YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
685245e0e89df
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 5 8 7
Bugün : 1601
Dün : 42338
Bu ay : 857684
Geçen ay : 1488216
Toplam : 38125357
IP'niz : 18.97.14.87

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Çocuklarda öz saygı ve kendine güvenmek

Çocuğun sevgiyi ve yeteneğini hissetme derecesi, gelecekteki yaşamında onu her alanda etkileyecektir. Aynı zamanda da, çocuğun üretkenlik yeteneğini, diğerleriyle ilişkisini ve başarılı olmasını belirlemede önemli bir faktör olmaktadır. Ebeveynler, çocuğun öz saygısının ilk temellerini oluştururlar. Çocuğun kendini sevgi dolu ve yetenekli hissetmesi için aileler neler yapabilir? İşte sizlere öz saygıyı geliştirebilmek için bazı öneriler.

 

İsteklerimizi net ve açık bildirmek

Çocuğunuzun ondan ne istediğinizi bilmesini sağlayın. Bu ona alternatif davranışları öğrenmesi için bir şans verecektir. Örneğin; "Oyuncaklarını kardeşinin beşiğine atmamalısın. Bunun yerine o uyandığında ona trenini gösterebilirsin" şeklinde bir açıklama yapılmalıdır. İstekleri ona açıkça belirtmek, ondan ne istediğinizi anlamasını kolaylaştıracaktır.

Dinlemeyi öğrenmek

Çocukların duyguları, gözlemleri ve algıladıkları dinlenmeye değerdir ve böyle yapmak çocukların öz saygılarını artırmaktadır. Size bir şeyler söylemek istediğinde, gerçekten ona zaman ayıramayacaksanız uygun olmadığınızı ve ne zaman uygun olacağınızı söyleyin.

Çocuğun varlığını kabul etmek

Annelerin zaman zaman söylenmelerinin hatta jestlerle bile "keşke çocuk doğurmasaydım, o bir yük ve artık dayanamayacağım" diye ifade etmelerinin yanlış olduğu, özellikle bu gibi mesajlar sık sık tekrar edildiğinde çocuğun istenmediği ve kendisine değer verilmediği duygusuna kapılacakları uzmanlarca hatırlatılır. Bu durum özellikle evdeki yeni bebekle ilgili olmasına rağmen, annelerin bu yakınmaları uyumlu bir çocuğun bile istenmediğini düşünmesine neden olmaktadır. Böyle zamanlarda çocukların özel bir ilgiye ihtiyaçları vardır. Aileler yakınları tarafından desteklenmeli ve yaşantıdaki çocuğun varlığına değer verilmelidir.

Değerlendirecek ve takdir edecek girişimlerini görmek

Çocuklar kötü bir şey yaptıklarında ilgi çekmek, iyi bir davranışta bulunduklarında da onaylanmak istemektedirler. Yaptıkları, her gün yapılan sıradan bir şey bile olsa, değerini artıran yaptıklarının onaylanmasıdır. Mesela yemekte, sırayla herkesle ilgilenilir ve diğerleri onun nesini sevdiğini, hoşlandığını ve takdir ettiğini söyleyebilir. Örneğin; "Senin öğrendiğin yeni şarkıyı çok seviyorum." veya "Bu sabah söylediklerin gerçekten beni etkiledi".

Çocuğunuzun odasına, banyodaki aynaya veya beslenme çantasına ufak kağıtlara çizilmiş küçük resimler ya da yazılmış sevgi mesajları konulabilir.

Çocukla yalnız vakit geçirmek

Bir çok ebeveyn için zaman çok sınırlıdır. Bununla beraber uzmanlar her bir çocukla yalnız zaman geçirmenin çok önemli olduğunu belirtmektedirler. Bir pazar sabahı dışarıda kahvaltı edilebilir veya yemekten sonra parkta küçük bir yürüyüş yapılabilir. Zaman zaman onun seviyesine inip onun kuralları ve oyuncaklarıyla oynamak da yararlı olacaktır. Kardeşini kıskanan ve yeni doğan bebekten dolayı geri planda kalan çocuğunuzla yalnız zaman harcamak için çaba sarf etmelisiniz.

Ona görevler vermek

Ebeveynler genellikle çocuklarının yapmakta zorlandığı işleri üzerlerine alarak onlara yardımcı olduklarını düşünürler. Bu yardım, "Sen bunu yapamazsın. Sen yeterince iyi değilsin" mesajlarını verebilir ki bu da çocuğun kendine olan saygısını azaltır. Çocukların bir işi başarmak için mücadeleye davet edilmeleri gerekmektedir. Ayrıca çocuklara, problemlerini çözmek ve kendi yeteneklerini keşfetmek için fırsatlar da verilmelidir. Yardım istediklerinde, ilk olarak, o işin üstesinden gelebileceklerine onları inandırarak cesaretlendirmek gerekir.

Çocuğun özel eşyalarına saygı göstermek

Anne-babalar, sıklıkla çocuklarına verdikleri oyuncakların ve kitapların kontrolünü elde tutarlar. Örneğin; bir eşyasının atılmasına, çocuktan çok ebeveynler karar verir. Çocuğunuzun o oyuncakla oynama çağının geçtiğini düşündüğünüz halde, çocuğun ona hala ve belki de yıllarca ihtiyacı olabilir. Bu nedenle eşyalarını atmadan önce ona sormalısınız.

Çocuğun düşüncelerine değer vermek

Çocuğunuzun herhangi bir konuda düşüncesini sormanız, onun duygularının, gözlemlerinin ve algılayışının değerli olduğunu düşünmesini sağlayacaktır. Bir davete giderken ne giyeceğinizi ya da öğle yemeğinde ne yapabileceğinizi ona sorabilirsiniz. Tabii her zaman çocuğunuzla aynı görüşte olmayabilirsiniz. Ama ona neden, onun görüşünden farklı bir karara vardığınızın sebeplerini açıklarsanız, düşüncelerinin tamamen faydasız olmadığını anlayabilecektir.

Çocuğun yeteneklerini kabul etmek

Her yeni beceri ve başarı, onun yetenekli olduğu düşüncesini kuvvetlendirmektedir. Ne kadar küçük olursa olsun her başarısı kabul edilmeli ve ona başarılı olacağı şeyler bulunmalıdır. Ayrıca ebeveynler, onlardan bazı şeyleri kendilerine öğretmelerini isteyebilirler. Yeni bir bilgisayar oyunu oynamayı veya bir sihirbazlık numarasını öğretmesi istenebilir, buradaki mesaj açıktır: "Sen yeteneklisin." Bazı şeyleri yaparken onun yardımı istenebilir. Tercihlerine saygı göstermek

Çocuğun kendine olan saygısını artırmanın bir yolu da, onun tercihlerini ve duygularını kabul etmektir. Ebeveynler, çocukları için eğlenceli veya yararlı olan etkinlikleri önerebilirler. Fakat onu ön yargılı davranmaya zorlarlarsa, çocuk kendisinin yeterince iyi olmadığı mesajını alacaktır.

Çocuk içine kapanıksa, ilgilenip desteklemek

Çocukların bazı bozuk ya da sözel olarak rahatsız edici davranışları onların kendilerine saygıları hakkında ciddi mesajlar verebilir. Böyle zamanlarda ebeveynler, sevgiyi ve gerçekleri sunarak yardımcı olabilirler. Onları ciddi bir şekilde dinlemeli, ne demek istediklerini anlamalı ve sonra ne söylemek istediğinizi anlatmalısınız.

Çocukla göz hizasında konuşabilmek

Çocuklarla konuşurken, daima onlardan yüksekte olmamaya dikkat edilmelidir. Bu onun sadece kendini küçük hissetmesini sağlamakla kalmayacak aynı zamanda ebeveyn ve çocuk arasında büyük bir mesafe olduğuna inanmasına da yol açacaktır. Her zaman onunla konuşurken, yanına çömelerek ya da oturarak ya da onu sizin seviyenize çıkararak göz kontağı kurularak konuşulmalıdır. Bu daha yakın bir iletişimi sağlayacaktır.

Çelişkili mesajlar vermekten ve özgüveni zedelemekten çekinmek

Çelişkili mesajlar, ebeveynlerin sözleriyle başka, davranışlarıyla başka bir şeyi ifade ettiğinde ortaya çıkar. Örneğin; çocuğa, çok sinirli olarak yüzüne bakmadan "seni seviyorum" demeniz ya da korktuğunda, gece yanınıza gelebileceğini söyleyip geldiğinde kızmanız onu çelişkiye düşürebilir. Öncelikle çocuğa karşı dürüst olunmalıdır. Kızarken, kızgın olmadığınızı söylememelisiniz. Çocuğa model olunmalı, ona söylediğinizi siz de yapmalısınız. Fikir birlikteliklerinizi ifade etmeli ve verdiğiniz sözleri tutmalısınız. İstekleriniz ve kurallarınız açık olmalı, ne hissettiğinizi ya da ne düşündüğünüzü söylemelisiniz. Sözlerinizle vücut dilinizin birbirine uymasına dikkat etmelisiniz.

Duygularımızı çocukla paylaşmayı bilmek

Ebeveynler, çocuklarıyla incinebilecekleri duygularını bile paylaştıklarında, onları kendi deneyimlerini ve duygularını kabul etmeye cesaretlendirmiş olacaklardır. Çocuklar, anne ve babalarının anılarını, eğlendikleri ve korktukları anları, nasıl karşılaştıklarını, çocukları olmasının nasıl bir şey olduğunu hikaye şekline getirdiklerinde anne ve babalarını daha yakından tanıyacaklardır. Aile hikayelerini çocuklarla paylaşma, kendi kökleriyle gurur duymalarını sağlayacaktır.

Her çocuğun biricik olduğunu hissettirmek

Çocuklarda kendine saygıyı geliştirme, üstesinden gelinemeyecek bir iş değildir. İki önemli parçası olduğu- sevgiyi ve yeteneğini hissettirme – akıldan çıkarılmamalıdır. Ve tabii ki, her iki duyguyu besleyecek şekilde davranılmalı ve konuşulmaya çalışılmalıdır. Ebeveynlerin mükemmel olamadıkları ve en iyisini yapamadıkları zamanlar vardır. Fakat en önemlisinin, bir çocuğun sevgiyi düzenli aralıklarla alması olduğu unutulmamalıdır. 

İşleyen beyin pas tutmaz

Beyin hücrelerimizin yaşlanmakla azaldığına, nöron kaybına inanılırdı. Oysa yeni çalışmalar hücre kaybı olmadığını, çeşitli alanları birbirine bağlayan yolların kullanılmadığı zamanlar atıl hale geldiğini gösterdi. Bu nedenle yaşımız ilerledikçe beynimizi kullanmaya daha çok önem vermeli ve beyin egzersizleri de yapmalıyız.

Beynimiz şoför mahallidir, kumandayı aklımızın ve vicdanımızın eline almalıyız!

Vücudumuzdaki en önemli ve hassas organımız hiç kuşkusuz beynimizidir. Bu yüzden en iyi korunan organımız yine beynimizdir. Beynimiz kendisi için tasarlanmış koruyucu kafatasının içinde bedenin diğer kısımlarından ayrı durmaktadır. Bu kafatası ona gelecek zararları en az seviyeye çekmektedir. Yapılan bir araştırmada; baş yararlanmalarının pek çoğunda beynimizin zarar görmediği tespit edilmiştir.

Beyin kapasitemizi en yüksek düzeyde kullanmaya çalışmalıyız!

Bilimde ve teknolojideki değişiklikler ve insan beyninizin inceleme araştırmaları arttıkça, insan beyninden istifade etme oranın düştüğü bir gerçektir. Daha önceleri yapılan araştırmalarla insan beyninin % 10‘unu kullandığı ileri sürülürken artık son araştırmalarla % 0,5 ile 1,5 arasında bir kullanım kapasitesine sahip oluğu belirtiliyor.

Beyinle ilgili bu araştırmalar sürdükçe belki de beynimizin daha azını kullandığımız gerçeğiyle karşılaşacağız. Ancak bilim artık beynimizi nasıl daha etkin kullanırız şeklindeki araştırmalara da önem vermektedir.

Tembellik kabuğumuzu çıkartmalıyız

Bu nedenle yeni teknikler ve beyni geliştirici taktikler araştırılmaktadır. Önümüzdeki yıllar beyni teknik ve taktiklerle en üst seviyede kullananların olacaktır. Çünkü 10 km hızla giden bir araba 100 km. hızla giden bir arabanın yanında kaplumbağa ve tavşan misali kalacaktır. Ancak biz üzerimizdeki kabuğu çıkarıp yarışa girersek kazanma oranımız daha yüksek olacaktır.

Bazı öneriler

  • Beyni geliştirmek için egzersizler yapın,
  • Başta Kur'an meali olmak üzere bol bol kitap okuyup yorumlamaya çalışın. Pasif değil aktif okumaya bakın.
  • Beyni tembelleştiren televizyondan mümkün olduğunca uzak durun. Televizyon seyretme bir plana bağlayın.
  • Kendinize güvenin, direnin ve dayanın.
  • Tefekküre ve konsantrasyon egzersizlerine önem verin, Ruhunuz ve Rabbinizle baş başa kalın,
  • Fazla uyumayın. Uyku beyni tembelleştirir. Fazla yemekten sakının,
  • Hafıza tekniklerini öğrenin ve uygulayın
  • Korku, stres, telaş, zaman baskısı, şüphe ve kıskançlık ve değerlendirme yoksunluğundan uzak yaşayın,
  • Beyin açık havadayken ve ayaktayken daha iyi çalışır. İnsan beyninin ayaktayken yaklaşık yüzde 10 daha fazla çalıştığı düşünülmektedir. Önemli kararlarınızı alırken kapalı alandaysanız, "volta atmayı" deneyebilirsiniz.Yürürken kolları sallamak beynin performansını olumlu etkiliyor. Önemli kararlarınızı açık havada, kollarınızı sağa sola sallayarak yürürken almaya çalışın,
  • Yabancı bir dil öğrenme beyni güçlendiriyor. Her gün birkaç yabancı ya da yerli yeni kelime öğrenip, kullanabilirsiniz. Sözlük okuyabilirsiniz. Alışveriş listesi veya telefon numaralarını ezberlemeyi deneyebilirsiniz. Korkmayın,
  • Zihinsel jimnastik/antrenman yapın. Bunun için çeşitli bulmacaları çözebilirsiniz. Satranç gibi akıl oyunları oynayın.
  • Rutin olarak tekrar ettiğiniz davranışlardan vazgeçin. Bazen telefonu sol elinizde tutun, çantanızı diğer elinizle taşıyın, evinize başka bir yoldan gidin. En azından bir günlüğüne televizyon kumandasını sık kullanmadığınız elinizde tutun. Alışkanlıklara esir olmayın,
  • Entelektüel zevklerinizi geliştirmek için her gün mutlaka iyi bir özdeyiş antolojisinden birkaç cümle okuyun. Beyninizi kaliteli cümlelerle besleyip dolgunlaştırın,
  • Her gün güzel bir resme veya fotoğrafa bakmaya çalışın. Estetik algınız, gördüğünüz estetik şeyler kadar gelişir, unutmayın. Tabiata hikmet ve ibretle bakın,
  • Sevdiğiniz bir müziği bir süre gözleriniz kapalı dinleyin. Beyin otoriteleri tarafından sevdiğiniz müziğin zekâya 7 puan ekleyebildiği iddia edilmektedir.
  • Günde aklınızdan 60 bin ile 80 bin arası düşünce geçer. Bu düşünceler ne hakkındaysa, hayatınız da ona göre şekillenir. Unutmayın, kafanızda en çok neyi düşünürseniz, hayatınızda da onu çoğaltırsınız.
  • Bir konu hakkında düşünürken, nasıl düşündüğünüzü de gözlemleyin. Düşünmek üzerine düşünmek, beyin ve düşünce kapasitesini artırır.
  • Bol ve temiz oksijen beyin için çok önemlidir. Beynimiz ağırlık olarak vücudumuzun yüzde 2'sini oluşturduğu halde, vücuda gelen oksijenin yüzde 25'ini tüketir. Oksijensiz kaldığımızda ölümü gerçekleşen ilk organımız beyindir. Odanızın penceresini açarak kendinize bol bol oksijen ısmarlayın.
  • Farklı düşünme tarzları beyninizi geliştirir. Çocuklarla daha fazla vakit geçirin. Sizden farklı düşünen insanlarla konuşun.
  • Beynin en tehlikeli yanı "ters çaba" kuralına göre çalıştığı anlardır. Başınıza gelmesinden en çok korktuğunuz şeye odaklanırsanız, korktuğunuzu başınıza getirir! Buna ters çaba kuralı denir. Beyin odaklanılan hedef olumsuz olsa bile, bunu gerçekleştirmek için çalışır. Topluluk önünde konuşma yaparken "acaba heyecanlanır mıyım?" diye düşünürseniz, heyecanlanırsınız.
  • Beyni yoran monotonluktur. Hayatınızı ne kadar renklendirirseniz, beyninizi o kadar neşelendirirsiniz.
  • Beyin kısa süreli hafızada beş ile yedi arasındaki bilgiyi işleyebilir. Yeni bir bilgi gelince, bu bilgilerden birini atar. Buna "sihirli sayı" kuralı denir. Bu kural aşılıp aşırı bilgi yüklenmesi durumunda beynimiz "servis dışı" olur. Hayatınızın en büyük kararlarını alırken "kafadan" değil, tıpkı beş haneli iki rakam grubunu çarparken yaptığınız gibi, bir kâğıt üzerine yazarak ne yapacağınızı hesaplayın.
  • Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur. Fiziksel zindelik, zihinsel zindelik getirir. Uzun süre hareketsiz kalmak, zihni de hareketsizleştirir. Spor yapmaya, fazla kilolarınızdan kurtulmaya özen gösterin. Yeterince su için. Çünkü, insan beyninin yüzde 78'i su ile kaplıdır.
  • Ders çalışırken ilk öğrenilenler, son öğrenilenler, sık tekrarlananlar ve ilginç bulunanlar en çok akılda kalanlardır. Dersleri kısa aralar vererek çalışmak akıllıca bir harekettir.
  • Bu hafta kafanızı nasıl daha iyi çalıştırabileceğiniz üzerine daha fazla düşünün. Unutmayın, beynimizi daha iyi çalıştırmak için kullanacağımız organ yine beynimiz! "Aklınızı "başınıza" toplayın ve kullanın!

Bilgisayar bağımlılığından kurtulun

Bilgisayar, son yüzyılın en büyük girişim, değişim, gelişim süreçlerinin tümünü hareketleyen ve kendi içinde barındıran bir fonksiyon almıştır. Özellikle son zamanlarda toplumda insanların birbirinden korkması, caddede gezmenin bile tehlikeli olması gibi sosyal nedenler bizi nerdeyse eve hapsetmiştir. Artık internet üzerinde her türlü işlemin yapılması bizi bilgisayarın başında adeta bağımlı hale getirmiştir. Bunun yanında çocukların ilgilerine hitap eden şiddet ve hırs nitelikli oyunların da olması erişkinlerin olduğu kadar parmaklarını kullanmaya başlayan çocukları bile bağımlı hale getirmiştir.

Peki bilgisayarın bize ne gibi psiko-sosyal etkileri olabilir?

Bir defa öncelikle sosyal hayatımızın azalması ve iletişimin minimize edilmesi kaçınılmazdır. Bilgisayar kullanıcılarının çoğu, bilgisayar başında iken evde, dışarıda veya kendisiyle ilgili olan konulara ilgi duymazlar. İçine kapanan bu kişiler, ASOSYAL denilen sorunlarla baş başa kalıp bu kişilik sorununu farkında olmadan yaşarlar.

Bilgisayara bağımlı kişinin özellikleri

  • Giderek artan bilgisayar kullanımına yönelme
  • Bilgisayar kullanma da kendini kontrol edememe,
  • Sorunlardan kaçmak için bilgisayar düğmesini kurtuluş gibi görme,
  • Bilgisayar kullanımı için aile veya çevreye yalan söyleme,
  • Bilgisayarın sınırsız kullanımından dolayı iş, eğitim, gelişim gibi alanlardan yoksun kalma, fırsatları boşa verme
  • Bilgisayar olmadığı zaman kendini gergin ve huzursuz hissetme
  • Kişisel sorunlar, depresyon, dışlanma, haksızlığa uğrama, kendini değersiz hissetme gibi düşünce ve benlik algıları da bağımlılığa neden olmaktadır.

Asosyal ve psikolojik sorunu olanlar, daha çok bağlanırlar:

Genelde yapılan araştırmalarda, sosyal iletişimi az, kendini yeterince kanıtlayamamış, kendini ifade edemeyen kişilerin internet veya bilgisayar bağımlılığı daha yüksek olup, bağımlılığa daha meyilli oldukları da söylenebilir.

Bunun yanında kişiler bazen, gerçekte alamadıkları ilgi, sevgi, saygıyı sanalda alarak kendilerini avutup benlik saygınlıklarını korumaya çalışmaktadırlar.

Her ne kadar sanal iletişim sosyalleştirip, iletişimi arttırır görünse de gerçek hayattan uzaklaştırma, gerçek hayata ayrılan zamanın en aza indirilmesine neden olup, asosyal yapmaktadır.

Hayal aleminde yaşarlar, hayattan koparlar

Yine, internet ve bilgisayar bağımlılığı incelendiğinde, kişi eğer varolan kimliğinden ve sosyal-ekonomik konumundan memnun değilse olanı değil olması gerekeni (ideali) sanalda veya oyunlarda bulabiliyor. Çok güçlü bir savaşçı, çok zengin biri, uzun boylu biri, saygın biri gibi rollere girerek idealindeki kişiye yakınlaşarak kendini daha değerli ve önemli hisseder. Bu durum onun hayal aleminde yaşaması gibi bir şey olup, bilgisayar başına her oturduğunda gerçek kimliğini bulduğunu zanneder.

Fakat sonuçta kişilerde sanrısal bozukluk veya ileride şizofren veya paranoyak bozuklukların ortaya çıkması ise kaçınılmazdır..

Özellikle internet kullananların çoğunluğunun sohbet odalarına daha sık girdiklerini görüyoruz. Bunun nedeni aslında kişinin koşulsuz kabul arayışıdır. Çünkü çevresi eğer bireyi hep eleştirip, kendilerine göre görmek isterlerse birey gerçek çevreden kaçar, kendisini koşulsuz kabul eden, sanal çevreye yönelir.

Peki neler yapmalıyız?

  • İnternet ve oyun ortamının gerçek değil sanal olduğunu unutmamalıyız.
  • Gerçek hayattaki ilişkilerimizi, yaşam tarzımı felsefemizi sorgulamalıyız.
  • İnternete olan bağımlılığımızın nedenlerini yukarıdaki görüşlere bağlı olarak ortaya koymalıyız.
  • Çocuklarımızın oynadığı oyunları, girdikleri siteleri bilmeli ve onlara önleyici bilgiler vererek zarar görmelerine engel olmalıyız.
  • Sanalda bulduğumuz şeyin aradığımız şey olup olmayacağını mantıksal süreçler olarak tartışmalıyız.
  • İnternet kullanım süresini ihtiyaca göre ayarlamalıyız. (günde en fazla 3 saati geçmemesini öneriyoruz.)
  • İnternet ve oyuna yönelmemek için farklı uğraşlar bulmalıyız. Kitap okumak, spor yapmak, ev işleri, arkadaşla beraber olmak, müzik dinlemek vs… gibi.
  • Çoğunuzun bilgisayar kullanım süresini kontrol etmeli, ihtiyacının niteliğini ve niceliğini açığa çıkarmalıyız.
  • Çocuğunuza sanal konularla ve olumsuzluklarla ilgili ön bilgileri aktarmalıyız
  • Çocukların temel görevlerini bitirmeden bilgisayar başına oturmalarına göz yummamalıyız.
  • Çocukların günlük kullanımı en fazla 1 saat olmalıdır.

Eğer internet veya oyun bağımlılığınız var ise bu yazıyı okuduktan sonra ilk iş olarak kendinize kullanım süresi ve günlük farklı uğraşlar listesi yapınız.

0 0 oy
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Abone Ol
Bildir
0 Yorum
En Yeni
En Eski En Çok Oylanan
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
Picture of Sadık YAMANOĞLU

Sadık YAMANOĞLU

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...