YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
66064695369c8
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 5 8 8
Bugün : 9831
Dün : 16551
Bu ay : 405039
Geçen ay : 338123
Toplam : 22730989
IP'niz : 54.226.210.133

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Çok değerli ve erdemli kardeşim! Kitaplarımızdaki ve Milli Çözüm'deki yazılarımızdaki bazı tespit ve temennilerimizi yanlış ve yararsız bulanların, bunların doğrusunu ve hayırlısını, delilleriyle yazmak ve bizi uyarmak yerine, dedikodu yaptıklarına ve aleyhimize kullandıklarına üzülmekte ve bu sataşmalara karşı tepkimizi merak etmektesiniz.

Öncelikle bu duyarlı ve tutarlı tavrınız, takdir ve tebrike değerdir. Bilesiniz ki; duamız ve desteğimiz, sizinledir.

 

            Arz ettiğiniz konuya gelince:

            Farklı ilim dallarında ve her sahada uzman ve üstat olmak; mümkün değildir ve zaten gerekmemektedir. İnsanlık tarihi boyunca böylesine yüksek bir özellik ve üstünlüğe sahip tek şahsiyetin Hz. Mehdi olacağı haber verilmektedir. Ve tabi Peygamberlik ayrı; o kesbi değil vehbi ve rabbani bir görevdir.

            Çağımızda bir Bediüzzaman Said Nursi Hz.'leri; İman hakikatlerinde, ahlak ve fazilet ikliminde ve hakikat ilminde mürşid ve müctehid olmasına rağmen, bazen siyasi tahmin ve tercihlerinde mukallit derecesinde tespit ve tepkiler yapabilmiştir. Bu da aslında normaldir.

            Örneğin Sultan Abdulhamid'in o çok yüksek "denge politikalarını"; İttihat Terakki'ci masonların ve dış güçlerce kışkırtılan bazı azınlıkların ağzıyla tenkit etmiştir ve birçok sıkıntılara sebebiyet vermiştir.

            Ve yine, Adnan Menderes'in ve arkasındaki siyonist merkezlerin, çok sinsi ve İslam'ı istismar edici siyasetlerini hep hayra hamletmiş ve aşırı derecede ilgi ve itibar göstermiştir.

            Elbette bütün bu tavırlarında, oldukça samimiyetli ve iyi niyetlidir. Kendi bakış açısından haklı olacak ve sevap kazandıracak nedenleri ve hedefleri de vardır ve sezilmektedir…

            Ve yine günümüzde bir Sn. Süleyman Karagülle; İctihat, iktisat ve muamelat konularında üstat mertebelerinde iken, ilmi siyasette ve siyonizimle mücadele meselesinde; "vusta-orta" bir seviye sergileyebilmektedir. Yukarıda arz ettiğimiz gibi bu durum da, zaten tabiidir, yerilecek ve hayret edilecek bir şey değildir.

            Ama mesela Mustafa Kemal'in Bazı mazeret ve mecburiyetlerle, bilinen tavizlerde bulunmasının, tahribat gibi algılanan bir takım tatbikatlara imza atmasının gerçek nedenleri ve hedefleri konusunda, Muhterem Süleyman Karagülle'nin bakış açısı ve yaklaşımı, bize, Bediüzzaman'kinden daha münasip gelmektedir.

            Çok sevdiğim ve hürmet ettiğim alim ve fazıl bir şahsiyete: "Zatı Aliniz, bazı konularda üstadımızsınız, gerçek bir iştiyak ve ihtiyaçla talebeniz durumundayım. Ama siyasi hizmet ve feraset noktasında, ancak asistanım makamındasınız" dediğimde, "bu sözünüzü, nefsimin hoşuna gitmese de, haklı buluyor ve kabul ediyorum" cevabını vermiştir.

            Çünkü bizim o'na bunları; kibirlenmek ve böbürlenmek için değil, hakkını teslim etmekle beraber, hatasını ve noksanını hatırlatmak ve doğru karar vermesine yardımcı olmak niyetiyle söylediğimizi bilen ve samimiyetimize güvenen birisidir.

            Kur'anın emri gereği "her söyleneni (her konuda araştırılarak, kafa yorularak ortaya konulan kitapları, yazıları konuşmaları ve yorumları) dinlemek, (üzerinde düşünüp değerlendirmek ve inancımıza, vicdanımıza ve aklımıza en yatkın ve uygun gelenine) ve en güzeline uyup, ona göre hareket etmek" görevimizdir.

            Düşünüp taşındıktan, araştırıp tartıştıktan sonra, aklen ve vicdanen "doğru" olduğuna kanaat getirip, icraata koyulduğu, haklı ve hayırlı eylem ve söylemlerinden dolayı; hain, hasetçi, cahil ve gafil "kınayıcıların dedikodusundan korkmamak (ve yolundan caymamak)" olgun ve onurlu müminlerin, Kur'anda methedilen meziyetlerindendir.

            Üstat Süleyman Karagülle'nin güzel ifadesiyle "Tenkit meşru, tahkir (hakaret etmek) memnu (yasaktır) ve yerilmiştir.

            Görevimiz tebliğ ve tavsiyedir. Tedip ve terbiye, haddimiz değil, o devletin vazifesidir.

            Biz teklif ve temenni ederiz. Taciz ve tazyik ise; gayri insani ve gayri İslami'dir.

            Ama; Kibirli, kalbi ve kafası kirli kişilere: Mert ve metin bir tavır sergilemek ve haddini bilmesine ve bu çirkin halinden vazgeçmesine sebebiyet verecek bir ciddiyet ve cesaret göstermek de; hadisi şerifin ifade buyurduğu gibi: sadaka hükmündedir.

             "Din nasihattir! Allah için, Kitabı için, Resulü için ve müminlerin imamı (hizmet ve hareket lideri) için…" mealindeki hadisi şerif de, din ve dava gayretini emretmektedir.

            Dinimize, davamıza ve Hocamıza yönelik hakaret ve haksızlıklar karşısında susmak, dilsiz şeytanlık mertebesidir.

İnsanların ve özellikle Müslümanların kafasına şüphe tohumları ekmek, peygamberimizi küçük düşürmek ve aciz göstermek gibi şeytani amaçlarla sataşan ve salyasını akıtan ve o günün medyası sayılan saldırgan düşmanlara ve marazlı münafıklara karşı; onlara hak ettikleri cevapları vermek, İslam'ı ve Resulullah'ı övücü, ama zalimlere ve hainlere sövücü sözler söylemek üzere, şairlerine ve hatiplerine "Anam-babam sana feda olsun, haydi anlat ve kafirleri çatlat" anlamındaki duaları ve bu husustaki davranışları da; elbette sünnettir ve bizlere örnektir. Ama Sünnet deyince aklına; sadece yağlı ve tatlı yemek tabaklarının altını sıyırmak gelenler, bu gayreti anlamayabilir.  

            Ve tabi bütün bunlarda; sadece Allah'ın rızasını aramak ve sınırı aşmamak önemli ve gereklidir.

            İslam'da müsamaha (hoşgörü); sadece nefsimize yönelik haksızlık ve yanlışlıkları bağışlamak ve başka din ve düşünce mensuplarına saygı duymak ve temel insan haklarına sahip çıkmak demektir.

            Yoksa dinimize, devletimize, ülke bütünlüğümüze ve tüm şer güçlerin ve şeytani çevrelerin ortak cephe açtığı Aziz liderimize yönelik saldırılar, tüm kötü ve kasıtlı davranışlar karşısında müminin görevi:

            "Eliyle, gücü yetmiyorsa diliyle, bunu da beceremiyorsa kalbiyle, bu durumu değiştirmek ve düzeltmek" üzere gayret göstermektir.

            Amerika'nın ve Avrupa'nın ve onların uşağı olan aşağılıkların, her türlü hıyanet ve rezaletini, Filistin ve Irak'taki vahşetlerini hoş görmek ve hatta bunlara nice uyduruk "hayır ve hikmet kılıfları geçirmek"; şeytana askerlik ve şerefsizlik değil midir?

Halka ve Olaylara Tercüman'dan, Doç. Dr. Osman Özsoy Bey'e, yapıcı tenkit ve tekliflerinden dolayı teşekkür ediyoruz.

Halka ve Olaylara TERCÜMAN'dan Doç. Dr. Osman Özsoy Bey'in yaptığı gibi: samimi ve seviyeli tenkit ve tekliflerden ötürü, elbette memnun olmaktayız ve bunları dikkate alıp yararlanacağız.

Ne var ki; okurlarımızın ve dostlarımızın:

Vücudun en hassas organlarındaki tahribat ve tıkanıklıklar arttıkça, bunların alarm sinyalleri olan ağrıların şiddetlendiğini… Bu ağrı ve sızıların şiddeti ölçüsünde, inleme ve bağırmalarımızın ziyadeleştiğini de, unutmayacaklarını sanırız.

Ülkemizin parçalanmaya ve geleceğimizin karartılmaya çalışıldığı… Hayati ve stratejik kurumlarımızdaki kangrenleşme ve kanserleşmenin; devletimizi ve egemenliğimizi tehdit eder boyutlara ulaştığı… Ve maalesef ilgili ve görevli kişi ve kuruluşların, bu gerçekleri duymamak için kulaklarını tıkadığı bir ortamda; bazen feryadımızın fırçalayıcı, ilaç gibi gördüğümüz uyarılarımızın da biraz acı olmasını, hoş karşılamalarını ve bağışlamalarını umarız.

Ve Nebe Süresi'ndeki: "Cezaen vifaga= İşlenen suça ve saldırıya münasip ve muvafık karşılık" ayetini ve adaletini de hesaba katmalıyız…

Yani, "Usül hatırına, "asıl"ı fedaya kalkışmamalıyız".. Ve tabi ki "usülsüzlüğün vusülsüzlüğe sebep olacağı da, aklımızdan çıkarmayacağız…

Bu sözlerimizle, yapıcı ve yararlı eleştirilerden gocunup kızdığımızı ve mazeretler uydurup arkasına sığındığımızı sanmayınız… İyi niyetle, hatalarımızı hatırlatan kimselere sadece hürmet ve hayranlık duyanlardanız!.. Osman Özsoy Bey'i de bu hassasiyetli ve faziletli tavrından dolayı kutlamakta, haklı ve hayırlı noktalarına katılmaktayız…

Ve lütfedip, ara sıra da olsa, bu gibi tenkit ve tavsiyelerini esirgememesini arzulamaktayız ve kendilerine duacıyız.

Bu arda:

"Bir yazarının yanlışlığı ve yamukluğu yüzünden bütün bir gazeteyi ve onunla ilgili ve yetkili kişileri, töhmet altında tutmak, insafa sığar mı?" şeklindeki başka bir tenkit sorusuna yanıtımız:

"Filan adamı, sadece bu katilin elleri öldürdü!" diyerek, suçlu serbest bırakılamaz. Beyni ve bedeniyle birlikte mahkûm edilir. Çünkü vücut bir bütündür; zevkü sefayı da, acı ve cezayı da birlikte çekmektedir. Bunun gibi, her gazete de, bir şahsı manevidir. İlgili ve yetkili herkes, genel yayın politikalarının sevabına ve sorumluluğuna müşterektir."

… Teşekkür ve Selam

       ŞİİR

YURDUM, NAMUSUM TEHLİKEDE

Ateş düşmüş, imanım; canım yanıyor

Bu yüzdendir figanım; feryadım, ey dost!

Gafiller bizi mecnun, olmuş sanıyor

Vatan, namus gidiyor; her adım ey dost!

Makam ve menfaat için; hıyanet eden

Siyonist güdümünde, siyaset eden

Nerde âlim geçinen; diyanet eden

Bir onurlu ses çıksa; duyardım ey dost!

İnançsızlık "boş"luktur; nifak, zehirdir

NATO, BOP tuzaktır; amaç zahirdir

Bu zillet ve sefalet, billâh kahirdir

İzzet ve asalettir; muradım ey dost!

Kayboldu vefa, hayâ; helal ve haram

Amerka'nın kulları, duymuyor naram..

Kınamayın canlar, kanıyor yaram..

Ülkem, Irak olmasın; uyardım ey dost!…

           

Sorduğunuz ve bu gerçekleri yazmamıza vesile olduğunuz için, tekrar tebrik ve teşekkürlerimi sunuyor, sizleri Allah'a emanet ediyor ve hayırlı hizmet ve niyetlerinizde başarılar diliyorum.

Sevgi ve saygılarımla

                                                                                                                         Ahmet Akgül.

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Mehmet DENİZ

Mehmet DENİZ

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx