YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
662ac557f00fa
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 4 6
Bugün : 71
Dün : 19362
Bu ay : 606885
Geçen ay : 453014
Toplam : 23385849
IP'niz : 18.216.83.240

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

Mason Locası bağlantılı ve Tapınak Şövalyeleri militanı 32 yaşındaki radikal Hıristiyan ve ırkçı Anders Behring adlı katilin, Norveç İşçi Partisinin düzenlediği Gençlik Kampına, otomatik silahlarla saldırıp yüzden fazla masum genci vahşice öldürmesi üzerine; Türkiye’deki TV yayınlarına katılan bazı ahlaksız yorumcuların hemen ve peşinen: “İslamcı terör şüphesi”ni vurgulamaları, beş-on dakika sonra fos çıkmış ve katilin kimliği açıklanınca yüzleri bile kızarmamıştı.

“Kim bir kişiyi (haksız yere katlettiği başka) bir kişiye karşılık olmaksızın ve yeryüzünde (çıkardığı anarşi ve) fesatlığın (cezası dışında masum bir kimseyi durduk yerde ve uyduruk bahanelerle) öldürürse, sanki bütün insanları katletmiş gibi (suçlu ve günahkâr sayılır” (Maide: 32)

Kur’an ayetine inanan ve Allah’tan korkan Müslümanlara, rasgele terörist damgası vurmaya çalışan, hatta ülkeleri işgale uğrayan Müslümanların milli direniş ve diriliş gayretlerini anarşi sayan bu soysuzların, şimdi PKK’yla savaşan TSK’yı suçlama çabaları da yaygınlaşmıştı.

Tyrifiorden Gölünün ortasında Utoya adasındaki kampı basan Anders Behring Breivik adlı koyu İslam düşmanı ve yabancı karşıtı anarşistin, arkasında uluslararası güçlü ve etkin bir örgüt olmadan, bu büyük katliamı tek başına asla gerçekleştiremeyeceği kanaati yaygındı ve zaten Norveç polisi de bu ihtimal üzerine yoğunlaşmıştı.

Katilin internet sitesindeki yayınları ve İngiltere’deki Tapınak Şövalyeleriyle bağlantıları, Onun Masonik irtibatının en açık kanıtlarıydı. Norveç İstihbarat Ajansı PST’nin bu yılın Şubat ayında yaptığı: “Ülkede aşırı İslamcı radikal grupların, yakın bir tehdit oluşturduğu” yolundaki yanlış ve kışkırtıcı yayınlarının bu saldırılara zemin hazırladığı da hesaba katılmalıydı.

Daha da önemli bir ayrıntı: Bu saldırılardan beş gün önce Norveç hükümetinin Filistin’in temsilcilik düzeyini “diplomatik misyon” seviyesine çıkarması ve daha önce 8 Ocak 2011 tarihinde genellikle solcu dernek ve partilerin 40 bin kişilik katılımla Oslo’da “Filistin’e destek çıkma ve İsrail’i kınama” yürüyüşünün yapılmasıydı. Bu gelişmelerden Siyonist İsrail’in rahatsızlık duyması ve MOSSAD’ı devreye sokması doğaldı. Saldırganın Mason kıyafetli fotoğrafları ve tapınak şövalyeleri hayranlığı, Onun MOSSAD’ın maşası olduğu kanaatini haklı çıkarmaktaydı. Henüz 14–19 yaşlarında bulunan ve mazlum Filistin halkına sahip çıkan bu gençlerin hedef seçilmesi ve İsrail’i rahatsız eden girişimlere başlayan Norveç hükümetine gözdağı verilmesi, Anders Behring gibi faşist kafalı bir katilin tek başına tasarlayıp uygulayacağı bir plan olamazdı. Bu saldırganın “İslam düşmanı aşırı Hıristiyan” diye takdime çalışılması, olayın MOSSAD bağlantısını ve Siyonist İsrail parmağını saklamaya yönelik bir propagandaydı. Asıl amaç; İslam-Hıristiyan düşmanlığını kamçılamak, Müslümanlarla Avrupalıları kapıştırıp, Siyonizmin dünya hâkimiyetine kolaylık sağlamaktı. Hatırlayınız, Amerika’daki 11 Eylül saldırılarını da yine aynı Siyonist odaklar ve hizmetlerindeki CIA gibi kuruluşlar tezgâhlayıp, bütün suçu ve sorumluluğu Bin Ladin üzerine yıkarak Irak ve Afganistan işgallerine gerekçe hazırlamışlardı.

Batılıların Haçlı bağnazlığı ve Müslüman düşmanlığı elbette vardı ve bu kin Avrupalının ruhunda kök salmıştı. Ama onları asırlardır İslam’a karşı kışkırtıp kullananların da yine Siyonist Yahudi ve Masonlar olduğu gerçeği asla unutulmamalıydı. Bu şeytani odakların en büyük taktiği, kendilerini gizlemeyi çok iyi başarmalarıydı. Ve zaten, Hz. İsa’dan hemen sonra, Hıristiyanlığı bozup şirkle karıştıran, daha sonra Protestanlığı çıkarıp genel ahlakı yozlaştıran hep aynı Yahudi hahamlardı. Yeryüzünde, barış ve huzur isteyen bütün Müslümanların, Hıristiyanların, başka din mensuplarının ve de Siyonist olmayan tüm Yahudi unsurların, artık mutlaka bu ırkçı-emperyalist Siyonizm’e karşı işbirliği yapmaları ve şeytanın oyunlarını bozmaları lazımdı.

Tapınakçılıktan Masonluğa geçiş macerası

Tapınakçıların tarihi incelendiğinde, zaman içinde büyük bir değişim gösterdikleri anlaşılmaktadır. İlk başta Hıristiyan bir kimlikle ortaya çıkan Şövalyeler aradan uzun bir süre geçmeden, sapkın Masonik felsefe ve öğretilerle, karanlık bir dünyanın içine dalmışlardır. Tapınakçıların bu Masonik değişiminde iki unsur belirleyici olmaktadır. Bunlardan birincisi, tarikat üyelerinin Kutsal Topraklarda bulundukları süre boyunca başta Kabala olmak üzere, çeşitli Yahudi mistik öğreti ve inançlarıyla karşılaşmışlardır. Kabalist Yahudi Hahamlar bunların beynini yıkamış ve Siyonizme hizmet robotları olup çıkmışlardır. Bu öğretilere, Haşhaşilerin sapkın anlayışı da eklenmiş, böylece Tapınakçıların Hıristiyanlık inançları kaybolmuş, yerini okültist (kara büyü ve gizliliğe dayalı) bir inanç almıştır. Yeni inançla birlikte, Tapınakçıların idealleri ve amaçları da değişmiş, tarikat Masonluğun bir parçası ve siyonizmin aracı yapılmıştır.

Tarikatın değişiminde rol oynayan ikinci unsur ise, fakir şövalyelerin kısa süre içinde çok büyük maddi imkânlara kavuşmalarıdır. Bu iki unsur, yani dünyayı ele geçirip kontrol etmeye fırsat sağlayacağına inanılan yeni karanlık inanç ve bunu destekleyen maddi olanaklar, tarikat mensuplarının gözlerini daha yüksek hedeflere dikmelerine yol açmıştır.

Çok sayıda insan, büyük güçler veya maddi menfaatler elde etmek için, büyülere, karanlık güçlere ihtiyaç olduğuna inanmaktadır. Bu karanlık güçlerle bağlantı kurmak, onları kontrol altına almak, çeşitli sayılarla büyülü şifreler hazırlamak, etkili zehirler, ölümsüzlük veren ilaçlar üretmek, çeşitli madenleri altına çevirmek, o günlerin en bilimsel çalışmalarıdır.

Bu karanlık dünyaya ait semboller, törenler, ritüeller, bu iş için özel olarak inşa edilmiş şatolarda, tarikat tarafından bir sistem altında toparlanmış ve sonraki bütün gizli ve anarşist akımların temelini oluşturmuşlardır. İşte, uzun yıllar süren mahkemeler sonucunda bu gerçekler ortaya çıkmış, Tapınakçıların, bir Hıristiyan tarikatı olmadığı, bu maske altında, dünyada Siyonist bir ideali yaymak için çalıştıkları saptanmıştır.

Mason kaynaklarında Tapınakçı itirafları

Tapınakçılar engizisyona yakalanmamak için kendilerini gizlemiş bunun için çeşitli tarikatlara ve örgütlere sızmışlardır. Tarikat mensupları bu amaca en uygun yol olarak masonluğa kaymış, kendi felsefe, inanç ve ritüellerini Masonlukla kaynaştırmışlardır. Aslında Tapınakçılar aynı zamanda birer mason yani Siyonizmin gönüllü hizmetkârı olarak yıllar boyunca eğitim almış, gotik sanatın en önemli örneklerinden olan, büyük şatolar ve kiliseler kurmuşlardır. Bu yüzden zaten pratik olarak inşaat işi için örgütlenmiş olan mason localarına sızmak veya onları kontrol etmek, Tapınakçılar için hiç zor olmamıştır. Masonlar tarafından kaleme alınan temel eserlerde bu tarihsel birlikteliğin sembolik özelliklerine daha çok yer verilirken, masonluğun Tapınakçılardan miras aldığı karanlık özellikler daha geri planda tutulmaktadır.

Bu tapınakçı Tampliyeler ve masonlar, gerek Kudüs ve gerekse Fransa’da iç içe yaşamışlardır. Bundan dolayı ezoterik yönden birbirlerini etkilemiş olmalıdırlar. Kudüs’ün Haçlılar tarafından alınmasından sonra ortaya çıkan mimari üslup incelendiğinde, Avrupa’daki ilk plânlı kilise inşaatlarının bu tarihlerden sonra başladığı ve Gotik tarzına geçildiği anlaşılmaktadır.

Bunlardan anlaşılacağı gibi, Tapınakçılar, ortadan kalkmamış, bilakis, atıl ve güçsüz mason localarına girmiş, Gül-Haç örgütünü kurmuş, örgütlemiş, güç kazandırmış, kendi amaçlarına hizmet eden korkunç bir silah haline sokmuşlardır Tapınakçıları, masonluğun bir parçası sanmak masonların iddia ettiği gibi, “masonluk biraz da Tapınakçılıktan etkilenmiş” iddialarına kanmak saflıktır. Çünkü Masonluk, sembolleriyle, tarihiyle, amaçlarıyla, farklı ada sahip bir Tapınakçı yuvası olup çıkmıştır. Masonluk tarihinin Hz. Süleyman Tapınağı’na bağlanması, temel sembol olan Hiram Usta ve duvarcılık mesleği olması, Kabala’ya dayalı mistik sembollerin kullanımı, şövalye örgütlenmesinin aynen uygulanması, tören, yemin, kıyafet, derecelendirme kurallarının Tapınakçıların nizamnamesine göre hazırlanması ve daha sayısız delil, Tapınakçı-mason özdeşliğini kanıtlamaktadır.

Tapınak Şövalyeleri Tarikat üyeleri, daha önce de belirttiğimiz gibi, dönemin işçi loncalarına sızmak konusunda hiç sıkıntı yaşamamışlardır. Hatta İngiltere, Portekiz, Almanya gibi ülkelerde, kısa sürede bu kuruluşları ele geçirerek farklı bir şekle sokmuşlar, hem mükemmel bir kamuflaja hem de kendi amaçları doğrultusunda yönlendirmeye müsait yeni, güçlü bir örgüte sahip olmuşlardır.

İskoç Ritinin kaynağı!

Masonluğun en eski kolu olan İskoç Riti, bu amaçla devreye sokulan mason localarının ilki olarak, 14. yüzyılın başında İskoçya’ya sığınan Tapınakçılar tarafından kurulmuş ve diğer localara örnek ve öncülük yapmıştır. Nitekim İskoç Riti’nin en üst derecelerine verilen isimler, Tapınakçı tarikatında asırlar önce şövalyelere verilen unvanlardır. Bu gelenek günümüzde de aynen korumaktadır. On sekizinci yüzyılın en önemli masonlarından Baron Karl von Hund, İskoç Riti ve Tapınak Şövalyeleri ile ilgili detaylı bir çalışma yapmış ve İskoç ritini, Tapınakçıların “restorasyonu” olarak adlandırmıştır. Hund’un anlattıklarına göre Tapınakçıların önde gelen 8 şövalyesi önce İrlanda’ya, sonra da İskoçya’ya kaçmış ve orada tekrar örgütlenmeyi başlatmışlardır.

Özetle, Masonlukla kaynaşan Tapınak Şövalyelerinin asıl hedefi, başta Hıristiyanlık ve İslam olmak üzere, dine ve dini kurumlara karşı inkârcı, materyalist ve ahlaksız bir dünya düzeni kurmak olan Siyonizme kolaylık sağlamaktır.

Gül-Haç’ın ortaya çıkışı

Gül-Haç, Tapınakçılar tarafından kurulan, masonlukla kardeş ama masonluktan farklı amaçları olan, daha gizli ve daha karanlık bir örgüt konumundadır. Bugün bile Gül-Haç’ın ne zaman, nerede kurulduğu hakkında fazla bir bilgiye ulaşılamamıştır. Bu konuda çeşitli efsaneler ve sahte belgeler üretilmiştir ancak bunların büyük bir kısmı gerçeği yansıtmamaktadır. Gül-Haç’la ilgili ilk belgeler 1614-15 yıllarında Almanya’da ortaya çıkmıştır. ‘Fama Fraternitatis’ ve ‘Confessio Rosae Crucis’ adlı belgeler, Gül-Haç hakkında önemli bazı bilgiler sunmaktadır. Bu belgeler ve daha sonra ortaya çıkan bilgilerden anlaşıldığı kadarıyla, Gül-Haç, kökleri Mısır Hermetizmi, gnostisizm ve Kabala’ya dayanan, ezoterik-gizemci bir tarikattır. Almanya’da basılan belgelere göre derneğin kurucusu Christian Rosencreutz adlı bir Alman şövalyesidir; ancak Konuyla ilgili uzmanların bazıları bu ismin sahte veya sembolik olduğunu savunmuşlardır.

Aslında Gül-Haç tarikatı Tapınakçıların, mason localarına kıyasla daha rahat hareket ettikleri karanlık bir ocaktır. Mason localarına Tapınakçı olmayan kişileri de kabul ederek, politik güçlerini arttıran Tapınakçılar, bu localarda büyü, simya gibi karanlık faaliyetlerde bulunmamış, bu faaliyetleri Gül-Haç örgütüne kaydırmışlardır.

Bu açıdan bakıldığında, Gül-Haç, Tapınakçıların istedikleri büyük değişimi gerçekleştirmek için kullanacakları Şeytani metotları araştırma merkezi yapılmıştır. Olayın bir başka dikkat çekici yönü de, her ikisi de Tapınakçı geleneğin devamı olan masonluk ve Gül-Haç örgütleri arasında çok yakın bir ilişki olmasıdır. Bu ilişkinin en açık göstergelerinden biri de, İskoç ritinin 18. derecesinin “Gül-Haç Şövalyesi” olmasıdır.

“Basit bir açıklamaya göre Gül-Haç, Tapınakçıların Kızıl Haçından kaynaklanmaktadır. Hem mason hem de İlluminatus (Aydınlanmış) olan Mirabeau, ülkede kaldığı süre boyunca, Almanya’daki gizli dernekler hakkında birçok şeyi keşfedecek bir pozisyonda olmuştur ve kesinlikle belirtmektedir ki “17.yüzyılın Gül-Haç masonları, aslında gizlice devam eden eski Tapınakçı tarikatıydılar”[1]

Konunun uzmanı olan Lecouteulx de Canteleu ise durumu daha açık bir şekilde ortaya koymaktadır:

“Fransa’da tarikattan ayrılan şövalyeler, bundan böyle gizlice, 15. yüzyılda Bohemya ve Silezya’da yayılan Flaming Star ve Gül-Haç tarikatlarını kurmuşlardır. Bu tarikatların yüksek rütbeli subayları bütün hayatları boyunca kızıl haç giyinmek ve her gün St. Bernard duasını yapmak zorundaydılar.”[2]

Gül-Haç örgütünün amaçlarını pratiğe geçirmeye çalışan kişiler arasında en önemlisi ve en tanınmışı Sir Francis Bacon’dur. 1561 yılında doğan Bacon İngiltere tarihinde önemli bir insandır. Yaptığı hizmetler sebebiyle 1. Verulam Baronu ve Saint Albans Vikontu payeleri takılmıştır. Yaptığı felsefi-bilimsel çalışmalar, tarihte Bacon’a pozitif bilimin babası unvanını kazandırmıştır. Ancak bütün bu sıfatlar Bacon’un gerçek kimliğini açıklamaktan uzaktır. Çünkü Bacon aslında İngiliz Tapınakçıları’nın Büyük Üstadıdır ve Yahudi asıllıdır. Gül-Haç Üstadı olarak, gizli ilimler, özellikle de Kabala, büyü ve simya konularında dönemin en önemli gizli hahamıdır. Bilimsel adı verilen ve aslında bilimle ilgisi olmayan çalışmalarının esas amacı, mistik-doğaüstü güçleri kullanarak dünyaya hâkim olmak ve Siyonizmi hedefine ulaştırmaktır. Bacon, Tapınakçıların hayalindeki devlet yapısını anlattığı “Yeni Atlantis” adlı eserinde tam bir yeryüzü cenneti modeli sunmaktadır. Bacon, bu ütopik hikayesinde Bensalem (Yeni Kudüs anlamına gelir) adlı hayali bir adada yaşayan hayali insanların öyküsünü anlatır. En belirgin özellik, adanın güya tam bir bilim dünyası olmasıdır; çok sayıda bilimsel icat vardır ve bunlar sayesinde de ada sakinleri “rüzgârı kontrol etmek” gibi olağanüstü güçlerle donanmışlardır. Adadaki tüm bu sözde bilimsel çalışmaları denetleyen bir de “bilim evi” vardır: Solomon’s House (Süleyman’ın Evi) adı verilen bu ev aslında Tapınakçıların başlangıç ve hedef noktasıdır ve tabi Siyonist felsefeden kaynaklanır.

Sonuç olarak, farklı isimler altında aynı amaç için faaliyet yürüten üç kardeş örgüt; yani Tapınakçılar, masonlar ve Gül-Haç, tarih boyunca dünyanın çehresini kendi ideallerine göre değiştirmeye, yönlendirmeye çalışmışlardır. Bu gizli süreç boyunca her türlü terör yöntemini kullanmış ve hiçbir barbarlıktan sakınmamışlardır.

Sonuç: Norveç’te 14–19 yaş arası yüzden fazla masum çocuğu acımasızca katleden canavarın bağlı olduğu Tapınak Şövalyeleri Tarikatını ve bunların Masonik ve MOSSAD bağlantılarını hesaba katmadan yapılacak tüm yorumlar sadece Siyonist Yahudilerin işine yarayacaktır. Anders Behring Breivik adlı katilin akli dengesinin yerinde olmadığına dair iddia ve propagandalar da Onun Siyonist İsrail bağlantılarını ve Şeytani amaçlarını dikkatlerden kaçırmaya yönelik bir sahtekârlıktır.



[1] Mirabeau, Histoire de la Monarchie Prussienne, V. 76.

[2] Lecouteulx, de Canteleu, Les Sectes et Sociétés Secrètes, s. 97

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
2 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
CEMİL YILMAZER

UYAN TÜRKİYR
ÜLKEMİZİ ZATEN BU SİYONİST MASONLAR VE ONLARIN BURDAKİ UZANTILARI İŞBİRLİKÇİ YALAKALARI YIKMAYA ÇALIŞIYOR.
MİLLİ ÇÖZÜMÜDE AYRIYETEN ASKERİYENİN ARKASINDA DURAN TEK BASIN OLDUĞU İÇİN TEBRİK EDİYORUM
ALLAH YARDINCINIZOLSUN

CEMİL YILMAZER

UYAN TÜRKİYR
ÜLKEMİZİ ZATEN BU SİYONİST MASONLAR VE ONLARIN BURDAKİ UZANTILARI İŞBİRLİKÇİ YALAKALARI YIKMAYA ÇALIŞIYOR.
MİLLİ ÇÖZÜMÜDE AYRIYETEN ASKERİYENİN ARKASINDA DURAN TEK BASIN OLDUĞU İÇİN TEBRİK EDİYORUM
ALLAH YARDINCINIZOLSUN

Ömer ÇAĞIL

Ömer ÇAĞIL

YORUMLAR

Son Yorumlar
2
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx