Reklam
Reklam
Reklam

Allah'ın Varlığının ve İnsanın Yaratılışının Delillerinden: RUH’UN HAKİKATİ VE OLGUNLAŞMA SÜRECİ

Kullanıcı Değerlendirmesi: / 39
ZayıfMükemmel 

 

Allah'ın Varlığının ve İnsanın Yaratılışının Delillerinden:

RUH’UN HAKİKATİ VE OLGUNLAŞMA SÜRECİ

        

1- Materyalistler, Ruhun Kaynağını Neden Açıklamaktan Acizdir?

 Allah'ın varlığını ve canlıların yaratılışını inkâr eden materyalist felsefe, insanın ruhuna ait özelliklerin kaynağını asla açıklayamaz.

Çünkü, materyalist felsefede sadece maddenin varlığına inanılır. Materyalistler, madde dışındaki tüm varlıkları reddettikleri için ruhun varlığını kabul etmemek konusunda son derece ısrarlıdırlar. Bu nedenle insan bilincini, beyni oluşturan maddelere indirgemeye çalışırlar. Bunun için kullandıkları temel varsayım, "organize olmuş madde" kavramıdır. Yani sözde, insana bilinç kazandıran etken, beynin içindeki nöronların arasında çok iyi bağlantılar olmasıdır. Bu nöronlar arasındaki kimyasal ve elektriksel hareketliliğin, "benlik" dediğimiz şuuru oluşturduğunu iddia ederler. Materyalist bilim adamlarından biri olan Francis Crick, bu mantık dışı materyalist iddiayı şöyle özetlemiştir:

“Sevinçleriniz, üzüntüleriniz, hatıralarınız ve tutkularınız, kişiliğinizle ilgili hisleriniz ve iradeniz, aslında çok sayıda sinir hücresinin ve onlara bağlı moleküllerin bir arada gerçekleştirdiği hareketlerden başka bir şey değildir.”[1]

Oysa bu, ne bilimsel ne de mantıksal açıdan savunulabilecek bir iddia değildir. Materyalistlerin insan ruhuna ait özelliklere böyle bir açıklama getirmelerini zorunlu kılan, onların maddeci önyargılarıdır. Maddenin ötesinde bir varlığın mevcut olduğu gerçeğini kabul etmemek için, insan zihnini maddeye "indirgemeye" çalışmakta ve bu amaçla akıl ve mantıkla bağdaşmayan iddialara yönelmektedirler.

Oysa ki, özellikle 20. yüzyılın sonlarında yaşanan bazı gelişmeler, insan bilincinin asla maddeye indirgenemeyeceğini, maddenin ötesinde bir gerçeğin var olduğunu ortaya koymuştur. Amerikalı felsefe ve matematik doktoru William A. Dembski, Converting Matter into Mind (Maddeyi Zihne Çevirmek) adlı bir makalesinde, insan beynindeki nöronların biyokimyasal işleyişinin anlaşıldığını ve bunun hangi zihinsel faaliyetlerle ilgili olduğunun tespit edildiğini belirtmiştir. Ama buna rağmen; karar vermek, istemek, akıl yürütmek gibi özelliklerin "maddeye indirgenemediğini" ve bilinci araştıran uzmanların bu indirgemeciliğin hatasını gördüklerini açıklamıştır:

“...Bilinç bilimcilerinin, bu olguyu (bilinci) nörolojik düzeyde anlamak ümidinden zaten vazgeçmiş oldukları görülür... Materyalizme olan bağlılık sürse de, insan aklını nöron düzeyinde açıklama ümidi artık ciddi bir düşünce değildir.”[2]

İnsanların düşüncelerinin, muhakeme ve yargı yeteneklerinin, karar alma mekanizmalarının, sevinç, heyecan, hayal kırıklığı gibi duygularının, beyinlerindeki nöronların birbirleriyle etkileşimi olduğunu öne sürmek son derece mantıksız bir iddiadır. Materyalistler, bu konu üzerinde samimi olarak düşünürlerse, kendilerinin de, diğer tüm insanların da nöron yumağından veya atom yığınından çok daha farklı varlıklar olduğunu kavrayacaklardır. Beyin uzmanı Wolf Singer, bir materyalist olmasına rağmen, karşı karşıya kaldığı bu gerçeği şöyle itiraf etmiştir:

“Evrenin bu en karmaşık maddesinde, kendisini ‘BEN’ olarak algılayan bir ‘ŞEY’ var.”[3]

Allah'ın varlığını inkâr eden materyalist düşünceye en büyük darbeyi vuran, materyalistlerin düşünmekten ve konuşmaktan en çok çekindikleri konu, ruhun varlığıdır. Çünkü ruh, Allah'ın varlığının ve insanın yaratılışının açık delillerinden biridir.

2- Gören, İşiten, Hisseden Kimdir?

Günümüzde bilimsel gelişmeler göstermektedir ki, dışarıda var olan maddesel dünyaya ulaşmamız imkânsızdır. Beynimizde muhatap olduğumuz tüm nesneler, dışarıda var olanların kendisi değil, onların bir yansıması olan gerçekte görme, işitme, dokunma gibi algıların toplamından ibarettir. Algı merkezlerindeki bilgileri değerlendiren beynimiz, yaşamımız boyunca maddenin bizim dışımızdaki "aslı" ile değil, beynimizdeki kopyaları ile muhatap olur. Biz ise bu kopyaları dışımızdaki gerçek madde zannederek yanılırız. Elinizdeki dergi, içinde oturduğunuz oda, önünüzdeki bütün görüntüler gerçekte beyninizin içinde görülmektedir. Peki bu görüntüleri beyninizin içinde gören kimdir? Beyninizin içinde, bir göze ihtiyaç duymadan bu derginin görüntüsünü gören, gördüklerini anlayan, okuduklarından etkilenen, bunlar üzerinde düşünen kimdir? Beyne ulaşan elektrik sinyallerini bir kulağa ihtiyaç duymadan, bir dostunun sesi veya en sevdiği şarkı olarak dinleyen, dinlediklerinden zevk alan kimdir? Bu algıladıkları ile düşünen, sevinen, üzülen, heyecanlanan varlık, protein ve yağlardan oluşan beynin kendisi olabilir mi? Bu sorular üzerinde düşünen bir insan; şuurlu olarak gören, işiten ve hisseden varlığın madde ötesinde bir varlık olduğunu hemen fark edecektir. İşte bu varlık "ruh"tur.

Tek mutlak varlığın madde olduğunu iddia eden, insan bilincinin de yalnızca beyindeki kimyasal olayların bir sonucu olduğunu zanneden materyalist düşünce bu konuda çıkmaz içindedir. Bunu görmek için, herhangi bir materyaliste şu soruları sorabilirsiniz: Görüntü beynimizde oluşuyor, ama bu görüntüyü beynimizde kim seyrediyor? Şu anda yanınızda bulunmayan alt kat komşunuzu gözünüzün önüne getirin. Onu bütün netliği ile görüyorsunuz. Kıyafetinin detayları, yüzündeki çizgiler, saçlarındaki beyazlar, sesinin tonu, konuşma üslubu, yürüyüşü ile hayalinizde çok net olarak canlandırdığınız bu insanı kim izliyor?

İşte bu ve benzeri soruları materyalistlere sorduğunuzda hiçbir cevap alamazsınız. Çünkü bu soruların tek cevabı, Allah'ın insana vermiş olduğu ruhtur.

3- Ruhun Gerçek Kaynağı Nedir?

Bu sorunun cevabını bize veren kaynak Kur’an'dır. Allah Kur’an’da insanı önce bedenen yarattığını, sonra da ona "Ruhundan üfürdüğünü" şöyle bildirmiştir:

“Hani Rabbin meleklere (şöyle) demişti: ‘Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım.’ (İnsanın maddesi çamurdan, manası İlahi ruhtandır.) ‘Ben, onun yaratılışını tamamladığım ve ona Ruhumdan (hayat ve şuur sırrımdan) üflediğim zaman, siz hemen onun (halifelik makamına hürmet) için secdeye varın!”’ (Hicr: 28-29)

“Sonra onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ona (insana, Kendi) Ruhundan (hayat ve şuur sırrından) üfledi. Ve sizin için kulaklar, gözler ve gönüller var etti. (Buna rağmen) Pek az şükrediyorsunuz? (Ne nankör insanlarsınız!) [Not: “Ruh” ile “can” farklı kavramlardır. Ruh sadece insanlarda, can ise bitkilerde ve hayvanlarda da vardır.]” (Secde: 9)

Yukarıdaki ayetlerden de anlaşılacağı üzere, ruhun kaynağında Allah'ın Kendi Ruhu vardır. Allah'ın insana vermiş olduğu ruh sayesinde insan, kendi varlığının şuurunda olan ve "ben, benim" diyen bir varlık olabilmiştir. İnsan, bu ruh ile düşünen, konuşan, sevinen, kararlar alan, medeniyetler kuran, ülkeler yöneten bir varlıktır. Akıl ve vicdan sahibi her insan, hayatı boyunca yaşadığı her olayı beyninin içindeki ekranda izleyen varlığın, ruhu olduğunu hemen anlayacaktır.

4- Görüntüleri Ruhumuza İzlettiren Rabbimizdir!

 Bizim "dış dünya" olarak izlediğimiz görüntüler, yalnızca Allah'ın bizim için yarattığı özel görüntülerdir. Gerçekte dış dünyanın aslı ile hiçbir zaman muhatap olamayız. Gördüğü görüntüden dolayı heyecanlanan, sevinen, üzülen, endişelenen ruhtur. Bize her şeyi seyrettiren, üstün ilim sahibi Allah'tır. Ruhumuz, beynimizde oluşan görüntüleri izlemektedir. Allah bu şekilde bizim için bir dünya hayatı yaratmakta ve bizleri imtihan etmektedir.

Allah; dünya olarak algıladığımız görüntülerin, belirli bir hikmet ve ilimle ruh dediğimiz varlık tarafından algılanmasını sağlar. Allah; bize dilediği görüntüleri gösterdiği sürece biz hiç farkına varmadan olaylara tepki veririz, halbuki biz ruh ve ruhun seyrettikleri dışında bir dış dünya ile muhatap değilizdir.

5- Ruhun Varlığı Neyi İspat Etmektedir?

Ruhun varlığı, Yaratılışın kanıtıdır. Ruh ve ruha ait özellikler, evrim teorisinin tesadüf dogmasıyla ya da materyalist felsefenin "organize olmuş madde" iddiasıyla asla açıklanamaz. Nöronlar ve onları oluşturan atomlar düşünemezler, karar veremezler, felsefi fikirler öne süremezler, sevgi, şefkat hislerini bilemezler. Tek mutlak varlık olan Yüce Allah, içinde bulunan tüm canlılarla birlikte kâinatı yaratmıştır ve her an yaratmaya devam etmektedir. İnsanı insan yapan vasıf, Allah'ın insana verdiği ruhtur. Her insan kendisi için önceden tespit edilmiş ecel vakti geldiğinde ruhunu yine Allah'a teslim edecek ve dünya hayatındaki yaşamı son bulacaktır. Ruh ise, ahiretteki sonsuz yaşamında varlığını devam ettirecektir.

Kapkaranlık beynimizin içinde; ışıklı, rengarenk, aydınlık, gölgeli görüntüleri oluşturan elektrik sinyallerinden, küçücük bir mekânda koskoca bir dünyayı meydana getiren beyin olabilir mi? Beyin, proteinlerden ve yağdan oluşan kıvrımlı bir et parçasıdır. Böyle bir et parçası, en ileri teknoloji ile üretilmiş televizyonlardan daha net, renkleri son derece canlı olan kusursuz bir görüntü oluşturabilir mi? Bir et parçasının üzerinde bu kalitede bir görüntü meydana gelebilir mi? Veya bu et parçası, en gelişmiş müzik setinden daha kaliteli, daha net, stereo bir ses meydana getirebilir mi? Yaklaşık 1,5 kilo ağırlığındaki bir et parçasının kendi kendine bu kadar kusursuz algılar oluşturabilmesi elbette imkânsızdır. O zaman ruhumuza bu görüntüleri gösteren, ona gerçeğiyle aynı netlikte görüntü ve algılarla bir hayat yaşatan, üstelik bu görüntüleri kesintisiz olarak devam ettiren kimdir?

Ruhumuza bütün görüntüleri gösteren, tüm sesleri duyuran, ruhumuzun zevk alması için tatları ve kokuları yaratan; tüm âlemlerin Rabbi, her şeyin Yaratıcısı olan Yüce Allah'tır.

6- Materyalistlerin, Ruhun Varlığını İnkâr Etmek İçin Kullandıkları Sözde Deliller Geçersizdir!

Materyalistlerin, ruhun varlığını inkâr etmek için öne sürdükleri sözde destek Evrim Teorisidir. Darwinizm'in sapkın iddialarına göre, insan bir hayvan türüdür. Bu akıl ve bilim dışı iddiaya kananlar da, insanın tüm özelliklerinin sözde "hayvan ataları"ndan miras kaldığını öne sürerler. Bu ise, bir insanın kendisine ve diğer insanlara bakış açısı üzerinde çok tehlikeli etkiler yapar. İnsan, bir hayvan türü olarak gördüğü diğer insanlara değer vermez, onların düşüncelerini önemsemez, hayatlarını değersiz görür. Büyük savaşlara, acımasız eylemlere, kitle katliamlarına, vefasızlık, sevgisizlik ve umursuzluğa sebep olan; Darwinizm'in beraberinde getirdiği işte bu korkunç bakış açısıdır.

Darwinizm; insanı bir hayvan türü olarak gördüğü için, insanlara değer vermeyen korkunç bir bakış açısı oluşturur.

Oysa insan, Allah'ın ruhuna sahiptir. Bu ruh ile akla, iradeye, vicdana, sağduyuya, doğruyu yanlıştan ayırma anlayışına da sahip olur; bu ruh ile düşünebilir, karar verebilir, yargılayabilir, yaşadıklarından ders çıkarabilir. İnsanın ruhu, Allah'ın dünyada yarattığı imtihana tâbidir. Bu özelliklerin hiçbiri diğer canlılarda bulunmamaktadır ve bulunamaz da. Çünkü bunlar insanın fiziksel yapısı ile, genleri ile ilgili özellikleri değildir. Tüm bunlar insanın ruhuna ait özelliklerdir. Dolayısıyla Darwinizm'in iddiası geçersizdir, aldatıcıdır. "Mutlak madde" kavramına inanan Darwinizm, ruhun var olduğu gerçeği karşısında açıklamasızdır. İnkâr edilemeyecek bir gerçek olan, "insana ait benliği" görmekte ancak bunun maddesel karşılığını aramakta ve bulamamaktadır. Kuşkusuz bulması da imkânsızdır, çünkü ruh, tüm maddesel kavramlardan bağımsızdır. Öyleyse, akıl sahibi olan insan bu gerçeği hissetmeli, ona göre onurlu, iradeli ve vicdanına uygun bir yaşam sürmelidir.

7- Ruh Kavramı, Kur’an’da Ne Şekilde Geçmektedir?

"Ruh" kavramı; hayat, idrak ve hareketin kaynağı, manevi varlık, vahiy, Allah kelâmı, Kur’an-ı Kerim, kuvvet, vahiy meleği, Cebrail (AS), his, duygu ve benzeri manalar için kullanılır.[4] Ruh kelimesi Kur’an'da birkaç yerde geçmekte ve değişik manalara gelmektedir.

1- Allah, Hz. Adem'i topraktan şekillendirdikten sonra ona Kendi ruhundan üflemiş ve böylece Hz. Adem hayat kazanmıştır. Yine insanı ana rahminde yarattıktan sonra, ona Kendi ruhundan üflemiş ve onu ruh sahibi bir insan haline getirmiştir. Bu, ayetlerde şöyle haber verilmektedir:

“Hani Rabbin meleklere şöyle buyurmuşlardı: ‘Gerçekten Ben, (süzme-özeme) çamurdan bir beşer yaratacağım. Onu tesviye edip düzelttiğimde (insan şekline getirdiğimde) ve Ruhumdan ona üflediğimde (ise); derhal ona secdeye kapanın.”’ (Sâd: 71-72)

2- Ruh kelimesi Kur’an'da, "Ruhu'l-Kudüs" ve "Ruhu'l-Emin" kavramları ile Cebrail (AS) için kullanılmıştır.

Ruhu'l-Kudüs kavramı, Kur’an'da dört yerde geçmektedir:

“Andolsun, Biz Musa'ya kitabı verdik ve ardından peş peşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs'le teyid ettik (Cebrail’le destekledik). (Bakara: 87)

“(İbret ve hikmet dersi olarak anlattığımız) İşte bu elçiler (peygamberler yok mu, onların); bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Onlardan, (Hz. Musa gibi) Allah'ın kendileriyle kelâm ettiği ve derecelerle yükselttiği (nebiler) vardır. (Örneğin) Meryem oğlu İsa'ya da apaçık belgeler verdik ve Onu Ruhu'l-Kudüs'le destekledik....” (Bakara: 253)

“Allah ise şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs (Hz. Cebrail) ile destekledim...’” (Maide: 110)

“De ki: ‘İman edenleri (Hakk’ta sebatlı kılıp) sağlamlaştırmak, Müslümanlara bir müjde ve hidayet olmak üzere, Onu (Kur'an'ı) Hakk olarak Rabbinden Ruhu'l-Kudüs (Hz. Cebrail) indirmiştir.’” (Nahl: 102)

Ruhu'l-Kudüs, "ruh" ve "kudüs" kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. "Kudüs" kelimesinin aslı "kuds"dür ve "mukaddes, mübarek" anlamlarına gelir. Ruhu’l-Kudüs, "herhangi bir şaibe ile lekelenme ihtimali olmayan, mukaddes ve temiz ruh, vahiy meleği, Cebrail" demektir.[5]

Ruhu'l-Emin de, Ruhu'l-Kudüs ile eş anlamlıdır. Kur’an'da yalnız bir ayette geçmektedir:

“Gerçekten O (Kur'an), âlemlerin Rabbinin (bir) indirmesidir. Onu (Kur’an’ı) Ruh-ûl Emin (Hz. Cebrail Resulüllah’a) getirmiştir.” (Şuarâ: 192-193)

3- Ruh kelimesi ile Yüce Allah'ın vahyini bir başka deyişle ayetleri ifade edilmektedir. (En doğrusunu Allah bilir.)

“(Allah elçi seçtiği) Kullarından dilediklerine; melekleri, Kendi emrinden olan ruh (Hz. Cebrail ve vahiy) ile; ‘Benden başka İlah yoktur, şu halde ancak Benden korkup (küfür, zulüm ve kötülükten) sakının, şeklinde uyarın’ diye indirir.” (Nahl: 2)

"Ruh"un gerçek manasını ise, Allah'tan başka kimse bilmez. Çünkü bu husus, Yüce Allah tarafından şöyle haber verilmiştir:

“(Ey Resulüm!) Sana Ruh'tan sorarlar; de ki: ‘Ruh, Rabbimin emrinden (hikmetli işinden, gizemli takdir ve tecellisinden)dir, size (ruhla ilgili) ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir. (Böyle kapasitenizi aşan konulara dalmayın.)’” (İsra: 85)

8- İnsan Ruhuna İlişkin Kur’an’da Haber Verilen Diğer Konular da Önemlidir!

Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim'de insanlara ruh hakkında az bir bilgi verildiğini haber vermiştir. Bununla birlikte insan ruhuyla ilişkili bazı konularda da Kendi kanunlarını insanlara bildirmiştir. Örneğin Kur’an'da         "... Şunu kesinlikle biliniz ki kalpler ancak Allah’ı zikretmekle (O’nu devamlı hatırlayıverip, emir ve yasak çizgisinde hareket etmekle ve sürekli Kur’an-ı Kerim’i ve mealini okuyup düşünmekle) mutmain olup (huzur iklimine ve Hakke’l-yakin -kesin iman- derecesine yetişir.)" (Ra’d: 28) ayetiyle haber verilen konu, insan ruhuna ilişkin önemli bir sırdır. Ayette bildirildiğine göre, ruhun gerçek sahibi olan ve kalplerin Yaratıcısı Yüce Allah, yarattığı sistemlerin işleyişini de açıkça haber vermektedir. Buna göre insanın yapması gereken, yaratılışına uygun olan yaşam ve davranış şeklini sergilemektir. Bir başka deyişle insan, yaratılışının amacı olan Allah'a kulluk etme görevine uygun şekilde hareket etmelidir.

İnsan, iman ettiğinde, güzel ahlâk sahibi olduğunda, Allah'ı yücelttiğinde, tevekküllü ve şükredici bir tavır sergilediğinde hem ruhen hem bedenen sağlıklı ve huzurlu olacaktır. Allah'a inanan, O'na dua eden, O'na güvenen insanların, diğerlerinden hem ruhsal hem de fiziksel olarak daha sağlıklı olmalarının nedeni, yaratılışlarına uygun davranmalarıdır. İnsanın yaratılışına aykırı olan felsefe ve sistemler ise, insanlara hep acı, hüzün, sıkıntı ve bunalım getirmektedir. Allah'ın haber verdiği bu kanuna uyulmadığında mutluluk ve huzur bulmak kesinlikle mümkün değildir.

İnancın, sağlıklı yaşam üzerinde nasıl bir etkisi vardır?

İman ile insan ruhu arasındaki özel ilişki, tıp dünyasında da çeşitli araştırmaların konusu olmuştur.

Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden Dr. Herbert Benson'ın dini inanç ve bedensel sağlık arasındaki ilişkiyi inceleyen kapsamlı araştırmaları, bu konuda dikkat çekici sonuçlar vermiştir. Benson, inançsız bir kişi olmasına rağmen, Allah'a olan inancın ve ibadetlerin insan sağlığı üzerinde başka hiçbir şeyde görülmeyecek derecede olumlu bir etki meydana getirdiği sonucuna varmıştır. Benson, "diğer hiçbir inancın, Allah'a olan inanç gibi zihne huzur vermediği sonucuna" vardığını açıklamaktadır.[6]

Seküler bir araştırmacı olan Benson'ın vardığı sonuç, kendi ifadesiyle, insan bedeninin ve zihninin "Allah'a iman etmeye göre ayarlı" olduğudur.[7]

İmanın olgunlaşmasının, insana kazandıracakları nelerdir?

İnsan ruhuna ilişkin Kur’an'da haber verilen bir başka gerçek ise, ruhun dünya nimetlerinden alacağı zevkin değişken olabileceği ve bu zevkin imanın olgunlaşmasına paralel olarak artış göstereceğidir.

Allah; insanın ruhunda, güzelliğe karşı bir duyarlılık hissi yaratmıştır. Ancak, bu estetik anlayışının açığa çıkması ve gelişmesi, insanın imanı sonucunda kazandığı akıl ile doğrudan ilişkilidir. Bir kişinin imanının olgunlaşması ve cennete duyduğu özlem, Allah’ın izniyle güzelliklerden alacağı zevki de artırır.

Allah; Kur’an’da, samimi iman sahibi mü’minlere vadedilen cennet ortamındaki güzellik ve estetik anlayışını detaylı bir şekilde bildirmiştir. Ayetlerde haber verildiği üzere Yüce Allah, cenneti insan ruhunun en hoşlanacağı ve en etkileneceği nimetlerle donatmıştır. İnsanı en güzel surette var eden Allah, onu her türlü güzellikten, estetikten ve sanattan zevk alacak fıtratta yaratmıştır. Mü’min de dünyada, cennetteki ortamların benzerlerini gördüğünde büyük bir zevk alır ve bu nimetler için Allah’a şükreder.

9- İslam Âlimleri, Ruh Hakkında Nasıl Açıklamalar Getirmişlerdir?

İnsanı canlı kılan ruhun mahiyeti, insanın bedeninde gördüğü fonksiyonu, cisimle birleşmesinin şekli ve bağlantısı Allah'tan başka hiçbir kimse tarafından bilinemez. (Kurtubi)

Ruh; yüce, nurani ve hayat sahibi bir varlıktır. Ancak, duyu organlarıyla hissedilebilecek cisimler gibi değildir. Bir anlamda, suyun gül içinde dolaşması gibidir. Bedende dolaştığı müddetçe ona bağlı olarak tüm organlara hayat verir. (Alusi ve İbn Kayyim el-Cevziyye)

Allah Teâlâ, kıyamet gününe kadar Adem (AS)'dan olacakların tamamını huzurunda toplamış, önce onları ruh haline getirmiş, sonra onlara şekil vermiş ve de onları kendi nefisleri üzerine şahit tutarak "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye sormuştu. (İbni Kesir, Hadislerle Kur'an-ı Kerim Tefsiri)

İlim erbabı (bilgili kişiler) ruhların bedenlerden önce olduğu ve Allah'ın onları konuşturup şahit kıldığı hususunda ittifak etmişlerdir. (Hemfikirdirler) (Ebu Hureyre RA)

Ölüm meleği tarafından ruh kabzolunur (tutulur), bedenden geri alınır, kıyamet gününe kadar geçici olarak kalacağı âlemde (Berzah Âleminde) alıkonulur. Dünya ile ahiret arasında bir geçiş olan Berzah Âlemi'nin mahiyetini ancak Allah Teâlâ bilmektedir. Ancak, Berzah Âlemi'nde ceza veya mükafat ruhlar üzerinde etkili olur. Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe veya Cehennem çukurlarından bir çukurdur. (Tirmizi)

Ruhlar bedenlerden daha net birbirinden ayrılırlar. Bedenlerin birbirine benzemesi, ruhların birbirine benzemesinden daha fazladır. Yüce ruhlar, melekler bir beden içinde bulunmadan birbirinden ayırt edildiğine, cinler de yine birbirinden farklı olduğuna göre; bir beden içinde gelişen insan ruhları da elbette birbirinden farklıdır ve ayırt edici özelliklerini korurlar. (İbn Kayyim el-Cevziyye)

Ruh, kabirde cesede girecektir. Yalnız bu bedene hayat verme şeklinde değildir. Kabirde ruhun cesetle irtibatı, uykuda bedenle irtibatı gibidir. (El-Cevahir fi Tefsiri’l-Kur’an)

Ruh; zîhayat (hayat sahibi), zîşuur (şuur sahibi), nûrânî, vücud-u harici giydirilmiş (fiziksel olmayan); camî (birçok özelliği olan), hakikatdar (gerçek), külliyet kesbetmeye müstaid (sonsuz olmaya uygun) bir kanun-u emrîdir. (Allah’ın bir kanunudur.) (Bediüzzaman Said Nursi)[8]

RUHİ OLGUNLAŞMA SÜRECİ

Kur’an ayetleri dikkatle ve bir bütün olarak incelendiğinde, “Ülaike hümül müflihun” (İşte kurtuluşa eren onlardır) müjdesine nail olacak kimselerin, merdiven basamakları gibi şu 9 merhale ve mertebeden geçmeleri gerektiği anlaşılmaktadır:

1- İman,

2- İlim,

3- İbadet,

4- İttika,

5- İstikamet,

6- İhsan,

7- İhlâs,

8- Islah (cihad),

9- İflah (kurtuluş).

1- İMAN (Mü’minlik mertebesi): Bir kimse Kelime-i Tevhidi söyleyerek; ne zatında, ne icraatında, ne icadatında ve ne de şeriatında asla ortağı ve benzeri olmadığını bilerek, şeksiz ve şeriksiz Allah’a inanır, Kur’an’ın bütün emir, haber ve hükümlerini olduğu gibi kabul ve tasdik ederse, Hz. Resulüllah’ı da, her konuda kendisine en güzel örnek ve en mükemmel önder edinirse, o kişi mü’min olur.

Artık kulluk imtihanı başlamıştır. Zira, Kelime-i Tevhidi söylemekle her işimiz bitmiyor. Tam aksine İslam imtihanı yeni başlamış oluyor. Yani “Lâ ilahe illâllah Muhammedün Resulüllah” kelimesi kulluk imtihanına giriş belgesi gibidir.

2- İLİM: Yaratılış sırlarını, Hakkı bâtılı, helali haramı, ibadet ve hizmet yollarını bilmeden, okuyup sorup öğrenmeden, olgunlaşma sürecinde ileri gidilemeyecektir. İnsanın önem verdiği şeyleri öğrenmesi gerekir. Merak etmediği ve öğrenme gayreti göstermediği şeylere, önem vermiyor demektir.

3- İBADET: İslam (Müslimlik mertebesi): Gerçek bir imanın tabii neticesi olarak, insan inandığı hakikatlere teslim olur ve İslam’ın hükümlerini uygulamaya koyulur.

İmansız amel kabul edilmediği gibi, amelsiz iman da makbul değildir. İman ve ilim, insanı mutlaka ibadete yöneltir.

“(Yoksa) İnsanlar; sadece ‘iman ettik’ demekle, (öyle) imtihana tâbi tutulmadan (ve sonunda yeterli ve geçerli puan almadan) bırakılacaklarını (ve kurtulacaklarını) mı (zann ve) hesap etmektedirler?” (Ankebut: 2)

“O’nun (Allah’ın ne Zatında, ne icraatında ne de şeriatında asla) şeriki yoktur. Bana böyle (iman etmem) emrolundu. Ve ben Müslümanların ilki (öncüsüyüm).” (En’am: 163)

“…Havariler ise: ‘Allah’ın yardımcıları biziz. Biz Allah’a inandık, (ey İsa!) bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahit ol’ demişlerdi.” (Âl-i İmrân: 52) gibi ayetler Kur’an’a teslim olmadan ve İslam’ı bizzat yaşamadan gerçek Müslüman olunamayacağını açıkça göstermektedir.

4- İTTİKA (Takva mertebesi): Takva; Allah’tan korkmak ve günahtan sakınmak demektir. Çünkü Allah’a iman eden ve İslam şuuruyla ibadete yönelen bir kimse gizli-açık her yerde Allah’tan utanacak ve O’na karşı gelmekten kaçınacaktır. İçini ve dışını her türlü haksızlık ve hayâsızlıktan koruyacaktır.

Muttakileri öven ve müjdeleyen yüzlerce ayet vardır.

“…Allah; ancak (müttaki olanlardan, Rabbinden) korkup (küfür, zulüm ve kötülükten) sakınanlardan kabul eder.” (Maide: 27)

“…Akıbet (en kârlı ve hayırlı sonuç) muttakilerindir.” (A’raf: 128)

“…Takva sahiplerinin yurdu (olan cennet) ne güzeldir.” (Nahl: 30) Bunlardan bazılarıdır.

5- İSTİKAMET (Doğruluk ve dürüstlük): Müslüman; özünde, sözünde ve takip ettiği “iz”inde (yol ve yönteminde) asla doğruluktan ve dürüstlükten ayrılmaz. Sırat-ı müstakimden sapmaz. Çünkü iman ve ibadetin meyvesi dürüstlük ve güzel ahlâktır.

6- İHSAN (Muhsinlik mertebesi): İhsan, Allah’ı görüyor ve bizzat huzurunda bulunuyor gibi O’nun şanına ve rızasına uygun bir şekilde ibadet ve hizmet etmek ve kulluk görevini en güzel biçimde yerine getirmektir.

Ayrıca ihsan, Allah’ın verdiği servet ve yetkileri İslam’ın ve insanların hayrına, karşılıksız harcamak demektir.

Böylesi Müslümanlara “Muhsin” denir. Ve Kur’an’da övülmektedir.

“Allah yolunda (adil bir düzen kurulsun, hazırlıklı ve caydırıcı bir savunma gücünüz bulunsun diye) infak (harcama ve fedakârlık) yapın; ve sakın kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. (Cihad yolunda sorumluluktan kaçmak ve maddi fedakârlıktan kaytarmak suretiyle bütün servet, hürriyet ve haysiyetinizi düşmanlara kaptırmayın.) İhsanlı davranın (Hakkı hâkim kılma ve milli savunma konusunda oldukça dikkatli ve gayretli çalışın, görev ve sorumluluklarınızı en iyi şekilde yerine getirmeye bakın). Şüphesiz Allah, ihsan ve iyilik ehlini sever (ve mükâfatlandırıp başarıya eriştirir).(Bakara: 195)

“…Muhakkak ki Allah’ın rahmeti Muhsinlere pek yakındır.” (A’raf: 56)

“İşte Biz muhsinleri böyle mükâfatlandırırız.” (Sâffât: 80, 105, 121)

“Doğrusu bu (Kur’an) mü’minlere rahmet ve hidayet (rehberi)dir.” (Neml: 77)

“Bu (Kur’an), kendisinde asla şüphe (çarpıklık, karışıklık ve yanlışlık) bulunmayan, (ahirete inanan, ona hazırlık yapan, her türlü küfür ve kötülükten sakınıp Allah’ın rızasını arayan) müttakiler için yol gösterici olan bir Kitaptır (ki, mü’minlere hayat ve huzur rehberidir ve Allah’la kulları arasında bir sözleşmedir).” (Bakara: 2)                                                                                                          

“Bunlar hikmetli Kitabın (hayat ve huzur verici) ayetleridir; Muhsin olanlara (ibadetlerini, işlerini ve hayırlı hizmetlerini en güzel yapanlara) bir hidayet ve bir rahmettir. (Muhsin; emredilen her konuda en güzel gayreti ve en mükemmel dikkati gösteren iyilik ve istikamet ehlidir.)” (Lokman: 2-3)

7- İHLÂS (Samimiyet ve içtenlik): İhlâs, her işi ve ibadetini sadece Allah rızası için yapmak, gösteriş ve riyakârlıktan sakınmaktır. Çünkü riyakârlık, bir nevi insanlara tapmaktır. Bu nedenle gizli şirk sayılmıştır.

“De ki: ‘Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm (hepsi ve sadece) âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.’ (Çünkü riyakârlık ve din istismarcılığı şirktir.)” (En’am: 162)

“…Biz Müslümanlarız.” (Bakara: 133)

“…Biz (yalnızca) O'na kulluk edenleriz. …Biz, O'na gönülden bağlanmış (gösterişten ve art niyetten uzak, samimi) muhlis kimseleriz.” (Bakara: 138-139)

“De ki: ‘Bana, dini yalnız Allah’a halis kılarak (her konuda Kur’an’ı ve Resulüllah’ı ölçü alarak) O’na (ihlas ile) ibadet etmem emrolunmuş bulunmaktadır.’” (Zümer: 11) gibi ayetler ibadet ve hizmetlerin, ancak ihlâs ile makbul olacağını göstermektedir.

8- ISLAH: Düzeltici ve hayırlı yönde değiştirici olmak ve başkalarının ıslahına çalışmak için cihad yapmak.

Daha önce sayılan 7 mertebeyi aşan insana salih denir. Ancak salih kimse, sadece kendisini düzeltmiş ve ıslah etmiş sayılır. Kurtuluşa ermek ve cenneti hak etmek için başkalarının da ıslahına çalışmak, yani muslih olmak mecburiyeti vardır.

Başta eğitim, televizyon, basın gibi bütün kurumların ıslahı ve hayırda kullanılması için cihad eden muslih (ıslah edici) ve mürşit (irşad edici) Müslümanların derecesi en yüksektir.

“…Elbette Biz (halkı ve nizamı ıslah edici olan) muslihlerin ecrini asla zayi etmeyiz. (Emeklerini boşa vermeyiz.)” (A’raf: 170)

“Şayet ahalisi ıslah edici (muslih) kimseler (gibi, toplumu ve düzeni iyileştirme yolunda çalışsalardı), Rabbin o şehirleri (hâşâ) zulmen=haksız yere helak edecek olmazdı.” (Hud: 117) gibi ayetler ülkelerin ve ümmetlerin ancak irşad ve ıslah edici mü’minlerin sayesinde ayakta kalabileceklerini haber vermektedir.

9- İFLAH (Kurtuluş): “(Allah'tan saygıyla korkan, her türlü küfür ve kötülükten sakınan) Müttakiler ise sonsuz cennetlerde ve pınarların çevresinde (zevk edip sevinmekte)dirler. Doğrusu onlar, Rablerinin kendilerine verdiği mükâfatı almış olarak (sonsuz saadete erişmişlerdir). Çünkü onlar bundan önce (dünyada iken) muhsin kimselerdi. (Allah'ı görür gibi ibadet ve hareket ederlerdi ve cihad görevlerinde oldukça titizlik gösterirlerdi.) Onlar geceleri az uyuyuverir (kalkıp ibadete yönelir)lerdi. Seher vakitlerinde (zikir, dua ve) istiğfar ederlerdi. Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı (ve onu gönül rızasıyla ayırıp verirlerdi. Asla cimrilik ve bencillik etmezlerdi.)” (Zâriyât: 15-19)

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun (isyan etmekten sakının) ve O’na (yaklaştıracak ve zafere ulaştıracak) vesile (çare ve yöntem) arayın; (bu amaçla) O’nun yolunda cihad edin. (Böylece) Umulur ki kurtuluşa erersiniz.” (Maide: 35)

Özet olarak; müflih olmak ve kurtuluşa ulaşmak için hem mü’min, hem müslim, hem muttaki, hem muhsin, hem muhlis ve de mutlaka muslih ve mücahit olmak gerekmektedir.

Unutulmasın ki; Kur’an’da övülen ve emredilen bu sıfatlar değişik kimselere ait meziyetler olmayıp, dünya ve ahiret saadetine talip her Müslümanda mutlaka bulunması gereken özelliklerdir. Daha doğrusu bir mü’minin değişik cephelerden görüntüleridir.

Ne mutlu dinini ciddiye alan ve cennet için hazırlanan salih ve muslih kullara!..

Ve ne mutlu bir mürşid-i kâmilin terbiyesinde ve tarikat mektebinde ilm-i ledün okuyanlara!..

 


[1] Kaynak: John Horgan, The Undiscovered Mind: How the Human Brain Defies Replication, Medication, and Explanation, New York:Free Press, 1999, s. 258-259

[2] Kaynak: William A. Dembski, Converting Matter into Mind, 1998, www.arn.org

[3] Kaynak: Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi, 7 Temmuz 2001, sayı 746, s. 18; DerSpiegel, 1/2001, Nilgün Özbaşaran Dede

[4] Raşid el-İsfahânî, el-Müfredât) Garibil-Kur'ân, Mısır 1961, "ruh" md.

[5] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, V, 3125

[6] M. Grant Gross, Oceanography, A View of Earth, 6. baskı, Englewood Cliffs, Prentice-Hall Inc., 1993, s. 205

[7] Rod R. Seeley, Trent D. Stephens, Philip Tate, Essentials of Anatomy & Physiology, 2. baskı, Mosby-Year Book Inc., St. Louis, 1996, s. 211; Charles R. Noback, N. L. Strominger, R. J. Demarest, The Human Nervous System, Introduction and Review, 4. baskı, Lea & Febiger, Philadelphia, 1991, ss. 410-411

[8] Kaynak: İlmi Mercek – Şubat 2007

 

Ahmet AKGÜL -

AHMET AKGÜL KİMDİR?

     

Araştırmacı-Yazar, Düşünür ve Siyaset Bilimci olarak tanınan Ahmet Akgül, Milli Görüş çizgisinde önemli bir fikir adamıdır. Olaylara insan eksenli ve İslam endeksli yaklaşmaktadır.

2004 Ocak ayında, arkadaşlarıyla birlikte İstanbul’da aylık olarak yayınlanan “Milli Çözüm” Dergisini çıkarmaya başlamıştır.

Uzun süreli, ciddi ve çileli bir mücadele dönemi yaşamış ve bu duyarlı, tutarlı ve kararlı tavrını hiç bırakmamıştır. Bu yüzden pek çok sıkıntı ve saldırılara uğramış, defalarca mahkeme açılıp tutuklanmış ve hapis yatmıştır.

İnancımız ve ihtiyacımız olan evrensel hukuk kurallarının; bütün insanlığın ortak değeri ve hayat düzeni haline getirilmesi, “Demokrasi, Laiklik ve özgürlükler” gibi çağdaş kurum ve kavramların; ilmi ve insani temellere göre yeniden şekillenmesi… Ve Türkiye’nin yeni bir barış ve bereket medeniyetine öncülük etmesi konularında yoğunlaşmıştır.

Üstadımızın, başta “İnsanın Yozlaşması”, ardından “Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya” ve yine “Barış ve Bereket Nizamı “İslam Davası” ve Yozlaştırılan “Cihat Kavramı” gibi birçok kitapları İngilizceye çevrilip merkezi Londra’daki Cagaloglu Yayıncılık organizesiyle; Amazon ve Bornes&Noble (bn.com) gibi dünya genelinde dağıtım yapan yüzlerce online sitesinde ve dijital (e-kitap) sayesinde 120 kadar ülkede yayınlanıp okunmaktadır. Ayrıca Üstadımızın “Yüce Kur’an’ın Manası ve Mesajı” başlıklı Meal-i Kerim yorumları İngilizce ve Rusça tercümeleri ile “Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya” kitaplarının İngilizce, Rusça, Arapça, Çince, Japonca ve İspanyolca tercümeleri tamamlanıp basılmış olup; Almanca, Fransızca, Kırgızca ve Farsça tercümelerinde de sona yaklaşılmıştır.

Milli siyaset ve sorumluluk düşüncesini farklı bir boyutta ele alan ve yorumlayan Hocamız; yaklaşık 40 yıldır Türkiye’mizin her yerinde, Avrupa’da ve İslam ülkelerinde, önemli seminer ve konferanslara katılmaktadır.

Mili Görüş’e çöreklenmiş bazı şaibeli kişilerin gizli niyet ve tertiplerini haber vermesi, uzun vadeli hedefler ve stratejik tavizler sonucu Parti'ye girdiklerini sezmesi ve söylemesi nedeniyle, Ahmet Akgül’ün teşkilatlarda ve Milli Görüşçü kuruluşlarda hizmet vermesi engellenmeye çalışılmış; Erbakan Hoca ise, kendisinin daha bağımsız davranabilmesi ve nifak çarkı içinde körletilip kirletilmemesi için bu girişimlere karşı çıkmamış, ama kendisini uzaktan destekleyip yönlendirmekten de geri durmamıştır. Erbakan’ın “Adil Düzen” projeleri, AKP’nin siyasi hileleri ve karanlık ilişkileri, Fetullahçı Cemaatin gizli mahiyeti konularında sayılı uzmanlardandır.

1949 Elazığ doğumlu olan, çeşitli konularda yayınlanmış ve hazırlanmış 105 (yüz beş) eseri bulunan yazarımız, evli ve beş çocuk babasıdır.

      

Hocamız’ın Başlıca Kitapları:

● Yüce Kur’an’ın Manası ve Mesajı (Türkçe Meal-i Kerim. Abdullah Akgül Yayına Hazırladı.) (İngilizce ve Rusçaya çevrildi.)

Milli Sorunlarımız ve Sorumluluklarımız (2 Cilt)

Dünyanın Değişimi ve Erbakan Devrimi

Refah-Yol’la Rantiyenin Savaşı

Cemaatin Cılkı, Erdoğan’ın Çarkı, Erbakan’ın Farkı

Türkiye Kuşatılırken, Kuklaların Kapışması

Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya (İngilizce, Rusça, Çince, Japonca, Arapça ve İspanyolcaya çevrildi.)

Bizim Atatürk

Küresel Fesatçılık ve Fetullahçılık

● Dış Politika Yazıları (I) BOP’un Temel Taşları (1988-1998)

● Dış Politika Yazıları (II) Tarihin En Talihsiz Yılları (2002-2015)

Siyaset ve Strateji Bilgeliği

Osmanlı Sistemi ve Abdülhamit Siyaseti

İslam Davası ve Cihat Kavramı (İngilizceye çevrildi.)

● “İnsan”ın Yozlaşması (İngilizce ve Rusçaya çevrildi.)

Ah-u Figan’ım (Şiir)

Başörtüsü İnkârı ve İstismarı

İslamcı Münafıklar

Milli Şuur ve Ordu

20 Yıl Öncesinden; AKP Gerçeği ve Akıbeti

Bilge(!) Erdoğan’dan, İlkeli(!) Numan’a AKP Tezgâhı

Cezaevinde Yazdıklarım

Siyonizm-Deccalizm Ortaklığı

Devrim Simsarları ve Din İstismarcıları

Dilin Düğümü Çözüldü (Şiir)

Din Dengedir İslam İlericiliktir

Din – Devlet ve Demokrasi

Ergenekon Senaryosu “At Değiştirme” Operasyonu muydu?

(Kadiri - Haydari Tarikatı) Gönül Seması ve Tasavvuf Kapısı

Medeniyet Mücadelesi ve Mehdiyet Müjdesi

● Teşkilatçılık (İletişim ve İşbirliği Sanatı) Mesaj ve Metod 

Milli Görüş’ün Marazlıları

● Hak Davanın Hokkabazları

ABD’li Siyonistlerin, AKP’li Piyonistleri

Yaklaşan Armageddon Savaşı

BDP’nin Özerklik Kalkışması

Bir Devrim Yaşanıyordu!

Dünya Dönüşüme Hazırlanıyordu

Hidayet Kıvılcımı ve Hikmet Kılıcı (Şiir)

Katı Ulusalcıların ve Ilımlı İslamcıların Din ve Devlet Tahribatı

Osmanlı’dan Cumhuriyete Kripto Yahudiler ve Pakraduniler

Yüz Kur'ani Kavram ve Yorumları

● Konularına Göre: Kur’an-ı Kerim Fihristi

● Siyaset Şehveti ve AKP’nin Şerbeti (Yayına Hazırlayan: Ufuk Efe)

● AKP’nin Akreplikleri (Yayına Hazırlayan: Ufuk Efe)

Terör-Masonluk ve Mafia Medeniyeti

Cumhuriyet Türkiye’sinde Nifak Hareketleri

Ruhlar-Sırlar ve Uzaydaki Yaratıklar

Sabah Yakın Değil miydi?

Tarikatların Hizmet Sahası ve Islahı

Tuz Kokarsa…

● Gaflet miydi, Hıyanet miydi?

Tahribat Ortakları: AKP’nin Arkası, MHP’nin Markası

● Türkiye Tarihi Dönemeçteydi!

Yakın Tarihimizde Yüceler ve Cüceler (2 Cilt)

Zafer Muştuları ve Fetih Hazırlıkları

Erbakan’dan İntikam Alanlar

Suriye’de Yaklaşan Hilal-Haç Kapışması

Başkanlık Diktatoryası

15 Temmuz Hıyanetinin Gizemi: Bir Darbe Analizi ve Sistem Krizi

Pazarlık Partisi ve Palavra İktidarı

Kemalizm-Tayyibizm Uyarlaması

● Başka Çare Kalmamıştı

İslam’dan Uzaklaştıkça, İnsanlıktan Çıkılması

Dert Söyletir Aşk İnletir (Şiir)

● Hainleri Haşlama, Zalimleri Taşlama (Şiir)

İstanbul Sözleşmesi ve Ailenin Çözülmesi

Türkiye'nin Erdoğan'la Sınavı ve Ukrayna Savaşı

      

Üstadımızın hazırladığı; İlköğretimden, Üniversiteye kadar öğrencilerimize inanç ve ahlâk esaslarını ve Milli-İnsani sorumluluklarını öğretecek Ders Kitapları:

İlkokul 4-5: Çocuklar Sizin İçin Yaratılış Harikaları ve Din Ahlâkı

Ortaokul-1: İslam; Doğal Hayat ve Güzel Ahlâktır

Ortaokul-2: Allah'a İman ve Ahlâk Kuralları

Ortaokul-3: Bilimin Işığında Allah’ın Varlık Kanıtları ve İslam Ahlâkı

● Lise-1: Yaratılışın Bilimsel Kanıtları

Lise-2: İslam'ın Aydınlığı ve İmtihanın Şartları

Lise-3: Müslüman; Güzel Ahlâk ve Sorumluluk Taşıyandır

Lise-4: Gençliğin Ahlâki Sorunlarına Milli Çözüm Programı

Üniversite-1: Yaratılış Sırları ve İslam’ın Esasları

Üniversite-2: Allah'ın Varlığı ve İmtihanın Sırrı

Üniversite-3: Olgun Müslümanın Hayatı ve İslam’ın Amacı      

      

Üstadımızın Kitaplarından Derlenen Yeni Kitaplar:

● Ahmet Akgül’e Göre; Laiklik, Demokrasi ve Cumhuriyet Kavramları (Hazırlayan: Nevzat Gündüz)

Üstat Ahmet Akgül’ün; Milliyetçilik Anlayışı (Hazırlayan: Orhan Atay)

Ahmet Akgül’ün; Alevilik, Bektaşilik ve Şiilik Yaklaşımı (Hazırlayan: Veysel Uzun)

● Üstat Ahmet Akgül’e Göre; Kemalizm’le Atatürkçülük Farkı (Hazırlayan: Ufuk Efe)

● Ahmet Akgül’e Göre; Ülke Sorunları ve Çözüm Yolları (Hazırlayan: Okan Ekinci)

Ahmet Akgül’e Göre; Genel Ahlâk Esasları ve Temel İnsan Haklarına Saygı (Hazırlayan: Fatma Betül Erişkin)

● Üstat Ahmet Akgül’ün; Siyonizm Saptamaları (Hazırlayan: Ali Çağıl)

● Ahmet Akgül’e Göre; Yaratılış Sırları ve İman Unsurları (Hazırlayan: Halil Yaman)

● Ahmet Akgül’e Göre; Din İstismarcıları ve Devrim Simsarları (Hazırlayan: Akın Cengiz)

Üstat Ahmet Akgül’e Göre; Tarikat Yozlaşması ve Tasavvuf İhtiyacı (Hazırlayan: Abdussamet Çağıl)

● Üstat Ahmet Akgül’ün; Adil Medeniyet Programları (Hazırlayan: Osman Nuri Çelik)

● Ahmet Akgül’ün; Tarih Yorumları – 2 Cilt (Hazırlayan: Kâzım Gülfidan-Halil Altuntaş)

● Üstat Ahmet Akgül’ün; İlginç Anıları ve Rüyaları (Hazırlayan: Ramazan Yücel)

● Ahmet Akgül’ün; İçtihat Perspektifi ve Orijinal Projeleri (Hazırlayan: Abdullah Akgül)

● Ahmet Akgül’ün; Hikmet Uyarıları ve Veciz Uyarlamaları (Hazırlayan: Neslihan Bayraktar)

● Üstat Ahmet Akgül Hocamızın; Tenkit (ve Tebrik) Yazıları – 2 Cilt (Hazırlayan: Mus’ab Eryıldız-İsmail Erkut)

● Ahmet Akgül’den; Siyaset ve Strateji Kuralları (Hazırlayan: Necati Akgül-Ali Mert)

● Ahmet Akgül’e Göre; Yönetme ve Liderlik Sanatı (Hazırlayan: Yakup Gözübüyük)

● Ahmet Akgül’ün Saptamalarıyla; Erbakan ve İnsanlık Davası (Hazırlayan: Ahmet Cömert)

● Ahmet Akgül’e Göre; Erdoğan ve Takımının Ayarı ve Tahribatları – 3 Cilt (Hazırlayan: Nail Kızılkan-Sezai Kurt-Mehmet Sıtmapınar)

● Ahmet Akgül’e Göre; Fetullah Gülen’in Perde Arkası (Hazırlayan: Mehmet Akif Avcı)

● Ahmet Akgül’ün Gözüyle; Farklı Kesimlerden İnsan Manzaraları – 2 Cilt (Hazırlayan: Osman Eraydın)

● Ahmet Akgül Üstadımızdan; Erbakan Hoca’ya Yönelik İthamlara Yanıtlar (Hazırlayan: Necmettin Musa Bişkin)

● Ahmet Akgül’den Kahramanlık Şiirleri (Hazırlayan: İsmet Sezgin)

● Ahmet Akgül’den; Seçme Şiirler (Hazırlayan: Ömer Çağıl)

● Ahmet Akgül'den Şiirler Harmanı (Hazırlayan: Orhan Yılan)

● Ahmet Akgül'den Edep-İstikamet-Hikmet ve Hakikati Öğreten Şiirler (Hazırlayan: Yalçın Gözübüyük-Erdem Kaya)

      

Hocamızın Önsözünü Yazdığı Milli Çözüm Yayınları:

● Üstad Ahmet Akgül’ün Özgeçmişi ve Öğretileri (Yakup Gözübüyük)

● Haykırış (Şiir - Ali Çağıl)

AKP Yönetimi ve Tahribat Yöntemi Sistem Tahlili ve Siyaset Tenkidi (Nevzat Gündüz)

● Sözün Çözüme Dönüşmesi (Siyasi Fıkralar - Osman Eraydın)

● Ayar Aynası ve Nokta Atışı (Sosyal ve Siyasi Fıkralar - Erdoğan Bişkin)

Milli Çözüm Ekibinden: İlginç Rüyalar ve Manevi Uyarılar (2 Cilt - Hazırlayanlar: Fatma Betül Erişkin – Nail Kızılkan – Neslihan Bayraktar)

 

Devami
Bu e-posta adresini spambotlara karşı korumak için JavaScript desteğini açmalısınız Web Sitesi

Makale Paylaşım Sayısı: 393

SON YORUMLAR