Türkiye’nin Ürettiği SİHA Sistemleri Tartışmaları; BAYRAKTAR TB2 Mİ, TUSAŞ ANKA-S Mİ?
Türkiye’nin Ürettiği SİHA Sistemleri Tartışmaları;
BAYRAKTAR TB2 Mİ, TUSAŞ ANKA-S Mİ?
Türkiye; devlet olarak ayakta kalabilmenin çok zor olduğu bir coğrafyada bulunmaktadır. Ve bu coğrafi konum, geçmişten gelen tarihi bağlarımız, din, dil ve kültür birlikteliğimiz; Türkiye’ye lider ülke olmasının misyonunu ve sorumluluğunu yüklemiş durumdadır. Bu sorumluluk, Türkiye’nin bölgesinde güçlü olmasını, Milli ve yerli imkânlarla her alanda kalkınmasını zorunlu kılmaktadır. Bu zorunluluğun yerine getirilmesi ise, Siyonizm’in içten ve dıştan her türlü engellemelerine rağmen; çok gizli bir stratejiyle adım adım ama planlı bir şekilde başarılması gereken uzun bir süreci kapsamıştır. İşte bu süreci (60 yıl önce fiilen) başlatıp bugünkü seviyeye gelmemizi sağlayan ve özellikle savunma sanayinde Milli ve yerli imkânlarla gerçekleştirilen tüm bu teknolojilerin tek mimarı ve sahibi; seri üretiminin altyapısını, ilgili Milli bürokrat ve Teknokrat kadrolarını ve devlet politikalarını büyük bir titizlik ve gizlilikle, devletin sürekliliği esasına göre hazırlayan şahsiyet; Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamız olmaktadır. Yani Türkiye, devlet olarak; tüm bu teknolojik atılımları, Siyonizm’e rağmen ve Erbakan Hoca sayesinde başarmıştır.
“Devlette Süreklilik Esastır.” Bunun Gereği Olarak Savunma Sanayindeki Adım Adım Gerçekleşen Tarihi ve Talihli Başarılar Nasıl ve Ne Zaman Başlamıştı?
Özellikle 1974’te yapılan Kıbrıs Barış Harekâtı'nda (ki mimarı Erbakan Hocamızdır) Türkiye'ye karşı uygulanan silah ambargosuyla başlayan süreç, Türkiye için "Öncelikle Milli ve yerli imkânlarla kendi kendine yeten bir savunma sanayini kurmasının zorunluluğunu" ortaya çıkarmıştır. Türkiye; bu gelişmenin hemen ardından TUSAŞ, ASELSAN, HAVELSAN ve ROKETSAN gibi kurumlarını kurarak Türk Savunma Sanayi yapılanmasını ve şekillendirilmesini Erbakan Hoca sayesinde başlatmıştır.
Türkiye; Kıbrıs Barış Harekâtı ile yaşadığı ambargo sürecinden hemen sonra, stratejik bir planlama ve tarihi bir sorumlulukla başladığı savunma sanayinin millileştirilmesi yolculuğunun ikinci aşaması olan dönem; 2002 yılında Türk Savunma Sanayisi başlığında 62 savunma projesiyle hızlanmış ve bugün yaklaşık 750 savunma sanayi projesi seviyesine ulaşılmıştır. Türkiye Savunma Sanayi Başkanlığı verilerine göre; 2002 yılında yaklaşık 5,5 milyar dolar bütçeli savunma projeleri yürütülürken, 2022 yılında 70 milyar doların üstünde proje hacmine ulaşılmış ve yüzde 80 yeterlilik oranı yakalanmıştır. Ayrıca aynı dönemde, sektörde faaliyet gösteren firma sayısı 36 iken, bugün 2000’in üzerinde firma bu alanda faaliyet yapmaktadır.
Bugün gelinen aşama; Savunma Sanayindeki atılımların stratejik planlamaları büyük bir titizlik ve gizlilikle yaklaşık 45 sene öncesinden Erbakan Hoca tarafından başlatılmış ve bu yapılanmanın; ilk 20 yıl (1980-2000 arası) proje ve planlama aşaması ve ikinci 20 yıl (2000-2020) üretim ve kullanım aşaması olarak planlanmıştır. Ve inşaallah; bu yükseliş ivmesi aynı oranda devam ederse, üçüncü 20 yıl (2020-2040) sonunda, bugün 70 milyar doların üstünde olan proje hacmi; 2040 yılında 1 trilyon doları aşmış bir Türkiye’yi ortaya çıkaracaktır.
Bayraktar Firmasının Fırsatçılığı!
Tüm bu teknolojik atılımlar, “bizim hükümet olduğumuz 20 yıl içinde yapıldı” diyen AKP’liler, “biz yaptık, bizim iktidarımızda yapıldı” havasıyla seçim kampanyası yürütmekten sakınmamışlardır. Oysa devlette süreklilik esastır. Şayet iktidarda 20 yıl AKP değil de herhangi başka bir parti olsaydı, hatta bu 20 yılda farklı partilerle ve de koalisyon hükümetleri bile olsaydı yine bu teknolojik atılımlar, aynen bugün gelinen seviyede olacaktı. Çünkü yapılan her şey devletin bekası, bütünlüğü ve bağımsızlığı için stratejik yöntemlerle yürütülen bir plan ve takvime göre adım adım yapılmaktaydı ve dahaları da yapılacaktı. Dolayısıyla devlet, stratejik plan dahilinde ve gizlilikle yürüteceği bir iş yapacaksa; -bugün savunma sanayinde elde edilen başarılar gibi- iktidarda kimin ve hangi görüşe-görünüşe-ideolojiye sahip olduğu ve ne kadar süre kaldığı pek önemli sayılmazdı. Devlet; ülkesinin ve milletinin yararına olan her şeyi gizli-açık ama belli bir stratejik plana bağlı ve kalıcı olarak yapardı. Ve gelip geçici olarak gördüğü hükümetlere de bu işin nasıl yapıldığının sadece spikerliği kalırdı.
Ancak gerçek böyleyken; Bayraktar firması sanki Türkiye’nin tek İHA/SİHA/TİHA üretici firması gibi sunulmakta, diğer firmalar yokmuş gibi davranılmaktadır. Halbuki sizin yerli ve Milli olarak ürettiğiniz SİHA’lara özellik katacak asıl teknolojileri üreten ASELSAN, ROKETSAN, TÜBİTAK SAGE ve HAVELSAN gibi firmalarınız olmasaydı; yaptığınız İHA’lar hiçbir işe yaramazdı ve siz yaptığınız İHA’larla ancak belgesel çekip duracaktınız. Ve gariptir ki; bu bahsedilmeyen firmalar, Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı’na (TSKGV) ait ve birçoğu bizzat Erbakan Hoca’nın kurduğu firmalardır. Bu firmalar üzerinden asıl yok sayılan ise aslında Ordumuz bünyesindeki bu güzide kuruluşumuz olan TSKGV ve Erbakan Hocamız olmaktadır!? Düşünülmesi gereken asıl nokta da burasıdır. Devleti yönetenlerin; ülkesi adına Milli ve yerli imkânlarla faydalı iş yaptığına inandığı firmalara maddi destek sunması ve firmalar arasında imtiyaz olmaması için eşit şartlarda rekabet etmelerini sağlaması gerekirken; bugün iktidar ve yandaş yorumcu-yazarlarınca tek İHA üreticisiymiş gibi sürekli BAYKAR’ın öne çıkarılarak reklamının yapılması ve imtiyazlı davranılması, TUSAŞ ile rakipmiş gibi algı oluşmasına sebep olunması ne kadar acı ve ayrıştırıcı bir davranıştır.
Hatta Sn. Erdoğan; Bayraktar İHA’ların satışı için “Pazarlamacısı olacağız” buyurmuşlardı!
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul Cankurtaran’da, 2015 Mayıs ayında Faruk Saraç Tasarım Meslek Yüksekokulu’nun açılış töreninde de, İstanbul’da düzenlenen savunma sanayi fuarından örnekler vererek (dikkat buyurun) Bayraktarların pazarlamacısı olacağını açıklamıştı. Erdoğan, “Fuarda yüzde yüz yerli ürünlerimiz ortaya çıkmaya başladı. Biz insansız hava aracını şu anda ürettik. Yüzde yüz yerli. Bunu yapan gençler bizim gençlerimiz. Biz yurtdışında pazarlığını yapmaya da başladık. Ben her yerde bu konuda pazarlamacılık yapacağım. Çünkü pazarı oluşturacağız ki onlara teşvik olsun” diye konuşmuşlardı.[1]
Devletin bekası adına; Milli ve yerli imkânlarla yapılan ve yapanın devlet kurumları mı veya özel sektör firması mı olduğuna bakmadan, her vatandaşımızın ülkesi adına gurur duyacağı bu teknolojik atılımları; iktidar ve yandaşlarının sadece bir firmayı öne çıkarıp imtiyazlı davranması yüzünden, bu firma şaibeli bir duruma düşürülmüş ve hedef haline getirilmiştir. Ayrıca en güzide iki firmamız olan TUSAŞ ve BAYKAR’ın iç politika malzemesi yapılarak birbirlerine rakipmiş gibi görülmelerine sebebiyet vermişlerdir. İşte tam bu sebeple; TV yorumcularının ve yandaş medyanın neredeyse tamamının İHA yapımı konusunda hep bir firmayı öne çıkarmaları, diğerlerini yok saymaları üzerine TUSAŞ İHA Direktörü Remzi Barlas, bu duruma dayanamayıp Linkedln'de bir yazı yazmış ve Baykar firmasına verilen devlet desteği ve ayrıcalıklardan ve TUSAŞ’ta yaşanan kumpaslardan bahsetmişti.
Remzi Barlas, BAYKAR'a sağlanan devlet desteklerini yazmıştı.
Devlet firması olan TUSAŞ'ın İHA Direktörlüğü görevini yürüten, ancak Genel Müdür Temel Kotil yönetimince işten çıkarılarak 'casusluk' iddiasıyla suçlanan Remzi Barlas, LinkedIn hesabından yaptığı paylaşımla, Baykar'ın devletten aldığı destekleri ve ayrıca TUSAŞ'ta yaşanan mobbingler ve kumpaslara ilişkin bilgilere yer vermişti. Barlas, "AKINCI projesi, TB2 İHA'sını geliştiren Baykar A.Ş. firmasına, TUSAŞ üst yönetiminin de katkılarıyla(!) ihalesiz olarak verilmiştir." diyerek devletin zarara uğratıldığını, TUSAŞ'ın ANKA ile yurtdışında girdiği birçok ihaleden geri çekildiğini, buna rağmen de TB2'nin bu ihaleleri alamadığını, ANKA Projesinde mobbinge uğrayan mühendislerin yurtdışına gittiğini anlatan Barlas, AKSUNGUR projesi ile beyin göçünün yavaşlatılmak istendiğini de belirtmişti.
Remzi Barlas'ın Linkedln'de yayınladığı yazısında şu ifadeler yer almıştı:
“Dün gece (18 Nisan 2023) CNN kanalındaki bir açık oturumda kendisine 'Güvenlik Politikaları Uzmanı' unvanı vermiş bir kişinin, Türkiye'nin İnsansız Hava Araçları geçmişi ve özellikle Baykar A.Ş. firmasıyla ilgili hararetli, ancak pek de gerçeği yansıtmayan yorumlar yaptığını gördüm. Doz aşımı sebebiyle kaldıramadığım için programın tamamını izlemedim, ancak izlediğim kısmıyla ilgili kamuoyunu bilgilendirmeyi de konuya 30 yılını vermiş biri olarak görev sayıyorum.”
"Baykar A.Ş. firmasının hiçbir devlet yardımı almadığı” yalandır!
Öncelikle programda, Baykar A.Ş. firmasının hiçbir devlet yardımı almadığından bahsedildi. Bu firmaya verilen görünen ve görünmeyen devlet destekleri aşağıdaki gibidir.
"İHA tesisi kurması için Baykar A.Ş.’ye 600 milyon TL verilmiştir."
1) 4 Eylül 2019 yılında çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi[2] ile bu firmaya İHA tesisi kurması için 600 milyon TL (o zamanın kuruyla 105 milyon dolar) hibe edilmiş ve vergi muafiyetleri (vergi indirim oranı %100, yatırıma katkı oranı %120) uygulanmıştır. Bu tarihte devletin sahip olduğu TUSAŞ'ta atıl üretim kapasitesi bulunduğunu ayrıca vurgulamak gerekiyor.
"AKINCI projesine, TUSAŞ olarak katılmama yönünde karar aldırmıştır."
2) Bu kararnamede gözden kaçırılmaması gereken önemli bir ayrıntı, 2010 yılında SSM'nin (şimdiki SSB) büyük oranda TUSAŞ'a hazırlattığı İHA Yol Haritası'nda yer alan gelecekte hedeflenen AKINCI ve Muharip İHA projelerinin, normalde ihaleye çıkılması gerekirken bu firmaya verileceği kabulü yapılmış olmasıdır.
3) Nitekim 2016 yılında TUSAŞ'a atanan ve iktidara ve bahse konu firma sahibine yakınlığıyla tanınan Genel Müdür, göreve başladıktan çok kısa bir süre sonra TUSAŞ'ın geliştirdiği ANKA projesinin devamı niteliğindeki AKINCI projesine TUSAŞ olarak katılmama yönünde Yönetim Kurulu'na müzekkere vererek bu yönde karar aldırmıştır.
"İhalesiz olarak verilerek; devlet zarara da uğratılmıştır."
4) Şartnamelerde yer alan İHA özelliklerinin detayına gizlilik sebebiyle burada girilmesi uygun olmaz. Ancak AKINCI İHA'dan beklenen 15 kadar teknik özelliğin 10'dan fazlası ANKA projesiyle TUSAŞ tarafından kazanılmış ve sahada denenmiş özelliklerdir. Buna karşılık, AKINCI projesi bu özelliklerden sadece 3 kadarına sahip TB2 İHA'sını geliştiren Baykar A.Ş. firmasına, TUSAŞ üst yönetiminin de katkılarıyla(!) ihalesiz olarak verilmiştir. Devlet kaynaklarıyla geliştirilen ANKA altyapısı yok sayılmış, bu altyapıyı yeniden geliştirmesi için Baykar A.Ş. firmasına kaynak aktarılarak devlet zarara da uğratılmıştır. (Önemli bir detay, ANKA projesi kapsamında Türkiye ve çevresinde uydu üzerinden çok sayıda İHA'yı kontrol etmek için bir üssümüzde kurulan altyapı da, uyumsuzluğu sebebiyle AKINCI'da kullanılamaz hale gelmiş ve duplike bir merkez daha kurularak uğratılan zarar daha da katlanmıştır.)
"Yukarıdan gelen talimatlarla teklifler geri çekilmeye zorlanmıştır!"
5) TUSAŞ'ın yurtdışında girdiği ve kazanma ihtimali yüksek olan ihalelerin bir kısmında 'yukarıdan' gelen talimatlarla teklifler geri çektirilmiş, Baykar A.Ş.'nin çoğu zaman şartnamelerin tamamını sağlamayan, ANKA'dan daha az kapasiteli TB2 ürünüyle buralara teklif vermesinin önü açılmıştır. Maalesef bu ihalelerin bir kısmı da kaybedilmiştir.
"Deneyimli Mühendis ve Teknikerlerin önemli bir kısmı yurtdışında çalışmaya mecbur bırakılmıştır!"
6) AKINCI projesine girilmeme yönünde TUSAŞ Genel Müdürü'nün aldırdığı karar sebebiyle önünü göremeyen ve demoralize olan ANKA projesinde, ortalama 6-7 yıl deneyimli 70 kadar TUSAŞ mühendisi, kararın alınmasının ardındaki 2 yıllık sürede şirketten ayrılmışlardır, önemli bir kısmı yurtdışına çalışmaya gitmiştir. Yaklaşık 500 adam-yıllık bu değerin telafisi maalesef çok kolay görünmemektedir.
7) TUSAŞ'ın devletten destek almadan kendi öz kaynaklarıyla ANKA altyapısı üzerine geliştirdiği AKSUNGUR İHA, bu beyin göçünü bir nebze olsun yavaşlatsa da, bu personelin bağlı olduğu orta kademe yöneticilere uygulanan mobbingin üzerlerindeki olumsuz etkileri sebebiyle tekrardan hızlanmıştır.
8) 2022'den itibaren TUSAŞ'a uygulanan negatif ayrımcılık konusunda 'kantarın topuzunun biraz fazla kaçtığı' düşünülerek ve bu yönde haberlerin çıkmaya başlamasından da çekinilerek ihracat konusunda TUSAŞ'ın önü kısmen açılmış, ANKA ve AKSUNGUR yurtdışı satışları başlayabilmiştir. Ancak geçmişteki hatalı politikaların sonuçlarının geriye alınması maalesef mümkün değildir.
"Baykar A.Ş. firmasına özel kolaylıklar sağlanmıştır"
9) Baykar A.Ş.'nin TB2 ürününün yurtiçi satışlarında başlangıçta pozitif ayrımcılık yapılmış, firmaya ilave satışlar ve kabul testleri konusunda kolaylıklar sağlanmıştır. Ürünle ilgili bazı eksiklikleri dile getiren personelin üzerinde baskı kurulduğu, hatta görev değişikliği yapıldığı yönünde duyumlar olmuştur.
10) Sahada çok sayıda uçan TB2, ANKA'dan daha hızlı bir şekilde uçuş saati biriktirmiş, bunun sonucu hata ve eksikleri giderilerek operasyonel anlamda olgunluğa erişmiş ve başarı kazanmıştır.
11) Yurtiçindeki bu operasyonel başarı sebebiyle Baykar A.Ş. firmasının TB2 ürünü, birçok ülkenin ilgisini çekmiş, Libya, Azerbaycan ve Ukrayna gibi sahalarda elde edilen başarılarla da ihracatının önü açılmıştır. Bu aşamada firmaya gösterilen dış ilişkiler ve finansman konularındaki pozitif ayrımcılığın da muhakkak ihracata bir miktar etkisi olsa da, ürün başarılarıyla kendisini kanıtlamıştır.
12) İHA konusunda gerek TUSAŞ, gerek Baykar A.Ş. ve Vestel A.Ş. gibi İHA geliştiren firmalarla, bunlara alt sistem sağlayan başta ASELSAN, ROKETSAN, SAGE ve HAVELSAN olmak üzere birçok savunma sanayi firmasından oluşan bir ekosistem mevcuttur. 'Savunma Politikaları Uzmanımızın' ve diğer bazı çığırtkanların söylediği gibi seçimden sonra bu ekosistemi geriye döndürecek bir yönelim olması mümkün değildir. İyi bir planlamayla ülkemizin bu ve diğer konulardaki geleceği çok parlaktır ve bulunduğumuz bölge itibarıyla da bir zorunluluktur. Bununla birlikte yukarıda örneklenen pozitif ayrımcılığın seçimden sonra aynı şekilde uygulanmasının da beklenmemesi gerekir. Konunun, bu sözde uzmanlar ve diğer bazı yorumcularla eşkâle ve ajite edilmesinin sebebi de tam olarak budur; yeni dönemde adil rekabet koşullarının geçerli olacak olmasıdır.[3]
ANKA'yı geliştiren Remzi Barlas, İHA-SİHA gerçeklerini KRT'de de anlatmıştı.
