YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
66052516cc55e
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 5 8 7
Bugün : 8379
Dün : 25541
Bu ay : 387036
Geçen ay : 338123
Toplam : 22712986
IP'niz : 34.231.229.59

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

Türkiye’de bütün Milli müesseselerin, bunları temsil eden şahsiyetlerin ve tüm siyasilerin, tarihi bir mecburiyet ve mesuliyetle ortak desteği sonucu bir DEVLET MÜDAHALESİ yaşanacağını, çok olumlu ve onurlu değişim ve dönüşümlerin başlayacağını sezen dış güçler ve Siyonist merkezler, kiralık kuklaları olan FETÖ’cü militanları kışkırtıp kullanarak;

1- PKK’ya ağır darbe indiren ve İsrail’le yapılan talihsiz anlaşmayı içine sindiremeyen TSK’dan intikam almak ve Orduda tahribat yapıp etkinliğini yıpratmak,

2- Ordu -Millet savaşını başlatmak, Askerle polisi çatıştırmak ve böylece Türkiye’nin belini kırmak,

3- Terörle mücadele ve üniter yapımızı gözetme gibi konularda son bir yıldır TSK ve diğer Devlet kurumlarıyla mecburen irtibat ve istişare istikametinde hareket eden AKP iktidarı yerine, kendi güdümlerinde bir hükümete yol açmak amacıyla, alçakça bir darbe girişiminde bulunmuşlar ve çok şükür başarısızlığa uğramışlardır.

Kanaatimiz şudur ki; DEVLET, bu kalkışma hazırlıklarını vaktinde haber almış, hem deşifre olacakları hem de başarısız kalacakları şekilde yönlendirmeler yapılmış ve tedbirler alınmıştı. Böylesine hain, kirli ve dış destekli bir yapının, bu denli az zayiat ve tahribatla bastırılması başka türlü mümkün olamazdı. Bu hadise aynı zamanda oldukça gerekli ve hayırlı gelişmelere, en başta devletin farklı kurum ve kademelerine sızmış kanserleşmiş çıbanların deşilip temizlenmesine kolaylık sağlayacaktı. Daha şimdiden TSK bünyesine sızmış 103 kadar general ve amiralin, yüzlerce albayın da aralarında bulunduğu 6,038  askerin tutuklanması için gözaltı kararı alınmış, bunların 2500 kadarı yakalanmıştı. Ve yine İçişleri Bakanlığı, merkez ve taşra teşkilatlarından görevli toplam çoğu üst düzey görevli Emniyet personelinden 8 bin 777 kadarı görevinden uzaklaştırılmıştı. Görevden uzaklaştırılanlar arasında 1’i il valisi, 29’u merkez valisi olmak üzere 30 vali, 52 mülkiye müfettişi, 16 hukuk müşaviri, 1 genel müdür yardımcısı, 2 daire başkanı, 3 şube müdürü, 2 hukuk işleri müdürü, 92 vali yardımcısı, 47 kaymakam ve 1 kaymakam adayı olmak üzere 246 mülki idare amiri de vardı. Ve ayrıca HSYK 2. dairesi, 541’i ilk derece idari yargıda, 2 bin 204’ü ilk derece adli yargıda olmak üzere  toplam 2 bin 745 hakimi de açığa alınmıştı. Milli Eğitim Bakanlığı, 21 bin 200 personelin açığa alındığını açıklamıştı. Ayrıca özel eğitim kurumlarında görev yapan 21 bin öğretmenin de lisansı iptal edildi. Böylece 42 bin 200 öğretmenin görevine son verilmiş olmaktaydı. YÖK, bütün devlet ve vakıf üniversitelerindeki toplam bin 577 dekanın istifasını kararlaştırmıştı. Bugün (20 Temmuz) yaptığı açıklamayla da bin 176’sı devlet, 401’i vakıf üniversitesi olmak üzere toplam bin 577 dekanın istifasının tamamlandığını duyurmuşlardı. Evet. Türkiye artık bağırsaklarını temizlemeye başlamıştı. Ancak umarız ki, Ergenekon ve Balyoz davalarındaki gibi haksızlık ve yanlışlıklar yaşanmaz, alakasız ve günahsız kimseler mağduriyete uğramazlardı; hırsla ve hınçla değil, adalet ve hukukla davranılırdı.

Fehmi Koru,“Darbenin beyni’ Gülen olabilir mi? Olmasa da oldu bile!..” başlıklı yazısında;Daha henüz tek bir kanal –o da altyazı olarak– “Bu bir Paralel Yapı operasyonudur” demişken, bir milletvekili (AK Parti) dostum arayıp; “Gerçek olabilir mi; sahiden bunu da yapmışlar mıdır?” diye soruyordu. (Fehmi Koru bu sözleriyle AKP Milletvekilleri içinde halâ Fetullah Gülen’e bağlı ve saygılı isimler bulunduğunu ima ediyordu.) O an gözümün önünden 40 yıl boyunca tanık olduğum olaylar geçiyordu. Fetullah Gülen, 12 Mart (1971) darbesi olmuş, az sayıdaki arkadaşıyla Sıkıyönetim Mahkemesi’nde tutuklu olarak yargılanıyordu… Mahkeme İzmir’de, bizim evle komşu Hava Kuvvetleri’nin Lisan Okulu’nda ve ben bir yerel gazetenin basın kartıyla yargılamanın ilk celsesini izliyordum… Aradan yıllar geçiyor, 12 Eylül darbesi sonrası, ülkenin dört bir tarafına Fetullah Gülen’in asılı ‘Arananlar’ listesi içerisinde yer alan fotoğrafıyla karşılaşıyorum… Kendisiyle aynı mekânlarda bulunduğumda, sonraları, ne zaman siyasetten söz açılsa, en fazla belli ettiği şey ‘darbe korkusu’ oluyordu. Fetullah Gülen’i sevenlerin güdümüne geçmiş gazetenin (Zaman diyemiyor!) Ankara temsilcisiyim. 1990’ların başında başkente gelen yakınlarının ilk sorusu, neredeyse her zaman, “Askerin niyeti ne?” oluyordu.”

“Kendisini dışarıya kapatmıştı Fetullah Gülen, yakınları dışında kimseyle görüşmüyor, gazetecilerden fersah fersah kaçıyordu. (Ama) ‘Darbenin beyni’ ilân edildiği dün yabancı gazetecileri ağırladı ve yatak odasına kadar mahremini açtığı gazetecilere, yemin billâh, bu işlerin arkasında olmadığını söylüyor; “Yapsa yapsa Tayyip Erdoğan’ın kendisi yapmıştır” diye de ekliyordu. Gülüyorsunuz, biliyorum. Yeni bir ‘komplo teorisi’ işte… Hiç tereddüdünüz olmasın, bu ‘darbe’ Gülen’e ve sempatizanlarına indirilmiş bir darbeye dönüşecek. Parmakları olsa da öyle, olmasa da… Son bir zorunlu açıklama: Bir dostum, okur okumaz, “Ne diyorsun, yani Fetullah Gülen böyle bir talimat vermemiş midir?” diye sormak üzere aradı. Ona verdiğim cevap şu: “Din adamı kimliği taşıyan birisi, gidin, öldürün, darbe yapın diye talimat veremez; ama siyasetle bu denli içiçe biri din adamı sayılabilir mi, buna herkes kendisi karar versin.” Aynı durum Gülen’in güldüğüm ‘komplo teorisi’ için daha fazla geçerli: Kendisini öldürmeyi amaçlayan, halkına ateş açmaktan çekinmeyecek kadar gözü dönmüş askerlere, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Gidin, darbe yapın da, benim elim güçlensin” talimatı verir mi?”[1] gibi sorular ve saptamalarla kafaları karıştırmaya ve Fetullah’ı aklamaya çalışmaktaydı.

Fetullah Gülen’i: “Darbelerin mağduru, dünyalık nimet ve lezzetlerin mahrumu, ümmetin derdinin mahzunu, vatan hasretiyle ABD’nin mahkûmu ve kısacası masumların masumu” gösteren Fehmi Koru şeytanlık sergiliyordu. Karşı taraf ise; ABD Yahudi Lobilerinin ve CIA’nın maşası Feto’yu geri alıp sorgulayınca bütün sorunların son bulacağı ahmaklığını gösteriyordu. Oysa Fetullah, 7. sınıf bir CIA maşası olarak kullanılıyordu. Arkasında sizin de stratejik müttefikiniz ABD ve madalya almakla şereflendiğiniz Yahudi Lobileri bulunuyordu! Fetullah’ı Türkiye’ye getirseniz bile bundan ne çıkacağı sanılıyordu? İşte Fehmi Koru karşınızda duruyordu ve kendisi o malum ve mel’un odakların 5. sınıf figüranı ve üstelik BİLDERBERG katılımcısı (Bakanlarınız Mehmet Şimşek ve diğerleri gibi) oluyordu. FETÖ hıyanet şebekesinin perde arkasını, sinsi ve Siyonist bağlantılarını, gizli ve kirli planlarını Fetullah’tan çok daha iyi Fehmi Koru biliyordu. Siz samimiyetle gerçeği öğrenmek istiyorsanız, Fehmi Koru’yu sorguya alıp konuşturmanız gerekiyordu.

Evet; yüksek zekaveti (iman feraseti ve hidayeti değil) ve etkili hitabetiyle (ilmi derinlik ve yetkinlikle değil), Risale-i Nuru ezberleyip güncelleyerek ve yer yer kof edebi kelimelerle süsleyerek kalabalıkları coşturması ve peşinden koşturması dışında zavallı zırvacı ve Bel’am kılıklı Fetullah Gülen’in bu organizeyi yapacağına ve bu darbeyi planlayacağına ne çapının ne de çabasının yeterli olmayacağını izan sahibi herkes biliyordu. Ama Amerika Feto’nun; lafazanlık ve calkazanlık edebiyatıyla yaptığı din istismarı ve Mesihiyet-Mehdiyet palavrasıyla kendisine bağladığı kadroları kolaylıkla ve Onun adına kullanıyordu.

İbrahim Karagül’ün yazdıkları doğru saptamalardı; şimdi bunun gereğini yapmayan iktidar ya korkaktı, veya işbirlikçi takımıydı!

Darbeyi onlar planladı.

ABD yönetimi, Gülen terör örgütü üzerinden Türkiye’de darbe tertiplemiştir, iç savaş çıkarmak istemiştir, milletimizi birbirine kırdırmaya çalışmıştır. ABD bu darbe teşebbüsünün planlayıcısı ve uygulayıcısıdır. O generaller, o vatan hainleri bütün talimatları Gülen’den almış, o da müdahaleyi planlayanların emirlerini aktarmıştır. Bir terör örgütü liderini koruyan ABD yönetiminin, teröre destek veren ülke ilan edilmesi lazımdır. Halâ Gülen üzerinden Türkiye’ye operasyon çeken bu ülke, nihai saldırısını doğrudan ülkemize yöneltmiş, Gülen’in teröristleri üzerinden sivil halkımıza kurşun yağdırmıştır.

ABD Erdoğan’ı öldürmeye çalıştı

Çok açık ve net söylüyorum: ABD yönetimi, doğrudan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nı öldürmeyi planlamış ve bu planı uygulamıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Marmaris’te şehit etmeye dönük operasyon, Gülen’in teröristleri, suikast timi üzerinden (ABD tarafından) uygulamaya konulmuş bulunmaktadır. Tekrar ediyorum: Erdoğan’ı şehit etmeye dönük saldırı, Gülen’in teröristleri üzerinden doğrudan ABD’de, ABD tarafından tezgâhlanmış, talimat onlar tarafından aktarılmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, ABD’nin koruduğu bir şizofrenin teröristleri tarafından bombalanmıştır. Milletin meclisini bombalamak, millete savaş ilan etmek anlamındadır. Tarihte örneği görülmeyen bu saldırı da, ABD’nin koruduğu bir adamın teröristleri tarafından yapılmıştır”[2] diyen Yeni Şafak başyazarına tekrar hatırlatalım; haydi bakalım madem öyle, kahraman iktidarınız gereğini yapsındı!

Fetullah Gülen’in ve hareketinin amacını, perde arkasını ve bağlantılarını 1985’ten itibaren konuşmaya, yurtiçi ve yurtdışı konferanslarımda anlatmaya başlamış 1995’ten sonra bunları gazete ve dergilerde yazmış ve nihayet 10 yıl kadar önce tam 825 sayfalık “Küresel Fesatçılık ve Fetullahcılık” (Togan yy. İST.) ve yine “Cumhuriyet Türkiye’sinde Nifak Hareketleri” kitaplarını hazırlamıştık. Bu tespit ve tahlillerimiz yüzünden ve özellikle akılları başlarına daha yeni gelen AKP’li kodamanlar eliyle çok çetin ve çirkin hücumlara uğramış, ama çok şükür ki 40 yıl öncesinden yazıp konuştuklarımız bugün aynen çıkmış ve resmiyet kazanmıştı. Tanıyan dostlarımız hatırlayacaktır ki, Sn. Recep T. Erdoğan ve yakın kurmaylarının kafa ve karakter yapısını ve Milli Görüşten nasıl ve nelerin karşılığı koptuklarını da yine 40 yıldır konuşup yazmaktayız ve Fetullah Gülen’de olduğu gibi haklılığımızın ispatlanacağı günlere yaklaşmaktayız. Şimdi tek tek haklı çıktığımız bu gerçeklerin tespitinde, Kur’anı Azimüşşanı, Resulûllah’ın uyarılarını, aklımızı ve vicdanımızı ölçü aldığımızı ve işte bu yüzden Allah’ın inayeti ve Erbakan’ın ferasetiyle gerçeklerin farkına vardığımızı ve iman cesaretiyle bunları açıklayıp “Haksızlıklar karşısında susan şeytan olmadığımızı” da yeri gelmişken, şükür makamında hatırlatmamız lazımdır.

Devlet, hıyanet kalkışmasını saatler öncesinden saptamıştı!

15 Temmuz’daki hain kalkışmayla ilgili olarak MİT Müsteşarı Hakan Fidan Genelkurmay’a çağrılarak kuvvet komutanlarıyla toplantı yaptığı ve askeri hareketlenmeye karşı önlemlerin tartışıldığı ortaya çıkmıştı. Haber siteleri bunu: “Milli İstihbarat Teşkilatı’na MİT Fetullahçı Terör Örgütünün darbe girişimi istihbaratının ulaşmasının ardından, gerekli makam ve mevkilerin uyarıldığı, Genelkurmay Karargâhı’nda Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolak ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın gizli bir toplantı yaptığı anlaşıldı” şeklinde sunmuşlardı. Böylece 2 gün öncesi tahminimiz de doğru çıkmıştı.

18.30: Toplantının akabinde Genelkurmay Başkanı, tüm birliklere aşağıdaki talimatları yollamıştı:

– Tüm ülke hava sahasının uçuşlara kapatılması,

– Askeri uçakların hiçbir şekilde havalanmaması,

– Birliklerdeki hareketliliğinin yasaklanması,

– Tank yürüyüşlerine engel olunması

– Kara Havacılık Okulu’ndaki faaliyetleri kontrol altında tutulması için Kara Kuvvetleri Komutanı’nın buraya gidip denetime başlaması.

Saat 21.00: Darbe planının deşifre olması nedeniyle gece 03.00’te planlanan darbe saati öne çekilerek, darbe girişimi resmen başlatılmıştı. Genelkurmay Başkanı, Kara Kuvvetleri Komutanı ile Genelkurmay İkinci Başkanı enterne edilip rehin alınmışlardı.

Ayrıca çok tuhaf bir durum yaşanmıştı:

Gazetelere MİT’ten medyaya sızdırılan bir “bilgilendirme notu”na göre MİT, öğleden sonra 16.00 sularında Genelkurmay Başkanı’nı bilgilendirmiş, “Hareketlilik var” diyerek uyarmıştı. Bu bilgi de başka yerden kendisine ulaşmıştı. Genelkurmay Başkanlığı dün yazılı bir açıklama yaparak bunu doğrulamıştı. Şu soru kafalara takılmıştı: Genelkurmay Başkanı bu bilgiyi aldığı halde, aradan geçen o kadar saat içinde hiçbir şey yapamamış mıydı? Elbette ve herhalde çok ciddi ve caydırıcı tedbirler alınmıştı!..

Hava Kuvvetleri Komutanı, niye sanki hiç böyle bir bilgi yokmuş gibi düğünlerde gidip halay çekmeye başlamıştı? Bütün tedbirleri almanın rahatlığı mıydı?

Genelkurmay Başkanı’na bu bilgiyi veren MİT, aynı bilgiyi Başkomutan’a yani Cumhurbaşkanı’na niye aktarmamıştı?

Cumhurbaşkanı neden ancak saat 20.00’de haberdar olmuşlardı?

Ortada böyle çok büyük bir risk varken, neden ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanı, Isparta Komando Birliği ve Aksaz üssünün dibinde tutulmuşlardı?

Cumhurbaşkanı “15 dakika ile kurtuldum” açıklamasını yapmıştı. O zaman ya “6 saatlik büyük bir ihmal ve skandal vardı; veya MİT ve Genelkurmay bu bilgiyi Cumhurbaşkanı ve Başbakan’la paylaşmamıştı! İletişimi var edenlerin Whatsapp’ı, Twitter’ı, Facebook’u kuranların hata yaptığını söyleyenler olayı saptırmaktaydı. Gökyüzü Amerika uydusu doluyken akıl dışıydı!

MİT Müsteşarlığı madem darbe istihbaratını saat: 16.00’da almıştı, o halde bunun Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a bildirilmesi neden saat: 20.00’ye sarkıtılmıştı? sorusuna MİT tarafından verilen: “Alınan istihbaratın teyidinin kesinleşmesinin beklendiği” şeklindeki yanıt da pek tutarlı ve inandırıcı bulunmamıştı.

Erdoğan’a darbeyi haber veren enişte değil Devlet Bahçeli olmasındı!

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eski danışmanı ve Yeniçağ yazarı Ahmet Takan’ın, darbe girişimini Erdoğan’ın “bir siyasetçiden” öğrendiği iddiası Halk TV’de gündeme taşınmıştı. Halk TV’de Medya Mahallesi programını hazırlayıp sunan gazeteci Ayşenur Arslan, Ahmet Takan’ın yazısında bahsedilen ismin, “Devlet Bahçeli” olup olmadığı sorusuna yanıt aramıştı.

Takan’ın yazısında “önemli siyasetçi”, “çok önemli siyasetçi” ve “siyasi lider” sıfatları ile ismini vermediği kişinin Devlet Bahçeli olduğunu ileri süren Ayşenur Arslan, darbe girişimi gecesi 1. Ordu Komutanı Ümit Dündar’ın Cumhurbaşkanı’na “İstanbul’a gelin ben sizi korurum” sözlerini söyledikten sonra güven telkin etmek için “beni Bahçeli’ye sorun” demiş olması da Devlet Bahçeli’nin darbeyi haber veren siyasetçi olduğunun bir kanıtı mıydı?

İNCİRLİK’ten 42 helikopter kayıptı!

Nükleer bombaların bulunduğu ÜS’ten 42 helikopter nereye kaçardı? Yoksa IŞİD’e mi? YPG’ye mi aktarılmıştı? Çünkü kayıptı. Eğer CIA sonuca yüzde yüz gitmeyi isteseydi, ne uydu kalırdı, ne haberleşme, ne aydınlatma… Demek ki birileri planlanan çarka çomak sokmuşlardı!? Böyle bir başarısız hareketin sonucunda elde ettikleri bir şeyler kesinlikle ama kesinlikle olmalıydı… Mesela şimdi TASFİYE rüzgarı vardı. Kimin nereye geldiğini geleceğini kimler ayarlamıştı? Ya DARBEYE KALKIŞTIKLARI için alınan askerlerin yerine asıl oyuncular atanacaktı? Bunu bilen var mıydı?

“DARBE haber veriliyor, herkes düğünde! Bütün komutanlar! Kimse çıkıp işinin başına geçmiyor! Ülke elden gidiyor, birileri halay çekiyor! GARİP DEĞİL Mİ! Kimseyi itham etmek istemem ama hep birlikte İKİNCİ SEANS OLUR MU? OLURSA NE YAPMALIYIZA KAFA YORMALIYIZ. Eğer ikincisi olursa işimiz bu kadar kolay olmayacaktır!?”diyen yandaş yalaka Ergün Diler’in bu korku ve kuşkuları nereden kaynaklanmaktaydı.

Darbenin seyrini değiştiren gözaltı

Bursa Jandarma Alay Komutanı Albay Yurdakul Akkuş’un 15 Temmuz gecesi 01.00’de gözaltına alınması ve çantasında ele geçirilen doküman, darbe girişiminin seyrini değiştirmiş, hainlerin planlarını boşa çıkarmıştı.

ABD – CIA destekli Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) darbe girişiminde görevli olduğu iddiasıyla ülkede hakkında ilk yakalama kararı verilen askerlerden Bursa Jandarma Alay Komutanı Albay Yurdakul Akkuş’un 15 Temmuz gecesi 01.00’de gözaltına alınması ve çantasında ele geçirilen “yeni devlet yapılanması”na ilişkin dokümanın bu girişimin seyrini değiştirdiği anlaşılmıştı. Bursa Cumhuriyet Başsavcılığından alınan bilgiye göre, 15 Temmuz gecesi bir uzman çavuş, ülke yönetimine el konulduğunu ve sözde Bursa Sıkıyönetim Komutanlığına İl Jandarma Komutanı Albay Yurdakul Akkuş’un atandığını içeren bir bildiriyi Garnizon Komutanı Tümgeneral Seyfullah Saldık’ın yanına giderek ulaştırdı. Bildiriyi okuyan Tümgeneral Saldık, söz konusu uzman çavuşu yumrukla darbedip durumu ilgililere aktarmış ve uyarmıştı.

Hesapları bozulan ABD bile şaşkındı!

ABD Savunma Bakanlığı sözcüsü Peter Cook Türkiye’de yaşanan darbe girişimini, kendileri için de sürpriz olduğunu açıklamıştı. Peter Cook Pentagonda düzenlediği günlük basın toplantısında, kendisine sorulan konu ile ilgili yönetilen sorulara verdiği yanıtta, “Darbe girişimi yalnızca Türkiye halkı ya da başkaları için değil, bizim için de sürpriz oldu” diyerek şaşkınlıklarını açığa vurmuşlardı.

Fuat Avni’nin haber kaynakları da ortaya çıkmıştı!

Darbe girişiminin ardından yapılan istihbari çalışmada internet fenomeni Fuat Avni’nin haber kaynakları da deşifre olmuşlardı. Bu bilgileri Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay başkanının en yakınındaki isimler kendisine aktarmaktaydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en yakınındaki isimler meğer Fuat Avni’nin ana kaynakları konumundaydı. İstihbarat birimlerinin yaptığı çalışmada Fuat Avni hesabının ana kaynaklarının Cumhurbaşkanlığı başyaveri, özel kalem danışmanı, kuvvet komutanlarının ve Genelkurmay Başkanı’nın darbeye destek veren emir subayları çıkmıştı. Bu kişilerin hazırlanan istihbarat raporlarını, konuşulan kritik görüşmeleri Fuat Avni hesabına ilettikleri saptanmıştı.

Fetullah Gülen’den darbe girişimi için küstah açıklama sürpriz sayılmazdı!

Türkiye’de yandaşı askerlerle darbe yapmak isteyen Fetullah Gülen, ABD gazetesine darbe yapmadığını iddia edip Erdoğan’ı ve iktidarı suçlamıştı.

Amerika’da Pensilvanya’daki malikânesinde İngiliz Financial Times gazetesinin sorularını yanıtlayan Fetullah Gülen, Türkiye’deki darbe girişimini üstlenip sahip çıkmamış, Fetullah Gülen bunun yerine utanmazca hükümeti darbe yapmakla suçlamıştı.

ABD’den Gülen için ilginç açıklama yapılmıştı!

ABD Dışişleri Sözcüsü, Fetullah Gülen için yaptığı açıklamada “Gülen Pensilvanya’da huzur içinde yaşıyor” diyecek kadar küstahlaşmıştı. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner Türkiye tarafından iadesi istenen Fetullah Gülen’le ilgili açıklamalar yapmış; ‘Bildiğimiz kadarıyla Fetullah Gülen Pensilvanya’da huzur içinde yaşıyor’ diyerek adeta Türkiye ile dalga geçmeye kalkışmıştı.

Aslı ve ayarı malum Nazlı Ilıcak da Fehmi Koru gibi ABD Yahudi Lobileri ağzıyla konuşmaktaydı!

Mehmet Ali Ilıcak Türkiye’deki darbe girişimine tepki göstermeyen ve üstelik hükümeti eleştiren annesi Nazlı Ilıcak’a sert çıkmıştı. Türkiye, bir grup asker tarafından yapılan darbe girişimi karşısında ayaklanırken bazıları sessiz kalmışlardı. Yapılmak istenen darbeye sessiz kalıp üstüne üstelik hükümeti eleştiren bir isim daha vardı. O da kaşarlanmış gazeteci Nazlı Ilıcak’tı… Ilıcak darbeciler yerine hükümeti ve halkı suçlayınca oğlu Mehmet Ali Ilıcak’tan tepki almıştı.

Fehmi Koru’da, Sözcü Gazetesi ağzıyla ve Amerikan aksanıyla: “Hiç tereddüdünüz olmasın, bu ‘darbe’ Gülen’e ve sempatizanlarına indirilmiş bir darbeye dönüşecek. / Parmakları olsa da öyle, olmasa da…” diye yazmış, olayı saptırmaya çalışmıştı. Oysa “Ergenekon” ve “Balyoz” konularında “olsa da olmasa da” yollu ihtiyat payı hiç bırakmamıştı! Ama Pensilvanya söz konusu olunca hep böyle davranmaktaydı.

“AKP iktidara gelince, Yüksek Askeri Şura kararları kriz halini almıştı. İrticaya bulaşan subay-astsubaylar ordudan ihraç edilirken, Tayyip Erdoğan “şerh” koymaktaydı. Bunun üzerine askeri istihbarat devre dışı bırakıldı. Bundan böyle askeri personelle alakalı raporları, Milli İstihbarat Teşkilatı hazırlayacaktı çünkü MİT, başbakana bağlıydı. Ancak enteresan bir durum vardı. MİT tarafından sunulan raporlarda, hep “Kurdoğlu grubu” yer almıştı. İrticaya bulaşan subay-astsubaylar şu şu şu diye isim isim sıralanıyor, istisnasız hepsinin “Kurdoğlu grubu”na bağlı oldukları vurgulanmaktaydı.

(Mehmet Kurdoğlu grubu, Nurcu’ydu… Nurcular sekiz ana gruptan oluşuyordu: Yeni Asya grubu, Şura grubu, Med-Zehra grubu, Acz-i Mendi grubu, Yazıcılar grubu, Mustafa Sungur grubu, Mehmet Kurdoğlu grubu ve Fetullah Gülen hareketi… Kurdoğlu grubu, Nurcuların en içe kapanık grubu, gazete-televizyon filan kurmadılar, medyada yoklar, merkezleri Ankara ama, iç anadolu ağırlıklı tüm yurtta yaygınlar, “dershane” adını verdikleri evler kuruyorlar, bu evlerde talebe yetiştiriyorlar, çocuklar bir yandan devletin okullarına gidiyor, lise-üniversite eğitimi alıyor, bir yandan bu dershanelere gidiyor, bu dershaneler bildiğimiz üniversiteye hazırlık dershanesi falan değil, adı dershane, dini-ideolojik eğitim veriliyor, tıpkı Gülen cemaatinin ışık evleri’nde olduğu gibi “ağabey” sistemi var, aslında “hizmet hareketi” sıfatı en önce bu Kurdoğlu grubu için kullanılıyordu, sonra her nasılsa, Gülen cemaati “hizmet hareketi” olarak anılmaya başlandı.)

Bunda bir tuhaflık vardı. MİT’in raporlarına göre, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sızmış başka tarikat veya cemaat yoktu; Varsa yoksa, hepsi, Kurdoğlu grubundan çıkmaktaydı. Tarikatçı marikatçı tüm subay-astsubay aynı çuvalın içine konularak, hepsine “Kurdoğlu” damgası basılıp ordudan atılmışlardı.

Şimdi dikkatle bakalım ve üzerinde kafa yoralım: Acaba MİT raporlarıyla, 2003’ten bu yana Fetullah Gülen Hareketi’ne mensup olup da, Yüksek Askeri Şura kararıyla ihraç edilmiş bir tek subay, bir tek astsubay var mıydı? Hayır, buna hiç rastlanmamıştı. Ama işte bugün görüyoruz, 103 general ve amiral, dile kolay, iki binden fazla subay-astsubay Fetullahçılıktan gözaltına alınmıştı. Genelkurmay başkanının emir subayından, cumhurbaşkanının yaverine kadar, burunlarının dibinden bile Fetullahçı çıkmıştı!

Şimdi soralım: Bunca Fetullahçı, MİT’in gözünden mi kaçmıştı? İrtica raporları marifetiyle, 2003’ten bu yana Fetullah Gülen hareketine hiç dokunulmayıp, FETÖ’cülerin TSK içindeki rakiplerinin temizlenmesi, sadece bir tesadüf mü sayılmalıydı? Cumhuriyet tarihimizde harp okullarından en fazla sayıda öğrenci 2007-2013 yılları arasında atılmıştı. Bu tarih aralığı, Fetullah Gülen hareketinin TSK’ya en fazla sayıda öğrenci monte ettiği dönem olmaktaydı. O halde, irticacı mirticacı diye atılan öğrenciler hangi garibanlardı? Aynı tarih aralığının yani, 2007-2013 arasının; Asrın iftirası ve kumpasıyla Türk Silahlı Kuvvetleri’nin esir alındığı, Milli kafalı ve Amerikan karşıtı general amiral ve kurmay albayların hapse tıkıldığı dönem olması nasıl açıklanacaktı?

“AKP’yle cemaat imam nikâhlıyken, Fetullahçılara nerdeyse devletin tapusu verilmişken; MİT’e hiç sızmamış olmalarının, hiç Fetullahçı MİT’çi bulunmamasının, MİT açısından en büyük başarı sayılması, hangi gizli gerçekleri ve kirli girişimleri saklama amaçlıydı?” diye soran yazar haksız mıydı?[3]

İsrail’in flaş Türkiye açıklaması, hangi kuşkuları yansıtmaktaydı?

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Fetullahçı Terör Örgütü’nün darbe girişiminin ardından “İsrail ile Türkiye arasında daha önce imzalanan mutabakatın sürmesini beklediğini” vurgulamıştı. İsrail Başbakanlık Ofisi’nden yapılan yazılı açıklamaya göre  Netanyahu, Bakanlar Kurulu’nun haftalık toplantısı sırasında, “İsrail ve Türkiye  yakın zamanda aralarında bir mutabakata vardı. Türkiye’de hafta sonu meydana  gelen dramatik olaylara rağmen söz konusu sürecin devam edeceğini farz ediyoruz”  ifadelerini kullanmıştı. Türkiye ile İsrail arasında 27 Haziran’da iki ülke arasındaki  ilişkilerin normalleşmesi yolunda mutabakat metni imzalanmış, dindar kahraman AKP iktidarı böylece İsrail zulmüne ve işgaline meşruiyet kazandırmıştı. Bizim asıl dikkat çektiğimiz husus; CIA maşası ve gizli MOSSAD ajanı FETÖ’cü militanların bu hain darbe girişimlerinin başarısız kalması, İsrail’i neden bu denli telaşlandırmıştı. İsrail’in işini kolaylaştırmak, Siyonist-terörist şebekenin geleceğini ve güvenliğini sağlama almak karşılığı bir proje partisi olarak iktidara taşınan AKP’nin akıbeti mi, yoksa İsrail’le anlaşmaya tepkili TSK’nın etkinliği mi, Siyonist Netenyahu’yu bu kadar kuşkulandırmıştı.

Darbe girişimcisi (esrarengiz) askerler Yunanistan’a sığınmıştı!

İçinde 8 Türk vatandaşının bulunduğu bir Türk helikopterinin Dedeağaç’a iniş yaptığı anlaşılmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çipras ile telefonda görüştü ve kaçan askerlerin iadesi talebinde bulunmuşlardı. 8 darbeci Dedeağaç Emniyet Müdürlüğü’nde sorgulanmıştı. Emniyet Müdürlüğünün bulunduğu sokak güvenlik gerekçesi ile araç trafiğine kapatılmıştı. Merkezin önünde çelik yelek giyen ve ağır silahlar taşıyan polisler nöbet tutmaya başlamış bölgeye kimseyi yaklaştırmamıştı. Yunanistan Hükümet Sözcüsü Olga Gerovasili, Yunan devlet televizyonu ERT’ye yaptığı açıklamada, üniformalarındaki rütbelerini sökmüş olan bu kişilerin gözaltına alındığını belirterek, “Helikopterdeki kişiler için uluslararası hukuk tarafından öngörülen prosedür uygulanacak. Ancak ülkelerindeki anayasal düzene ve demokrasiye karşı darbe girişimini içeren suçlamalar göz önünde tutulacak” açıklamasını yapmıştı.

Öte yandan helikopterle Yunanistan’a kaçan darbeciler kimliklerini gizli tutmuşlardı. Türkiye’deki askeri darbe girişiminden sonra helikopterle Yunan polisinin 3 binbaşı, 3 yüzbaşı ve 2 astsubay rütbesinde olduğu bilgisini verdiği darbeci askerlerin kimlikleri açıklanmamıştı. Ama 8 darbeciyle ilgili olarak avukatları Lia Marinaki, sorgudaki tavır ve hareketlerine ilişkin soruya “Ben kendilerini Amerikan filmlerin de izlediğimiz operasyonel askerlere benzettim” değerlendirmesi enteresandı. Yunanistan’a kaçan 8 kişiden 5’i Er sınıfında. Er’ler helikopterle neden Yunanistan’a kaçsındı? İkisi de pilot olduğunu düşünürseniz kim bu VİP erler, yoksa Türk askeri elbisesi giydirilmiş, özel Amerikan komandoları mıydı?

39. Mekanize Tugayı Komutanı Tuğgeneral Hasan Polat’ın, İncirlik Hava Üssünde Amerikan yetkilileriyle 12 sefer darbe girişimini ve neticelerini görüştüklerinin, hatta darbeden sonra öldürülecek kişilerin isimlerinin tek tek belirlendiğinin ortaya çıkmış olmasını da hesaba katarsanız, stratejik ortağımız ve en sinsi-hain düşmanımız Amerika’nın bu darbedeki rolü daha iyi anlaşılmaktaydı!

ABD: “Darbe ithamı ilişkilerimize zarar verici nitelikte” diyerek Türkiye’yi tehdide kalkışmıştı!

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin sözcüsü John Kirby, Siyonist Yahudi Kerry’nin Türk mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu’nu bir kez daha telefonla arayarak darbe girişiminin soruşturulması konusunda işbirliği yapabileceklerini söylediğini açıklamıştı. Sözcü, ABD Dışişleri Bakanı’nın ayrıca Çavuşoğlu’na, kamuoyu önünde “ABD’nin darbe girişiminde payı olduğu yönündeki ima ve iddiaların ‘tamamen yanlış’ ve ABD-Türkiye ilişkilerine “zarar verici nitelikte” olduğunu açık şekilde dile getirdiğini vurgulamıştı. Oysa bazı ordu mensuplarının 15 Temmuz gecesi başlattığı darbe girişiminin bastırılmasının ardından Türkiye Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu, canlı televizyon yayına bağlanarak darbenin arkasında ABD’nin olduğunu hatırlatmıştı. Soylu, “Darbenin arkasında ABD var. Oradan yayınlanan birkaç dergi, birkaç aydır faaliyette bulunuyordu. Biz ABD’ye aylardır Fetullah Gülen konusunda mesaj veriyoruz. ABD Fetullah Gülen’i vermek zorundadır” ifadelerini kullanmıştı.

Başbakan Binali Yıldırım da, yaptığı açıklamada darbede girişiminin sorumlusu olarak Fetullah Gülen’i işaret ederek, Gülen’in yaşadığı ABD’yi Gülen’i korumakla suçlamıştı. Binali Yıldırım, “Arkasında duracak ülke göremiyorum, bunun arkasında duracak ülke Türkiye’ye dost değildir. Türkiye’ye karşı ciddi bir savaşın içindedir” diye konuşmuşlardı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Kısıklı’da yaptığı konuşmada “Paralel yapının darbe girişiminde olduğunu ABD’ye daha önce söylediğini ama dinletemediğini” açıklamıştı.

ABD medyası ise, Sn. Erdoğan’ın Almanya’dan sığınma talep ettiği haberlerini yayınlamıştı!

ABD medyasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ülke dışına kaçmaya çalıştığı yönünde haberler çıkmıştı. CNN kanalı, sokaklarda darbe karşıtı göstericileri darbeyi destekleyen halk kitleleri diye sunmaya çalışmıştı. Cuma akşamı sağcı Fox News televizyonuna çıkıp işin başarılı olmasını beklediğini söyleyen Ralph Peters gibi yorumcular vardı. Amerikan Ordusu’nun eski istihbaratçılarından emekli Yarbaydı. “Durum çok net. Bu darbe, Türkiye’nin İslami bir diktatörlük olmaktan kurtulması için son şansıdır. Sakın hata yapmayalım. Bu darbede rol alanlar iyi adamlar” yorumunu yapmıştı. Hatta, işin başında, Pentagon’daki bazı muvazzaflardan bile Amerikan medyasına işin başarılı olduğu izlenimi yayan temelsiz açıklamalar yapılmıştı. İlk saatlerde birileri MSNBC’ye konuşurken. Ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Almanya’dan sığınma talep ettiğini bile açıklamıştı.

John Kerry’den Türkiye’ye küstah NATO iması ve Gülen yanıtı!

Türkiye’deki darbe girişimi ve Fetullah Gülen’in iadesi konusunda ABD Dışişleri Bakanı John Kerry küstah açıklamalar yapmıştı. Washington Post gazetesi NATO yorumuyla verince bizim Amerikan taparlarda soğuk duş etkisine yol açmıştı. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, başarısız darbe girişiminin ardından verdiği NATO mesajı çok tartışılmıştı. ABD merkezli Washington Post gazetesi, Brüksel’de konuşan Kerry’nin açıklamalarını, “Türkiye’nin NATO üyeliği tehlikeye girebilir” yorumuyla aktarmıştı. Washington Post daha sonra bu yorumunu geri çekmiş ve Kerry’nin NATO sözlerinin bu mealde olmadığını belirtmiş olsa da küstahlıkları zaten kanıtlanmıştı.

AB’nin: “İdam gelirse Türkiye AB üyesi olamaz!” şantajı!

AB Dışişleri Bakanlarının Kerry ile gerçekleştirdiği görüşmenin ardından düzenlenen toplantıda konuşan AB Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini ise “Türkiye’de anayasal düzene sonuna kadar uyma çağrısı yapıyoruz ve AB olarak ülkede hukukun üstünlüğünün tecelli etmesinin önemini bir kez daha belirtiyoruz” dedikten sonra, Türkiye idam cezasını yeniden yasalaştırırsa kesinlikle AB üyesi olamayacağını hatırlatmıştı.

“ ‘Devletin ‘karşı-darbe planı’ vardı’diyorum ve ayakta alkışlıyorum…” diyen Fehmi Koru, Fetullah Gülen’in ve ABD’nin temsilcisi gibi konuşmakta, AKP iktidarını ve TSK’yı “Tiyatro oynamak”la suçlamaktaydı!

Evet, darbe girişimine katılanların ‘motivasyonları’ tek bir sebebe bağlanabilecek gibi görünmüyor; özellikle TRT ekranlarından okuttukları ‘Yurtta Sulh Konseyi’ bildirisi mercek altına alındığında, ‘paçal bir kadro’ görüntüsü de alınabiliyor. Türkiye hayırlı bir iş yaptı. Bu girişimin halktan destek bulmadığı için başarısız kalması sayesinde, yalnız Türkiye’nin kendisi artık darbe yapılamaz bir ülke haline gelmekle kalmıyor; darbeleri başka ülkeler için de kolay icra edilemez bir olağan-dışılık haline dönüştürüyor.

İstihbarat zaafı mı, devletin operasyon planı mı?

Girişim sonrası tartışmalarda merkezi konuyu ‘istihbarat zaafı’ işgal ediyor. Akşam CNN-Türk’te darbeyle ilgili stratejik ve lojistik yönler masaya yatırılmışken, bir ceza hukuku profesörü (Ersan Şen) ısrarla ‘istihbarat zaafı’ konusunu özellikle hatırlatılıyor… Sabah kalktım, baktım. Ahmet Hakan da (Hürriyet) aynı konuyu işliyor. “İSTİHBARAT DÜKKÂNI KAPATSIN: – Sabahtan akşama kadar ‘Fetullah… Fetullah…’ diye bağırıldığı… / – ‘En büyük sorunumuz Paralel Yapı’ diye çığlık atıldığı… / – Her gün Cemaatçilere şafak operasyonları yapıldığı… / – Kayyum atanmayan tek bir yerin bile kalmadığı… / – ‘Paralel Yapı’ konusunda abartılı bir teyakkuzun söz konusu olduğu… / Bir ortamda… / Ordu içindeki Cemaatçilerin darbe girişiminden haberi olmayan ülkemizdeki tüm istihbarat birimlerinin dükkânı kapatmasını teklif ediyorum.”

Girişimin olduğu gün MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a, diğer binlerce devlet memuru statüsündeki kişiyle birlikte görevden el çektirilmemişse, “Neden acaba?” diye sorarım ben. Oysa şu ana kadar meydana gelen gelişmelere bakarak vardığım sonuç şu: Görevini fazlasıyla yapmış olmalı MİT… Girişimin başarıya ulaşamamasında, öncesinde toplanan istihbaratın büyük payı olduğunu, sonrasında başlatılan tasfiye girişiminde de MİT’in önceden hazırladığı listelerin kullanıldığını düşünüyorum. Hatta, “Bunlar darbeye kalkışabilirler, eğer böyle bir şey olursa, biz de şöyle davranalım” diye bir operasyon planı devlet tarafından belirlenmiş ve darbeciler düğmeye bastığında, o plan, sâdık devlet birimleri tarafından devreye sokulmuş bile olabilir” diyen Fehmi Koru neleri ima etmeye çalışmaktaydı?

Darbeciler yeme takılmışlardı!

İki hafta sonra yapılacak YAŞ toplantısına bayağı kalabalık bir tasfiye listesiyle gidileceği haberlerinin, darbecilerde, planladıklarından daha önce düğmeye basma ihtiyacı doğurduğu herkesin dilinde dolaşıyor. Yine ‘acaba’ sözcüğü ile başlayacak bir cümlem olacak: “Acaba YAŞ’ta geniş tasfiye ve Cumhurbaşkanlığında bile adamları olduğuna dair dokundurmalar, ağızdan öylesine kaçırılmış cümleler değil de, tam da bu sonucu doğurmak üzere söylenmiş ortaya atılan yemler olmasın?” Darbecileri “Eyvah, ya şimdi ya hiçbir zaman” noktasına o sözler getirmiş olabilir çünkü. Nuray Babacan’ın bugünkü Hürriyet haberini okuyalım: “Alınan bilgiye göre, İzmir Cumhuriyet Başsavcı Vekili Okan Bato, soruşturma kapsamında mahkeme kararıyla bir süreden beri yapılan dinlemelerde bazı ifadeleri saptadı. Bu ifadelerin darbe hazırlığı olarak yorumlanabileceği bilgisi devletin kademeleriyle paylaşıldı. Marmaris’te tatilde olan Erdoğan’a da bu uyarı, darbe girişimin yapıldığı 15 Temmuz günü saat 15.00’te ulaştırıldı.”

Buradan öğrendiğimiz şu: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın darbenin o gün yapılacağından öğle saatlerinde haberi olmuşlardı… MİT de daha önce bilgi almıştı. (TSK yetkilileri hepsini uyarmıştı!) diyen Fehmi Koru’nun, dilinin altında hangi baklalar vardı ve hangi neticelerden üzüntü duymaktaydı?

Çok değerli bir kardeşimizin yorumlarıyla; Elbette bu olayları Siyonizm’den bağımsız düşünmek akıl dışıdır.

1) Öncelikle böyle bir müdahale haklı olamaz ve sahip çıkılamazdı. Ancak Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamızın sorduğu soruyu hatırlatmak lazımdı: “… (Bu) olay en çok kime ve neye yarayacaktı?” Bu sorunun cevapları bizi yaşanan olayla ilgili ipuçlarına ulaştıracaktı.

2) Amaç ülkemizi Suriye, Libya ve Irak gibi yapmak, ordu ile milleti bir birine kırdırmak ve iç karışıklık çıkarmaktı, ama çok şükür Siyonizm başarılı olamamıştı.

3) Tarih boyunca olduğu gibi ordumuzun Güneydoğu’da da göstermiş olduğu şanlı zaferlerimize gölge düşürmek (-ki hükümetin bu operasyonlara izin vermeye mecbur kaldığını belirtmek gerekir), milletin ordumuza olan güvenini ve sevgisini yok etmek hedefleri ve hevesleri kursaklarında kalmıştı.

4) Bu olay beşinci seviye CIA ajanı olan Feto ve takipçilerinin değil Siyonist odakların planıydı. Ordumuz bu girişime olaya sahip çıkmayarak, kendisine düşman edilmek istenen halka sahip çıkmıştır. Şahsi kanaatime göre en başından beri milli derin devlet olayları kontrol altına almıştır. Olayların başında Sikorsky tipi helikopter düşürülerek etkili şekilde olayların büyümesine engel olmuşlardır. Netice olarak olayları önleyen halk ve hükümet değil milli devlet aklıdır.

5) Türk milleti birbirine düşürülmeye çalışılmış, gruplara ayrılarak birbirine düşman edilmek amaçlanmış, ancak herkes tek yürek olmuş ordusuna ve devletine sahip çıkmıştır. Askerimize vahşice davranan bir bakıma askerimize olan kinini kusan alçaklara rağmen Siyonizm istediğini yapamamıştır.

6) Bosna, Afganistan, Filistin, Libya, Irak, Myanmar, Orta Afrika… Kısacası dünyayı kana bulayan İsrail ile anlaşmayı ve diğer başarısızlıkları örtmek, mevcut kahramanı daha da ön plana çıkarmak ve başkanlık yolunun önünü açmak isteyenler yanıldıklarını ve yapamayacaklarını yakında anlayacaklardır.

7) Hiçbir lider (gerçek lider) halkı sokağa çağırıp, ülkenin geleceğini ve güvenliğini başıboş kalabalıkların psikolojik patavatsızlıklarına ve kontrol dışı kargaşa ve kaos ortamına bırakmamıştır. (Prof. Dr. Necmettin Erbakan 28 Şubat sonrasında AYM’nin Refah Partisi’ni kapatma kararı sonrası şu tarihi açıklamayı yapmıştır: “…Bu olay aslında tarihin akışı içerisinde fevkalade basit bir olaydır. Bundan dolayı huzuru sükûneti muhafazaya her zamandan daha fazla riayet etmeliyiz.” (Bkz. www.youtube.com/…/) Sonuç olarak, yaşananlarla alakalı çok fazla yorum yapılacaktır. Bu olayın galibi elbette devletimiz olacaktır, ırkçı Siyonizm yenilgiye uğramış ve planları boşa çıkarılmıştır.”

Tarih 15 Temmuz 2016. Kanlı darbeden yaklaşık bir saat önce Genelkurmay Başkanlığı’nın ışıkları yanmaktaydı. Mesai saati bittiği için personel dahil pek çok üst düzey komutan binayı terk etmiş bulunmaktaydı. İçeride Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, Genelkurmay. 2. Başkanı Yaşar Güler, bir kaç kuvvet komutanı ve onların hizmetindeki emir subayları ile özel kalem müdürleri vardı. Her iki komutanın korumaları ortalıktan toz olmuşlardı; çünkü “Güvenlik Tedbirleri” gerekçesiyle bir toplantıya sokulmuşlardı. Koca Genelkurmay’ın kapısında sadece nöbetçiler dışında iki veya üç asker nöbet tutmaktaydı. O sırada ana kapıya beyaz bir otobüs yanaşmıştı. Asker kıyafetli, maskeli ve uzun namlulu silah taşıyan 60 kişi seri bir şekilde inip darbeyi başlatan ilk kurşunu sıkmışlardı. Otobüsten inenlerden iki kişi, kapıda bulunan ve kendilerini şaşkınlıkla izleyen askerleri hedef alarak tetiğe basmışlardı. Askerler panik ve korku içinde yere yatmış, ateş eden iki asker onları kelepçeleyerek başlarında dururken diğer askerler yıldırım hızıyla içeriye dalmışlardı. Bunların büyük bölümü Hulusi Akar’ın bulunduğu makama yönelirken, onlardan ayrılan iki kişi başka bir kata çıkmışlardı.

Onların geldiğini gören Hulusi Akar’ın yaveri elinde bir dosya ile içeri girerek paşanın yanına sessiz bir tehdit gibi yaklaşmış ve aniden silahını çıkararak kafasına dayamıştı. Sn. Hulusi Akar’ın özel kalemi makam katına çıkan darbeci askerlere eskortluk yaparak onları Hulusi Akar ile ikinci başkan Yaşar Güler’in makamına sokmuşlardı. Hulusi Akar Paşa’nın önüne ilk etapta darbe bildirisi konulmuş ve imza atması için zorlanmıştı. Paşa bağırarak direnince tekmelenerek yere yüzükoyun yatırılıp kelepçe takılmıştı. Boynuna kemer bağlanmış ve imzalamaması durumunda öldürüleceği haykırılmıştı. Ancak Paşa bu tehdide rağmen istenileni yapmamıştı. Aynı dakikalarda Genelkurmay İkinci Başkanı da kelepçelenmiş ve Akar Paşa’nın makam odasına taşınmıştı. Bu sırada Genelkurmay’ın bahçesinde dehşet verici başka olaylar yaşanmıştı. Üst geçidin hizasında beliren tank, demir kapıyı parçalayarak Genelkurmay’ın bahçesine dalmıştı. Aynı saniyeler içinde bir helikopter korkunç bir gürültüyle bahçeye konmuş bulunmaktaydı.

Darbecilerden iki kişi ise santral bölümüne yönelerek buradaki askerleri rehin almıştı. Askerlerin elleri kelepçelendikten sonra iletişim sağlanamaması için santraldeki teknik cihazlar otomatik silahlarla taranarak etkisiz hale sokulmuşlardı. İçerideki darbeciler, Genelkurmay Başkanı’nın bildiriyi imzalamayacağını öğrenince kendisini sürükleyerek binanın bahçesine taşımış ve helikoptere binip oradan uzaklaşmış ve Hulusi Akar böylece rehin alınmış durumdaydı.

Geride kalan darbeciler ise Genelkurmay’ın içindeki diğer askerleri ve korumaları rehin alıp etkisiz bırakmışlardı.” Ama bu Amerikan kuklası kiralık kahramanlar, devletin her türlü tedbiri aldığının farkına çok geç varacaklardı.

Bazı gazete köşelerinde “Darbecilerin salaklıkları” diye sıralanan:

İki köprüyü zapt edip sekiz-on jeti alçaktan uçurarak ülkeye egemen olacaklarını sanmışlardı…

Sanki ta Talat Aydemir zamanındaymışız gibi TRT’de köhne bir bildiri okutup işi bitireceklerine inanmışlardı…

Menderes asılırken bir mantar tabancasının bile patlamamış olmasına fazlaca güvenip vatandaşın olup bitene razı olacağı zannına kapılmışlardı…

Güya kurmay falan olmalarına rağmen strateji ve planlamadan zerre nasip almamış sersemlikler yapmışlardı.

Saat 22.30’da başlayan bir darbenin başarı şansının sıfır olduğunu akıl edemeyecek kadar şapşal takımıydı…

Kurdukları cuntaya, “Yurtta Sulh Konseyi” gibi Türkiye darbeler tarihinin en berbat cunta ismini koymuşlardı…

Halka kurşun sıkarak, sağa sola bomba yağdırarak… Darbeden ziyade üniformalı bir terör eylemine imza atmışlardı.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin büyük çoğunluğunun kendileriyle yan yana durmayacağını hesaplayamamışlardı…

Erdoğan’ı eleştiren, Erdoğan’a karşı çıkan, Erdoğan’dan hoşnut olmayan herkesin otomatikman kendilerinden yana olacağını varsaymışlardı… şeklindeki yanlışlıkları ise darbeciler; Devletin derin manipilasyonları sonucu yapıp oltaya takıldıklarını da, herhalde bu darbe tarihini yazanlar ortaya koyacaklardı.

Bu darbe girişiminden bir hafta önce bulunduğumuz MEDİNE-İ MÜVEVVERE’de sabaha yakın seher vakti şöyle bir rüya görmüş ve hayretler içinde kalmıştık.

Sn. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, tarihi açıklamalar yapmak ve artık tüm engelleri aşıp amacına ulaştığını paylaşmak üzere, büyük bir meydandaki özel platforma çıkmıştı. Bir anda dönüp yakınlarında bizi görünce şaşırıp telaşlanmış ve bana bakarak isim vermeden: “Bizim iktidarımıza ve Başkanlığımıza karşı olanlar alçaktır!” diye bağırmaya başlamıştı. Bizim yanlış bir tepki koyup suçlu duruma düşerek tutuklanmamızı veya linç girişimine uğramamızı istediğini sezip, ona karşı dönmüş ve doğrudan kendisini muhatap almadan ortaya: “Biz sizin şahsınıza ve başkanlığınıza değil yanlışlıklarınıza karşıyız. İnancımıza ve ülke çıkarlarımıza aykırı olarak, şahsi ikbal ve iktidar uğruna, zalim ve Siyonist İsrail’le işbirliği yapanların ve onları alkışlayanların binlercesinin şerefi toplansa bizim ayağımıza bastığımız toprağın bile şerefine ulaşamayacaktır!” diye haykırınca havası inmiş ve istediği açıklamayı yapamadan oradan ayrılmak zorunda kalmıştı.

Ardından birden Mesut Barzani ortaya çıkmış ve bana karşı: “Sen bize Yahudi asıllı ve İsrail uşağı deyip durmaktasın. Oysa biz Peygamber torunlarıyız ve Nakşi Tarikatının öncü mensuplarıyız. Bu tavrından vazgeçmezsen emrimizdeki PKK ve Peşmergeleri üzerine salıp Seni ortadan kaldıracağız!” diye tehditlere başlamıştı. Biz ise Ona: “Sizin aslınızı da amacınızı da biliyoruz. Kaldı ki İsrail ve ABD uşaklığınız ispatlıdır. Biz sizin gibi kuklalardan değil, patronlarınız İsrail ve Amerika’dan bile korkmayız, çünkü yegâne kuvvet ve kudret sahibi olan Allah’a sığınmışız!” deyince O da sıvışıp uzaklaşmışlardı. Bu sahnenin ardından Fehmi Koru karşımıza çıkmış ve şöyle söylenmeye başlamıştı: “Yahu Sen niye ortalığı karıştırıp duruyorsun? Hem Erdoğan’ın, hem de AKP’den ayırmayı düşündüğümüz, Fetullah’la irtibatlı yeni oluşumların işini bozuyorsun!. Sen neyine güveniyorsun ve başına gelecekleri hiç düşünmüyor musun?” şeklinde kurusıkı tehditler savurmuşlardı. Biz ise Ona: “Sizler hem Cenabı Hakkın hem de aziz halkınızın çıkarlarını, rahatını ve refahını savunmak yerine, şahsi imkan ve ihtiraslarınız uğruna şeytanın karargahı Yahudi odaklara ve Amerika’ya kuklalık yapmaktasınız. Hatta nefsi ve dünyevi beklentiler aşkına yıllarca birlikte çalıştığınız ortaklarınızla şimdi biribirinize ayak takmaktasınız.. Sizin gibi dinini ve davasını satmış uşakların değil, tanrı diye tapındığınız Amerika’nın ve Siyonist odakların bile gücü Allah’ın yanında hiç kalır… Biz sadece Ona sığındık ve Onun rızasının, Müslümanların davasını ve tüm mazlumların duasını her şeyin üstünde tutmaktayız!” deyince bir anda buharlaşıp kaybolmuşlardı. Bu rüyanın te’vili yaşanan bu darbe girişimi ile sanırım ortaya çıkmıştı ve daha da çıkacaktı, inşallah ve biiznillah!..

 


[1] 17 Temmuz 2016, Fehmi Korunun günlüğü

[2] 19 Temmuz 2016, Yeni Şafak

[3] Bak: 19 Temmuz 2016 / Yılmaz Özdil

 

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Ahmet AKGÜL

Ahmet AKGÜL

AHMET AKGÜL KİMDİR?

 

Araştırmacı-Yazar, Düşünür ve Siyaset Bilimci olarak tanınan Ahmet Akgül, Milli Görüş çizgisinde önemli bir fikir adamıdır. Olaylara insan eksenli ve İslam endeksli yaklaşmaktadır.

2004 Ocak ayında, arkadaşlarıyla birlikte İstanbul’da aylık olarak yayınlanan “Milli Çözüm” Dergisini çıkarmaya başlamıştır.

Uzun süreli, ciddi ve çileli bir mücadele dönemi yaşamış ve bu duyarlı, tutarlı ve kararlı tavrını hiç bırakmamıştır. Bu yüzden pek çok sıkıntı ve saldırılara uğramış, defalarca mahkeme açılıp tutuklanmış ve hapis yatmıştır.

İnancımız ve ihtiyacımız olan evrensel hukuk kurallarının; bütün insanlığın ortak değeri ve hayat düzeni haline getirilmesi, “Demokrasi, Laiklik ve özgürlükler” gibi çağdaş kurum ve kavramların; ilmi ve insani temellere göre yeniden şekillenmesi… Ve Türkiye’nin yeni bir barış ve bereket medeniyetine öncülük etmesi konularında yoğunlaşmıştır.

Üstadımızın, başta “İnsanın Yozlaşması”, ardından “Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya” ve yine “Barış ve Bereket Nizamı “İslam Davası” ve YozlaştırılanCihad Kavramı” gibi birçok kitapları İngilizceye çevrilip merkezi Londra’daki Cagaloglu Yayıncılık organizesiyle; Amazon ve Bornes&Noble (bn.com) gibi dünya genelinde dağıtım yapan yüzlerce online sitesinde ve dijital (e-kitap) sayesinde 120 kadar ülkede yayınlanıp okunmaktadır. Ayrıca Üstadımızın “Yüce Kur’an’ın Manası ve Mesajı” başlıklı Meal-i Kerim yorumları İngilizce ve Rusça tercümeleri ile “Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya” kitaplarının Rusça, Arapça, Çince, Japonca ve İspanyolca tercümeleri tamamlanıp basılmış olup; Almanca, Fransızca, Kırgızca ve Farsça tercümelerinde de sona yaklaşılmıştır.

Milli siyaset ve sorumluluk düşüncesini farklı bir boyutta ele alan ve yorumlayan Hocamız; yaklaşık 40 yıldır Türkiye’mizin her yerinde, Avrupa’da ve İslam ülkelerinde, önemli seminer ve konferanslara katılmaktadır.

Mili Görüş’e çöreklenmiş bazı şaibeli kişilerin gizli niyet ve tertiplerini haber vermesi, uzun vadeli hedefler ve stratejik tavizler sonucu Parti’ye girdiklerini sezmesi ve söylemesi nedeniyle, Ahmet Akgül’ün teşkilatlarda ve Milli Görüşçü kuruluşlarda hizmet vermesi engellenmeye çalışılmış; Erbakan Hoca ise, kendisinin daha bağımsız davranabilmesi ve nifak çarkı içinde körletilip kirletilmemesi için bu girişimlere karşı çıkmamış, ama kendisini uzaktan destekleyip yönlendirmekten de geri durmamıştır. Erbakan’ın “Adil Düzen” projeleri, AKP’nin siyasi hileleri ve karanlık ilişkileri, Fetullahçı Cemaatin gizli mahiyeti konularında sayılı uzmanlardandır.

1949 Elazığ doğumlu olan, çeşitli konularda yayınlanmış ve hazırlanmış 105 (yüz beş) eseri bulunan yazarımız, evli ve beş çocuk babasıdır.

 

Hocamız’ın Başlıca Kitapları:

● Yüce Kur’an’ın Manası ve Mesajı (Türkçe Meal-i Kerim. Abdullah Akgül Yayına Hazırladı.) (İngilizce ve Rusçaya çevrildi.)

Milli Sorunlarımız ve Sorumluluklarımız (2 Cilt)

Dünyanın Değişimi ve Erbakan Devrimi

Refah-Yol’la Rantiyenin Savaşı

Cemaatin Cılkı, Erdoğan’ın Çarkı, Erbakan’ın Farkı

Türkiye Kuşatılırken, Kuklaların Kapışması

Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya (İngilizce, Rusça, Çince, Japonca, Arapça ve İspanyolcaya çevrildi.)

Bizim Atatürk

Küresel Fesatçılık ve Fetullahçılık

Dış Politika Yazıları (I) BOP’un Temel Taşları (1988-1998)

Dış Politika Yazıları (II) Tarihin En Talihsiz Yılları (2002-2015) 

Siyaset ve Strateji Bilgeliği

Osmanlı Sistemi ve Abdülhamit Siyaseti

İslam Davası ve Cihad Kavramı (İngilizceye çevrildi.)

● “İnsan”ın Yozlaşması (İngilizce ve Rusçaya çevrildi.)

Ah-u Figan’ım (Şiir)

Başörtüsü İnkârı ve İstismarı

İslamcı Münafıklar

Milli Şuur ve Ordu

20 Yıl Öncesinden; AKP Gerçeği ve Akıbeti

Bilge(!) Erdoğan’dan, İlkeli(!) Numan’a AKP Tezgâhı

Cezaevinde Yazdıklarım

Siyonizm-Deccalizm Ortaklığı

Devrim Simsarları ve Din İstismarcıları

Dilin Düğümü Çözüldü (Şiir)

Din Dengedir İslam İlericiliktir

Din – Devlet ve Demokrasi

Ergenekon Senaryosu “At Değiştirme” Operasyonu muydu?

(Kadiri - Haydari Tarikatı) Gönül Seması ve Tasavvuf Kapısı

Medeniyet Mücadelesi ve Mehdiyet Müjdesi

● Teşkilatçılık (İletişim ve İşbirliği Sanatı) Mesaj ve Metod

Milli Görüş’ün Marazlıları

● Hak Davanın Hokkabazları

ABD’li Siyonistlerin, AKP’li Piyonistleri

İsrail’in Şımarması ve Armageddon Savaşı

BDP’nin Özerklik Kalkışması

Bir Devrim Yaşanıyordu!

Dünya Dönüşüme Hazırlanıyordu

Hidayet Kıvılcımı ve Hikmet Kılıcı (Şiir)

Katı Ulusalcıların ve Ilımlı İslamcıların Din ve Devlet Tahribatı

Osmanlı’dan Cumhuriyete Kripto Yahudiler ve Pakraduniler

Yüz Kur'ani Kavram ve Yorumları

Konularına Göre: Kur’an-ı Kerim Fihristi

Siyaset Şehveti ve AKP’nin Şerbeti (Yayına Hazırlayan: Ufuk Efe)

AKP’nin Akreplikleri (Yayına Hazırlayan: Ufuk Efe)

Terör-Masonluk ve Mafia Medeniyeti

Cumhuriyet Türkiye’sinde Nifak Hareketleri

Ruhlar-Sırlar ve Uzaydaki Yaratıklar

Sabah Yakın Değil miydi?

Tarikatların Hizmet Sahası ve Islahı

Tuz Kokarsa…

Gaflet miydi, Hıyanet miydi?

Tahribat Ortakları: AKP’nin Arkası, MHP’nin Markası

Türkiye Tarihi Dönemeçteydi!

Yakın Tarihimizde Yüceler ve Cüceler (2 Cilt)

Zafer Muştuları ve Fetih Hazırlıkları

Erbakan’dan İntikam Alanlar

Suriye’de Yaklaşan Hilal-Haç Kapışması

Başkanlık Diktatoryası

15 Temmuz Hıyanetinin Gizemi: Bir Darbe Analizi ve Sistem Krizi

Pazarlık Partisi ve Palavra İktidarı

Kemalizm-Tayyibizm Uyarlaması

Başka Çare Kalmamıştı

İslam’dan Uzaklaştıkça, İnsanlıktan Çıkılması

Dert Söyletir Aşk İnletir (Şiir)

● Hainleri Haşlama, Zalimleri Taşlama (Şiir)

● İstanbul Sözleşmesi ve Ailenin Çözülmesi

Türkiye'nin Erdoğan'la Sınavı ve Ukrayna Savaşı

● Hamas, Şeytanı Şaşırtmış ve Dünyayı Uyandırmıştı

 

Üstadımızın hazırladığı; İlköğretimden, Üniversiteye kadar öğrencilerimize inanç ve ahlâk esaslarını ve Milli-İnsani sorumluluklarını öğretecek Ders Kitapları:

● İlkokul 4-5: Çocuklar Sizin İçin Yaratılış Harikaları ve Din Ahlâkı

● Ortaokul-1: İslam; Doğal Hayat ve Güzel Ahlâktır

● Ortaokul-2: Allah'a İman ve Ahlâk Kuralları

● Ortaokul-3: Bilimin Işığında Allah’ın Varlık Kanıtları ve İslam Ahlâkı

● Lise-1: Yaratılışın Bilimsel Kanıtları

● Lise-2: İslam'ın Aydınlığı ve İmtihanın Şartları

● Lise-3: Müslüman; Güzel Ahlâk ve Sorumluluk Taşıyandır

● Lise-4: "Gençliğin Ahlâki Sorunlarına Milli Çözüm Programı"

● Üniversite-1: Yaratılış Sırları ve İslam’ın Esasları

● Üniversite-2: Allah'ın Varlığı ve İmtihanın Sırrı

● Üniversite-3: Olgun Müslümanın Hayatı ve İslam’ın Amacı

 

Üstadımızın Kitaplarından Derlenen Yeni Kitaplar:

Ahmet Akgül’e Göre; Laiklik, Demokrasi ve Cumhuriyet Kavramları

(Hazırlayan: Nevzat Gündüz)

Üstat Ahmet Akgül’ün; Milliyetçilik Anlayışı

(Hazırlayan: Orhan Atay)

Ahmet Akgül’ün; Alevilik, Bektaşilik ve Şiilik Yaklaşımı

(Hazırlayan: Veysel Uzun)

Üstat Ahmet Akgül’e Göre; Kemalizm’le Atatürkçülük Farkı

(Hazırlayan: Ufuk Efe)

Ahmet Akgül’e Göre; Ülke Sorunları ve Çözüm Yolları

(Hazırlayan: Okan Ekinci)

Ahmet Akgül’e Göre; Genel Ahlâk Esasları ve Temel İnsan Haklarına Saygı

(Hazırlayan: Fatma Betül Erişkin)

Üstat Ahmet Akgül’ün; Siyonizm Saptamaları

(Hazırlayan: Ali Çağıl)

Ahmet Akgül’e Göre; Yaratılış Sırları ve İman Unsurları

(Hazırlayan: Halil Yaman)

Ahmet Akgül’e Göre; Din İstismarcıları ve Devrim Simsarları

(Hazırlayan: Akın Cengiz)

Üstat Ahmet Akgül’e Göre; Tarikat Yozlaşması ve Tasavvuf İhtiyacı

(Hazırlayan: Abdussamet Çağıl)

Üstat Ahmet Akgül’ün; Adil Medeniyet Programları

(Hazırlayan: Osman Nuri Çelik)

Ahmet Akgül’ün; Tarih Yorumları – 2 Cilt

(Hazırlayan: Kâzım Gülfidan-Halil Altuntaş)

Üstat Ahmet Akgül’ün; İlginç Anıları ve Rüyaları

(Hazırlayan: Ramazan Yücel)

Ahmet Akgül’ün; İçtihad Perspektifi ve Orijinal Projeleri

(Hazırlayan: Abdullah Akgül)

Ahmet Akgül’ün; Hikmet Uyarıları ve Veciz Uyarlamaları

(Hazırlayan: Neslihan Bayraktar)

Üstat Ahmet Akgül Hocamızın; Tenkit (ve Tebrik) Yazıları – 2 Cilt

(Hazırlayan: Mus’ab Eryıldız-İsmail Erkut)

Ahmet Akgül’den; Siyaset ve Strateji Kuralları

(Hazırlayan: Necati Akgül-Ali Mert)

Ahmet Akgül’e Göre; Yönetme ve Liderlik Sanatı

(Hazırlayan: Yakup Gözübüyük)

Ahmet Akgül’ün Saptamalarıyla; Erbakan ve İnsanlık Davası

(Hazırlayan: Ahmet Cömert)

Ahmet Akgül’e Göre; Erdoğan ve Takımının Ayarı ve Tahribatları – 3 Cilt

(Hazırlayan: Nail Kızılkan-Sezai Kurt-Mehmet Sıtmapınar)

Ahmet Akgül’e Göre; Fetullah Gülen’in Perde Arkası

(Hazırlayan: Mehmet Akif Avcı)

Ahmet Akgül’ün Gözüyle; Farklı Kesimlerden İnsan Manzaraları – 2 Cilt

(Hazırlayan: Osman Eraydın)

Ahmet Akgül Üstadımızdan; Erbakan Hoca’ya Yönelik İthamlara Yanıtlar

(Hazırlayan: Necmettin Musa Bişkin)

Ahmet Akgül'den Kahramanlık Şiirleri (Hazırlayan: İsmet Sezgin)

Ahmet Akgül’den; Seçme Şiirler (Hazırlayan: Ömer Çağıl)

Ahmet Akgül'den Şiirler Harmanı (Hazırlayan: Orhan Yılan)

Ahmet Akgül'den Edep-İstikamet-Hikmet ve Hakikati Öğreten Şiirler

(Hazırlayan: Yalçın Gözübüyük-Erdem Kaya)

 

Hocamızın Önsözünü Yazdığı Milli Çözüm Yayınları:

Üstad Ahmet Akgül’ün Özgeçmişi ve Öğretileri

(Yakup Gözübüyük)

● Haykırış (Şiir - Ali Çağıl)

AKP Yönetimi ve Tahribat Yöntemi Sistem Tahlili ve Siyaset Tenkidi

(Nevzat Gündüz)

● Sözün Çözüme Dönüşmesi (Siyasi Fıkralar - Osman Eraydın)

● Ayar Aynası ve Nokta Atışı (Sosyal ve Siyasi Fıkralar - Erdoğan Bişkin)

Milli Çözüm Ekibinden: İlginç Rüyalar ve Manevi Uyarılar – 2 Cilt

(Hazırlayanlar: Fatma Betül Erişkin – Nail Kızılkan – Neslihan Bayraktar)

 

 

INTRODUCTION OF USTADH AHMET AKGÜL

 

Before the ADİL DÜZEN (JUST ORDER) conference at the Kyrgyzstan Arabayev University, which we were attended, an academician had introduced Ustadh Ahmet Akgül in the following way:

Ahmet Akgül is an outstanding scholar and thinker in Türkiye who amalgamate ideas of; Islamic principles and human needs, Atatürk's thoughts on change, Positive Nationalism, and social balance. He has written around 100 books, some in three volumes, all original and unique works. Ten of these books have been translated into English, Russian, Japanese, Persian, French and Arabic. He is considered the most distinguished disciple and follower of Türkiye's legendary Prime Minister Prof. Dr. Necmettin Erbakan. For about 40 years, he has participated in scientific conferences throughout Türkiye, Europe, and the Islamic world. He is a man of wisdom and a visionary who has sensed and explained significant developments in Türkiye, the region, and the world decades in advance, facing many difficulties and attacks, yet always proving to be right in the end. He is the editor in chief of the MİLLİ ÇÖZÜM MAGAZINE (A strategic magazine published in Türkiye) which closely followed by Türkiye's military and civilian senior bureaucrats, university professors, prominent writers and commentators, and state officials. Our Ustadh advocates for original ADİL DÜZEN (Just Order) programs based on reason, science, history, conscience, and the Quran, incorporating the beneficial aspects of capitalist, socialist, and liberalist systems while discarding their harmful elements. He is 74 years old and has five children. He leads a modest life, far from luxury and comfort, never accepting royalties for any of his books, magazines, articles or conferences with all expenses covered by about 40 voluntary and dedicated friends of the cause and for the sake of Allah. He maintains that it is forbidden to preach religion and knowledge for money, position, and personal gain, thus owing no favors to any group or power. Besides his nearly 105 books, our Ustadh has also prepared RELIGION and ETHICS textbooks suitable for scientific truths and the essence of Islam without adhering to any sects, for Primary School (grades 4-5), Secondary School (grades 1-2-3), High School (grades 1-2-3-4), and University (grades 1-2-3), topics often overlooked even by political parties and governments.

During our so special conversations, as his sincere students and followers, we asked him: 'How did you prepare these (over 100) books? How did you manage your time?' Our Ustadh Ahmet Akgül answered us in a way that would be an example and encouragement for us:

"1- Except for serious illness and major difficulties, for almost 60 years, I have never put off today's work until tomorrow, and even beyond that, I never attempted to delay the morning's work to the afternoon or the afternoon's to the evening. Because it was necessary not to waste my limited lifetime capital on idle pursuits, which the Quran warns against as 'LAĞVİYAT' (futile activities).

2- I never hesitated to listen to and learn from anyone who had knowledge and experience in a subject, even if they were much younger than me... or just an ordinary and simple person, because the biggest obstacle to learning and acquiring knowledge is pride and arrogance.

3- I have tried to read and understand every piece of writing and book by people, whether local or foreign, left-wing or right-wing, known or unknown to me, loved or disliked by me.

4- From these or from what I heard on TV programs and in conferences, I took notes of the information that I learned and found important, and never hesitated to write and convey them, mentioning their sources.

5- Without getting stuck on the whimsical desires and objections of my closest ones, my fellow companions, my Political Party members, those in active and competent positions... Or considering the account and favor of my personal comfort and interests, I never hid the TRUTHS that my mind and conscience found beneficial and right, nor did I wrap them in various covers to make them difficult to understand.

6- I strived to help all people whom I met on any occasion, whom I had enough closeness to drink a tea or share a traveling on a plane for an hour, to gain and enhance their moral and conscientious awareness and honor, and especially their eternal and spiritual peace. In other words, my aim was not to benefit from their position, resources and compliments, but to be beneficial to them.

7- Perhaps as a fruit and grace of these sincere goals and effortsAnd certainly, as a grace and blessing of Almighty God (Allah), thankfully, it became easy for us to read an average 700-page book in an hour or two, to read quickly, and to produce intended 10-page notes of congratulations and criticism about that book."

 

 

رسالة تعريفية لمعلمنا أحمد أكجول

قبل مؤتمر النظام العادل في جامعة قيرغيزستان أراباييف، والذي حضرناه، قدم أحد المحاضرين أستاذنا أحمد أكجول على النحو التالي: أحمد أكجول موجود في تركيا؛ إنه عالم ومثقف نادر جدًا يجمع بين المبادئ الإسلامية والمتطلبات الإنسانية، وفكر أتاتورك في التغيير والقومية الإيجابية والتوازن الاجتماعي. ألف حوالي 100 كتاب، بعضها في 3 مجلدات، وجميعها أعمال فريدة وأصيلة. 10 من الكتب؛ تمت ترجمته إلى الإنجليزية والروسية واليابانية والفارسية والفرنسية والعربية. البروفيسور الراحل، أحد رؤساء وزراء تركيا الأسطوريين. دكتور. ويعتبر من أكثر الطلاب المميزين وأتباع نجم الدين أربكان.
لقد حضر المؤتمرات العلمية في جميع أنحاء تركيا وأوروبا والجغرافيا الإسلامية منذ ما يقرب من 40 عامًا. إنه رجل حكيم تنبأ وشرح التطورات المهمة في تركيا ومنطقته والعالم قبل عقود، وتعرض للعديد من المشاكل والهجمات لهذا السبب، لكنه كان دائما على حق في النهاية. وهو رئيس تحرير مجلة الحل الوطني، التي يتابعها عن كثب كبار البيروقراطيين العسكريين والمدنيين، وأساتذة الجامعات، والكتاب والمعلقين المهمين، ومسؤولي الدولة في تركيا. ضد الأنظمة الرأسمالية والاشتراكية والليبرالية في العالم؛ فهو يحتوي على الجوانب الجيدة والمفيدة لجميعها، لكنه يترك الجوانب السيئة والضارة؛ سيدنا، الذي أعد ودافع عن برامج النظام العادل الأصلية القائمة على العقل والعلم والتاريخ والضمير والقرآن، يبلغ من العمر 74 عامًا وأب لخمسة أطفال. لا يتقاضى إتاوات أبدًا عن أي من كتبه أو مجلاته أو مقالاته أو مؤتمراته، ويعيش حياة متواضعة بعيدًا عن الترف والراحة، ويغطي نفقات كل ذلك بحوالي 40 من الرفاق المتطوعين والمخلصين في سبيل الله. المعلم الذي يدافع عن "حرمة التبشير بالعلم" وبالتالي لا يدين بالشكر لأي مركز أو حكومة. باستثناء ما يقرب من 105 من أعمال أستاذنا، حتى الأحزاب والحكومات تظل غير مبالية؛ الدين والأخلاق في المرحلة الابتدائية: 4-5، المرحلة المتوسطة: 1-2-3، المرحلة الثانوية: 1-2-3-4 والجامعة: 1-2-3، وفقاً للحقائق العلمية وجوهر الإسلام. ولكن بغض النظر عن أي طائفة، فقد أعد كتب العلم. خلال أحاديثهم المميزة جداً، كتلاميذه ومتابعيه المخلصين: "كيف أعددتم هذه (100) كتاباً يزيد عن مائة، كيف رتبتم وقتكم؟" أجاب أستاذنا أحمد أكجول على أسئلتنا كالتالي، ليكون قدوة وتشجيعًا لنا:



1- منذ ما يقرب من 60 عامًا، باستثناء الأمراض الخطيرة والصعوبات الكبيرة؛ ولم أؤجل عمل اليوم إلى الغد، كما أنني لم أحاول تأجيل عمل الصباح إلى الظهر أو عمل الظهر إلى المساء. لأنه لا ينبغي لي أن أضيع رأس مال حياتي المحدود في مساعي فارغة ومجانية يسميها القرآن الإلغاء ويحرمها

 

2- حتى لو كان شخصًا لديه معرفة وخبرة في موضوع ما، حتى لو كان أصغر منا كثيرًا... حتى لو كان شخصًا عاديًا وبسيطًا، فأنا لا أشعر بالإهانة أبدًا عند الاستماع إليه أو تعلم شيء ما، لأن أكبر عائق أمام التعلم والحصول على العلم هو الكبرياء والكبر

-3ما حصلنا عليه؛ حاولت أن أقرأ وأفهم كتابات وكتب الجميع، محليًا أو أجنبيًا، يساريًا أو يمينيًا، أعرفه أو لا أعرفه، أحبه أو أكرهه.
4- كنت أسجل المعلومات التي تعلمتها وأجد أهميتها منها أو مما سمعته في البرامج والمؤتمرات التليفزيونية، ولم أتردد قط في كتابتها ونقلها بذكر أصحابها
5- من خلال الوقوع في الرغبات والاعتراضات التعسفية من أقرب أقاربي ورفاقي وأعضاء الحزب وذوي المناصب ذات النفوذ والكفاءة... أو من منطلق حرصي على راحتي ومصالحي الشخصية، لم أخفي أبدًا الحقيقة التي قالها لي يجدها العقل والضمير نافعة ومفيدة، ولم أصعب فهمها بتغليفها بأغلفة مختلفة
6- كل الأشخاص الذين التقينا بهم في أي مناسبة وأصبحنا قريبين بما يكفي لتناول كوب من الشاي أو السفر لمدة ساعة على متن الطائرة؛ حاولت مساعدتهم على اكتساب وزيادة وعيهم الأخلاقي والضميري وكرامتهم، وخاصة سلامهم الروحي والعالمي. بمعنى آخر، كنت أهدف إلى أن أكون مفيداً له، وليس أن أستفيد من منصبه وفرصه ومجاملاته.
7- ولعل ذلك يعتبر ثمرة ومعجزة للأهداف والجهود المخلصة... وطبعا بفضل الله تعالى وفضله لا بد من قراءة كتاب ما يقارب 700 صفحة بسرعة في ساعة أو ساعتين. وتهنئة هذا الكتاب وانتقاده عمدا، والحمد لله أن إنتاج ملاحظات من 10 صفحات أصبح أسهل بالنسبة لنا.
أطيب التحيات…
Yorumu Takip Et
Bildir
guest
11 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
samet ç

büyük balık olta ile tutulmaz
CIA kurgusu darbe planı neticesinde iç savaşi karışıklıklar ve ülkeyi teslim alma gibi tüm planlar yapılmıştı. Ancak unuttukları binlerce yıllık devlet geleneği olan bu aziz milletin Erbakan şuuruyla yetişmiş şuurlu askerleriydi.
Tam bir milli devlet aklıyla karşı duruş sergilenince tüm planları suya düşmüştü.

Ayrıca, kanun hükmünde kararname ile kapatılmasına karar verilen FETÖcü dernekler arasında Alevi dernekleri dikkat çekiyordu. (Anadolu Alevi Derneği, Canlar Alevi Bektaşi Derneği gibi onlarcası) Tam da darbe sonrası iç karışıklıklar için kullanılacak kuruluşlardı. Ve bariz CIA yapılanmasıydı.

http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2016/07/20160723-8-1.pdf

İsmail Keleş

Derinliği olmayan devlet, devlet değildir (Ahmet Akgül).
Bu yazıyı okuduktan sonra Allah’a şükür ediyor, devletimizin sahipsiz olmadığını görüyor, ırkçı emperyalizmin planlarının nasıl kendilerine döndüğünü görüyor, Milli Devletimiz acı bir şekilde olsa da kangrenli organı kesiyor ve vücudunu temizlediğini görüyoruz.
Prof. Dr. Necmettin Erbakan hocamızın her yönüyle deşifre ettiği siyonizmi , Ahmet Akgül hocamızın da yazıda belirtildiği gibi 40 yıldır siyonizm ve uzantılarıyla mücadele ediliyor. Bunlardan birisi de Fetodur. Bu örgütünün zararlarını ve yıkıcı etkisini televizyon programlarıyla, kitaplarla, konferanslarla ve dergiyle ispat ettiği halde;

1)Neden iktidar mensupları her türlü bilgiyi değerlendirip, gereken tedbirleri alıp, bu olaylar önlemek varken bekliyor ve onlarca insanın ölümüne sebep oluyor?

2)Milli Görüşü ve özellikle Milli Çözümü susturmaya çalışmak yerine; neden yararlanmaya çalışıp, çözüm önerileri dinlenilmemektedir?

3)Milli Çözüm ve başyazarı Ahmet Akgül nasıl ki Siyonist Feto ve ekibini yıllar öncesinden haber verdiyse onları kontrol eden daha tehlikeli kişi ve kurumları haber vermektedir.

4)Feto ve ekibi deşifre oldu diye tehlike geçmiş değil. Siyonizmin ülkemizdeki planlarına (Büyük Ortadoğu Projesi – Büyük İsrail Projesi) hizmet edenler aynı tehlikeyi fazlasıyla oluşturmaktadır.

Diğer bir hususta Şamil Tayyar; Orgeneral Hulisi Akar rehin alındığından dolayı TSK’yı yönetemeyeceğini söylerken (Bkz. https://twitter.com/samiltayyar27/status/754162844896227328 ; Ayrıca bkz. https://www.izlesene.com/video/samil-tayyar-hulusi-akarda-isin-icinde/9423969 ); 15 Temmuz olayı elinde patlayan iktidar büyük kahramanlık yapmış gibi davranmaktadır. Ahmet Akgül’ün defalarca belirttiği gibi “bu iktidarda ki başarısızlıkların bir tanesi başka bir ülkede olsa iktidarda kalamaz görevi bırakması gerekir.”

Nasıl bir çabadır ki sanki Fetö terör örgütünün üyeleri sadece askerin içinde varmış gibi sorgu görüntüleri ortaya çıkıyor (rütbeleri teker teker saydırılarak) askere nefret artırılmaya çalışılıyor.

Diğer yönden halkı silahla sokağa davet eden kimin sözcülüğünü yapmaktadır? (Bkz. https://twitter.com/aDilipak/status/756197299219419137 ) Bu ve bunun gibi şahıslarda vatan sevgisi altında aynı odaklara mı hizmet etmektedirler? Bu sözlerin amacı nedir? Başarılı olamayan kaos ortamı yeniden mi oluşturulmak istenmektedir?

Yaşanan olayların öngörüsünde Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın ve Ahmet Akgül’ün ne kadar haklı olduğu görülmektedir. Bundan dolayı şahit olduğum iki anekdotu şükür manasında paylaşmak istiyorum:

1) Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamızın Merkez Efendi de ziyaret ettikten sonra Ahmet Hocamız çay ocağındaki sohbetinin ardından hatırladığım kadarıyla şunu söylemişti: ”Allah’ın bana vermiş olduğu şu imani huzuru ve şuuru dünyalık hiçbir makam ve menfaate değişmem.” Şuurunda olmayı Allah hepimize nasip etsin.

2) Erbakan Hocamız Balıkesir ‘deki özel sohbetinde dediği gibi ” Namazlarımızın arkasından Milli Görüşçü olduğumuz için Allah’a şükretmeliyiz. Bu şükrü verdiği için bir daha şükretmeliyiz ve böylelikle şükrün sonu gelmez.”

n.gündüz

gün gelir
Dün bir yaşlı bir amcamızı ziyaret ettim bana şu olayı anlattı .Adnan Menderes Başbakanlığı zamanında bir mitinge katılıyor .Miting meydanında bir vatandaş Adnan Menderese sevgisini göstermek için oğlunu yatırmış eline bıçağı almış Sayın Başvekilim için oğlumu kurban edeceğim diye bağırıyor.Ve Adnan Menderes adama yaklaşıyor aman ne yapıyorsun sakın elinden kaza çıkar .Talimat veriyor bir koç getiriyorlar ve o koçu kurban ediyor .Zaman geçiyor Adnan Menderes tutuklanıyor.Ve cocuğunu Adnan Menderes için kurban edecek şahıs sokakta elinde ip O Adnan Menderesi bana verin onu ben asayım diye bağırıyor . O günkü gazetelerin bu olayı yazdığını söyledi yaşlı amca.Ne diyelim İslam fıkıhında katı pisliği sıvı pislikle temizleme meselesinin nasıl yapıldığını şimdi dahada iyi anlamaya başladım saygılarımla.

a.hakan

ADINI KOYMAK
Öncelikle bu yanlışlıkları bilecek düzeltecek bir siyasi yapının tam tersine; görerek bilerek bunca uyarılara rağmen iş birliği içinde bu günlere gelinmiştir.
Fetö operasyonlarında teorisyen gazetecilerin görmezden gelinmesi “bana bulaşmasın korkusu mu benimkine bir şey olmasın endişesi mi?!..
M.Ali Şahin’in açıklaması FETÖ ve ekibini koruma makstlı değilde ya nedir.
Melih Gökçek in oğlu Osman Gökçek in BEYEZ TV ekranlarında FETÖ yü karşısına alıp, Beaz Saray da fotoğraf çektirip devamlı paylaşan bir FETULLAHCIYI şikayet ederek “Ey ABD yetkilileri bunlara bu fotoğrafları çektirmeyi n bunlar dosluğumuza gölge düşürüyor” feryadı, kuklacıyı gizlemek ve kendi işbirliklerini ve tarafını belli etmek değil de ya nedir. (25.07.2016 BEYAZ TV)
Medya sihirbazı Belam lar darbe olaylarını görüntülerken işbirlikçi başat gazetecilerin Fehmi Koru gibi hala günedeme gelmemesi neyin nesi.
T.Erdoğan’nın yaş kararına koyduğu şerh’ler MİT’e mecbur bırakılması MİT’in DNA sıyla oynanıp maksadı dışında kullanılma tarihi ABD’nin darbe planını yürürlüğe koyma aşamasıydı. Bu kadar gaflet olamazsa adını koyalım öncelikle bu bir siyasi ihanetti. Tabi Odunun kendini koruma istihbaratının MİT ‘ten alması ayrı bir yaraydı; peki MİT’in İstihbarat maksatlı Ordu’ya sızması ne ile izah edilecekti.
Sonuç Milli Devlet aklı mevcut darbeyi karşıladı ve bertaraf etti. Sonuçları bundan sonraki süreçte ABD ve İsrailin canını yakacak.Siyonizmin Armagaddon’u ucuza mal etme hesabı, “Çarşıya uymamış “ daha da ağırlaşmıştı.
Müşriklerin Efendimize kazdıkları kuyuyu unutup, kendilerinin düştüğü gibi Siyonizm aynı durumdaydı.

Yakup G.

Stratejinin Mefhumu Muhalifi…
Yaşadığımız süreç milli karakteri tanıyanların, onların davranışlarını da doğru okuması açısından muhteşem bir örnektir. Makale içeriğindeki sebep-sonuç ilişkisi bunun haritasıdır, tabi ki anlayana.

Makaleyi okurken aklıma Fehmi Koru’nun kardeşi Naci Koru’nun olayların vuku bulmasından tam bir ay önce BM Cenevre Daimi Temsilcisi olarak görevlendirilmesi takıldı…

nkb M Cesur

Muhterem zat
Manevi derin devletin başındaki Muhterem zatın ve emrindeki diğer manevi zatların yer yüzündeki yaptığı icraatların vicdanen doğru şer’en caiz olması gerekmez ancak sonucları itibarıyla doğru ve Hak olması yeterlidir çünkü manevi olrak yeryüzündeki yaptıkları icraatları Allahın izni ile doğru ve Hak olan sonuçlara kanalize ederler.

Göklerin ve yerlerin orduları Allahındır (Fetih suresi 7)

Diğer taraftan bu manevi alemdeki Muhterem zatı zahiri alemde temsil eden Muhterem zatın yaşanan olayları stratejik olarak akla ve vicdana uygun olarak yorumlamsı taktire şayandır.

Osman Nuri

ERBAKAN’ın 1980 TBMM’deki İşte O Nidaları: “Ne Zaman Milli Çözüm’e İnanan Bir Hükümete Kavuşacağız”
Türkiye Çok Büyük Bir Girişimin Eşiğinden Dönmüştür!…Tabi ki de En Büyük Pay Kahraman ve Şanlı Milli Ordumuz TSK’mızındır!..

Milli Çözüm; Ortalıkta Onca Bilgiler dolaşırken Üstün Bir Ferasetle, Tüm Bilgileri Ayıklayıp Doğru ve Gerçek Bilgiye Ulaşarak Hadiseyi Çözen Olmuştur!..

Şuan okuduğumuz ve altına yorumunu yapıyor olduğumuz bu makaleyi 21 Temmuz 2016’da yazıldığını görüyoruz. Diyor ki Milli Çözümdeki Bu Makalede:

‘’ [b]Darbe girişimcisi (esrarengiz) askerler Yunanistan’a sığınmıştı![/b]
Ama 8 darbeciyle ilgili olarak avukatları Lia Marinaki, sorgudaki tavır ve hareketlerine ilişkin soruya “Ben kendilerini Amerikan filmlerin de izlediğimiz operasyonel askerlere benzettim” değerlendirmesi enteresandı.Yunanistan’a kaçan 8 kişiden 5’i Er sınıfında. Er’ler helikopterle neden Yunanistan’a kaçsındı? İkisi de pilot olduğunu düşünürseniz kim bu VİP erler, [b]yoksa Türk askeri elbisesi giydirilmiş, özel Amerikan komandoları mıydı?’’ [/b]

[b]Milli Çözümün bu düşüncesini onaylar bir bilgi[/b]:
Türkiye Gazetesi yazarı Fuat Uğur, bugün yayınlanan köşe yazısında, [b]eski CIA Türkiye İstasyon şefi Graham Fuller’in de Yunanistan’a darbeci hainleri kaçıran helikopterde olduğu[/b] iddiasını gündeme getirdi.
Tarih: 23.07.2016

[b]Henri Barkey kamuflaj, asıl gelen Graham Fuller miydi?[/b]
http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/fuat-ugur/592475.aspx

[b]Çok Muhterem Ahmet AKGÜL hocamızdan dinlemiştik:[/b]
Nuh A.s. döneminde meydana gelmiş bir olayı da hatırlıyoruz: Nuh a.s. kavmine Kur’an’ın tabiriyle bine 50 kala yani 950 sene tebliği yapıyor ama artık dayanacak gücü kalmıyor rabbine arzediyor. Yarabbi bu kavmim olacağa benzemiyor bana bir yardım yardım diyor.. Allah’ta ona gemi yapmasını emir buyuruyor. Dağda gemi yaparken kavminden gelenler o gemiye geldikçe pislemeye başlıyor gelen pisliyor giden pisliyor… Bu esnada kavminde bir uyuz hastalığı başlıyor. Kaşındıkça kaşınıyorlar yırtarcasına kaşınıyorlar her tarafları açılmış yaralar şeklinde derileri yırtılırcasına kaşıdıklarından çok rahatsız duruma düşüyorlar. Yine bir gün kavminden biri gelip gemiyi pisleyeceği sırada ayağı kayıyor ve düşüyor. O kaşıdıkları yara olan yerlerine değiyor düştüğü yerdeki o pislikler…Ve o uyuz hastalığına çare oluyor ve bağırıyor diğer arkadaşlarına. Gelin buraya gelin gemiye gelin hastalığımıza çareyi buldum deyip gemiye pisledikleri o pislikleri oralarına buralarına sürüp şifa buluyorlar.. Ve gelen o arkadaşları gemideki pisliğin gramına varıncaya kadar o pisliği kullanıyorlar hem hastalıklarından kurtuluyorlar hemde gemide orada burada bir tane pislik kalmıyor.. [b]Yani Rabbımız PİSLİĞİ PİSLİKLE temizliyor.[/b]

Evet ERBAKAN hocanın 2011 yılında vefatından sadece 3 hafta önce çıktığı tv programında söylediği şu cümle öylesine söylenmiş bir cümle olmadığı çok daha iyi anlaşılıyor ve anlaşılacaktır. Diyordu ki:

Rahmetli Erbakan Hoca, Belkıs Kılıçkaya ile yaptığı 20 Aralık 2010 tarihli röportajında:
“Türkiye’nin milli geliri arttı deniyor. Ne artması… Milli gelirin içerisine borcu da koyuyor. Borca milli gelir denir mi hiç. Bunlar çocuk aldatmacası. Herkes kredi kartı ödeyeceğim diye kıvrım kıvrım kıvranıyor. Millet geçim sıkıntısı çekiyor. Geçen gün bana en yüksek seviyede bir devlet memuru geldi; “Hocam Avrupa’da falanca yerde şöyle bir makam boşalmış, lütfen beni oraya tayin ettirin, çünkü burada aldığım maaşla geçinemiyorum” diye dert yanıyor. Maalesef bütün basın Siyonizm tarafından satın alındığı için bu gerçekler orta yere konulamıyor. Bak ne anlatıyorum, halkı fakirleştirdi bunlar… İşsizlik % 20… Efendim her zaman vardı, vardı ama böylesi yoktu… Bundan başka bakınız 80 senede gelen bütün hükümetler 80 milyar dolar borç yapmışken, bu sekiz senede 580 milyar dolara çıkarmış bulunuyor… Son olarak, Tayyip talebemdir; kendisini severim, ama Türkiye’yi daha çok sevdiğim için O’nu değiştireceğim, kendisini faydalı işlerde kullanacağım” diyordu. Belki de bu sözleriyle; şahsi iktidar ve ihtirasları uğruna, Hak davaya ve ülke çıkarlarına aykırı olarak dış güçlerle işbirliğine girişen Amerikayı dost olarak kabul eden ve İsrail İle anlaşmadan çekinmeyen AKP ve Fetullah Gülen’in, sonunda birbirlerine düşeceklerine ve biri diğerinin çok kirli ve tehlikeli ilişkilerini deşifre edip, istemeden de olsa bu milletin gerçekleri görmesine yardım edeceklerine işaret ediyordu.
Habertürk Özel 20 Aralık 2010 Pazartesi cd-1

İZLEMEK İÇİN:
https://www.youtube.com/watch?v=XIfNTD4hq90

Sözlerimi Muhterem [b]ERBAKAN HOCAMIZ’ın[/b] çözüm olarak sunduğu 1980 TBMM’deki İşte O Nidaları ile bağlamak istiyorum: [b]“Ne Zaman Milli Çözüm’e İnanan Bir Hükümete Kavuşacağız”[/b]

Huzurlarınızda tarihi bir görevi ifa etmek üzere şunu açıkça açıklıyorum. Bu AP azınlık hükümeti AET’ye giremezsiniz bir açıkça ifade ediyorum, İran’a ambargo koyamazsınız iki, üsleri İslam aleminin aleyhine kullanamazsınız üç , gizli sento yapamazsınız dört.Kesinlikle ve açıkça yüce parlementonun huzurunda söylüyorum.

Yüce Parlamentonun huzurunda sesleniyorum. Muhterem arkadaşlarım bakınız bakınız bu hükümetten faydalı bir iş yapmasını beklemiyorum. Bari bozmayın, kırmayın, dökmeyin rica ettiğimiz budur. Şimdi bütün bu meseleler bu iç ve dış meseleler geliyor bir yerde toplanıyor.[b] Ne zaman ne zaman aziz arkadaşlarım bu milletimiz MİLLİ ÇÖZÜME İNANAN BİR HÜKÜMETE KAVUŞACAK!. [/b]Bu dış güçlerin dış güçlerin böyle bir devirde her şeyden önce dış politikada güçlü olmak için içerde güçlü olmaya mecburuz. Bundan dolayıdır ki parlamenter arkadaşlarım hepinizden rica ediyorum gelin [b]MİLLİ ÇÖZÜME İNAN BİR CUMHURBAŞKANI BİRANEVVEL SEÇELİM bir. MİLLİ ÇÖZÜME İNANAN YENİ BİR HÜKÜMETİ ELBİRLİĞİ İLE KURALIM iki. TÜRKİYE’ yi bir an evvel güçlendirelim üç.[/b] Hepinize Milli Selamet gurubumuz adına selamlarımı hürmetlerimi sunuyorum. Cenab-ı Hak Aziz Milletimize Saadet ve Selamet versin. Teşekkür ederim sayın başkan.
TBMM ‘DIŞ POLİTİKA KONUŞMASI’ ( 26-4-1980 ) Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN

İzlemek İçin: https://www.youtube.com/watch?v=8MjOASQ2_Zs

Abd ile müttefik oluşumuz ve kadim dostumuz olarak görülmesi
İsrail ile anlaşmaya mecbur olduğumuz düşüncesi
AB ile dostluk ve AB’ye girmeye mecbur olduğumuz gibi verilen hava
Dış politikadaki olumsuz tavırlarımız
İslam aleminin içinde bulunduğu kötü durumlar
Ekonomideki işbirlikçi vaziyetler başta FAİZ belasının verdiği problemler
Ahlaki yozlaşmanın hat safhaya geldiği şu günler
İnsanlık artık bir çıkış bir huzur bir ferahlık beklemekte
Bunun tek bir çözümü olduğu gerçeği ortada: MİLLİ ÇÖZÜME İNANAN BİR HÜKÜMETE KAVUŞMAK

SAYGILARIMLA!..

Necmettin

Başlarında Parcalanacak!
-Her yönüyle kuşatılan Türkiye’nin bölünüp parcalanarak tarihten silinmesi,GİZLİ DÜNYA DEVLETİ olan -siyonizmin-stratejik hedefidir.Arzı Mev’ud hedefinin kaçınılmaz gereği olan bu konu;”Büyük israili kurmanız yetmez bunun güvenliğini sağlamalıyız.Bunun için de,Fastan Endenozya ya kadar İslam coğrafyasını yeniden dizayn edecegiz.En önemli görev olarak ta bölgede Türkiye diye bir devlet OLMAYACAK!..”diyen… Ve bu ugurda canla başla çalışan siyonistlerin planlarından bağımsız olarak gelişen olayları değerlendirilemez!
Bu merkez Amerika ve AB ülkelerini de şeytani amaçları için kullanıp manipüle ettiginden ; gelişen olayların bu gerçekler ışığında okunması kaçınılmazdır.
-Dini değerlerin istismarı, yoğun duygusal telkinler,mesihiyet-mehdiyet gerçekleri saptırılarak,akıl ve vicdan ayarları bozularak robata dönüştürülmüş ekipleri,kullanarak darbe girişimininde bulunan şer güçler MİLLİ DEVLET AKLI’nın devreye girmesiyle başarısız olmuşlardır.
-Ordumuzun terörle mücedele kararlılığı ile başlattığı operasyonlarda yenilen dış güçler(pkk-isit adı altında Türkiye siyonizm ve etkilediği devlet ve örgütlerle savaşmaktadır) bunun intikamını almak!..Son yapılan israil anlaşmasından ciddi düzeyde rahatsız olan Ordumuzun bu tavrına ket vurmak! Asker ile polisi,halk ile askeri birbirine düşürüp bir iç savaş çıkarmak!…gibi gayelerle darbe teşebbüsünde bulunan şer güçler ve içimizdeki uzantıları asla başarılı olamayacaklardır!
-Bu darbenin engellenmesinde en büyük pay yine MİLLİ ORDU muza aittir.Ayrıca halkımızın sağ duyulu gayretkeş tavrı da takdire şayandır.
Bir kısım saf kimseler gercekte 5. sınıf bir CIA piyonu olan Fetullah Gülen yakalanmasıyla bu kirli işlerin biteceğini sanıyorsa yanılıyor.(İllede dinlemek gerekiyorsa ondan daha etkin-yetkin Fehmi Koru gibi küresel çip’leri dinlemek daha çok malumat kazandıracaktır.)Etkisiz bırakılıncaya kadar şer güçlerin bu kirli kumpasları devam edecektir.
Aziz Erbakan Hocanın alt-üst yapılarını hazırlayarak finale getirdigi kutlu hedeflere yine O’nun sadık-bilge bir takipcisi rehberliğinde ulaşılacak,sürekli kötülüğü örgütleyen seytani merkezlerin kumpasları kendi başlarında parcalanacaktır!…

Mus ab

Rabbim imhal eder(mühlet verir) ama asla “İHMAL” etmez!
Ülkemiz için tehlikeli olan ve dış güçlerin güdümünde hareket etmeye müsait kuruluşlar, şahıslar “darbe kalkışması” vesilesiyle tespit edilip, etkisiz hale getirilerek, hak ettikleri cezalarını bulurlar.
15 Temmuz kalkışması tarafının düşünme yapısı; Hırsları, çıkarları ve cemaatlerinin ikbali için, vatanın kan gölüne çevrilmesini, ülkenin binlerce yıllık birikimin iç savaşla yok olmasını göze alabilecek kadar İslam anlayışından uzak bir noktaya getirilmiş bir yapı olduğunu gelişen olaylardan anlıyoruz. Abd için kullanılmaya hazır silahlar olmuşlardı ve kullanılmaya başlamışlardı.
Yazarımızın da işaret ettiği gibi bu kanlı-sinsi-her kılığı girebilen yapılanmanın kalem şorları ve etkin savunucuları hala daha bu şebekeyi kurtarmaya çalışmakta. Hal böyle ikin Fetullah Gülen’i Beklemek Yerine, Gerekli Bilgileri; FEHMİ KORU’DAN SORUP ALSINLARDI!

Manisa Cumhuriyet Başsavcısı Akif Celalettin Şimşek, “Bunlara destek olan kişiler, bugün çıkmış ‘Biz ahmakmışız, biz bilmem neymişiz’ diyor. Böyle bir şeyi ben kabul etmiyorum” dedi…[1]
“Cumhuriyet başsavcısından Bülent Arınç’a: Herkes hesap verecek” açıklaması bizlere şu hakikati hatırlattı;
Rabbim imhal eder(mühlet verir) ama asla “İHMAL” etmez!

[1] http://odatv.com/cumhuriyet-savcisindan-bulent-arinca-herkes-hesap-verecek-2307161200.html

Bahadır

Sokaklar Kaynıyor!
15 Temmuz gecesinden itibaren insanlar sokağa döküldü. Demokrasiye sahip çıkılması iç ve dış güçlere karşı tek ses olunması açısından güzel bir durum. İlk iki gün sağcısından solcusuna hangi görüşe mensup olursa olsun herkes tek vücut tek yürekti. Fakat son üç dört gündür olay farklı yöne doğru çekilmeye yani Akp’nin propagandası yapılan miting meydanları haline getirilmeye çalışılıyor. Hedefinden sapmaya başlayan bu demokrasi nöbetleri birlik beraberlik mesajları verilen alanlarken, maalesef bu haliyle kutuplaşmaya yol açan ve tehlikeli bir sürece doğru adım atılmasına yönelik bir girişim haline gelmeye başladı. Her gece geç saatlere kadar araçlarla konvoy yapılıp tur atılması güzel ama araçların içerisindeki şahısların havaya durmaksızın ateş edip sağa sola mermi savurmaları çok yanlış ve bu duruma sessiz kalan idarecilerin tutumu da şaşılacak gibi. Nereye ve hangi amaca hizmete yönlendiriliyoruz. Tarihin en şerefli milleti şu an kimin veya kimlerin yönlendirmesiyle başı boşluk içerisinde son sürat bilmediği bir yola doğru sürükleniyor. Allah aşkına güzelim ülkem ne halde ve bu çıkmazlık ne zamana kadar böyle devam edecek. Üç beş çakal sürüsü hain yüzünden daha ne kadar olumsuzluğun süzgecinden geçeceğiz. Bu hainler devletin böylesine önemli merkezlerinde ve kademelerinde kadrolaşırken o dönemde sırf üç beş oy uğruna bunlara göz yumanlar, şimdi neden feryat edip bunlar bir ur gibi devletin tüm kurumlarına sızmışlar şikayetinde bulunup, kendi hata ve yanlışlıklarının üzerini kapatmaya çalışıyorlar. Peki bu gerçeği neden kamuoyu görmemezlikten geliyor. Hani şeffaf medya neden bu gerçeği hiç gündeme getirmiyor. Nerede o kendini temiz ve cesur ilan eden yazarlar hani neredeler. Çok iyi biliyorsunuz ki, korkunun ecele faydası yok. İyi de bu korku niye. Bu iş kime nasıl yarar zaman gösterecek. Ama kesin olan bir şey var. O da, millet olarak, devlet olarak, ya bu hadiseden dersler çıkarıp bundan sonra yeni bir strateji ve yeni bir yol haritası ile geleceğimize yeni bir yön çizeriz. Ya da, yaşanan tüm bu olumsuzluklara karşı ne kadar direnç gösterebilirsek o kadar ayakta kalabiliriz deyip günümüzü kurtarmaya bakacağız. Buda topluma ölümü gösterip sıtmaya mecbur bırakmaktan başka bir şey olmaz. Her gün ölmektense bir gün ölelim ama Rabbimin rızasını kazanarak ölelim.

Necmettin Harun GÜL

GENÇLİK YILLARIMDAN BİR HATIRA
16-17 Yaşlarında sınıf arkadaşlarımdan biri beni fetocuların evinde ders çalışmaya ve abilerle tanışmam için davet etti. Ben kendisine bizim Fetullah Gülen konusundaki görüşlerimizi dile getirerek, oraya gelmemin doğru olmayacağını gelsem bile sıkıntı olabileceğini belirtmeme rağmen ısrar etti ve gittik. Evde birkaç öğrenci ve ev abileri vardı. Bir süre oturduktan sonra videodan Fetonun konuşmasını açıp bana izletmeye çalıştılar. Benin bu durumdan rahatsız olduğumu anlayınca abi dedikleri hoca televizyonu kapatıp bana Fetoyu anlatmaya başladı. O kadar kendisini kaptırmıştı ki, Fetonun ne keramet sahibi bir hocaefendi olduğunu anlatırken bak dedi, sen biliyor musun, “hocaefendi kabenin etrafını uçarak taaf ediyor.” Bu kadar büyük bir zat deyince, bende kendisine, “Peki başında pervanesi de var mı?”dedim. Bunun üzerine kızarıp bozaran abi, “Tevbe et, çarpılacaksın” dedikten sonra, anlaşıldı, bundan sonra buraya gelme konusunda seni zorlamıyoruz. gelmek istersen gel istemezsen gelme sözlerinden sonra oradan ayrıldık ve ilk ve son kez gittiğimiz o mekana bir daha da beni çağırmadılar. (Çok şükür) O günden sonra gerek iş hayatında, gerek askerlik ortamında, gerekse siyasi sahada bu tür yapılanmanın insanlarıyla çok karşılaştık ve hepsine körü körüne savundukları bu yapının yanlışlığını belgelerle anlatmaya çalıştık. Kimi inandı, kimileri inanmadı, bir çoğu da dalga geçti. Fakat bizim görevimiz bu hakikatleri anlatmak. İnanıp inanmamak muhatapların kendi tercihleri. Kalplere hidayeti Allah verir. Biz Yarın mahşer günü Allah’a hesabımızı rahat verebilmenin mücadelesindeyiz. Vesselam.

ÖZEL YAZILAR

YORUMLAR

Son Yorumlar
11
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx