3. DÜNYA SAVAŞI VE EMPERYALİZMİN İRAN'A SALDIRI PLANI
Irak batağına gafil saplanmış ve çok kötü yaralanmış olan ABD sırtlanı, firavun gururunu kurtarmak ve şeytani saltanatını korumak için şimdi İran'a saldırmaya hazırlanıyor. Ve bu amaçla bir yandan sürekli İran'ı kışkırtırken bir yandan da yalan bahane üretiyor. Çağdaş nemrutlar 3. Dünya Savaşının fitilini ateşliyor ve uşak ruhlu bir sürü sözde devlet adamı, ilim erbabı ve kiralık yazar-bozar takımı bu yangını körüklüyor.
Ama tarihi her zaman kötüler değil; bu sefer iyiler yazacağa ve bu savaşı mazlumlar ve Müslümanlar kazanacağa benziyor. Çünkü sular iyice bulanmadan durulmuyor.
Fasit ve nefsi hesaplar, basit makam ve menfaatler peşinde dünya sarhoşu olanlar, bu tarihi felaketin yaklaştığını bile fark etmiyor, dert etmiyor.
Basra körfezinden ve İncirlik üssünden İsfahan nükleer tesislerine kilitlenmiş füzeler "vur" emrini, bekliyor!.
İran Kökenli Yahudiler mi Kışkırtıyor?
"Bugün Amerika ve İsrail'in, İran'a neden bu kadar sinir olduklarının ve bir kaşık suda boğmak istediklerinin pek çok gerekçesi vardır. Bunlar petrol, nükleer kontrol ve Siyonist karambol sıralanabilir.
Bunun dışında ise bugün özellikle İsrail ve Amerika'da çok etkin olan bir gurubun varlığını ve onların İran'la olan bitmemiş hesaplarını da göz önünde bulundurmak gerekmektedir. İran'ı yerle yeksan etmek isteyenler sıralamasında en önde bulunan bu grubun ismi İran Yahudileridir. İran Yahudilerinin tarihi çok eskilere dayanır hatta bugünkü tahrif edilmiş İncillerde bile sıklıkla zamanın Pers ülkesindeki Yahudilerden bahsedilir. Yahudilerin İran'da ne aradıklarına gelecek olursak Babil kralı Nebukadnazar Kudüs'ü ele geçirdiği zaman Yahudilerin zırt pırt isyan çıkarmalarına çok sinirlenerek onları toplu halde bugünkü Irak topraklarına ışınlamıştır. Daha sonra Pers kralı Cyrus gelerek Babili ortadan kaldırır ve Yahudilere özgürlüklerini kazandırır hatta Kudüs'te yıkılan tapınaklarını yapmaları için izin bile verir. Bu demokratik ortamdan çok memnun kalan Yahudilerde İran'ı baş turistik gezi ve yerleşim alanları yaptılar ve o zamandan beri çocuklarına verdikleri isimler arasına Cyrus ismini de katmışlardır. Bugün İsrail'de İran kökenli Yahudiler Mizrahim adı verilen grup içinde yer alırlar. Mizrahim "Doğulu" demektir ve sıklıkla soyadı olarak kullanılır. (Nasıl kafanızda bir ışık yandı mı).? İsrail de İran Yahudileri son derece etkindir. Mesela bugünlerde yanında çalışan kızcağızlara tecavüz ettiği suçlamaları sebebiyle sinir buhranları geçiren İsrail cumhurbaşkanı Moşe Katsav gerçek adı Musa Ghassab olan bir İran Yahudi'sidir. İran'ın Yezd kentinde doğmuş ve beş yaşında ailesiyle İsrail'e göç etmiştir ve hala Farsça'yı mükemmel konuşabilir.
Eski İsrail savunma bakanı ve şu anki ulaştırma bakanı Shaul Mofazda Tahran doğumlu bir İran Yahudi'sidir. Bitmedi, geçen sene Lübnan'da sivillerin üzerine bomba yağdırılması emirlerini veren ama Hizbullah karşısında maskara olduğu için görevden alınan eski İsrail Genelkurmay başkanı Dan Halutzda bir İran Yahudi'sidir. Kısacası bugün İsrail'de İran'a karşı savaş planları hazırlayanların büyük çoğunluğu aslında İran doğumludur ve doğdukları ülkelerini havaya uçurmak için ellerinden geleni yapmaktadırlar.
İran Yahudilerinin etkin olduğu ülkelerden biri de Amerika Birleşik Devletleridir. Mesela bugün Amerika'nın en zengin ve ünlülerinin ikamet ettiği Los Angeles'in Beverly Hills şehrinin belediye başkanı geçenlerde seçilen Cemşid yani Jimmy Delshad isimli bir İran Yahudi'sidir. Seçim başarısının sebebi ise Amerikanın bu en lüks şehrinde oturan ensesi kalın vatandaşların yarısının İran Yahudi'si olmasıdır. Peki, bu müthiş zenginliğin sırrı nedir derseniz onun cevabı kolay. Humeyni'nin İran şahını mat etmesinden önceki dönemde İran'ın zenginlerinin, mürekkep yalamışlarının ve önde gelenlerinin çoğu İran Yahudisiydi ve bunlar devrimden sonra soluğu Avrupa ve Amerika'da almışlardı, İran'dan kaçarken yanlarında götürdükleri yükte hafif pahada ağır şeylerin bugün Beverly Hillsin çoğunluk nüfusunu oluşturmalarında büyük rolü vardır.
Başka bir ünlü İran Yahudi'si ise Borat adıyla tanınan İngiliz vatandaşı aktör Sacha Kohen. Kendisini Kazak Türkü bir gazeteci kılığına sokarak yaptığı türlü rezillikleri filme çeken ve bununla da önüne ne koysan izleyecek denli dejenere olmuş Amerikan film izleyicisi tarafından kahraman ilan edilen Borat bir İran Yahudi'sidir.
İran'daki Yahudilerin devrim öncesi değerli İran halılarının Türkiye üzerinden Batıya pazarlanması ticaretinde tek söz sahibi olduklarını ve bugün Amerika'daki İran halısı satan işletmelerin çoğunluğunun sahiplerinin onlar olduklarını da son bir not olarak ekleyelim.
Sözün özü İran'ın kaymaklarını balla karıştırıp yerlerken tepelerine binen Humeyni sayesinde yedikleri kaymaklar boğazlarında kalan İran Yahudileri bugün olası bir İran işgalinden en fazla faydayı sağlayacak ve bunu düğün bayramla kutlayacak ilk gruplardandır. Söz açılmışken acaba bu İran Yahudilerinden ülkemizde de var mıdır?
Eğer varlarsa hangi tür kilit pozisyonlarda görev almaktadırlar ve İran işgaline bakışları nasıldır? Ve AKP üzerindeki etkinlikleri ne orandadır? bir düşünün bakalım.55[1]
Erol Bilbilik'in Jeopolitikteki yazısı oldukça ilginç saptamalar içeriyor:
"Başkan Bush, "Irak'ta ileriye Doğru Yeni Yol" adını verdiği Yeni Irak Stratejisini, "Birliğin Durumu" konuşmasını yapacağı 10 Ocak gününü beklemeden 5 Ocak günü açıkladı. James Baker-Lee Hamilton'ın hazırladığı Irak Çalışma Grubu Raporu'nda öngörülen önerileri hiç dikkate almayan yeni strateji, özünde yakın gelecekte İran'a yönelik bir saldırıyı planlıyor.
Yeni strateji; Neo Con'ların ağırlıkta olduğu Amerikan Girişim Enstitüsü bünyesinde hazırlandı. Enstitü mensubu önde gelen Neo Con Prof. Frederick W. Kağan ve eski Kara Kuvvetleri Komutan Yardımcısı emekli Orgeneral Jack Keane'nin hazırladığı, "Zaferi Seçmek: Irak'ta Başarı için Bir Plan" başlıklı çalışma ile paralellik gösteriyor.
Stratejinin İran'a savaşı planlıyor olmasının nedenlerini şu başlıklar altında toplayabiliriz.
Bush Yönetimi İran'ı Hedef Gösteriyor
Başkan Bush, "İran, Amerikalı askerleri öldürenlere destek veriyor" dedi.
Başkan Yardımcısı Cheney; 28 Ocak'ta CNN International TV'deki bir röportajda, "İran bölgeyi tehdit ediyor" dedi.
Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın açıklamaları şöyle:
İran, BM kararlarına uymuyor, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın bu yolda açıklamaları var. İran, uluslararası ilişkilerde sorun oluşturuyor. İran'daki bazı çevreler, Irak'ta Amerikan askerlerine karşı düzenlenen saldırılara katıldıklarına, İranlıların her gün uluslararası kuralları ihlal ettiğine, Irak'taki terör eylemlerine girişen bazı grupların İran tarafından finanse edildiklerine ve hatta eğitildiklerine inanıyorum.
Irak'ta kullanılan patlayıcı maddelerin profesyonelce imal edilmiş olduklarına, bunların Irak'ta hazırlanamayacağına şüphe yok. Bunun için İran'ın sınırlarını ihlale gerek yok. Bu gruplara karşı Irak'ta mücadele edeceğiz.
İran, Irak'ta Amerikan çıkarlarına karşı faaliyette bulunurken elimiz kolumuz bağlı oturamayız. ABD'nin Irak'ta başarısızlığa uğraması durumunda ise İran'ın bütün bölgede uzun vadede artan bir nüfuza ulaşacak, Irak'ın güneyinde istediğini yapacak, İran konusunda bütün Ortadoğu'da Sünni-Şii ayrışması patlak verecek ve bölgesel bir mezhepler arası çatışma çıkabilecek.
Savunma Bakanı Robert Gates'in açıklamaları şöyle:
Irak'a 21 bin 500 ilave asker ve körfeze 2 uçak gemisi göndererek ABD gücünün artırılmasının, "ABD'nin Irak'ta zayıf düştüğü" yolundaki İran'ın algısı ve bölgede artan iddiasına karşı bir güç gösterisi oldu. Şimdi diyalog ve dayanışma zamanı değil. Tahran'ın davranışları bölgedeki esas varlığımızı güçlendirmemizi gerektiriyor.
Bush'un Irak planı başarılı olmazsa İran, Suriye, Türkler ve Sünni devletler işe karışacaktır. İran, Güney Irak'ta ve Bağdat'ta nüfuzunu büyük ölçüde artıracak bu durumda sadece Iraklılar değil potansiyel olarak Türkler, Suriyeliler ve çeşitli Sünni devletler de işe karışmaya çalışacak.
Bağdat Büyükelçisi Zalmay Halilzad, "İran'ın bütün bağlantılarının peşine düşeceğiz. Amacımız Tahran'daki İslami rejimin davranışlarını değiştirmektir."
Bush Yönetiminin İran'ı Vuracak Kadroları İşbaşında
Bush'un yeni stratejisinin uygulamaya geçirilmesinde kilit rol üstlenecek sivil ve askerlerin seçimi ABD'nin Irak'ta kalıcılığının ondan da öte İran'a müdahale edileceğinin kuvvetli işaretlerini vermektedir. Bu kadrolar; Neo Conların çekirdek kadrolarının önde gidenlerindendir.
Başkan Bush bu tayinleri yeni Irak stratejisini açıkladığı 10 Ocaktan 5 gün önce açıklayarak dünyaya Irak ve İran konusunda ne kadar kararlı bir stratejiyi yürürlüğe koyduğunu göstermek istemiştir. Başkan Bush, ABD Dışişleri Bakanlığı 1. Yardımcılığına ABD Ulusal İstihbarat Direktörü John Dimitri Negroponte'yi, Negroponte'nin yerine de Ulusal Güvenlik Konseyi eski başkanlarından emekli amiral John Mc Connel'i atadı.
Bağdat Büyükelçisi Zalmay Halilzad'ı ABD'nin BM Büyükelçiliğine onun yerine de ABD'nin Pakistan'daki Büyükelçisi Ryan Clark Crocker'ı Bağdat Büyükelçiliğine getirmiştir. Halilzad ve Crocker Neo Con'ların beyin takımından Richard Perle ile çok yakın çalışma içinde olmuştur.
Bush; komutan tayinlerinde de radikalleri tercih etmiştir. Tayinlerde İran'a yapılacak harekatı gerçekleştirecek niteliklere öncelik tanımıştır. Merkezi Kuvvetler Komutanı Orgeneral John Abizaid'in yerine ABD'nin Pasifik Filosu'nun başındaki Oramiral William Fallon'u, Irak savaşını yöneten Orgeneral George Casey'in yerine Orgeneral David Petraus'u getirmiştir.
Amiral Fallon; deniz ve hava savaşlarında son derece deneyimlidir. Irak ve Afganistan'da 2 kara savaşını yürüten bir komutanlığın başına böyle bir oramiralın getirilmesi, Körfez'e 2. bir uçak gemisinin gönderilmesi ve Arap ülkelerine kendilerini İran'ın nükleer saldırılarından koruyacak Patriot füzeleri yerleştirilmeye başlanması Bush'un; İran'a hava saldırısı başlatacak olmasının kuvvetli işaretlerini vermektedir.
ABD, Irak'a Asker Yığıyor
Yeni Irak planına göre Irak'a 21 bin 500 asker sevk edildi. Bunların 17 bin 500'ü Bağdat'ın sorunlu bölgelerinde konuşlandırıldı ve El Sadr'a bağlı Mehdi ordusu'na karşı savaşan. 4 bin deniz piyadesi El Anbar eyaletinde görevlendirildi. Şu anda Irak'ta 153.500 ABD askeri ve 50 bine yakın ABD güvenlik firması askeri görev yapıyor.
Başkan Bush; yeni asker sevkıyatı için 6.8 milyar, ekonomik gelişim için 1 milyar ve Irak'ın yeniden yapılandırılması için 10 milyar dolar olmak üzere toplam 17.8 milyar dolarlık bir bütçeyi Kongre'den geçirdi.
Savunma Bakanı Gates; ABD Silahlı Kuvvetlerine 62 bin kara ve 30 bini deniz piyadesi olmak üzere 92 bin Amerikalının silah altına alınmasını, bunun için 2008 bütçesine ödenek konulmasını ve ilk aşamada silah altına alınacak 20 bin asker için 10 milyar dolarlık ödenek istedi:
Gates'in planına göre, "Uzun süreli" savaş gücü olarak kara kuvvetleri 547 bine, deniz piyadeleri sayısı 202 bine çıkarılacak.
Irak'taki ordunun 21.500 askerle takviye edilmesinden sonra ABD Ordusu'nun 92 bin askerle takviyesi savaşın İran'a tırmandırılacağının işaretini veriyor.
Diğer taraftan ABD'nin Körfez'e göndermeyi planladığı USS John Stennis adlı ikinci uçak gemisi 3200 asker 80 adet F/A Hornet ve Süper Hornet bombardıman uçağı ve mayın tarama gemileri ile birlikte yola çıktı.
Nükleer Stennis uçak gemisi Bahreyn'de üslenen ABD Donanması 5. Filosu'nda görev yapan USS Dwight D. Eisenhower uçak gemisine katılacak.
5. Filo Komutanı amiral Kevin Aandahl; 2003'te Irak'a müdahaleden sonra ilk defa iki ABD uçak gemisinin bölgede olacağını, bunun diğerlerini açıkça ABD'nin ulusal çıkarlarına karşı hareket etmekten vazgeçireceğini ve şartlar devam ettiği sürece ABD'nin Ortadoğu'da iki uçak gemisi bulunduracağını açıklamıştır.
ABD'nin bölgeye ikinci uçak gemisini gönderdiği süreçte Arap ülkelerine nükleer saldırılara karşı Patriot füzeleri konuşlandırmaya hazırlanmaktaydı. ABD donanmasına ait 3300 personel mevcutlu amfibik hücum gemisi "USS Batan"da (Şubat 2007'nin ilk haftası) Körfez'e doğru Marmaris'ten yola çıkmıştı.
ABD Savunma Bakanı Gates, bölgede ABD gücünün artırılmasının, "ABD'nin Irak'ta zayıf düştüğü" yolundaki İran'ın algısı ve bölgede artan iddiasına karşı bir güç gösterisi olduğunu ifade etmiştir.
Irak'taki İranlılara Gözaltı, Ajanlarına İnfaz Emri veriliyor!
Başkan Bush yeni Irak stratejisini açıkladığı sıralarda ABD güçleri Erbil'deki İran Konsolosluğu'na baskın düzenliyor ve 5 İranlı diplomatı gözaltına alıyordu. Bu olaydan kısa bir süre sonra Musul'da üzerlerinde pasaport bulunmayan 3 İranlı da ABD güçlerince gözaltına alınıyordu.
Geçen sonbaharda Başkan Bush; İran'ın bölgedeki etkisini azaltma ve nükleer programından vazgeçirmek için İranlı ajanların yakalanması ya da öldürülmesi talimatını vermişti.
ABD güçlerinin Irak'taki İranlılara yönelik bu operasyonları karşısında İran; Kuzey Irak sınırına askeri birliklerin yanında ağır silahlarla donatılmış milis güçlerini de konuşlandırmaya başlamıştır. ABD'de Bağdat bölgesinden asker kaydırarak Kuzey Irak'a yığınak yapmaktadır. Bu güçlerin İran'a saldırması durumunda İran asker ve milislerinin de sınırda görevli Kürt güçlerine saldıracaktır. Bu olayların tırmanması veya tırmandırılması halinde Başkan Bush, bunları gerekçe olarak öne sürerek İran'a yönelik sınır ötesi operasyonlar başlatabilir ve giderek bu operasyonları savaşa dönüştürebilir.
İran'a Olası ABD-İsrail Nükleer Saldırısı Planlanıyor
İsrailli askeri kaynaklara göre iki uçak filosu İran'ın Natanz uranyum zenginleştirme tesisini nükleer başlıklı "Sığınak delici" bombalarla vurmayı planlıyor. Bu amaçla İsrailli savaş pilotları; İran hedeflerine 2 bin mil gidiş-dönüş uçuş eğitimi için geçen haftalarda Cebeli Tarık'a gönderildiler. Operasyon için Türkiye üzerindeki güzergah dahil olmak üzere üç güzergah öngörülüyor. Ancak, İsrail'in İran'ın İsfahan'daki uranyum işleme tesislerini konvansiyonel bombalarla vurmasının ihtimal dışı kalması durumunda, ABD; İsrail'in İran'a nükleer saldırı düzenlemesine müsaade edebilecek. Buraya kadar yapılan açıklamalar; ABD'nin İran'ı hava ve özel harekat operasyonları ile vuracağı sonucunu getirmektedir.
İki yıl öncesine kadar ABD Dışişleri Bakanlığı'nın İstihbarat ve Araştırma Bölümü'nde Ortadoğu Uzmanı olarak görev yapan deneyimli diplomat Wayne White'ın açıklamaları da bu öngörüyü doğrulamaktadır. White, "ABD'nin elinde, İran'a geniş çaplı saldırı düzenlemesini öngören savaş planları var. Bu planlardan bazılarını gördüm. Bunlar dar kapsamlı bir hava saldırısına değil, İran'a karşı girişilebilecek ve Ortadoğu'yu yıllarca istikrarsızlaştıracak bir savaşı içermektedir" demektedir.
ABD-İran Savaşı Nasıl Önlenir?
Başkan Bush, yeni Irak planıyla İran'la diyalog yolunu kapamış ve Kerkük'te referandumun 2007 sonuna kadar yapılacağını ilan etmiştir.
Bush Yönetiminin bu çılgınlığı karşısında ABD'nin her dönemde etkin ve yetkin dış politika ve strateji uzman ve düşünce kuruluşları İran'a savaşın ABD'nin küresel çıkarlarıyla bağdaşmayacağını, bu nedenle çok boyutlu diplomatik temaslarla bu olasılığın ortadan kaldırılması için planlar üretmeye girişmişlerdir.
Henry Kissinger'ın Planı
Başkan Nikson ve Ford'un Dışişleri bakanı ve Başkan Bush yönetiminde dışardan dış politika danışmanı olan Kissinger; The Washington Post'ta Aralık 2006 sonunda yayımlanan yazısında İran'a yönelik savaşı önleyecek planı şöyle açıklamıştır:
ABD'nin Irak'tan kuvvet çekmesi şu an için bir seçenek değildir. Bush'un takviye kuvvet kararını, "Bölgenin tamamını kapsayan bir diplomasi" ile birleştirecek, "Yeni bir büyük strateji" oluşturmalıdır. Bu stratejinin oluşturulması için iki düzeyde diplomatik çaba gereklidir.
1. Irak'taki fiili durum nedeniyle çıkarları doğrudan etkilenen ve ABD desteğine dayanan Türkiye, Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün'ü bir araya getiren diplomatik temas grubu kurulmalıdır.
2. Suriye ve İran'la paralel müzakereler yürütülmelidir. Bu yolla şu anda, "karşıt" gibi görülen bu ülkelere barışçı bir bölgesel düzenin parçaları olma şansı verilmelidir. Her iki diplomatik adım sonrasında, Irak'ta istikrar amaçlı bir uluslar arası konferans düzenlenmelidir. Bu konferansa, Türkiye, Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün'ün yanı sıra BM Güvenlik Konseyi'nin daimi üyeleri ile Endonezya, Hindistan ve Pakistan davet edilmelidir. Kissinger'ın The Washington Post'taki yazısının yayımlandığı gün Başbakan Erdoğan New York'taki otelinde Cumhuriyetçi partili Kissinger ve Demokratik partili Dışişleri eski Bakan yardımcısı Richard Holbrook ile Kissinger Planı ile ilgili bir toplantı yaptı. Toplantıya Erdoğan'ın danışmanı Cüneyt Zapsu da iştirak etti. Bu toplantıdan önce Musevi Örgütleri Konferansı Derneği'nin sözcüsü Malcolm Hoenlin; sonra da Bill Clinton ile görüştü.
Holbrooke'un Planı
Bu görüşmeden bir süre sonra bir ABD düşünce kuruluşu olan Alman Marshall Fonu direktörü Donald D. Asmus ile birlikte hazırladığı, "NATO'nun Yeniden Keşfi" adlı raporda Richard Holbrook Kuzey Irak'a NATO gücü yerleştirilmesini önerdi. Bununla, şu yararların sağlanacağını vurguladı:
1 ."Türkiye'de PKK terör örgütünün ortadan kaldırılması için Kuzey Irak'ın işgalinden açıkça söz edenler var. Bu riski azaltmanın en iyi yolu Kuzey Irak'a NATO gücü konuşlandırılmasıdır. Kürt liderlerle yapılacak bir anlaşma PKK'yı sınırlandıracaktır. Bu Türkiye'nin askeri operasyonunu önlemenin en iyi yoludur.
2. NATO askerleri, Irak'taki iç savaşın hala istikrarlı ve yarı demokratik parçasına (Irak'ın kuzeyine) yayılmasını önleyecektir.
Holbrook bu yayından bir ay kadar önce de The Washington Post'ta Başkan Bush'a yazdığı açık mektupta şu görüşlere yer verdi. Hotbrooke, 'Ne yaparsanız yapın gerçek bir risk olan Türk-Kürt savaşını önlemek için bugün hala güvenlikli olsa da giderek gerginleşen Kuzey Irak'a (Kürdistan'a) ABD birliği göndermelisiniz. ABD'nin buradaki varlığını Türkler de, Kürtler de memnuniyetle karşılayacaklardır, ancak bu Türkiye'ye yönelik Kürt terörist saldırıların kesilmesiyle birlikte gerçekleştirilmelidir."
Kissinger Planı çerçevesinde diplomatik temas grubu içinde yer alması, İran ve Suriye'yi diyaloga ikna görevini üstlenmesi öngörülen Türkiye'nin; Holbrook Planıyla Kuzey Irak'a NATO gücü gönderilmesine "Evet" dedirtilmesi böylece onun Kuzey Irak'a askeri operasyonunun önünün kesilmesi önerilmektedir. Holbrook bu önerilerinin hayata geçirilmesi adına 2 Şubat 2007 tarihinde sessizce İstanbul'a gelerek Başbakan Erdoğan'la gizli bir görüşme yapmıştır. Bu görüşmede, Kissinger'la birlikte gündeme getirdikleri Plan ele alınmıştır. Holbrooke geldiği gibi yine sessizce Türkiye'den ayrılmıştır.
Zbigniev Brzezinski'nin Planı
Başkan Jimmy Carter'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı ve ABD'nin en etkin strateji ve dış politika otoritesi Brzezinski, Nisan 2006'da Irak savaşının sona erdirilmesine yönelik şu planı öneriyordu: "Bush Yönetiminin askeri açıdan kazanamayacağı ya da politik açıdan sürdüremeyeceği aşikar olan ve süre giden çatışmaya ABD'nin müdahilliğine son vermek için dört aşamalı bir planı hayata geçirmek gerekmektedir:
Birinci aşamada, Washington sessizce Iraklı liderlerden halk nezdinde ABD'den ülkeyi terk etmesini talep etmesini sağlamalıdır. İkinci aşamada, bu talebin ardından ABD ve Irak hükümetleri işgali sona erdirme tarihi konusunda müşterek danışmalarda bulunmalıdır. Bir yıl içinde ABD'nin düzenli çekilmeyi tamamlayacağı kanaatindeyim. Bu tarihe bağlı kalmak, Iraklıların sorumluluk üstlenmelerini teşvik edecek ve bundan sonrası konusunda onların zihinleri üzerine odaklanmayı sağlamada yararlı olacaktır. Ben: çekilme tarihinin belirlenmesinin direnişin işini kolaylaştıracağı fikrine inanmıyorum. Üçüncü aşamada, daha sonra Irak hükümeti, ABD hükümeti değil, bazısı Irak'ta yan yana bazısı uzak Müslüman devletlere bölgesel bir toplantı çağrısı yapmalıdır. Örneğin bu ülkeler; Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve belki de Türkiye (Hassas Kürdistan konusu nedeniyle), Cezayir, Tunus ve hatta İran'dan oluşabilir. Müslüman komşu ve dostlarından Irak hükümetine iç istikrarı kurması ve devam ettirmesi temelinde yardım talep edilmelidir.
Bu talep ABD'den gelmemelidir. Ve yardım Irak halen işgal altındayken geçerli olmamalıdır. Dördüncü aşamada, çekilmekte olan ABD, istikrarlı bir biçimde petrol ihraç eden Irak'tan çıkarı olan Avrupalı devletler, Japonya, Çin ve diğer ülkelerle Irak ekonomisinin finansal açıdan yeniden inşasına daha doğrudan katılarak bir barış konferansı düzenlemelidir. Ancak bu da, ABD'nin açık bir biçimde işgali sona erdirmemesi durumunda işe yaramayacaktır.
Brzezinski Ağustos 2006 ortasında Financial Times'taki makalesinde ise ABD ve İsrail'in Irak'ta ilgili politik tavrını şöyle değerlendiriyordu. "İsrail yönetiminde de karşılığı olan Neo Con reçeteler ABD ve son tahlilde İsrail için büyük felaket olacaktır. Bu politikalar, Ortadoğu nüfusunun büyük çoğunluğunu tamamen ABD'ye düşman edecektir. ABD sonunda bölgeden kovulacaktır. Bu da İsrail için sonun başlangıcı olacaktır."
Brzezinski, Başkan Bush'un Irak'a savaş stratejisine yönelik en çarpıcı uyarıları Der Spiegel dergisinin İngilizce yayımlanan, "11 Eylül Özet Sayısında yapıyordu. "ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki olası bir nükleer savaşın ilk 24 saatinde 160-180 milyon insanın ölmesi söz konusu iken 11 Eylül'ün ortaya çıkardığı terörizm tehdidini Soğuk Savaşla karşılaştırmak gülünçtür. Bu bağlamda Bush yönetiminin başlıca hataları şunlar olmuştur:
* Soğuk Savaş döneminde hiçbir ABD yönetimi düşmanı yücelterek kendi halkını korkutarak destek sağlamaya çatışmamıştır. Bush yönetimi Bin Ladin'i adeta yüceltmiştir.
* Soğuk Savaş döneminde ABD yönetimleri dostlarını birleştirmeye, düşmanlarını bölmeye çalışmıştır. Bush yönetimi ise tam tersini yapmaktadır.
* Dünyada Fransız Devrimi sonrasında yaşanan benzer bir siyasi uyanış süreci yaşanıyor. Bush yönetimi bunu kavramadığı için küresel işbirliğinin önemini de anlamıyor. Bu anlayış dünyayı kaosa sürükleyebilir.
Brzezinski 12 Ocak 2007'deki Washington Post'ta yayımlanan yazısında Bush'un yeni Irak planı hedefini ortaya koyuyor ve şunları yazıyordu:
"Başkan Bush'un kafasına çoktan koyduğu bir seçenekte, Irak'taki çatışmayı askeri müdahaleyle Suriye ve İran'a genişletmek olabilir. Başkan'ın çevresindeki ve Beyaz Saray'daki bazı Yeni Muhafazakarların bunun için bastırdığına şüphe yoktur."
Brzezinski, 2 Şubat 2007'de Senato Dış İlişkiler Komitesi'nde yaptığı konuşmada, Irak'ta durumun daha da kötüleşmesi durumunda olabilecekleri, "Yokuş aşağı inen bu yolda son durak, İran ve daha geniş anlamda İslam dünyasının büyük bölümüyle kafa kafaya bir çatışma yaşanacaktır" sözleriyle anlatmıştır.
Francis Fukuyama'nın Planı
Tarihin Sonu kitabı yazarı Harward'lı Prof. Francis Fukuyama, İngiliz The Guardian gazetesinde Ocak 2006 sonundaki yazısında Bush'un Irak Planının çıkmazını şu cümlelerle dile getirmiştir:
"Amerikalı Neo Con'lar beş yıllık felaketten hiçbir ders almadılar. Irak'ın işgali bir felaketti. Şimdi, aynısını İran'da yapmak istiyorlar. Irak'tan ders alamayan Bush yönetimi, İran'ın sahip olduğu nükleer programıyla bölgesel güç olmasına engel olamadı, İran bugün ABD ve ABD'nin bölgedeki müttefikleri için büyük bir tehdittir. Ama İran ne EL Kaideye benzer ve ne de Irak'a, tarihsel kökleri olan bir devlettir. ABD, Irak'ı işgal ederek, Baas rejimini yıkarak, Tahran'a yakın partileri iktidara getirerek İran'ın elini güçlendirmiştir. Bunun kırılması gereklidir."
Brookings Enstitüsü'nün Planı
ABD Ofisi, Federal Hükümet ve Dışişleri Bakanlığı için araştırmalar yapan Brookings Enstitüsü uzmanlarından Kenneth Pollack ve Daniel Byman tarafından Ocak 2007 sonunda açıklanan raporda, "Türkiye'nin Irak'a müdahalesinin şart olduğu ve ABD'nin Ankara'nın AB üyeliğine daha fazla destek ile bu desteği birden kesmek gibi bir "teşvik-tehdit" kozunu bu amaçla kullanılabileceği savunulmuştur." "ABD'nin Türkiye'yi, Iraklı Kürtlerin yakın bir zamanda bağımsızlık ilan etmemeye ikna etmesi bununla beraber Irak Kürdistanı'nın 'Bağımsızmış gibi' yönetilmesi gereklidir."
"ABD, İran ve Türkiye'nin bölgeye müdahalesine karşı Kürtlere güvence vermeli ve bölgede asker bulundurmalıdır."
"ABD, Irak Kürtlerini özellikle PKK'nın Irak Kürdistanı'nı operasyon üssü olarak kullanılmasına son vermek için Türkiye ile işbirliği yapmaya zorlamalıdır."
Özetle:
Kissinger'ın ABD çıkarları gereği Başkan Bush'un Irak'a kuvvet takviye kararının sonuçlarının önlenmesi için Suriye ve İran'la paralel müzakereler, bölge ülkeleri ve uluslar arası bazı kuruluşların da katılımı ile diyalog öngören iki siyasi ayaklı planı, Holbrooke'un Kissinger'ın Irak'ta iç savaşın önlenmesine yönelik planı çerçevesinde PKK'nın ortadan kaldırılması için Kürt yönetimi ile anlaşarak NATO'nun Kuzey Irak'a yerleştirilmesine yönelik planı, Brzezinski'nin; Irak savaşının sona erdirilmesine yönelik planı çerçevesinde Başkan Bush'un Irak'taki çatışmayı askeri müdahaleyle Suriye ve İran'a genişletmesinin önlenmesi ve genişletme kararını alan ABD ve İsrail Neo Con'larının etkilerinin yok edilmesine yönelik dört aşamalı planı ve Fukuyama'nın ABD'nin Irak'ı işgal edip Baas rejimini yıkıp iktidara getirerek İran'ın elinin güçlendirildiğinden hareketle bundan geri dönülmesine yönelik planı Başkan Bush'un savaşı Suriye ve İran'a genişletme stratejisinden bir an önce vazgeçilmesinin kaçınılmazlığını, bu çılgınlığın önlenememesi durumunda ABD'nin bölgeden kovulacağı, bölgenin ve dünyanın kaosa sürükleneceğini çok açık bir gerçek olarak ortaya koymaktadır.56[2]
Mustafa Balbay'ın Sıkıntısı ve Saptırması
2 Şubat Perşembe günü Cumhuriyet'te yayımlanan "Rusya'nın İran Manevrası" başlıklı yazısında Mustafa Balbay, Rusya'nın İran'da inşa etmekte olduğu Busehr Nükleer Enerji Santrali'ne nükleer yakıt sevkıyatını ertelediği yönündeki habere dayanarak, "Rusya'nın İran'dan kurtulmanın yolunu bulduğu"nu öne sürüyor. Bunun için de, Rus devletine bağlı nükleer enerji şirketi Atomstroyeks port'un sözcüsü Irina Yesipova'nın geçtiğimiz hafta başında yaptığı bir açıklamayı kanıt gösteriyor. Buna göre "Rusya, İran'ın Bushehr kentindeki nükleer santralin devreye girmesi için gerekli nükleer yakıtı, ödeme planına uyulmadığı için vermeyecek." Balbay sadece bu açıklamaya dayanarak, Rusya'nın ABD karşısında boyun eğdiğini ve İran'dan kurtulmanın çaresini aradığını söylüyor.
"Rusya Direnemez" Mesajı Kime Veriliyor?
Balbay yazısında, Rusya Devlet Başkanı Putin'in Münih'te gerçekleştirilen Uluslararası Güvenlik Konferansı'ndaki konuşmasına değinerek şöyle diyor:
"Putin'in açıklamaları, Rusya'nın yeri geldiğinde ABD'ye kafa tutabileceğini gösteriyor ama kazın ayağı tam olarak öyle değil." Balbay, Rusya'nın ABD'ye karşı duramayacağını ima ediyor, bunu da Rusya'nın İran'ın Busehr kentinde yapımını gerçekleştirdiği nükleer enerji santraline nükleer yakıt transferini ertelemesine dayandırıyor.
Yazının zamanlaması da ilginç: Rusya Devlet Başkanı Putin Münih'teki toplantıda, güvenliğin önündeki en büyük engelin ABD olduğunu ilan etmişken ve Genelkurmay Başkanlığının internet sitesinde bu konuşmanın tam metni yayımlanmışken yayımlanan bu yazı neyi amaçlıyor?
Balbay İran ve Rusya'yı karşı karşıya getirecek yazısına kanıt ararken, Busehr santrali ile ilgili haberi öne sürüyor. Peki gerçek durum ne?
İran Busehr'de Neler Oluyor?
Öncelikle İran'ın Şubat ayı içinde gerekli parayı yatırmadığı yönündeki habere bakalım. Rus Itar Tass haber ajansının 21 Şubat'ta geçtiği habere göre, İran'ın Rusya'ya Busehr projesi ile ilgili borcu 100 milyon doların altın da. İranlı yetkililer bu paranın ödenmesinde bir sorun olmadığını söylüyorlar, İran kaynakları Şubat ayı için Rusya'ya ödeme yapıldığını, ancak sorunun İran Merkez Bankası'nın uluslararası ekonomik ilişkilerde bundan böyle Dolar yerine Euro ile ödeme yapma kararı almasından kaynaklandığını, bunun da teknik bir sorun olduğunu belirtiyorlar. Rusya Euro ile ödeme yapılmasına karşı çıkmıyor, ancak bunun sözleşmede yapılacak bir değişiklikle gerçekleşebileceğini belirtiyor. Dolayısıyla sorun teknik bir sorun ve Busehr projesi açısından bu bir ilk değil. Rus Hükümeti daha önce de teknik sorunlar nedeniyle projenin tamamlanması için verdiği süreyi birkaç kez erteleme yoluna gitmişti.
Balbay, Rusya'nın İran'dan kurtulmanın yolunu bulduğu fikrini güçlendirmek için Rus şirketinin sözcüsünün ifadelerine dayanıyor. Ama şirket sözcüsü İrina Yesipova'nın bu konudaki açıklamasının tamamını köşesine almıyor. Oysa Yesipova yaptığı açıklamada, sorunun kaynağını şöyle saptıyor: "Bir dizi üçüncü ülkenin İran'a teknik ekipman ambargosu uygulaması nedeniyle Rus üreticiler birdenbire, tesis için gerekli tüm ekipmanı sağlamak zorunda kaldı. Bu çok zor bir durum."
İran Atom Enerjisi Ajansı Başkan Yardımcısı Saidi'nin 22 Şubat'ta Rus Irna Haber Ajansı'na yaptığı açıklama da bu doğrultuda. Saidi şöyle diyor: "Sorun, Rus şirketinin İran'a ekipman getirecek para konusunda açığının bulunmasıyla ilgili. Atomstroyexport bizden bu sorunu çözmemizi istedi, İran gerekli ekipmanların satın alınması için beliren bu maliyeti karşılayacaktır."
Sorun Teknik Nedenlerden Kaynaklanıyor
Hem Rusya hem de İran, sorunun kaynağında İran'a uygulanan ambargo nedeniyle: teknik ekipman bulmanın, alım ve nakliye maliyetlerinin artmasının bulunduğunu belirtiyor. 1995 yılında Rusya ile yapılan anlaşmada Rusya'nın tesisi inşa etmesi karşılığında bu ülkeye 800 milyon dolarlık ödeme yapılması kararlaştırılmıştı. Ancak gelinen noktada maliyetlerin artmış olması, Rus şirketinin zarar etmesi anlamına geliyor. Dolayısıyla Rusya'nın aldığı karar, elektrik üretimi için inşa edilen Bushehr nükleer enerji santraline nükleer yakıt sevkıyatına başlamadan önce, uğradığı finansal zararın İran tarafından tazmin edilmesi arayışları ile bağlantılı. Çünkü proje Rus şirketi için 800 milyon dolardan daha fazla maliyet yarattı. Rus şirketine bağlı bir yetkilinin 19 Şubat tarihli international Hrald Tribüne gazetesine yaptığı açıklama da bunu kanıtlıyor:
"Kasım 2006'da Rusya, İran'da inşa etmekte olduğu tipte bir nükleer enerji tesisini inşa etmek için Bulgaristan ile 2.6 milyar dolar karşılığında anlaşma imzaladı."
Rus Yetkili: "Busehr, İran-Rus İşbirliğinin En Önemli Yönünü Oluşturuyor"
Yani Rus şirketi, mali nedenlerle bu kararı almış durumda. Ortada Rusya'nın İran'dan kurtulmanın yolunu aradığını gösteren tek bir gelişme yok. Santrali inşa eden şirketin proje sorumlusu Vladimir Pavlov'un 22 Şubat'ta yaptığı açıklama da bu bakımdan çok önemli: "Busehr Nükleer Enerji Tesisi, Rus-İran işbirliğinin en önemli yönüdür. Bu nedenle projeyi dondurmak ya da ertelemek seçenekleri hiç bir şekilde gündemde değildir, olamaz."
Gerçek böyle. Ortada Rusya'nın İran düşmanlığında ABD ile buluştuğuna dair tek bir kanıt yok. Bu aşamada esas soru, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Başkanı El Baradey, Busehr santralinin uluslararası açıdan bir sorun kaynağı olmadığını açıklamışken, Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov 1737 sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararı ile Busehr arasında bağlantı olmadığını belirtmiş ve İran'ın barışçıl amaçlarla nükleer enerji elde etme hakkının bulunduğunu savunmuşken, "Rusya'nın İran'dan kurtulmanın yolunu bulduğu"nun neden yazıldığı.57[3]
Neden olacak; İran'ın ABD karşısında yalnız ve yardımsız kalmasını isteyenler, "özlediğini gözlüyor ve işine geldiği gibi düşünüyor."
Ama, "korkunun ecele faydası olmadığını" ve Amerikan Emperyalizminin yıkılışa yaklaştığını biliyor!.
Yeni Soğuk Savaşta Türkiye, Rusya İle Düşman Kampa İtiliyor ABD, Türkiye'yi "Yıldız Savaşları"na katılmaya zorluyor
Washington, Reagan döneminde başlanan ve daha sonra askıya alınan Yıldız Savaşları projesini hayata geçirmek için bir yıldır çalışma yürütüyor. Amerikan füze sistemlerinin Doğu Avrupa'ya yerleştirilmesi konusunda anlaşma sağlandı. Çek Cumhuriyeti ve Polonya Washington'la beraber, İngiltere de projenin içinde.
Bush yönetimi, Türkiye'nin de Amerikan füzelerini kabul etmesi için yoğun girişimlerde bulunuyor. Geçen yılın Aralık ayında başlayan pazarlıklar Ankara'ya taşındı. ABD'nin NATO'daki en üst yetkilisi Victoria Nuland, 5 Mart'ta Genelkurmay Başkanlığı ve Dışişleri Bakanlığı'nda görüşmeler yaptı. Nuland, görüşmelerinde Türkiye'nin İran'ın füze tehdidi altında olduğunu öne sürdü.
Askeri ve diplomatik kaynaklar, Amerikan tarafının, 24 Ocak'ta onaylanan Yayılmanın Önlenmesi Anlaşması'na ek bir protokol yaparak Türkiye'yi sürece dahil etmek istediğini belirtti.
ABD ile Türkiye arasında 24 Ocak'ta onaylanan anlaşma, kitle imha silahlarının yayılmasını önlemek gerekçesiyle Türkiye'nin sınırlarını ABD'ye emanet ediyor. Anlaşmada isim vermeden fakat açıkça İran hedef tahtasına koyulurken, Türkiye bölgedeki savaşın içine çekiliyor.
Hava Kuvvetleri S-400 İstiyor
Ankara ise bir yandan füzesavar sistemi için ihale açtı, bir yandan da Washington'un teklifini değerlendiriyor. Savunma Sanayi Müsteşarlığı füze savunma sistemleri ihalesi için belgeleri 1 Mart'ta yayımladı. Füze kalkanı projesi için 25-28 Mart'ta Türk-Amerikan Konseyi toplantılarında üst düzey temasların olacağı bildirildi. Genelkurmay ikinci Başkanı Orgeneral Ergin Saygun toplantılar sırasında ABD Savunma Bakanı Bob Gates'le görüşeceği bildirildi..
Türkiye'nin açtığı ihale için Amerikan Patriot sistemleri ile birlikte İsrail yapımı Arrow ve Rus yapımı S-400 modelinin yarışması bekleniyor. Hava Kuvvetleri Komutanlığından uzmanlar geçen yıl Rusya'ya gitmiş ve S-400 sistemlerini incelemişti. İncelemeler sonunda S-400'lerin Patriot ve Arrow'a göre daha uygun bulunduğu öğrenildi.
Soğuk Savaş ve Türkiye
Soğuk Savaş döneminin en can alıcı yanı nükleer silahlanmaydı. Güç dengelerinde Türkiye, NATO içinde yer almıştı. Ancak 1990'lardan bu yana çok şey değişti. Türkiye, Rusya ile 15 milyar dolara varan bir ekonomik işbirliği içine girdi. Türk şirketleri Rusya'nın dört bir yanında iş yapıyor. Karadeniz'in güvenliği ve enerji politikaları konusunda Türkiye ile Moskova ortak politikalar yürütüyor.
Amerika'nın füzelerini Türkiye'ye yerleştirme planı, Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkileri koparmanın ötesinde sonuçlar doğurabilir. Çünkü Rusya Genelkurmay Başkanı Yuri Baluyevski'nin 16 Şubat'taki açıklamaları çok netti. Baluyevski, Amerikan füzelerine ev sahipliği yapacak ülkenin Rus füzelerinin hedefi olacağını açıkladı.58[4]
Türkiye-İran İlişkilerine Sabotaj
MİT Askari operasyonunu önceden biliyordu.
İran'la ilgili kritik bir döneme girildiğinde eski Savunma Bakan Yardımcısı Ali Rıza Askari'nin Türkiye bağlantılı bir casus operasyonuyla kaybolması ne anlama geliyor? Her şeyden önce olay Türkiye ile İran'ı karşı karşıya getirmeyi amaçlıyordu. Olayın basına sızdırılması da bu amaca hizmet etmek için bir araç olarak görüldü. Aydınlık'a ulaşan bilgiye göre Askari'nin Irak üzerinden Suriye'ye oradan da İstanbul'a uzanan operasyonundan MİT'in haberi vardı. Bu bilgi CIA tarafından yürütüldüğü iddia edilen Askari operasyonuna MİT'in, dolayısıyla Türkiye'nin katıldığını ortaya koyuyor.
Askari ile ilgili basına sızdırılan ilk haber 26 Şubat günü Hürriyet Gazetesi'nde yayımlandı. Fatih Çekirge, "Casus Filmi Gibi" başlıklı yazısında 7 Şubat'ta İstanbul'a gelen önemli bir İranlı'nın kaybolduğunu açıkladı. Yazıda, 6 Şubat'ta iki yabancının adına üç günlük yer ayırttığı İranlı Ali Rıza Askari'den 7 Şubat'tan bu yana haber alınamadığı, İran'ın kaybolan vatandaşı için Ankara'ya başvurduğu yer aldı. Tahran'dan bilgi isteyen Ankara'nın istediği yanıtları alamadığı, iki ülke Dışişleri ve emniyeti arasında heyetler arası görüşmelerin yapıldığı belirtildi. Askari'nin nükleer programla ilgili çok gizli bilgilere sahip olduğu öne sürüldü.
Çekirge'nin Askari ile ilgili ikinci yazısı 5 Mart'ta yayımlandı. "Savunma Bakan Yardımcısıymış" başlıklı yazıda, Askari'nin İran Savunma Bakan Yardımcısı olduğu ve Tahran'ın olaydan Türkiye'yi sorumlu tuttuğu ileri sürüldü. Aynı yazıda İsrail istihbarat servisi MOSSAD'a bağlı DEBKAFILES internet sitesinde olayla ilgili yayımlanan bilgilere yer verildi. DEBKAFİLES'ın haberinde şöyle dendi:
"Askari, İran Savunma Bakan Yardımcılığı'ndan sonra Irak'taki İran istihbarat birimleri direktörü oldu. Bu sırada 5 Amerikalı asker Irak'ta kaçırılıp kurşuna dizildi. CIA da Askari'nin peşine düştü. Askari, Şam üzerinden İstanbul'a geldi. Ceylan Oteli'nde kendisi adına yer ayrıltıldı; ancak o, 7 Aralık günü geldiği İstanbul'da daha ucuz bir otele yerleşmeyi yeğledi. Bunun ardından da CIA tarafından kaçırıldı."
Olayın Iraklı Şii lider Mukteda Essadr ile bağlantılı olduğu, İran'ın CIA'nin elinden Sadr'ı kaçırdığı, CIA'nin da İran istihbarat örgütü SAVAMA'nın elinden Askari'yi kaçırdığı ileri sürüldü.59[5]
[1] Sedar Kuru / 8 Nisan 2007/ Ortadoğu
[2] Jeopolitik / Mart 2007
[3] Deniz Yalçın /Aydınlık
[4] Özer Çetinkaya / Aydınlık 11 Mart 2007/Aydınlık
[5] 11 Mart 2007 / Aydınlık
Bu yazarin diger makaleleri
< Önceki | Sonraki > |
---|