"BEYİN" LER DEVRE DIŞI
Kültür emperyalizmiyle, bireyler uzaktan kumandalı robotlara çevriliyor, beyinler devre dışı bırakılıyordu. Artık toplum, gerçeği ile sahtesini, figüranla kahramanını birbirinden ayıramıyordu.
Askerinin başına çuval geçirildiğinde bile Türk olduğunu hatırlamakta zorlanacak kadar kimliksizleşen ve milletinin gözünün içine baka baka "Bu Amerikan notası, müzik notası değil" diyecek kadar silikleşen; iktidara geldiğinin ikinci günü AB'ye şirin görünmek için Ermeni patriği yanına alıp kiliselerin mülkiyet hakkında söz edecek kadar kemiksizleşen siyasi kadroların nedense birden bire zina konusunda "Türk" lüğü tuttu bir medya gösterisi altında, Başbakan Erdoğan AB'ye meydan okudu.
Bu sahne; elinde kılıç Bizans'la savaşırken bileğinde saat gözüken Cüneyt Arkın filmleri kadar sırıtıyordu ama, düşünme ve değerlendirme yeteneği körletilmiş halkımız bunu bile fark edemiyordu. Bu sahneleri izlerken; Tayyip Erdoğan'ı "dost" ilan ettiği günlerde, aynı zamanda Aycell'in üzerine konan Berlosconi geldi. Daha birkaç ay öncesine kadar İslam ülkelerine "haçlı" seferi yapılmasından bahseden bir adamın, birkaç ay sonra Türkiye'nin "İslamcı" Başbakanı ile "dost" olması hiçbir dürüst akla ve kalbe mantıklı gelememesi gerekiyordu.
Türkiye'de kamuoyunun içinin ne kadar boşaltıldığını göstermeye bundan daha güzel iyi bir örnek olamazdı. Milletin bilinçaltının kırmızıçizgileri, zina tartışmalarıyla bacak arası ile cüzdan arasında gidip geliyordu.
Ve Başbakan Erdoğan; bu krizin hemen ertesinde Brüksel'e uçtu ve Verheugen'le birkaç saat baş başa görüştükten sonra (baş başa terimi ile yalnız olduklarını anlamayın. Tabi ki "tercüman" görüntüsü altında Başbakan'ın her toplantısına giren Washington'un çok değer verdiği Egemen Bağış ta toplantıda hazırdı) bu ikili toplantıdan "dost" olarak çıktılar. Kuru sıkı Kahraman Başbakan bu sefer; suçlu bir talebe ürkekliğiyle "ev ödevimizi yaptık... Şimdi geçer not umuyoruz" şeklinde yalvarıyordu!
Tabi bu bir-iki günlük kriz havasında, anında yükselip alçalan döviz dalgalanmasıyla, Tayyibe yakın İslamcı-Amerikancı spekülatörler, Türkiye'ye soktukları 2 milyar doları 2,5 milyar dolar olarak çıkarıyordu...
Ve derken ABD'nin en etkin Yahudi kuruluşu olan Amerikan Jewis Komite yetkilileri Tayyip Erdoğan'la 11 Ekim 2004 günü bir buçuk saat gizli ve özel bir görüşme yapıyor ve Recep Bey'in İsrail'e gideceği açıklanıyordu...
Her halde yaklaşan İran saldırısı öncesi, nasıl bir rol oynayacağı öğretilmek isteniyordu!...
Ne de olsa Artık Amerika, diğer ülkelere "İsrail yakınlığı ve Yahudilere saygınlığı" oranında değer vereceğini zaten açıklamış bulunuyordu!...
Soner Yalçın'ın "Efendi" kitabının da :
- Bugüne kadar sürekli gizlenen ama artık başkaları tarafından deşifre edileceği sezilen; "sabataist dönmeler ve marifetlerini" yine kendileri tarafından, ama bu sefer: Milli Mücadelenin, ondan öncesinin, cumhuriyetin, bütün sağcı-solcu partilerin, hükümetlerin hatta ihtilallerin ve etkin sivil örgütlerin ve Türk ekonomisinin tamamen bu dönmelerin elinde bulunduğu... O nedenle halkın bunlara mahkûm ve mecbur olduğu... Bunlara karşı çıkanların mutlaka yenildiği ve boğulduğu "imajı verilmek ve sabataistlerin gizli gücünü beyinlere işlemek üzere hazırlandığı da sırıtmaktadır. Ama nice gözü açık geçinenler bunu Milli Cephenin bir marifeti sanmaktadır. "Hangi Erbakan" kitabında, olayları ustalıkla çarpıtarak, Milli Görüş'ün karşısında elbirliği yapılması gereken en büyük tehlike olduğu kanaatini ortaya koyan... Erbakan Hoca'nın Türk solunu parçalamak üzere dışarıda Amerikancı Suud'un, içeride ise Amerikancı ordunun gizli ve özel desteği ile siyasete atılan birisi olduğunu ispatlamaya çalışırken, içindeki İslam düşmanlığını kusan...
Türk solunun da, Türk sağınında Amerika'nın Derin Devleti, Siyonist Yahudi lobilerinin denetiminde olduğu hakikatını ve bu Siyonist merkezlerin Erbakan korkularını gizlemek için hayaller ve hikayeler uyduran Soner Yalçın'ın Efendi Kitabının "Dönmeler diktatörlüğü devrilemez!" düşüncesini beyinlere kazımak üzere yazıldığını maalesef çok kimse hesaba katmamaktadır.
Bu kitapla bağlantılı olan "Kurtlar Vadisi" ise
- Sabataist kirli derin devleti ve ittihatçı Yahudilerin kurup kullandığı "Teşkilatı mahsusa" ve devamı olan çeteleri meşrulaştırıp, kurtuluş ümidi haline getirmek
- Toplumda Siyonist ve sabataist hıyanetlere karşı oluşan kinin ve tepkinin havasını indirmek
- Çok ciddi, organizeli, projeli, sistemli ve sürekli bir Milli diriliş ve direnişle ancak başarılabilecek yeni kurtuluş hareketinin, birkaç gözü kara fedainin ve çetesinin kahramanlığıyla halledilebileceği rehavetini yerleştirmek amaçları taşımaktadır. Oysa nice Feraset fukarası Kurtlar Vadisini mesaj gibi algılamaktadır.
Şimdi aynı çevrelerin, Osman Sınav'a Hollywood destekli "Usame bin Ladini öldürmekle görevli 3 Amerikan askerinin" kahramanlık serüvenlerini konu alan filmin yapım ortaklığını verdiklerini hatırlatırsak mesele daha iyi anlaşılacaktır.
Kurtlar Vadisine övgüler yağdıran "Ertuğrul Özkök" ün 5 Ekim 2004 tarihli yazısı da oldukça anlamlıdır!..
Bu yazarin diger makaleleri
< Önceki | Sonraki > |
---|