NATO’NUN YAYILMASI, İKTİDARIN YAYGARASI!
NATO’NUN YAYILMASI, İKTİDARIN YAYGARASI!
ABD Dergisinde Küstah Şantaj: “İstediğimiz Olmuyorsa Türkiye'yi NATO'dan atalım!”
Finlandiya ve İsveç'ten terörle arasına mesafe koymasını isteyen Türkiye'ye karşı algı operasyonu başlatılmıştı. ABD merkezli National Review dergisinde yayımlanan, "Türkiye'yi NATO'dan atma vakti" başlıklı yazıda askeri ittifakın ikinci büyük ordusuyla ilgili skandal ifadeler kullanılmıştı.
Siyonist Güdümlü Dergide, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile 'açık sözlü olunması gerektiği' vurgulanarak: "İsveç ve Finlandiya'yı barındıran ancak Türkiye'yi dışlayan bir NATO, Türkiye'yi içeren ancak İsveç ve Finlandiya'yı dışarıda tutan bir NATO'ya tercih edilir" şeklindeki görüş savunulmaktaydı. Türkiye'nin açıkça hedef alındığı yazıda, "Türkiye'nin gitme vakti geldi" ifadesi kullanılmıştı.
İbrahim Kalın Kapıyı Açık Bırakmıştı… NATO Çatlağı mıydı, Halkın Oyalanması mıydı?
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “Türkiye'nin İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya üyeliğine kapıyı tamamen kapatmadığını, ancak ulusal güvenlik endişelerinin ciddiye alınmasını arzuladıklarını” açıklamıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise yaptığı açıklamada iki ülkenin üyeliklerine olumlu bakılmadığını belirtip, hâlâ halkı oyalama ve oy toplama hesapları yapmaktaydı.
"Yapılması gereken açık" diyen Kalın, "Bizim beklentimiz NATO müttefiklerimizden ve diğer ülkelerden, Türkiye’nin ulusal güvenliğine tehdit teşkil eden PKK, FETÖ, DHKP-C gibi terör örgütlerine karşı açık, net tavır almaları ve bunu eylemle net şekilde ortaya koymalarıdır… NATO üyeliği bir süreç alacaktır. İşlerin nasıl gittiğine bakacağız. Ancak bu İsveç makamlarının yanı sıra tüm müttefiklerimizle gündeme getirmek istediğimiz ilk noktadır. Elbet İsveçli meslektaşlarımızla tartışmak, müzakere etmek istiyoruz." sözleriyle, İsveç ve Finlandiya’ya: “Türkiye’yi rahatlatacak ve toplum nazarında Erdoğan’a puan kazandıracak bir iki açıklama yapın ve teröre karşı olduğunuzu açıklayın ki, biz de NATO’ya girişinizi onaylayalım” mesajını aktarmıştı.
Devlet Bahçeli: NATO'dan Ayrılmak Bile Alternatif Bir Tercih Olarak Gündeme Alınmalıdır!
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, “Türkiye'nin İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya üyeliği hususundaki isabetli çekincelerinin, düştüğü makul şerhlerin, gündeme getirdiği haklı tezlerin, henüz muhatapları tarafından dikkate alınmadığını” hatırlatmıştı. "İkinci Kandil Dağı İsveç'tedir." ifadesini kullanan Bahçeli, "Türkiye'ye silah ambargosu uygulayan, terörizme çanak tutan sabıkalı ülkelerle bir ve beraber olmamız akıl harcı mıdır?" diye sormuşlardı.
"Hiç kimse Türkiye’yi tehdit etmeye kalkışmamalıdır!"
Türkiye'nin bağımlı ve tutsak bir ülke olmadığını vurgulayan Devlet Bahçeli, şunları aktarmıştı:
"Hiç kimse Türkiye’yi tehdit etmeye yeltenmesin. Terör örgütü PKK/YPG'yi İsveç ve Finlandiya üzerinden NATO'ya fiili ortak yapmaya asla teşebbüs etmesin. Yanlış adımın döneceği merci başkent Ankara'nın tarihi iradesi, Türk milletinin asil varlığıdır. İsveç hükümeti, terörizme mali imkân sağladı, silah verdi, teröristleri ülkesinde ağırladı, yaralı hainleri tedavi ettirdi, bununla yetinmedi parlamentosuna taşıdı, Başbakanı'nın bile göreve gelmesinde terör örgütü uzantılarının dahli ve desteği görüldü. Şimdi bu İsveç'in NATO'ya girmesi nasıl mümkün olacak? Türk milleti bu zillete nasıl tamam diyecek? FETÖ’cülere 'muhalif grup' diyenler, PKK/YPG'li teröristleri 'aktivist' diye tanımlayanlar, Türkiye'yle müttefikliği nasıl hak edecek? Türk milletinin terazisi bu melanet ağırlığı nasıl çekecek? Teröristlerin Türkiye'ye iade talepleri her seferinde reddedilmektedir. PKK'lılar, FETÖ'cüler ellerini kollarını sallayarak bu ülkelerde cirit atmaktadır. Bu gelişmeleri dikkate aldığımızda İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya üyelikleri, terörizme 'evet' demek, Türkiye düşmanlarına olur vermek anlamına gelecektir.
Türkiye’nin baskı ve dayatma altına alınıp sürecin oldubittiye getirilmesiyle İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya dahil edilmesi karşısında Ankara kriterleri anında işleme koyulmalıdır. Türkiye seçeneksiz değildir. Türkiye çaresiz değildir. Eğer şartlar içinden çıkılmaz hale bürünürse NATO'dan ayrılmak bile alternatif bir tercih olarak gündeme alınmalıdır. NATO'yla var olmadık, NATO'suz da yok olmayız! Türkiye 1952 yılından bu tarafa NATO üyesidir. Velakin Türkiye NATO'nun doğudaki karakol ülkesi olarak muamele görmüş, krizlerin, darbelerin, toplumsal ve siyasal çalkantıların tahrik merkezinde hep NATO'nun bulunduğu, sürekli gündemi işgal etmiştir. Türkiye'nin itirazları ciddiye alınmıyorsa NATO'daki varlığı da ciddiye alınmıyor ve saygı görmüyor demektir. Alsınlar İsveç'i, alsınlar Finlandiya'yı tepe tepe kullansınlar, Rusya'ya karşı yeni bir siper açsınlar. İhtiyaç hasıl olursa, gelişmeler başka bir seçenek bırakmazsa, Türkiye'nin, Türk dünyasının ve 57 İslam ülkesinin de içine katılacağı yeni bir güvenlik teşkilatının kurulması mümkündür, belki de en doğrusu budur. Mesela 'Asya ve Ortadoğu Güvenlik Örgütü' ismiyle kurulacak güvenlik teşkilatı aynı zamanda NATO'nun dünya genelinde dengelenmesini de sağlayacaktır. Kim nereye doğru genişliyorsa genişlesin, NATO kimi üye yapıyorsa yapsın, buna karşılık Türk ve İslam ruhunun ayağa kalkıp genişlemesi küresel dengeleri kökten değiştirecek, bölgesel hesapları muhataplarının kursağında bırakacaktır." diyen ve doğru şeyler söyleyen Sn. Bahçeli’nin Erbakan Hoca’nın tarihi: “İslam Birleşmiş Milletler Teşkilatı ve İslam Savunma Paktı” gibi olumlu ve onurlu programlarına ve “D-8 gibi resmiyet kazanmış fiili yapılanmalarına” hiç sahip çıkmaması; bunları ağzına almaktan bile korkmasından mıydı, yoksa büyük ortağı gibi sadece palavra politikalarıyla halkı avutma hesaplı mıydı?
Siyonizm’in Strateji Kurmayı ve Eski ABD Dışişleri Bakanı Kissinger: “Ukrayna, Rusya’nın Şartlarına Uymalı!..”
Eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, Davos'ta düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu'nda Rusya-Ukrayna savaşına değinerek, Ukrayna'nın Rusya'nın şartlarını kabul etmesi gerektiğini açıkladı. Kissinger'ın sözleri Batı medyasında, "Ukrayna Rusya'ya toprak vermeli" başlığıyla aktarıldı. Soğuk Savaş döneminde ABD dış politikasının şekillenmesinde önemli rol oynayan Siyonist Yahudi stratejistlerin en yaşlısı ve eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, İsviçre'nin Davos kasabasında devam eden Dünya Ekonomik Forumu (WEF) toplantılarına katıldı. Nobel Barış Ödüllü 98 yaşındaki Kissinger, Rusya-Ukrayna savaşına yönelik dikkat çeken açıklamalar yaptı. “Ukrayna’nın Rusya’nın şartlarını kabul etmesi gerektiğini” ifade eden Kissinger, Batı’nın da Rusya’yı ezici bir yenilgiye uğratmaya çalışmaktan vazgeçmesi gerektiğini hatırlattı. Kissinger, “Ukrayna ve Rusya, artık üstesinden gelinemeyecek karışıklıklara ve gerilimlere yol açmadan önce müzakerelere başlamalıdır. Bu noktadan sonra savaşı sürdürmek, Ukrayna’nın özgürlüğüyle ilgili değil, Rusya’ya karşı başlatılan yeni bir savaşla ilgili olacaktır. Batı’nın Ukrayna’nın durumuna bakarak Rusya’nın Avrupa güç dengesindeki konumunu unutması ‘ölümcül’ sonuçlar doğuracaktır. 400 yıldan fazla bir süredir Rusya Avrupa’nın temel bir parçasıdır, Avrupalı liderlerin Rusya ile uzun vadeli ilişkiyi göz ardı etmemeleri lazımdır!”
Kissinger’in Batı’yı ve Rusya’yı İslam’la Korkutması!
“Taraflar önümüzdeki iki ay içinde barış görüşmelerine başlamalıdır. Ukrayna, Avrupa ve Rusya arasında bir köprü olmalıydı, ancak şimdi ilişkiler yeniden şekillenirken Rusya’nın tamamen tecrit edildiği bir alana kayılmıştır. Rusya’nın kendisini Avrupa’dan tamamen uzaklaştırabileceği ve başka bir yerde kalıcı bir ittifak arayabileceği bir durumla karşı karşıyayız. Bu, bizi onlarca yıl geriye götürecek Soğuk Savaş benzeri diplomatik mesafelere yol açacaktır. Uzun vadeli barış için çaba harcamalıyız... ABD-Çin olarak bu iki ülkenin Tayvan’ı diplomatik ilişkilerinin merkezine koymaktan kaçınmaya çalışması lazımdır.” diyen Siyonist Kissinger, örtülü olarak Batı’yı, Rusya’yı, Çin ve Hindistan’ı İSLAM’ın uyanmasına karşı, birlik olmaya çağırmıştı.
ABD, Türkiye ile Rusya’yı Karşı Karşıya Getirmeye Çalışmaktaydı!
Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş devam ederken, Beyaz Saray'ın Batı ülkelerinin Rusya'ya karşı uyguladığı yaptırımlara alternatif planlar geliştirdiği ortaya çıkmıştı. ABD’nin Siyonist gazetelerinden New York Times, Washington yönetiminin Rusya’nın petrol ve doğalgaz gelirlerini iyice azaltmak için uzun vadeli bir plan hazırlığı içerisinde olduğunu aktarmıştı. Gazeteye konuşan yetkililer ve eskiden bazı önemli makamları dolduran isimler; “ABD’nin amacının Rusya’nın küresel enerji ekonomisindeki rolünü yok etmek olduğunu” vurgulamışlardı. Fakat böyle bir hamle ABD ile Rusya’dan petrol satın alan Çin, Hindistan, Türkiye gibi ülkeleri karşı karşıya getirmiş olacaktı.
İkinci Derece Yaptırım Planı
Biden yönetiminin hazırladığı taslak planlarda Rusya’dan satın alınan petrole bir tavan fiyat konulması tartışılmıştı. Bu sebeple, “ikinci derece yaptırım” sayesinde yabancı alıcıların cezalandırılmasının gündeme geleceği hatırlatılmıştı… Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in geri adım atmamasına rağmen ABD ve müttefikleri Rusya’ya yaptırımlara devam ederken Moskova’nın ayda yaklaşık 20 milyar dolarlık petrol geliri elde etmesi sayesinde ekonominin bir şekilde yürüdüğü yorumları yapılmıştı.
Türkiye Rusya ile Ticaret Hacmini Artırmıştı!
Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş devam ederken Rus doğalgaz ve petrol gelirleri ise Nisan ayında artmıştı. Rusya fiyatların da artmasıyla birlikte 2021 yılının aynı dönemine göre yüzde 50 daha fazla gelir sağlamıştı. Öte yandan Hindistan ve Türkiye satın alma hacmini de artırırken Güney Kore önceki dönemlere göre daha az alım yapsa da öne çıkan ülkelerden biri konumundaydı. Çin de daha önce ABD’nin yaptırımlarına karşı çıkmıştı. ABD’nin gündemine aldığı planlardan biri; yabancı şirketlerin Rus petrolü için düşük fiyat teklif etmesi ve aksi takdirde ABD’nin yaptırım uygulama tehdidi olduğuna dikkat çekilirken, bu sayede Rusya’nın elde ettiği kârın azaltılmasının planlandığı vurgulanmıştı.
Sn. Erdoğan, Joe Biden'le Halkbank Pazarlığı mı Yapacaktı?
ABD'nin Halk Bankası için düşündüğü ceza Finlandiya ve İsveç'in NATO üyeliği konusunda masadaki pazarlık konularının birisi olup çıkmıştı. Finlandiya ve İsveç liderleri Mayıs 2022’de Beyaz Saray’da Başkan Joe Biden tarafından ağırlanmıştı. Tayyip Erdoğan yönetiminin eline önemli bir fırsat geçtiği konuşulmaktaydı. İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerine şimdilik direnen Erdoğan, önce esas pazarlık etmek istediği sorunlar için ABD’den yüz bulamamıştı. AKP’nin değişken dış politikası al-ver ilişkisi üzerinde dolaşmaktaydı. Yani AKP’nin sorunu ne İsveç ne de Finlandiya’nın NATO üyelikleri sanılmasındı. Erdoğan öncelikle kendisini görmezden gelen ABD Başkanı Joe Biden’e görünür olmak amacındaydı. Buna rağmen Biden yönetimi yine AKP ve Erdoğan için verdiği sözleri tutamamıştır. Afganistan hüsranında Türkiye’ye bel bağlamış, bunun zararını binlerce kaçak Afgan’ın Türkiye’ye giriş yapmasıyla Türk halkı ödemeye başlamıştır.
Biden yönetiminin bir diğer hatası; Türkiye’nin, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalindeki arabulucu rolünü abartmasıdır. Türkiye haricindeki NATO üyelerinin Rusya’ya aktif olarak ambargo uyguladığı malumdur. Bu ambargoya tek katılmayan ülke Türkiye ve Erdoğan iktidarıdır. Türkiye, Ukrayna’ya sadece Bayraktar TB2 satarak bu ambargodan sıvışamaz. Düşünün ya Rusya Türkiye’den TB2 almak istese. Türkiye satamam diyecek konumda mıdır? Rusya’nın S-400’leri Türkiye’de dururken F-35 programına tekrar dahil edilmesi imkânsızdır. Buna rağmen Biden yönetimi F-16 alımı ve modernizasyonu konusunda ufak bir adım atarak Kongre’den Türkiye’nin taleplerinin bir kısmını karşılayacak paketi geçirmek istiyor gibi davranmıştır. Biden "bir parça bal sürüyor" politikası uygulamıştır.
Türkiye’nin Rusya’ya "hayır" diyemeyeceği ortadadır. NATO’nun İsveç ve Finlandiya’yı yeni üye olarak alması ise Putin’in elini zayıflatacaktır. Ama Erdoğan Putin’e cephe alacak noktadan uzaktır. Belki de asıl sorun başka bir pazarlıkta yatmaktadır. Yani Halk Bankası'na kesilecek milyarlarca dolarlık cezadan kurtulmak için Erdoğan’a bir fırsattır. ABD Türkiye’ye ‘ne istediğini’ henüz sormamıştır. İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği için ‘ne vereyim abime’ derse ABD, Türkiye’nin ilk isteği herhalde Halk Bankası’na yazılacak cezalardır. Bekleyip görelim Tayyip Erdoğan’ın öncelikleri neler olacaktır” tespitleri üzerinde durmak lazımdı.
Erdoğan'ın Miçotakis Çıkışı!
Sn. Erdoğan, Kabine toplantısının ardından Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis'e çok sert tepki gösterip, 'Artık benim için Miçotakis diye birisi yok.' diye çıkışmıştı. Erdoğan, 'Türkiye'ye F-16'ları vermeyin' diye ABD'ye telkinde bulunan Yunanistan Başbakanı Miçotakis'e sataşmıştı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, şöyle konuşmuşlardı:
"Bu yanlışı, Yunanistan ve Fransa'nın NATO'dan çıkışı döneminde, Türkiye o zaman onlara desteği vererek yapmıştı. Ve ne oldu? Şu anda bu Yunanistan, bizimle nasıl bir uyum içinde? FETÖ'nün Avrupa'ya gidiş güzergâhı şu anda Yunanistan değil mi? İçindeki terör örgütlerini besleyen o değil mi? Ve hepsinden öte şu anda 10'a yakın üs var Yunanistan'da ve bu üslerle acaba Yunanistan kimi tehdit ediyor? Veya bu üsler Yunanistan'da niye kuruluyor? Şu anda Avrupa Birliği ülkelerine 400 milyar avro borcu olan bir Yunanistan var. Daha önce kendisiyle yaptığımız görüşmede, 'aramıza üçüncü ülkeleri sokmayalım' diye mutabık kaldık. Buna rağmen 17 Mayıs 2022’de bir Amerika seyahati oldu ve senatoda Türkiye'nin aleyhine bu konuşmaları yaptığı gibi, 'F-16'ları sakın Türkiye'ye vermeyin' demek suretiyle Amerika'ya bu şekilde adeta telkinlerde bulundu. Oysa biz, bu yıl Stratejik Konsey Toplantısı yapacaktık. Artık benim için Miçotakis diye birisi yok. Kendisiyle böyle bir görüşmeyi de yapmayı asla kabul etmiyorum. Çünkü biz, sözünde duracak, şahsiyetli, onurlu siyasetçilerle yola gideriz. Bundan sonrasını Miçotakis kendisi düşünsün. Kimlerle görüşecekse, kimlere nerede, nasıl üsler kurduracaksa buyursun kurdursun. Biz, bize yeteriz. Biz, kendimize yeteriz. F-16'lar konusunda da öyle zannediyorum ki Amerika herhalde Miçotakis'in ağzına bakarak kararını vermeyecektir." Sn. Erdoğan’ın bu çıkışları bize “Katıra gücü yetmeyince, palanına vuruyor!” atasözünü hatırlatmıştı. Yahu, Yunanistan’da 10 tane üs kuran… Parasını peşin verdiğimiz F-35’leri bize göndermeyen… Hatta onların yerine eski F-16’ları bile vermeye yanaşmayan ABD dururken, Miçotakis piyonuna horozlanmakla nereye varılacaktı?
Rusya Alman Vakfını Kapatmıştı!
Siyonist Yahudi sermaye güdümündeki Alman Yeşiller Partisi’ne yakın, bağımsız politik bir sivil toplum kuruluşu olan derneğin adı birçok toplumsal olayın ardından gündeme taşınmıştı. Türkiye de dahil olmak üzere birçok ülkede Almanya’nın (daha doğrusu Almanya’daki Yahudi kodamanların) çıkarlarına yönelik faaliyetler yürüten Heinrich Böll Vakfı, Rusya’da yasaklanmıştı. Alman Vakıf, ülkenin anayasal düzenini ve güvenliğini tehdit ettiği gerekçesiyle Rusya’da istenmeyen örgüt ilan edilip kapatılmıştı. Heinrich Böll Stiftung Derneği 1994 yılından beri Türkiye’de de faaliyet yapmaktaydı. Alman Yeşiller Partisi’ne yakın, bağımsız politik bir sivil toplum kuruluşu olan derneğin adı birçok toplumsal olayın ardından gündeme taşınmıştı.
4 Vakıf Ön Plandaydı.
Türkiye’deki Alman vakıflarından dördü ön plana çıkmaktaydı: Kondrad Adenauer Vakfı Hristiyan Demokrat CDU’ya, Friedrich Ebert Vakfı Sosyal Demokrat SPD’ye, Friedrich Naumann Vakfı Liberal FDP’ye ve Heinrich Böll Vakfı Yeşiller Partisi’ne bağlı olarak faaliyetlerini sürdürüyorlardı. TRT Haber'in haberine göre, Alman vakıflarının her biri farklı konulara odaklanmış durumdaydı. Bazısının FETÖ’ye destek çıktığı, bazısının ise PKK/PYD'ye fon sağladığı yönündeki iddialar medyada yer almıştı. Bu vakıfların, Türkiye karşıtı yayın yapan medya kuruluşlarından, gazetecilere ve STK'lara kadar fon desteklerinin olduğu da tartışılmaktaydı. Aktardıkları meblağların ise milyonlarca euroyu aştığı konuşulmaktaydı.
Toplumsal Olayların ve Fesatlıkların Arkasındalardı!
Yakın geçmişte Alman vakıflarının birçok toplumsal olayın arkasında yer aldığı ortaya çıkmıştı. Örneğin Friedrich Naumann Vakfı'nın adı 16 Nisan 2017'deki Anayasa referandumuna karışmıştı. Vakfın 2017 Mart'ında ev sahipliği yaptığı toplantıda 'hayır' oyu kullanılması çağrısı yapılmıştı. Gezi olaylarının yanı sıra PKK'nın hendek kazımında, hatta Artvin-Cerattepe olaylarında da Alman vakıflarının parmağı vardı. Türkiye’deki bu Alman vakıfları, Berlin ile olan bağlarını inkâr etmiyorlardı. Ancak ülkesindeki Türk derneklerine sıkı kontroller getiren Alman yönetiminin, bu vakıflara yönelik eleştirilere tahammülü yoktu. Alman vakıflarının Türkiye’deki faaliyet ve işbirlikleri Türk medyasında artık dikkatle izlenmeye ve eleştirilmeye başlanmıştı. Son yıllarda Ankara'nın attığı bazı adımlar, bu vakıfların Türkiye karşıtı faaliyetlerini eskisi gibi yürütmelerini kısıtlasa da, kesin çare bunları kapatmaktı…
Ethem Sancak’ın; “Biz Amerika’nın Desteğiyle İktidara Geldik!” İtirafı!..
Erdoğan’a yakınlığı ve aldığı devlet ihaleleriyle tanınan Ethem Sancak, "Biz Amerika'nın desteğiyle iktidara geldik" deyince ortalık karışmıştı. Ethem Sancak, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde düzenlenen ‘Türkiye’nin Güvenliği ve NATO’ konferansına katılmıştı. Gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Sancak, Amerika Birleşik Devletleri'nin desteğiyle iktidara geldiklerini açıklamıştı.
'NATO Şeytani Bir Örgüttür' Tanımı!
"Aslında NATO ve Batı, Türkiye ile sürekli savaş halinde bulunmaktadır. Şimdi NATO’ya girdik ve 70 yıldır NATO’nun bekçiliğini yaptık. NATO’nun bütün 70 yılı boyunca bu ülkeye verdiği tek bir katkı var mı? Tabanca yapmamıza bile izin vermediler. NATO bizim içimizde geçmişte kalan bir kanserdir. Türkiye kanserini yenmek istiyorsa, önce kanser urlarını temizlemelidir. Geç bile kaldık. Biz çıkmasak da zaten onlar bizi atacak. Şu anda bize ambargo uyguluyorlar. Kendi savunma sanayimizi kendimiz yapmak istediğimiz için... Ben BMC’de Altay tanklarını yapmaya çalıştım. Her şey hazırdı. Sadece motor yoktu. Motoru Almanlar verecekler ama Almanlar bunların korkusundan motoru vermiyorlar. NATO bu prangayı kırmamak için oluşturulmuş bir şeytani örgüttür" ifadelerini kullanan Ethem Sancak, şunları aktarmıştı: “Türkiye, Rusya ve İran bir olalım; Amerika’yı Suriye’den çıkaralım. Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlayalım. Tayyip Erdoğan ile Esad birbirine düşman diye Suriye ile Türkiye neden birbirine düşman olsun? ‘Esad çok adam kesti’ diyorlar. İyi de biz adam kesen birçok ülkeyle kardeşiz!? İsrail ile barıştık. İsrail ile barışan hükümet Esad ile niye barışmasın? Birleşik Arap Emirlikleri ile biz kanlı bıçaklıydık. Şimdi bizimle beraberler.”
Ukrayna’daki savaşı değerlendiren eski İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, “Dünya güçlerinin bölgede uğursuz bir yol haritası olduğunu; Türkiye, Suudi Arabistan ve İran’ı bölmek istediklerini” açıklamıştı. Ahmedinejad, “Dünya güçlerinin bölge ülkeleriyle ilgili uğursuz bir yol haritası olduğunu biliyorum. Suudi Arabistan’ı dörde, Türkiye’yi üçe, İran’ı da altı bölgeye bölmek istiyorlar. Bölgedeki ülkeleri bölüp küçük ve zayıf devletlere dönüştürmek istiyorlar. Bu onların yol haritası. Bu haritadan kurtulmanın tek yolu bölge ülkelerinin birlik olmasıdır” diyerek Erbakan Hoca’nın projelerini hatırlatmıştı. “İkinci Dünya Savaşı sonrası savaşın galibi beş ülke, kendisinden başka hiçbir ülkenin nükleer güç ve güçlü bir ülke olmayacağı konusunda anlaştılar ve bu doğrultuda bir karar aldılar” diyen Ahmedinejad, “Aynı şekilde Suudi Arabistan, Türkiye, Pakistan ve Irak’ın da güçlü ülkeler olmalarına karşılar. Ülkelerimizin güçlü ve saygın ülkeler olmalarını istemiyorlar. Zenginleştirmenin İran’ı güçlendireceğini düşünüyorlar. Bu onların değişmez politikasıdır” değerlendirmesini yapmıştı. “ABD, Rusya ve Çin dünya için yeni bir plan oluşturmak istiyor” diyen eski İran Cumhurbaşkanı, şunları aktarmıştı: “Tüm bunlar, dünyanın bir değişim sürecinde olduğunu gösteriyor. Tüm dünyada yeni bir proje uygulanıyor. Ukrayna’ya yapılan bu saldırıda, dünyanın dönüştüğü koşulların değişmekte olduğu ortaya çıkıyor. Planın ilk bölümünü uygulamaya koydular. Biz bu planın uygulanmasını engellemeye çalışıyoruz. Çünkü birçok masumun hayatına mal olacaktır ve başarırlarsa İsrail’in dünya hâkimiyetine zemin hazırlayacaklardır!”
Kemal Kılıçdaroğlu, İktidarın “Kaçış Planı” Olarak İddia Ettiği Olayı Açıkladı!
Kemal Kılıçdaroğlu, iktidarın “kaçış planı” olarak iddia ettiği olayı açıklamıştı! İddiasına göre; Ensar ve TÜRGEV ABD'ye 1 milyar lira yollamışlardı!?
CHP lideri yayınladığı videoya, "Onlar kaçacak yer ararken, bizim başka memleketimiz yok. Biz bir yere gitmiyoruz, bu devleti birlikte ayağa kaldıracağız. Başını dik tut sevgili halkım. Sen varsın ve daha iyisini hak ediyorsun. Geliyor mutlu, huzurlu günler!" notunu yazdırmıştı.
Kılıçdaroğlu sözlerine şehitlerimizi anarak başlamış ve şunları aktarmıştı:
"Bugün (24 Mayıs 2022) grup konuşmamda bürokratlarımıza seslendim. Az da olsa suça bulaşmış olanların hizmet ettikleri kişiler tarafından hiç umursanmadıklarını söyledim. Onların kurtarma planlarında siz yoksunuz dedim. Ekleyeyim. Ülkemizin dürüst ve şerefli bürokratlarına selam olsun. Onların başımızın üstünde yeri var. İktidarımızda onları çok güzel günler bekliyor. Hepsinden Allah razı olsun. (Ama ey) “Sarı bürokratlar!..” Sizler devleti, kanun dışı talimatları uygulayarak adeta bitkisel hayata soktunuz. Bu süreçte kendinizi de bitirdiniz. Birazdan açıklayacağım şey skandal ve yolsuzluklara dikkat çekmek değildir. Bunların ne olduğunu sağır sultan da biliyor. Amacım komaya sokulan bu devleti uyandırmaktır. Ama size de bir iyilik yapıyorum "Ey sarılar!" Sizi bu suç gemisinden indirmek istiyorum. İnin kurtarın kendinizi. Çok geç olmadan küçük cezalarla kurtulabileceğiniz bir aşamada kurtulun. Çünkü hiç gündemlerinde yoksunuz. Onlar planlarını yapmaya devam ediyor. Çok sayıda paralel hayatları var. Çok sayıda paralel planları var. Bugün ben içlerinden çok vahim birini açıklıyorum. Belgeler elimizde. Para akışlarının hepsi elimizde. Bir vakıf kurduruyorlar. Amerika'da. Neden Amerika? Ülkeyi "Kataristan"a dönüştürenler Katar'a gider diye bekliyorsunuz ya... Biliyorlar ki o ülkelerde hukuk yok. İlk uçakla geriye gönderirler bunları. Amerika kanunlarının arkasına ise gizlenebilirler. Orası hukuk devleti. Yani hukuksuzlukla yok ettikleri ülkeden, hukuka sığınmak için ABD'ye kaçmak istiyorlar. Kendileri için yeni bir Pensilvanya yaratmanın peşindeler. Peki ne yapıyorlar? Paravan bir vakıf kuruyorlar. Başına bir Amerikan vatandaşını koyuyorlar. Ama vakfın asıl yönetimi, Erdoğan ailesi üyelerine ait. Şimdi isim vermeyeyim, belki kendileri söyler. Aile içi işlerine karışmayayım.
"Bir Ensar Bir TÜRGEV, Bir Ensar Bir TÜRGEV"
Şimdi bu paravan yapının izin çıkarma hakkı kazanması için paraya ihtiyacı var. Türkiye'den iki vakıf seçiliyor. Öğrenciler için kurulmuş süsü verilmiş vakıflar. Bu vakıfların asıl var olma sebeplerini de bugün öğreneceksiniz: TÜRGEV ve ENSAR. Bu vakıflar başlıyor bir Amerikan vatandaşına göndermeye. 20 milyon dolar, bir 10 milyon dolar, bir 20 milyon dolar, bir 10 milyon dolar, bir TÜRGEV bir ENSAR, bir TÜRGEV bir ENSAR. Durmuyorlar. Para gönderimi listesinin sonu yok. Hepsinin dökümleri elimizde. Sevgili halkım, 1 milyar lirayı transfer ediyorlar Amerika'ya. ENSAR'cığım, TÜRGEV'ciğim bu paraları size kim verdi? Siz bu paraları nereden buldunuz? Siz bu paraları neden Amerika'ya sürekli transfer ediyorsunuz? Bu dövizleri neden Amerikalara taşıyorsunuz? Paralel hayatlar kurma görevini size kim verdi?
Gelelim Amerika'ya kaçmaya hazırlananlara. Yeni iktidarın sizi orada rahat bırakacağını mı düşünüyorsunuz? Vallahi çok fena yanılıyorsunuz!..
"(Ey) Erdoğan, bu para gönderttiğin paravanın başında ailenden kim bulunmaktadır?"
Ey Erdoğan, çık söyle. Bu para gönderttiğin paravanın başında senin ailenden kim vardır? Çık söyle aileden kim gönderiyor bu paraları? Ve yine aileden kim alıyor bu paraları karşı taraftan? Çık anlat. Çekinme!.. Son olarak halkın belediyelerine sesleniyorum. Bu paravan derneklerden kurtulmak isteyen evlatlarımıza sahip çıkmak boynumuzun borcudur. Bu derneklerden kurtulmak isteyen evlatlarımıza sahip çıkın. Yurtlarınıza alın, onlar masum, onlar suçsuz. İşte sevgili halkım... Emekliye bu yüzden para yok. Bu yüzden 1 litre süt 20 lira. Bu yüzden 4 milyon abonenin elektriği kesiliyor. Bu ülkede çocuklar bu yüzden yatağa aç ve karanlıkta giriyor. Bu yüzden ekmek bulamıyor. İnsanlarımız bu yüzden mağdur. Uyan ey halkım artık uyan! Onlar kaçacakları yerin yolunu yaparken, senin gidecek bir yerin yok. Bizim başka memleketimiz yok. Artık uyan, kaldır kafanı ve bize katıl."
Şimdi iktidara düşen, bu vahim iddiaları tek tek yanıtlamak, Kılıçdaroğlu’nun kanıtlarının ve kaynaklarının asılsız olduğunu topluma açıklamaktı. Çünkü Türkiye adım adım karanlık bir geleceğe doğru kaydırılmaktaydı!..
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun sosyal medyadan yaptığı paylaşımda dile getirdiği iddialar tartışılmaktaydı. AKP'den, Kılıçdaroğlu'na sert tepkiler vardı. Kanal 7 Ankara Temsilcisi ve Yeni Şafak Yazarı Mehmet Acet, Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarına ilişkin dikkat çeken değerlendirmeler yapmıştı. Acet'in, "Kılıçdaroğlu ‘sarı bürokratlar’ derken bir yerlere şifreli mesaj mı gönderdi?" başlıklı yazısında şunları aktarmıştı:
“Sanki bu defa bir şeylerin telâşıyla, (Sn. Kılıçdaroğlu) kamuoyundan ziyade, özel olarak seçilmiş bir yerlere mesaj vermek için hazırlanmış bir kayıt intibaı veriyordu. Gerçek sebep ne acaba? Ankara’daki Amerikan Büyükelçiliğinin CHP’nin Maltepe mitingi için, önceden ‘Gitmeyin’ mesajı yayınlaması mıdır? Siyaset kökenli yeni ABD Büyükelçisinin son bir iki gün içinde, diğer muhalefet liderlerini turlamasına rağmen CHP’nin kapısını çalmaması mıdır bunun sebebi?”
İyi de Mehmet Acet gibi yandaşlar, ABD Büyükelçisinin, Sn. Erdoğan’a yarayacak tavırlar takınmasının sebeplerini niye açıklamıyorlardı?
Daha Önce Kılıçdaroğlu Haklı Çıkmış, Yargı Erdoğan'ın Aleyhine Karar Almıştı!
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kılıçdaroğlu'na karşı açtığı 500 bin TL'lik dava mahkemece reddedilmişti. Gerekçe olarak ise Erdoğan'ın devletin en üst kademesinde olması gösterilmişti. Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesi, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan'ı "Orduya kumpas kurmak", "Tefecilerin önünde diz çökmek" ve "Katarlılardan emir almakla" suçlayan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun sözlerinin ifade özgürlüğü olduğuna karar verilmişti. Davaya bakan Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesi, 16 Mart 2022'de yapılan duruşmada Erdoğan'ın açtığı davanın reddine hükmetmişti. Mahkeme, gerekçeli kararını da tamamlayıvermişti. DW Türkçe'den Alican Uludağ'ın haberine göre, Erdoğan'ın açtığı 500 bin TL'lik tazminat davasını reddeden mahkeme, gerekçeli kararında "Cumhurbaşkanı’nın kendisine yönelik şiddetli siyasi eleştiri içeren ifadelere karşı aynı durumda olmayan kimselerden daha yüksek seviyede tahammül göstermesi gerektiğini" kaydetmişti.
Hâkim ret kararında, "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması"nın Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağını düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesi ile "Anayasa’da yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbirinin kötüye kullanılamayacağını" içeren 14. maddesine açıkça vurgu yapmıştı.
“Hakaret Amacı Taşımamaktaydı!..”
Dava konusu konuşmada Kılıçdaroğlu'nun kullandığı sözlerin ifade özgürlüğü kapsamında kaldığının değerlendirildiği vurgulanan kararda, "Zira, öncelikle davalının sarf ettiği sözlerin davacının şeref ve itibarını doğrudan hedef almadığı, kaba hakaret mahiyetinde olmadığı, ayrıca ve açıkça davacının kişiliğinin hedef alınması yoluyla, sırf davacıyı incitmek, itibarını zedelemek, şerefine saldırıda bulunmak, kamuoyu önünde küçük düşürmek maksadı gütmediği anlaşılmaktadır" denilmişti. Kılıçdaroğlu'nun asli maksadının Erdoğan'ı siyaseten eleştirmek olduğu belirtilen gerekçede, konuşmanın "şiddetli ve sert siyasi eleştiri niteliği"nde olduğu belirtilmişti.
Fatih Bey, “Erdoğan’a oy vermeyeceğiz!” sözünde duracak mıydı?
Fatih Erbakan, "İkinci turda Erdoğan'ı destekleriz" açıklamasından sonra özellikle Konya teşkilatlarında bu söylemden dolayı rahatsızlık duyulduğunu ve sorunlar oluştuğunu anlatmış ve bu yüzden geri adım atmıştı. Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan, Haber Global’de yayınlanan “Buket Aydın ile Yüz Yüze” programına konuk olmuşlardı.
Fatih Erbakan, Aydın’ın “Seçim ikinci tura kalsa Erdoğan’ı mı Kılıçdaroğlu’nu mu desteklersiniz” sorusunu: “Kılıçdaroğlu ile Erdoğan 2. Tura kalırsa Erdoğan’ı destekleriz dedik ama başımıza gelmeyen kalmadı” şeklinde yanıtlamıştı. Özellikle Konya teşkilatlarında bu söylemden dolayı rahatsızlık duyulduğunu ve sorunlar oluştuğunu söyleyen Erbakan: “Artık bahsettiğimiz gibi bir şey olsa bile, biz Tayyip Erdoğan’a destek olamayacağız. Biz her iki adayı da kendi haline bırakıp, belki de hiçbirine oy vermeyeceğiz deme noktasına geldik” itirafında bulunmuşlardı.
Fatih Erbakan şunları aktarmıştı:
“Erdoğan’a oy vereceğimi söyleyince teşkilat içinde yadırgayanlar oldu; fakat bundan daha çok üyelerimizden ve bizi destekleyenlerden tepki aldığımızı gördük. Bu da tabii ki AKP’deki erimeyi gösteren bir şey. Özellikle bunun Konya’da olması çok daha önemli. 5 sene önce baksanız Konya’da böyle bir şey olması söz konusu değildi. Şu anda Kılıçdaroğlu ile Tayyip Bey ikinci tura kalsa yine de Tayyip Bey’e vermeyelim, noktasına insanlar gelmiş durumda. Gerçekten bu kadar olacağını biz de beklemiyorduk. Eğer her iki aday da ikinci tura kalırsa iki tarafı da desteklemememiz daha hayırlı olacaktır. Asıl söylenmesi gereken, inşaallah ikinci tura biz kalırız.”
Oysa liderler, inanç ve ideal sahibi mü’minler; öyle günübirlik değişkenliklere, dışarıdan yönlendirilen halkın tepkilerine göre değil, Kur’ani kurallara, İslami esaslara, ülke çıkarlarına ve vicdani duyarlılıklarına göre kararlar almalı… Ve azmettikten sonra Allah’a güvenip, bu olumlu ve onurlu kararları uygulamalıydı… Ama her şeye rağmen, bu noktaya gelinmiş olması bile olumlu bir aşamaydı.
Fatih Erbakan’ın “İYİ Parti” Yatkınlığı mı?
Sn. Fatih Erbakan daha önce; sağ partilerden oluşan 3'üncü bir ittifak kurulursa destek verebileceklerini açıklamıştı. Fatih Bey, bu ittifaka İYİ Parti'nin önderlik edebileceğini de hatırlatmıştı. “İttifak konusunda aceleci olmadıklarını ve seçmenin kendilerini her iki ittifaka da yakıştıramadığını” vurgulayan Fatih Erbakan, şunları aktarmıştı:
“Sağ partilerden oluşan 3’üncü bir ittifaka destek verebiliriz. Herhalde millet, seçmen bizi hiçbir ittifaka yakıştıramıyor. Öyle olunca biz de kendimiz sanki girsek daha avantajlı, etkili olacak gibi düşünüyoruz. Gerçi tabi her siyasi partinin gönlünde yatan odur. Kendi gücüyle, kendi ismiyle. Eğer biz kendimiz girip de kendimiz parti olarak bir başkan adayı çıkaracak olursak o zaman bunun tabi partinin Genel Başkanı olması son derece doğal. Türkiye’de 24 saat bile uzun bir zaman. Onun için de “kesinlikle ittifak yapmayacağız bu bizim kırmızı çizgimiz” (gibi çıkışlar) şu anda doğru olmaz. Dereyi görmeden paçaları sıvamak gibi olur. Onunla ilgili bir 3’üncü ittifak önerisini biz televizyonlarda da, basın toplantılarımızda da ifade etmiştik. Seçmenin sağ partiler olarak nitelendirdiği partilerin bir ittifak çatısı altında bir araya gelmesi (olabilir). İYİ Parti bunun başını çekebilir, çünkü oy oranı bakımından yüksek bir oy oranı, mecliste grubu var. Demokrat Parti, Büyük Birlik Partisi, Gelecek Partisi, Saadet Partisi, Yeniden Refah Partisi. Böyle bir üçüncü ittifak olması halinde bir sinerji oluşabileceğini ifade etmiştik."
Şimdi merakla şu sorulmaktadır: Meral Akşener, Sn. Erdoğan’ı Sultan Abdülhamit’e benzetip, ona hakaretler yağdırmıştı. Rahmetli Erbakan Hocamızın Sultan Abdülhamit’e saygısı ise açıktı. Sn. Fatih Erbakan’dan bu talihsiz sataşmalara bir yanıt beklenmesi ise doğaldı…
Erdoğan iktidarlarında büyük bir ahlâki ve ailevi tahribat yaşanmıştı; ve hatta Cinsiyet Değişimi SGK Kapsamına alınmıştı!
Milliyet'in haberine göre, trans bir bireyin Trakya Üniversitesi'ne 13 Eylül 2013 tarihinde yaptığı cinsiyet geçiş ameliyatı başvurusu üstüne SGK Başkanlığı'nın İstanbul Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü'ne gönderdiği yazıda, cinsiyet geçiş ameliyatının SGK kapsamında yapılabilmesine onay verdiği hatırlatılmıştı. 23 Ekim 2013 tarihinde SGK Başkanlığı Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürlüğü tarafından İstanbul Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü'ne gönderilen yazıda şu satırlar yer almıştı:
"Cinsel kimlik bozukluğunun (transseksüalite) bir 'hastalık' olduğu, buna yönelik yapılan ve SUT eklerinde zaten mevcut olan tıbbi işlemlerin de sağlık hizmeti olarak kabul edilmesi ve transseksüalite tanısının psikiyatri uzmanınca konulmasının ardından en az 1 yıl süreyle psikiyatri kliniği takibi sonrasında, kişinin aldığı sağlık kurulu raporu ile mahkemeye başvurması neticesinde; mahkemenin başlamasını takiben hâkimin isteği ile ikinci kalıcı rapor verilmesi ve T.C. mahkemelerince verilen karar neticesinde tıbbi işlemlere başlanması gerekmektedir. Kişinin bir psikiyatri uzmanı tarafından en az bir yıl süreyle takip edilmiş olması ve uzman hekimlerin verdiği sağlık kurulu raporuna tıbbi genetik uzmanından alınan görüş yazısı eklenmesi gerekmektedir. Ayrıca kadından erkeğe cinsiyet değiştirme işlemlerine; SUT'ta yer alan (...) Testis Protezi Yerleştirilmesi ve Üroplasti işlem kodlarından, SUT ve ilgili mevzuat hükümlerimiz doğrultusunda işlem yapılması gerekmektedir. Gereğini rica ederim."
1988'den bu yana 500'e yakın cinsiyet geçiş ameliyatına imza atan Plastik Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Harun Özkan, SGK kapsamında bu ameliyatların gerçekleşmesinin yaygınlaştığını vurgulayarak şunları aktarmıştı: "Avrupa'da zaten hep böyle. Türkiye'de de SGK'nın bu ameliyatları karşılamasına ilişkin bir yasanın olduğunu biliyoruz. Fakat uygulamada sıkıntılar yaşanıyor. Henüz hastaneler ve doktorlarda bilinç yok. Bunun için heyet raporu gerekiyor. Zaten sırf ameliyat masrafları SGK kapsasın diye değil, bu ameliyatların yapılması için de heyet raporu ve mahkeme kararı gerekiyor. SGK'nın bu ameliyatları karşılaması çok olumludur."
İnsan fıtratına ve toplum ahlâkına aykırı olduğu için Hz. Peygamber Efendimizin lanetle andığı ve İslam’ın yasakladığı bu “Cinsiyet değiştirme ameliyatlarının” devlet tarafından karşılanması ve meşrulaştırılması Sn. Erdoğan’ın çağdaş icraatları arasında yerini almıştı!?
Bu makaleyi sesli olarak dinleyebilirsiniz:
< Önceki | Sonraki > |
---|