Reklam
Reklam
Reklam

İKTİDARIN BATAĞA SAPLANMASI VE ERDOĞAN'IN FAYDASIZ ÇIRPINIŞLARI

Kullanıcı Değerlendirmesi: / 5
ZayıfMükemmel 

 

İKTİDARIN BATAĞA SAPLANMASI

VE

ERDOĞAN'IN FAYDASIZ ÇIRPINIŞLARI

      

2023 Genel Seçimlerinin hemen ardından ve özellikle MB başına Amerika’dan CFR üyesi Hafize Gaye Erkan’ın atanmasından sonra, dolar 26 TL’yi aşıp 30’lara tırmanmakta, pahalılık hızla artmakta, hatta ekmeğin 10 TL olacağı konuşulmaktaydı. 425 dolar karşılığı verilen asgari ücret, daha maaşlara yansımadan erimeye başlamış, sefalet yaygınlaşmıştı.

“Nass var” denilerek kitlelere karşı “faiz karşıtlığı” riyakârlığı oynanırken, eş zamanlı olarak bankaların bir senede kârlarını 5 kat artırması, “Bu ne menem bir faiz karşıtlığıdır?” sorusunu gündeme taşımıştı. 2018 seçimlerinden önce "verin yetkiyi, görün etkiyi" diyerek faizle, dövizle baş etmekten yani ekonomiyi düzeltmekten bahseden mevcut iktidar, o tarihten bu yana uyguladığı ekonomi politikasıyla(!), ekonomik iflasın eşiğine dayanmıştı. İktisat dışı ve irrasyonel girişimler, yanlış kararlarını dini gerekçelerle perdelemeler (nass var deyip bankaları ihya etmeler), çalışanı, üreteni değil de rantiyeyi öncelemeler, Erdoğan iktidarını Siyonist sermaye baronlarının tuzağına atmıştı. Gerçeklikten kopuşlar veya “gözlerdeki ışıltı” türünden saçmalıklar, enflasyonist bir ortamda faiz indirerek enflasyonu patlatmak, ekonomideki her sıkıntıya “kredi” yani bankaya borçlanma dışında çözüm önerisi sunamamak, çok kısa bir sürede çok hızlı bir fakirleşmeye neden olmak, yanlış politikaların ekonomiyi getirdiği noktanın fotoğrafıydı. Yeniden Hazine ve Maliye Bakanı olarak atanan Mehmet Şimşek’in, “Rasyonel zemine dönmek dışında seçenek kalmadı” sözleri ise ekonominin halihazırda “irrasyonel zeminde” olduğunun dolaylı itirafıydı.

Şimşek ve Erkan, Elde Kalan Kamu İşletmelerinin Satışı İçin mi Atanmışlardı?

Bazı ekonomistler; Erdoğan'ın ekonomide son umudunu, elde kalan kamu işletmelerinin satışına bağladığını hatırlatıp, Mehmet Şimşek ve Hafize Gaye Erkan'ın bu amaçla göreve getirildiğini vurgulamaktaydı. Asıl sıkıntının ise kış aylarına doğru görüleceği anlaşılmaktaydı. Buna göre, seçimden sonra göreve getirilen Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan’a çizilen bir çerçeve vardı. “O çerçevenin içinde Türkiye'de ekonomiyi, gelir dağılımı adaletsizliğini, refah yoksunluğunun tehlikelerini düzeltecek mesafe yok, yer yok. Yani, ellerinde öyle bir araç yok!” diyen uzmanlar, Türkiye'nin bir yıl önce yaşadığı derin ekonomik krizin bir benzeriyle önümüzdeki kış aylarında yeniden karşılaşacağı konusunda uyarılar yapmaktaydı. TÜİK'in açıkladığı resmi enflasyonun dahi yüzde 40 olduğu bir ortamda, politika faizini yüzde 8,5'ten yüzde 17,5'e çıkarmanın bir işe yaramayacağını vurgulayan uzmanlar, enflasyonla mücadele edilmek isteniyorsa, önce tarımsal ve sanayi üretiminin artırılması; vurgun, talan ve israfın mutlaka sonlandırılması gereğini hatırlatmaktaydı.

Oysa, Erdoğan'ın umudunu, Körfez ülkelerinin yanı sıra Rusya ve Azerbaycan'dan gelecek yüksek faizli SWAP paralara bağlaması, bu iflası hızlandırmaktan başka işe yaramayacaktı.

Bunun sonucu Türkiye'nin bütün Milli varlıkları satılacaktı. Bu yüzden Siyonist sermaye baronlarının 3’üncü sınıf adamları olan muhatapları Erdoğan’a: 'Bu şekilde bir ekonomi politikası varken biz Türkiye'ye yatırım yapmayız, sen biraz akıllı uslu insanları getir, paranın güvende olacağına emin olalım!' diye dayatmışlardı. Dolayısıyla Mehmet Şimşek geri çağrılmış, Gaye Hanım da Merkez Bankası'nın başına atanmıştı. Bunların göreve getirilme amacının 'Türk milletinin enflasyondan kurtulmasını sağlamak' olduğunu düşünmek ahmaklıktı. Bunlar, eğer buraya para girecekse, daha çok döviz piyasasının dengesinin sağlanması amacıyla iş başına taşınmışlardı. Biraz da tabii “Batılı görünüşlü” insanların, sermaye çevrelerinde belli bir itibarları vardı, yani aynı dili konuşuyorlardı, oradan da bir miktar para temini güya kolaylaşacaktı.

İçeride artık kaynak kalmamıştı, onlar tamamen günü kurtarmak için boşa harcanmıştı. Şu anda bir kısır döngü yaşanıyordu; enflasyon Türk Lirası'nın değer kaybını tetikliyor, bu da daha fazla enflasyonu tetikliyordu… Bunun yerine; “yurt dışından gelen parayla dövizdeki kanamayı dindirelim, faizleri de bir miktar yükseltelim, belki insanlar ellerindeki dövizleri satarlar, onu da Türk Lirası'na krediye dönüştürelim, bu badireden çıkarız” diye düşünülüyordu. Oysa iki sebepten dolayı bu yürümezdi:

Birincisi: Eminim Azerbaycan, Rusya, Arap şeyhlikleri Türkiye'ye belki yatırım yapmayı düşünmektelerdi. Niye yapmasınlar ki? Türkiye'de her şey yabancılar için çok ucuzdu. Bugün Türkiye'deki şirketlerin değeri, bu yanlış politikalardan dolayı dünyada benzer şirketlerin yarısına kadar inmişti. Ama burada bir küçük detay vardı: 'Hadi satıyorum' deseniz ya da onlar 'Alıyorum' deseler bile teknik nedenlerden dolayı bu işler en az bir yıl sürerdi, çünkü işin tabiatı böyleydi.

İkincisi: Gelen paralarla, belki birkaç ayı rahat geçiririz, yerel seçimlere giderken TL de güçlenir ve Erdoğan'a bir avantaj kazandırabilir, ama onun dışında Türkiye'nin sorunlarını çözmezdi. Eğer o yaklaşımla Türkiye'nin sorunları çözülecekse o zaman bu iş ortamı dediğimiz yapının değiştirilip mafyadan, kankacılıktan kurtulmak, yargının üstünlüğünü oluşturmak, Merkez Bankası başta olmak üzere SPK, BDDK hepsinin bağımsızlığını sağlamak gerekirdi. Niye bunlar önemliydi? Çünkü bunları yaparsanız ancak o zaman Batı'dan sermaye gelir, Avrupalı ve Çinli şirketler gelip Türkiye'de fabrika kurar, üretimlerini buraya kaydırırlardı.

Özetle söylemek gerekirse, nedenleri ne olursa olsun “rasyonele dönüş” olarak tabir ettikleri şey, bu iktidara belki zaman kazandırabilirdi ama sorunların hiçbirini çözmezdi. Biz gelecek sene bu zamanlarda öteki bütün badireleri atlatsak da Ecevit günlerine geri döneceğimiz kesindi... O zaman çok meşhur bir laf vardı, Demirel sık sık söylerdi; “Kamu finansman gereksinimi” diye, yani Türkiye bankacılık sisteminde artık bütçe açıklarını finanse edecek para kalmamıştı, o yüzden de zaten IMF falan çağrılmıştı. Hazine'nin topladığı vergi faize yetmiyordu, şimdi o noktaya gidiyoruz. Üç-beş ay sonra; “Nereden para bulacağız, nasıl ödeyeceğiz?” diye bütçeyi konuşuyor olacağız.

Seçimden Önce Dağıtılan 20-25 Milyar Doları Geri Toplama Telaşı!

“Seçimden önce neredeysek bugün de oradayız. Bakın herkes 'Allah razı olsun, Erdoğan cebimize para koydu, bizi aç bırakmadı' diye oy verdi, ama 6 ay sonra 'Keşke vermeseydik, elimiz kırılsaydı' diyecekler, çünkü hiçbir devlet -eğer sonsuz doğalgaz ve petrolünüz yoksa- vergi toplamadan harcama yapamazdı. Ben seçimden önce Erdoğan'ın 20-25 milyar dolar para dağıttığını hesaplıyorum, o parayı da yeniden geri alacaktı. Çünkü başka çaresi kalmamıştı. Türkiye o anlamda zengin değil ki, altınımız yok, gümüşümüz yok, petrolümüz yok… Yetmez tarımsal ve sınai üretim yok… Rahmetli Erbakan gibi, Havuz Sistemi’ni, Ağır Sanayi Hamlesini, Yerli ve Yaygın Kalkınma Projelerini hazırlayıp uygulayacak bir dâhi yok!.. O zaman ne yapacaksınız; bir elinizle halkın sol cebine koyduğunuzu, öteki elinizle sağ cebinden alacaksınız!”

Evet, başka çaresi yok… Ya rahmetli Erbakan’ın gerçek takipçisi ve talebeleri olan Milli Çözüm’e fırsat sağlayacaksınız… Veya, böyle dizinizi dövüp ağlayacaksınız!..

Ekonomide gâvura muhtaç olursanız, diplomaside de onlara mahkûm ve mecbur kalacaktınız!

İngiliz Reuters ajansının, Sn. R. T. Erdoğan’ın oğlu, Bilal Erdoğan’ın da ortaklığı bulunan bazı şirketlerle ilgili ABD ve İsveç savcılarının soruşturma başlattığı haberlerine, AKP cenahından çok sert tepkiler yapılmıştı. Aslında Reuters’in haberi; İsveç’in NATO’ya alınması için, Erdoğan iktidarının olumlu (!) davranması konusunda bu bir uyarıydı ve mesaj yerine ulaşmıştı. Hatta Bilal Erdoğan’la ilgili Reuters’in ve tabi Siyonist merkezlerin ellerinde çok daha çarpıcı ve iktidarı sarsıcı bilgi ve belgelerin bulunduğu yazılıp konuşulmaktaydı.

Çok sağlam bir teslimiyet işareti alınmış olacak ki, tam bu süreçte İsveç Polisi Stockholm’de yapılacak Kur’an yakma küstahlığına izin vermekten bile sakınmamıştı. Yani Erdoğan’ın ve yandaşlarının kurusıkı çıkışları yine kof çıkmıştı. Zaten; CIA ve MOSSAD’ın, istedikleri anda internet ağlarındaki, sosyal medya platformlarındaki ve telefon konuşmalarındaki bütün verilere ve özel bilgilere ulaştıklarını, başta Almanya olmak üzere önemli devlet adamları resmen açıklamışlardı.

Aslında Haçlı-Siyonist ittifakında yıllardan beri bir İslam düşmanlığı açıkça yapılmaktadır. Bu gerçeği görmek için yüzyıllar önce kilisenin öncülük ettiği Haçlı Seferleri’ni hatırlamak yeterli olacaktır. Bakınız, Akdeniz’de hayatını kaybeden sığınmacıların sayısı her gün artarken, bu artışın sorumlusu ülkeler net bir şekilde biliniyor ve görülüyorken, Haçlı-Siyonist ittifakından ciddi bir tepki gelmemesi bile Batılıların ikiyüzlülüğünü yansıtmaktadır.

Haçlı Batı’nın İslam düşmanlıkları ve kendilerinden olmayanı insan saymamaları, artık mazlum ve mağdur toplulukları isyan noktasına taşımıştır ve işte Fransa bu yüzden cayır cayır yanmaktadır. Asırlardır Fransızlardan ve bütün Batılılardan her türlü hakaret ve eziyeti gören müstaz’aflar, sonunda intikam duygusuyla sokaklara çıkmışlardır.

Biz peşin parasını saydık, aldatıldık, ama İsrail F-35’leri hibe aldı!

Rusya’dan tedarik edilen S-400 hava savunma sistemlerini bahane ederek, Türkiye’yi proje ortağı olduğu F-35 programından tek taraflı olarak çıkartan ABD’nin, Siyonist İsrail’e 25 adet F-35 uçağı teslim edeceği açıklanmıştı. İşgalci İsrail rejiminin Savunma Bakanlığından yapılan açıklamada, Tel Aviv ile Washington yönetiminin 3 milyar dolarlık sözleşme imzaladığı ve anlaşma kapsamında 25 adet F-35 Lightning II savaş uçağı alınacağı kesinlik kazanmıştı. Türkiye’nin, projesine önemli katkılarda bulunduğu ve parasını çok önceden verip tedarikini beklediği F-35 yeni nesil savaş uçaklarının satışı, 2019 yılında ABD’nin zorba politikalarıyla engellenmiş durumdaydı. Bu tavır, Sn. Erdoğan’ın ağırlığının ve saygınlığının da kanıtıydı!..

Satış Kılıfında “Hibe” Yapılmıştı!

Resmi duyuruda ismi her ne kadar “satış” olarak geçse de İsrail’in tedarik edeceği F-35 uçaklarının parası yine Amerikan hazinesinden çıkacaktı. Siyonist bakanlığın bildirisinin ayrıntısında, uçakların İsrail’in ABD’den aldığı savunma yardım paketiyle finanse edileceği bilgisi de yer almıştı. 2009-2018 yılları arasında iki dönem boyunca Amerika Birleşik Devletleri’ni yöneten eski Başkan Barack Obama, Tel Aviv’e 2017 ile 2028 arasında 38 milyar dolar hibe taahhüdünde bulunmuşlardı.

Parasını Peşin Verdiğimiz Uçakları Bile Alamamıştık!?

Öte yandan Türkiye, Müşterek Taarruz Uçağı (JSF) Programı kapsamında 2018 yılından itibaren başlayarak 100 adet F-35 LIGHTNING II tedarik etmeyi planlamıştı. Bu kapsamda, 2018 yılında 2 adet, 2019 yılında 4 adet, 2020 yılında 8 adet, 2021 yılında 8 adet ve 2022 yılında 8 adet olmak üzere toplam 30 adet uçağın teslimatının gerçekleştirilmesi hesaplanmıştı. Ancak ABD, Türkiye’nin S-400 Hava Savunma Füze Sistemi satın almasını gerekçe göstererek ambargo ve CAATSA yaptırımlarını uygulama kararı almıştı. Üstelik Türkiye, F-35 Lightning II uçakları için ABD’ye 1 milyar 400 milyon dolar da peşin ödeme yapmıştı. Anlayacağınız ABD’li Siyonistler paramızın üstüne yatmışlardı.

Eski MİT Başkanı Hakan Fidan, Dış Bakanlık görevini devralırken:

“Benim için en anlamlı olan, Dışişleri Bakanlığı görevini Sn. Mevlüt Çavuşoğlu’ndan almış olmamdır!” buyurmuşlardı. Yoksa Sn. Çavuşoğlu’nun “İbradı”lı olmasına, yani İbrani asıllı iddialarına mı atıfta bulunmuşlardı?!

Sn. Fidan, yıllar önce hazırladığı bir tezde “Başarılı bir Dışişleri Bakanlığı yürütebilmek için başarılı bir istihbarat örgütüne ve bilgi birikimine ihtiyaç vardır!” diye yazmıştı. Yoksa ta o günden mi hazırlanmıştı?

Sinan Oğan ve MİT Kahramanlığı!

Sinan Oğan malum Şenkal Atasagun tarafından MİT’e alınmış ve Azerbaycan TİKA’da görevli kılınmıştı. Rusçu dedikleri Aliyev’e karşı Türkçü Ebulfez Elçibey’in yanında olmuşlardı. Ayrıca Aliyev’e karşı yapılan darbe girişiminde bulunan isimlerle de o dönem toplantılara katılmışlardı. Güçlü halk desteği olan Haydar Aliyev’le başa çıkamamışlardı. Sonrasında ise Ebulfez Elçibey rahmetli oldu. Sinan Oğan göze batınca MİT’in alt kuruluşu olan TİKA’dan ayrılıp başka bir MİT’çi olan Turan Yazgan’ın isteğiyle Türk Dünyası İktisat Fakültesindeki görevine atanmıştı.

Haydar Aliyev’in yanına yaklaştırmadığı Sinan Oğan, kumarbazlığıyla meşhur oğul İlham Aliyev başa gelince, Türkçülük kılıfı ve “iki devlet bir millet” edebiyatı üzerinden ona yanaştı... Peki, Baba Aliyev’in “O ajandan dost olmaz” dediği biriyle oğul Aliyev neden yakınlaşmıştı? İddialara göre oğul İlham Aliyev KKTC’de çok büyük kumar batağına saplanmıştı. Başta kumarhaneler kralı Ömer Lütfü Topal olmak üzere birçok kişiye yüklü miktarda borcu vardı. Ömer Lütfü Topal, Çatlı ve ekibi tarafından Aliyev’in emriyle saf dışı bırakıldı. İşte Sinan Oğan’ın bildiği bu sır onu Aliyev’e yaklaştırdı. Ömer Lütfü Topal’ın ölümü sonrası Bakü’deki meşhur Avrupa Oteli, Aliyev ailesinin kontrolüne alındı. KKTC ve Türkiye’deki serveti ise Mehmet Ağar ve eski askerlerden oluşan çetelerce Şenkal Atasagun’un bilgisi dahilinde paylaşıldı...

Azerbaycan ve Türkiye’nin bütün kaynaklarını sömüren Saray çeteleri, Aliyev, Mehmet Ağar, bazı ulusalcı askerler ve Bahçeli’nin özel danışmanı eski MİT’çi Şenkal Atasagun bu nedenle birlikte hareket ediyorlardı. Bir dönem Erdoğan’a en ağır hakaretleri eden Devlet Bahçeli ile tükürdüğünü yalayıp domuz bağcılarla ortaklık yapan Sinan Oğan’ın patronu yine aynı isim; MİT’çi kara kutu Şenkal Atasagun olmaktaydı.

Anlayacağınız, karanlık çeteler ülkeyi ele geçirmiş durumdaydı. Bu yapılar senelerdir, her partiye sızdırdığı isimler üzerinden kimlik siyaseti yürütmeye ve ülkeyi sağcı/solcu, laik/muhafazakâr diye bölmeye devam ediyorlardı. İşte Aydınlık ile Akit’i, Sinan Oğan ile Bahçeli’yi, Tuncay Özkan ile Mehmet Ali Çelebi’yi buluşturan, bu gizli ve kirli yapıydı!? Saray’la ortak çalışan bu çetenin hedefinde, mevcut kalıpların dışına çıkmaya çalışan Kemal Kılıçdaroğlu yıpratılmaya ve yıkılmaya çalışılmaktaydı. 29 Mayıs itibariyle muhalifler arasına sızdırılan isimler üzerinden muhalefetin yeniden dizayn edilmesi süreci başlatılmıştı.

Sinan Oğan’ı tanıyanlar onun sonunda Erdoğan’a yanaşacağını biliyordu. Bu Türkçülük kardeşliği değil, petrol kardeşliği oluyordu. Seçimlerin sonucu ne olursa olsun, Tanrı SOCAR’ı korusundu!? SOCAR zahirde Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi olarak biliniyordu. Ama gizli Yahudi ortaklığı özenle saklanıyordu.

İşte seçimler yapıldı, Erdoğan güya yine kazanmıştı… Oysa kader, hak ettiği kaynar kazana atılmak üzere, kısa süreli bir kızağa alınmıştı!? Ve işte Mahinur Göktaş, Belçika’da 2 dönem Hristiyan Demokrat Parti milletvekilliği yapmıştı. Şimdi ise İslamcı AKP milletvekili olarak Aile Bakanı atanmıştı. Acaba farklı iki ülkede birden milletvekilliği yapmış başka biri daha var mıydı? Tekrar düşünelim, Türkiye’yi AKP mi, AB mi yoksa CFR mi yönetiyordu?

HÜDA-PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Erbil'de (Siyonist bağlantılı) Barzani ile buluşmuşlardı!?

AKP'den İstanbul 3. Bölge 4. sırada milletvekili adayı olan HÜDA-PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nun, Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) Genel Başkanı Mesud Barzani ile Erbil'de bir araya geldikleri ortaya çıkmıştı. HÜDA-PAR'dan yapılan açıklamada: “Görüşmede, Türkiye'de 14 Mayıs'ta yapılacak Cumhurbaşkanı Seçimi ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimleri ile 6 Şubat 2023’te meydana gelen Kahramanmaraş/Pazarcık merkezli depremlerin ardından yürütülen çalışmalar ele alındı…” HÜDA-PAR ve KDP arasındaki ilişkilerin gelecekte daha da geliştirilmesi konusunda ortak mutabakata varıldı" ifadeleri yer almıştı.

Zekeriya Yapıcıoğlu seçimlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı destekleyeceklerini açıklamıştı. Yapılan görüşmelerin ardından HÜDA-PAR'dan 4 isim, AKP listesinden milletvekili adayı yapılmıştı.[1]

Siyonist merkezlerle sıkı-fıkı ilişkileri saptanan Barzani ile HÜDA-PAR irtibatı güçlendirilirken, kuduz İsrail her gün onlarca Müslümanı katletmekten geri durmamaktaydı!? Ve başımızda ucuz kahramanlar ve uyuz suç ortakları hâlâ İsrail’le normalleşme hıyanetine sadık kalmaktalardı!..

Solcu salaklar ve Sabataist odaklar, “Eşcinselliği Yaygınlaştırma” ve “Kemal Kılıçdaroğlu’nu CHP’nin başından uzaklaştırma” çabalarına yoğunlaşırken, Türkiye’de Vatan toprakları ayaklarımızın altından kaymaktaydı! Bu nedenle aşağıdaki uyarılar mutlaka dikkate alınmalıydı.

LGBTİ: Cinsiyetsizleştirme Politikaları kaldırılmalıdır!

Yaklaşık 200 yıldır ifsat komitesinin, ailenin yıkılması için ve özellikle son zamanlarda nüfusun azaltılması için başvurmadıkları ifsat kalmamıştır. Daha önce DSM ruhsal hastalık tanı kitabında bir rahatsızlık olarak alınmasına rağmen, baskı ile bunu kitaptan çıkarttıran LGBTİ lobisi, bütün dünyada neslimizi ifsat etmeye ve cinsel kimliğinden uzaklaştırmaya yoğunlaşmıştır. Allah, insanı bir kadın ve bir erkekten yaratmıştır. Diğer bir kimlik kabul edildiği takdirde evvela yaratılışa karşı gelinmiş olacaktır. LGBTİ lobisi toplumun ahlâkını ve aile yuvamızı yıkmayı amaçlamıştır. Yürüttükleri sözde onur yürüyüşü adı altında cinsel içerikli, ahlâk karşıtı pankartlar ile gençlerimize kötü örnek olunmaktadır. Bir eşcinsel yetişkinin yürüyüş sırasında küçük bir çocuğun dudaklarından öpmesi ahlâksızlığın daniskasıdır!

Elbette biz bu eşcinsellerin kimlik ve kişiliğine saldırmıyoruz. Fakat Lut Kavmi’ni helak eden ve bugünkü Batı’nın dejenerasyonuna sebebiyet veren eşcinselliğin gerek sosyal medyada, dizi ve televizyonlarda gerekse sosyal hayatta propagandasının yapılması ile çocuklarımızın zehirlenmesine karşı çıkıyoruz. Biz biliyoruz ki bu rezalet genetik değildir. Biyolojik değildir. Dolayısıyla gerekli terapilerle bu rahatsızlıktan kurtulduklarını da biliyoruz. Bu elbette onlara kalmıştır, ancak devlet bunların önüne geçerek bütün STK’larını, dernek ve bütün yapılarını kapatmalıdır. Dünyada nice devletler bunların faaliyetlerini durdurmuş ve yasaklamıştır. Çünkü nesli muhafaza edemeyen devlet, bir süre sonra Allah muhafaza çökmeye ve yok olmaya maruz kalacaktır.

Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi Sonlandırılmalıdır!

Şu an okullarda Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi’nin (ETCEP) uygulamalarından dolayı erkek erkekliğini, kız ise kızlık kimliğini kaybetmeye maruz kalmaktadır. Gerek ders kitapları içerikleri ve fotoğrafları gerekse bir kısım eğitimcilerin yaklaşımlarıyla çocuklarımız ve gençlerimiz okul eliyle cinsiyetsizleştirilmeye çalışılmaktadır. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi bütün uygulamaları ve etkileri ile beraber kaldırılmalıdır ve neslimiz kimlik kargaşası yaşamaktan kurtarılmalıdır.

Ders Kitaplarından, Ateist ve Din Karşıtı Müfredatlar Ayıklanmalıdır!

Sorumlu, olumlu ve şuurlu bir nesil yetiştirme düşüncesinin önündeki en büyük engellerden biri, ders kitapları içeriğinin ve müfredatın inancımızdan kopuk hazırlanması ve bir nevi ateist bir içeriğe sahip olmasıdır. Mesela temel eğitim kitaplarında dini kavram ve sembolleri araştırdığımızda; ilkokul ve ortaokul kitaplarında toplam sadece 9 kez Allah isminin geçtiğini, bunun da sadece konu bazlı yerleştiğini, hiçbirinin inanç ve itikadı içermediğini fark ettik. Zaten ikisi de Hacivat-Karagöz'ün Allah Allah şaşırtmasıydı.[2]

Ders kitaplarımızda fiil var, lakin fail gösterilmiyor… Doğada sanat var, fakat sanatçı olan Allah belirtilmiyor. Yaratılan var, fakat Yaratan Allah vurgulanmıyor. Sanki doğada her şey kendiliğinden oluyor. Kendi kendini idare ediyor, kendiliğinden yok oluyor gibi yaklaşılıyor. Din Kültürü öğretmeni derse girip “Allah yaptı” demesinin ardından, biyoloji öğretmeninin derse girip “Tabiat kanunları” demesi ve “kendi kendine var oluyor imajı çizmesi” gençlerin inanç krizi yaşaması için yeter de artar. Bir taraftan inançlı bir nesil yetiştirme söylemi diğer tarafta bütün eğitim sisteminin neredeyse Batı’nın seküler ve inançtan uzak, hatta inanca karşı bir yapıda dizayn edilmesi, bu iktidarın riyakârlık ve münafıklığının ispatıdır. Bir an önce inançlı uzmanlardan, akademisyenlerden ve hatta sivil toplum kuruluşlarından heyetler ve çalışma grupları oluşturularak, müfredat ve kitap içerikleri yeniden inancımız ekseninde ele alınmalıdır.

Ayrıca din derslerinin ana okuldan yani okul öncesinden başlanmak şartıyla üniversite son sınıfa kadar zorunlu hale getirilmesi lazımdır. Bugün deizm ve ateizm, gençlerimizi inanç krizine sürüklemekte ve nice bunalımlara ve hatta intiharlara sebep olmaktadır. Ve maalesef Milli Çözüm dışında, ilkokuldan üniversite son sınıfına kadar, bilimsel, akli ve ahlâki temellere dayalı DİN DERSİ kitaplarını hazırlayan ne bir partiye, ne bir hükümete ve ne de bir derneğe asla rastlanmamıştı…

6284 No'lu Yasa Yeniden Ele Alınmalıdır!

Bir yasa, toplumda her ferdin korunması için çıkarılır. Diğer bir husus ise bir yasa çıktıktan sonra eğer hedeflediği alanda iyiliği, gelişmeyi sağlamıyorsa ve hatta zarar veriyorsa ortadan kaldırılmalıdır. 6284 no'lu yasa çıkarılmadan önce kadına şiddet çok daha az iken, çıkarıldıktan sonra kadına şiddet katlanarak artmaya başlamıştır. Bunun sebebi ise genelde bu yasayı kullanarak kocasını hizaya getirmeye çalışan kadınların haksız tavırlarından dolayı, kocasına iftira ve haksız isnatlarda bulunması sebebi ile erkeğin öfke ve saldırganlığını arttırmasıdır. Diğer bir sorun ise; kocasını evden uzaklaştırdıktan sonra, başkasıyla zina yapma ortamı dahi yakalayan kadınların çoğalmasıdır. Yine kendi sevgilisiyle daha rahat hareket etmek için babasını evden uzaklaştıran kızlara… Hatta okul müdürünü görevden aldırmak için kız öğrenciler ile iftira attıran insanlara… Kendisi bizzat çevrimiçi sohbete davet edip cinsel konu açtırıp muhatabının gafletini yakalayarak cinsel fotoğraf attıran erkeği 6284 no’lu yasayla tehdit edip para isteyen kadınlara rastlanmaktadır. Bu yasa, aileyi yıkmak isteyen odakların ve İslam düşmanlarının en büyük silahı halini almıştır.

Bizim, aileyi koruyacak yasalara ihtiyacımız vardır. Ailenin içinde sadece kadını koruyacak yasalar çıkardığınız zaman; kadının narsist bir hale bürünmesini, erkeğin kimlik ve kişiliğini yitirmesini ve böylece ailenin yıkılmasını sağlarsınız. 6284 no’lu yasa kaldırılarak kadının kadın, erkeğin ise erkek olarak, görev ve sorumluluklarını doğru bir şekilde ve adilce tanımlayacak yeni yasalar yapılmalıdır.

“Kadının Beyanı Esastır” Yaklaşımı bir zulüm aracıdır!

Hukuk; ilmi ve insani ölçülerle hazırlandığı ve adil bir şekilde uygulandığı takdirde, insanın güven ve aidiyet yönlerini geliştirip olgunlaştırır. Ama, herhangi bir kesim, cinsiyet, grup pozitif ayrımcılığa tâbi tutulursa, bu yanlış tavır diğer tarafın öfkesinin gelişmesine ve büyümesine sebep olacaktır. Mağdurun beyanı esastır. Uygulamada ise “kadının beyanı esastır” denilerek on binlerce insan mağdur bırakılmıştır. Gerçek mağdurları, bu uygulamayı şantaj olarak kullananlardan ayırmak için, iftira atan kişi iftira attığını mahkeme huzurunda kabul ettiğinde; erkeğe verilecek cezanın aynısının, iftirayı atan kadın için geçerli olması sağlanmalıdır. Böylece en azından iftiraların önüne geçilmiş olup, nice babanın, kocanın kısaca erkeğin onuru, şerefi, haysiyeti korunmuş olacak ve ailesinin dağılmasını engelleyecektir. Kadını da müfteri olma suçundan muhafaza etmiş olur.

“Süresiz Nafaka” Mecburiyeti Çok Sakat ve Sakıncalıdır!

Nafaka konusu adil bir şekilde uygulandığında kadının hakkıdır. Oysa kocasından ayrılan kadın, süresiz nafaka isteyerek bazen sevgilisiyle yaşamaktadır. Hatta bir haberde okuduğumuzda şaşırmıştık: Boşandığı kocasından nafaka alan kadın; bu nafakanın kendisine yetmediğini dava ederek, sevgilisiyle birlikte eski kocasından aldığı nafakasını arttırmak için mahkemeye başvurmuşlardı. Ahlâk bu işin neresinde? Adalet bu işin neresinde? Diğer taraftan süresiz nafaka yüzünden; boşanan erkek haklı bile olsa, ekonomik olarak bir ev idare edemediğinden dolayı tekrar bir yuva kuramamakta yani evlenememektedir. Bu da yine aile sistemine çok ciddi zarar vermektedir. Bir başka yönden ise; zengin biriyle evlenip tekrar ayrılarak, denebilir ki bu işi sektör haline getirenler vardır. Adil olmayan konulardan bir diğeri ise kadın varlıklı olsa bile ve erkek çalışmasa bile yani işsiz de olsa yine kadın, erkekten süresiz nafaka talep edebiliyor.

En azından boşanmalarda kusurlu taraf göz önünde bulundurulmalı ve ona göre nafaka verilmesi sağlanmalıdır. Sadece erkeğe değil, kusur iki tarafa da uygulanmalıdır. Elbette erkeğe nafaka verilsin demiyoruz, ama en azından nafaka vermemesi gereken erkeğin de mağdur edilmemesi lazımdır. Biz bunları savunduğumuz zaman, sözde kadınları savunan, gerçek sosyal hayattaysa kadınların boşanmasına sebep olup çok daha zor bir hayat yaşamalarına sebep olan sahte kadın savunucuları, bizi kadın düşmanı sayıp sataşmaktadır. Oysa biz hem kadını hem erkeği yani bir bütün olarak aileyi güçlü tutmak ve devamını sağlamak için çırpınmaktayız. Çünkü aile çökerse toplumun çökmesi kaçınılmazdır. Bu sebeple hem kadının hem erkeğin adil bir şekilde hakları mutlaka korunmalıdır. Haksız olanlar, devlet tarafından adilce uyarılmalıdır. Devletin sağlamadığı adaleti, kişiler kendi kurallarıyla sağlamaya çalıştığı için, şiddet bu kadar azıtmıştır ve giderek de artmaktadır. Nafaka süresi, evli kalınan süre ve kusurlu taraf göz önünde bulundurularak sınırlandırılmalıdır.

Bu arada, Devletin belirlediği 18 yaş sınırı korunmakla beraber, özellikle Doğu ve Güneydoğu’da ve diğer kırsal alanlarda, bazı mazeret ve mecburiyetlerle, ailelerin ve kendilerinin isteğiyle 17 yaşında iken evlenen ve çok iyi bir aile hayatı yürüten kimselerin “Erken evlilik” hatta “tecavüzcülük” suçlamasıyla mahkûm ve mağdur edilmeleri oldukça yanlıştır ve yıkıcıdır. Bu yanlışlık ve haksızlığı giderici özel düzenlemelere acilen ihtiyaç vardır.

Bazı yöresel mazeret ve mecburiyetlerle yapılan erken evliliklere özel müsamaha yapılmalıdır!

Diyelim on yedi (17) yaşında iken, ailelerinin münasip görmesi ve kendi istekleriyle evlenen iki genci; yılların ardından ve üç beş çocuğu doğduktan sonra, erken evlendi diye erkeği hapse atıp, kadının başkalarının elinde rezil olmasına adalet kılıfı geçirmek akla ve vicdana aykırıdır. Bugün yüzlerce hatta belki binlerce insan kendi isteğiyle evlenmesine rağmen, yıllar sonra yapılan şikâyetler yüzünden yuvasından koparılmış, çocukları babasız, hanımları kocasız bırakılmış ve sonunda sefil ve perişan olmuşlardır. Bu yüzden bazı kadınlar psikolojik bunalımlar dahi yaşamaktadır. Üstelik tecavüzcü yaftası yapıştırılan bu insanlar hapisten çıkarılıp, çocuklarına, hanımlarına ve aile yuvasına kavuşturulmalıdır. Bakınız, Lanzarote Sözleşmesi’ne göre; 14-15 yaşında kendi isteğiyle cinsel ilişkiye giren gençlere, herhangi bir şikâyet olmadığı takdirde ceza verilmezken, kendileri severek ve aileleri isteyerek evlenen gençlere uygulanan bu zulüm son bulmalıdır. Elbette tecavüzden dolayı, hele ki çocuk tecavüzünden dolayı hapse atılanlarla bunları asla karıştırmamak lazımdır.

Gençlere Meslek Kazandırmak Amaçlı Programlar Uygulanmalıdır!

Maalesef üniversitelerin birçoğu ve özellikle belli bölümleri topluma hiçbir yarar sağlamamaktadır. Uzaktan eğitim ve yaygın eğitim sürekli artmakta ve ön plana çıkmaktadır. Oysa bugün mesleki eğitimin önemi çok daha iyi anlaşılmıştır. Nitekim işverenler, teknik eleman bulamamaktan yakınmaktadır. Bir ülkede bir mühendisin olduğu yerde bazen 10 bazen 100 teknik elemanının çalışması bir ihtiyaçtır. Meslek Liselerimiz 28 Şubat’la birlikte İmam Hatiplerle aynı projeye dâhil edilmiş ve bu yıkım projesi ile itibarsızlaştırılmıştır. Meslek liseleri her yönden tekrar canlandırılmalı ve özellikle mesleki eğitim merkezleri ortaokuldan başlamak şartıyla yaygınlaştırılmalıdır. Mesleki eğitim merkezleri pedagojik anlamda çıraklık yaşı olan ortaokuldan başlatıldığı takdirde, lisede ustalık öğrenecek ve böylece ülkemize “Türkiye Yüzyılında” ciddi anlamda katkı sağlayacaktır.

Yapılan yanlışlardan biri de zaten yıllardır çalışan kişilerin mesleki eğitim merkezlerine kaydı yapılıp sayıyı arttırmış olmasıdır. Sayısal veriler yerine, gerçek anlamda kalkınmayı sağlayacak yeni meslek elemanları yetiştirmek lazımdır. Meslek kazanamayan gençlerimiz başıboş bir hale bürünüp hem kendine hem topluma hem devlete zararlı birisi olup çıkmaktadır. Bu sebeple mesleki eğitim merkezleri bütün okullardan daha hızlı bir şekilde yaygınlaştırılmalı ve destek çıkılmalıdır.

Mesleki Ortaokulların Tekrar Açılması Lazımdır!

Covid döneminde Fen Liseleri dahi tatil yaparken ve neredeyse hiçbir fonksiyonu, faydası yokken, Meslek Liseleri dezenfektan, kolonya, maske üretip sağlığa katkı sunmuşlardır. Hatta Covid'in ilk dönemlerinde eczanelerde dahi maske bulamazken ve yüksek fiyatlarla satılırken, Meslek Liselerinin yaptığı çalışma sonucu, maske fiyatlarında ciddi anlamda düşüş yaşanmıştır. Kolonya ve dezenfektan krizinden ülkemiz çıkarılmış, bu da Meslek Liselerinin ne kadar büyük öneme sahip olduğunu bize kanıtlamıştır. Bu arada şu gerçeği de görmemezlikten gelemeyiz: Bugün maalesef en başarısız öğrenciler, normal liseye gidemeyen öğrenciler, meslek liselerine yoğunlaşmaktadır. Meslek Liselerinde ise alan dersleri yeterince ve hassasiyetle okutulmamakta ve ciddi disiplin sorunları yaşanmaktadır. Bu işin en önemli çözümü, Meslek Ortaokullarını yeniden ve yeterli şekilde açmaktır. Mesela meslek açısından baktığımızda Selçuklu ve Osmanlılarda, bugün ilkokul dediğimiz yaşta öğrencilere temel ahlâk ve okuma yazma öğretilirdi. Ortaokul yaşında çıraklık, lise yaşında kalfalık öğretilir ve liseden mezun olan, yaş anlamında ustalığa ulaşırdı. Bu da devleti ayakta tutan en önemli ekonomik unsur sayılırdı.

Bugün ortaokul yaşı olan çıraklık, lisede verilmeye çalışılmaktadır. Oysa liseye gelen kişinin artık çıraklığı öğrenmesi çok zorlaşmaktadır. Meslek Liselerinde öğrenci sayısı çok azalmıştır. Meslek ortaokullarını tıpkı İmam Hatip ortaokullarını lise bünyesinde açıp yaygınlaşınca ayırdıysak (genelde), aynı şekilde meslek ortaokullarını da meslek lisesi bünyesinde açabilme imkânı vardır. Böylece öğretmen ve mekân (okul binası) zaten hazır olmuş olacaktır.

Tamamen ahlâksız ve Milli bünyemizle alâkasız Lanzarote Sözleşmesi’nin de mutlaka iptal edilmesi lazımdır. ABD ile imzalanan Fulbright Eğitim Anlaşması gibi Uluslararası Sözleşmelerin gözden geçirilmesi şarttır. Milli Eğitim’de AB merkezli düzenlemelerin yenilenmesi ve değerlerimize uygun hale getirilmesi için acil girişimler başlatılmalıdır.

Öğretmen Yetiştirme Programları Milli Temellere Dayanmalıdır!

“Ben de Eğitim Fakültesi mezunu bir şahsiyet olarak söylüyorum ki; eğitim fakültelerimizde eğitim pedagojisi adı altında verilen derslerin 100 yıl önceki Darwinist ve inkârcı bilim adamlarının fikirleriyle aktarılmaya ve bunların köhnemiş fikirleriyle, bilim diye sunulan zehirleriyle bugünün öğretmenlerini eğitip, yarının huzurlu ve onurlu neslini yetiştirmesini sağlamaya çalışılıyor. Bu ne bilimselliğe ne pedagojiye uymuyor. Artık öğretmenler; daha üniversiteye kabul edilirken, sadece sınavla değil çeşitli testler ve görüşmelerle bu kişinin eğitimciliğe uygun olup olmadığını tespit etmek gerekiyor. Çünkü istisnasız her genç, yani her çocuk bu öğretmenlerin elinden geçerek topluma hazırlanıyor. Eğitimin zorunlu olması da zaten bu anlamı taşıyor. Öğretmenlik mesleğine uygun olan kişilerin üniversiteye kabul edilmesi ve günümüz pedagojik formasyonları ile yetiştirilmesi durumunda bu sorumlu ve şuurlu öğretmenlerdir ki, kutlu nesiller bunların elinde ve eğitiminde şekilleniyor.”[3]

 


[1] Haberler.com - 26 Nisan 2023

[2] https://dergipark.org.tr/tr/pub/jier/issue/72377/1141747

[3] Adnan Kalkan - Türkiye Aile Meclisi Genel Başkan Vekili

 

 

Ahmet AKGÜL -

AHMET AKGÜL KİMDİR?

     

Araştırmacı-Yazar, Düşünür ve Siyaset Bilimci olarak tanınan Ahmet Akgül, Milli Görüş çizgisinde önemli bir fikir adamıdır. Olaylara insan eksenli ve İslam endeksli yaklaşmaktadır.

2004 Ocak ayında, arkadaşlarıyla birlikte İstanbul’da aylık olarak yayınlanan “Milli Çözüm” Dergisini çıkarmaya başlamıştır.

Uzun süreli, ciddi ve çileli bir mücadele dönemi yaşamış ve bu duyarlı, tutarlı ve kararlı tavrını hiç bırakmamıştır. Bu yüzden pek çok sıkıntı ve saldırılara uğramış, defalarca mahkeme açılıp tutuklanmış ve hapis yatmıştır.

İnancımız ve ihtiyacımız olan evrensel hukuk kurallarının; bütün insanlığın ortak değeri ve hayat düzeni haline getirilmesi, “Demokrasi, Laiklik ve özgürlükler” gibi çağdaş kurum ve kavramların; ilmi ve insani temellere göre yeniden şekillenmesi… Ve Türkiye’nin yeni bir barış ve bereket medeniyetine öncülük etmesi konularında yoğunlaşmıştır.

Üstadımızın, başta “İnsanın Yozlaşması”, ardından “Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya” ve yine “Barış ve Bereket Nizamı “İslam Davası” ve Yozlaştırılan “Cihat Kavramı” gibi birçok kitapları İngilizceye çevrilip merkezi Londra’daki Cagaloglu Yayıncılık organizesiyle; Amazon ve Bornes&Noble (bn.com) gibi dünya genelinde dağıtım yapan yüzlerce online sitesinde ve dijital (e-kitap) sayesinde 120 kadar ülkede yayınlanıp okunmaktadır. Ayrıca Üstadımızın “Yüce Kur’an’ın Manası ve Mesajı” başlıklı Meal-i Kerim yorumları İngilizce ve Rusça tercümeleri ile “Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya” kitaplarının İngilizce, Rusça, Arapça, Çince, Japonca ve İspanyolca tercümeleri tamamlanıp basılmış olup; Almanca, Fransızca, Kırgızca ve Farsça tercümelerinde de sona yaklaşılmıştır.

Milli siyaset ve sorumluluk düşüncesini farklı bir boyutta ele alan ve yorumlayan Hocamız; yaklaşık 40 yıldır Türkiye’mizin her yerinde, Avrupa’da ve İslam ülkelerinde, önemli seminer ve konferanslara katılmaktadır.

Mili Görüş’e çöreklenmiş bazı şaibeli kişilerin gizli niyet ve tertiplerini haber vermesi, uzun vadeli hedefler ve stratejik tavizler sonucu Parti'ye girdiklerini sezmesi ve söylemesi nedeniyle, Ahmet Akgül’ün teşkilatlarda ve Milli Görüşçü kuruluşlarda hizmet vermesi engellenmeye çalışılmış; Erbakan Hoca ise, kendisinin daha bağımsız davranabilmesi ve nifak çarkı içinde körletilip kirletilmemesi için bu girişimlere karşı çıkmamış, ama kendisini uzaktan destekleyip yönlendirmekten de geri durmamıştır. Erbakan’ın “Adil Düzen” projeleri, AKP’nin siyasi hileleri ve karanlık ilişkileri, Fetullahçı Cemaatin gizli mahiyeti konularında sayılı uzmanlardandır.

1949 Elazığ doğumlu olan, çeşitli konularda yayınlanmış ve hazırlanmış 105 (yüz beş) eseri bulunan yazarımız, evli ve beş çocuk babasıdır.

      

Hocamız’ın Başlıca Kitapları:

● Yüce Kur’an’ın Manası ve Mesajı (Türkçe Meal-i Kerim. Abdullah Akgül Yayına Hazırladı.) (İngilizce ve Rusçaya çevrildi.)

Milli Sorunlarımız ve Sorumluluklarımız (2 Cilt)

Dünyanın Değişimi ve Erbakan Devrimi

Refah-Yol’la Rantiyenin Savaşı

Cemaatin Cılkı, Erdoğan’ın Çarkı, Erbakan’ın Farkı

Türkiye Kuşatılırken, Kuklaların Kapışması

Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya (İngilizce, Rusça, Çince, Japonca, Arapça ve İspanyolcaya çevrildi.)

Bizim Atatürk

Küresel Fesatçılık ve Fetullahçılık

● Dış Politika Yazıları (I) BOP’un Temel Taşları (1988-1998)

● Dış Politika Yazıları (II) Tarihin En Talihsiz Yılları (2002-2015)

Siyaset ve Strateji Bilgeliği

Osmanlı Sistemi ve Abdülhamit Siyaseti

İslam Davası ve Cihat Kavramı (İngilizceye çevrildi.)

● “İnsan”ın Yozlaşması (İngilizce ve Rusçaya çevrildi.)

Ah-u Figan’ım (Şiir)

Başörtüsü İnkârı ve İstismarı

İslamcı Münafıklar

Milli Şuur ve Ordu

20 Yıl Öncesinden; AKP Gerçeği ve Akıbeti

Bilge(!) Erdoğan’dan, İlkeli(!) Numan’a AKP Tezgâhı

Cezaevinde Yazdıklarım

Siyonizm-Deccalizm Ortaklığı

Devrim Simsarları ve Din İstismarcıları

Dilin Düğümü Çözüldü (Şiir)

Din Dengedir İslam İlericiliktir

Din – Devlet ve Demokrasi

Ergenekon Senaryosu “At Değiştirme” Operasyonu muydu?

(Kadiri - Haydari Tarikatı) Gönül Seması ve Tasavvuf Kapısı

Medeniyet Mücadelesi ve Mehdiyet Müjdesi

● Teşkilatçılık (İletişim ve İşbirliği Sanatı) Mesaj ve Metod 

Milli Görüş’ün Marazlıları

● Hak Davanın Hokkabazları

ABD’li Siyonistlerin, AKP’li Piyonistleri

Yaklaşan Armageddon Savaşı

BDP’nin Özerklik Kalkışması

Bir Devrim Yaşanıyordu!

Dünya Dönüşüme Hazırlanıyordu

Hidayet Kıvılcımı ve Hikmet Kılıcı (Şiir)

Katı Ulusalcıların ve Ilımlı İslamcıların Din ve Devlet Tahribatı

Osmanlı’dan Cumhuriyete Kripto Yahudiler ve Pakraduniler

Yüz Kur'ani Kavram ve Yorumları

● Konularına Göre: Kur’an-ı Kerim Fihristi

● Siyaset Şehveti ve AKP’nin Şerbeti (Yayına Hazırlayan: Ufuk Efe)

● AKP’nin Akreplikleri (Yayına Hazırlayan: Ufuk Efe)

Terör-Masonluk ve Mafia Medeniyeti

Cumhuriyet Türkiye’sinde Nifak Hareketleri

Ruhlar-Sırlar ve Uzaydaki Yaratıklar

Sabah Yakın Değil miydi?

Tarikatların Hizmet Sahası ve Islahı

Tuz Kokarsa…

● Gaflet miydi, Hıyanet miydi?

Tahribat Ortakları: AKP’nin Arkası, MHP’nin Markası

● Türkiye Tarihi Dönemeçteydi!

Yakın Tarihimizde Yüceler ve Cüceler (2 Cilt)

Zafer Muştuları ve Fetih Hazırlıkları

Erbakan’dan İntikam Alanlar

Suriye’de Yaklaşan Hilal-Haç Kapışması

Başkanlık Diktatoryası

15 Temmuz Hıyanetinin Gizemi: Bir Darbe Analizi ve Sistem Krizi

Pazarlık Partisi ve Palavra İktidarı

Kemalizm-Tayyibizm Uyarlaması

● Başka Çare Kalmamıştı

İslam’dan Uzaklaştıkça, İnsanlıktan Çıkılması

Dert Söyletir Aşk İnletir (Şiir)

● Hainleri Haşlama, Zalimleri Taşlama (Şiir)

İstanbul Sözleşmesi ve Ailenin Çözülmesi

Türkiye'nin Erdoğan'la Sınavı ve Ukrayna Savaşı

      

Üstadımızın hazırladığı; İlköğretimden, Üniversiteye kadar öğrencilerimize inanç ve ahlâk esaslarını ve Milli-İnsani sorumluluklarını öğretecek Ders Kitapları:

İlkokul 4-5: Çocuklar Sizin İçin Yaratılış Harikaları ve Din Ahlâkı

Ortaokul-1: İslam; Doğal Hayat ve Güzel Ahlâktır

Ortaokul-2: Allah'a İman ve Ahlâk Kuralları

Ortaokul-3: Bilimin Işığında Allah’ın Varlık Kanıtları ve İslam Ahlâkı

● Lise-1: Yaratılışın Bilimsel Kanıtları

Lise-2: İslam'ın Aydınlığı ve İmtihanın Şartları

Lise-3: Müslüman; Güzel Ahlâk ve Sorumluluk Taşıyandır

Lise-4: Gençliğin Ahlâki Sorunlarına Milli Çözüm Programı

Üniversite-1: Yaratılış Sırları ve İslam’ın Esasları

Üniversite-2: Allah'ın Varlığı ve İmtihanın Sırrı

Üniversite-3: Olgun Müslümanın Hayatı ve İslam’ın Amacı      

      

Üstadımızın Kitaplarından Derlenen Yeni Kitaplar:

● Ahmet Akgül’e Göre; Laiklik, Demokrasi ve Cumhuriyet Kavramları (Hazırlayan: Nevzat Gündüz)

Üstat Ahmet Akgül’ün; Milliyetçilik Anlayışı (Hazırlayan: Orhan Atay)

Ahmet Akgül’ün; Alevilik, Bektaşilik ve Şiilik Yaklaşımı (Hazırlayan: Veysel Uzun)

● Üstat Ahmet Akgül’e Göre; Kemalizm’le Atatürkçülük Farkı (Hazırlayan: Ufuk Efe)

● Ahmet Akgül’e Göre; Ülke Sorunları ve Çözüm Yolları (Hazırlayan: Okan Ekinci)

Ahmet Akgül’e Göre; Genel Ahlâk Esasları ve Temel İnsan Haklarına Saygı (Hazırlayan: Fatma Betül Erişkin)

● Üstat Ahmet Akgül’ün; Siyonizm Saptamaları (Hazırlayan: Ali Çağıl)

● Ahmet Akgül’e Göre; Yaratılış Sırları ve İman Unsurları (Hazırlayan: Halil Yaman)

● Ahmet Akgül’e Göre; Din İstismarcıları ve Devrim Simsarları (Hazırlayan: Akın Cengiz)

Üstat Ahmet Akgül’e Göre; Tarikat Yozlaşması ve Tasavvuf İhtiyacı (Hazırlayan: Abdussamet Çağıl)

● Üstat Ahmet Akgül’ün; Adil Medeniyet Programları (Hazırlayan: Osman Nuri Çelik)

● Ahmet Akgül’ün; Tarih Yorumları – 2 Cilt (Hazırlayan: Kâzım Gülfidan-Halil Altuntaş)

● Üstat Ahmet Akgül’ün; İlginç Anıları ve Rüyaları (Hazırlayan: Ramazan Yücel)

● Ahmet Akgül’ün; İçtihat Perspektifi ve Orijinal Projeleri (Hazırlayan: Abdullah Akgül)

● Ahmet Akgül’ün; Hikmet Uyarıları ve Veciz Uyarlamaları (Hazırlayan: Neslihan Bayraktar)

● Üstat Ahmet Akgül Hocamızın; Tenkit (ve Tebrik) Yazıları – 2 Cilt (Hazırlayan: Mus’ab Eryıldız-İsmail Erkut)

● Ahmet Akgül’den; Siyaset ve Strateji Kuralları (Hazırlayan: Necati Akgül-Ali Mert)

● Ahmet Akgül’e Göre; Yönetme ve Liderlik Sanatı (Hazırlayan: Yakup Gözübüyük)

● Ahmet Akgül’ün Saptamalarıyla; Erbakan ve İnsanlık Davası (Hazırlayan: Ahmet Cömert)

● Ahmet Akgül’e Göre; Erdoğan ve Takımının Ayarı ve Tahribatları – 3 Cilt (Hazırlayan: Nail Kızılkan-Sezai Kurt-Mehmet Sıtmapınar)

● Ahmet Akgül’e Göre; Fetullah Gülen’in Perde Arkası (Hazırlayan: Mehmet Akif Avcı)

● Ahmet Akgül’ün Gözüyle; Farklı Kesimlerden İnsan Manzaraları – 2 Cilt (Hazırlayan: Osman Eraydın)

● Ahmet Akgül Üstadımızdan; Erbakan Hoca’ya Yönelik İthamlara Yanıtlar (Hazırlayan: Necmettin Musa Bişkin)

● Ahmet Akgül’den Kahramanlık Şiirleri (Hazırlayan: İsmet Sezgin)

● Ahmet Akgül’den; Seçme Şiirler (Hazırlayan: Ömer Çağıl)

● Ahmet Akgül'den Şiirler Harmanı (Hazırlayan: Orhan Yılan)

● Ahmet Akgül'den Edep-İstikamet-Hikmet ve Hakikati Öğreten Şiirler (Hazırlayan: Yalçın Gözübüyük-Erdem Kaya)

      

Hocamızın Önsözünü Yazdığı Milli Çözüm Yayınları:

● Üstad Ahmet Akgül’ün Özgeçmişi ve Öğretileri (Yakup Gözübüyük)

● Haykırış (Şiir - Ali Çağıl)

AKP Yönetimi ve Tahribat Yöntemi Sistem Tahlili ve Siyaset Tenkidi (Nevzat Gündüz)

● Sözün Çözüme Dönüşmesi (Siyasi Fıkralar - Osman Eraydın)

● Ayar Aynası ve Nokta Atışı (Sosyal ve Siyasi Fıkralar - Erdoğan Bişkin)

Milli Çözüm Ekibinden: İlginç Rüyalar ve Manevi Uyarılar (2 Cilt - Hazırlayanlar: Fatma Betül Erişkin – Nail Kızılkan – Neslihan Bayraktar)

 

Devami
Bu e-posta adresini spambotlara karşı korumak için JavaScript desteğini açmalısınız Web Sitesi

SON YORUMLAR