayan, Din Görevlisi ve Elazığ İmam Hatip Platformu İl Başkanı olarak bana bu hakaretler reva görülmüştür. Tam bir infial içerisinde olduğumu, günlerce kendime gelemediğimi buradan belirtmek isterim.

Mahkemeye gitme hakkımı şimdilik saklı tutuyorum. Hayatımda böyle bir muamele ile asla karşılaşmadığım bu onur kırıcı saldırıyı hazmetmemizi hiç kimse bizden beklemesin. Yaşanan bu süreci önemli merkezlere taşıyacağımızdan hiç kimsenin şüphesi olmasın. (HÜSAMETTİN GÜL / Elazığ İmam Hatipliler Derneği (ELİMDER) ve Elazığ İmam Hatip Platformu İl Başkanı)

Bay yandaş ve yalaka yazar Yiğit Bulut:

“Bu ülkede zaten lider var, siyaset yapıyor. Bu nedenle artık başka kimsenin siyaset yapmasına da ihtiyaç kalmıyor… O içeride de siyaseti yürütüyor, dışarıda da siyaseti yürütüyor. Bizim tek görevimiz böyle bir lidere sadece destek olmak kalıyor!” şeklinde laflar buyurmuşlar ve aslında fiili bir durumu ortaya koymuşlardı. Ve tabi bu “Tek kişilik dahi örgütün” daha doğrusu Rahmetli Erbakan’ın tabiriyle “demokratur diktatörlüğünün” kendilerinin ve bu ülkenin başına ne belalar saracağının henüz farkına varmamışlardı. Dindarlık perdesi altında bu denli derin din tahribatının yapıldığı, milli ve vicdani duyarlılıkların bu denli dumura uğratıldığı, şahsi ikbal ve iktidar uğruna ülkenin ve devletin geleceğinin bu denli karartıldığı bir dönem hiç yaşanmamıştı.

Eski yandaşlardan, şimdi yeni yol arayışçılarından Fehmi Koru, tarihte ilk defa “Müslümanların din değiştirmeye” başladığını yazmıştı.

Sn. Koru Haber Türk’teki yazıları kesildikten sonra açtığı blogda ilk yazısında çok ilginç iddialar ortaya atmıştı: “İnsanlar sadece Suriye’den değil, birçok İslam ülkesinden kaçmaya çalışmaktadır. Birçok Müslüman artık din değiştirmeye başlamıştır. Bunda mevcut yönetimlerin vebali ağırdır.”

Fehmi Koru Cumhuriyet’e verdiği demeçte daha ayrıntılı bilgiler aktarmıştı:

– (Müslüman ülkelerden) Gidenler arasında daha önce hiç yaşanmamış bir olay gerçekleşiyor: İlhad yani dinden çıkma artıyor.

– Guardian ve Washington Post gibi iki önemli gazete Müslüman mültecilerin kitleler halinde Hıristiyanlığı kabul ettiğini yazıyor.

– Berlin’in kenar mahallerinden Steglitz’deki bir kilisenin cemaati iki yılda 150’den 700’e fırlamış. Yeni gelenlerin Müslüman iken Hıristiyanlığa geçenler olduğu belirtiliyor.

– Avusturya’daki Katolik kilisesi üç ayda 300 dine kabul başvurusu almış. Bunların çoğu Müslümanlardan oluşuyor.”

Fehmi Koru’nun: “İslam diye diye, İslam elden gidiyor” tespiti..

Yaklaşık beş ay önce Habertürk ile yollarını ayıran Fehmi Koru, kişisel blog sayfası açtı. “Fehmi Koru Günlüğü” isimli blogundaki ilk yazısında “İslam diye diye, İslam elden gidiyor…” duyurusunda bulunmuşlardı. Yazısında İslam dünyasının içinde bulunduğu durumu irdeleyen Koru, “İslâm dünyası ‘terör’ ve fanatizm üreten, kendi kendini yönetemeyen, insanlarının rahat ve huzuru İslâm’ın etkisinden uzak ülkelerde aramaya yönelen bir coğrafya görüntüsü veriyor” itirafını yapmıştı. “Türkiye’yi ve bölgeyi terör sarmalından çıkarmak şart” diyen Koru, “Aksi halde, 11 Eylül uğursuz eylemleriyle açılmış olan çığır, AK Parti iktidarı döneminde, siyasilerimizin en fazla değer verdiklerini kendi ağızlarından duyduğumuz İslâm dininin imajının onulmaz yaralar almasıyla devam edebilir” ifadesini kullanmıştı. Koru, 17-25 Aralık operasyonları sürecine kadar Star gazetesinde yazıyordu. 11 Temmuz 2014’te Star gazetesinden ayrılarak Habertürk’e transfer olan Koru’nun buradaki yazıları 18 ay sürmüş, ama 12 Ocak 2016’da Fehmi Koru ayrılmak zorunda bırakılmıştı.

Koru’nun fkoru.blogspot.com.tr’de “İslâm’ diye diye, İslâm elden gidiyor…” başlıklı yazısında:

“Türkiye’de hemen her alanda dinin merkezi belirleyici olduğu bir dönemden geçiyoruz, ancak etrafımızda gelişen olaylar bugüne kadar hiç görülmemiş yeni bir olumsuzluğu gündeme dayıyor: İslâm Dünyası dışındaki coğrafyada İslâm-karşıtlığı zirve yaptığı gibi, İslâm Dünyası’nın yerli unsurları arasında İslâm’dan toplu uzaklaşmalar görülüyor… Bir süredir yazı hayatından uzak kalmam gelişen olaylara biraz daha serinkanlı ve günlük hayhuydan uzak bir genişlikte bakmamı sağladı. Yazısız geçen sürenin bir bölümünü seyahatlerle değerlendirmem ise, daha önce pek farkına varamadığım global trendlerle beni tanıştırdı. Maalesef ülkemiz de giderek İslâm Dünyası’ndaki olumsuzluklardan etkileniyor, bazen de farkına varmadan yayılan olumsuz imajı pekiştirici katkılarda bulunuyor ve kaygılarım giderek artıyor.

Tarihin şu ana kadar kaydettiği belki de en yaygın ‘ilhad’ hareketinin içine doğru evriliyoruz. İlhad, İslâmi terminolojide ‘dinden çıkmak’ demek. En son din olduğu için başka dinlerden İslâm’a gelenlerin varlığına alışkın olan bizim dünyamız, tek tük örnekler dışında, kendi kültür çevresinden insanların başka dinlere ilgi duymasına pek alışık değildir. Öyle toplu din değiştirme olaylarıyla da karşılaşmamıştır İslâm Dünyası… Guardian gazetesinin değerlendirmesi bir ilkin başlamakta olduğunu haber veriyor. Vaktiyle entelektüelleri arasında İslâm’a geçme yarışına sahne olurken şu yakınlarda ‘İslâm-karşıtı’ havanın etkisini en fazla hissettirdiği ülkelerde…

Geçen haftayı geçirdiğim Berlin’de görüşme imkânı bulduğum kişilerden İslâm ve Müslüman karşıtı havanın giderek yayılmakta olduğu haberini almıştım; ancak Hıristiyanlığa geçişteki artıştan haberdar olabilmem için Guardian’da çıkan yazıyı okumam gerekti: Berlin’in kenar mahallerinden Steglitz’de, Trinity kilisesinin cemaati iki yılda 150’den 700’e fırlayıvermiş… Yeni gelenler Müslüman iken Hıristiyanlığa geçenlermiş… Berlin ve Hamburg’taki kiliseler toplu din değiştirme töreni (vaftizm) için belediyenin yüzme havuzlarını kullanmak zorunda kalmışlar. 2016 yılının ilk üç ayında Avusturya’daki Katolik kilisesi 300 dine kabul başvurusu alınca cemaat şaşırmış. Gazetede başka ülkelerden de bunlara benzer geçiş öyküleri var; daha fazla canınızı sıkmamak için onları aktarmayayım. Din değiştirenlerin bir bölümünün ana hareket noktası, zar zor yol bulduğu ülkenin kendisine ‘mülteci’ statüsü sağlamasını kazanmak amaçlıdır, hiç kuşku yok; ancak hepsinin öyle olmadığı anlaşılıyor. Kaldı ki, ne kadar zorda kalırsa kalsınlar, insanların din değiştirme yoluna gitmeyi hazmetmesi kolay değildir. Özellikle de Müslümanların… Zorda kalmalarının sebebi üzerinde de düşünmek lâzım.”

AKP’nin arka çıkıp alkışladığı “Arap Baharı” ve “Ilımlı İslam” safsatalarıyla hem Din hem devlet tahrip edilmişti!

Arap Baharı denilerek 2010 yılında Tunus’ta başlayan eylemler bu gün bölge ülkelerini param parça etmenin eşiğine getirmişti. Bölge ülkelerindeki uygun zemini kullanan emperyalist zihniyet ise Müslüman gençlerin bedenlerini kullanarak, belki yüzyıllarca bitmeyecek kin ve nifak tohumları da ekmişti. Tunus’ta ateşlenen Arap Baharı ile başlayan süreçte silahı seçen muhalif kesimlerin yaşadığı ülkeler bu gün edata kan ve gözyaşına teslimdi. Mısır’daki silahsız mücadele ile ülkenin bütünlüğü korunurken aynı şey diğer ülkeler için geçerli değildi. Libya’da Kaddafi’ye karşı silaha sarılan ve Suriye’de aynı senaryo ya dahil edilen Müslüman kitleler, bu gün pişman ve perişan vaziyetteydi. Meselenin yönetimi ele geçirmek olmadığı, ülkelerin parçalanmasının amaçlandığı, aradan geçen 6 yıldan sonra şimdi daha da aşikâr bir şekilde görülmekteydi. Siyonist oyun planlayıcıları önce Müslüman kitleleri “diktatörlere” karşı silahlandırıp, daha sonra ‘terörist’ damgasını vurarak, İslam ve terörizmi bir araya getirmişlerdir. Ortadoğu ülkelerinde bunlar yaşanırken Güney Asya’da da yaşanan zulümlere sadece ‘sessiz direniş’ ile karşılık veren Cemaat-i İslami’nin Genel Başkan Başdanışmanı Dr. Nurul Amin “Emperyalist zihniyet bizim de elimize silah almamız için ellerinden gelen her şeyi yapıyor, eğer biz de elimize silah alırsak ülkemizi parçalarlar” diyerek Siyonist tertibe dikkat çekmişlerdir.11 Mayıs 2016 günü Bangladeş’in zalim yönetimi tarafından şehit edilen Cemaat-i İslami’nin Genel Başkan Motiur Rahman Nizami’nin idam edilmesini de bu bağlamda değerlendirdiklerini söyleyen Dr. Nurul Amin, kendilerini meşru alandan gayri meşru alana çekmeye çalıştıklarını ancak bu oyuna gelmeyeceklerini söylemiştir. Hareketin en önemli liderlerinin Emperyalist ve Siyonist destekçisi Hükümet tarafından idam edilmesine karşı kendilerinin sessiz direnişe devam edeceklerini de kaydeden Dr. Nurul Amin, “Bizi oyuna getiremeyecekler”diyerek önemli bir mesaj vermişti. Arap Baharı denilen 5,5 yıllık sürecin bakiyesi, Siyonist çete üyelerinin işte bu cümlelerinde gizliydi. İsrail’in güvenliği, İsrail’in geleceği. Bunun karşılığında da tabii olarak İslam âleminin çözülmesi ve Müslüman topraklarının da güvensizliği. Kaosa ve anarşiye teslim edilmiş bir coğrafya, harabeye dönen şehirler, kan deryası haline gelen sokaklar, parçalara ayrılan ülkeler, evini ve yurdunu terk etmiş, mülteci olmuş bir ümmet meydana getirmekti.

Türkiye ile arasında yaklaşık 900 kilometre kara sınırı bulunan Suriye’de yaşananlar ise, Arap Baharı’nın etkilediği ülkeler arasında en dramatik olanıydı. 2011 Nisan’ında, olaylarda hayatını kaybedenlerin sayısı henüz üç haneli rakamlara ulaşmamıştı. Tam da bu sıralarda CIA Başkanı Leon Panetta, gizli bir ziyaretle Ankara’ya gelmiş ve beş gün boyunca başkentte âdeta kamp kurmuşlardı. Söz konusu sınır bölgesinde başta John Mc Cain ve Joe Lieberman olmak üzere, Amerikalı senatörler cirit atmaktaydı. Suriye, 21. asrın gördüğü en büyük iç savaşlardan birine hazırlanmaktaydı. Henüz iç savaşın ilk aylarında, ateşkes ve arabuluculuk teklifiyle Suriye’ye giden Genel Başkan Mustafa Kamalak liderliğindeki Saadet Partisi heyeti bile, iktidar medyası tarafından “Esetçi” olarak yaftalanmaktan kurtulamamıştı. Sanki akıllar tutulmuş, gözler kör olmuş, idrakler bozulmuştu. O vakitler AKP elitleri, Amerikalı dostlarından aldığı işaretle, Eset yönetiminin birkaç hafta içinde devrileceğini söylüyor, en yetkili ağızlar Emevi Camii’nde namaz kılınacağını haykırıyordu. Oysa Suriye zaten İslam toprağıydı, kardeş ülkeydi. İç savaş başlayana kadar, Şam medreselerine yolu düşmeyene İslam âlimi bile denmiyordu. Suriye rejiminin de mahiyet bakımından bölgedeki diğer diktatörlüklerden hiçbir farkı yoktu.

Suriye iç savaşı bugünlerde 5. yılını bitirmişti ve bu 5 yılda hepsi de birbiriyle savaşan türlü türlü örgütler üretilmişti. Sınır şehirlerimize füzeler ve roketler gönderildi. En büyük şehirlerimizde Suriye menşeli bombalar patladı, onlarca canımız gitti. Bunun yanında ülke, Amerika ve Rusya gibi şer odaklarının atış poligonu haline getirildi. Altı yüz bine yakın insan hayatını kaybetti. Nüfusun yarısı vatanından edildi. Kalan yarısı da ölümlerden ölüm beğenme konumuna itildi” diyen Yusuf Kandemir gerçeklere tercümanlık etmekteydi.

Ayakkabı kutularında ve mutfak dolaplarında milyonlarca Lira kirli ve gizli para saklamak, nasıl bir “Erdem”di?

Arjantin’de 8.5 milyon dolar nakit parayı bir manastırda saklamaya çalışan eski bir bakan suçüstü yakalanmıştı. Eski bakan Jose Lopez, “Parayı manastıra bağışlamak istiyordum” sözleriyle kendini savunmaya çalışmıştı.

Arjantin’in eski Devlet Başkanı Cristina Fernandez de Kirchner’in hükümetinde Kamu İşleri Bakanlığı yapan 55 yaşındaki Jose Lopez başkent Buenos Aires’in 55 kilometre batısındaki “Our Lady of the Rosary of Fatima” manastırının bahçe duvarından plastik torbalara doldurulmuş banknotları içeri atmıştı. Manastırda görevli rahibeler, polise bir adamın manastırın duvarından içeri plastik torbalar fırlattığı ihbarı üzerine manastıra gelen görevliler, üzerinde ruhsatsız 22 kalibrelik tüfek bulunan zanlıyı gözaltına almıştı. Arjantin polisi, gözaltına aldıkları kişinin Kirchner hükümetinde Kamu İşleri Bakanlığı yapmış olan Jose Lopez olduğunu saptamıştı. Arjantin’de Cristina Kirchner hükümetinde Kamu İşleri Bakanlığı yapan Jose Lopez, çuvallara konulmuş 8.5 milyon dolar değerinde dolar ve euro banknotlarıyla yakalanmıştı.

Bu haberi okuyunca Türkiye’deki ayakkabı kutularında ve mutfak dolaplarında saklanan tomar tomar liracıklar, dolarcıklar hatırımıza takılmıştı. Yoksa bunları hatırlamak bile suç mu sayılacaktı?

ABD’de tutuklu bulunan ve kefalet talebi reddedilen İran asıllı Türk vatandaşı işadamı Rıza Zarraf hakkında İran Ankara Büyükelçisi Muhammed İbrahim Taherian Fard çok ciddi açıklamalar ve ithamlar ortaya atmıştı.

İran’ın yeni Ankara Büyükelçisi Fard, İran-Türkiye ilişkileri çerçevesinde gündeme ilişkin değerlendirmeler yaparken: Kara para aklama, ambargoyu delme ve rüşvet iddiaları nedeniyle ABD’de tutuklanan iş adamı Rıza Sarraf’ın kefaletle tahliye isteminin reddedilmesiyle ilgili olarak: “Bu şahıs ve bu dava, İran’dan çok Türkiye’yi ilgilendiriyor” diyerek acaba neyi ve kimleri ima etmeye çalışmışlardı?

Bakan Mehmet Şimşek’i, Siyonist odaklardan talimat alma merkezi olan BİLDERBERG’e göndermek, nasıl bir erdem ve faziletti?

Dünyanın emperyalist ve Siyonist “elitlerinin” gizli toplantısı olarak bilinen Bilderberg, bu sene de “çok gizli” olarak Almanya’nın Dresten şehrinde toplanmıştı. 64. kez toplanan Bilderberg toplantısına dünyadan yaklaşık 150 “davetli” katılırken; Türkiye’den ise Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Senem Düzgit Aydın ve Kadir Has Üniversitesi’nden Soli Özel davet edilmiş bulunmaktaydı. Çok sayıda protestoya da hedef olan Bilderberg toplantıları, küresel siyasi ve ekonomik sistemin “üst aklı” olarak tanınmaktaydı!

Yaşar Okuyan’dan flaş Erdoğan desteği!

Eski Çalışma Bakanlarından, bir zamanlar hızlı MHP militanlarından olan, sonra ulusalcılığa kayıp Kemalist Komünistlerin safında yer alan ve Ulusal kanalda program yapan Yaşar Okuyan’ın “17-25 Aralık’ta hedef Erdoğan’ı devirmekti” diyerek Sn. Cumhurbaşkanını sahiplenmesi dikkat çekiciydi. Oysa yıllar boyu şiddetle eleştirmiş ve AKP bahanesiyle Milli Görüş’e yüklenmişti.

Eski Çalışma Bakanı Yaşar Okuyan şimdi, 17-25 Aralık sürecinde hedefin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı devirmek olduğunu söylemekteydi. Yaşar Okuyan, KRT TV’de gazeteci Çağlar Cilara’nın konuğu olduğu Programda 17-25 Aralık operasyonu ve Türkiye’nin şu anki terör politikasını değerlendirirken: “17-25 Aralık’ta hedef Tayyip Erdoğan’ı düşürmekti. Buradan denediler olmadı, oradan denediler olmadı.” ifadesini kullanarak “Erdoğan’ı devirmek isteyen güçler çok farklı yöntemler deneyebilir. Hatta siyasi suikastlar bile yapılabilir.” iddiasını gündeme getirmişti. Yaşar Okuyan daha da ileri giderek: “Tayyip Erdoğan’ı indirirseniz, Türkiye daha 30 yıl ABD ve İsrail’in kucağından inemez” demişti. Oysa bundan bir kaç gün sonra Türkiye ile İsrail uzlaşıvermişti.

Türkiye- İsrail anlaşması tamam gibiydi!

Altı yıl önceki Mavi Marmara olayından sonra dibe vuran Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi için iki ülke yetkilileri arasında sürdürülen görüşmelerde sona gelinmişti.. Diplomatik kaynaklardan edinilen bilgiye göre, Türk ve İsrail heyetleri tazminat miktarı ve aktarımı konusunda genel çerçeve itibarıyla uzlaşma gerçekleştirilmişti. Ancak İsrail’in, özellikle Türkiye’nin Hamas ile arasına mesafe koyması ve İstanbul’daki Hamas ofisinin kapatılması konusunda yoğun direnç göstermekteydi. Tazminat şartının da yerine getirilmesiyle iki ülke arasında büyükelçilerin karşılıklı olarak atanması beklenmekteydi.

Gazze ablukasının tamamen kaldırılması kısa sürede mümkün olmasa da, İsrail’in Türkiye tarafından sağlanacak inşaat malzemelerinin doğrudan Gazze’ye sokulmasına, gemi yanaştırılarak elektrik ve su sağlanmasına güya müsaade edilecekti. Türkiye ile İsrail yakınlaşması hem Doğu Akdeniz’deki enerji politikaları hem de Suriye, Irak, Yemen ve Libya’daki istikrarsızlık ortamı nedeniyle, Büyük İsrail hayali ve BOP hedefi açısından kritik önem taşıdığı bilinmekteydi.

Katil ve terörist İsrail’e diz çökenlerin Hüsamettin Gül Hoca’ya diklenip hakarete yönelmeleri, aslında AKP’nin gerçek karakteriydi. Anlaşıldı bunlar İsrail’e güvenmekteydi ve şımarmaları bu yüzdendi!

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Ahmet AKGÜL

Ahmet AKGÜL

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
17 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Serden geçti

Aklı evvel
İnsanlar inançları ile ilgili, Anadolu deyimi ile bir trampaya yani değişime girmişseler bunlar gayet normal. Ver millet vekilliğini al inancımı, ver koltuğu al kurşun Askerliği. Ömer Serdar denen iman ve ahlak yoksunu, makam ve mevkii kavruğu bu zat’ın tavrı, bana Anadolu da bir söz var, dövülen köpek sahibine sadık olur derler, bunlar millet ‘i döndükçe bu zavallı insanların sadakatleri ve oyları art makta. Birde entelektüel manada Stockholm sendromu diyorlar kendine zulmedene aşık olma. Bundan 13 yıl önce böyle bir şey olsa bütün imamlar ve imamların bağlı olduğu sendikalar yeri göğü inletir eylem üstüne eylem koyarlardı şimdi sadece yalandan yere mazeret üretme çalışmaları var. Eeee Allah ‘ın adaleti kimin elinden yerseniz o nun elinden de dayağı yersiniz. Siz rızkınızın AKP iktidarından sağlandığını zannedenler olarak o elden dayağı yiyorsunuz. Burada kastım Hüsamettin GÜL hoca değildir. Benim kastım onun nezdinde bütün Diyanet camiasına seslenmektir. Bir gün gelecek, dönemin Başbakanı fetö camiasına ne istedinizde vermedik demişti, bir gelecek Hüsamettin hoca gibi bir kaçtane daha olay olsun niye böyle yapıyorsunuz, ne istedinizde vermedik diyecektir birileri. Zira bunlar herşeyi makam mevkii ve paradan ibaret zanneden zavallı aklı evveller, ve firavun zihniyetlilerdir. Dileğimiz o durki Hüsamettin Gül hoca Allah rıza için bu tavrı koymuş olsun ve sonundada böyle bir zulmü görmüş olsun .

Okan Ekinci

gelinen nokta
Neslimizin ahlakını bozacak çalışmalara tepkisini mert bir şekilde gösteren Hüsamettin Beyi tebrik ediyoruz. Böyle haklı uyarılara teşekkür etmek ve gereğini yerine getirmek gerekirken tam tersine davranışlar sergilemek dini hassasiyetlerden dem vuranların duygu ve düşüncelerinin nasıl dejenere olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Müslümanların yaşadıkları sıkıntıları ve özellikle Avrupa’ya göç edenler arasında yaşanan dinden dönmeleri kendine dert edinecek duyarlılık göstermek bir yana en tabanda olması gereken dini ve milli hassasiyetler bile kalmamaktadır. Ayrıca düşünce mekanizmamız Dini ve Milli hassasiyetlerimize göre değil de batının bize dayattığı kavramlarla çalışırsa olaylar karşısındaki tepkilerimiz de farklılaşır. Demokratur dediğimiz diktatörlük düzenine göre hareket edenler tam bir güç sarhoşluğu içerisine girmektedirler. Baştan aşağıya en haklı uyarılara bile tahammülleri kalmamıştır. İşte Milli Görüş gömleği çıkartmak böyle bir şeydir.

süleyman görgülüler

yazıklar olsun
Yazıklar olsun diyorum bu insanların artık vicdanları iyice körelmiş ve oda yetmez gibi haklı ve hayırlı bir hatırlatmada bulunan insanların hatırlatmalarını kabul kabullenemeyecek kadar aşağılara yuvarlanmışlar.

Bu adamların erdemlilikten anladıkları siyonizme ne kadar çok uşaklık ederlerse o kadar çok erdemli olacaklarını zannediyorlar.
İzzet ve şerefi hak davada aramak yerine zalimlerin ve münafıkların yanında aramalarındadırki Allah bunları aşağıladıkca dahada aşağılanmak için ….

Mus ab

Ülkemiz Şuan Suriye, Mısır, Libya Gibi değilse Bunu Milli Görüş Şuuruyla Gayret Eden Hüsamettin Gül Gibi Hocalarımıza Bağlı Olduğuna İnanıyorum!
* Başbakan, ülkede rakı çeşide ve rakı fabrika sayısı artığından memnun olurken,
* Eşcinsel olan birinin, ülkenin en üst makamı, Cumhurbaşkanın yanında reklamı yapılırken,
* Peygamber seçti dedikleri eski başbakanları “faiz alanların 81 kat arttı” diyerek övünürken,
* Şevki Yılmaz gibi hocalar(!) “domuza kredi” verilmesini meşru göstermeye çabalarken,
* Zübbeli gibi dindar takımları(!) “faizi ve domuz etini serbest bırakanlara oy verile bilir” fetvası verirken ve “hükümeti eleştirenlerin ahirette iki elim yakasındadır” vasiyetini yayınlarken,
* Diziler, programlar, reklamlar, yarışmalar, yönlendirici haberler vb… lerle maymuna çevrilen halk, iktidarın yaptığı haltlar da bir keramet ararken,
“Yanlışlar karşısında susan dilsiz şeytandır” şuuruyla hareket eden Hüsamettin Gül Hocamızı ve aynı şuurla hareket etiğinden haklarında onlarca dava açılan Milli Çözüm yazarlarımızı gönülden selamlıyor ve ülkemizde biraz olsun güven, huzur, barış varsa BU ŞUURLU DURUŞUN SAYESİNDE OLDUĞUNA İNANIYORUM.

Orhan yilan

Maddi ve Manevi
Islami ve insani yonden,
dejenere olan toplumumuzun,
Tek yurekli ,cesaretli ve Mert sesi
Haksızliklar karşında maddi manevi Avukat.
olayların izahında maddi manevi bilirkışi.
verilmesi gereken cevabın maddi manevi Sözcüsü,
Haksızliklar karşısında susmayan
Milli Cozum Dergisi.
Tesekkurler.

Necati

KUR’AN-I KERİMİ ANLAMAK İÇİN BİR MUSİBET Mİ, BİN NASİHAT Mİ?
[b]Âl-i İmran Suresi

118. Ayet[/b]
Ey iman edenler, sizden olmayanları (Yahudi ve Hıristiyanları ve işbirlikçi münafıkları) sırdaş (müttefik) edinmeyin. Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışırlar, size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar. Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, sinelerinin (gönüllerinde) gizli tuttukları (nefret ve hıyanetleri) ise, daha büyüktür. Size ayetlerimizi (imanın ve inkârın alametlerini) açıkladık; belki akıl erdirip (haçlı Siyonistlerden ve işbirlikçi hainlerden uzak kalırsınız diye bu gerçekler tebliğ ve tavsiye edilmektedir) .
[b]119. Ayet[/b]
(Ey Mü’minler) Sizler, işte böylesiniz; (halâ) onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler (üstelik düşmandır) . Siz Kitabın tümüne inanırsınız, onlar (Yahudi uşağı münafıklar ise) sizinle karşılaştıklarında “inandık” derler, (ama Kur’an’ın şeriat hükümlerine inkâr ve itiraz ederler) kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar. De ki: “Kin ve öfkenizle geberin.” Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.
[b]120. Ayet[/b]
(Ey sadık mü’minler) Size bir iyilik dokununca (kâfirler ve münafıklar) tasalanırlar, size bir kötülük isabet ettiğindeyse buna sevinip ferahlanırlar. Eğer siz sabreder ve sakınırsanız, onların ‘hileli düzenleri’ size hiçbir zarar veremez. Şüphesiz, Allah, yapmakta olduklarını kuşatıverendir.
sadakallahül azim

ALİ OSMAN AYDIN

Allah şımarıklığa müsaade eder, azgınlığa ise müdahale eder
Vatan gazetesinde İsrail askeri istihbarat şefi Halevi; İŞİD kaybederse zor duruma düşeriz” diyor. Tersten okursanız İŞİD’i biz kurduk veya biz destekliyoruz çıkarırsınız. O zaman Bu İsrail kendisine tehdit olarak kimi görüyorsa ona karşı hemen alternatif bir oluşum kuruyor-buluyor ve onu koruyor, kolluyor, büyütüyor, besliyor demektir. Milli Görüş ve Erbakan korkusu İsrail’e AKP kurdurdu ve bugünlere getirdi. Bunların kendine güven ve şımarıklıkları bu yüzden. Ama Allah bunları hiç başı boş ve cazasız bırakır mı? Haşa….
(Dış Güçler ve Şeytani Merkezlerle irtibat kurup imkân ve iktidara kavuşan) Münafıklar ve kalbinde maraz olanlar (Hakk davada ve hayır yolunda sabit ve sağlam kalan mü’minlere): “Bunları dinleri (ve Allah’ın va’dine olan hayali güvenleri) aldatıp şımartmış (ve bu yüzden büyük güçlere ve zalim yönetimlere kafa tutmaya başlamışlar)” diyorlardı. Oysa kim Allah’a tevekkül ve teslimiyet gösterirse, şüphesiz (onu zafere ulaştıracaktır, çünkü) Allah üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibi (hükümrandır). (Enfal: 49)
Ayırıca: Biz hangi ülkeye bir uyarıcı gönderdikse, mutlaka oranın “refah içinde şımaran önde gelenleri”: “Gerçekten biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz” demişlerdir. (Sebe: 34)
Bekleyin bakalım, biz de baklemekteyiz.

Yörük Ali Efe

Bizans’ın çocukları derken….
Bir zamanlar AKP’liler ile alakalı Bizans’ın çocukları şeklinde bir polemik yaşanmış ve Hocamızın söylemleri maksadını aşacak şekilde medyaya taşınmıştı.

Fakat her geçen gün “Bizans’ın Çocukları” sıfatını her ne kadar hak etiklerini ve az bile söylendiğini gün yüzüne çıkarmaktadır.çç

Bizansın ne olduğunu anlamadan Bizansın Çocuklarının ne meymenetsiz bir tabir olduğu anlaşılamaz…

Bizans her şeyden önce Roma İmparatorluğunun o da Firavun zihniyetinin son antik temsilcileri idi…

Bizans aynı zamanda bünyasinde barındırdığı Hristiyanlık Konsilleri ile daha da meşhur, tam anlamı ile Dini Siyasetine bir alet, iktidarda kaldığı süre içerisinde yaptığı tüm zulme birer kılıf olarak yeniden inşa ettiği bir “Din’ci’ Devlet”tir…

Dindar kavramı yerine Din’ci’ tabiri burada kasıtlı olarak kullanılmış, din satarak işini götüren anlamında kullanılmıştır..

İşte bu Bizans bünyesinde yapmış olduğu Hristiyanlığı yeniden inşa ederek, kendi iktidarına, zulmüne çapak oluşturacak çıkıntıları törpüleyerek nakledilen değil ama akledilen(!?) bir din ortaya koymuşlar ve bundan daha da öte giderek “Tanrının Krallığı” kavramı ile Bizansın Krallığını, Tanrı Kral kavramından ise Kral Tanrıya kayarak, Bizans devleti ve başta kral olmak üzere tüm bu soylu, iktidara yakın tabakayı din kisvesi altında bir dokunulmazlık, taptıkları her şeyi mübah görme, kendilerini efendi, diğer tüm insanları ise köle görerek, tıpkı, zaten zihniyette ataları olan Firavunlar gibi, kendilerine dokunulmazlık atfetmişlerdir….

Şimdi gerek bu yazıya konu olan haberde, gerekse yaşadığımız, gördüğümüz ve duyduğumuz bir çok olayda, iktidar sahipleri, Bizansın izinden giderek adete iktadarlarını, hükmetlerini adeta bir Tanrının Krallığı olarak görmekte ve baştaki efendilerini Kral Tanrı yerine , kendilerini ise onun gölgesinde bir dokunulmaz, (haşa) hata yapmaz konumunda görmektelerdir…

İşte Din ile Bizansın izinden giden bu Bizansın Çocukları sıfatını köküne kadar hak ettiklerinin bir kanıtı ise b uyazıda yazılmıştır. Bir din görevlisinin, en azından yapması gereken, bir eleştiriye bile tahammül göstermeyip, adeta Tanrının Krallığına bir hakaret sayarak Cami Hocasını dininden edemese bile Camisinden ‘Afaroz’ ederek başka bir camiye sürmüşler ve Tanrısal İradeye (!?) baş kaldırmanın cezasını bir nebze tebalarına (!?) göstermişlerdir…

Ama Bizansın Çocukları unutmasınlar ki kendi sonlarıda ağabeylerinin sonu gibi olacak, kibirden arşa dikili kalmış burunları bir gün kendi dışkılarının içinde boğulacaktır…

hayam

Ahlâk Nedir?
Ahlâk Nedir?
Ahlâk sistemi, değerler sistemine dayanmakta olup temel fonksiyonu, değerler sisteminin ön gördüğü hayat tarzının korunmasıdır. Ahlâkın ön gördüğü koruma, herhangi bir kanun gücü içermemektedir. Sergilenen bir söz, davranış ve bir fiil karşısında fertlerin, içselleştirilmiş olarak kendiliğinden olumlu ya da olumsuz bir tarzda tepkisini ortaya koyması ahlâkın kullandığı güçtür.
Ahlâk sistemini oluşturan unsurlar, değer sistemi, niyet, görev ve sorumluluk, müeyyide, fiil ve içselleştirme-kendiliğindenlik olarak ifade edilebilir.
Ahlâk sistemleri, toplumun benimsediği değer sistemlerinin hayata tatbik edilip yaşanabilmesini sağlayan birer koruma mekanizmalarıdır. Değer sistemleri içerisinde kural koyucu üst otoriteden gelen değerler ile o toplumun yüzyıllar içerisinde oluşturduğu ve temel değerlerle uyumlu örf, adet, gelenek, görenek ve töreler vardır.
Değer sistemi, toplumun bütününü kuşatan emir ve yasakları ihtiva ettiği gibi, toplumdaki farklı yapılara, birimlere ilişkin bazı özel emir ve yasakları da ihtiva eder. Bu da, genel görev ve sorumluluklara ilave olarak daha özel görev ve sorumlulukların varlığını ön görür. Bu farklı, özel görev ve sorumluluk alanları, özel ahlâk kurallarının ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir. Ahlâk sistemleri, genel olarak, aşağıdaki 11 alt ahlâk alanını bünyelerinde barındırırlar:
1- Kulluk Ahlâkı: Değerleri koyan yüksek otoriteye karşı uyulacak ahlâki kurallar.
2- Ferdi Ahlâk: Ferdin bizzat kendisine karşı uyması gereken ahlâki kurallar.
3- Aile Ahlâkı: Aile hukukuna ilişkin ahlâki kurallar.
4- Akrabalık Ahlâkı: Akrabalık hukukuna ilişkin ahlâki kurallar.
5- Komşuluk Ahlâkı: Komşuluk hukukuna ilişkin ahlâki kurallar.
6- Sosyal Ahlâk: Topluma ilişkin ahlâki kurallar.
7- Devlet Ahlâkı: Yöneten ve yönetilenlerle ilgili ahlâki kurallar.
8- Ümmet Ahlâkı: Ümmetle ilgili ahlâki kurallar.
9- Beşer Ahlâkı: Dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan tüm insanlarla ilgili ahlâki kurallar
10- Ekolojik Ahlâk-Çevre Ahlâkı: Tabiatla ve diğer canlılarla ilgili ahlâki kurallar.
11- Meslek Ahlâkı-İş Ahlâkı: Meslekle, İşle ilgili ahlâki kurallar
Şimdi bu milletvekilinde veya diğer yöneticilerde yukarıda sayılan ahlak kuralları yoksa?
Erbakan hocamıza göre, Türkiye’deki ahlâk bunalımın sebebi, millete rağmen uygulanan, milletin fıtratına uymayan zihniyet ve sistemdir:

Mehmet Aytaç

A-KE-PE
Bu da bir Ayet. Allah “görüp-dönsünler” diye gösteriyor.

Yüce Allah “insan” olanı Din ahlakıyla taçlandırır.

Irak-Libya katillerinden bırak aziz Müslümanlığı “asgari insanlık” bekleyende bir sorun vardır.

n. bayraktar

Şecaat Arz Ederken Sirkatin Söyler
Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan, dün akşam kanaat önderleriyle bir araya geldiği iftarda: ‘Teröristler kadar bizler gururlu, onurlu olmazsak onların karşısına dikilmezsek bilesiniz ki bu ülkede büyük bir kırılma olur.’ buyurdular…

İşte Akp zihniyetinin erdemi, onuru, gururu da ancak bu teröristlerinki kadardı…

***
http://onedio.com/haber/erdogan-teroristler-kadar-gururlu-olmazsak-ulkede-buyuk-bir-kirilma-olur–718103

ÖMER ALİ

SONUÇ MEYVELERİ
SOSYAL MEDYADA BİR ÇOK PAYLAŞIM VADIR
HİSSETTİĞİM VE GERÇEKTE OLAN DİYE
HALKIN HİSSETTİĞİ VE GERÇEKTE OLAN AYNEN YAŞANMIŞ.

mehmet

Zulme Cansuyu olmak
Ülkenin en duyarlı kentlerinden biri olan Elazığ da böylesi bir olaya toplumun,ve öğrenci velilerinin sessiz kalması;ve yine olaya tepki gösteren bir din görevlisine zerre kadar sahip çıkılma şuurunun körelmesi bu firavun zihniyetinin kitleleleri; dinin şekil ve kalıpları ile nasıl uyutup avuttuğunun bir göstergesidir.Yapılan gayri ahlaki bir proğrama karşı ahlaki ve islami duruşu sergileyemeyen sözde islami kesimin hokkabazları ise süleyman tapınağının hahamları misali kendilerince üretip kendilerince inandıkları bir din anlayışı ile zalimlerin zulüm saltanatına su taşımaktan öte bişey yapmamaktadırlar…Toplumların islahı adına insanların içinden Elçiler çıkaran Alemlerin rabbi olan Allaha yalvararak ve yakararak dua ediyor ve diyoruz ki;Yarabbi,bizim gayretsizliğimiz,bizim etkisizliğimiz ve duyarsızlığımızdan dolayı ne olur bu zalimlerin Senin aziz davana yaptıkları ve yapacakları tahribata geçit verme.Bize bu yolda anlayış,idrak,şuur,hakkal yakin iman ve ihlas ver..Ahmet Akgül Hocamıza da bu cesur ve asil tavrından ötürü selam,saygı ve hürmetlerimizi sunarız

Osman Nuri

(Şimdi) İçimizdeki beyinsizlerin yaptıklarından dolayı bizi helak mi edeceksin?
Musa, belirlediğimiz buluşma zamanı için kavminden yetmiş adam ayırıp seçti. Bunları da ‘ (korkudan) dayanılmaz bir sarsıntı’ ve baygınlık tutuverince, dedi ki: “Rabbim, eğer dileseydin, onları ve beni daha önceden helak ederdin. (Şimdi) İçimizdeki beyinsizlerin yaptıklarından dolayı bizi helak mi edeceksin? (Gerçi) O da Senin deneme (fitne) nden başkası değildir. Onunla sen dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirirsin. Bizim velimiz Sensin. Öyleyse bizi bağışla, bizi esirge; Çünkü bağışlayanların en hayırlısı Sensin (Allah’ım) . [b][1][/b]

Öncelikle Hüsamettin Gül Bey’i bu haksızlık karşısında susmadığı için, yanlış olanı, batıl olanı dillendirip dirayet sahibi bir mü’min olarak hareket ettiği için kendisini tebrik ediyorum.

Atalarımızın güzel bir sözü var malum: ‘’GÖRENEDİR GÖRENE, KÖRE NEDİR KÖRE NE’’ Ülkemizde, bu hadise gibi günlük haftalık aylık bir sürü hadise gerçekleşiyor. Bu hadiseleri hatırlatan başta MİLLİ ÇÖZÜM DERGİSİ ve Ahmet AKGÜL üstadımız olmak üzere, MİLLİ GAZETE olsun gündeme getirmekte. Milli Görüş camiası bu AKP’nin siyonizme hizmet ettiğini icraatlarıyla ispat etmekte dile getirmekte..Aziz Erbakan hocamızın AKP hakkında onca hatırlatmaları uyarıları olmuştu.

Milli Çözüm Dergisinde ‘’AKP-CHP’nin 40 Aynısı ve Unutulanlar’’ başlıklı ve konulu bir makale yayımlanmıştı [b][2][/b] O makalede zaten her şey dile getirilmişti. Dile getirilen o hatırlatmaların sadece laf olsun diye Akp düşmanlığı veya samimiyetsizce söylenmiş sözler olmadığı bu Elazığ’da yaşanan olayla bir kez daha tescillenmiş oldu. Bahsettiğim ‘’AKP-CHP’nin 40 Aynısı ve Unutulanlar’’ başlıklı makalede dile getirilen konular arasında : ‘’Her ikisi de yani AKP ve CHP manevi-ahlaki tahripçidir. Hele AKP döneminde ailevi ve ahlaki çöküşe hız verilmiştir. İkisi de Bilderberg’cidir ve Millici değil küreselcidir. Her ikisi de ülke yararını değil, parti ve yandaş çıkarını düşünmektedir. Her ikisinin de en büyük endişesi, Milli Görüş zihniyetidir ve en ciddi tepkileri hâlâ Erbakan çizgisinedir. CHP Milli Görüş karşıtlığıyla, AKP ise Milli Görüş kaçkınlığıyla, ABD ve AB ağabeylerinin gözüne girmişlerdir. AKP ile CHP’nin kalıpları ve kılıkları farklı da görülse, kafa yapıları ve kankaları (Mason kardaşları) aynı olan partilerdir. Bunlar çağdaş Firavunların; birisi smokin yakalı ve fötr şapkalı; ötekisi külahlı ve çarşaflı kâhyaları ve köleleri yerindedir…AKP-CHP her ikisi de aynı Siyonist odakların Türkiye değneğinin sağ ve sol uçları gibidir ve zulüm sisteminin temel çıbanlarına dokunmayan pansuman tedbircilerdir. Bu iki partiyi farklı zannedenlere, öncelikle, “Zındık” ve “Münafık” kavramlarını çok iyi öğrenmeleri tavsiye edilir. Demek ki; Ya Adil Düzene geçilecek, veya bugünkü adi ve Siyonist sömürü sistemleri insanlığı ezecektir!… Bu nedenle Milli ve haysiyetli mutabakat hükümetinin kurulması mutlaka gereklidir’’ ….Devamını aşağıya verdiğim linkten inceleyebilirsiniz.

Zannediyorum fazla söze hacet yok.

Sözümüzü Muhterem Ahmet AKGÜL HOCAMIZIN şu tarihi tespit ve analiziyle bağlamış olalım:[b] ‘’KİMSE AYARINI ORTAYA DÖKMEDEN ALLAH CANINI ALMAYACAKTIR . Haşa Allah’ı aldatmak atlatmak mümkün değil. Dinimizin içten ve dıştan bu kadar tahribata uğradığı bir süreçte Milli Çözüm olarak kendi çapımızda kendi çabamızla Allah’ın rızasını hakkın hatırını bu devlete bu millete geçmişimize olan vefa borcumuzu ödemek için elbette bu gerçekleri yazacağız savunacağız ve konuşacağız.’’[/b] diyordu Muhterem Ahmet hocamız.
Rabbim sonumuzu hayreylesin. Allah Muhterem Ahmet AKGÜL hocamızdan razı olsun.

Konuyu biraz daha örneklerle derinleştirecek olursak şu gerçeklerin altının çizilmesi de büyük önem arzetmektedir. Konuya şu videolarla katkıda bulunmak faydalı olacak kanaatindeyim. [3]

Saygılarımla.

[1] http://www.mealikerim.com/7/araf/155&t=A'raf%20Suresi%20Meali%20-%20A'raf%20Suresi%20Anlam%C4%B1%20-%20N%C3%BCzul%C3%BC%20-%20Meal-i%20Kerim

[2] AKP-CHP’nin 40 Aynısı ve Unutulanlar
http://www.necmettinerbakan.net/haberler/hayrettin-karaman-39in-halki-yaniltmasi-akp-ile-chp-nin-40-ayni-si-ve-islamci-munafiklarin-ataturk-le-ilgili-cifte-standartlari.html

[3] https://www.youtube.com/watch?v=IJAC6ZGKNPw
https://www.youtube.com/watch?v=DEXAsKvPFZg
https://www.youtube.com/watch?v=FxtT-qpL9vY

Necmettin Musa

Menzile Ulaşılacak!
– Nasıl oluyorda en kimliksiz,çiğ,istismarci,cirkef,her türlü erdem ve onurdan mahrum siyasi bir zihniyet ;olduğunun tam zıddı bir algıyla anılabiliyor?!..Asr-ı Saadet’ten bu yana İSLAM’ı bir bütün olarak,en doğru şekilde kavrayarak;O’nun insan yaşamın tüm alanlarına hitap eden EVRENSELLİĞİNİ ;ADİL DÜZEN gibi MİLLİ,INSANİ,İSLAMİ bir SİSTEM’le ortaya koyan…Bunun yanında hem içinden çıktığı toplumu,hem İslam Alemini,hem de tüm Insanlığı PSİKOLOJİK-SOSYOLOJİK-TEKNOLOJİK olarak tarihi bir değişim ve dönüşüme hazırlayan AZİZ ERBAKAN HOCA gibi bir DAHİ LİDERİN hareketini bölerek,akim bırakmaya çalışarak;”siyonist çakallara” yanaşmalik edenlerde,acaba İNSANİ ERDEM adına bir tek sağlam damar kalmışmıdır?!..
-Elazıgdaki ÇİRKİN ÖRNEKTE de görüldüğü gibi :Kendilerine doğruyu hatırlacak hiçbir VİCDANİ SES’e tahammülü kalmamış bu “kibirli ,ancak bayağı”zihniyet;mazluma-müslümana-halkına “ŞAHİN”ancaak;zalime,haine,gavura GÜVERCİN olmaktadır!..Ve tüm politika, iddaa ,amaç ve sözlerini hoyratca ve kolaylıkla satmaktan çekinmemektedirler!
-“Siyonist Şarlatanlar”ın karanlık-kirli planları, ARAP BAHARI kılıflı ,kasıtlı manipülasyonları ve İŞBİRLİKÇİ ZİHNİYETLERİN HIYANETLERI’yle; perişanlığa mahkum edilmeye çalışılan İSLAM ALEMİN’de yaşanan,yürek yakan,utandıran elim hadiseler ve “din değiştirme”türünde yaşanan rezaletlerin son bulacağı ,ADİL DÜZEN ve YENİ BİR DÜNYA ‘yı”vicdanını kaybememiş”tüm insanlik HASRETLE BEKLEMEKTEDİR!…
-Bu yolda; inancını, azmini,aşkını hiç kaybetmeden KUR’AN ‘la;KALEMİ ve KELAMIYLA canıyla,başıyla CİHAT eden bir BİLGE’nin öncülüğünde:”GAYEMİZ TÜM İNSANLIGIN SAADETİDİR” yolunun yolcuları MUTLAKA ve PEK YAKINDA menzile ulaşacaklardır!!!..
Menzili ve yolun izzetini kavramak isteyenler MİLLİ ÇÖZÜM’ü takip etmelidirler!..

a.hakan

Bela Geliyorum Diyor..!
AKP ye ayna tutmak suçtu!
Tayyo,otuz küsüryerde Ben BOP un Eşbaşkanıyım dedi Suç işledi..Milli Çözüm sorguladı diye 37 bin lira Para cezasına çarpıldı..
Duyarlı Hocamız, Bir çarpıklığı yozlaşmayı dile getirdi millet vekilinden hakarete ve sürgün cezasına uğradı..
Caddeler, pazarlar ahlaki yozlaşmadan dolayı artık mütedeyyin insanlara yasak hale geldi..
Başörtüsü içi boşaltılarak tesettür yozlaştırıldı, konken masalarının ‘süslümannı’ durumuna sokuldu..
LGBT li kavim, vekilleri ve birokratları İLERİ GIDERSENIZ..?! diye tehdit etmekteydi.
Eee Bildirbergci İslamcılardan da zaten bu beklenirdi..

‘Cezaan vifaka’ hükmü topluma musibet olarak inmiş, ahmak gelen gazap bulutunu rahmet zannederdi..!

Necmettin

HELAL OLSUN
Olayı ilk duyduğumda Akp iktidarının 15 yıllık tahribatlarını göz önünde bulundurunca çokta şaşırmadım. İşte Akp türkiyesinin ggeldiği nokta bu. Geleceğimiz tam anlamıyla karanlığa mahkum edilmiş durumda. Bu konuyu cesaretiyle ve şuurlu bir şekilde gündeme getiren Hüsamettin GÜL hocama teşekkürlerimizi ve bu dirayetli yaklaşımlarından dolayı tebriklerimizi sunarken, hayırlı ve onurlu mücadelesinde Allah’tan muvafakiyetler diliyoruz. Yaşanan bu olaylara sessiz kalan ve gündeme getirmekten çekinen medyaya da kırılan ve kiralanan kalemlerin sonu hüsrandır ve acı son yakındır hatırlatmasında bulunmak istiyorum. Milletvekili olmak için yıllarca şu partiden bu partiye koşmuş ve hiçbir ideali ve davası olmayan Elazığlıların tabiriyle Yanar döner lakabıyla bilinen Ömer Serdar acaba bu utanç verici olaya sessiz kalarak, yetmez gündeme getiren cesur insanlara karşı tavır takınıp iktidarın gücünü onların üzerinde kullanmaya çalışarak bugünü kurtarmayı düşünüyorsa çok büyük bir yanılgı içerisinde olduğunu kendisine hatırlatmakta fayda görüyoruz. Kendisine şu hatırlatmayı yapıyoruz. Gelip geçici bu fani dünyada bu gerçekleri gizlemek üzerini kapatmak ve arkasına sığındığınız gelip geçici olan iktidarınızın bitmekte olan gücüne sığınarak konuyu kapatmaya çalışabilirsiniz. Ama unutmayın ki, Allah’ın adaletinden bir milim kaçamazsınız. İktidar sarhoşluğuyla sığındığınız merkezler sizi kurtaramayacak ve hesabınızı an ve an vereceksiniz. Herkes hem bu dünyada hem de ahirette yaptığının karşılığını görecektir. Sonuç olarak Akp’nin ahlaki ve manevi tahribatlarına yeni birisi daha eklenmiştir. Ama ne olursa olsun azda olsa inanan şuurlu babayiğitler bu olumsuzluklara karşı mertçe ve erkekçe mücadele etmeye devam edeceklerdir. Allah’ın vadi Hak’tır. İnanan azınlıklar inanmayan çoğunluklara galip gelmiştir ve galip gelmeye de devam edecektir. Allah yolunuzu açık etsin. Bu yolda çekilen çilenin sonu sefa ve selamettir vesselam.

ÖZEL YAZILAR

YORUMLAR

Son Yorumlar
17
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx