Reklam
Reklam
Reklam

ADNAN OKTAR, OLTAYA MI TAKILDI?

Kullanıcı Değerlendirmesi: / 92
ZayıfMükemmel 

 

Adnan OKTAR, 13 Eylül 2006 Milli Gazetede yayınlanan tam sayfa ilanında; "Bölücü Terör'ün Gerçek Adı, "Komünist" Terördür" iddiasıyla, bazı doğruları öne çıkarıp, çok daha önemli ve tehlikeli noktaları saklamaya ve gerçekleri saptırmaya mı çalışıyor?

Çünkü PKK terörünün irdelendiği ve çözüm önerilerine yer verildiği koca bir sayfa içinde, bölücü anarşinin sadece Komünist felsefeden kaynaklandığı vurgulanıyordu...

  Çocukların bile dikkatini çekecek şekilde:

  • İsrail siyonizminden
  • Haçlı emperyalizminden
  • ABD'nin şeytani stratejisinden
  • AB'nin sürekli desteğinden tek kelime olsun bahsedilmiyordu...

Adnan Oktar, bu tavrıyla, Harun Yahya imzasıyla yayınlanan eserlerdeki doğru ve doyurucu tespit ve tahlillere de ters düşüyordu.

Adnan Oktar artık tamamen diyalogcuların ağzıyla konuşuyordu.

Önce söz konusu ilanı okuyalım:

 

Onyıllardır ülkemizin Güneydoğu'sunda süre giden terör faaliyetinin adını doğru koymak, bu sorunun çözümü açısından hayati bir önem taşımaktadır:

"BÖLÜCÜ TERÖR"ÜN GERÇEK ADI "KOMÜNİST TERÖR"DÜR

Güneydoğumuzdaki terörist hareketi ifade ederken kullanılan "bölücü terör" ibaresi, aslında oldukça eksik bir tanımlamadır. Çünkü, söz konusu "bölücü terör" gerçekte "komünist terör"ün ta kendisidir. Bölücü hareket olarak adlandırılan hareket "Marksist-Leninist-Komünist ayaklanma"dan başka bir şey değildir. Bu nedenle her şeyden önce, yıllardan beri olayın içyüzünü ifade etmekten uzak ‘bölücü terör' klişesiyle tanımlanan bu hareketin adını doğru koymak çok önemlidir.

İdeolojisini Marksist-Komünist olarak tanımlayan, her türlü komünist söylem ve prensibi benimseyen, en bariz komünist gerilla yöntemleriyle sürdürülen bu hareketi müstakil bir bölücü faaliyet, sıradan bir etnik çatışma olarak görmek son derece hatalı bir değerlendirme olacaktır.

Doğu insanımız dindardır ve devletine sadıktır. Halkımız, komünist-bölücü örgütün, Allah, Kitap, din ve ahlak düşmanı fikirleri benimsediğinden habersizdir. Bu konunun, terörün çözümü için kilit bir konumda olduğu fark edilmelidir.

Sorununkaynağına inemeyen yüzeysel yaklaşımlarla teröre çare bulunamayacağı aşikârdır. Daha fazla geç kalınmadan, dikkatli bir analiz yapılarak tutarlı bir mücadele stratejisi oluşturulmalı ve terörün kökü kazınmalıdır.

Ortada ‘bölücü terör' değil apaçık bir ‘komünist terör vardır! Komünist hareket, özünde mevcut düzeni yıkmaya, devleti ve milleti yok etmeye yönelik bir hareket olduğu için her zaman ‘bölücü' bir harekettir. Komünistlerin bölücü faaliyetini, bu korkunç ve karanlık kimliğinden soyutlayarak yalnızca "bölücü terör" ifadesiyle tanımlamak son derece yanlış bir tutumdur.

Güneydoğu'daki Komünist Teröre Destek Dünya Komünistlerinden Geliyor

Kore'yi ya da Almanya'yı ikiye bölen komünist hareket gibi, Güneydoğu'daki bölücü terörü yürütenler de yine aynı Marksist-Leninist-Komünist mihraklardır. Bölgedeki etnik kesimden bir kısmının kandırılıp alet edildiği bu komünist faaliyetin destekçileri de dünya çapındaki komünist ve sosyalist örgütler, partiler ve iktidarlardır.

Yoksa bu komünist çevrelerin bölgedeki etnik azınlığın sorun ya da çıkarlarıyla ilgili herhangi bir tasa ya da endişeleri olmadığı açıktır, Tek ilgilendikleri ve destekledikleri konu, burada yürütülen komünist hareketin nihai bölücü hedefine ulaşmasıdır.

Komünistlerin ülkesi, milleti, ırkı ya da dini yoktur. Her ülkeden, her milletten komünistler yine ancak kendileri gibi komünistleri, Marksistleri destekler. Nitekim dünyanın öbür ucundaki komünistlerin dahi Güneydoğu'daki komünist terörü desteklemesi bunun en açık örneğidir.

Dünyadaki tüm komünist odaklar, Güneydoğu'daki Marksist-Leninist-Komünist hareketi kendi sapkın ideolojilerinin meşru bir eylemi olarak algılamakta, Cumhuriyetimize ve devletimizin üniter yapısına karşı yürütülen komünist devrimci bir mücadele olarak görmektedir.

Komünizm yıkılınca yeryüzünden yok olmamış, sadece oranı %60'tan %40'a düşmüştür. Bu ise halen 100 milyon kişiden 40 milyonunun komünist terörü desteklediği anlamına gelmektedir.

Ülkemizde de, Güneydoğu'daki komünist teröre destek veren çeşitli odakların bulunduğu ve bunların bir kısmının, medyanın, kamu kurum ve kuruluşlarının içine sızmış olduğu bilinmektedir. Bu nedenle, öncelikli olarak devlet içinde yuvalanmış bu komünist oluşumlar acilen tesbit edilmeli, bunlar deşifre edilerek bunlara karşı gerekli önlemler alınmalı, gereken müdahaleler yapılmalıdır.

Çin, Kuzey Kore, Venezüella, Küba gibi Marksist-Leninist ülkelerin tamamı, İsveç, Norveç, Danimarka gibi sosyalist kanadın iktidarda olduğu ülkeler ve Avrupa'daki tüm Marksist partiler, -aynı inancı paylaştıkları için- açık ya da dolaylı biçimde Güneydoğudaki komünist-bölücü teröre destek vermektedir.

Komünist Teröre Karşı Fikri Mücadele

Gayet iyi bilinmelidir ki, komünizmin bedenini öldürmekle netice alınmaz. Komünizmin ruhunu öldürmek önemlidir. Komünizmin ruhu öldüğünde bedeni de ölmüş olacaktır.

Anti-Komünist bir fikri mücadele, komünizme karşı en etkin mücadele olacaktır. Ancak etkili ve insanları bilinçlendirici bir fikri mücadele ve propaganda sayesinde Marksist-Komünist terörün önü alınabilir, Yalnızca askeri ve polisiye tedbirlerle olaya köklü bir çözüm getirebilmek mümkün değildir.

Diğer taraftan komünistler yıllardan beri sürdürdükleri gerilla savaşlarında tecrübe kazanmışlardır. Daha önce Vietnam, Kamboçya, Laos, Kuzey Kore gibi ülkelerde yaşananlar, bu konuda önemli birer tecrübedir. Bu gibi ülkelerde sadece askeri ve polisiye tedbirlerle yetinildiği için komünist teröre karşı herhangi bir çözüm getirilememiş, ciddi asker ve polis kayıpları verilmiştir.

Bundan da anlaşılacağı gibi, çözüm yalnızca anti-Marksist fikri mücadeleden geçmektedir. Uydurma temellere, gerçek dışı felsefelere dayandırılan Marksist-Komünist ideoloji ilmi olarak çürütülmelidir. Marksist-Komünist ve Darwinist öğretilerle beyinleri yıkanarak milletimize karşı kışkırtılan insanlar, ancak bu çarpık ideolojilerin gerçek yüzleri ortaya konup, dayandıkları felsefelerin sefaleti gözler önüne serilirse bu kitlesel hipnozdan kurtarılabilirler.

Marksist-Komünist ideolojiye karşı yapılacak bu fikri mücadele ve propaganda, ya resmi olarak devlet eliyle yürütülmeli ya da bu konuda sorumluluk üstlenecek ehil kimse ya da kuruluşlara devlet tarafından destek verilmelidir.

Devletimiz bu desteği verirken bir yandan da söz konusu komünist terörü ideolojik olarak besleyen "Darwinizm" gibi zararlı akımlara ve bunların propagandalarına karşı da önlem almalıdır.

Devlet eliyle Darwinizm propagandası yapılmasına izin verilmemelidir. Çünkü Darwinist eğitim vermek, Darwinist propagandaya göz yummak, komünizme destek vermekle aynı anlama gelecektir. Nitekim bütün komünist ülkeler ve komünizmi parlamenter yöntemle hakim kılmayı savunan sosyalist Kuzey Avrupa ülkeleri, eğitim sistemlerini Darwinizm üzerine kurmuşlardır. Bilindiği gibi komünizm, Darwinizm'i sözde bilimsel temel olarak kabul etmektedir Darwinizm'in öne sürdüğü yaşam mücadelesi, güçlülerin zayıfları yok etmesi, doğal ayıklanma gibi hayali kavramlar diyalektik materyalizmin ve dolayısıyla komünizmin biyolojik altyapısını oluşturmaktadır.

Ülkemizdeki terör örgütleri, diyalektik felsefenin resmi olarak desteklenmesinin rahatlığını taşımaktadırlar. Kendi ideolojilerinin temeline resmi destek verilmesi terör odaklarının ekmeğine yağ sürmektedir. Bu nedenle diyalektik felsefeye resmi desteğin bir an önce son bulması gerekmektedir.

Özetle, yukarıda bahsedilen gerçekleri gözler önüne seren ve halkımızı bölücü komünist teröre karşı bilinçlendiren kapsamlı bir eğitim politikasının bölgede acilen uygulamaya geçirilmesi şarttır. Bu konuda kitaplar, anti-Komünist, anti-Darwinist broşürler, el ilanları basılmalı ve bunlar halka dağıtılmalıdır. Bölgede yayın yapan televizyonlarda, radyolarda, yerel gazetelerde bu eğitime ciddi yer ayrılmalıdır. Gerekirse ulaşım sorunu olan bölgelerde, bu broşür ve ilanlar uçak ya da helikopterlerden atılmak suretiyle, söz konusu eğitimin en ücra köşelere kadar ulaştırılması sağlanmalıdır.

DARWİNİZM, İnsanlık dışı vahşi ideolojilerin, faşizmin, vahşi kapitalizmin ve bunların tümünü İçine alan emperyalizmin sosyal silahıdır.

DARWİNİZM, bu ideolojilerin bilimsel, felsefi hatta dini dayanağıdır.

DARWİNİZM, dünya dinsizliğinin dinidir.[1]

Şimdi, bütün bunlar ne anlama gelmektedir ve hangi gerçekler ve tehlikeli gelişmeler, hangi modası geçmiş gerekçelerle gizlenmek istenmektedir?

  • a) Önce bu PKK - Bölücü terörü 10 (on) yıllık değil, yaklaşık 40 (kırk) yıllık bir geçmişe sahiptir. Hatta Sevr'in devamı olan bir süreçtir.
  • b) Adnan Oktar'ın yaklaşımı sanki; Fikren ve fiilen iflas etmiş bulunan Komünizmi yeniden diriltme ve öcü gibi gösterip başka sinsi gelişmeleri ört bas etme gayretidir.
  • c) Böylece, Haçlı emperyalizminin ve İsrail siyonizminin, Sevr'i uygulama, Türkiye'yi parçalama ve Kürdistan'ı kurma niyetlerini gündemden düşürme ve gizleme girişimi gibidir.
  • d) Siyonizm timsahının üst çenesi olan Komünizm ve Sovyet diktatörlüğü yıkıldı. Şimdi bu timsahın alt çenesi olan Kapitalizm ve Amerikan imparatorluğu çöküşe yaklaştı...

Acaba bu tavır, ABD emperyalizmini masum gösterme sinsiliğimidir?

•e)      Fetullahcılarla, Amerikancı İslamcılarla ve ılımlı münafıklarla aynı safta bulunmak ve aynı safsataları savunmak, yoksa Adnan Oktar'ın ciddi sitelerde iddia edildiği gibi, Meşhur Koç'un sabataist hanımı Sadberg hanımla olan akrabalık damarlarının deprenişi midir?

•f)       Bugün PKK'yı örgütleyen ve destekleyen, daha doğrusu PKK görüntüsüyle Türkiye'ye resmen hücuma geçen İsrail, ABD ve AB ülkelerindeki yönetimlerin hiçbirisi Komünist olmadığına göre, ülke insanımız hayali bir hedefle oyalanmak ve gafil avlanmak mı istenmektedir?

  • g) Siyonizme ve emperyalizme karşı İslam dünyasıyla ilişkiye ve işbirliğine hazır hale gelen Hugo Chavez ve Putin gibileri "Komünist kalıntısı ve tehlike uzantısı" gösterme niyetimidir?
  • h) PKK'nın Iraktaki militanlarını peşmergeleştirmek, Türkiye'deki taraflarını ise siyasileştirip Meclise yerleştirmek için görevlendirilen Yahudi asıllı ABD Generali Ralston'un ve ılımlı Amerikancı Edip Başer'in, PKK Koordinatörlüğüne atandığı günlerde bu bildirinin yayınlanması sadece bir tesadüf eseri midir?
  • i) Ve aynı tarihlerde, diyalogcu Zaman Gazetesinin, Adnan Oktar'ın önerdiği Komünist ideolojiye eğitim çaresine benzer teklif ve temennileri dillendirmesi nerden aklına gelmiştir?

•j)       Ve yine Fetullahcı Zaman'ın, başörtüsü sorunun AB Komisyonunda çözüleceği müjdesi ve meşhur ve mel'un PKK destekçisi Lagendijk'in bu konuyu özellikle dillendirip desteklemesi hangi nedenlerin neticesidir?

Ralston'un görevi PKK'yı Meclis'e sokmak

ABD'nin PKK Koordinatörü Ankara'ya "siyasi çözüm" paketiyle geldi. Ralston'un dayattığı paketin iki ayağı var: 1. Kukla Devlet'in tanınması 2. PKK'nın siyasi sisteme sokulması. Amerikan "çözümü"ne göre, Türkiye, önce Kukla Devlet yöneticileriyle masaya oturacak, ardından PKK ile.

ABD'nin PKK Koordinatörü emekli General Joseph Ralston, 13 Eylül'de Ankara'daydı, Ralston, görüşmelerinde "PKK'ya siyasi çözüm" paketiyle masaya oturdu. Ralston'un ilk durağı Dışişleri Bakanlığıydı. Görüşmenin ardında Ralston, Türkiye'nin PKK Koordinatörü Edip Başer ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ali Tuygan ortak açıklama yaptı. Ralston, Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ve 2. Başkan Orgeneral Ergin Saygun'un yanı sıra, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu ve Emniyet Genel Müdürü Gökhan Aydıner ile de görüştü. Ralston'un Emniyet'teki görüşmesine, İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek ve Terörle Mücadele Daire Başkanı Selim Akyıldız da katıldı.

Türkiye'nin PKK Koordinatörü emekli Org. Edip Başer, Ralston'un Ankara'daki tüm temaslarına katıldı. Dışişleri ve İçişleri Bakanlıkları ile Genelkurmay ve Başbakanlık'taki görüşmelerde yer aldı. Ancak asıl görüşmeleri yürüten Başer değil bu kurumların temsilcileri oldu.

"Irak'a giremezsiniz"

Ralston, Kuzey Irak'ın kuzeyine yönelik bir harekâtın Washington tarafından "riskli" görüldüğünü ve kabul edilmeyeceğini kapalı kapılar arkasında söyledi. PKK'nin Irak'taki ekonomik ve lojistik yollarını ABD'nin keseceğini, bu şekilde örgütün köşeye sıkıştırılacağını öne sürdü.

Ralston, bütün bunların ardından siyasi bir çözümün zorunlu olduğunu, Türkiye'nin önce kendi sınırları içinde sorunu halletmesi gerektiğini savundu.

Barzani'nin çıkışı, AKP'nin isteği ve eylemler

Ralston'un Türkiye'ye gelmesinden hemen önce Mesut Barzani'nin Irak'ın kuzeyinde artık Irak bayrağı asmayacaklarını açıklaması ve ardından "gerekirse referandumla bağımsızlık ilan ederiz" çıkışı da aynı sürecin parçasıdır.

Barzani'nin "Kukla Devlet'i ilan eriz" çıkışı, Avrupa Parlamentosu'ndaki rapor, Türk-Kürt karşıtlığı görüntüsü yaratılmak istenen eylemler, Türkiye'yi "PKK'ya siyasi çözüm" noktasına sürüklemek amacı taşınıyor. PKK'nın açıkladığı "ateşkes paketi" de aynı planın parçası.

Öte yandan ABD'nin PKK'ya ateşkes çağrısı da aynı günlere rastladı. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Sean McCormack'in 16 Ağustos'ta yaptığı yazılı açıklamada, "PKK'nın müttefikimiz Türkiye Cumhuriyeti karşısında terör faaliyetlerine başlamasının 22'nci yıldönümü nedeniyle, PKK'ya terör eylemlerinin sonlandırması ve silahları bırakması çağrısını yapıyoruz" ifadesi yer aldı.

Bunun hemen ardından DPT'nin de PKK'ya "ateşkes çağrısı" yapması dikkat çekti.

Bütün bu tabloyu tamamlayan dayatma Avrupa Parlamentosu (AP)'ndan geldi. AP Dış ilişkiler Komitesi'nin raporunda "Kürt sorununa şiddet dışı siyasi çözüm" ve "DTP'nin muhatap alınması" çağrısı yer aldı.

Barzani'nin çıkışı ve Türk-Kürt karşıtlığı görüntüsüne sokulmak istenen provokasyon eylemlerinin artırılması da ABD'nin "siyasi çözüm"ü için uygun zemini oluşturma amacı taşıyor.

PKK: "Erdoğan ateşkes için mesaj gönderdi"

PKK'ya yakın kaynakların verdiği bilgiler, Hükümet'in de aynı sürecin içinde olduğunu gösteriyor. PKK'ya yakınlığıyla bilinen Fırat Haber Ajansı, Başbakan tayip Erdoğan'ın partisinin Kürt kökenli milletvekilleri aracılığı ile PKK'ya ateşkes çağrısı yapması için mesaj gönderdiğini duyurdu.

"Ankara'da ateşkes beklentisi" başlıklı haberde DTP'den önce ABD'nin de PKK'ya ateşkes çağrısı yaptığına dikkat çekiliyor.

Ajansın haberinde şu bilgiye yer veriliyor:

"DTP'nin bu girişimi, Ankara kulislerinde AKP'li bazı Kürt milletvekillerinin Başbakan Erdoğan'dan mesaj götürmüş olabileceği biçiminde yorumlanıyor. Ankara kulislerinde, önümüzdeki yıl yapılacak seçimlere kadar AKP'nin, siyasi çekincelerinden dolayı Kürt sorununda radikal kararlar alamayacağı ancak, olası bir ateşkes sürecini de ileriye dönük olumlu olarak kullanabileceği yorumları yapılıyor. Kulislerde, olası bir ateşkesin TSK'daki şahin kanat ile milliyetçiliği tırmandırmak isteyen çevrelerin etkinliğini de kıracağı belirtiliyor."

Ajansın haberinde dikkat çekici bir başka bölüm, "PKK'nın, Joseph Ralston'un yapacağı temasların ardından ateşkes kararını netleştireceği" bilgisi.[2]

Cohen grup, Ralston ve Çevik Bir'in danışmanlığı

Anahtar kelime Ralston.. ABD'nin PKK özel koordinatörü olarak atadığı isim.  Bu konuda Zaman'dan Ali Arslan ilginç bazı bilgiler vermişti daha önce.

Çeşitli ekler yaparak özetleyelim.

Ralston 1997 yılında ABD Genel Kurmay Başkan adayı. Ancak bir CIA çalışanı ile aşk skandalı ortaya çıktığı için adaylıktan çekilmek zorunda kalıyor. Ralston'a Pentagon'un önemli isimlerinden dönemin Savunma Bakanı William Cohen sahip çıkıyor. ABD'nin etkin lobi ve danışmanlık kuruluşlarından "Cohen Group"a alıyor, Başkan Yardımcısı yapıyor.

Cohen, (Kohen) İbranicede üst düzey "Haham" anlamına geliyor. (Kabala kaynaklı kullanımlarda Kahin olarak da tercüme ediliyor) Cohen Grubu'nun diğer başkan yardımcısı da yine Yahudi asıllı eski Ankara Büyükelçisi Marc Grossman.  Tezimizi hatırlayalım; ABD Türkiye'ye gelenlerin (özellikle diplomatlar) hemen hemen tamamı Yahudi asıllıdır. Yine yanıltmıyorlar.

Devam edelim. PKK özel Koordinatörü Ralston, Çevik Bir'in arkadaşı. 28 Şubat'tan sonra Çevik Bir, Amerika'da Yahudi Ulusal Güvenlik Enstitüsü'nden ödül alırken yanında Ralston var. Bu ödül töreninde ikilinin yanında bir isim daha var. Amos Yadlin. Yadlin'in şu anda İsrail Askeri İstihbarat Şefi.. Resmen doğrulanmasa da Çevik Bir'in AKP'nin gayri resmi danışmanlığı yaptığı uzun süredir dile getiriliyor. Daha önceki dergimizde yazmıştık; Ali Babacan'ın bir İsrail ziyaretinde beraberindeki heyette Çevik Bir'de vardı. Çevik Bir, Ralston'la, "Kariyerim boyunca dostluk geliştirdiğim ve aynı değerleri paylaştığım bir meslektaşım." diyecek kadar dost.

Herhalde AKP hükümeti, herhalde Ralston'un PKK koordinatörü olarak atanmasında Çevik Bir'in danışmanlığına başvurmuştur.

Ralston, bundan böyle PKK ile Türkiye arasında özel koordinatör olarak görev yapacak. İlk teması başladı. Sanırız ne kadar özel bir isim olduğunu bu bilgilerden sonra daha iyi anlayabiliyoruz.

Ve ilginç bir zamanlama..

DTP'nin PKK'ya "Ateşkes Çağrısı!" yapmasından hemen sonra ve PKK özel Koordinatörü Joseph Ralston'un Türkiye'ye geldiği anda Diyarbakır'da bir bomba patlıyor. 7'si çocuk 11 masum insan hayatını kaybediyor.

 Artık kim, kime, nasıl, neden ve hangi amaçla mesaj vermeye çalışıyorsa!

Su o kadar bulanık, ilişkiler o kadar karmaşık ki..Çöz çözebilirsen[3]

Diyarbakır patlamaları CIA-Mossad tarzı.

Saldırı yabancı bir gizli servis tarafından yapıldı

Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) eski yetkililerinden Prof. Dr. Mahir Kaynak, Diyarbakır'da meydana gelen patlamayla ilgili olarak, bu tür saldırıların amacının ülke huzurunun bozulması ve güvenin sarsılması olduğunu belirterek, "Diyarbakır'daki saldırının yabancı bir gizli servis tarafından yapılmış bir eylem" dedi.

Kaynak, olayın sanıldığı gibi bir PKK eylemi olmadığını söyleyerek, "Türkiye'de son dönemlerde meydana gelen tüm olaylardan PKK sorumlu tutuluyor. Ancak olayı iyi incelersek son yapılan bu saldırı polise ya da kamu kuruluşlarına yapılan bir saldırı değil.  Saldırının Diyarbakır'da gerçekleştirilmesinin nedenini de değerlendiren kaynak, bölge halkına, ‘Sizi sahiplenen yok' mesajını vermek olarak yorumladı. Koordinatörün atanmasıyla ilgili olarak da Kaynak, "Bunun son derece gereksiz bir kuruluş olduğunu düşünüyorum" şeklinde konuştu.[4]

  İşte Zaman Gazetesinin Çözüm Önerisi:

  Bediüzzaman'ın teklifine vekillerden destek: Terörün reçetesi eğitimdir.

AKP Diyarbakır Milletvekili ve Tayibin Danışmanı, Özgür-Der'in eski Başkanı İhsan Arslan Bediüzzaman Said Nursi'nin Doğu'ya üniversite kurulması için Demokrat Parti hükümetine gönderdiği mektup da çıkmıştı.

O dönemde bölge sorunlarının çözümü için eğitime vurgu yapan Nursi'nin talebi, Doğu ve Güneydoğu'daki eğitim sorununu bir kez daha gündeme getirdi. AK Parti ve CHP milletvekilleri, terörün bugünkü noktaya gelmesini, bölgeye eğitim yatırımı yapılmamasına bağlıyor. Son dönemde terör örgütünün saldırılarının arttığına dikkat çeken bölge milletvekilleri, sorunların çözümü için yeni bir eğitim kampanyası başlatılmasını istiyor[5]

İşte Zaman'ın diğer müjdesi: Başörtüsünde sıra AB komisyonunda

Joost Lagendijk bir ilke daha imza atarak Osmanlı hoşgörüsünün Türkiye devletine örnek olması gerektiğine dair değişiklik önergesini de taslak rapora sokmayı başardı. Böylece, Ermeni "soykırımını" Türkiye'nin AB üyeliği için şart haline getiren taslak Osmanlı hoşgörüsüne de ilk defa atıf yapmış oldu.

Komisyon kaynakları ise AP raporunun resmen oylanarak kabul edileceği eylül ayı sonuna kadar herhangi bir yorumda bulunmayacaklarını ifade ediyor. Komisyon şimdiye kadar yayınladığı ilerleme raporlarında başörtülü öğrencilerin sorunlarına ısrarla yer vermedi. Sebep olarak AB'de başörtüsüne ilişkin ortak bir yaklaşımın oluşmadığı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararları gösterildi. Raportör Eurlings de raporunda azınlıklar için dini hürriyetler konusuna çok geniş yer verirken başörtüsü önergesine karşı çıktı. Özdemir ve Lagendijk'in bu tavrın tamamen "ikiyüzlülük" olarak algılanacağını, AP'nin dini azınlıklar için hak talep etme konusunda elinin zayıflayacağını aktarmaları üzerine Eurlings, önergeye yeşil ışık yaktı ve oylamada "evet" oyu kullandı.

Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk, Türkiye'de en azından üniversitelerde başörtüsü yasağı olmaması gerektiği kanaatinde. ZAMAN'a konuşan Lagendijk, başörtüsü meselesinde Türkiye'nin soğukkanlı bir tartışmaya ve mutabakata ihtiyacı olduğuna işaret ederek, "Şimdi AB Komisyonu'nun 24 Ekim'de hazırlayacağı raporda en azından Türkiye'de böyle bir sorunun ve bu sorunun etrafında ciddi bir tartışmanın yaşandığını kabul etmesini ve raporuna yansıtmasını bekliyoruz." dedi.[6]

Son Söz:

En azından bazı insaflı Yahudi Yazarlar kadar ciddi ve gerçekçi olalım. İşte bir örnek:

İsrail'in Lübnan'ı işgal hareketine Yahudi yazar bile isyan etti. İsrail'de yayınlanan Haaretz gazetesinin 3 Temmuz tarihli nüshasında Gideon Levy adlı yazarın makalesi, İsrail'e yöneltilen ağır suçlamalarla doluydu. İsrail savunma güçlerinin meşruiyetini yitirdiğini belirten yazar, İsrail'in aynı zamanda devlet terörü uyguladığını, hatta kimi zaman terör örgütlerinden bile daha vahşice yöntemlere başvurduğunu yazdı.

Yazıklar olsun bize

Levy, "Bizim Gazze'de yaptığımız şeyin kaçırılan askerle zırnık kadar ilgisi yok. Orantısız ve ölçüsüz bir intikam alma girişiminden başka bir şey değildir bu. On binlerce insana hayatı zehir etmek, Gazze'nin altyapısını tarumar etmek, suyunu, elektriğini kesmek ve bir anda Gazze'yi cehenneme çevirmekle ne elde etmiş olacağız? Yazıklar olsun bize! İsrail savunma güçleri Gazze'ye operasyon yapmaya başladığı andan itibaren meşruiyetini yitirmiştir. Filistinlilerle bizim aramızdaki fark şudur: Biz sivilleri kaçırıyoruz, onlar bir askeri yakalıyor!" dedi.

Aynısını Filistinliler yapsaydı?

İsrail'in Filistinli bakanları gözaltına lamasına da değinen Levy, "Filistinlilerin, İsrail hükümetinin bakanlarının yarısını kaçırmaları halinde kopartılacak gürültüyü tahayyül edebiliyor musunuz? Şimdi şu halleriyle terörist diye yaftaladığımız Filistinlileri neyle yaftalayacaktık acaba? Bir halkı topyekûn cezalandırmaya kalkışmak, gayr-ı meşru bir davranıştır ve böyle bir davranış en küçük bir zekâ parıltısı işareti taşımamaktadır. Peki, bir halka bu kadar gayr-i insani bir muamelede bulunmanın ne tür vahim sonuçlara yol açabileceğini hiç mi tahayyül edemiyoruz?" diyerek İsrail'in uyguladığı vahşete tepki gösterdi.

Teröristlerden daha vahşi

İsrail'in terör örgütlerinden bile daha vahşi yöntemlere başvurduğunu kaydeden Levy, şöyle yazdı: "Her zaman olduğu gibi, yalnızca oraya buraya kurşun yağdırıyoruz. Ancak bu kez, yalnız kurşun yağdırmakla kalmıyoruz, aynı zamanda en kötü teröristler gibi hareket ederek her tarafı bombalıyoruz, topa tutuyoruz, yakıp yıkıyoruz, cehenneme çeviriyoruz, bir şehri dört bir tarafından kuşatıyor ve hayalet şehre çeviriyoruz. Kimse çıkıp da sormuyor: Bu cehennem neyin nesi? Ve hangi hakla Gazze'yi cehenneme çeviriyoruz?"[7]

 

 

 

 

 


[1] Milli Gazete / 13.09.2006

[2] Aydınlık, 17 Eylül 2006, Sh:.18-19

[3] Kulis Ankara, 14 EYLÜL 2006, Milli Gazete

[4] Milli Gazete, 14 Eylül 2006, Sh:11

[5] Zaman, 11 Eylül 2006, Sh.5

[6] Zaman, 11 Eylül 2006, Sh.15

[7] Milli Gazete, 9 Temmuz 2006, Sh.11


Bu yazarin diger makaleleri

Sesar'ın hem Milli ve ilmi, hem de haysiyetli ve cesaretli...
Devami
  Sn. Bülent Arınç'ın gizli kimliği ve kökeni giderek ilgi odağı...
Devami
The expectations that the results of the presidency election in...
Devami
A Jew called Ben-Ami Kadish was arrested in April, 2008 by...
Devami
  Görevimiz sadece sormak, sorgulamak değil... Ve hele yargılamak hiç...
Devami
  Karasinekler, iltihaplı yaraları arayıp kondukları gibi, Siyonizmin süvarileri de makam...
Devami

Makale Paylaşım Sayısı: 22194

SON YORUMLAR