Reklam
Reklam
Reklam

YARATILIŞ SIRLARI VE HAYATIN HAKİKATI

Kullanıcı Değerlendirmesi: / 5
ZayıfMükemmel 

 

"O yarattığını bilmez mi?" (Mülk:14)

  Karada, denizde havada; nebat, hayvanat ve insan, bütün mahlukatın yaratılış gayesini...

  Yerlerin, göklerin ve bütün evrenin bu ince hikmetli intizam ve insicam projesini...

  Ahseni takvime mazhar kılınan, yani en güzel ve mükemmel yetenek ve yetkilerle donatılan ve Allah'ın halifesi-temsilcisi makamında dünyaya yollanan insanın, asli ve kutsi görevlerini ve toplumsal hayatın temel prensiplerini...

   Şeytanın vehim ve vesveselerini, zalim sistemlerin hile ve hıyanetlerini ve bunlardan kurtuluş çarelerini, en iyi Allah bilmez mi?

  En adil tarzı, en asil tavrı, en lazım hizmeti ve en acil hazırlığı, bize Allah öğretmez mi?

  Evet;

  "Kusursuz ve sonsuz yaratıcı; her biri eseri entika ve harika olan yarattıklarının: aslını, amacını ve ihtiyacını, elbette herkesten daha iyi bilmez mi?

  Haşa;

  Bilgisizlik, bilinçsizlik ve beceriksizlik ve adaletsizlik gibi sıfatlar, Alemlerin Rabbine yakışık düşer mi?

  O'nun kelamı ve ahkamı olan ve Yüce İslam ahlakının ve onurlu hayatın esaslarını anlatan Kur'anı Kerimden gafil ve cahil kimseler, hidayet ve saadet yolunu bulabilirler mi?

  Ki İslam: Barış ve adaleti bozan her türlü            haksızlık ve ahlaksızlığa isyandır!..

  Ki Müslüman: Hakka inanan, hayra çalışan, halkı savunan ve mazluma sahip çıkan adamdır!.

  Ki Kur'an: Kainatın ve onun küçültülmüş bir örneği olan insanın ve toplumların yaşam kılavuzu ve Firavun düzenlerini devrim programıdır!

İnsanda özetlenen kainat ve "genom"da özetlenen insan

  Bazen küçük şeylerdeki sanat ve hikmetin büyüklerdekinden basit olduğu hatasına düşülüyor. Bunun ne kadar temelsiz olduğunu Bediüzzaman Hazretleri bir örnekle gözler önüne seriyor: Harf olarak gökyüzündeki yıldızlarla yazılan bir Kur'ân-ı Kerîm, insanların dikkatini ne ölçüde çekerse, atom denilen 'cevher-i ferd' üzerine yazılabilecek bir Kur'ân da ondan daha harika olur. Zîrâ küçük şeyler üzerinde yapılacak sanat, çok daha ileri bir teknik ve bilgi gerektirir. Bazen iğnenin baş kısmına dua yazmayı başaran veya bir pirinç tanesi üzerine Kur'ân âyetlerini ve hikmetli sözleri işleyenleri duyduğumuzda şaşırmamız bundandır.

  Acaba atom üzerine Kur'ân-ı Kerîm'in bir nüshası yazılabilir mi?      Bütün varlıklar; Canlı Kur'an

  Böyle bir işe teşebbüs eden bilim insanları, pirinç tanesine yazı işleyenler gibi, keskin uçlu kalem kullanma yerine, odaklanmış elektron ışını demeti kullanıyorlar. Liverpool Üniversitesi'ndeki bazı araştırmacılar iki atom genişliğinde çizgi çizebilecek bir ışık geliştirdiler. Bu çizgi öylesine dar ki, bunlardan yan yana milyonlarcası; ancak normal bir kurşunkalem ile çizilen çizgi kalınlığına erişir. Şüphesiz bu işin elle yapılması; mümkün değildir. En küçük bir titreme bile çizgileri karıştıracaktır. Bu yüzden, elektron ışınları bilgisayar kontrolünde gönderilmesi gerekir.

  Bir milimetre kare kabul ettiğimiz bir toplu iğne başında yaklaşık 4 trilyon atom olduğunu hatırlarsak, atomların ne kadar küçük şeyler olduğunu anlarız. Atomları, her kenarda 10 atom olmak üzere 100 atomlu kareler şeklinde düzenleyelim. O zaman toplu iğne başında bu karelerden 40 milyar adet elde ederiz. Bu karelerin her birine atomlardan bir harf kazınabilecek ve bazı kareler de kelimelerin aralarındaki boşluklar için kullanılacaktır. Bir kelimede ortalama altı harf olduğunu düşünürsek, 28 milyar tane kareyi 4,7 milyar kelimeyle doldurabiliriz. Encyclopedia Britannica, yaklaşık 50 milyon kelimeden ibaret bir ansiklopedidir. Önceleri, bu ansiklopedinin tamamının toplu iğne başına sığdırılamayacağı düşünülmekte imiş; fakat daha sonra görülmüş ki, bu ansiklopedi iğne ucunun yüzde biri kadar bir yere sığabiliyor! Her harf yukarıda söylenenden on kat daha uzun ve enli yapılsa bile, yine de tam bir ansiklopedi iğnenin başına sığabiliyor. İğnenin ucu nasıl da devasa bir alanmış! Liverpool Üniversitesi'ndeki araştırmacılar, bunun gerçekten yapılacağını denemek için ansiklopedinin bir sayfasını iğne başının uygun bir köşesine yerleştirerek gösterdiler.

  Ansiklopediyi iğnenin başına yazabilmenin kime ne faydası var diyebilirsiniz. İleride bu teknolojinin açacağı yeni ufukları bir kenara bırakıp, İlâhî Kudret'in yarattığı bazı ince sanat eserlerinde bu teknolojinin kullanılışına bir misâl verelim. Atomların birer harf gibi kullanıldığı kitapların belki de en muhteşem örneklerinden biri, hücre çekirdeğindeki kromozomlarda sergileniyor. Canlı varlıkların yapılarına ait genel plân ve programlar, Kudret Kalemi'yle DNA moleküllerine çok sanatlı ve şifreli şekilde yazılmıştır. İnsan Genom Projesi, birer kütüphane veya bilgi bankasını andıran kromozomlardaki genlerin okunmasını mümkün hâle getirmiş ve insan denen küçük kâinatın biyolojik sır ve özelliklerini biraz daha gün ışığına çıkarmaya başlamıştır.

  Bu kadar bilgi çok küçük DNA içine nasıl sığdırılmış? Her şey bir ayet ve bürhan!

  Bir hücrenin çekirdeğinde kromatin şeklinde paketlenmiş bir kromozomdaki DNA molekülü açılıp birbirine eklenirse, yaklaşık 6 metre gelir! Bu uzunluktaki DNA'nın ne kadar çok sayıda atom ihtiva ettiğine şu örnekle bakabiliriz. Bir santimetre uzunluğunda hidrojen zinciri elde etmek için 75 milyon hidrojen atomunu uç uca dizmemiz gerekir. Buna göre bir hücredeki 46 kromozomun uzunluğu 300 metreye yaklaşır. Liverpool Üniversitesi araştırmacılarının elektronla çizdikleri iki atom genişliğindeki çizginin bizim bir kurşun kalemle çizdiğimizden milyon defa daha ince olduğunu tekrar hatırlarsak, 300 metre uzunluğundaki DNA zincirinin katlanıp dürülmüş hâlinin ne kadar küçük bir mekân işgal edeceğini anlamak zor olmayacaktır.

  Aslında bu insan denen küçük kâinatın bir santimetrenin yüz binde, hattâ milyonda biri gibi akıl almaz bir küçüklüğe kromozom hâlinde sıkıştırılması demektir. Elbette bu harika iş, atom denen cansız ve şuursuz varlıkların, karışık tesadüflerin değil, her icraatı mu'cize olan ilmi ve kudreti sonsuz Allah'ın (cc) eseridir.

Atomdaki Kur'ân ve Kur'an da ki Ferman!

Şimdi, atom üzerine Kur'ân-ı Kerim'i nasıl nakşedebileceğimize bakalım: Atomlar çıplak gözle görülemeyecek kadar küçük olduğundan konuyu daha rahat kavramamız için onları rahatlıkla görebileceğimiz büyüklüğe çıkarmak için dünya kadar büyük bir elma düşünelim! Her şey gibi elmayı da meydana getiren atomlardır. Bu olağanüstü elmada atomlar futbol topu kadar olurlar. Ancak ne var ki hâlâ nötron ve protondan ibaret çekirdeği göremeyiz. Çekirdekle elektron arasındaki mekân, atom boyutu ölçeğinde oldukça geniş bir mesafedir. Bu mekânın yarıçapı, bir elektronun atoma oranı cinsinden 1/100.000 değerindedir. Çapı 1 santimetre olan küçük bir bilye taneciği elektronu temsil ederse, çekirdek bu bilyeden 1.000 metre ötede bulunacak demektir. Çekirdeği bir top kadar büyüttüğümüzde en küçük atom (mesela hidrojen atomu) 2.000 metre çapında bir küre olarak karşınıza çıkacaktır. Siz bu küre üzerine ister bir bilye büyüklüğündeki elektronları, yahut bundan 1.836 defa daha büyük nötron veya protonları, birer harf gibi kullanarak kaç adet Kur'ân yazabileceğinizi hesaplayın. Böylesine dev bir küre üzerine onlarca hattâ yüzlerce Kur'ân nüshası yazılabileceğini tahmin etmek zor olmayacaktır.

  Bu örneklerde dikkatimizi çeken önemli hususlardan biri, atomların neredeyse tamamen boşluktan ibaret olmasıdır. Bir atomu tamamen atom çekirdeği ile doldurmaya kalksak 1015 (10'un yanına 14 adet sıfır ilâve edilir) adet gerekecektir. Sadece atom yüzeyini değil de o devasa kürenin içini, boşlukları da dolduracak şekilde kullanıp Kur'ân yazmaya kalkışılsa, Kur'ân'ın toplam harf sayısı 300620 olduğuna göre, atom çekirdeği harf olarak kullanıldığı takdirde binlerce Kur'ân nüshası yazılabilecektir.

  Şaşırtıcı Benzerlik ve sanat-ı Rahman!

  Büyüklük ve küçüklük nispî hakikatlerdir. Kendimizi bir sineğe ve mikroorganizmaya göre büyük sayabiliriz. Kâinatı düşündüğümüzde ne kadar küçük, aciz ve zayıf olduğumuzu bir derece idrak edebiliriz. Hücre, insanın yüz trilyonda biri kadardır. Hâlbuki bir hücrede insan ilmi varlık olarak özetlenmiştir. Bu açıdan bakarsak insan ihata edilemez genişliktedir. Eğer hücrenin şuuru olsaydı, muhtemelen bizim kâinatın fihristi olduğumuzu kavramakta güçlük çekmemiz gibi, o da insanın kendisinde nasıl toplandığına şaşacaktı.

  Dünya, Güneş Sistemi içinde bir nokta gibi kalırken, insan da Dünya içinde bir nokta hükmündedir. Kâinat denen bu İlâhî Kitabı insan şeklinde özetleyen Kâinat Kitabı'nın Sahibi, insanı da genom isimli atomlarla yazılmış minicik kitaplarda özetliyor. Yüce Yaratıcı'nın, Güneş Sistemi'ni atom sistemine benzer şekilde yaratması ilginç bir hakikattir. İnsanı durup düşünmeye, ibrete ve hayranlığa sevk eden iç içeliği ve birlikteliği ile zerreyi yaratanın, Güneş gibi devasa küreleri ve bütün bu sanatlı nizamı anlayıp takdir edecek insanları yaratan ile aynı Yaratıcı olduğuna işaret ediyor.

  Bir insan atomdan hacim olarak 1028 (10 un yanına 27 tane sıfır ilâve ediniz) misli daha büyüktür. Güneş de insandan 1028 misli büyük. Bu durumda insanın Güneş ile atom ortasında yer aldığını söyleyemez miyiz? Atom zerreyi, Güneş küreyi temsil ediyor. İnsanın küre ile zerre arasındaki bu enteresan konumu (normo âlem oluşu) dikkat çekicidir. (Prof.Dr. Osman Çakmak / Sızıntı)

Beynimizdeki ve sinir sistemindeki muazzam mucize ve intizam:

  Beyindeki sinir hücrelerine nöron, beyin ve sinir hastalıkları ile ilgilenen tıp dalına nöroloji, beyin ve sinir cerrahisine de nöroşirürji denmektedir. İnsan beynindeki nöron sayısının 200 milyar civarında olduğu tahmin ediliyor. Beynin bir mm3'ünde yaklaşık 150 bin nöron bulunur. Her nöron, akson, gövde ve çok sayıda dendritten meydana gelir. Nöronlar arasındaki bağlantı, akson ve dendritler üzerinden kurulur. Dendritlerin sayısı 20-30 bin civarındadır. 200 milyar nöron hücresini besleyen, yabancı madde ve mikropların zararlarından koruyan ve onların atıklarını temizleyen birkaç yüz trilyon glia hücresi bulunur. Ayrıca aksonun muhafazasında vazifeli myelin kılıfını oluşturan schwan hücreleri vardır.

  Prof. Dr. Gazi Yaşargil beyinde gerçekleştirilen bilgi-işlemin hız ve kapasitesini açıklamada kullanılan klâsik bilgisayar benzetmesine katılmadığını şu şekilde ifade ediyor: "Beyin, âdet üzere şimdi bilgisayara benzetiliyor. Bilgisayarlar beynin imkânlarının pek ufacık bir parçası bile olamaz. Dünyada 500 milyon telefon var deniyor. Beynimizde trilyon üzeri telefonlar işliyor. Nöronların nasıl işbirliği yaptıkları henüz bilinmiyor."

  Nöronlar birbirlerine sinaps denen kavşak noktaları ile bağlanır. Bir nöron diğer bir nöronu uyarabilir veya baskılayabilir. Bilgi akımı sinapslarda aksonlar üzerinden gerçekleştirildiğinden daima tek yönlüdür. Yani bilgi bir nörondan diğerine akson üzerinden geçer. Bir nöronun aksonu ile diğer nöronun dendritinin buluşma noktası olan sinapslarda bilgi işlenmektedir. Beynimizin en önemli fonksiyonu olan bilgi işlemenin (entegrasyon) gerçekleştirildiği yerler olan sinapsların tahminî sayısı 200 trilyondur.

  Beynimizdeki haberleşme ağı (neural network) şekilleri, literatürde divergence, convergence, art descharge, renshaw inhibition ve reciprocal inhibition gibi terimlerle ifade edilmektedir.

  Yukarıda beynimizle ilgili anlatılanlar; çok fonksiyonlu devasa bir fabrikanın makine, aydınlatma ve diğer elektrik-elektronik sistemlerinin günün, haftanın, senenin ve bütün bir çalışma ömrünün değişik zaman dilimlerindeki işleyişini, farklı fonksiyon taleplerine bağlı olarak kendi kendine ayarlaması gibi bir mekanizma olarak düşünülebilir.

  Netice olarak, beynimizde sayısız elektrik ve kimyevî uyarılarla çalıştırılan sinir devreleri ve ağları mevcuttur. Yüce Yaratıcı tarafından beynimize yerleştirilen ve işletilen bu devrelere o kadar mu'cizevî vazifeler yüklenmiştir ki, insan konuşabilmekte, düşünebilmekte, karar verebilmekte, üzülmekte, sinirlenmekte; ayrıca bilinen ve bilinmeyen binlerce belki de milyonlarca meleke ve hassayı yerine getirebilmektedir. Bütün bunların, tesadüfen, cansız, akılsız ve şuursuz atomların, onların bir araya getirilmesiyle oluşturulan proteinlerin hattâ hücrelerin marifetiyle ortaya çıktığını düşünmek, akla ve vicdana ters düşmektir, ilmi ve bilmi tepelemektir.23

  Şimdi biraz kafayı yoralım ve soralım:

  Her şeyi yoktan var eden ve her an varlığını devam ettiren,

  Geçmiş gelecek her şeyi en ince teferruatına kadar bilen,

  İnsan vücudundaki muntazam ve mükemmel sistemi, tabiattaki ve kainattaki muazzam ve muhteşem düzeni kurup yürüten,

  Kuvvet ve kudreti her şeye yeten, rahmet ve nimeti hiç tükenmeyen böyle Yüce bir Yaratıcının, haşa:

  Kur'anında karışıklık

  Kanunlarında haksızlık

  Kurallarında çarpıklık

  Kararlarında yanlışlık aramak,

  Adem oğlunu insanlıktan çıkarıp, hayvanlıktan aşağı düşürmez mi?

  İnsanı yeryüzünde kendi zatının tecellisi ve temsilcisi olacak halife makamında yaratan Allah, kullarının saadet ve selametini, herkesten daha çok düşünmez mi?

  O'nun evrensel barış ve bereket programı olarak gönderdiği İslam'dan kopuk rejim ve reçeteler, dünyayı böylesine cehenneme çevirmez mi?

  Kur'ana taş atanlar, İslami yaşam tarzına sataşanlar,  Müslümanlığı ve Müslümanları gericilikle suçlayıp saçmalayanlar, kısaca, nefsani ve şeytani dürtülerle Allah'a savaş açanlar, aslında kendi özlerine saldırıp kirlettiklerini, kendi gözlerini kör ettiklerini fark etmezler mi?

  Bu arada fıtrat ve kolaylık dini olan İslam'ı bidatlerle zorlaştıran, şekilcilik ve taklitçilikle yozlaştıran, istismar edip geçim kaynağı, siyaset ve servet basamağı yapan ve böylece başkalarının da ürküp dinden uzaklaşmasına yol açan kimseler, Yüce Dinimize, dinsizlerden daha çok zarar verdiğini anlayıp, hala bu gaflet ve cehaletten vazgeçmezler mi?   

Yoktan Yaratılışın İlmi İspatı

Evrenin Kur'an'ın bildirdiği şekilde, yoktan yaratıldığının delilleri bulunmaya devam ediliyor ve bu gerçeği ortaya koyan bilim adamları Nobel ödülü ile ödüllendiriliyor.

  2006 Nobel Fizik Ödülü'ne, evrenin oluşumunda Big Bang patlamasının rolünü araştıran ABD'li bilim adamları John C. Mather ve George F. Smoot layık bulundu. İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi Daimi Genel Sekreteri Gunnar Oquist ve Nobel Komitesi Başkanı Per Carlson, Mather ve Smoot'a Big Bang teorisine katkılarından dolayı teşekkür etti.

  Mather ve Smoot, 1989'da NASA'nın COBE uydusundan gelen verilere dayanarak yaptıkları ölçümlerde, evrenin doğumundan 380.000 yıl sonraki halini gözlemlemeyi başarmıştı. Evrenin tarihinde bu kadar geriye gidilmesi o zaman için büyük bir aşamaydı.

  Mather ve Smoot, COBE uydusunun tespit ettiği kozmik arka plan ışınımından yararlanarak, evrenin doğumuyla ilişkilendirilen Big Bang patlamasıyla ilgili araştırmalar yaptılar. Işığın maruz kaldığı bükülmeyi inceleyen Mather ve Smoot, galaksilerin oluşumuyla ilgili önemli ipuçlarına ulaşmıştı. Mather ve Smoot, evrenin en erken dönemlerinde 3.000 santigrat derecelik bir ısı topuyken çıkardığı mikrodalga radyasyonunu gözlemlediler. Big Bang Teorisi'ne göre evren, zamanla bugünkü - 273 santigrat derece'ye kadar soğuduğunda yaydığı radyasyon da zayıfladı. Nobel Komitesi'nden yapılan açıklamada Mather ve Smoot'un araştırmalarının evren bilimin bugünkü haline dönüşmesine büyük rol oynadığı belirtildi.

  1922 yılında ilk olarak Rus fizikçi Alexandre Friedmann ile evrenin durağan bir yapısı olmadığı keşfedildi ve o zamandan günümüze kadar astronomi alanında çok büyük gelişmeler yaşanmaya başladı. Bu gelişmelerin hepsinin evrenin bir başlangıcı olduğu, yani yokluktan ortaya çıkmış olması pek çok bilim otoritesine yaratılışı kabul ettirdi. Bu otoritelerden biri yakın zamanda artık ateist olmadığını açıklayan Anthony Flew idi. Anthony Flew Büyük Patlama teorisinin ortaya koyduğu gerçek ile ilgili şunları söylemiştir:

İtiraflarda bulunmanın insan ruhuna iyi geldiğini söylerler. Ben de bir itirafta bulunacağım: Big Bang modeli, bir ateist açısından oldukça sıkıntı vericidir. Çünkü bilim, dini kaynaklar tarafından savunulan bir iddiayı ispat etmiştir: Evrenin bir başlangıcı olduğu iddiasını.24

  Her yeni bilimsel araştırma, bilim adamlarının önüne tek bir gerçeği koymaktadır: Madde ve zaman, sonsuz güç sahibi olan, gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri kusursuzca var eden bir Yaratıcı, her şeye kadir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

  Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah'ın her şeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah'ın ilmiyle her şeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için.25

  Bilimin keşfinden binlerce yıl önce, evrenin oluşumuna dair gerçek Allah'ın insanlara yol gösterici olarak indirdiği mukaddes kitaplarda bildirilmiştir. Tevrat, İncil ve Kur'an gibi İlahi kitapların her birinde, evrenin ve tüm maddenin Allah tarafından yoktan yaratıldığı haber verilmiştir.

  Bu İlahi kaynakların içinde tahrifata uğramamış yegane kitap olan Kur'an'da ise, hem evrenin yoktan yaratılışı, hem de bu yaratılışın biçimi konusunda bilgiler verilmektedir. 14 asır önce vahyedilmiş olan bu bilgiler 20. yüzyıl biliminin bulgularıyla tamamen paraleldir.

  Öncelikle evrenin "yok" iken "var" hale geldiği, Kur'an'da şöyle haber verilir:

  O (Allah) gökleri ve yeri bir örnek edinmeksizin yaratandır...26

  Günümüzden tam 14 asır önce insanların evrenle ilgili bilgilerinin son derece kısıtlı olduğu zamanlarda yine Kur'an'da bildirilen bir başka gerçek de, aynı Big Bang teorisinin ortaya koyduğu gibi, tüm evrenin, çok küçük bir hacimde bir arada iken ayrılıp genişlemesiyle ortaya çıkmış olduğudur:

  O inkar edenler görmüyorlar mı ki (başlangıçta) göklerle yer birbiriyle bitişikken, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?27

  Üstteki ayetin Arapça orijinalinde çok önemli bir kelime seçimi vardır. Ayetin "birbiriyle bitişik" olarak tercüme edilen "ratk" kelimesi, Arapça sözlüklerde "birbiriyle iç içe, ayrılmaz durumda, kaynaşmış" anlamlarına gelir. Yani tam bir bütün oluşturan iki madde için kullanılır. Ayetteki "ayırdık" ifadesi ise Arapça "fatk" fiilidir ki, bu fiil ratk halindeki bir nesnenin yarıp, parçalayıp dışarı çıkması anlamına gelir.

  Ayette göklerle yerin ratk durumunda olduğundan bahsedilmektedir. Ardından bu ikisi fatk fiili ile ayrılmışlardır. Yani biri diğerini yararak dışarı çıkmıştır. Gerçekten de Big Bang'in ilk anını hatırladığımızda, kozmik yumurta denilen noktanın evrenin tüm maddesini içerdiğini görürüz. Yani her şey, bir başka deyişle tüm "gökler ve yer" bu noktanın içinde, ratk halindedirler. Ardından bu kozmik yumurta şiddetle patlamış, bu yolla maddeler fatk olmuş, yani yumurtayı yarıp dışarı çıkarak tüm evreni oluşturmuşlardır.

  Modern bilimin bulguları bir yandan materyalist dogmayı geçersiz kılarken, öte yandan da Kur'an ayetleri ile haber verilen gerçekleri bir kez daha tasdik etmektedir. Çünkü evren materyalistlerin sandığı gibi, maddenin içindeki birtakım tesadüfler ile değil, Allah'ın yaratmasıyla var olmuştur ve Allah'tan gelen bilgi, kuşkusuz evrenin kökeni hakkındaki en doğru bilgidir.

[1] Prof.Dr. Ömer Arifağaoğlu / Sızıntı

[1] (Henry Margenau, Roy Abraham Vargesse. Cosmos, Bios, Theos. La Salla IL: Open Court Publishing, 1992, s. 241)

[1] Talak: 12

[1] Enam: 101

[1] Enbiya: 30



Bu yazarin diger makaleleri

  Kehf Suresi 60-82. ayetleri) 60=Hani, bir vakitler Hz. Musa...
Devami
  D-8'ler; son birkaç asırdır, Siyonist merkezlere ve emperyalist güçlere...
Devami
Teşkilat mensuplarının ve yönetici kadroların; özellikle Hak dava dertlisi Müslümanların,...
Devami
  NE HALE GELDİK?      Gafletle dolaştım, gayesiz gezdim Hayallere daldım, uzun emelli! Zatından...
Devami
MİLLİ ÇÖZÜM'Ü MERAK EDENLERE      Edebiyat, sanat değil; dava, tebligat Politika, palavra...
Devami
  İNSAN OL Kİ, HUZUR BULASIN!..            Türk Kürt Arap sağcı,...
Devami

Makale Paylaşım Sayısı: 4624

Yorum ekle

Yazdığınız her yorumla birlikte IP adresinizin kayıt edildiğini ve Türkiye Cumhuriyeti hukuk kurallarına aykırı, iftira ve genel ahlaka aykırı tarzda yorumlarınızdan hukuken ve vicdanen sorumlu tutulacağınızı tekrar hatırlatırız...


Güvenlik kodu
Yenile

SON YORUMLAR