YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
670bdabb392ee
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 0 4 5
Bugün : 21193
Dün : 34178
Bu ay : 417887
Geçen ay : 1024615
Toplam : 28287927
IP'niz : 44.220.184.63

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Hiddet, Şiddet, Nefret ve Cinnet!…

İslamsızlık, toplumu insanlıktan çıkarıyor. İmansızlık sınır tanımazlığı, bu da sabırsızlığı, saldırganlığı ve her türlü sapkınlık ve sapıklığı körüklüyor. Haksızlık, hayasızlık, arsızlık ve hırsızlık hızla yayılıyor. Bunalımların, intiharların önü alınamıyor. Cinnetler, cinayetler ve sinsi rezaletler cemiyeti temelinden sarsıyor.

Tarihi tecrübelerden ve Kur'ani tenbihlerden anlıyoruz ki; böyle durumlarda:

  • a) Ya büyük bir liderin öncülüğünde köklü ve kutlu devrim ve dönüşümler
  • b) Veya büyük kahredici felaket ve musibetler, mevcut bozuk dünya düzenini ve dengeleri değiştiriyor!

 

Sabırsızlık ve sorumsuzluk, ailevi ve toplumsal şiddeti ve hiddeti artırıyor ve bunalıma sürüklüyor!

Evdeki şiddet, çocuğu da şiddete itiyor.

Şiddet şiddeti doğuruyor

Trakya Üniversitesi (TÜ) Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Faruk Yorulmaz, şiddet nedenleri arasında ruhsal sorunlar, ailede, okulda, toplumda yaşanan şiddet, medyadaki haber film, dizi, çizgi film, magazin, kötü arkadaş çevresi, gelişmemiş kişilik, amaçsızlık, ilgisiz aile gibi etkenlerin olduğunu anlattı.

Trakya Üniversitesi (TÜ) Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Faruk Yorulmaz, şiddet davranışından etkilenme ve şiddeti öğrenmenin çok küçük yaşlarda başlayabildiğini belirterek, "Evlerdeki şiddet, çocuklara kötü örnek oluyor" dedi. Yorulmaz, bu yıl okulların açılmasıyla birlikte, önceki yıllara oranla daha fazla sayıda ve daha ciddi şiddet olaylarıyla karşı karşıya kalındığını öne sürdü. Bunun nedenlerini sadece okulda aramanın doğru olmadığını ifade eden Yorulmaz, şiddet etkenlerini belirlemeden ve tümüne müdahale etmeden çözüm aramanın mümkün olmadığını söyledi.

Şiddetin öğrenilen bir davranış olduğunu belirten Yorulmaz, "Şiddet, fiziksel, duygusal, cinsel, ekonomik olabileceği gibi ihmal biçiminde de olabilir" dedi. Yorulmaz, şiddet nedenleri arasında ruhsal sorunlar, ailede, okulda, toplumda yaşanan ve şahit olunan şiddet, medyadaki haber film, dizi, çizgi film, magazin, hayvanlara şiddet uygulanması, aşırı baskıcı ve otoriter ortam, bağımlılık, kötü arkadaş çevresi, gelişmemiş kişilik, amaçsızlık, ilgisiz aile gibi etkenlerin olduğunu anlattı.

"Katiller çocukken şiddete uğruyor"

Çocukluğunda şiddetle karşılaşanların büyüdüklerinde şiddet uyguladığını ifade eden Yorulmaz, araştırmaların katillerin çocukken aile içi şiddetle karşılaşmış kişiler olduğunu gösterdiğini söyledi. Başbakanlığın araştırmasına göre, ailelerin üçte birinde fiziksel, yarıdan fazlasında sözlü şiddet olduğunu belirten Yorulmaz, "Şiddet davranışlarından etkilenme ve şiddeti öğrenme çok küçük yaşlarda başlayabiliyor. Evlerdeki şiddet çocuklara kötü örnek oluyor. Şiddete uğrayanların yüzde 80'i buna karşı bir şey yapamayacağını düşünüyor. Şiddet uygulanan evlerin dörtte üçünde ise çocuklar şiddette şahit oluyor. Eğitimsiz, düşük gelirli ailelerde de şiddet daha fazla yaşanıyor. Ailelerin yüzde 63'ünde çocuklara yönelik şiddet bulunmakta. Annelerin yüzde 76'sı, eşlerinin çocuklarına kötü davrandığını düşünüyor" dedi.[1]

İnsan israfı 

Tıp Profesörü, kendi fakültesinde intihar ediyor.

Emekli Albay, oğlunu bıçakladıktan sonra onuncu kattan kendini atarak intihar ettiği haberleri gazetelerde baş sayfada yer alıyor.

Bir Profesör, konuşmasından sonra fakültede verdiği derslere son veriliyor ve kırk yılda yetişen bir ilim adamının bilgisine kilit vuruluyor.

Eğitimimizde bir şeylerin eksik olduğunu görüyoruz.

İnsan israfı var.

"İsraf etmeyiniz" dense hemen aklımıza yiyecek, içecek, giyecek ve kullandığımız eşyanın israf edilmemesi gelir. Doğrudur.

Ancak Kur'an-ı Kerim'de yirmi üç ayette israftan bahsederken ayetlerin çoğunluğu insan israfından bahsetmektedir. Ancak beş kadar ayet eşyanın israf edilmemesini istemektedir.

Yeryüzü ve gökyüzü insan için yaratılmıştır. Öyle ise birinci derecede insan israfı yapılmamalıdır. Rabbimiz, kendini tanrı ilan eden Firavunun müsrif olduğunu haber verir.[2]

İnsanlık sınırını aştığından kendini tanrı yerine koyup insanları kendine kul yaptığından ve o insanları kendisiyle beraber cehenneme attığından müsrif olarak tanıtılmıştır.

Küllüğe atılan bir cam, kâğıt, ekmek parçası israftır. Boş yere yakılan elektrik, musluktan boşa damlayan su israf edilmiştir. Basın yayın organlarımız bazen buna dikkat çekerler, ama insan israfına pek dikkat çekmezler.

Altın madeninden daha değerli beyinler keşfedilmeden ülkenin en ücra köşelerinde doğup, büyüyüp ölüp gitmekteler.

Açıktan veya gizlice kötülük yayan, insanların şahsına veya mallarına karşı haksızlık yapanlar, Allah'a ortak koşanlar kendilerini israf eden insanlardır.

Rabbimiz A'raf suresinin 34. ayetinde "Her ümmetin bir eceli vardır. Onların eceli gelince ne bir saat gecikir, ne de bir saat öne geçer" buyurur.

Ayet insanların ecelini anlatan ayetle aynıdır. İnsan yerine ümmet kelimesi getirilmiştir. Milletlerin ecelini hazırlayan sebepleri İbni Haldun Mukaddime (2/296)'sinde uzun uzun anlatıyor. Anlattıklarının hepsini özetleyecek bir kelime arayacak olursak oda "İsraf" kelimesidir.

Sokaklarda dolaşıp "Eski demir alırıııım, eski kağıt, eski cam alırıııııım" diyen insanları severim. İsrafı önlüyorlar. Ekonomiye katkıda bulunuyorlar. Kâğıt toplayarak dağdaki ağacın kesimini önlüyorlar. Ama insan israfına hiç dikkat edilmiyor.

Irak'ta, Filistin'de ekin biçer gibi insan biçiyorlar.

Çevrecilerin bir ağaç kesimine engel olmak için gösterdikleri engelleyici faaliyetin yüzde birini insan biçenlere karşı göstermiyorlar.

"Bir deli bir kuyuya bir taş atar, kırk akıllı çıkaramaz" atasözümüz vardı.

Kemal Suavi Yazgıç beyefendi bir şiirinde akıllıları da:

"Kırk akıllı

Kırkının da kulpu kırık akıllı" diye tarif ederken yine de ümitsizlik tohumu saçmamak için:

"Kuyu ona attığım taşı kustu

Kabul etmedi deliliğimi" diyor ve kuyuların da bizim yanımızda olduğunu anlatıveriyor.[3]

Televizyon ekranlarında polisle kovalamaca oynayan eşcinsellerimiz, uyuşturucu içenlerimiz, pazarlayanlarımız, öldürdüğü adam sayısına göre itibarını kendi dünyasında artıranlarımız, inkârcılığı oranında makam, mevki elde edenlerimiz, hortumladığı para oranında saygı görenlerimiz, bütün bunlar israf edilmiş insanlarımız."[4]

Yine sabırsızlık, şuursuzluğu ve huzursuzluğu körükleyip, pek çok davranış bozukluklarına yol açıyor.

Davranış bozukluğunun temel özellikleri başkalarının temel haklarına saldırıldığı ya da içinde olunan yaşa uygun olarak başlıca toplumsal değerlerin ya da kuralların hiçe sayıldığı, tekrarlayıcı bir biçimde ve sürekli olarak görülen bir bozukluktur.

Belirtileri

1- Çoğu zaman başkalarına gözdağı vermek, korkutmak ve üstünlük taslamak.

2- Çoğu kez kavga ve dövüş başlatmak.

3- Sopa, taş, kırık şişe, şiş, bıçak, tabanca ile başkalarına ciddi bir biçimde fiziksel olarak zarar vermek, yaralamak.

4- İnsanlara fiziksel olarak saldırıda bulunmak.

5- Hayvanlara fiziksel olarak acımasız davranmak.

6- Diğer insanları zorla soymak, hırsızlık  ve  silahlı soygun yapmak.

7- Cinsel olarak diğer insanları taciz etmek, zorlamak.

8- Yangın çıkarmak.

9- Başkalarının eşyalarına zarar vermek, kırmak, parçalamak.

10- Başka insanların evine ve arabasına zorla girmeye çalışmak.

11- Bir çıkar sağlamak ve sorumluluktan kaçmak için çoğu zaman yalan konuşmak.

12- Başka insanların değerli eşyalarını çalmak.

13- Mağazalardan kimse görmeden mal çalmak, ve evrakta sahtekarlık yapmak.

14- On üç yaş öncesinden başlayarak ailenin yasaklarına karşı, çoğu zaman geceyi dışarıda geçirmek ve evden kaçmak.

15- On üç yaşından önce başlayarak çoğu zaman okuldan kaçmak, kuralları ciddi biçimde bozmak.

16- On sekiz yaşından sonra antisosyal davranışlar göstermek, haksızlığa ve ahlaksızlığa kaymak

Yukarıdaki tanı ölçütünün, son 6 ay veya 1 yıldır, en az üç tanesi olması halinde davranış bozukluğu teşhisi konulur.

 Bunlara eşlik eden özellikler ve bozukluklar 

Davranış bozukluğu olan kişiler, diğer insanların duygularını, arzu, istek ve beklentilerini umursamazlar ve empati yapamazlar. Saldırgan bireyler, belirsiz ortamlarda diğerlerinin niyetlerini düşmanca ve tehdit edici olarak algılarlar. Saldırgan tepkiler verip, bu tepkilerinde de haklı ve mantıklı olduklarına inanırlar. Bu bireyler katı, arsız olup, duruma uygun suçluluk ve pişmanlık duyguları da göstermezler. Çoğu kez arkadaşlarını ele verip, kendi suçları nedeniyle başkalarını suçlarlar. Güçlü görünmeye çalışırlar ama kendilerine güvenleri genelde düşüktür. Öfke atakları, irrite – gergin hal, engellenmeye karşı tolerans düşüklüğü ve sık sık kaza yaptıkları görülebilir. Okul başarıları yaşa ve zekaya göre beklenen düzeyin altındadır (okuma ve sözel becerilerde sıklıkla). İntihar düşünceleri ve intihar girişimleri, rasgele cinsel ilişkilerle hastalık taşıma ve okuldan atılmalar görülür.

Ailenin tutumları önemlidir

Anne ve babanın reddi ve ihmali, huysuz bebeklik dönemi bakımında ve eğitiminde tutarsızlıklar ve baskı, fiziksel ve cinsel sömürü – dayak – denetim eksikliği, çocuğun sınırlarının çizilmemesi, bakım veren kişilerin sık sık değişmesi, ailedeki büyüklerin sayısının fazla olması, suçlu çocuk gruplarıyla arkadaşlık etme de, aileden kaynaklanan bozukluklardır.

Görülme oranı

Davranış bozukluğu son 10 – 20 yılda artmıştır ve kentlerde daha sık görülmektedir. Erkek çocuklarda görülme sıklığı biraz daha fazladır. (18 yaşın altındaki erkeklerde % 6 – 16, kızlarda ise % 2 – 9 arasında değişir)

Davranış bozukluğunun seyri

Davranış bozukluğu 5 – 6 yaşlarında başlayabilir. Daha çok geç çocukluk ya da erken ergenlik döneminde başlar. 16 yaşından sonra nadir olarak başladığı görülmüştür. Gidişi değişkendir. Erken başlamışsa Antisosyal kişilik bozukluğu riskini artırır. Duygu durum bozukluğu, anksiyete bozukluğu riskleri de vardır.

Genetiktir aynı zamanda

Genetik ve çevre şartları ile oluşan bir bozukluktur. Alkol bağımlılığı, duygu durum bozukluğu, şizofreni, hiperaktivite bozukluğu, davranış bozukluğu gösteren ailelerin çocuklarında bu bozukluk sık görülür.

Eşlik eden rahatsızlıklar

Karşıt olma – karşı gelme bozukluğu ve dikkat eksikliği – hiperaktivite bozuklukları ile birlikte bulunabilir. Manik epizod geçiren çocuklarla ve uyum bozukluğu olan çocuklardan ayrılmalıdır. 18 yaşın altındaki bireylere antisosyal kişilik bozukluğu tanısı konmaz.

Normal dışı davranışlar

Davranış bozukluğu nedir sorusunun yanıtı tarih boyunca insanların ilgi alanı olmuştur. Çin- Mısır -İbrani ve Yunan dillerinde yazılmış yapıtlarda davranış bozukluğu gösteren kişilerde ilgili öykülere rastlanır Yunan mitolojisinde Herkül'ün sara nöbetleri geçirerek insanlara saldırdığı "Deli İbrahim"'in büyüklük duygularına kapılarak tahtından indirilmesi, Mozart'ın bestelerini yaparken zehirleneceğine dair inancı, Van Gogh'un kulağını kesip bir fahişeye yollaması tarihte "davranış bozukluğu "olarak tanımlanmıştır.

Hangisi normal?

Davranış bozukluğu günümüzde gelişmiş ülkelerde en önemli sağlık sorunu olarak kabul edilmektedir ama hangi davranış normal, hangi davranış anormal konusunda yapılan çalışmalarda net bir bilgiye ulaşılamamıştır. Psikologlar ve Psikyatrlar birbirleriyle teşhis koymada çelişkiye düşmüşlerdir. Ama biz biliyoruz ki normal olan İslâmiyet'in bize öngördükleridir. Onun haricindekiler anormaldir.

Tedavisi

Davranış bozukluklarının tedavisinde genellikle çocuk ve genç psikiyatrisi – psikolojisi devreye girer. Çocuk genellikle 8-9 yaşın altında ise aile görüşmeleri biraz daha ağırlık kazanıyor diyebiliriz. Tabi çocukla bireysel görüşmeler, çeşitli testler de yapılıyor. Daha büyük yaş gruplarında ve gençlerde, gencin kendisiyle yapılan terapiler ağırlık kazanıyor, yine aile bireylerine de psikolojik danışmanlık uygulanıyor. Bazı davranış sorunlarının temelinde endişe ve depresyon sorunları da olduğu için, bazen davranış sorunu olarak başvuran gençte veya çocukta temeldeki başka bir sorunu tespit edilip, tedavi edilir. Gerekli durumlarda ilaç tedavisi uygulanır. Genellikle aile danışmanlığı ve psikoterapi tarzında tedavileri uygulanmaktadır. 

Antisosyal davranış bozukları yaygınlaşıyor!

Çocukluk yaşantılarında sevgi beklentileri verilemediğinden, ya da onların ihtiyaçları olduğu kadar verilemediği için, öfke duyguları gelişmiştir. Esasında hissedebildikleri tek duygu da budur. Çocukluk yıllarında ebeveynlerinin tüm beklentilerini yerine getirdikleri halde, sevgi alamama haksızlığına uğrama onların kurallara uymamalarına neden olur. "Ben kurallara uydum. Sizlerin tüm beklentilerini yerine getirdim ama gene beni sevmediniz. Kurallara uymuyorum, onlara çok öfkeliyim" diye düşünür.

Sevgiler verilmediği halde ortalıkta dolanan, sevgi arayan, sevgi dilenen, zavallı, sefil çocuk halini görmek istemez. Antisosyallerde bir SAYGI sorunu vardır. Kendi tarzında hala bugün de sevgi aramaktadır. Ancak parası olunca ailesini görmeye gider. Kendine saygı duyamama ve hala sevgi arayan kendime saygı duyamama, kendisine ve diğerlerine hala sevgi aradığı için duyduğu öfke vardır.

Sevgiye yatırım yapmazlar

Antisosyaller başkalarını önemsedikleri zaman sevgiye ihtiyaç duyabilecekleri ve bunu alamayacakları korkusu ile sevgiye yatırım yapmazlar.

Bağımlı karakterleri vardır

Alkolizm, madde bağımlılığı gibi, aşırı hız gibi kendilerine zarar veren eylemlerde bulunurlar. İç dünyaları fırtınalı ve çok hareketlidir. Duyarsızlıkları bir maske, sevgi açlıklarına karşı giydikleri bir savunma elbisesidir ve denge bulmalarına yardım eder. Antisosyallerin nörolojik bozuklukları da olabilir. Dürtüsellik, kısa vade davranışları, rahatsızlığın ana yapısını oluşturmaktadır.

Antisosyal davranış bozukluğunun belirtileri

1- Başkalarının mallarına ve bedensel bütünlüklerine yönelik saldırgan ve duyarsız davranırlar.

2- Başkalarının alanlarına, sınırlarına yönelik mesafesizlik, saygısızlık yaparlar.

3- Dürtüsellik, dürtülerine göre harekete geçme. Bu insanların uzun vadeli planları olmaz, kısa planlar yaparlar. O anda akıllarından geçtiği gibi davranırlar.

4- Duygu ve öfke patlamaları. Aniden dürtüsel olarak veya önemsiz de olsa, bir nedene bağlı olarak bağırıp çağırıp kavgaya başlarlar.

5- Duyarsızlık. Bu insanlar başka insanların yaşamlarında yol açtıkları hasarlara karşı duyarsızdırlar. Pişmanlık duymazlar.

6- Yalan söyleme ve hırsızlık. Yalan söyleme ve hırsızlık aslında aynı şeylerdir; yani gerçeği çalmaktır. Kendi dünyalarından dışlamak için gereksiz ortamlarda dahi yalan söylerler. Hırsızlıkları çok yoğun değildir. Genelde sabıka almazlar.

7- Kendine duyarsızlık. Sorumsuz araba kullanmak gibi davranış bozukluğu gösterirler. Kendi başlarına gelebilecek olumsuzlukları da umursamazlar.

Bu insanlarda samimiyetin doğal olmayan bir kısmı "mesafesizlik" vardır. Çocukluk öykülerinde iletişim kopukluğu, kurallara uymama, evden kaçma gibi hikayeler vardır. Henüz ergenlik çağına gelmemiş gençlerse hemen "kişilik bozukluğu" tanısı konmalıdır.

8- Kurallara ve otoriteye baş kaldırma ve uymama vardır. Genel kuralları çiğnerler ve öfke patlamaları ile karşı çıkarlar. En yoğun duyguları öfkedir. Bu öfkeyi maskelemezler ve toplumsal sorunlar oluşturacak şekilde dışa vururlar. Bu kişilerde sevgi arayışı ve kabul edilme önemlidir. Kendilerini algılayamaz, anlayamaz ve kendileriyle ilişki kuramazlar.

Diğer belirtiler

  • Öfke patlamaları, kurallara itaatsizlik, hırsızlık, yalancılık
  • Vicdansızlık ve acımasızlık
  • Kendisine güçlü görünme isteği. Dışarıdaki insanlara öfkeli ve sert karşılık
  • Ortamı bilgi ile değil, zorbalıkla kontrol etmek isteği kabadayılık.
  • Kendilerini anlamaktan uzak ve her problemde çözümü dışarıda arayan kişilerdir. Öfkeyi dış dünyaya akıttıkça kendini savunmuş olur; ama daha çok öfkelenerek bir kısır döngünün içinde kalır. Köşeye sıkışmış hisseder, riske girer, çaresizliği ve çözümsüzlüğü hep öfke nedeniyledir. Öfkeye tutsaklık.
  • Bu insanların öfkesini bastırıp yenebilen tek duygu kaygıdır. Kaygı ve korku yaşarlarsa öfkeleri sönebilir. Gizli korkaklık..

Tedavisi

Antisosyal kişilik bozukluğu olan kişiler genelde çevrelerinde ki kişilerin zoru ile psikologa ya da psikiyatriste gelirler. Eğer kişi sorunlarının nedenini başkalarında görmeye devam ederse ve sorumluluk almayı reddederse tedavinin süresi uzayabilir. Kişilik hastalıklarının erken yaşlarda gelişiyor olması ve insanların kendilerini bu hastalık ile tanımlıyor olması tedavinin çözümünü zorlaştırmaktadır. Tedavinin başarılı olabilmesi için kökleşmiş davranış şekillerine, yaklaşımlara, bakış açılarına, ilişki yapılarına ve kişinin kapasitesine bakılması gerekir.

Dikkat!!!

Bu hastalarda dikkat edilmesi gereken en önemli etken uyuşturucu ve alkol kullanımıdır. Bazı durumlarda madde bağımlılığı ve kullanımı kişilerin antisosyal davranışlar geliştirmelerinde temel etken olabilir. Bu durumda kişinin madde bağımlılığını bırakması kişinin iyileşmesinde önemli bir adım olabilir.

İlaç almayı reddederler

Antisosyal davranış bozukluğunda kullanılabilecek her hangi bir ilaç bulunmamaktadır. Fakat bazı semptomlar ve davranışlar için doktor gözetiminde ilaç kullanımı önerilebilir. Örneğin saldırgan davranışlar için antidepresan kullanımı gibi. Fakat hatırlatmak gerek, antisosyal kişiler ilaç kullanımına sıcak bakmayabilir ve ilaç almayı reddedebilirler. Psikolog kontrolünde tedavi olunması şarttır. 

Bir ahlâk paranoyası, sınır tanımazlık ya da modern anlayış 

 7 yaşındaki çocuğa yapılan tecavüz, altmış saatte yedi insanın ölümü ile sonuçlanan vahşet v.s. üzerine yapılacak bütün tahliller aslında suçu ve suçluyu aklamaktan başka bir şeye yaramayacaktır.

Ne mutlu bize(!) Ulaşmak istediğimiz yere vardık sonunda. 150 yıldan fazladır biz bunu istemiyor muyduk? Modern hayatın gereklerini yerine getirerek, ona eklemlenmek ve onun taşıyıcısı olmayı özlemiyor muyduk? Galiba oluyor. Daha da olacak gibi görünüyor. Evet, batılılaşma ve modernleşme arzularımız yerini buluyor artık. Milli ve manevi birikimimiz olan geleneğimizi reddederken gelecek sonuçların böyle olmasından başka ne bekliyorduk ki? İşte modernleşme maceramız, işte sonuçları! Ne yazık ki Batı'nın sorgulamaya başladığı ve kurtulmak için uğraştığı şeylere biz yeni ulaşıyoruz.

 "Yaşamımız 20. yüzyılın o büyük, ikiz ana temasının egemenliği altında. Bunlar "seks" ve "paranoya"dır."  cümlesi yaşanılan çağın dünyaya neler getirdiğini görmek açısından önemli bir tespittir. Bir paranoyanın resmidir yaşanılan zamanlar. İnsanlık yaşadığı bu paranoya neticesinde asli kimliğini unutarak hayvaniliğin (nefsin) sınırları içerisine hapsolmuştur.

Sanayileşen, büyük sosyal değişimler yaşayan insanlığın kapitalizmin sosyal planda yol açtığı olumsuzlukları olumlu birer sonuçmuş gibi algılayarak köklerinden kopması ve sahipsiz kalması ne hazin bir durumdur. Kapitalizm ile birlikte ortaya çıkan "birey" önceliği toplumun aleyhine bir hal almış, toplumun çökmesine neden olduğu gibi "birey" in de yok olmasını doğurmuştur.

Modern anlayışla ortaya çıkan süreç, oluştururken yok eden bir süreçtir. Bir taraftan yeni yaşam standartları getiren, ticari ve sosyal sınırları genişleten bu anlayış diğer taraftan insanlığa acı bunalımlarda getirmektedir maalesef. Ortaya çıkan gelişmiş toplum modeli geleneksel hayatı yok etmiş, insanların ahlaki yapısını ezmiştir.

Bu istikrarsızlık modernliğin belirgin bir uzvu olan kapitalizmin, insanları buhrana bunalıma, suç ortamına itmesinden başka bir şey değildir. Bunlar böyle olunca Sennett'in de dediği gibi "irade ile davranışlar birbirinden kopacak", güven bağları zedelenerek "karakter aşınmaları" meydana gelecektir. Toplumumuzun da son günlerde artarak yaşadığı sapıklıklar, sapkınlıklar tıpkı yazarın söylediği gibi karakter aşınmalarıdır. Maneviyatını, yani arasındaki "uzun vadeli bağları" kaybeden toplumumuz, birbirinin gözlerinin içine bakamayan güvensizler ve tehlike yığınlarına dönüşmüştür. Yani bir "akılcılaşma" olarak algılanan modern anlayış, kendi akıldışılığını üretmiş, bunu yaşamın bütün alanlarına korkusuzca yaymış, yayılınca da kendi akılsızlığının akılcılık gibi algılanmasını sağlayarak, insaniliğin ortadan kalkmasına neden olmuştur.

Evet, geleneksel kültürler ve inanışlar Batı'nın icat ettiği kapitalist kültürün işgali altındadır. Geleneksel bir kuvveti olan bu kültürler, bu işgalin sonuçları karşısında şaşkın duruma düştükleri gibi, umudu yine aynı anlayışın icat ettiği suni çözümler ve kurumlarda arıyor. UNESCO, UNICEF, vs. kurumların hepsi birer günah çıkarma kurumları oldukları gibi, bu kurumların geleneksel kültürlere vereceği hiçbir şeyleri yoktur.

İnsan yaşadıkları ve hissettikleri ile insandır. Korkular, günahlar, standartlar vs. ile yaşamını sürdürür insanoğlu. Yaşadığımız dünya salt bir iyilik üzerine kurulmamıştır. Dünya, pisliğiyle, nefretiyle, acısıyla var olan bir dünyadır. Önemli olan, insanın görevinin bunların arasında en iyi olanı bulmak ve onun doğrultusunda bir yaşam sürmek olduğunu unutmamaktır. Yani inancımızda kavramsallaştırdığımız gibi "maneviyat gömleği"ni giyip, bütün düğmelerini iyice iliklemek gücümüzde yatıyor refah ve huzur.

Kimilerine göre sürgünde olan, inancımıza göre bir sınav arenasında olan bizler -bütün insanlık- modern zamanların ürettiği "uygar insan",  "çağdaş insan" palavralarına aldanıp kendi "sınırlılığımızı", gidebileceğimiz sınırı unutup, daha ileriye varmak adına "sekülerizm" gibi ideolojilerin tuzağına düşerek Yaratıcı'yı yaşadığımız dünyadan kovmaya yeltendik. Hatta O'nun yerine el atmaya çalışarak hayatımızın kirlenmesine, saçma bir paranoyanın ortasında katiller, 7 yaşındaki bir çocuğa tecavüze yeltenen şeytancıklar üretmeye başladık. Yıllar önce, ülkemiz siyasetçilerinden Erbakan Hoca'nın söylediği "herkesin başına polis dikemezsiniz ama herkesin kalbine Allah korkusunu yerleştirebilirsiniz, böylelikle sorunlar kendiliğinden ortadan kalkar" sözü ne söylemek istediğimizi özetlemeye yetecektir."[5]


[1] (aa) 

[2] Yunus: 83

[3] Sebepsiz serçe, Birey yayıncılık, İst. 2001

[4] 23.11.2006 / Mahmut Toptaş / Milli Gazete

[5] 23.11.2006 / Mustafa Öztürk I Milli Gazete

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Picture of Milli Çözüm Dergisi

Milli Çözüm Dergisi

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx
Paylaş...