YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6620645c18b63
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 2 9
Bugün : 10630
Dün : 32103
Bu ay : 435665
Geçen ay : 453014
Toplam : 23214629
IP'niz : 3.142.171.180

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

Rahmetli Erbakan Hocamızın Dediği Gibi:

“Gâvur Sözden Değil Ancak Güçten Anlardı!…”

        

Trump’tan flaş Türkiye mesajı kafaları karıştırmıştı!

Hayret! ABD Başkanı Donald Trump, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile telefonda görüşürken, Suriye’de Türkiye ile işbirliğinin yoğunlaştırılması çağrısında bulunmuşlardı. Beyaz Saray, Trump ve Macron arasında gerçekleşen telefon görüşmesine ilişkin yazılı bir açıklama yapmıştı. İki liderin Türkiye hakkında da fikir alışverişinde bulunduğuna yer verilen açıklamadaki, “Başkan Trump, Suriye’deki ortak stratejik zorluklara karşı Türkiye’yle işbirliğinin yoğunlaştırılması gerekliliğini vurguladı” ifadesi[1] herkesi şaşırtmış ve kafaları karıştırmıştı. Yoksa Fırat’ın doğusunda Suriye sınırı boyunca oluşturulan PKK-PYD devletçiğine razı olmak ve halkımızı oyalamak karşılığı mı, AKP iktidarının Afrin atılımlarına göz yummuşlardı?

ABD ve PYD’den şaşırtan Münbiç kararı!

Bunun arkasından ABD’li yetkililerle ve terör örgütü PYD’nin Münbiç’te bir barajda yaptıkları toplantıda, Münbiç’in ÖSO’ya teslimi kararı alındığı medyaya sızdırılmıştı.[2] Daha önce Afrin’den sonra sıranın Münbiç’e geleceğini belirten Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan, Amerikan askerlerinin buradan çekilmesi gerektiğini hatırlatmıştı. Gazete Habertürk’ten Neşet Dişkaya’nın haberine göre; Türkiye’nin Münbiç’teki kararlı tutumu üzerine, ABD yetkililerinin terör örgütü PYD/YPG ile Münbiç’te bir barajda toplantı yaptıkları ve bu toplantıda Münbiç’in ÖSO’ya teslim edilmesi konusunda karar aldıkları, aynı zamanda belirli yerlerde ABD kontrol noktalarının oluşturulması ve Fırat’ın batısında kesinlikle PYD/YPG’nin olmaması yönünde çalıştıkları anlaşılmıştı.

İsrail’den çok konuşulacak Rusya açıklaması!

ABD ve Kanada başta olmak üzere 21 ülke güya Rusya’ya savaş açmıştı. NATO da Rus diplomatların akreditasyonunu iptal etme kararı almıştı. Birçok ülkeden Rusya’ya kınama mesajları gelirken İsrail’den gelen “Rusya İsrail’in arka bahçesidir” açıklaması herkesi şaşırtmıştı. Çin’den de Rusya’ya destek çağrısı yapılmıştı.[3] İsrail İnşaat Bakanı Yoav Gallant, İsrail’in Rusya ile sorununun bulunmadığını, ülkesindeki Rus diplomatların kovulmasının söz konusu olmadığını vurgulamıştı. Başbakan Binyamin Netanyahu’nun güvenlik kabinesi üyesi olan Bakan, İsrail’in Rus diplomatları sınır dışı etme kararı alıp almadığı sorusunu: “Birincisi, Rusya ile ortak fikir ve amaçlarımız var. İkincisi, Rusya’dan İsrail’e gelen ve vatandaşlık hakkı verilmiş bir milyondan fazla mülteci var. Üçüncüsü, oranları ve arka planda olanları göz önünde bulundurmalıyız.” sözleriyle yanıtlamıştı.

Asıl kuşkumuz: AKP iktidarının Afrin gibi Suriye’ye yönelik müdahaleleri, şayet ABD-İsrail ve Rusya’nın; Suriye’yi parçalamayı amaçlayan gizli anlaşmalarına bir nevi taşeronluk yapmaya, bu istiladan dolaylı pay kapmaya ve Fırat’ın doğusunda fiilen oluşturulan PYD-PKK terör devletçiğine razı olmaya yönelik palavra ve politikalar doğrultusunda ise, bu iktidar da, Sn. Erdoğan da bu vebalin altından kalkamazdı.

Şer güçler imha ederken, biz ihya ediyorduk!

Zeytin Dalı Harekâtı’nın 58. gününde Afrin merkezinde kontrolü sağlayan TSK ve ÖSO güçleri, ihya ile işgal arasındaki farkı tüm dünyaya göstermiş olmaktaydı. Mehmetçik, Afrin’de sivillerin ve kentin zarar görmemesi için büyük bir titizlik gösterirken, ABD, Rusya, İran, Esed rejimi ve Hizbullah güçlerinin Suriye’nin çeşitli kentlerine dönük operasyonlarında ise kadim şehirlerden geriye sadece yıkım ve talan kalmıştı. Sivil kayıp yaşanmaması için büyük bir titizlikle sürdürülen harekâtın 58. gününde ele geçirilen Afrin kent merkezindeki yapıların tamamına yakını varlığını korumaktaydı. Afrin’deki tarihi ve kültürel doku hiçbir hasara uğramamıştı. Başarıyla tamamlanan Fırat Kalkanı Harekâtı’nın ardından Afrin’in PYD/PKK işgalinden kurtarılması ve terörden arındırılması için başlatılan Zeytin Dalı Harekâtı, dünyaya savaş hukukuna ve insan haklarına riayetin nasıl olacağını tüm açıklığıyla gösterip ispatlamıştı. Türkiye’den dualarla uğurlanan Mehmetçik, ihya ettiği Afrin topraklarında sevinç gösterileri ve hasret gözyaşlarıyla karşılanmıştı.

Kimsenin burnu kanamamıştı

Sivil kayıpların yaşanmaması için kılı kırk yaran Mehmetçik ve ÖSO, yaralı olarak ele geçirilen PYD/PKK’lı teröristlerin tedavisini bile yapmaktaydı. Kur’an-ı Kerim’lerin içerisine dahi bomba yerleştiren cani örgüte karşı sivilleri koruyan askerlerimiz, havadan ve karadan yürütülen harekâtta tek bir sivilin burnunun kanamaması için büyük gayret harcamıştı. Harekâtın 58’inci gününde kontrolün sağlandığı Afrin kent merkezinin görünümü, Türkiye’nin titiz operasyonunun açık bir göstergesi konumundaydı. Kentin etrafındaki zeytinliklerin dahi hasar görmediği kentteki yapılar büyük ölçüde varlığını korumaktaydı. Türkiye ihyanın ne demek olduğunu Afrin’de tüm dünyaya gösterirken, Suriye’nin diğer bölgelerinde durum oldukça farklıydı. Suriye rejimini oluşturan Esed zaliminin yanı sıra bölgede etkin olan ABD, Rusya, İran ve Hizbullah güçlerinin Suriye’nin çeşitli kentlerine dönük operasyonlarında kadim şehirlerden geriye sadece yıkım ve talan kalmıştı. ABD’nin Suriye PKK’sı ile birlikte gerçekleştirdiği Rakka operasyonunda 2 bin 371 sivil öldürülmüş, 450 bin sivil göçe zorlanmıştı. Suriye’nin kuzeyinde PYD’nin işgal ettiği yerlerde Arap ve Türkmenler göçe mecbur bırakılmış, evleri yakılıp yıkılıvermişti. Şehirleri ise hayalet kent durumuna sokmuşlardı. Esed güçlerinin Rusya, İran ve Hizbullah desteğiyle ele geçirdiği Halep’in yüzde 70’i yerle bir edilip harabeye çevrilmiş durumdaydı. Doğalgaz yataklarının bulunduğu Deyr-ez Zor ise hem Esed rejimi hem de ABD tarafından tarumar edilip yağmalanmıştı. Doğu Guta’nın ele geçirilmesi için Esed rejiminin Rusya desteğiyle ağır bombardıman düzenlediği kent yakılıp yıkılmıştı.

Afrin’e yapılan Zeytin Dalı Harekâtı’nın 3. haftasıydı. CHP lideri Kılıçdaroğlu işte o günlerde şu talihsiz tavsiyelerde bulunmuşlardı: “Türkiye güvenliğini alabilecek noktaya kadar varmalıdır. Ama ben Afrin’e girilmesini asla doğru bulmuyorum. Kenti ele geçirmek gibi bir düşünce olmamalıdır. Daha derinlere inmenin mantığı yoktur. Hiç gerek de yoktur. Daha fazla Şehit veririz, yazıktır, günahtır.” Hayret o dönemde de YPG’den de, ABD’den de aynı teklif çıkmıştı. “Afrin merkeze girmeye kalkmayın, tampon bölge hazırlayalım, Menbiç’e tehdit oluşturmayın” kuşkuları kof çıkmıştı. Neyse ki ne iktidar ne de ordu Kılıçdaroğlu’nun ABD ağızlı bu teklifine kulak asmamış, aradan geçen bir ay içinde Afrin merkezi kontrol altına alınmıştı.

Sonunda PKK/YPG Afrin’de arkasına bile bakmadan kaçmıştı. O zaman sosyal medyada günlerce YPG ağzıyla konuşanlara sormak lazımdı:

Hani Afrin’e girmek çok zor ve tehlikeli sonuçlar doğuracaktı?

Hani büyük direniş olacaktı ve ABD destekli PKK/PYD ile kolay başa çıkılamazdı?

Hani Afrin’i Vietnam’a çevireceklerinden kuşkulanılmaktaydı?

Hani sıra meskûn mahal çatışmasına geldiğinde işler sarpa saracaktı?

Hani YPG, içeri doğru çekilerek çatışmaya girecek ve TSK’yı bozguna uğratacaktı?

Hani Afrin’i almak hiç kolay olmayacaktı? soruları hala yanıtını aramaktaydı.

“Suriye’ye 1 metre girin de görelim!” cinsinden Amerika ve PKK ağzıyla tehditler savuran Hürriyet’in Ertuğrul Özkök(süz)ü bile bakın Afrin zaferi sonrası neler yazmıştı:

“O kahpe Ergenekon kumpası yetmedi. Arkasından 15 Temmuz darbesi geldi. Sadece kanlı bir darbeye kahrolmadık. Sadece ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanı’nın ve ailesinin canına kastedilmesine kahrolmadık. Ordumuz çöktü diye kahrolduk. İşte o şanlı ordu, geçen pazar günü, yani Çanakkale Zaferi’nin yıldönümünde Afrin’in hükümet konağına bayrağını dikti… Demek ki öyle bir orduymuş ki… Öyle büyük bir mirasın temsilcisiymiş ki… Öyle vatansever insanlara emanet edilmiş ki… FETÖ’nün muhbiri, imamı, polisi, savcısı, hâkimi… Ve en sonunda yıllar boyu içine sızmış darbecisi içten yıkamamıştı… İçten yıkılmayınca da dışta da dimdik ayakta kalmıştı…”

Cumhuriyet yazarı Ali Sirmen hala gâvurların ağzıyla konuşmaktaydı: TSK, tarihinde ilk kez herhangi bir uluslararası anlaşmaya dayanmadan Afrin’de bir zafer sonunda göndere bayrak çekiyordu. Ankara’nın bu operasyonu kendi sınır güvenliği için yapması, harekât ile bölgedeki konumunun değişmiş olduğu gerçeğini etkilemiyordu. Zorunlu bir operasyonun sonucu olarak gelen Afrin zaferinden sonra Türkiye artık bir Ortadoğu ülkesi konumuna düşüyordu ve bu açıdan, her gün adım adım izlediğimiz Afrin harekâtı belki de bizim sandığımızdan da daha önemli sonuçlar doğurmaya gebe bulunuyordu.”[4]

Aynı Gazete’den Kadri Gürsel: “Ankara’nın Rusya’yla vardığı mutabakat ve TSK’nin üstün ateş gücü, Afrin harekâtının neticesini tayin eden iki faktör oldu. YPG’nin TSK karşısında tutunması imkânsızdı. Dolayısıyla TSK harekâtın zamanlamasını dilediği gibi yönetti. O kadar ki, Afrin şehir merkezine girilip yönetim binasına Türk bayrağının çekilmesi, Çanakkale Zaferi’nin yıldönümü olarak kutlanan 18 Mart tarihine kolayca denk getirildi. İktidarın, Afrin harekâtı ile Çanakkale savunması arasında bir özdeşlik tesis ederek, kendisini desteklemenin her türlü muhalefetin ötesine geçen bir milli görev olduğu yönünde verdiği mesaj, 18 Mart zamanlamasıyla adeta taçlandırıldı. TSK’nin kullandığı yüksek teknoloji ve ateş gücü karşısında YPG, kırsalda ve yerleşim merkezlerinde mevzi savaşı sürdürmenin imkânsızlığını görerek hızla çekilmek zorunda kaldı.” diyerek Afrin zaferinin Rusya’nın desteği ile ve çok kan dökülmesin diye YPG’nin çekilmesi sayesinde kazanıldığını imaya çalışmaktaydı. Evet Rusya’nın bölgedeki bazı planlarını da hesaba katarak ve desteğini sağlayarak bu harekâtı rahatlatmak akıllıcaydı ve stratejik bir taktik icabıydı. Ve tabii, Amerika ve Rusya’nın gizli ve kirli planlarına taşeronluk yapmamak için de dikkatli olunmalıydı.

Cumhuriyet’ten Özgen Acar ise, kapalı biçimde ve kahpece ABD hesabına Türkiye’yi tehdit edecek bir tavır takınmaktan sakınmamıştı.

“Bu gelişmeden sonra AKP Reis-i Umumisi, yeni hedefi şöyle açıkladı: İdlib tarafındaki gözlem noktalarını tahkim ederek Münbiç’e yöneleceğiz. ABD, Münbiç’i tümüyle boşaltırsa bu işi daha hızlı ve kolay gerçekleştiririz. Onlardan ihsan istemiyoruz, gölge etmesinler yeter! Üç hafta önce ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, AKP Reis-i Umumisi ile 3 saatten fazla görüştü. Ardından meslektaşı Mevlüt Çavuşoğlu ile konuştu. İkilinin konuşmasından sonra “ortak mekanizma kurulacağı” açıklandı. Sonra ne oldu? ABD Başkanı Donald Trump, Tillerson’ı, üstelik hiç de nazik olmayan bir biçimde, bir “tvit” gönderisi ile şutladı. Sonuç: 3 saatlik konuşma balon oldu, uçtu gitti, “ortak mekanizma” rafa kalktı! Yerini, Amerikan Kongresi’nin bazı üyelerinin “Türkiye’ye yaptırım uygulanması” önerisi aldı. Bu arada, ABD Dışişleri Bakanlığı Basın Sözcüsü Heather Nauert, Münbiç konusunda henüz bir anlaşma olmadığını söyledi. Daha gerçekçi açıklama ABD Genelkurmay Başkanlığı sözcüsü Korgeneral Kenneth F. McKenzie ve Savunma Bakanlığı sözcüsü Dana Vhite’tan şöyle geldi: “Münbiç ve güney bölgesinde yeniden konumlamalar yaptık. Orada askeri üssümüz var! Bu, değil “gölge etmemek”, TSK ile Amerikan ordusunu karşı karşıya getirecek tehlikeli bir tepki değil mi?”[5]

Sn. Cumhurbaşkanı ve iktidar asla geri adım atmamalıydı!

Zeytin Dalı harekâtı için “Virgülü koyduk, inşaallah şimdi nokta konacak.” sözleriyle, ‘ikinci Kandil’ Sincar’a yönelik operasyon sinyali verdi. “Bir gece ansızın Sincar’a da gireriz, oradaki PKK’lıları da temizleriz.” diyen Erdoğan Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde 1236 hâkim ve savcının kura töreninde özetle şunları söylemişti:

“Hedef o terör koridorunu ortadan kaldırmaktı. Şimdi terör koridorunu büyük boyutta halletmiş durumdayız. Çünkü bu teröristlerin hedefi aslında kuzeyde ta doğudan Akdeniz’e bir koridor açmaktı. Biz şimdi ondan böylece kurtulmuş oluyoruz. Afrin şehir merkezini kontrol altına alarak Zeytin Dalı harekâtının en önemli aşamasını geride bıraktık. Ardından Münbiç, Ayn El Arap, Tel Abyad, Resulayn, Kamışlı şeklinde bu koridoru tümüyle ortadan kaldırana kadar bu süreci devam ettirmeye kararlıyız. Aynı şekilde Kuzey Irak’taki terör kamplarını gerekirse sürekli olarak kontrolümüz altına alacağız. Zira merkezi yönetime söyledik: ‘Bakın burada ikinci bir Kandil ihdas ediliyor’. Neresi o ikinci Kandil, Sincar. Eğer bu işi halledecekseniz siz halledin, eğer halledemiyorsanız biz hemen bir gece ansızın Sincar’a da gireriz, oradaki PKK’lıları da temizleriz. Eğer dostsak gerekli kolaylığı sağlayacaksınız.”

Sn. Erdoğan, Esed karşıtlığı üzerinden prim yapmayı bırakmalıydı!

Sn. Cumhurbaşkanı’nın ve yandaş takımının: “Esed katildir, böyle bir zalimle işbirliği yapmamız da asla söz konusu değildir!” politikaları da tam bir palavradır ve artık kabak tadı vermeye başlamıştı. Çünkü her şeyden önce aynı Esed’le yıllarca işbirliği yaptıkları, hatta bunu özel ailevi ilişkiler boyutuna taşıdıkları günler henüz unutulmamıştı. Kaldı ki, evet Esed rejimi zalimdi ama, onun zulümleri ABD’nin yanında solda sıfır kalmaktaydı. Oysa bunca düşmanlık ve barbarlığına rağmen hala ABD ile oturup uzlaşmaktan ve stratejik ortaklıktan sakınmadığınıza göre, Esed’e yönelik bu tavrınızın tutarsızlığı sırıtmaktaydı. Kaldı ki, Esed’i ayakta tutan Rusya’ydı ve sizin Rusya ile irtibat ve ittifakınız vardı. Bu çelişkili tarzınız, kof bir Tarzanlık politikasıydı.

Başbakan Binali Yıldırım da: “Kim ne derse desin devam edeceklerini” açıklamıştı.

Başbakan Binali Yıldırım, “Her terör tehdidi tamamen ortadan kaldırılıncaya kadar bizim bu bölgede mücadelemiz kim ne derse desin devam edecek.” demişti. Yıldırım, Beştepe’de hâkim ve savcıların kura töreninde özetle şunları belirtmişti:

“Bir ülkede adaletin tesis edilmesi için öncelikle güvenliğinin temin edilmesi şarttır. 20 Ocak’ta Zeytin Dalı harekâtını başlatmıştık. Amacı Suriye’nin kuzey batısında Afrin bölgesinde PKK, KCK, PYD, YPG ve DEAŞ gibi terör örgütlerini etkisiz hale getirmekti. Harekât, başladığı günden bu yana başarıyla devam etmiş, nihayet Mehmetçiğimiz ÖSO ile beraber Afrin şehir merkezini bütün terör unsurlarından temizleyerek kontrolü ele almıştır. Bu zaferin 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi’nin 103. Yıldönümü’nde gerçekleşmiş olması bizim için ayrı bir anlam taşıyor. Çünkü Zeytin Dalı harekâtı da tıpkı Çanakkale Deniz Zaferi ile aynı amaç ve aynı ruhla gerçekleşmiştir. İlk günden beri Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunduğumuzu ifade ettik. Bizim kimsenin bir karış toprağında gözümüz olmadığını söyledik. Biliyoruz ki bu örgütlerin tamamı aslında birtakım emperyal güçlerin bölgedeki amaçlarına hizmet ediyor. Hiçbirinin Kürtler, Araplar, Türkmenler, Ezidiler ve diğerlerinin huzuru diye bir gayesi yok. Zeytin Dalı harekâtı bir barış harekâtıdır, teröre karşı yürütülen bir operasyondur. Kahraman Mehmetçiklerimiz, ÖSO mensupları sivillerin zarar görmemesi için azami derecede dikkat göstermişlerdir. Bizim için terör örgütlerinin baskı ve zulmünden kurtulmak için bölgeden ayrılan masum insanların güvenliği çok önemli.”

ABD ile daha önce yapılan 90 günlük mutabakatta neler vardı?

ABD ile Türkiye arasında eski Dışişleri Bakanı Rex Tillerson döneminde varılan mutabakatın Mike Pompeo ile devam edip etmeyeceği sorusu tartışılırken, Münbiç üzerinden varılan anlaşmanın başlıkları da ortaya çıkmıştı. ABD Başkanı Donald Trump’ın görevden aldığı Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın Ankara ziyaretinde anlayış birliğine varılan Suriye Çözüm Planı’nın detayları 19 Mart’ta iki ülke Dışişleri Bakanlarının bir araya geleceği toplantıda konuşulacaktı. Mike Pompeo Dışişleri Bakanlığı görevini devraldıktan sonra Türkiye bu konuda nabız yoklayacaktı. Tillerson’un Ankara’ya önerdiği ve şu an askıda olan, “90 Gün Planı”nın detayları ise şunlardı:

İstihbarat paylaşımı yapılacaktı: Türkiye ile ABD arasında Suriye ve Irak’ta terörizmle mücadelede istihbarat paylaşımı ileri noktaya taşınacaktı. İstihbarat kuruluşları daha sıkı işbirliği yapacaktı. ABD ve Türkiye, terör örgütünün lider kadrosuna yönelik ortak operasyon yapacaktı. Bu mekanizmaya Irak da dahil olacaktı.

90 günde Münbiç ayıklanacaktı: ABD, 90 gün içinde Münbiç’ten YPG/PKK’nın çıkarılmasını sağlayacaktı. Münbiç’te 30 kişilik gözlemci ya da idare kadrosu oluşturulacaktı. Bu kadro PYD dışındaki yerel unsurlardan seçilmiş olacaktı. Türkiye her ne ad altında olursa olsun PYD orijinli isimlerin bu komite içinde olmasına karşıydı.

Şehir şehir arındırma yapılacaktı: Plan Münbiç’te başarılı olursa başta Rakka olmak üzere YPG’nin bulunduğu yerlerde de uygulanacaktı. Fırat’ın doğusunda, Ayn el Arab’ta da kademeli uygulanacak strateji şehir şehir arındırma amaçlıydı.

Suriye’ye geri dönüş başlayacaktı: Terör örgütleri etkisiz hale getirilince Suriye halkı yurtlarına dönmeye başlayacaktı. Maddi destek sağlanacak, arındırılan yerlere; Arap, Türkmen, Süryani, Kürt; terörist olmayan yerel unsurlardan geçici yönetim atanacaktı. Siyasi çözüm sağlanırsa bu yönetimler merkeze entegre edilmeye başlanacaktı.

Peki, ABD silahları toplayacak mıydı? Türkiye, ABD’den samimiyet testi olarak YPG’ye verilen silahların toplanmasını istemiş ancak ABD adım atmamıştı. ABD, silah ve mühimmatların tükendiğini savunsa da Ankara fotoğraflarla bu tezi boşa çıkarmıştı. Ankara’nın, “YPG asla olmayacak” ısrarı, Washington tarafından sulandırılmaya çalışılmaktaydı.

Artık Milletimiz, Silahlı Kuvvetlerimiz ve Hükümetimiz, mutlaka:

• Kahraman Silahlı Kuvvetlerimizin Afrin gibi, Münbiç’ten İran’a kadar tüm Suriye ve Irak sınırımız boyunca ABD, AB ve İsrail’ce yapılandırılan terör devletçiğini tepeleyip temizlemesi ve Sn. Cumhurbaşkanı’nın bu konudaki çıkışlarını edebiyattan fiiliyata geçirmesi gerektiğine ve Allah’ın izniyle bunu rahatlıkla başarabileceğine güvenmeliydi.

• Ancak; Afrin gibi, terörden temizlenen ve sivil halka her türlü hizmet götürülen bu bölgelere, asla yerleşici ve işgalci değil, huzur ve güvenlik temin edici olarak geçici ve tarihi bir görevle girdiğimizi, hem yöre halkına hem de tüm dünyaya gösterecek bir tavır sergilenmeli, iç ve dış medya yoluyla bu durum sürekli servis edilmeliydi. Kahraman Mehmetçiğin haklı bir gurur ve heyecanla binalarına diktikleri şanlı bayrağımız da, sürekli ve sistemli bir davranışa dönüştürülmemeli, hain çevrelere ve dış merkezlere, Türkiye’miz aleyhine kullanacakları bir koz verilmemeliydi.

• Ülkemizde yıllardır misafir ettiğimiz 3,5 milyon Suriyeli kardeşlerimizi, bize karşı kara propagandalar ve kışkırtıcı politikalarla doldurmaya, hatta silahlandırmaya yeltenecek tüm Batılı (Haçlı-Siyonist) odaklara (ki Rusya ve İsrail de bunlara dâhildir) ülkelere ve PKK-PYD ve HDP gibi işbirlikçilerine bu şeytani fırsat verilmemeli ve bu konuda asla gaflete düşülmemeliydi.

• Türkiye’nin bu şanlı ve şaşırtıcı zaferlerini ve yeniden diriliş hamlelerini içlerine sindiremeyen, sömürü ve zulüm saltanatlarının sarsıldığını gören Birleşik Düşman Cephesinin açıkça Türkiye’yi hedef alan saldırılarına karşı da hazırlık görmeli ve kaçınılmaz olarak yaşanacak bir büyük hesaplaşmanın; Cenab-ı Hak’kın inayeti, Kahraman TSK’nın yüksek cesaret ve kabiliyeti, Aziz Milletimizin de destek ve dirayetiyle, tarihin en büyük zaferiyle neticeleneceğinden asla şüphe etmemelidir. Bu noktadan sonra geri adım atmak, bütün kazanımlarımızın kaybedilmesine ve Türkiye’ye duyulan güvenin zedelenmesine yol açabilirdi.

• Oldukça kritik ve kaotik bir dönemden geçilmektedir. Tüm Şeytani güçleri hizaya getirecek ve Türkiye’yi tüm mazlumların umut kaynağı ve sığınağı konumuna yükseltecek bu cesur ve onurlu adımlar atılırken, bütün plan projeler titizlikle gözden geçirilmeli, her türlü tedbir ve tedarik yerine getirilmeli ve ama sonunda Allah’a güvenip, tam kararlı ve tutarlı bir mücadele yürütülmeli ve artık tarihin seyri değiştirilmeli, Milletimizin kem talihi düzeltilmeli, İslam’ın ve insanlığın yüzü yeniden güldürülmeliydi. İnşaallah.

Rahmetli Erbakan Hocamız: “Gâvur sözden değil, güçten anlar!” buyurmuşlardı.

Afrin’i PKK işgalinden kurtaran Mehmetçik, Irak’ta ikinci Kandil haline gelen Sincar için hazırlığa başlamıştı. Yapılan bu hava operasyonlarında 38 teröristin öldürüldüğü açıklanmıştı. Irak yönetimi “PKK’yla mücadele etme” sözünü yerine getirmezse, Türkiye, Dicle çevresini temizleyecek yeni bir harekât başlatacaktı. ABD tasarımı terör koridorunun batı ucu, Afrin’in PKK’dan temizlenmesiyle tamamen çökmüş durumdaydı. Zeytin Dalı Harekâtı ile teröristlerin kâbusu olan Mehmetçik, küresel taşeronları imha etmek için Fırat’ın iki yanını da Dicle havzasını da temizlemeye kararlıydı. Ankara ile Washington arasında Münbiç’e ilişkin görüşmelere bel bağlanmamalı, Türkiye başladığı işi yarım bırakmamalıydı. Fırat’ın batısında teyakkuz hali sürerken Dicle kıyısında da hava günden güne ısınmaktaydı. Türkiye’yi güney komşularından koparmaya yönelik terör kuşağının doğu ayağında DEAŞ bahanesiyle Sincar’a yerleştirilen PKK’nın varlığı, Zeytin Dalı Harekâtı nedeniyle bir süredir rafa kaldırılmış olsa da artık ‘Dicle Kalkanı’ yeniden masaya yatırılmalıydı. PKK, 2014 Ağustos’unda DEAŞ bahanesiyle işgal ettiği Sincar’a (Şengal) yerleşmiş durumdaydı. Bağdat yönetimi ve Musul İl Meclisi’nin yaptığı çağrıları da göz ardı eden PKK, Irak kuzeyinde yeni bir Kandil yapmak için uğraş verdiği bölgede, yerel halkı da evlerinden sürüp çıkarmıştı. Yüz binlerce Ezidi, Türkmen, Kürt ve Arap, PKK baskısından ötürü Irak’ın değişik bölgelerine göç etmek zorunda kalmıştı. Suriye kuzeyindeki katliam ve tahribatlarının aynısını Irak’ta da sergileyen teröristler, halkın evlerine dönmesine izin vermiyorlardı.

Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin 25 Eylül 2017’deki referandum hamlesi, Ankara-Bağdat-Tahran üçgeninin aldığı tedbirlerle hükümsüz kalmış, Suriye kuzeyi ile Irak kuzeyini aynı çatıda birleştirip iki ülkeyi de bölecek ABD-İsrail projesi akim bırakılmıştı. Bağdat ile Ankara, referandum sürecinde Erbil’e gözdağı için Silopi’de ortak askeri tatbikata imza atmış ve Türkiye, bölücü girişimlere yönelik Dicle Kalkanı’nın her an başlayabileceği mesajını ulaştırmıştı. Suriye’deki cephenin ısınması, o dönem doğudaki askeri hareketliliğin bir süre durgunlaşmasına yol açmıştı. Ancak Zeytin Dalı’ndaki 2 aylık süreçte Afrin’in PKK’dan temizlenmesi, Dicle Kalkanı’nın önündeki tüm engelleri de kaldırmıştı. Türkiye-Irak sınırındaki teröristleri temizleme amaçlı başlaması beklenen harekâtla, başta Duhok ve Zaho olmak üzere Musul’un kuzeyindeki kuşağın çembere alınması amaçlanmıştı. Operasyon, Irak’a açılan tek kapı olan Habur’a alternatif kurulacak Ovaköy’ü de güven altına alacaktı. Dicle Kalkanı, Bağdat’a kadar gidecek Ovaköy hattının güvenliğini Musul’a dek sağlamakla birlikte, Sincar’ı da PKK’dan temizlemiş olacaktı. Türkmen kenti Tel Afer’in yakınındaki Sincar konusunda, Bağdat yönetiminin askeri adım atmakta gecikmesi halinde Ankara, kendi göbeğini kendisi kesmek zorunda kalacaktı. Bu operasyonlar, Suriye PKK’sına Erbil üzerinden yardım götüren ABD’ye de büyük darbe indirmiş olacaktı. Irak-Suriye sınırındaki Semelka ve Yarube kapıları, harekât gerçekleştiği takdirde TSK kontrolüne alınacaktı. Dicle Kalkanı’na katılıp Türk askerine eşlik edecek yerel unsurların ise 2015 yılından beri Musul yakınındaki Başika Üssü’nde eğitilmekte olan Haşdi Vatani (Musul Muhafız Ordusu) güçleri olması planlanmıştı.

3. Dünya Savaşı’na hazırlık mıydı?

ABD Başkanı Trump, CIA Başkanı Mike Pompeo’yu Dışişleri Bakanı yapmıştı; CIA Başkan Yardımcısı Gina Haspel’i CIA Başkanı olarak atamıştı. Bu ani değişim; ABD’nin küresel olarak daha da sertleşeceği, Ortadoğu başta olmak üzere operasyonlara hız vereceği, özellikle Rusya ve İran’la daha fazla cepheleşeceği ve Çin’e karşı rekabeti artırabileceği şeklinde yorumlanmıştı. 20 Ocak 2017’de görevi devralan Donald Trump, asker ve savaşçı ağırlıklı bir ekip kurmuşlardı. Çünkü ABD savaştaydı! ABD bu savaşla; tek kutuplu dünya düzenini sonsuza kadar ayakta tutmak, İran gibi hegemonyaya direnenleri ezip hizaya sokmak, dünyanın ekonomik, siyasi ve askeri ağırlık merkezinin doğuya, yani Asya-Pasifik Bölgesi’ne doğru kayışını durdurmak, Rusya ve Çin’i çevreleyip kıskaca almak ve başta Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) olmak üzere, hazırladığı bölgesel projelerin gerçekleştirilmesine hız kazandırmak amacındaydı. İşte bu nedenle; Trump’ın kabinesinin kilit noktalarını askerlerle doldurmuşlardı. Tek istisna; Dışişleri Bakanı Rex Wayne Tillerson sayılmaktaydı. Dünya devi Exxon-Mobil Petrol Şirketi’nin eski “1 numarası olan Tillerson kabinede yer almış, ama kısa bir süre sonra kabinenin kilit isimleri ile doku uyuşmazlığı ortaya çıkmıştı. Ve zaten Eylül 2017’den itibaren Tillerson’ın görevden alınabileceği söylentileri ayyuka çıkmıştı.

Tillerson, özellikle Rusya ve İran konusunda farklı düşünen bir insandı. ABD’deki geleneksel Pentagon-Dışişleri Bakanlığı dengesine pek uymamıştı. Ama şimdi artık her şeyi Pentagon ele almıştı ve Dışişleri Bakanlığı ikinci plana düşmüş durumdaydı. Acaba 3. Dünya Savaşı’na hazırlık mıydı? Hatay’daki Hammut Tepe Karakolu yakınına düşen füzenin, Beşar Esad’a ait rejim güçlerinin bulunduğu bölgeden atıldığı ortaya çıkmıştı. Hain saldırıda bir askerimiz hafif yaralanmıştı. Füzenin Suriye’de sadece rejim güçlerinde mevcut olduğu konuşulsa da bu işte ABD ve İsrail parmağı sırıtmaktaydı. Saldırıda karakolun hedeflendiği fakat füzenin sapma değerinden dolayı isabet edemediği için yakına düştüğü tahminleri yapılmıştı. Yoksa Türkiye kasıtlı olarak kışkırtılıp Esat Suriye’sine saldırması mı planlanmıştı?!

Alman dış istihbarat teşkilatı BND’nin eski Başkanı Hanning, “Türkiye’nin Suriye’ye askeri müdahalesine eleştirel bakmakla birlikte, Türkiye’nin tavrını etkileyecek bir müdahalede bulunma pozisyonunda değiliz.” diyerek Türkiye’nin gücünü dikkate almak gereğini vurgulamıştı. İki ülke arasında istihbarat alanındaki işbirliğinin değişen Türk dış ve güvenlik politikasından etkilendiğini, daha zor bir sürece girdiğini aktaran Hanning, Türkiye’nin bağımsızlaşan dış politikasına ilişkin de şu değerlendirmeleri yapmıştı: “Türkiye son yıllarda dış ve güvenlik politikalarında değişime gitmiştir. Osmanlı geleneklerine daha güçlü bir atıf ve ilişkilendirme gözlemlenmektedir. Türkiye, İslam ülkeleri arasında daha güçlü rol üstlenmek peşindedir. Zihinsel olarak Batı’dan daha fazla uzaklaşıvermektedir.” Bununla birlikte Hanning, “NATO üyesi devletler olarak bizlerin, Türkiye ile ilişkilerimizi muhafaza etmek için çaba göstermemiz gerektiğini düşünüyorum.” şeklindeki düşüncelerini de aktarmıştı.

Amerika Birleşik Devletleri çok önemli bir karar alarak bugüne kadar güvenlik endişesi nedeniyle Silahlı İnsansız Hava Aracı (SİHA) satışına getirdiği kısıtlamalarda esneme yoluna gitmek zorunda kalmıştı.

Silahlı insansız hava araçları modern savaşın gidişatını değiştirmeyi başarmıştı. ABD Türkiye’ye İHA satışı yapmayınca Türkiye harekete geçerek Rahmetli Erbakan’ın projeleri üzerinden yerli insansız hava araçlarını üretmeye başlamış ve daha sonra da bunları silahlandırmıştı. İlk çıktığı operasyondan itibaren büyük başarı sağlayan yerli İHA’lar tüm dünyanın hayret ve hayranlığını kazanmıştı. Sınır ötesi operasyonlarla beraber başarısına başarı katan yerli İHA’lara ihracat yolu da açılmıştı. Baykar ve Katar Silahlı Kuvvetleri arasında imzalanan sözleşme kapsamında 1 yıl içinde 6 Silahlı Bayraktar TB2 Hava Aracı (SİHA) Platformu, 3 yer kontrol istasyonu sistem ve ekipmanı ile İHA eğitim simülatörü satılacaktı.

Türkiye’nin İHA ihracatı için imzaları atmasından sonra ABD çok dikkat çeken bir karar almıştı. Amerika Birleşik Devletleri bugüne kadar güvenlik endişesi nedeniyle Silahlı İnsansız Hava Aracı (SİHA) satışına getirdiği kısıtlamalarda esneme yoluna gittiğini açıklamıştı. Rahmetli Erbakan Hocamız ne buyurmuşlardı: “Gâvur sözden değil, güçten anlardı!”

Bizim kuşkularımız, hayali kuruntularımıza değil, Amerika’nın hayati raporlarına dayanmaktaydı!

“Zeytin Dalı Harekâtı’ndan önce şartlar nasıldı? sorusunu 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Başkanı Stratejist Cahit Armağan Dilek şöyle yanıtlamaktaydı:

“1) Her ikisinin de öncelikleri farklıydı ama Rusya ile Türkiye daha doğrusu Putin ile Cumhurbaşkanı Erdoğan anlaştı. Buna göre, Türkiye, Afrin’de kendisine tehdit olan terör örgütlerine, Rusya destekli Suriye ise kendisine en yakın tehdit bölgesi Doğu Guta’ya operasyon yapacaktı. Aynen; Türkiye, Fırat Kalkanı Harekâtı’nı yaparken Rusya/Suriye’nin Halep bölgesini temizlemesi gibi davranılacaktı. Bu arada Türkiye İdlib’de kendisine verilen görevleri de yerine getirmiş olacaktı. 2) Bu anlaşma nedeniyle Rusya, Esad yönetiminin YPG ile anlaşıp Afrin’e girmesine engel olacaktı. 3) YPG, bunu daha harekât başlamadan önce zaten en baştan bu yana bilip durmaktaydı. Ama pazarlıklarını sürdürüp Esat rejimiyle anlaşma beklentisi içinde harekâtın başlarında direnmeye çalıştı. 4) TSK ve ÖSO ilerleme kaydedip belde merkezlerine yaklaştığında Esad yönetimiyle anlaşmasına Rusya’nın halen izin vermeyeceğini gören YPG, Raco ve Cinderesi’nde meskûn mahal çatışmalarında kayıp vermeden kaçıp Afrin merkezde direnmeye başladı. 5) Bir ihtimal Afrin merkez için YPG-rejim anlaşmasına izin çıkar diye beklemesi de sonuçsuz kaldı, çünkü onun da olmayacağı iki hafta önce ortaya çıkmıştı. 6) Bunun üzerine YPG, örtülü biçimde kenti terk etmek zorunda bırakıldı. 7) Bunun karşılığında YPG ile Rusya arasında bir anlaşma yapılmış olacağı daha doğrusu YPG’ye bazı sözler verilmiş olacağı konuşulmaktadır, çünkü Rusya, YPG’yi komple ABD’nin kucağına bırakmayacaktır. 8) Bu süreçte ABD tarafı da Afrin’e desteğe gidiyorlar algısı yaratmıştı ve o YPG’liler muhtemelen Münbic’e yığınak yapmıştı. Afrin’den kaçanların da buraya gelmiş olacağı ihtimaller arasındaydı. Böylece Afrin’de YPG’nin nasıl davranacağını belirleyen ana etkenlerin ayrı ayrı belirlenmiş olabilecekleri gibi, Rus-Amerikan ortak yönlendirmesi olması büyük olasılıktır.”

“Fırat’ın doğusunun ana tehdit merkezi sayıldığını, orada da Tel Abyad’ın iyi bir nokta olacağını söylemiştik. Aynı değerlendirme halen geçerlidir. ABD’nin tutumu bakımından değişen bir durum yoktur. ABD ‘Münbic’ten çekilmeyeceğiz, SDG-YPG’ye desteğe devam edeceğiz’ diyor. Sınırlarımızdan 20 km. aşağıda olan Menbic’te ABD ile karşı karşıya gelip, mekanizmalarla oyalanacağımıza sınırın hemen dibindeki Tel Abyad’da ABD’nin duruşunu yıkmak ve tehdidin ana merkezini yok etmek terör koridorunu ortadan kaldırmanın en makul hal tarzıdır…. ABD’nin Fırat’ın doğusuna odaklandığı, orada PKK devletçiğini inşa etmekte kararlı davrandığı, Fırat’ın doğusuna dokunmayan her türlü seçeneğin pazarlığa açık sayıldığı artık anlaşılmalı, müteakip operasyonlar ona göre planlanmalıdır. Fırat’ın doğusunu öncelikli ve ana hedef alamayan bütün kararlar şüphelidir ve arka planı iyi araştırılmalıdır.”[6]

ABD’de yönetimin farklı birimindeki her düzeyden insanlar, YPG’nin umulduğu gibi çıkmadığını, sanıldığı gibi etkin bir saha gücü de olmadığının anlaşıldığını söylemeye başlamışlardı. Afrin’de olan bitene Amerika’nın hiç ses çıkarmamasına kızan PYD’lileri, Amerikalıların “Ama orası bizim sorumluluk alanımız değildi. Afrin’den sorumlu olan Rus’lardı” sözleriyle savuşturdukları konuşulmaktaydı. Hatırlayınız, Rex Tillerson, Dışişleri Bakanı’yken Ankara’da 3.5 saat Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan, ertesi gün de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile buluşmuşlardı. Bu görüşmelerin sonucunda üzerinde hemfikir kalınan anlaşma ilkeleri (anlayış) ortaya çıkmıştı. Buna göre Münbiç’teki YPG güçleri, Amerika ve Türkiye’nin ortak denetiminde oradan çıkarılıp Fırat’ın doğusuna taşınacaktı. Münbiç’in yönetimi için Amerika’nın baskısıyla oluşturulan Münbiç Askeri Konseyi’ne YPG varlığı yerine Türkiye’nin onay vereceği yerel unsurlar atanacak ve şehir bu yeni düzenle yönetilmeye başlanacaktı. Yani bir nevi Türkiye ile Amerika garantör ülkeler gibi ortak davranacaklardı.

“YPG’yi yalnız bırakan ABD’nin, Afrin Harekâtı’na seyirci kalmasının asıl sebebi, 2006 yılında Pentagon tarafından çizilen ve Roma’daki NATO toplantısında Türk subaylarına gösterilen Büyük Orta Doğu Projesi haritası olmasındı? Bilindiği gibi dönemin ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice da “22 İslam ülkesinin haritası değişecek” itirafında bulunmuşlardı.

Evet, BOP haritasında, “Free Kurdistan” yani “Bağımsız Kürdistan” diye gösterilen bölgede Afrin ve El Bab’ın yer almadığı açıktı. Buna karşılık Kürdistan denilen bölge, Türkiye’nin de topraklarını kapsayacak şekilde ve “Fırat’ın doğusunda” yer almaktaydı. Haritada Afrin ve El Bab yer almadığı için, Kürdistan’a deniz çıkışı Karadeniz’den; Hopa Limanı’na denk gelecek şekilde ayarlanmıştı. Bu durum, ABD’nin neden Afrin Harekâtı’na seyirci kaldığını ve neden Fırat’ın batısında yer alan Münbiç’i Türkiye ile pazarlık konusu yaptığını açıklamakta önemli bir ayrıntıydı.

BOP haritası iyi incelenirse, ABD dayatması olarak PKK ile masaya oturulması ve açılım politikalarının başlatılmasının sebebi de anlaşılacaktı. PKK’nın BOP haritasında Kürdistan içinde gösterilen Doğu ve Güneydoğu illerinde hâkim olması için yığınak yapması, hendekler kazarak kurtarılmış şehirler oluşturması, bunları uygulayabilmesi için de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin elinin kolunun bağlanması lazımdı. Nitekim Güneydoğu’da terörle mücadele eden subaylar, içlerine sızmış FETÖ’cü kadronun da desteğiyle, Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk davalarında kendisini savunamaz duruma taşınmış, bu olayların devamında terör örgütüne yönelik hiçbir operasyona izin çıkmamış, operasyon yapanlar da, Ergenekoncu diye suçlanmıştı. Yani açılım süreci, doğrudan doğruya, BOP haritasının hayata geçirilmesinin alt yapısıydı.

(BOP’a göre) Afrin ise Suriye’de kalacaktı! Türkiye’nin Afrin Harekâtı da Rusya’nın kendi kontrolündeki hava sahasını açması ve burada bulunan askerlerini güneye doğru kaydırması sayesinde kolaylaşmıştı. Suriye’de Fırat’ın batısını Rusya’nın, doğusunu ise ABD’nin kontrol etmesi, iki taraf arasında çok önceden kararlaştırılmıştı. Türkiye’ye ise El Bab ve Afrin’de geçici bir oyun kurucu rolü bırakıldığı anlaşılmaktaydı. Zira Türkiye, ABD askerleri bulunan Münbiç’e ve 20 ABD üssü kurulan Suriye’nin kuzeyinde bulunan ve “Fırat’ın doğusu” denilen bölgeye müdahale etmesin diye şartlar hazırlanmıştı. ABD, Afrin Harekâtı’nda da Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başarılı olamayacağı şekilde plan yapmış, bu coğrafyada yüksek teknoloji kullanarak tüneller açmış, ciddi bir altyapı hazırlamıştı. Türk Silahlı Kuvvetleri’ni bu operasyon sırasında yıpratmak ve başarısız kılmak istemişler ama Mehmetçik, Amerikan tünellerini, teröristlere mezar yapmıştı.

Diğer taraftan, TSK’nın Afrin harekâtından önce, 2018 yılı başında, Washington Enstitüsü için hazırlanan “Suriye savaşında sekteryanizm” başlıklı, 70 harita ile bölgedeki etnik ve dinsel grupların dağılımlarının incelendiği bir raporda, Afrin, Kürtlerin çoğunlukta olduğu ama Türkiye sınırında Türkmenlerin de yaşadığı bir bölge olarak gösteriliyor ve yakın gelecekte “Türkmenistan” olarak adlandırılabileceği belirtiliyordu. Washington Enstitüsü’nün danışmanları arasında, Amerikan devletinin politikalarını belirleyen Henry A. Kissinger, Joseph Lieberman, Robert C. McFarlane, Richard Perle, Condoleezza Rice, George P. Shultz, R. James Woolsey ve Mortimer Zuckerman gibi isimler yer alıyordu. Raporu yazan ise 10 yıldır bölgede araştırma yaptığı ifade edilen, Lyon Üniversitesi araştırmalar bölümü yöneticisi Fabrice Balanche oluyordu. Raporda yer alan 57 numaralı haritada Suriye ve Irak’ın nasıl bölüneceği gösteriliyordu. Haritada Irak Kürdistanı ve Suriye Kürdistanı denilerek fiili durumun sınırları çiziliyordu.”[7] tespitleri üzerinde ciddiyet ve aciliyetle durmak lazımdı.


[1] İnternethaber / 27 03 2018

[2] İnternethaber / 28 03 2018

[3] İnternethaber / 27 03 2018

[4] Ali Sirmen, Cumhuriyet, 20 Mart 2018

[5] 20 Mart 2018, Cumhuriyet

[6] http://www.yenicaggazetesi.com.tr/zeytin-dali-harekatinin-oncesi-

[7] İşte Fırat’ın doğusu işte ABD projesi! – Arslan Bulut

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Ahmet AKGÜL

Ahmet AKGÜL

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
5 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Kahramanmaraş

Sabır
Ya Rabbi! Sen bize her zaman Hakk’ı Hak olarak göster; bâtılı bâtıl olarak göster. Hakkı tutmayı nasip et. Bâtıldan muhafaza buyur.”

ömer ali

ÇÖZÜM SÜRECİNDE ÇÖZMEYE ÇALIŞMAK VE AFRİN ZAFERİ
BOP haritası iyi incelenirse, ABD dayatması olarak PKK ile masaya oturulması ve açılım politikalarının başlatılmasının sebebi de anlaşılacaktı. PKK’nın BOP haritasında Kürdistan içinde gösterilen Doğu ve Güneydoğu illerinde hâkim olması için yığınak yapması, hendekler kazarak kurtarılmış şehirler oluşturması, bunları uygulayabilmesi için de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin elinin kolunun bağlanması lazımdı. Nitekim Güneydoğu’da terörle mücadele eden subaylar, içlerine sızmış FETÖ’cü kadronun da desteğiyle, Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk davalarında kendisini savunamaz duruma taşınmış, bu olayların devamında terör örgütüne yönelik hiçbir operasyona izin çıkmamış, operasyon yapanlar da, Ergenekoncu diye suçlanmıştı. Yani açılım süreci, doğrudan doğruya, BOP haritasının hayata geçirilmesinin alt yapısıydı.

Yakup G.

Diplomatik Üstünlük İçin Askeri Üstünlük
Uluslararası İlişkilerde diplomasinin en kuvvetli kaldıracı askeri üstünlük ve teknolojik üstünlük göstererek yapılır. Yani aba altından sopa gösterilerek karşı taraf ikna edilmeye çalışılır. Bugün elhamdulillah Erbakan Teknolojileri o kadar kendini hissettirmektedir ki her hafta düşman unsurlarının ağır ve hantal teknoljilerini küçük ve portatif üstün teknolojilerle bertaraf edecek en az 2-3 yeni teknolojik silah haberini okuyoruz. Dahası Fırat Kalkanı ve Zeytin dalı ile alınan zaferler diplomaside etkisini gösteriyor ki bugün ABD’li bir meşhur neocon Michael Robin çıkıp “Türkiye artık rakip ve potansiyel düşman, İncirlik’ten tümüyle çekilmeliyiz” diyor.

Yani iş Aziz Erbakan Hocamızın dediğine geliyor yine; “BATI MÜEYYİDEDEN ANLAR.”

Makalede belirtildiği üzere 2 husus hayati önem arz ediyor;
1- operasyonların titizlikle gözden geçirilerek sonuna kadar yürütülmesi,

2- her adımda siyonizmin planına çomak mı sokuluyor yoksa taşeronlukmu ediliyor gözden geçiilmeli. Zira siyonist cephe bir yandan kudururken diğer taraftan ters siyasi söylemlerle bizi bataklığa çekmeye çalışmaktadır.

Çünkü artık bu son perde, son oyundur. Herkes tüm kozlarını kullanacak, batı A’dan Z’ye tüm planlarını teker teker uygulamak isteyecektir. Ve öyle anlaşılıyorki müttefiklerimiz en son sağlam bir satış yapacak ve büyük zafer inşallah Tek başına Türkiye’ye atfedilecektir.

K. GÜLFİDAN

Haim Nahum
Operasyona çeyrek kala, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy,

“ABD Suriye’ye saldırırsa Türkiye bu operasyonu destekler mi?” sorusuna,

“Bakalım gelişmeler bize neyi gösterecek.

Biz süreci yakından izlemeye devam ediyoruz” karşılığını vermiş. (Anlaşılan o ki; gelişmelere göre taraf olacaklarmış).

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da, ABD’nin Suriye’ye düzenlediği hava saldırısının geç kalınmış bir harekât olduğunu söylemiş.

Erdoğan ise;

“Son günlerde rejimin kimyasal silahla yaptığı bir saldırının ardından Amerika ve Rusya’nın başını çektiği bir restleşmeye şahit oluyoruz.

Sabah erken saatlerde Amerika, İngiltere ve Fransa tarafından füze ve uçaklarla rejim hedeflerine yönelik sınırlı olduğu açıklanan bir operasyon yapıldı.

Onun için bu gece de uykusuz geçti.

Rejimin daha önce de çeşitli defalar yaptığı bu tür saldırıların cevapsız bırakılması elbette düşünülemezdi.

Bu bakımdan yapılan operasyonu doğru buluyoruz.

O kimyasal silahlarla o yavruların düştüğü durumu tasvip etmemiz mümkün değil.

Kimse bunun faili, bedelini ödemesi lazım.

Böylece rejim son günlerde tırmandırdığı muhaliflere yönelik saldırıların cevapsız kalmayacağını görmüş oldu.”

Şeklinde beyanat vererek, daha önce Afganistan’da, Irak’ta, Libya’da sahneye konulan senaryonun tekrar edildiğinin farkında bile değillerdi.

Milli gücümüz, gözbebeğimiz silahlı kuvvetlerimiz tarafından siyonist tertibe karşı-rağmen başarıyla gerçekleştirilen, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtları sonrasında; kararlılığımızı, Türk Askerinin başarısını ve üstün silah teknolojilerimizin bir kısmını gördüler.

Anladılar ki; bu böyle devam ederse Milli Türkiye’yi durdurmak imkânsız.

Erbakan Hocamız sürekli hatırlatırdı bu doktrini.

Neydi o?

Haim Nahum doktrini:

Haim Nahum, Lozan Barışı öncesi, Osmanlı’yı savaşla yok etmek isteyen Siyonistlere akıl hocalığı yaptı.

Önde gelen mason locası şeflerine şöyle diyordu:

“Yanlış yapıyorsunuz: Anadolu’yu işgal ederek Türkiye’yi sindiremezsiniz.

Bu millet, birkaç yıl sonra yeniden ayağa kalkar.

Bir antlaşma ile onlara görünüşte fırsat tanıyıp hedefinize ulaşabileceğiniz bir plan uygulamalısınız.”

Erbakan Hoca her fırsatta Haim Nahum Planı’na dikkat çeker, Türkiye’yi bekleyen tehlikeler konusunda halkı uyarırdı.

“Haim Nahum Doktrini” olarak da tanınan bu plan, sahibi tarafından siyonist yandaşlarına şöyle sunuldu:

Türkiye’yi dininden uzaklaştıracaksınız.

Borca esir edeceksiniz.

İnsanları aç bırakacaksınız.

İşsiz bırakacaksınız.

Irk, tarikat, mezhep, siyasi görüş ayrılıkları oluşturup tahrik edecek ve Türkiye’yi böleceksiniz.

Böldüğünüz parçaları birbiriyle çarpıştıracaksınız.

Parçalanmış, yumuşatılmış lokmaları Siyonizmin emrine vereceksiniz.

Şimdii,

Milli Türkiye’nin bu şahlanışı karşısında başarısız olduklarını anlayan siyonistler yeni bir plana başvuruyor olmasınlar,

ABD’nin, Rusya ile atışması Türkiye’nin önünü kesmek için bir horoz döğüşü olmasın.

Erbakan Hocamızın yine her zaman hatırlattığı gibi;

“Siyonizm’i bir timsaha benzetirsek,

Bu timsahın üst çenesi kominizm, alt çenesi kapitalizm’dir. (bütün hayvanların alt çenesi hareket ettiği halde, timsahın ise üst çenesi hareketli olduğu için, onu misal veriyorum).

Bu iki çenenin (komünizm ve kapitalizmin) çarpışır görünmeleri düşmanlıklarından değil, aralarına giren avlarını ezmek ve gövdeyi (siyonizmi) beslemek içindir.”

Allah, Erbakan Hocamızın makamını yüksek eylesin.

Milli Çözüm Dergisinde bu makale önemine binaen tekraren çıkmaktadır.

Silahlı kuvvetlerimizin siyonizme karşı başlattığı ve şehitler verdiğimiz bu harekâtın devam edip sonuna kadar gidilmesi konusunda, siyasi iktidara defalarca uyarılar yapıldı.

Ki; bu işbirlikçiler oyuna gelmesinler, tekrar aldatılmasınlar, seçim yatırımı malzemesi yapmasınlar yoksa bu vebalin altından kalkamazlar.

İnşaallah, Suriye’ye yapılan, bu BİP (Büyük İsrail Projesi) operasyonu sonrasında alınacak siyasi kararlar-uygulamalar veya yaptırımlarla, Türkiye’mizin başlattığı siyonizmin belini kıracak hamlelerinin önü kesilmiş olmasın.

Orhan ATAY

El Ele nereye?
Bu gün yani 16 Nisan 2018 günü sabah saatlerinde, başbakan yardımcılarından eski adalet bakanı Bekir Bozdağ açıklamalarda bulundu. Yazık ki açıklamasının bir yerinde ABD ile Türkiye aynı hedeflere koşuyor dedi. Bu açıklama ahmaklık değilse muhakkak büyük bir ihanettir.Ayrıca kendi kanaatlerini bütün Türkiye’ye ve Millete niye maal ediyor. ABD.nin Neyi hedef aldığını bilmediklerinimi ifade ediyor, eğer bunu ifade ediyorsa bu kadar aptallıkla boş bakanlıkla ne işi var Başbakan yardımcılığında. Ki kendisi uzun yıllar bakanlık yapmış bir siyasetçi, o zaman geriye ihanetten başkada bir şey kalmıyor.

Her kes gibi gücümüz nispetinde basın ve medyayı takip ediyoruz. Filitreli ve asla tam haber yapamasalarda yazmadıklarından eksiklerini yazamadıklarını tahmin ediyoruz. Suriye de çok bir fiyasko yaşayan ABD her zamanki gibi bir yalan kurgu üzerine, yani kimyasal silah kullanma idiası üzerine Rusya ilede anlaşarak zevahiri kurtarma yani Orta doğuda karizmayı kurtarma operasyonu yaptı.

Ne yaptı 1991 yılında körfez harekatında kullandığı eski teknoloji füzeleri ile 105 adet Tomahawk füzesi fırlattı onunda 71 adetini havada Rusya ve Suriye hava savunma güçleri, havada vurdu sonra, 34 füze medyada görüldüğü üzere bir kaç boş binayı vurmuş açıklama yapıyorlar, kimyasal silah üstleri vuruldu. Şimdi Eyyy deme sırası bizde Eyyy Amerika ve Rusya bunu siz ancak kendi ülkenizdeki hiç bir şeyden haberi olmadan yaşayan ülke insanınıza yutturabilirsiniz. Oysa bunun Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve mükemmel Erbakan silah teknolejileri karşısında büyük bir hezimet olduğunu bütün dünya biliyor.

Şimdi buna rağmen sayın başbakan yardımcısı Bekir Bozdağ ın ABD ile hangi hedeflere el ele tutuşup koştuklarını çok merak ediyorum. Biz bu kaymağı çok eski, tadı çok kötü ve bozuk tatlı sözleri yemiyor ve yutmuyoruz. Siz belli ki kapalı kapılar ardında Milli bir devlet anlayışını hayasızca, fütursuzca, hiç bir hesap sorulmadan bu işleri yapacağınızı zannederek, bu ahlaksız batıya inanarak en büyük hatayı yaptınız.
Karada hiç bir şey yapamayan Bütün uluslar arası aşağılık güçler belli ki birde denizde yoklayacaklar Türk Silahlı Kuvvetlerini. Bizim inandığımız insan Necmettin ERBAKAN Hocam bize ve her kese aynı şeyi söyledi bir gün Amerikan uçak gemileri Akdeniz’e gelirse o gün onların hezimeti tadacağı gündür. Biz buna hiç kuşkusuz inandık ve iman ettik Elhamdülillah. Evet siz ABD ile el ele aynı hedeflere koşa durun,saray vardır, ama sarayda sadece Krallar ve Kraliçeler yoktur. O sarayda cüce soytarılarda vardır.

Bütün İslam aleminin ve insanlığın kurtuluşunun gerçekleşeceği o kutlu ve mutlu günleri anlamak, anlatmak, inanmak, onu uygulamak cücelerin ve soytarıların işi değildir.
İnandık iman ettik O gün yakın sizler se varsa yüzünüz inancınız utanmaya, o da yoksa el ele tutuştuklarınızla kahrolmaya hazır olun. Adil Düzen Muhakkak kurulacak. Selam ve dualarımla kalın sağlık selamet ve sıhhatle.

Orhan ATAY
Türk Harb-iş Sendikası Eski Genl.Bşk.

ÖZEL YAZILAR

YORUMLAR

Son Yorumlar
5
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx