Reklam
Reklam
Reklam

Deprem Bahanesiyle ABD’nin George Bush Uçak Gemisinin; İSKENDERUN KÖRFEZİ’NE GELME ISRARI!?

Kullanıcı Değerlendirmesi: / 2
ZayıfMükemmel 

 

Deprem Bahanesiyle ABD’nin George Bush Uçak Gemisinin;

İSKENDERUN KÖRFEZİ’NE GELME ISRARI!?

      

ABD, Uçak Gemisiyle; Türkiye’ye Desteğe mi, Yoksa İşgale mi Hazırlanmaktaydı?

Kahramanmaraş'ta yaşanan ve 11 ilimizde büyük bir felakete neden olan deprem sonrası, ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Sözcüsü Tuğgeneral Patrick Ryder bir açıklama yapmıştı. Günlük basın toplantısında konuşan Ryder, Türkiye’nin ihtiyaçlarına göre destek vereceklerini belirterek, 7 Şubat’ta İncirlik Hava Üssü’nde konuşlu ABD unsurlarının ilk yardım ekiplerini deprem bölgelerine taşımaya başladığını aktarmıştı. Bu arada ABD'den gelen uçak gemisi açıklaması sonrası yeni bir tartışma başlamıştı. Toplumun bir kesimi uçak gemisinin gelmesi gerektiğini, bazı kesimleri ise gelmemesi gerektiğini savunmaktaydı.

Abdullah Ağar'dan Uyarı

ABD uçak gemisinin Türkiye'ye gönderilmesine ilişkin açıklamalarda bulunan Güvenlik ve Terör Uzmanı Abdullah Ağar, bu hamlenin risklerini hatırlatmıştı. Ağar, Twitter'dan şu açıklamayı yapmıştı:

“Pentagon; ‘Ankara gerekli desteği istemesi durumunda USS George HW Bush görev gücümüze Türkiye’ye yaklaşma emri vereceğiz’ şeklinde açıklama yapmıştır. Her ne kadar insani maksatlı olsa (ya da gözükse) bile, ABD askeri gücü üzerinden sağlanacak bir deprem desteğinin pek çok riski ve handikabı bulunmaktadır. Depremin başından beri, Türk Askerinin deprem bölgelerine geç ulaştırıldığıyla ilgili tartışmalar sürerken, ‘Türk Askeri yetmedi mi ki, bir de ABD Askeri getirdiniz?’ tepkisine hizmet edecek girişimlerden sakınmalıdır. Türk halkının yabancı askerleri kendi egemenlik alanlarında görmeye gösterdiği duyarlılık da hesaba katılmalıdır.

Hele ki uçak gemili bir görev gücü pek çok kuşkuyu barındırmaktadır. Türkiye ile ABD arasında yaşanan büyük güvensizlik ortamı, geçmişte Türkiye’nin işgaline atıfta bulunan Millenium Challenge gibi tatbikatların ABD tarafından yapılmış olması, hatta senaryoda bir depremin dahi yer alması ve askeri müdahaleye ‘yönetim krizi süsü’ takılması… Irak’ın işgali öncesi ABD askeri varlığının; İskenderun’dan Hakkari’ye kadar (egemenliği etkileyecek kadar) inisiyatifi ele alacak şekilde artışı ve 1 Mart tezkere sürecine gidişte yaşananlar, ‘Depremde bile kendini gösteren siyasi kutuplaşmayı maniple edebilecek olması’ gibi tehlikeleri içeren senaryolar elbette sakıncalıdır.

Üstelik bu girişimin seçim sürecini etkileyebilecek olması, ‘Krizi Türkler yönetemedi, ABD müdahale etti’ gibi bir algıya yol açması… Bütün bu nedenlerle ABD’nin Türkiye’ye deprem yardımlarının askeri görüntü ve biçimden uzak olması büyük önem taşımaktadır. Zaten ABD, Türkiye’ye yardımlarını ABD Dışişleri Bakanlığı ve USAID üzerinden yapmaktadır. Öte yandan depremin (acının) bozuk olan ilişkilerde yapıcı bir rolünün bulunduğunu, ancak güvenin tesisi için önce YPG/PKK terör örgütüne ABD’nin verdiği desteğin kesilmesinin ve terör örgütünün yok edilmesine sağlayacağı katkının temel karine olduğunu unutmamak lazımdır. / DEPREM ZAYIF KARNIMIZ OLMASIN. Bedeli ağır olur! Saygı ile.”

Cem Gürdeniz: George Bush Uçak Gemisinin Depremle Mücadele Görevi Bulunmamaktadır!

Konuya ilişkin bir açıklama da emekli Amiral Cem Gürdeniz yapmıştı. USS George HW Bush uçak gemisinin depremle mücadele görevi olmadığını ve bu maksatla depolanmış malzemesi bulunmadığını belirten Gürdeniz, bu geminin Türkiye kıyılarına gelmesinin bir fayda sağlamayacağını vurgulamıştı. Gürdeniz paylaşımında şu ifadeleri kullanmıştı:

“ABD Savunma Bakanlığı ‘talep olursa George Bush uçak gemisini yollayabiliriz’ teklifinde bulunmuşlardır. Henüz Ankara talep yapmadı. Depremle mücadele görevi ve depolanmış malzemesi olmayan bu geminin mevcut konjonktürde İskenderun Körfezi’ne girmesi kamuoyunun hassasiyeti nedeniyle fayda sağlamayacaktır!”

Amiral Cihat Yaycı’nın, ABD'nin İşgal Tatbikatına Dikkat Çekmesi Anlamlıydı!

Müstafi Tümamiral Cihat Yaycı, 11 ilde büyük yıkım yaratan 7,7'lik depremin ardından dikkat çeken bir açıklama yapmıştı. ABD'nin bir deprem sonrası Türkiye'yi işgal ettiği Millenium Challenge-2002 (Bin Yılın Meydan Okuması-2002) Tatbikatı'nı hatırlatan Amiral Yaycı, şunları hatırlatmıştı:

Kıvrıkoğlu’nun 'Bin Yılın Meydan Okuması' Kime Karşıydı?

“Ülkemiz ne yazık ki Alp-Himalaya deprem kuşağında yer almaktadır. Böylesi bir jeolojik olguyu ülkemizin güvenlik ve acil durum politikalarından bağımsız düşünmek ya da ülkemizin maruz kaldığı veya kalabileceği dillendirilmiş planlı senaryo ve tehditleri de göz ardı etmek yanlıştır. Öyle ki benzer bir senaryo, 2002 yılında ABD tarafından 'Bin Yılın Meydan Okuması' ismiyle tatbikat maksatlı senaryolaştırılmıştır. Bu senaryo, 24 Temmuz 2002’de 22 gün süren bir tatbikatta oynanmıştır. Senaryoya göre; 'Hedef ülke, bazı denizyollarını kontrolünde bulundurmaktadır. Bir ada ülkesiyle şiddetli sorunları vardır. Bu ülkede çok büyük bir deprem olmaktadır. Sivil hükümet depremle mücadelede yetersiz kalmaktadır ve oluşan kaos durumunda ordu duruma el koymaktadır. Bunun üzerine uluslararası yardım çağrısı yapılır. ABD, yardımlarının kendi askerleri tarafından yapılmasını şart koyar. Böylece ülkeye girmekte olan ABD askerlerinin miktar ve faaliyetlerinden kuşkulanan hedef ülke ordusuyla ABD ordusu arasında savaş çıkar ve ülke 96 saat içinde işgal altına alınır.”

Associated Press’in iddiasına göre; bu tatbikat senaryosunda hedef ülkenin Türkiye olduğu yorumları yapılmıştır.

Güvenlik Boyutları Dikkate Alınmalıdır!

“6 Şubat 2023 tarihinde Hatay, Kahramanmaraş, Malatya, Gaziantep, Kilis, Diyarbakır gibi illeri kapsayan bu depremin yaratabileceği askeri ve sosyal riskleri iyi değerlendirmek ve analiz etmek lazımdır. Özellikle Gaziantep, Hatay, Kilis gibi illerimizde sığınmacı kampları bulunduğu gibi sığınmacı mahalleleri de bulunmaktadır. Bu durumun hem toplumsal psikolojik yapısı hem de güvenlik boyutları dikkatli değerlendirilmek durumundadır. (Sn. Yaycı’nın, sığınmacılara karşı halkımızı kışkırttığı mı, yoksa yatıştırmaya çalıştığı mı anlaşılmamaktadır.)

Diğer yandan bölgede (Adana İncirlik’te) bir ABD üssü de bulunmaktadır. Böyle ortamların bu senaryoları uygulamak için Türkiye düşmanlarına fırsatlar sunabileceğini unutmamak lazımdır.

Kurtlar puslu havayı sever. Türkiye’de arama kurtarma ve yardım faaliyetlerinde aksaklıklar var vs. deyip iç karışıklık çıkartmak isteyenler olabilir. Halkımızın ve devletimizin birlik ve beraberlik içinde herhangi bir kargaşa, karışıklık ve kaosa uyanık olması, mahal vermemesi son derece önemlidir. Böylesi büyük çaplı afetlerde iktidar-muhalefet ayrımı olmaksızın, devletimizin etrafında kenetlenilmesi gereklidir. Zaman, bu felaketten siyasi nemalanma zamanı değildir! Devlet ve Millet hepimizindir!” diyen değerli hemşehrim[1] ve deneyimli asker Müstafi Tümamiral Cihat Yaycı’nın bazı haklı kuşkularını, ama Sn. Erdoğan ağzıyla gündeme taşıması, kafalarda birtakım istifhamlara yol açmıştı.

Şimdi soralım: Ya herhangi bir iktidar, ABD ile ve uyduruk gerekçelerle uzlaşıp anlaşarak, Türkiye’nin dolaylı işgaline ruhsat ve fırsat verirse, bu durumda halkımız ve Ordumuz nasıl bir tavır takınmalıydı?

Dünya harp tarihinde, Hz. Peygamber Efendimizin “Harp hiledir” hadisi kadar önemli bir strateji hâlâ ortaya konulamamıştır. Ve bu prensibin açılımı ve lazımı olarak: “Her türlü ihtimali hesaba katan ve gerekli tedbirleri alan taraf kazanır!” gerçeği de asla unutulmamalıdır. Bazı ihtimalleri “komplo teorisi” diye geçiştirmek de, bilerek veya bilmeyerek düşmana hizmet anlamı taşır.

ABD’nin Hedefi Türkiye Olmaktaydı!

28 Şubat döneminin Genelkurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı'dan görevi devralan Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu, 3 Eylül 1999 günü, “28 Şubat’ı bin yıl sürdürme” kararlılığını açıklamıştı. Amerikan ordusu, 28 Şubat'ı, tarihinin en kapsamlı tatbikatı ile yanıtlamıştı. “Bin Yılın Meydan Okuması” adı ile Nevada'da düzenlenen tatbikata, NATO’nun demirbaş ülkelerinden birçoğu katılmasına rağmen, Türkiye nedense çağrılmamıştı.

Bu tatbikat için Lozan Barış Antlaşması'nın yıl dönümünün seçilmesi de anlamlıydı. Çünkü ABD, Türkiye’nin tapusu konumundaki Lozan Antlaşması’nı hâlâ tanımamıştı!? 24 Temmuz 2002'de başlayan tatbikatın, Sakarya Savaşı gibi 22 gün sürmesi de bir mesajdı... Tatbikat kapsamında hedef ülke, 96 saatte işgal ediliyordu. Tatbikatın yapıldığı dönemde, dünyada seferberlik emrini 96 saatte gerçekleştirebilen tek ordunun ise TSK olduğu biliniyordu. Yani, ABD’nin hedef aldığı ülkenin Türkiye olduğuna dair hiçbir şüphe yoktu.

ABD ile İmzalanan “İşgal ve Müdahale” Maddesi!

Araştırmacıların ifade ettiğine göre: Ankara’da, 05 Mart 1959’da imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında İş Birliği Anlaşması kapsamında, ABD’nin bu anlaşmaya dayanarak yardım adı altında Türkiye’ye asker sokma planlarına yasal zemin oluşturduğu konuşulmaktadır.

Anlaşmanın Birinci Maddesi; “Silahlı kuvvetlerin kullanılması da dâhil olmak üzere Amerika Birleşik Devletleri’nin Anayasasına uygun, gerekli her türlü harekete geçebilir” ibaresi, yardımların asker ile gönderilmesine yasal zemin hazırladığını…

Ve 6. Maddede geçen: “Anlaşmaya son vermek hususundaki niyetini bildiren yazılı ihbarın alınmasından itibaren bir yıl daha meriyette kalacaktır” ifadesi ise, bu anlaşmanın feshedilmesi gerçekleşse bile 1 yıl daha yürürlükte kalacağını vurgulamaktadır.

        

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti arasında İş Birliği Anlaşması’nın tasdikine dair Kanun

(Resmî Gazete ile ilânı: 16.V.1960 - Sayı: 10506)

        

No. 7480                                                                               Kabul tarihi: 9.V.1960

        

MADDE 1. -5 Mart 1959 tarihinde Ankara'da imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti arasında İş Birliği Anlaşması kabul ve tasdik edilmiştir.

MADDE 2. -Bu kanun neşri tarihinde meriyete girer.

MADDE 3. -Bu kanun hükümlerini icraya İcra Vekilleri Heyeti memurdur.

                                                                                                   11 Mayıs 1960

      

(Not: 27 Mayıs İhtilali’nden 15 gün önce Adnan Menderes Hükümetince kabul edilmiştir.)

      

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ HÜKÜMETİ ARASINDA İŞ BİRLİĞİ ANLAŞMASI

Türkiye Hükümeti ve Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti, Londra'da 28 Temmuz 1958 tarihinde kendilerinin de katıldıkları beyannameyi tatbik mevkiine koymayı arzu ederek; 24 Şubat 1955 tarihinde Bağdat'ta imzalanan Karşılıklı İş Birliği Paktı’nın 1’inci maddesi gereğince bu anlaşmayı imzalayan tarafların emniyet ve müdafaaları için iş birliği yapmayı kararlaştırdıklarını ve yine aynı şekilde yukarıda zikri geçen beyannamede ifade olunduğu üzere Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti’nin dünya sulhu nef'ine, emniyet ve müdafaaları için işbu beyannameye katılan hükümetlerle iş birliğinde bulunmayı kabul ettiğini nazarı itibara alarak;

1954 tarihli Muaddel Karşılıklı Emniyet Kanunu ve Ortadoğu'da Sulh ve İstikrarın İdamesine Mütedair Müşterek Karar Suretine tevfikan Amerika Birleşik Devletleri Kongresi tarafından Amerika Birleşik Devletleri Cumhurbaşkanı’na verilen gerekli yardımda bulunma salâhiyetini göz önünde tutarak; aşağıdaki hususlarda anlaşmaya varmışlardır:

No. 7480 / 16. V. 1960

MADDE 1. -Türkiye Hükümeti tecavüze mukavemet etmeye azimlidir. Türkiye'ye karşı tecavüz vukuunda, Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti, talebi üzerine Türkiye Hükümeti’ne yardım etmek için, karşılıklı olarak üzerinde anlaşmaya varılabilecek şekilde ve Ortadoğu'da Sulh ve İstikrarı İdameyi İstihdaf Eden Müşterek Karar Suretinde derpiş edildiği veçhile, silahlı kuvvetlerin kullanılması da dâhil olmak üzere Amerika Birleşik Devletleri’nin Anayasasına uygun gerekli her türlü harekete girişecektir.

MADDE 2. -Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti 1954 tarihli Muaddel Karşılıklı Emniyet Kanunu, Amerika Birleşik Devletleri’nin alâkalı kanunları ve Türkiye Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti arasında bugüne kadar yapılmış ve bundan böyle yapılacak bu hususta kabili tatbik anlaşmalar gereğince, millî istiklâl ve tamamiyetinin muhafazasında ve iktisadi gelişmesinin müessir şekilde idamesinde Türkiye Hükümeti’ne yardım etmek maksadıyla Türkiye Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti arasında karşılıklı olarak üzerinde anlaşmaya varılabilecek askerî ve iktisadi yardımda bulunmaya devam edeceğini teyit eyler.

MADDE 3. -Türkiye Hükümeti, Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti tarafından temin edilecek askerî ve iktisadi yardımı, 28 Temmuz 1958 tarihinde Londra'da imza edilen beyannameye katılan hükümetler tarafından tespit edilen gaye ve maksatlara uygun bir şekilde ve Türkiye'nin iktisadi kalkınmasını müessir tarzda teşvik ve millî istiklâl ve tamamiyetini muhafaza maksadı için kullanmayı taahhüt eder.

MADDE 4. -Türkiye Hükümeti ve Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti, bu anlaşmanın kabili tatbik diğer ahkâmına tâbi olmak üzere mütekabilen şayanı kabul olduğu hususunda anlaşmaya varılabilecek tedafüi tertipleri hazırlamak ve bunlara iştirak etmek maksadıyla 28 Temmuz 1958 tarihinde Londra'da imzalanmış olan beyannameye katılan diğer hükümetlerle iş birliği yapacaklardır.

MADDE 5. -İşbu anlaşmanın hiçbir hükmü diğer milletlerarası anlaşma ve tertiplerde derpiş edilmiş olan iki hükümet arasındaki iş birliğine tesir etmez.

MADDE 6. -Bu anlaşma imza tarihinden itibaren meriyete girecek ve iki hükümetten birinin diğerine, anlaşmaya son vermek hususundaki niyetini bildiren yazılı ihbarın alınmasından itibaren bir yıl daha meriyette kalacaktır.

Ankara'da 1959 Mart ayının beşinci günü iki nüsha olarak yapılmıştır.

      

Türkiye Cumhuriyeti                                      Amerika Birleşik Devletleri
   Hükümeti Adına                                                   Hükümeti Adına
   Fatin Rüştü Zorlu                                                 Fletcher Warren

          

Bazı mahfillerde tartışılan ve kafaları karıştıran şu konu üzerinde de durulmalıdır.

“Acaba bu depremlerin yapay olma ihtimali var mıdır? Tesla’nın böyle çalışmaları olduğu yazılıp konuşulmaktadır. Daha önce de böyle şeyler yapıldığı gündeme taşınmıştı. Evet bu bir iddiadır, ama bir ihtimal bile olsa üzerinde durulmalıdır. Küresel çetenin yazar ve yorumcuları 2023 ila 2030 yılları arasında 1 milyar göç olacağını, buna dünyanın hazırlanması gerektiğini söylüyorlardı. Amaçları bütün dünyayı Siyonizm’in hâkimiyetine sokmaktı. Milletleri ve ulusları yok etmek istiyorlardı. Türkiye ise bu ateş çemberinin tam ortasındaydı. Bu savaş salgınla başladı. Deccal’in adamları, bu teknolojiyi; salgın hastalıklarda, iklim bozulmalarında, deprem ve tsunami oluşturmalarda kullanmaktan sakınmayacaklardı. Hatta önümüzdeki yıllarda bir milyar insanı yerlerinden göç ettirecekleri konuşulmaktaydı. Son olarak; Türkiye depremindeki fay hatlarını tetiklemiş olma ihtimalleri de mutlaka araştırılmalı ve tartışılmalıydı. Çünkü ihtimalleri hesaba katanlar ve gerekli tedbirleri alanlar ve teknolojik üstünlüğü sağlayanlar zafere ulaşacaklardı. Şu anda 3. Dünya Savaşı süreci başlamış durumdaydı. Fransız Charlie Hebdo dergisinin ülkemizdeki depreme sevinerek: “Tanklarımızın artık Türkiye’ye girmesine gerek kalmadı” diye yazması, Haçlı Siyonist zihniyetinin Türkiye’yi işgal etme planları olduğunu ortaya koymaktadır. Bu Haçlı zihniyeti özellikle dini figürleri, İslami kesimleri ve İslam kılıflı görünenleri kullanarak ülkemizi fikren işgale kalkışmışlardır. FETÖ’nün Papa’ya yazdığı mektuplar unutulmamalıdır. Dolayısıyla bu süreçte bu insanlar her şeyi bir savaş aracı olarak kullanmaktadır. Millennium Challenge planının Türkiye’yi hedef almadığını savunmuşlardı. Ve bunu kapatmaya çalışanlar da ihanete ortaktı. Eğer bir tehlike varsa bunu gizlememek lazımdı. Millennium Challenge denen tatbikat; ABD’nin 2002 yılında 250 milyon dolarlık dünyanın en büyük operasyonlarından birisinin Nevada Çölü’nde yapılmasıydı. Bu, bin yılın meydan okumasıydı. Fatih Sultan Mehmet’in tarihe gömdüğü Roma, bin yıl sonra yıkılmıştı. Şimdi o Haçlı zihniyet Siyonizm’in güdümünde aynı şeyi Türkiye’ye karşı yapma hazırlığındadır. O tatbikatta ortaya koydukları şey şunlardı; azınlıklarıyla sorunu olan, bir ada devletiyle de sorunu olan, iki boğaza kapısı olan, üç tarafı denizlerle çevrili bulunan bir ada ülkesiyle sıkıntılar yaşayan bir ülkeye deprem sonrası karışıklıklar üzerine kalkışıyorlardı. Bu ülkenin Kürtleri kışkırtılan, boğazları elinde tutan, Kıbrıs’ta sorunlar yaşayan TÜRKİYE olduğu açıktı. Aslında Türkiye’den bahsediyorlardı. Bu senaryoda Türkiye’nin 96 saatte işgali planlanmıştır. Bu depremin ardından şimdi ABD’nin uçak gemisinin Türkiye’ye yardıma gelme bahanesi ve Akdeniz’e doğru İsrail ve Çin savaş gemilerinin harekete geçmeleri çok düşündürücü bir gelişme olarak karşımızdaydı.

“Bugün özellikle İstanbul ve bütün Türkiye tehdit altındaydı. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra belki Türkiye ilk defa büyük bir kuşatma ile baş başaydı. BM’nin Taksim’deki patlamayla aynı haftada bu küresel deprem tatbikatını yapması tesadüf sayılamazdı. BM’nin New York’tan sonra İstanbul’a merkez açmaları tesadüf olamazdı. Taksim’deki patlamayı gerçekleştiren teröristin elbisesinde New York yazması tesadüfle yorumlanamazdı. Türkiye’nin bazı illerinde Türk nüfusunun sayı olarak geriye düşürülmesi bu Siyonist planın bir parçasıydı. Kanal İstanbul haritası Türkiye’de daha duyulmadan Ecumenopolis ve İngiltere, Kanal İstanbul ile ilgili haritayı yayınlamıştı. Bu adamlar psikolojik harp unsuru olarak bilinçli olarak bunları önden yapıyorlar ve duyuruyorlardı. Yeryüzü, tek dünya devleti haline çevrilmeye çalışılmakta, insanlığa bu projeler dayatılmaktaydı” saptamaları haklıydı.

Hatay Altınözü Tepehan Köyü’ndeki Dev Yarılma, Suni Bir Patlamayı mı Hatırlatmaktaydı?

İki yıkıcı depremin ardından Hatay’da afet esnasında bir köydeki zeytin tarlasını ikiye bölen 30 metre derinliğinde ve yaklaşık 40 metre genişliğinde dev bir yarık oluşması şaşkınlığa yol açmıştı. Kahramanmaraş merkezli depremler sonrasında Hatay Altınözü İlçesi’ne bağlı Tepehan Köyü’nde yaklaşık 30 metre derinliğinde, 40 metre genişliğinde ve 250 metre uzunluğundaki çukur, yurttaşları tedirgin etmeye başlamıştı. Oluşan dev yarık drone ile havadan da görüntülenmiş durumdaydı.

Bazı yurttaşlar deprem sırasında büyük bir patlama sesi duyduklarını, aynı bölgede yine yeşil ışık görüp şaşırdıklarını anlatmışlardı. Olayı anlatan bölge sakinlerinden Aziz Gündüz, “Çok büyük bir patlama oldu, ben görmedim ama ses duydum. Sabah bu tarafa doğru baktığımda maalesef bu tarafta böyle bir yıkıntı gördük. Bu tarafa doğru tarla dümdüzdü. Şimdi kepçe dahi inmez. Bilemiyoruz ne olduğunu” şeklinde konuşmuşlardı.

Abdullah Temizkan isimli bir diğer bölge sakini ise, “Patlama buradan çıkmış. Çökmüş, böyle bir şey yok. Patladığını görenler var. İnanamadım. Buradan yeşil dumanlar çıkmış”[2] diye aktarmıştı.

Oysa bir TV kanalındaki canlı yayında köy imamının anlatımına göre, bu olayın deprem öncesi gün yaşandığı şeklinde aklımızda kalmıştı. İlk deprem sırasında bir patlama sesi duymaları ve yeşil duman-ışık görmeleri imkânsızdı, çünkü herkes uykudaydı. İkinci deprem öğlen civarındaydı, yine gündüz olunca yeşil duman-ışık görmeleri mümkün olmazdı.

O halde bu ses, ışık ve büyük çöküntü, depremden bir gün önce olmuş ise bu durum, deprem faylarını tetikleyici bir patlama olarak civardaki magmalar üzerinden kasıtlı olarak ayarlanmış olamaz mıydı? Çünkü bu olaylara, Batılıların Armageddon Savaşı (Hatay Amik Ovası’nda Haçlıların Müslümanları hezimete uğratması) senaryoları açısından bakmak lazımdı.

TSK’nın Başarısından Kimler Rahatsızlık Duymaktaydı?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Depremin ilk anından itibaren, hızlı ve hazırlıklı bir devlet desteğini ve organizeli hizmeti veremedikleri” anlamında ve özür makamında bir itirafta bulunmuşlardı. Pek çok uzman ise, asıl yanlışın, depremin ilk yaşandığı saatlerden itibaren TSK’nın devreye sokulmasında gevşek ve isteksiz davranılması olduğunu vurgulamışlardı.

Uzmanlara Göre; TSK’nın Sahaya Geç Sürülmesi, Büyük Kayıplara Yol Açmıştır!

Oysa 1999 Gölcük depreminde büyük görev üstlenen 24 bin Mehmetçik, yaraların sarılmasında etkin görev almıştı. Uzmanlar, “Asker savaşta düşmanla, barışta ise afetle savaşır. Afet koordinasyonu TSK’ya bırakılmalıydı. Askeri sağlık sistemi olsaydı sahra hastaneleriyle yardıma koşulurdu” şeklinde görüş aktarmışlardı.

“TSK sahaya geç sürüldü!” ve “TSK etkin görev almalı!” uyarıları

Deprem sonrası yaşanan koordinasyon sıkıntısı ve birçok bölgeye yardımların geç ulaştırılması, AFAD’ın yapılandırılması sonrası TSK’nın “destek görevi” pozisyona çekilmiş olması uygulamalarını tartışmaya açmıştı. Gölcük depreminde TSK tüm kaynak ve imkânlarını kurtarma hizmetlerine aktarmış, deprem bölgesinde 24 bin asker görev yapmıştı. 2009'da AFAD’ın kurulması sonrası 5902 Sayılı Kanun gereği “Bütünleşik Afet Yönetim Sistemi”ne geçilmiş durumdaydı. Bu kapsamda yayınlanan ve halen yürürlükte olan Türkiye Afet Müdahale Planı’nda (TAMP) TSK, “Ana Çözüm Ortağı” yerine “Destek Çözüm Ortağı” olarak konumlandırılmıştı. Bu nedenle de Ordu, afet gibi olağanüstü durumlarda ancak kendisinden talep edildiği ölçüde görev almaktaydı. Son deprem felaketinde ortaya çıkan manzara ise eski sistemin çok daha işlevsel olduğunu ortaya çıkarmıştı. E. Koramiral Can Erenoğlu, E. Tümgeneral Ahmet Yavuz, E. Tümgeneral Dr. Tarık Özkut, E. Tuğgeneral Nejat Eslen, E. Kurmay Albay İkrami Özturan bu görüşü paylaşmışlardı.

Eski Sahil Güvenlik Komutanı Can Erenoğlu’nun İlk Günkü Uyarıları:

Gölcük depremini bizzat yaşayan ve büyük üzüntü veren can kayıplarından ders alarak deprem planlamaları yapan, deprem malzemesi konteynerlerini hazırlayan, Kuvvet’e ait binalarını yenileyerek olabilecek ciddi depremlere dayanıklı hale taşıyan Deniz Kuvvetleri Komutanlığı daha önce yaptığı gibi deprem bölgelerine ihtiyaç malzemelerini süratle ulaştırmalıdır.

Mümkünse TCG Anadolu Amfibi Hücum Gemisi dâhil, çıkarma gemilerimiz hastane hizmetleri ve barınma yeri ihtiyaçlarını karşılamak üzere derhal İskenderun’a yollanmalıdır. Giderken iş makineleri, enkaz kaldırma malzemeleri ve Harp/Sahra hastanesi tesisi için malzeme de götürmelidir. Belki de bunlar yapılıyordur. Yapılıyorsa moral açısından açıklanmalıdır.

Örneğin; İskenderun ve Hatay’da hastaneler yıkıldığından, yaralıların gemilerle başka illere taşınmasına başlanması ve bunun açıklanması doğru bir uygulama olmuştur. Ayrıca Askeri hastaneler farklı ortamlarda görev yaptıklarından dolayı her Kuvvet için ayrı ayrı olacak şekilde ve yeni binalar yapılarak açılmalıdır.

Eski GATA Komutanı E. Tümgeneral Dr. Tarık Özkut’un Saptamaları:

“Asker savaşta düşmanla, barışta ise afetle savaşır. Her şeye rağmen emir komuta sistemi sadece TSK’da vardır. Bu süreci sivil personelin yürütmesi sakıncalar doğurmaktadır. Afet koordinasyonu TSK’ya devredilmeli ve bu kapsamda Afet Koordinasyon Komutanı belirlenmeli, böylece afet bölgesindeki parçalı ve dağınık durumun önüne geçilmelidir. Askeri sağlık sistemi; sadece askerler değil, sivil yurttaşlar için bile hayati önem taşımaktadır. Eğer bu sistem şu anda da olsaydı, örneğin başta yıkılan hastanelerin yanında olmak üzere sahra hastaneleri kurulur, askeri hekimler bölgeye kaydırılır ve zaman kaybetmeden yurttaşın yardımına koşardı.”

Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz’un Kuşkuları:

“Sahada güvenlik, arama kurtarma, iş makinaları, seyyar hastane ve mutfak, askeri sağlık sistemi ve özel eğitimli kadrolar konularında eksiklikler görüyorum. Örneğin; kaynak fazlası olarak görülen kişilerin paralı askerliğe teşvik olunması, Güneydoğu’daki personelin büyük ölçüde uzman er-erbaştan oluşması, askerlik süresinin kısaltılması ve askeri sağlık sisteminin kaldırılması gibi nedenlerin, birliklerin eğitim durumunu etkilediğini ve TSK’nın bu tarz durumlara hazırlığını zayıflattığını düşünüyorum. Tüm bu durumlara rağmen bile TSK, afet durumunda en organize kurumdur.”

Emekli Tuğgeneral Nejat Eslen’in Hatırlatmaları:

“Türkiye geniş bir alanda daha önce hiç yaşamadığı bir felaketi yaşıyor. AFAD, mücadelede yetersiz kalıyor ve bu da doğal karşılanıyor. TSK'nın Gölcük'ten büyük tecrübesi var ve NATO’nun ikinci büyük ordusudur. Felaket bölgesinde görev yapan 2. Ordu'yla müdahale etmesi ve bu ordunun AFAD ile koordineli çalışması uygun olur. TSK bu felaket için seferber olmalı, mümkün olan azami sayıda asker ve teçhizat ile gecikmeden katkı sağlamalıdır. TSK açısından da dersler çıkarılmalıdır. İlgili mevzuat yeniden ele alınmalı ve bedelli askerlik sisteminin ortaya çıkardığı sorunlar ortadan kaldırılmalıdır.”[3]

Emekli Amiral Türker Ertürk ise; TSK'dan daha fazla faydalanılması gerektiğini vurgulamıştı!

Ertürk, Twitter hesabından yaptığı bir paylaşımda "Bugün Türkiye'de yönetişim problemi görülmektedir. Askeri gücümüz dâhil tüm imkân ve yeteneklerimizi deprem sonrası oluşan tehdide göre yönlendirmemiz gerekir. Bu iş Cumhur İttifakı aklı ile değil, nitelikli devlet aklı ile olabilir" diye uyarmıştı.

17 Ağustos 1999 depreminin ardından kriz merkezinde görevli olduğunu hatırlatan Ertürk, "En az 35 bin hatta 50 bin askere ihtiyaç duyulduğu bir süreçtir. Uçar birlikler daha yoğun devreye girmelidir. Örneğin; Hatay'a yeterli düzeyde müdahale edilmemiştir. Samandağ perişan vaziyette. Amfibi gemilerle Samandağ'ın güneyine çıkılıp yaralılar, Mersin'e ve diğer güvenli yerlere sevk edilebilir. Çünkü TSK'nın personeli genç ve dinamik, organize, teçhizatı var, akaryakıtı var, iş makineleri var, uçar ve yüzer birlikleri var. Bir ordunun görevi sadece dış tehditle değil, topluma yönelik tüm tehditlerle mücadele etmek demektir" şeklinde görüş açıklamıştı. 

"Daha ilk sabah deprem bölgesinde sıkıyönetim ilan edip, koordinesini TSK'ya vermek lazımdı!"

Emekli karacı Tuğgeneral Osman Aydoğan da depremin ardından yaptığı paylaşımda: "Sabah erken saatlerde deprem bölgesinde sıkıyönetim ilan edilip bütün kurtarma sorumluluğu ve koordinesinin TSK'ya verilmesi gerekirdi. Türkiye'de TSK'dan başka eğitim, teçhizat, malzeme, deneyim ve tecrübe açısından bu işi yapabilecek başka bir kurum yok!" ifadelerini kullanmıştı.

6 Şubat Kahramanmaraş’ta gerçekleşen 7.7 ve 7.6’lık iki deprem; Kahramanmaraş'ın yanı sıra Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep, Elazığ, Hatay, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa'da da büyük tahribat yapmıştı. Depremin hemen ardından yaşanan manzara Türkiye'nin depreme ne kadar hazırlıksız olduğunu ortaya koymaktaydı. Maalesef depremin yoğun yaşandığı il ve ilçelerde arama-kurtarma ekiplerinin yetersiz olduğu anlaşılmış, şikâyetler yoğunlaşmıştı. Birçok enkaza hiçbir yardım ulaşmamıştı. Depremin üzerinden saatler geçmesine rağmen askerlerin yeterince devreye girmemesi kamuoyunda tepkilere yol açmıştı.

Mehmetçik Devreye Girmeye Başlayınca Sevindirici Haberler Artmıştı!

Gelen tepkiler üzerine Mehmetçik gecikmeli de olsa devreye alınmıştı. Mehmetçiğin depremzedelerin yardımına koşma hızının artmasıyla birlikte sevindirici haberler de art arda gelmeye başlamıştı. Milli Savunma Bakanlığı’nın kamuoyu ile paylaştığı bilgilere göre son saatlerde şu faaliyetler başarılmıştı:

• 7 Şubat'ta TSK İnsani Yardım Tugayı'nın Arama Kurtarma Taburu Osmaniye’de gece boyunca aralıksız devam eden arama kurtarma çalışmalarında görev yaptı. TCG İSKENDERUN gemisi, depremde yaralanan vatandaşların tahliyesine başladı.

• TSK tarafından kurulan “hava yardım koridoru” gece boyunca açık kaldı. Aralarında A400M nakliye uçaklarının da bulunduğu 37 hava aracı ile gece boyunca deprem bölgelerine arama kurtarma ekipleri ve yardım malzemeleri taşıdı.

• Hatay'da ve Kahramanmaraş'ta görev yapan Mehmetçik, Buse isimli genç kızı ve Abdullah Veli isimli bir genci enkaz altından kurtardı.

• Hatay Kırıkhan'daki arama kurtarma faaliyetlerine destek sağlayan 5'inci Kolordu İstihkam Alayı Doğal Afetler Arama Kurtarma Timi, enkazdan bir anne ile çocuklarını kurtardı.

• İskenderun'da ise Mehmetçik enkaz altında kalan bir çocuğu kurtardı. Hatay Kırıkhan'da görev yapan 5'inci Kolordu Komutanlığı İstihkâm Alayı Arama ve Kurtarma Bölüğü de bir kadını enkazdan sağ olarak çıkardı.

• İstihkâm Okulu Arama Kurtarma Timleri Adıyaman'da enkaz altında 4 kişiyle irtibat kurdu. Kübra Ecrin Kılınç isimli genç sağ kurtarılırken, diğer 3 kişiyi kurtarma çalışmaları hızlandı.

• Türk Deniz Kuvvetlerine ait TCG Sancaktar ve TCG Bayraktar gemileri, deprem bölgesine iş makinaları ulaştırmak için İskenderun'a doğru yola çıktı. Ayrıca TSK'nın CH-47 tipi ağır nakliye helikopterleri de deprem bölgesi için havalandı.

• Deprem bölgelerindeki yaralı vatandaşları da askeri uçakla Ankara'daki hastanelere taşıyan Mehmetçik, deprem bölgelerine arama-kurtarma çalışmaları için de ekipler ulaştırıldı.

• Mehmetçikler, deprem bölgelerinde depremzedeler için çadır kurdu, yemek dağıttı, genel asayişin sağlanmasına büyük destek sağladı.

• Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde konuşlu bulunan 14'üncü Zırhlı Tugay Komutanlığı personeli, arama-kurtarma çalışmalarına destek için Mersin'e yollandı.

• İskenderun Limanı'nda meydana gelen yangına, askeri helikopterler ve uçakla havadan müdahale yapıldı.

İsyan eden vatandaş intihara kalkıştı!

Adıyaman Valiliği’nin karşısında enkaz kaldırma çalışmaları için kurulan bir vince tırmanan acılı depremzede, intihar girişimine kalkışmıştı!

Depremden en fazla etkilenen ve en fazla can kaybının olduğu kentlerden biri de Adıyaman’dı. Adıyaman Valiliği’nin karşısında enkaz kaldırma çalışmaları için kurulan bir vince tırmanan depremzede, intihar girişiminde bulunmuşlardı.

Elinde bıçak olduğu da görülen depremzede; “Neredeydiniz? Devlet neredeydi? Yalvardım, duyan olmadı… En yakınlarımı kaybettim!..” diye haykırmıştı.[4]

Organize ve Koordine Noksanlığı Acıları Artırmıştı!

Depremin ardından çok sayıda yurttaş ve kurum, depremzedeler için yardım toplamıştı, ancak koordinasyon olmadan yapılan yardımlar ihtiyaç sahiplerine ulaşmamıştı. Gazete ve TV muhabirleri ve gönüllü ekipler Adıyaman'a ve Pazarcık’a gelen yardımların uygun bir şekilde dağıtılmadığını duyurmuşlardı.

Şanlıurfa'da açılan soruşturmadaki bilirkişinin: “Ciddi malzeme kusurları tespit ettik!” itirafı.

"Beton içerisinde kullanılan kum-çakıl tane boyut dağılımının uygun olmadığını saptadık. Normalde yapısal betonlarda en fazla 3 santimetre civarı çakıl olması gerekiyorken burada yumruk büyüklüğünde büyük taşlara rastladık!"

Başsavcılık tarafından açılan soruşturmalarda binalarda inceleme yapmak üzere, 1 Başsavcı Vekili, 5 Cumhuriyet Savcısı, altışar kişilik bilirkişi ve polis ekiplerinden oluşan 3 heyet görevli kılınmıştı. Heyetler kentte yıkılan binalarda incelemelerine başlayarak kolonlardan “Karot” örnekleri almıştı.

Depremde ortaya çıkan insanlık ayıbı!

İpekyol Caddesi'nde yıkılan ve 33 kişinin öldüğü, 4 kişinin kurtarıldığı Osman Ağan Apartmanı'nda incelemelerde bulunan heyette bilirkişi olarak görev yapan Harran Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Yapı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kasım Mermertaş, alandaki enkazın bir kısmının arama kurtarma çalışması sırasında kaldırıldığını hatırlatmıştı.

"İlk incelemelere göre ciddi malzeme kusurları tespit ettik" açıklaması

Yapının tamamen göçmesinden dolayı yapısal kusurların görünemediğini ve şu aşamada malzeme kalitesiyle ilgili çalışma yaptıklarını anlatan Mermertaş, şunları aktarmıştı:

“İlk incelemelerimize göre, ciddi malzeme kusurları tespit ettik. Tabi bunları daha sonradan laboratuvar sonuçlarıyla netleştireceğiz. Beton içerisinde kullanılan kum-çakıl tane boyut dağılımının uygun olmadığını gözlemledik. Normalde yapısal betonlarda en fazla 3 santimetre civarı çakıl olması gerekiyorken burada yumruk büyüklüğünde büyük taşlara rastlamamız, binaların çürük yapıldığının göstergesidir. Çünkü bu da beton dayanımında ciddi düşüşlere sebep olan bir şeydir. Esas değerlendirmeyi numune alım işlemleri tamamlanıp laboratuvar analizlerinden sonra yapmamız gerekir.”

Prof. Dr. Mermertaş, binanın yapılışıyla ilgili de sorunlar olduğundan bahsederek; "Özellikle kolon ve kirişlerde deprem etkilerini alsın diye, yani kesme kuvvetlerini taşıması için kullanılan yanal donatılar, kanca yapılmadan kullanılmıştır, düz olarak 90 derece açıyla bağlanmış ve aralıkları standartların öngördüğü değerlerin altındadır, yani seyrek yapılmış donatıdadır. Yapı 2000 yılı öncesi bir imalat olduğu için bütün demirler düz demir olarak kullanılıyordu. Bunlar tabi betonla tam bir aderans sağlayamıyor, bazı problemler yaşanıyordu. Çok fazla paslanma gördük demirlerde, bu da demir ile donatı arasındaki yapışmayı ortadan kaldırıyor" ifadelerini kullanmıştı.

Yani hem devlet yetkililerinin hem Belediye görevlilerinin; projelendirme, denetleme ve uygun arsa ve zemin tedarik etme konularında sınıfta kaldıkları ve on binlerce masum insanın ölümüne, dolaylı olarak yol açtıkları ortaya çıkmıştı.

Sonuç olarak:

Pek çok ihmalkârlığın, şahsi ve siyasi çıkar için yapılan yolsuzlukların sonucu, hem acı bir iptila hem de sancılı bir imtihan olan bu büyük felaketin, yine çok büyük hayırlara vesile olacağını ummaktayız. Asil Milletimizin, depremin hemen ardından, parti, mezhep ve bölge ayrımı yapmadan hemen imdada koşmaları ve yardım kampanyaları başlatmalarını… Milli birlik ve direniş ruhunu yeniden canlandırmalarını, kutlu değişim ve dönüşümlerin yaşanacağına ve hatta yaklaştığına bir işaret saymaktayız. Elbette acımız ve kaybımız çok büyük, ama tüm yaralarımızı saracağımıza da yürekten inanmaktayız. Milletleri ayağa kaldıran ya böylesi büyük felaketler, veya seçkin ve bilge liderler olduğunu bir kez daha hatırlatmalıyız!

 


   [1] Sn. Cihat Yaycı 1966 Elazığ doğumludur.

   [2] Cumhuriyet / 10 Şubat 2023

   [3] Cumhuriyet / 08 Şubat 2023

   [4] Yurt Gazetesi / 10 Şubat 2023

 

Ahmet AKGÜL -

AHMET AKGÜL KİMDİR?

     

Araştırmacı-Yazar, Düşünür ve Siyaset Bilimci olarak tanınan Ahmet Akgül, Milli Görüş çizgisinde önemli bir fikir adamıdır. Olaylara insan eksenli ve İslam endeksli yaklaşmaktadır.

2004 Ocak ayında, arkadaşlarıyla birlikte İstanbul’da aylık olarak yayınlanan “Milli Çözüm” Dergisini çıkarmaya başlamıştır.

Uzun süreli, ciddi ve çileli bir mücadele dönemi yaşamış ve bu duyarlı, tutarlı ve kararlı tavrını hiç bırakmamıştır. Bu yüzden pek çok sıkıntı ve saldırılara uğramış, defalarca mahkeme açılıp tutuklanmış ve hapis yatmıştır.

İnancımız ve ihtiyacımız olan evrensel hukuk kurallarının; bütün insanlığın ortak değeri ve hayat düzeni haline getirilmesi, “Demokrasi, Laiklik ve özgürlükler” gibi çağdaş kurum ve kavramların; ilmi ve insani temellere göre yeniden şekillenmesi… Ve Türkiye’nin yeni bir barış ve bereket medeniyetine öncülük etmesi konularında yoğunlaşmıştır.

Üstadımızın, başta “İnsanın Yozlaşması”, ardından “Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya” ve yine “Barış ve Bereket Nizamı “İslam Davası” ve Yozlaştırılan “Cihat Kavramı” gibi birçok kitapları İngilizceye çevrilip merkezi Londra’daki Cagaloglu Yayıncılık organizesiyle; Amazon ve Bornes&Noble (bn.com) gibi dünya genelinde dağıtım yapan yüzlerce online sitesinde ve dijital (e-kitap) sayesinde 120 kadar ülkede yayınlanıp okunmaktadır. Ayrıca Üstadımızın “Yüce Kur’an’ın Manası ve Mesajı” başlıklı Meal-i Kerim yorumları İngilizce ve Rusça tercümeleri ile “Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya” kitaplarının İngilizce, Rusça, Arapça, Çince, Japonca ve İspanyolca tercümeleri tamamlanıp basılmış olup; Almanca, Fransızca, Kırgızca ve Farsça tercümelerinde de sona yaklaşılmıştır.

Milli siyaset ve sorumluluk düşüncesini farklı bir boyutta ele alan ve yorumlayan Hocamız; yaklaşık 40 yıldır Türkiye’mizin her yerinde, Avrupa’da ve İslam ülkelerinde, önemli seminer ve konferanslara katılmaktadır.

Mili Görüş’e çöreklenmiş bazı şaibeli kişilerin gizli niyet ve tertiplerini haber vermesi, uzun vadeli hedefler ve stratejik tavizler sonucu Parti'ye girdiklerini sezmesi ve söylemesi nedeniyle, Ahmet Akgül’ün teşkilatlarda ve Milli Görüşçü kuruluşlarda hizmet vermesi engellenmeye çalışılmış; Erbakan Hoca ise, kendisinin daha bağımsız davranabilmesi ve nifak çarkı içinde körletilip kirletilmemesi için bu girişimlere karşı çıkmamış, ama kendisini uzaktan destekleyip yönlendirmekten de geri durmamıştır. Erbakan’ın “Adil Düzen” projeleri, AKP’nin siyasi hileleri ve karanlık ilişkileri, Fetullahçı Cemaatin gizli mahiyeti konularında sayılı uzmanlardandır.

1949 Elazığ doğumlu olan, çeşitli konularda yayınlanmış ve hazırlanmış 90 (doksan) eseri bulunan yazarımız, evli ve beş çocuk babasıdır.

      

Hocamız’ın Başlıca Kitapları:

● Yüce Kur’an’ın Manası ve Mesajı (Türkçe Meal-i Kerim. Abdullah Akgül Yayına Hazırladı.) (İngilizce ve Rusçaya çevrildi.)

Milli Sorunlarımız ve Sorumluluklarımız (2 Cilt)

Dünyanın Değişimi ve Erbakan Devrimi

Refah-Yol’la Rantiye Savaşı

Cemaatin Cılkı, Erdoğan’ın Çarkı, Erbakan’ın Farkı

Türkiye Kuşatılırken, Kuklaların Kapışması

Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya (İngilizce, Rusça, Çince, Japonca, Arapça ve İspanyolcaya çevrildi.)

Bizim Atatürk

Küresel Fesatçılık ve Fetullahçılık

● Dış Politika Yazıları (I) BOP’un Temel Taşları (1988-1998)

● Dış Politika Yazıları (II) Tarihin En Talihsiz Yılları (2002-2015)

Siyaset ve Strateji Bilgeliği

Osmanlı Sistemi ve Abdülhamit Siyaseti

İslam Davası ve Cihat Kavramı (İngilizceye çevrildi.)

● “İnsan”ın Yozlaşması (İngilizce ve Rusçaya çevrildi.)

Ah-u Figan’ım (Şiir)

Başörtüsü İnkârı ve İstismarı

AKP Tahribatının Fotoğrafı: İslamcı Münafıklar

Yeni İstiklal Savaşında Milli Şuur ve Ordu

Bir Dış Proje Olarak AKP Gerçeği ve Akıbeti

Bilge(!) Erdoğan’dan, İlkeli(!) Numan’a AKP Tezgâhı

Cezaevinde Yazdıklarım

Siyonizm-Deccalizm Ortaklığı

Devrim Simsarları ve Din İstismarcıları

Dilin Düğümü Çözüldü (Şiir)

Din Dengedir İslam İlericiliktir

Din – Devlet ve Demokrasi

Ergenekon Senaryosu “At Değiştirme” Operasyonu muydu?

(Kadiri - Haydari Tarikatı) Gönül Seması ve Tasavvuf Kapısı

Medeniyet Mücadelesi ve Mehdiyet Müjdesi

● Teşkilatçılık (İletişim ve İşbirliği Sanatı) Mesaj ve Metod 

Milli Siyasette Kirli Hesaplar-1 Milli Görüş’ün Marazlıları

Milli Siyasette Kirli Hesaplar-2 Sonradan Yamuklaşanlar

ABD’li Siyonistlerin, AKP’li Piyonistleri Bir Devrin Bitişi ve Bir Devrimin Gelişi

İdlib-Amik Ovası ve Yaklaşan Armageddon Savaşı

BDP’nin Özerklik Ezanı, TC’nin Cenaze Namazı Olacaktı

Bir Devrim Yaşanıyordu!

Dünya Dönüşüme Hazırlanıyordu

Hidayet Kıvılcımı ve Hikmet Kılıcı (Şiir)

Katı Ulusalcıların ve Ilımlı İslamcıların Din Tahribatı

Osmanlı’dan Cumhuriyete Kripto Yahudiler ve Pakraduniler

Yüz Kur'ani Kavram ve Yorumları

Bizden Söylemesi-1 AKP İntihara Gidiyordu… (Yayına Hazırlayan: Ufuk Efe)

Bizden Söylemesi-2 Türkiye Uçuruma Sürükleniyordu… (Yayına Hazırlayan: Ufuk Efe)

Terör-Masonluk ve Mafia Medeniyeti

Cumhuriyet Türkiye’sinde Nifak Hareketleri

Ruhlar-Sırlar ve Uzaydaki Yaratıklar

Sabah Yakın Değil miydi?

Tarikatların Hizmet Sahası ve Islahı

Tuz Kokarsa…

Türkiye Büyüyor muydu, Bölünüyor muydu?

Türkiye Dağılacak mıydı, Doğrulacak mıydı? (Ahmaklar Okumasındı!)

Türkiye Tarihi Dönemeçte, Ya Yıkılacak Ya Şahlanacaktı!

Yakın Tarihimizde Yüceler ve Cüceler (2 Cilt)

Zafer Muştuları ve Fetih Hazırlıkları

Erbakan’dan İntikam Alanlar

Suriye’de Yaklaşan Hilal-Haç Kapışması

Başkanlık Muamması ve Çarkların Tıkanması

15 Temmuz Hıyanetinin Gizemi: Bir Darbe Analizi ve Sistem Krizi

Pazarlık Partisi ve Palavra İktidarı

Kemalizm-Tayyibizm Uyarlaması

Asker Darbesi Değil Devlet Müdahalesi Lazımdı

İslam’dan Uzaklaştıkça, İnsanlıktan Çıkılması

Dert Söyletir Aşk İnletir (Şiir)

● Hainleri Haşlama, Zalimleri Taşlama (Şiir)

İstanbul Sözleşmesi ve Ailenin Çözülmesi

Türkiye'nin Erdoğan'la Sınavı ve Ukrayna Savaşı

      

Üstadımızın hazırladığı; İlköğretimden, Üniversiteye kadar öğrencilerimize inanç ve ahlâk esaslarını ve Milli-İnsani sorumluluklarını öğretecek Ders Kitapları:

İlkokul 4-5: Çocuklar Sizin İçin Yaratılış Harikaları ve Din Ahlâkı

Ortaokul-1: Bilimin Işığında Allah’ın Varlık Kanıtları ve İslam Ahlâkı

Ortaokul-2: Allah'a İman ve Ahlâk Kuralları

Ortaokul-3: İslam; Doğal Hayat ve Güzel Ahlâktır

● Lise-1: Yaratılışın Bilimsel Kanıtları

Lise-2: İslam'ın Aydınlığı ve İmtihanın Şartları

Lise-3: Müslüman; Güzel Ahlâk ve Sorumluluk Taşıyandır

Lise-4: "Gençliğin Sorunlarına Milli Çözüm Programı"

Üniversite-1: Yaratılış Sırları ve İslam’ın Esasları

Üniversite-2: Allah'ın Varlığı ve İmtihanın Sırrı

Üniversite-3: Olgun Müslümanın Hayatı ve İslam’ın Amacı

      

Hocamızın Önsözünü Yazdığı Milli Çözüm Yayınları:

● Üstad Ahmet Akgül’ün Özgeçmişi ve Öğretileri (Yakup Gözübüyük)

● Haykırış (Şiir - Ali Çağıl)

AKP Yönetimi ve Tahribat Yöntemi Sistem Tahlili ve Siyaset Tenkidi (Nevzat Gündüz)

● Sözün Çözüme Dönüşmesi (Siyasi Fıkralar - Osman Eraydın)

● Ayar Aynası ve Nokta Atışı (Sosyal ve Siyasi Fıkralar - Erdoğan Bişkin)

Milli Çözüm Ekibinden: İlginç Rüyalar ve Manevi Uyarılar (2 Cilt - Hazırlayanlar: Fatma Betül Erişkin – Nail Kızılkan – Neslihan Bayraktar)

 

Devami
Bu e-posta adresini spambotlara karşı korumak için JavaScript desteğini açmalısınız Web Sitesi

SON YORUMLAR