Türk Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ (TUSAŞ) İHA Sistemleri eski Mühendislik Direktörü Remzi Barlas, Türkiye’nin ilk insansız hava aracı (İHA) ANKA'yı geliştirdikten sonra başına gelenleri KRT'de “İnan Demirel ile Asıl Mesele” programında BAYKAR'a nasıl kolaylıklar sağlandığını, nasıl önünün açıldığını, TUSAŞ'ın ihalelerden çekildiğini, projelerin ve çalışmaların durdurulduğunu, Bayraktarların mesai sonrası TUSAŞ ziyaretlerini anlatmıştı. Türkiye’nin ilk insansız hava aracı (İHA) ANKA'yı geliştiren ekibin başındayken, TUSAŞ Genel Müdürü Temel Kotil tarafından 2020'nin Mart ayında re’sen izne çıkarıldığını belirten Barlas, kendisine 'casusluk' davası açılma sürecini şu şekilde anlatmıştı:
“Zorunlu izne ayrıldığım dönemde kendi masaüstü bilgisayarımdaki, uzun süredir makinem de değişmediğinden, içindeki birtakım çalışma dosyaları, birtakım kişisel fotoğraflarım vs. indirdiğim bazı dokümanlar gibi, izindeyken bir şekilde tasnif edeyim diye bir fikir oluştu. Bir taşınabilir belleğe bunları aktardım. Bunu yaparken hatalı bir davranış olduğunu düşünmedim. Üst düzey yönetici olarak birtakım dosyaları yanımızda dışarıya rahatlıkla çıkarabiliyorduk. Benden bu konuda savunma istediler. Kısa ve öz bir savunma yazdım.
Temel Kotil'in Yazısıyla Başladı
O dönem ne olduğunu daha sonra mahkeme dosyalarına giren ifadelerden öğrendim. Disiplin kurulu toplanıyor, inceliyor durumu, "Biz buradan bir şey anlamadık, suç işlendiğine dair herhangi bir şeyimiz yok." deniliyor. Temel Kotil el yazısıyla kararın altına not düşerek konunun Cumhuriyet Başsavcılığı'na aktarılmasına karar veriyor. Ondan sonra süreç bir soruşturma şeklinde devam etti. Telefonlarımın dinlenmesi, tasnif ettiğim dosyaların neler olduğuna bakılması şeklinde bir süreç işlendi. Sonra da bir gün evime gelip beni aldılar ve 4 günlük gözaltı sürecinden sonra çıkarıldığım mahkemece tutuklanıp Sincan Cezaevi'ne yollandım. 2020'de 20-22 Temmuz gibi tutuklanıp, 22 Eylül'de salıverildim.
Bilirkişi, terör iltisakı bağlantısı ve herhangi bir dosya aktarımı olmadığını açıkça ifade etmişti. Fakat bu rapor maalesef dosyaya geç giriyor. Bugün çok yaygın FETÖ-PDY ya da buna benzer terör örgütleri ile ilişkim olmadığı, bu bilgileri üçüncü bir kişiye aktarmadığım şeklinde net sonuçlar çıktı. O zaman başımdaki memur söylemişti, 'beşinci derece akrabanıza kadar baktık' diye. Hiçbir şekilde FETÖ bağlantısı bulunamadı, zaten böyle bir şey de yoktur. TUSAŞ'ta çalıştığım mühendis arkadaşlarım, ilk gözaltına alındığımda Terörle Mücadele'de verdikleri ifadelerden değişik ifadeler verdiler mahkemeye geldiklerinde. Aldığım duyumlara göre de "Bugün tanıksınız, yarın sanık." şeklinde gözdağı verildiğini duydum.
"Temel Kotil, ANKA Projesinin Durdurulmasına Çalıştı!"
Barlas, Temel Kotil’i bazı projeleri durdurmakla suçlamıştı. Kotil’in göreve başladıktan bir hafta sonra ANKA’nın devamı niteliğindeki Akıncı projesine katılmama kararı aldırdığını belirterek, şunları söyledi: "TUSAŞ Genel Müdürü Temel Kotil'in göreve başladıktan bir iki hafta sonra yönetim Kurulu'na ‘ANKA'nın devamı niteliğindeki bir projeye biz TUSAŞ olarak girmeyeceğiz’ diyerek karar aldırmıştı. Çünkü Temel Kotil, göreve ilk geldiği günlerde ANKA kazası yaşanmıştı. Bu yaşanan olay, geliştirme aşamasındaki bir ürün için gayet normal bir durumdur aslında. Çok büyük soruşturma başlatıldı ve test pilotu, mühendisi görevden alındı. O aşamada Temel Kotil, 'biz bu projeyi durduralım' demiştir. Ondan sonra ANKA giderek olgunlaştıkça, ‘projeyi durduralım sözü’ artık telaffuz edilmez olmuştu."
TUSAŞ Aksungur, BAYKAR Akıncı'dan Önce Uçmayı Başarmıştı!
AKSUNGUR'u fuarda gördükleri zaman herkes çok şaşırmıştı ve büyük bir takdir toplamıştı. Özellikle rekabeti çok sevmediğini düşündüğüm Bayraktar ailesinde ise bir rahatsızlık yarattığını o an hissetmiştim. Genel Müdür Yardımcımız; “Bu konuda Baykar; Genel Müdürümüzü 'Biz zaten AKINCI'yı yapıyorduk.' diye çok sıkıştırıyor” gibi sözlerini bana birkaç kere ifade etmiştir. Bu arada AKSUNGUR, AKINCI'dan çok önce uçmuştur. Çünkü biz TUSAŞ olarak ANKA'yı yapmış ve birçok problemini çözmüştük. Bayraktar TB2 ile 500 kiloluk uçaktan 5 tonluk uçağa geçmişti. TUSAŞ ihaleye girmiyordu ama ihaleye girebilecek bir uçağı da çoktan yapmış ve uçurmuş durumdaydı.
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin Şaşkınlığa Yol açması!
Kararname çıktığı zaman biraz şaşırmıştık. Gelecekteki projelerin ismi ve adetleri zikredilerek bu tesiste üretileceği belirtiliyordu. Bu bizi şaşırtmıştı ve de üzmüştü. Biz adil rekabet koşulları içerisinde en iyi teklifi veren firmanın bu işi yapması gerektiğini düşünüyorduk. Kararname ile verilen yardımın Baykar A.Ş. tarafından kullanılmadığı da belirtiliyordu. Bu konuda devletin kayıtları mevcuttur ve incelenecektir. Gerçekten destek almamış da olabilirler. Ancak böyle bir kararname var ve bu para kendilerine verilmek üzere ayrılmıştır. Bundan sonraki İHA projelerinin de artık Bayraktar tarafından yapılacağının işareti olan ifadeler Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinde geçiyordu ve geleceğin yol haritasında İHA projelerinin artık Bayraktar çatısı altında gerçekleşeceği anlaşılıyordu. Bu kararnameyi okuyanlar bunun açıkça belirtildiğini görebilirler. Bu durum TUSAŞ’a; “Siz ANKA'dan sonra defterinizi toplayın, ne yaparsanız, yapın!” anlamına geliyordu. Barlas açıklamasında TUSAŞ'ın İHA sektöründen adım adım el çektirildiğini, BAYKAR CEO'su Haluk Bayraktar'ın TUSAŞ'ı sık sık ziyaret ettiğini de belirtmişti.
TUSAŞ; Remzi Barlas’ın itiraflarıyla ilgili sosyal medya hesabından şu açıklamayı yapmak zorunda kalmıştı:
TUSAŞ: “İş akdi feshedilen eski çalışanımız tarafından sosyal medyada yapılan birtakım açıklamalar, ticari itibarımızı zedelemeye ve mevcut yargı sürecini etkilemeye yönelik gerçek dışı açıklamalardır. Bu kişi hakkında ‘Devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme’ suçu kapsamında suç duyurusunda bulunulmuş ve ilk derece yargılaması sonucunda adı geçen kişi hapis cezası almıştır. Zaten bu durum da açık kaynaklarda yer almaktadır. Yargılamanın devam etmesi sebebi ile yargıya saygımız, inancımız ve hukuki yükümlülüklerimiz doğrultusunda şirketimizce daha detaylı bir açıklama yapılamamaktadır.”[4] açıklamasını yapmıştı.
İHA’ların Tarihi Gelişim Aşamaları
TAİ ve TUSAŞ ilk yerli İnsansız Hava Aracı olan ANKA'yı 2010 yılında üretmişti. İsrail'den alınan HERON'lar verimsiz olduğu için Türk mühendisler, HERON'ların içini açıp tersine mühendislik yaparak o dönemin en iyi İHA'larından biri olan ANKA'yı üretmişti. TSK tarafından aktif olarak kullanılan ANKA’larla çok başarılı işler yapılıyordu ve 3 ülkeye de satışı için imzalar atılıyordu. Türk Silahlı Kuvvetleri Tarafından Yoğun Şekilde ANKA Talebi Olunca, BAYKAR Şirketi de Bayraktar TB2 Modelini Yapıyordu, Fakat TSK Tarafından Yetersiz Olduğu Gerekçesiyle Tercih Edilmiyorlardı.
TUSAŞ'ın başındaki Remzi BARLAS, ANKA'nın daha fazla üretilmesi için onay almaya çalışsa da bir türlü onay verilmiyordu ve daha sonra Amerika'dan getirilen yazılımlarla bir anda Bayraktar TB2 ortaya çıkıyordu. Fakat bu model ANKA'nın çok gerisinde olduğu için, Ordu tarafından satın alınmıyor ve Bayraktar ailesi; “Yaptığımız İHA'lar hangarlarda çürütülüyor” diye isyan ediyordu.
Tüm bunlar yaşanırken TUSAŞ durmuyor ve gizlilik içinde yürüttüğü AKSUNGUR Projesini 2019 yılında tamamlayıp uçuruyordu.
AKSUNGUR o dönemin en gelişmiş SİHA'sı oluyordu ve tam 50 saat havada kalabilme özelliği ile rakipsizdi, F16 mühimmatı taşıyabiliyordu ve en önemlisi %100 yerli motorla üretiliyordu. Fakat nedendir bilinmez, bu proje bir türlü seri üretime geçirilmiyor ve TUSAŞ Genel Müdürü Remzi BARLAS hakkında casusluk suçlamasıyla dava açılıyordu. O günden sonra ANKA'lar bir daha uçmuyordu. AKSUNGUR Projesi rafa kaldırılıyor ve TUSAŞ üretim yapmak yerine BAYKAR'ın fabrika olarak kullandığı bir yer haline geliyordu. Ucuz maliyetli ve dönemin en iyi SİHA'larını yapan TAI/TUSAŞ bir operasyonla yok edilmeye çalışıyor, tüm projeleri ve mühendisleri BAYKAR şirketine geçiş yapıyordu.
İnsansız Hava Aracı Üretiminde Artık Rakipsiz Olan BAYKAR Şirketi, AKINCI Modelini Geliştiriyordu.
AKINCI modeli SİHA'lar daha sonra TSK envanterine ekleniyor ve BAYKAR şirketi rakipsiz olduğu için bir anda hızlıca büyümeye başlıyordu. Sonrasında KIZILELMA üretiliyor, fakat bunun da TUSAŞ'ın projesi olduğu ortaya çıkıyordu. Tutuklanan TUSAŞ Genel Müdürü Remzi BARLAS'ın devlet yetkililerine yazdığı yazı ortaya çıkıyor, bu yazıda Ukrayna'da çok güçlü bir motorun olduğundan bahsediliyordu. Üretilen KIZILELMA'da ise, işte bu motor kullanılıyordu. Tüm bunları, casusluk iftirasıyla tutuklanıp sonrasında serbest bırakılan o zamanki TUSAŞ Genel Müdürü Remzi BARLAS, resmi belgeleriyle tek tek açıklıyordu ama bu açıklamaları ne TV'de ne de sosyal medyada hiçbir şekilde gündeme getirilmiyordu.
Sn. Selçuk Çelik; (05 Mart 2022’de) selcukcelik.org sitesinde İHA-SİHA ve TUSAŞ ile BAYKAR’ı değerlendirdiği bir yazısında özetle şunları vurgulamıştı:
Ben, BAYKAR’ın; ASELSAN, ROKETSAN, TÜBİTAK SAGE ve TUSAŞ’ı hep ikinci planda göstermesini ve Teknofestler’de kendi araçlarını sahne önüne koymasını ve sadece kendinden bahsetmesini ve siyaset yapıp iktidar partisi tarafından kullanılmasını sürekli yazılarımda eleştiriyorum... Bu eleştirilerime paralellik oluşturan ve benim bu konudaki düşüncelerimi tasdik eden bir olay yaşayan Kübra Par şunları anlatmıştı; 02.09.2022 Habertürk internet sitesinde Teknofest Samsun’da Kübra Par’ın Selçuk Bayraktar ile yaptığı röportajda: “TÜBİTAK’ın standını ziyaretimiz sırasında ben akıllı füze sistemlerine yöneldim. “Onu boş verin Kübra Hanım. Savunma sanayine yeterince ağırlık veriyoruz, bundan sonra asıl hedefimiz bunlar olmalı” diyerek beni biyoteknoloji ve gen araştırmaları yapan bölüme götürdü. Neden? Çünkü o konularda kendi girişimleri vardı. Halbuki TÜBİTAK SAGE dünyada en zor yapılan ve birkaç ülkenin yapabildiği çok ileri teknoloji hava-hava füzelerini yapmıştı... Bu inanılmaz zor bir işti. Şu an bu teknoloji ile TÜBİTAK SAGE, ROKETSAN ve ASELSAN S-400 alternatifi Siper füzesini yapıyordu... Radar X-Band, ASELSAN Aesa, Eirs radarı gibi… Algoritma ve yazılım TÜBİTAK ve roket booster vb. yardımı ROKETSAN tarafından yapılıyordu…” diyerek şaşkınlığını ifade etmişti.
SİHA üreten başlıca 2 firmanın konumları!
TEI-TAI veya TUSAŞ; ki hepsi aynı devlet firmasıdır... İHA/SİHA, Helikopter, Motor, Uzay ve Milli Muharip Uçak yapımlarından sorumlu kuruluşlardır. Baykar ise sadece İHA/SİHA üreten özel bir firmadır. 2014’e kadar hiçbir yerden destek görmemiştir. 2014’te ürettiği TB2 isimli İHA’ya, 2015 Aralık ayında ROKETSAN üretimi mini akıllı bombaları takıp başarıyla test ettikten sonra TSK’nın kullanımına alınmıştır. Zaten birkaç ay sonra TUSAŞ’ın daha ileri İHA özellikli olan ANKA modeli de aynı silahlarla donanmıştır. Yani Bayraktar TB2 olmasaydı, zaten ANKA-S olacaktı… İkisinin farkı; ANKA-S stratejiktir, TB2 ise taktiktir. Stratejik olması GPS ve uydu kontrollü olması nedeniyle uzun mesafelere gidebilmesi ve operasyon yapabilme kabiliyetinden dolayıdır. TB2 çok daha ucuzdur. Ancak; devlet tarafından çok daha sofistike operasyon ve uzun mesafelerde TB2’ler değil, ANKA’lar kullanılmaktadır. Ki bunun en gelişmişini MİT kullanmakta ve dünyada bir eşi daha ancak ABD’de bulunan ANKA-I versiyonudur. ANKA-S elektronik savaş, dinleme ve haber alma ile hassas bombalama yapabilmektedir. Yukarıdan dinleyerek her türlü iletişimi duyabiliyor, ayırt edebiliyor, nerede olduğunu ve hatta kim olduğunu görebiliyor vs. vs... Uydu sinyali ile çalıştığından hem elektronik savaşa dayanıklı hem karşı elektronik saldırı yapabiliyor hem de uzun mesafelere gidebilmektedir...
TB2 ile ANKA arasındaki farklar şunlardır:
ANKA çok daha fazla yerli, daha pahalı ve stratejik operasyonlar için ve daha gelişmiş, TB2 ise maliyet ve performans olarak daha iyi. Düşürülse dahi yaptığı işe göre çok maliyetli değil. Hem TB2 hem de ANKA savaşta kendini kanıtlamış 2 Türk yapımı SİHA’larımızdır. SİHA hava araçlarında en önemli olan şey; görülmeden görmesi, bulunmadan bulması, işaretlemesi ve tam olarak hedefi etkili bir şekilde imha etmesi ve elektronik savaşa dayanıklı olup zayiatsız bir şekilde geri dönmesidir. Tek başına birçok ülke SİHA üretmesine rağmen bu SİHA’ları teknolojik olarak besleyecek ek sistemler olmadığından başarılı olamıyorlar. Bu sistemleri de ASELSAN, ROKETSAN ve TÜBİTAK SAGE üretiyor. Dolayısıyla bunlar, bir İHA’dan çok daha ileri teknoloji ve çok daha gerekli ve yapılması çok çok zor olan sistemlerdir. Ancak biz bu firmaların SİHA’lar için yaptıkları sistemleri ne Baykar yetkililerinden ne de başka yetkililerden duyamıyoruz. Bunun sebebini anlamak da çok güç değil. Sanki Türkiye’de SİHA üreten bir tek Baykar firması var ve bu firma olmasa hiçbir SİHA’mız olmayacakmış gibi bilinçli bir algı yaratılmış durumdadır. Baykar olarak TB2’yi üreten firma yetkililerinin bu SİHA’ları SİHA yapan ASELSAN, ROKETSAN ve TÜBİTAK SAGE’den ve en azından kendisinden daha yerli ve Milli olan ANKA SİHA’lardan -iktidar yandaşı yazar ve yorumcuların da- hiç bahsetmemesi gerçekten çok ilginçtir…
TUSAŞ, AKSUNGUR’u; ve Baykar, AKINCI’yı üretti. Yine burada da Baykar AKINCI’nın ön planda, TUSAŞ AKSUNGUR’un arka planda olması inanılmaz bir algı operasyonudur… Eskiden bu sistemleri engelleyenleri ifade ederlerdi. Şimdilerde olan ise, birini öne çıkarıp diğerinin sanki yokmuş gibi algılatılması son sürat maalesef devam ediyor. Şunu unutmamak gerekir. Elektronik savaş kabiliyeti çok iyi olan bir ordu ile karşılaşıldığında ASELSAN gibi firmalarınız ve onun hem SİHA üzerinde hem de karada konuşlu cihazları yoksa muharebe alanında kör ve sağır kalıp ördek gibi avlanırsınız. ASELSAN gibi firmalarınız var ama bu defa da karşınıza hava füzesi atan bir rakip SİHA çıkarsa o zaman o sizi görmeden sizin onu görmeniz için daha iyi AESA radarına ve gördüğünde de en uzak mesafeden en etkili vuruşu yapacak çok kabiliyetli orta/uzun menzilli hava hava füzesine sahip olmanız lazım ki; bu da TÜBİTAK SAGE demek... O da yoksa yandınız demektir… İHA veya SİHA yapmak ile AESA radar ve hava hava füzesi yapmak arasındaki zorluğu size anlatmak için biri ortaokul diğeri üniversite desem daha iyi anlarsınız… Birleşik Arap Emirlikleri ve Pakistan’ın da İHA’ları var. Hatta BAE’nin ve Pakistan’ın mini bombaları dahi var ve üretiyorlar. Ama onların ASELSAN, ROKETSAN ve TÜBİTAK SAGE gibi firmaları yok... Pakistan kendi SİHA’sını yapmasına rağmen Türkiye’den TB2, AKINCI ve büyük ihtimalle de ANKA-S aldı... Aslında biz burada sabahlara kadar TÜBİTAK SAGE’yi, ASELSAN’ı veya ROKETSAN’ı konuşsak az gelir… Hele TÜBİTAK SAGE çoğu kişi tarafından bilinmez… Turbobarik başlıklar, hava hava füzeleri ve başlıkları, eski bombaların özel ürettiği kitlerle akıllı bomba haline getirilmesi, sığınak delen özel bombalar, SOM seyir füzesi ki; dünyada bir numara ve F-35’te kullanılacak ve daha neler neler…
Peki MIUS ne olmaktaydı?
MIUS, Baykar’ın Kızılelma ismini verdiği insansız savaş uçağı... TUSAŞ, zaten bununla ilgili çözümler üzerinde çalışmaya Baykar’dan çok önce başlamıştı. Algı diyoruz ya. Onlar söylese haber olmaz. Tabi bu MIUS önce subsonic yani ses hızının altında yapılacak, hemen sonra supersonic ses hızı üstünde hızlara erişecek... MIUS radarda görünmez olacak ki; biliyorsunuz bu özel bir boya ve dış yüzey çalışması ve tabii elektronik sistemlerinizle oluyor. Dizayn etmesi diğer sistemlere göre zor değil. Motor, AESA radar, aviyonikler, yazılım, savaş sistemleri ve elektronik savaş kabiliyeti, haberleşme sistemleri, sensörler, mühimmat vb. Bunlar gerçekten zor işler. Ama ASELSAN, ROKETSAN, TÜBİTAK SAGE varsa işiniz çok daha kolaylaşıyor.
Gelelim Baykar firmasına… Baykar sürekli olarak ön almak isteyen bir pozisyon arayışında ve bu konuda kendisine yandaş medya ve yorumculardan her türlü destek veriliyor. TUSAŞ’ın öne çıkmasını istemiyor, hem onlardan hiç bahsetmiyor hem de Teknofest ve basında hep en önlerde yer alarak diğerlerini yok sayıyor. Milli teknoloji hamlesinin insanlar tarafından sadece SİHA/İHA olarak bilinmesini ve bunu yapanın da sadece Baykar olarak görülmesi için elden gelen her şey yapılıyor.
08.04.2022 tarihinde Selçuk Bayraktar CNN International’a bir röportaj vermişti... Röportajda kendisi dışında tek bir yerli ve Milli firmadan bahsetmedi... Bunu kasten yaptığını düşünüyorum artık... Çünkü derdi ülkesi için yerli ve Milli firma sayısının artması olsaydı, kendisi ile birlikte onlardan da bahsederdi... Bu kendisinin değerini azaltmaz, aksine artırırdı… Karşısında da Türkiye’de SİHA yapan başka firmalar olduğunu bilmeyen insanlar olunca işine geldiğini düşünüyorum. Ayrıca katıldığı seminer ve konuşmalarda gençlere teknik açıdan bir konu anlatıp onları geliştireceğine, bilerek kendisini ve firmasını yüceltiyor... Kısaca Selçuk Bayraktar artık biraz oturup düşünsün…
Bu arada BAYKAR ve mühendislerine de TEI, ASELSAN, ROKETSAN, TÜBİTAK SAGE, HAVELSAN ve diğer tüm şirketlerin mühendislerine de çok teşekkür ediyorum. Bir haksızlığı ve yanlış algıyı da burada ortaya koymak istedim.”[5] diye yazısını bitiren yazar, eleştirilerinde haklıydı ve yerli ve Milli Savunma Sanayi atılımlarının bir bütün olduğunu ve başarıda bir kesimin değil herkesin katkısı olduğunu çok güzel izah etmişti.
BAYRAKTAR; Şirket mi Yoksa Devlet mi Olmaktaydı?
Uzun yıllardır Türk Silahlı Kuvvetleri ile birlikte çalışan Bayraktar ailesinin Baykar şirketi, ürettiği İHA ve SİHA'larla ülkemize önemli hizmetlerde bulunmuşlardı. Hem PKK terörü ile sınır ötesi mücadelede hem de Karabağ Zaferi'nde önemli bir rol oynamıştı. Ancak bu şirketin Rusya'nın Ukrayna'da NATO'yu püskürtme harekâtındaki tavrı, doğrudan doğruya Türkiye'yi bağlayan olumsuz bir rol oynamaktaydı. Şirket, harekât daha başlamadan önce Ukrayna'ya Bayraktar TB2 SİHA'lar satmaya başlamıştı. Bununla yetinmemiş, savaş devam ederken Ukrayna'ya ikisi Polonya ve Litvanya üzerinden olmak üzere toplam 5 SİHA hediye edip, satışa da devam ediyorlardı. Türkiye'nin Rusya ve Ukrayna arasındaki görüntüde "denge" gözettiği bir ortamda, bu tutum eleştiri konusu olmaktaydı.
Peki; Savunma Sanayi Şirketlerinin Serbest Davranma Hakkı Var mıydı?
Bir süre, "Ne var canım, bu bir ticaret" tezi işlenmişti. Hâlbuki dünyanın hiçbir ülkesinde savunma şirketleri, kafasına göre ticaret yapamazdı. Örneğin Lockheed Martin; parasını almasına rağmen, bize F-35’leri vermiyordu. Hatta eski F-16'ları yenilemek için gerekli kitleri dahi alamıyorduk. ABD Hükümetinin ve Kongresinin kararına tâbiydi çünkü!.. Bu durum; Çin’de, Rusya’da, Kanada’da, İsveç’te ve İtalya’da da böyleydi. Zaten aksi düşünülemezdi.
Fakat bizde çarpık bir durum vardı. Şirket, silah (üstelik mühimmat devletin Roketsan'ına ait) hibe etmenin yanı sıra, bir de yetkili ağızlarından Türkiye'yi diplomatik alanda bağlayacak siyasi beyanlarda bulunan Sn. Haluk Bayraktar, sık sık Batı basınına da açıklamalar yapıyordu. Temmuz'da CNN International'a, sonrasında ise BBC'ye konuşmuştu. Özetle şunu söylemişti: “Biz Ukrayna'yı destekliyoruz. Rusya parasını verse bile onlara SİHA temin etmeyiz.” Demek ki konu ticaretle ilgili değilmiş ve her parasını verene silah satılmıyormuş. O zaman burada bir siyasi tercih vardı ve bunu Sn. Bayraktar gizleme gereği bile duymuyordu. Ayrıca “İhracatı devletten izin almadan yapamazsınız” diye beyanatı olan Bayraktar’a; Ukrayna’ya SİHA satışı yapabilme veya hediye edebilme iznini kim vermişti veya nereden almıştı? Yine; Ukrayna'da Zelenski ile buluşup Amerikan kuklası birine "cesur dostum, iyi ki tanıdım" diyerek övgülerde bulunması ise işin cabasıydı.
Zelenski'den Siyonist itiraf: “Büyük İsrail'i kuracağız!”
ABD ve NATO tarafından gaza getirilip Rusya'ya karşı yalnız bırakılan Ukrayna lideri Zelenski, Haaretz'e demeç vererek; ülkesinin, savaşın ardından "Büyük İsrail" olacağını iddia etmişti. Rus saldırısı sona erse bile ülkesinin büyük bir dönüşüm yaşayacağını belirten Zelenski, "Ukrayna kesinlikle başından beri istediğimiz şeye dönüşmeyecek. Bu imkânsız. Tamamıyla liberal ve Avrupalı, böyle bir şey olmayacak. Tüm halkımız bizim büyük bir ordumuz olacak. 'Geleceğin İsviçre'sinden' bahsedemeyiz. Kendine has görünüşe sahip bir 'Büyük İsrail'e dönüşeceğiz" demişti. Öte yandan Yahudi bir ailede büyümüş 44 yaşındaki Volodimir Zelenski, Rus istilasında Tel Aviv'in tutumunu da eleştirmiş ve 20 Mart 2022’de İsrail Parlamentosu'na video konferans yoluyla bağlanarak yaptığı açıklamada; "Neden Rusya'ya karşı yaptırım uygulamıyorsunuz? Bize neden askeri mühimmat göndermiyorsunuz?"[6] diye İsrail’den silah yardımı istemişti. Peki; “Büyük İsrail'i kuracağız” diyen Zelenski’ye Baykar niye SİHA desteği veriyordu?
Şimdi; Baykar şirketinin üzerine vazife olmayan bu tavrının tehlikeli sonuçları!..
Türkiye'yi yönetenlerin, her koşulda Türkiye'yi yönetme sorumluluğuyla hareket etmeleri gerekirken: Eğer AKP hükümeti bu şirketi yönlendiriyorsa durum vahimdir. Yok, şirket hükümeti yönlendiriyorsa, bir mecburiyet ilişkisi varsa bu durum daha da vahimdir. Kaldı ki; ABD destekli Ukrayna'nın kazanması demek, bu ülkenin de Yunanistan gibi ABD üsleriyle dolması demektir. Yani bu; Ege'den, Akdeniz'den, Suriye ve Irak'ın kuzeyinden Türkiye'yi kuşatan baş düşmanımız ABD’nin, kuzeyimize yerleşmesi demektir. Ukrayna’yı destekleyen Sn. Bayraktarlar bunu öngöremiyorlarsa durum vahimdir, öngörüp de yapıyorlarsa durum daha da vahimdir!..[7]
Baykar'a, 2004 yılında İsrail merkezli IAI firması tarafından ortaklık teklifi niye yapılmıştı?
Baykar Genel Müdürü Haluk Bayraktar, “2004 yılında, daha ortada ürün (İHA) yokken, bu alana yönelik ufak bir ekiple atölye gibi bir ortamda projeyi çalışırken, o günün Türkiye’sinde bu ülkeye bu ürünleri (Heron) satmak isteyen yabancı bir firma, (ülkemizin bakanlıklarının dahi haberi yokken, bizim ne yaptığımızı bilip en yakınlarımız vasıtasıyla) bize ortaklık ve iş teklifinde bulundular.”[8] diyordu.
İHA-SİHA'ları Yapan BAYKAR, İsrail'e mi Satılacaktı?
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun savunma sanayinde yaşanan gelişmelere ve Bayraktar'a ilişkin yaptığı açıklamalar tartışmaya yol açmıştı. Kılıçdaroğlu İzmir'de yaptığı açıklamada, "Sadece özel sektöre verirseniz bu da Türkiye için büyük bir risk. Neden? Yarın fabrikayı kalktı Amerikalılara sattı. Ya da bizim tank paleti verdiğimiz gibi Katarlılara verdi. Olmaz. Dünyanın bütün demokrasilerinde, otoriter rejimlerinde savunma sanayi mutlaka devletle beraber yürütülmek zorundadır. Çünkü silahı kullanacak olan kim? Ordumuz kullanacak!" diye konuşmuştu.
CNN Türk ekranlarında yayınlanan Gece Görüşü programında “Baykar satılacak mı?” iddialarına karşı açıklamalarda bulunan Baykar Teknoloji Genel Müdürü Haluk Bayraktar:
"Tabi maalesef bu tartışmalar bitmiyor. Ülkemizde son 20 yılda en çok başarı gördüğümüz sektör teknoloji sektörü. Özellikle Baykar, yaptıklarıyla son 20 yılda ortada olan bir firma. Son 3 yılda Türk havacılığında ihracat birincisi. Bugün ekranlarda gösterilen Kızılelma, savaş uçağı konseptine yeni bir paradigma getirdi. Böyle bir şey söz konusu değilken olasılıklar üzerinde firmaya böyle itham etmek çok talihsiz. Aynı partinin üst düzey yöneticileri daha önce de iftiralar attılar. Dava ettik, Türkiye'de savunma sanayinde hiçbir firma kendi başına değildir. Devlete beyan etmeden üretim yapamazsınız. Bu devletle olan bir şey. Biz 29 farklı ülkeye ihracat yapıyoruz. İhracat için de devletten izin alınıyor. Onay alındığı zaman teknoloji ürünleri ihraç edilebiliyor. Baykar aynı zamanda Türkiye'nin en büyük bağışçı firması. Bu ülkeyi bırakıp gider miyiz? Firmamızı kimseye satmayız." açıklamasını yapmıştı.
Güvenlik politikaları Uzmanı Mete Yarar ise; "Bu şirket; İHA-SİHA'ları yapmadan önce İSRAİL tarafından satın alınmaya çalışıldı, satsalar o zaman satarlardı." diye arka çıkmıştı.[9]
İHA ve SİHA’lara Ait Çok Gizli Bilgiler İsrail’e mi Aktarılmıştı?
Özellikle son 20-25 yılda Türk Savunma Sanayisinin yerli İnsansız Hava Aracı (İHA) ve Silahlı İnsansız Hava Aracı (SİHA) üretiminde yıllardır hız kesmeden artan başarısı ABD merkezli Forbes tarafından manşete taşınmıştı. Analizde; özellikle Bayraktar TB2 ve Anka-S’nin, Suriye, Irak, Karabağ ve Libya’da yapılan operasyonlarda büyük bir zafer elde ettiği yer almıştı. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin envanterinde olan Akıncı, Aksungur ve Alpagu’nun Türkiye’nin bölgedeki gücüne güç katacağı, bu hava araçlarının hedefleri tespit edip yok etme başarısının düşman kuvvetleri için büyük bir tehdit olduğu ayrıntısı da özellikle belirtiliyordu. Türkiye’nin var olan İHA ve SİHA envanterinin üstüne eklenecek yeni araçlar, hafif ve ağır silahlardan insansız gemilere, füzelerden uzay çalışmalarına, kritik parçalardan en karmaşık ve üst düzey teknolojik silahlara kadar her alanda önemli çalışmalara imza atıp işler değişince; Türkiye bir anda teknoloji ve ticari casusların hedefi olmuştu. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, Savunma Sanayii Başkanlığı ve Deniz Kuvvetlerindeki Milli proje bilgilerinin para karşılığı sızdırıldığı iddiasıyla başlatılan soruşturma tamamlanmıştı. İddianamede, çetenin çok önemli projeleri, ihalelerle ilgili bilgileri ve İHA, SİHA’lara ait bilgileri özel firmalara aktardığı bilgisi yer almıştı.
İlginç Aile Bağları
MİT ve Emniyet, bir operasyon gerçekleştirerek SSB’deki gizli bilgileri sızdıran casusluk ve rüşvet şebekesini çökertmeyi başarmıştı. 2018’de SSB’de İnsansız ve Akıllı Sistemler Dairesi Proje Müdürlüğü yapan ve şebekenin başı olduğu belirtilen Yusuf Hakan Özbilgin’in yanı sıra 4 kişi daha gözaltına alınmıştı. Gözaltına alınan diğer 4 kişiden biri olan Emre Alp Durmaz ve ailesinin İsrail’le derin bağlantıları olduğu ortaya çıkmıştı. Aynı zamanda İngiltere vatandaşı olan Emre Alp Durmaz’ın babası Mehmet Durmaz; İsrail merkezli 2 önemli silah firması olan İsrael Aerospace Industries (IMI) ve İsrael Aircraft Industry’nin (IAI) Türkiye temsilciliğini yapmaktaydı. IAI firması Türkiye’ye bir türlü verim alınamayan HERON’ları satan firma olarak biliniyordu. Mehmet Durmaz’ın adı M60 tanklarının modernizasyonu ile ilgili süreçte gündeme gelmişti. Bülent Ecevit Hükümeti döneminde 170 adet tankın modernizasyonu işi, Durmaz’ın temsilciliğini yaptığı IMI şirketine verilmişti.
Çalınan Gizli Bilgiler İsrail’e mi Ulaşmıştı?
Bu ihale aynı zamanda bitik durumdaki İsrail firmasını batmaktan kurtarmıştı. Durmaz’ın bu anlaşmada da etkin rol oynadığı ifade edilmişti. Türkiye’deki önemli bir savunma kuruluşunun kurucuları arasında da yer alıp daha sonra ayrılan Mehmet Durmaz’ın, Gezi Olayları’na ilişkin yargılanan Osman Kavala ile yakın ilişkide olduğu ifade ediliyordu. İşte böyle derin bağları olan Mehmet Durmaz’ın oğlunun casusluk ve rüşvet operasyonu kapsamında gözaltına alınması, “Savunma sanayine ilişkin çalınan gizli bilgiler İsrail’e gitmiş olabilir mi?” endişesini de beraberinde getirmişti.[10]
Casus alarmı! Türk Savunma Sanayi MİT'in koruması altına alınmıştı!
Türk Savunma Sanayisinin son yıllarda geldiği konumdan dolayı kritik bilgilerin yabancı unsurların faaliyetlerine karşı korunması amacıyla Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından savunma sanayi çalışanlarına yönelik düzenlenen İstihbarata Karşı Koyma (İKK) faaliyetleri kesintisiz devam ediyordu.
MİT, 2009 yılında stratejik kurumlara yönelik başlattığı İstihbarata Karşı Koyma ve Stratejik İş Birliği brifinglerini pandeminin ardından yeniden yoğunlaştırmıştı. 2009-2020 yılları arasında 411 kurumda 21 bin 593 üst düzey yönetici, mühendis ve uzmanlardan oluşan personele toplam 259 İKK ve Stratejik İş Birliği brifingi verilmişti. MİT, son yıllarda giderek önem derecesi artan şekilde İKK çalışmalarında önceliği savunma sanayi alanına vermişti. Çalışmalar ile dev savunma sanayi şirketlerindeki hem askeri hem de ticari açıdan kritik değerde olan bilginin korunması amaçlanıyordu. Brifinglerde üzerinde durulan konular özetle şöyleydi: “MİT’in görev, yetki ve sorumlulukları ile kamu kuruluşlarının istihbarat alanındaki sorumluluk ve görevleri. İKK’nin tanımı ve stratejik iş birliği perspektifinin esasları, bireysel ve koruyucu güvenlik alanında dikkat edilmesi gereken hususlar... Daha önce bu tip kurumlara yönelik gerçekleştirilen casusluk olaylarından örnekler… Yurtdışına görevli çıkan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının İKK konusunda dikkat etmesi gereken hususlar… Siber casusluğa karşı alınması gereken önlemler… Elektronik teknik istihbarata karşı koyma ve ulusal güvenlik bilgilerinin korunması...” gibi konular olmaktaydı.
Gözde Projelerin ve Bilginin Korunması
Savunma sanayine yönelik brifinglerde İKK faaliyetinin amacı şöyle özetlenmişti: “İKK’nın taşıdığı önem ve ülkemizin son yıllarda geldiği nokta çerçevesinde sürdürülen çalışmalarda öncelik savunma sanayine verilmiştir. Yerli savunma sanayinin gelişimine ve uluslararası rekabet gücünün artırılmasına katkı sağlanması amacıyla kritik bilginin korunmasına ağırlık verilmesi suretiyle yabancı unsurların, ülke savunma sanayine yönelik faaliyetlerine karşı koyma çalışmalarına destek verilmekte, bu sayede stratejik kurumlar ile MİT arasındaki iş birliğinin geliştirilmesine gayret gösterilmektedir.” Savunma Sanayii Başkanlığı tarafından yürütülen ve kritik bilginin korunması açısından öne çıkan bazı projeler şunlardı: Altay Tankı, Anadolu Hücum Gemisi, MİLGEM, Milli Muharip Uçak, T129 ATAK Helikopteri, ANKA, Bayraktar TB2, Akıncı TİHA, Hürkuş C, Siper Füze Savunma Sistemi, Hisar Hava Savunma Sistemleri, Cirit, Çakır, MPT ve akıllı mühimmatlar.[11]
Jöntürk sitesinin haberine göre; Dubai’de birileri Türk SİHA’larının kritik bilgilerini mi paylaşmıştı?
“Evet, MİT, kontr-espiyonaj (İstihbarata Karşı Koyma-İKK) önceliklerinin en üst sırasına savunma sanayinde üretilen silah ve mühimmatları koymuştu. Bu çerçevede de MİT, SİHA’lar başta olmak üzere bu alandan dışarıya bilgi sızmaması için faaliyetlerini artırmıştı. Edinilen bilgilere göre MİT, son bir yıl içinde Türkiye genelinde birçok kurum ve kuruluştan 30 bine yakın kişiye savunma sanayi ile ilgili uygulanabilecek kontr-espiyonaj taktikleriyle ilgili olarak eğitim vermişti. Jöntürk; Dubai’de, özellikle Türk SİHA’larına ilişkin kritik nitelikli bilgiler bile elden ele dolaşıyordu. Hindistan’ın ‘Sinyal İstihbaratı-SIGINT Kralı’ olarak bilinen ve uzun süredir ortalarda gözükmeyen Anant Bidal’ın arkasında olduğu Stratign adlı şirket, Türk SİHA’larının Arap ülkelerine satışı için yoğun bir faaliyette bulunuyor. Stratign’in MİT’in ‘kritik’ olarak nitelendirdiği SİHA bilgilerini paylaştığı öğrenilmişti. Bizden aktarması ve uyarması” diye haber yapıyordu!
Bayraktar ve Kılıçdaroğlu’nun SİHA’lara bakışı
Erdoğan 2023 seçimlerini kaybederse yeni iktidarın Baykar’dan intikam alıp almayacağı da merak konusu olmuştu. Çünkü; CHP’li Sezgin Tanrıkulu’nun (hiç gereği yokken) “Bayraktar TB2 hakkında yasaklama-yargılama tehditli sosyal medya mesajları” tartışmaya yol açmıştı. Bunun üzerine Bayraktar: “Bu projelerle alâkalı mevcut siyasi iktidarın da bir gevşemesi olacak olursa ciddi akamete uğrama riski, dünyadaki liderliğini kaybetme riski olmakla birlikte en ufak değişiklik, farklı ajandalarla yapılmış eylemlerin her biri bu projeleri yok etmeye yeter.” Devamında da; “Aksi halde terörle mücadelenin de kesintiye uğrayacağını” vurgulamıştı. Bayraktar, ifadesindeki “mevcut” sözcüğünü kullanmış olmasa, konu siyasi bir tartışmaya yol açmayacaktı. Ancak Bayraktar, Türkiye’nin stratejik değerlerinden biri olan bu projelerin devam edip etmemesini -ilk defa bu kadar açık bir şekilde- “mevcut siyasi iktidarın gevşemesine” bağlıyordu; bunu Erdoğan iktidarının güç kaybı, ya da iktidardan düşme ihtimali olarak okumak da mümkündü. Acaba Bayraktar, kendisini ve Türkiye açısından stratejik projelerini kayınpederinin siyasi istikbaline bağlı sanıp, “Erdoğan giderse engelleniriz” mi demek istiyordu?
Kılıçdaroğlu’ndan düzeltme atılımı…
Aynı gün CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Bayraktar’ın bu sözleri üzerine Teknofest alanına gitmişti. Kılıçdaroğlu daha önce, yine Kübra Par’ın programında benzeri bir soruya, “Cumhurbaşkanı’nın damadı olsa da Bayraktar’ın büyümesini ve gelişmesini isterim. Her ortamda destek vermeye hazırım.” yanıtını vermişti. Kılıçdaroğlu, Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Mehmet Fatih Kacır tarafından karşılanıp gezdirildiği Teknofest’te, bir gazetecinin “Partinizin İHA ve SİHA konusunda görüşü nedir?” sorusuna kızgınlığını da gizlemeden şunları haykırmıştı: “Bunları bırakın arkadaşlar. Türkiye teknoloji alanında, özellikle savunma sanayi alanında güzel yatırımlar yapıyor. Hepimizin de bu yatırımlara destek vermesi lazım. Yani bu yatırımlara kalkıp da A partisi, B partisi ayrımı yapmak da yanlış.”
TVNET’e konuşan Bayraktar: “Şaşırdım” deyip şunları hatırlatmıştı:
Kılıçdaroğlu’nun programında olmayan Teknofest ziyareti üzerine Bayraktar’ın ilk tepkisi ise, “Şaşırdım” olmuştu. Bayraktar; “Elbette Kılıçdaroğlu’nun kendisinin gelmesi, desteklemesi bizi mutlu eder. Ama kafamızda şöyle bir soru işareti var: Biz sistematik şekilde CHP’li bazı vekillerin hem vakfımıza hem Baykar’a hem İHA’larımıza, SİHA’larımıza iftira attığını görüyoruz. Ve bunlarla alâkalı sessiz kalınıyor.” diyordu ve Kılıçdaroğlu’nu da bu nedenle “samimiyetsiz” bulduğunu ima ediyordu. Ancak ziyaretini, durumu düzeltme hamlesi olarak da görüyordu. Fakat Kılıçdaroğlu’nun ziyareti sadece bir düzeltme ve hasar kontrolü hamlesi olmakla kalmıyordu. Bu hamle aynı zamanda iktidar değişikliğinin stratejik alanlarda “devamlılığı” bozmayacağının vaadi oluyordu.”[12]
Halbuki; her türlü teknolojik atılım ve gelişim, ülkemizin birliği ve bütünlüğü içerisinde, güçlü bir Türkiye için yapılmalıdır. Aslında (iddia edildiği gibi) BAYKAR’ın ne iktidar desteğine, ne de bu şaibeli düşüncelere yol açacak işlere bulaşmasına hiç gerek yoktur… Çünkü Erbakan Hocamız; Baykar Makina'ya yaptığı gizli ziyarette şirketin anı defterine, “Şahsiyetli müessese” yazarak imza atmışlardı. Böyle de kalmalılardı!
Milli Çözüm Dergisi Olarak Tüm Bu Projelerin Asıl Sahibinin ERBAKAN HOCA Olduğunu Defalarca Yazmıştık!..
Maalesef birileri; Erbakan Hocamızın projelerini alıp, kendi malları gibi sahiplenip kullanıyorlar ve birbirlerine atıp tutuyorlardı. TV kanallarında boy gösteren güvenlik uzmanı denilenler de firmaların bu başarılarından övgüyle ve gururla bahsediyorlardı ama bir kişi de Erbakan Hoca’dan bahsedip bu konuda yaptıklarından söz etmiyor ve şükranla anmıyordu… Halbuki daha SİHA’nın ne olduğunu kimse bilmez iken; Erbakan Hoca SİHA’dan bahsediyordu… 22 Nisan 2021’de Beyaz TV’de yayınlanan “Ne Var Ne Yok?” programına katılan Mete Yarar bu konuda çok önemli ve gizemli bilgiler aktarmıştı:
“Farkında mısınız; 74 Kıbrıs Harbi diyoruz Necmettin Erbakan akla geliyor, D-8 diyorsun Necmettin Erbakan akla geliyor, 1961 Devrim Arabaları diyorsun Necmettin Erbakan akla geliyor, şimdi başka bir şey diyorum; SİHA diyoruz yine Necmettin Erbakan akla geliyor ve hem de nasıl geliyor biliyor musunuz? Bunu sosyal medyada paylaştım, burada da paylaşmak istiyorum. Bu konuyu da bana Necmettin Erbakan’a şikâyete giden grupta olan birisi anlatmıştı. Rahmetli Necmettin Erbakan’a (Selçuk Bayraktar’ın babası) Özdemir Bayraktar’ı şikâyet etmeye gidiyorlar. 1990'lı yıllar ve şikâyete gidenler Hoca’ya diyorlar ki; “Hocam; biz askerlerle çok iyi değiliz, çünkü bizimle çok uğraşıyorlar… Ama Siz sürekli askerlerle görüşüp irtibat kuran ve onlarla içli dışlı olup arası iyi olan Özdemir Bayraktar’la çok sık görüşüyorsunuz!?” diye şikâyetlerini ve endişelerini söylüyorlar. Erbakan Hoca şikâyete gelen ekibe dönüyor; “Onlarla uğraşmayın. Çünkü onlar Türkiye'nin önünü açacak SİHA projesini hayata geçirecekler ve Türkiye'nin kaderini değiştirecekler” diyor. Şimdi; düşünebiliyor musunuz, yıl 1990'ların sonu ve ortada henüz SİHA diye bir şey yok ve Erbakan Hoca’nın SİHA’dan haberi var, projeyi de biliyor!.. (Aslında bütün bu teknoloji harikası projeleri bizzat Erbakan üretiyor ve belli kişilere öğretiyordu.) Ve “Dokunmayın onlara ve bir daha Bana, onları şikâyete gelmeyin.” diyor!.. Çok ilginç olan şu; o yıllarda daha hiçbir yerde SİHA’ların adı geçmiyor iken ve belki daha çizim aşamasında bile değilken Erbakan SİHA diyor.” deyip hayranlığını ve şaşkınlığını gizleyemiyordu. (Ve Milli Çözüm Dergisi yıllardır bu gerçekleri yazıp duruyordu.)
Yine; ESAM'ın tarihi bir toplantısında rahmetli Başbakanlarımızdan Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamız: Çağımızın dönüşüm projelerini şöyle açıklamıştı:
27 Mayıs 2006’da İstanbul Ali Sami Yen Stadı’nda muhteşem bir katılım ve coşkuyla kutlanan İstanbul'un Fetih yıl dönümü şöleninden bir gün sonra: Grand Cevahir Kongre Sarayı’nda ESAM tarafından düzenlenen ve İslam dünyasından yüzlerce devlet adamı ve ilim erbabının katılımı ile gerçekleşen, Milli Çözüm Ekibi olarak bizlerin de iştirak ettiğimiz “Müslüman Toplulukları ve Sorumlulukları” konulu ilmi konferansta Erbakan Hoca;
• İslam dünyasının ve insanlığın temel problemlerini ve sebeplerini,
• Kurtuluş çarelerini ve çözüm projelerini,
• Bunlarla ilgili yeni fikir önerilerini, fiili tatbikat örneklerini ve başarılı pratiklerini, çok akıcı bir dille ve çarpıcı misallerle anlatmıştı ve bunlar Milli Çözüm Dergimizde defalarca yazılmıştı:
Artık Pilotsuz uçaklarımız hazırdı:
ASELSAN ve TAİ-TUSAŞ gibi Milli müesseselerimizin ve Teknoloji Araştırma Şirketlerimizin ürettiği pilotsuz uçakların yapımı tamamlanmış, dünyadaki örneklerinden daha üstün ve etkin konuma ulaşmışlardır. Simülatör sistemiyle, bu uçakların kendisine zarar vermeden çok çeşitli denemeler rahatlıkla yapılmıştır. Bütün bunlarda seri imalat safhasına gelinmiş durumdadır. Her türlü silah ve teknolojik araç ve gereçler üretilip savunma ihtiyaçlarımız için hazırlanmıştır. Bütün bu özgün başarı ve birikimler, şanlı Ordumuzun hizmetine sunulmuş bulunmaktadır.
a- Pilotsuz uçakların yanında, her türlü bilgisayarlı savunma araç ve gereçlerinin,
b- Duvardan, kapıdan, mayınlı ortamdan, tel örgülü ve elektrikli manialardan aşan ve hedefine ulaşıp görevini yapan, yürüyen teknolojik böceklerin,
c- Ulusal ve uluslararası her türlü stratejik konuşma ve yazışmaları dinleyecek ve değerlendirecek, ama kendisi asla çözülmeyecek son sistem iletişim aletlerinin,
d- Düşman ülke ve örgütlerin elindeki bilgisayar sistemlerini, teknolojik projelerini, hıyanet ve saldırı girişimlerini, bunların çok özel ve gizli casusluk şebekelerini takip ve tahrip edici özellik ve yeteneklere sahip, sentetik ilaç kapsülleri benzeri, uzaktan kumandalı ve fark edilmesi imkânsız; bir nevi “suni cin” modellerinin, bunların hepsinin:
e- Tasarım ve proje başlangıçlarını, f- Model ve deneme safhalarını, g- Seri üretim ve geliştirme aşamalarını gerçek ve örnek video çekimleriyle gösteren Erbakan Hoca’nın bu tanıtım filmleri, hayret ve hayranlık uyandırmış ve: Ahir zamanda ve Hz. Mehdi'nin Deccal'e karşı kutlu savaşında, “Barut ateş almayacak, silahlar patlamayacak” mealinde müjdelenen haberlerin nasıl hakikat olacağı böylece ispatlanmıştır.
Özetle:
a- İHA-SİHA-TİHA ve benzer teknolojilerin asıl sahibi Erbakan Hocamızdır.
b- Bunları Özdemir Bayraktar’a aktaran da, TSK’nın ilgili birimleriyle irtibatını sağlayan da yine Erbakan Hocamızdır.
c- Bu teknolojilerin seri üretiminin altyapısını ve ilgili Milli Bürokrat ve Teknokrat kadrolarını ve devlet politikalarını hazırlayan da Erbakan Hocamızdır.
d- TUSAŞ-ASELSAN-TÜBİTAK gibi firmaları kuran da Erbakan Hocamızdır.
e- AKP iktidarı ise, sadece bunları sahiplenmek zorundadır.
Yani; bugün savunma sanayinde (birilerinin) “biz üretiyoruz” diyerek sahiplenmeye çalıştığı (İHA-SİHA gibi) teknolojik ürünlerin tamamının stratejik planlaması ve üretim olarak bir takvime bağlı yol haritası yıllar öncesinden ve TSK’nın ilgili birimleriyle irtibatlı, Milli Bürokrat ve Teknokrat kadroların takibinde devlet politikaları olarak; Savunma sanayinde dışa bağımlılığın orta ve uzun vadede azaltılıp, silah, mühimmat ve teçhizat ihtiyaçlarının yerli ve Milli kaynaklarla üretilebilmesi için gerekli stratejik (neyin, ne zaman, nasıl, ne kadar üretileceği ve kime karşı, ne zaman, ne kadar kullanılacağı gibi) programları büyük bir gizlilikle hazırlayan, yerli ve yabancı özel sektöre açık, dünya piyasaları ile rekabet gücüne ve ihracat potansiyeline sahip, kendi kendini yenileyebilen, dost ve müttefik ülkelerle iş birliğini mümkün kılan Milli Savunma Sanayindeki tüm bu atılımların, adım adım bugünlere gelmesinin ve gelişmesinin TEK MİMARI-MÜHENDİSİ VE SAHİBİ ERBAKAN HOCAMIZDIR. Türkiye’de bu işin ucundan tutan firmalar ise, sadece kendilerinden istenileni ve istendiği kadarını yapmaktadırlar. Kendilerince yeni bir şey icat etmeleri bile, -orta ve uzun vadeli süreç içinde diye belirlenip- büyük bir gizlilikle yürütülen stratejik planın bir gereği olarak kendilerine yaptırılmaktadır.
Ve yine bizzat Erbakan Hocamız tarafından yazılan Saadet Partisi Programı’nda ve Temmuz 2002’de “Saadet Partisi Teşkilat Rehberi” adıyla basılıp tüm SP teşkilatlarına dağıtılan kitabın “IX. Bölüm Saadet Partisi Programı, IV. 12. Milli Savunma” bölümünde savunma sanayinde uzun vadede yapılması gerekenler ve öngörülen hedefler gibi, açıkça belirtilmiş öngörüler; bugün 2023 yılında o programda yazılanlara göre aynen gerçekleştirilmiştir. Ancak bu dönemin AKP’nin iktidarına denk gelmiş olmasıyla, tüm bu gelişmelerin AKP tarafından yapıldığına inananlara diyeceğimiz şudur; “Devlette süreklilik esastır, bu projelerin üretilip uygulanması aşamasında yapılması gerekenler Devlet eliyle -yani seçilmişlerle değil, atanmışlarla- orta ve uzun vade stratejik plana göre ehil ve emin görülen firmalara yaptırılır ve bu süreçte iktidarda kimin bulunduğunun, hangi görüş-düşünce-ideolojiye sahip olduğunun ve ne kadar kaldığının, önemi de katkısı da yoktur ve olması da beklenemez. Bu durumun nasıl bu şekilde işlediğini, yazımızın yukarısında Sn. Haluk Bayraktar, bir soruya cevap verirken arada izah ediyordu: “Türkiye'de savunma sanayinde hiçbir firma kendi başına değildir. Devlete beyan etmeden üretim yapamazsınız. Bu, devletle olan bir şey. Biz 29 farklı ülkeye ihracat yapıyoruz. İhracat için de devletten izin alınıyor. Onay alındığı zaman teknoloji ürünleri ihraç edilebiliyor.”
Bu durumu anlaşılır kılmak için bir benzetme yaparsak; ülkeyi yöneten hükümetin sorumluluğu ile bir şehir belediyesinin ülkesi için sorumluluğu aynı-eşit ve bir değildir, çünkü çalışma alanları farklıdır. Ama bu il ve ilçede seçilmiş Belediye Başkanlarını, hükümet tarafından atanan Vali ve Kaymakamlar (denetler) kontrol eder. İşte ülkesi için; hükümetlerin sorumluluğu da, devletin sorumluluğu yanında belediye gibi kalır!.. Hükümetlerin de denetimi-kontrolü bizzat DEVLET tarafından yapılır. Ve biz, “Devlette süreklilik esastır” derken, bu esasın sistem olarak uygulanmasını; “Her seçilmişler, atanmışlarla (denetlenir) kontrol edilir” diye izah edip konuyu bitirelim… Ve mevcut Başkanlık Sistemi’ne geçilmesiyle neyin ne olduğunu, devletin sürekliliği açısından bakıp düşünelim!..
Başta Ordumuzun ve Savunma Sanayi firmalarımızın, iç politika çekişmeleri konusu yapılmasını, ülkemiz için zararlı olduğuna inanmaktayız!
İşte bu sebeple en başta Ordumuzu; modern, yerli ve Milli olarak üretilen gelişmiş son teknolojik silah, araç ve gereçlerle teçhiz edilmiş, en mükemmel şekilde eğitilmiş, yüksek moral gücüne erişmiş olan Silahlı Kuvvetlerimizi; ülkemizi her zaman dış tehditlere ve saldırılara karşı caydırıcı bir güç olarak, bölgenin ve dünya barışı için bir teminat olarak görüyor, onun mutlak surette ülkemizin bekası için iç politika çekişmelerinin dışında tutulması gerektiğine inanıyoruz. Bununla beraber; bir bütün ve tatlı bir rekabet halinde ama gerektiğinde birbirlerine teknolojik destek verip yardım edebilen ve sadece ülkesi için elinden geleni yapan tüm bu yerli ve Milli, özel veya devlet firmalarımızın da mutlak surette ülkemizin bekası için iç politika çekişmelerinin dışında tutulması gerektiğine inanıyoruz.
Elbette düşman güçler ve emperyalist merkezler de, Türkiye’nin yerli ve Milli olarak ürettiği bu son teknolojik silahların farkındaydı ve bu kutlu gerçeklerin ve mutlu gelişmelerin telaşındaydı. Ama önünde sonunda Hak bâtıla, adalet barbarlığa galebe çalacak, inşaallah Türkiye merkezli yeni bir medeniyet ve Adil Düzen inkılabı yaşanacaktır.
Savunma Sanayii Başkanlığı tarafından yürütülen ve bir kısmı özel, bir kısmı devlet şirketlerince Milli ve yerli imkânlarla üretilen: Aselsan Sürü SİDA, (MEHS) Milli Deniz Elektronik Harp Suiti, AKKOR, ASELFLİR, KORAL, Altay Tankı, Anadolu Hücum Gemisi, MİLGEM, Milli Muharip Uçak, T129 ATAK Helikopteri, ANKA, AKSUNGUR, ÇAFRAD, İHA SOJ, HİK Havadan İhbar Kontrol Uçağı, ADVENT (Ağ Destekli Veri Entegre Savaş Yönetimi), KEMENT PROJESİ (Veri Bağı Terminali), Dost-Düşman Tanıma Sistemi (IFF), Bayraktar TB2, Akıncı TİHA, Siper Füze Savunma Sistemi, Hisar Hava Savunma Sistemleri, Gezgin, Cirit, Çakır, SOM, SOM-J, MPT ve akıllı mühimmatlar… gibi daha birçok ürünleri başarıyla Ülkemize-Ordumuza kazandıran ve bu konuda emeği geçen tüm bu firmaların mühendislerini ve diğer çalışanlarını tebrik ediyor ve başarılarını Cenab-ı Hak, sürekli ve sonsuz devam ettirsin diye dua ediyoruz.
Asıl; bütün bu teknolojik harikaların altyapısını hazırlayan Aziz Erbakan Hocamızı minnetle ve şükranla anıyor, O’nun başlattığı tarihi devrim ve değişimin hâlâ devam ettiğini hatırlatıyor ve pek yakında inşaallah büyük zafere erişileceğini umuyoruz.
[1] 07.03.2016 / Cumhuriyet
[2] https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2019/09/20190905-1.pdf
[3] 02 Mayıs 2023 / T24 Haber Merkezi
[4] KRT Televizyonu / 02.05.2023
[5] Selçuk Çelik / Teknoloji ve Eleştiri / 15 Mart 2022
[6] Milli Gazete / 7 Nisan 2022
[7] Utku Reyhan / 09 Eylül 2022 / Aydınlık
[8] 16.09.2018 / Yeni Akit
[9] 18.04.2023 / ortadogugazetesi.com
[10] Yeni Şafak / 22.09.2021 / Bülent Orakoğlu
[11] 09.05.2022 / Milliyet
[12] Murat Yetkin / 01 Eylül 2022
Bu yazarin diger makaleleri
< Önceki | Sonraki > |
---|