Reklam
Reklam
Reklam

OBAMA, ABA ALTINDAN SOPA GÖSTERİYORDU!

Kullanıcı Değerlendirmesi: / 0
ZayıfMükemmel 

Şovmenlere şakşakçılık yapmayın!

Erbakan Hoca'nın Star muhabirine söylediği gibi:

Onlar (Batılılar) bunları (Milli gömlek çıkaranları) kandırmışlardır. Danimarka Başbakanı Rasmussen'in NATO Genel Sekreterliğini, AKP'nin kabulü yanlıştır. Önce itiraz eder gibi davrandılar, sonra geri adım attılar. En azından verdiği sözleri yerine getirdikten sonra kabul etmeleri lazımdı.

Obama yuvarlak laflar ve mavi boncuk dağıtan tavırlarla tehlikeli talimatlar içeren taleplerini sıralamıştır.



Obama açıkça ve Küstahça:

Ermenistan sınırının açılmasını, Ermeni soykırım iddialarının tanınmasını arzulamış(!) ve ilk defa "Kürt azınlık" kavramını kullanarak, PKK'nın siyasi amaçlarına tercümanlık yapıştır.

Şakşakçılığın bu kadarı da fazladır. Obama'nın Avrupalı dostlarına söylediklerinin benzerini önceki ABD Başkanı Bush ta söylemiş, ama hiç sonuç çıkmamıştır. "İşimize karışmayın, buna biz karar veririz" deyip atmışlardır. Bu durum şovmenlere şakşakçılık yapmaktan utanmayanlara bir hatırlatmadır.

Obama taklası ve Erdoğan kuklası!

"Türkiye, Obama'ya yaltaklanarak nereye varacak?" ifadesini kullanan Akşam yazarı Serdar Akinan yazısını, "Ahmedinecad'la, 'işportacı kılıklı' diye dalga geçiyorsunuz, o ise sizin 'koskoca Amerika'nıza kafa tutuyor.   Uyanın... Yolunuz yol değil." diyerek bitiriyordu:

"New York Times gazetesinde yayımlanan yorumların birinde, bir tanımlama gördüm... Cash for trash... 'Çöpe atılan para' diye çevirelim...

Yaşanan küresel krize dair bugüne kadar okuduğum eleştirilerin en güçlülerinden biriydi. Bulunan çözümlerin; devletlerin astronomik 'yardım paketlerinin' ne denli yetersiz ve saçma olduğunu anlatan bir tanım.

Batı, derin bir değerler krizi yaşıyor. Batı ayrışıyor... Batı çöküyor...

Bu kirli ve kanlı sistemin vadesi çok uzun değil. Amerika'nın yeni vitrini Hüseyin Obama kardeşimizin, ülkemize teşrifini ballandıra ballandıra anlatıp, 'hayırlara vesile' olarak yücelten kalemşörlere bakıyorum... İç bunaltıcıydı...

6. Filo geldiğinde Abanoz Sokağı'nı (tarihteki meşhur genelev sokağımız) baştanbaşa boyayan, yıkayıp parlatan malum meslek erbabından ne farkınız vardı?

Birinci paylaşım savaşından sonra pazarlara ve enerji havzalarına hakim olan yapı, şimdilerde egemenliğini, yerel taşeronlarla sürdürüyor. 1950'lerden bu yana bürokrasisiyle, siyasetçisiyle, sermayesiyle, medyasıyla, burjuvasıyla taşeronlaşan elitlerin sonu gelmiştir.

Batı'yı; zihniyetini, ruhunu, yapısını çözen, bugün olan biten karşısında hayrete düşmez. Düşemez...

İran'da zamanında Musaddık'ın başına gelenleri bilmeden, hiç kimsenin, 'ben bu coğrafyada yaşıyorum ve meseleleri çözdüm' diye konuşmaya hakkı bile yoktur.

Türkiye, Obama'ya yaltaklanarak nereye varacağını sanıyor?

Ahmedinecad'la, 'işportacı kılıklı' diye dalga geçiyorsunuz, o ise sizin 'koskoca Amerika'nıza kafa tutuyor.

Sizler ise bakıyorum, pek şıksınız ama her geçen gün bizim gönlümüzde biraz daha küçülüyorsunuz. Uyanın... Yolunuz yol değil."

Diyor ve duygularımıza tercüman oluyordu. Ve tam bu sırada 54. T.C. Hükümetinin Başbakanı Necmettin Erbakan Hoca, en yüksek yöneticilerinin davetiyle ve çok özel ve önemli bir gündemle İran'a uçuyordu.

Obama ve Peres'ten "nevruz selamı" İran halkını kışkırtma amaçlıydı

İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad yılbaşı (Krismas) münasebetiyle İngiliz Dördüncü Kanala bir yılbaşı mesajı vermişti. Burada İngiliz ve Amerikan halkına seslenmiş ve dostluk köprüsü kurulmasını istemişti. Nevruz günü olan 21 Mart münasebetiyle olsa gerek Amerikan Başkanı Obama da bir iade-i mesaj yayınlama gereği hissetmişti. Video mesajı eşliğinde, İran halkının 12 gün devam eden nevruz bayramını kutlamış ve İran halkı açılmak istediklerini vurgulamıştı. Esasında Clinton döneminde de daha alt düzeyde benzeri açılımlar ve girişimler yapılmıştı.  Video mesajı bir Amerikalı liderin 30 yıl boyunca ilk defa İran halkına doğrudan seslenmesi anlamını taşımaktaydı. Obama'nın konuşmasında iki mesaj öne çıkmıştı: Dolaylı olarak İran'dan 'terör'ü bırakmasını ve barışa gelmesini istiyordu. Obama'nın mesajına cevap veren İran Cumhurbaşkanı Ali Ekber Civanfikr konuşmasında: "ABD'den somut ve pratik adımlar beklediklerini, geçmişi unutmaya ve yeni bir siftah ve başlangıç yapmaya hazır olduklarını, lakin bunun için ABD'nin İran'la ilgili temel yaklaşım ve politikalarını değiştirmesi gerektiğini" savunuyordu.

1953 yılında seçimle işbaşına gelen Musaddık rejimi CIA'nin yardımlarıyla devrilmiş ve Şah yeniden tahtına çıkarılmıştı. Devrimden sonra iki ülke yine gelgitler yaşadı. Obama bu ilk mesajında farklılıklara işaret etmekten özenle kaçındı. Önemli olanın bağcıyı dövmek değil üzüm yemek olduğu vurguladı. Ahmedinecad da bu girişimlere yönelik geçmişteki mesajlarında ilişkilerin temelinin karşılıklı saygı ve mütekabiliyet olduğunu hatırlatmıştı. Şah döneminden sonra ABD'nin dondurduğu 8 milyar dolarlık bir İran hesabı vardı. Bunun dışında nükleer programda iki ülke arasındaki en temel pürüz sayılmaktaydı. Obama bu hususta stratejisini belirlemiş durumdaydı. İran'la açıktan görüşmek ve diplomatik yollarla askeri amaçlı nükleer programını durdurmak istiyordu. İkinci kademede, pazarlığa cevap vermemesi halinde İran'ı 'ılımlı Arap ülkeleri' ve İsrail'le kuşatmayı ve iknaya zorlamayı düşünüyordu. Ve birlikte bir çözüm üretmek. Herhalde bu çözümün diplomatik olmayacağını söylemeye lüzum yoktu. Tabii ki en pürüzlü bir başka mesele bölgedeki iktidar ve nüfuz paylaşımı ve bu denklemde İsrail'in varlığı konusuydu. Time dergisinden Tony Karon'un yazdığı gibi: "The Clock on Iran Is Ticking - But How Fast?/ İran ile ABD arasında süreç başladı hızını ise şartlar ve zaman belirleyecek..." deniyordu.

Bu arada, bir Nevruz mesajı da İsrail'den geliyordu. Lakin Şimon Peres tarafından verilen bu mesaj Obama'nınkisi gibi hem halka hem de liderlere yönelik değildi, özellikle İran halkına idi ve İsrail kadim İran halkıyla, devrim sonrası iktidar kadrolarını birbirinden ayırıyordu. Bu bağlamda, "İran dini liderliği için acil bir son" temenni ederken, İran halkına da iyi dilek mesajlarını yolluyordu. Lieberman'ın Mübarek için söylediği 'canın cehenneme' ifadesini, bu sefer İranlı liderler için de Şimon Peres hem de Nevruz gününde tekrarlıyordu. 'Her gün Aşura her yer Kerbela' söylemine nazire yaparcasına Farsça yayın yapan İbrani Radyosuna verdiği Nevruz mesajında Şimon Peres liderlere beddua makamında İran halkına 'Nevruzunuz zafer ve her gününüz nevruz olsun..." diyordu. Şimon Peres'takine benzer şekilde öce İran doğumlu eski Cumhurbaşkanı Moşe Katsav'ın da daha önce nevruz münasebetiyle böyle bir Farsça mesaj yayınladığı biliniyordu."18[1]

Fethullahçı Zaman Gazetesi yazarı Mehmet Yılmaz, hemen yanımızdaki baş belası İsrail'in nükleer silah depolarını unutup İran'ı suçlayarak Amerikan uşaklığı yapmaktaydı

"İran'ın nükleer imtihanı

İran'ın nükleer silah üretmek istediği biliniyor. Bunun için zamana ihtiyacı olduğu da... Aynı şekilde...

ABD ve İsrail'in bu gelişmeden rahatsızlık duyduğu da herkesçe malum...

Tahran'ı bu sevdadan vazgeçirmek için 'savaş' dâhil her şeyi göze alabilecekleri de...

Gözlerini karartıp İran'ı vurabilirler mi sahiden?

-Başka çare kalmadığını düşündüklerinde vurabilirler tabii ki.

Peki, başka çare ya da çareler nedir?

-İran'da örtülü operasyonlar yapmak.

-Rejim değişikliği gerçekleştirmek için halkı isyana teşvik etmek.

-Nükleer santralleri teknoloji yardımıyla çalışamaz hale getirmek.

-Diğer ülkelerden teknoloji transferi yapmasını engellemeye çalışmak.

İşin doğrusu şimdiye kadar bunlar yapılmadı değil, ama sonuç alınamadı.

Sanırım ABD Başkanı Barack Obama 'yeni bir yöntem' deniyor şimdi. Son virajı dönmeden önce 'diyalog' çağrısında bulunarak Tahran'a şu mesajı veriyor sanki:

-Uzattığım bu eli de tutmazsan, artık gerisine karışmam!

ABD'nin uzattığı zeytin dalı karşısında İran ise şaşkın görünüyor.

30 yıldır ilişkilerin kopuk olduğu bir ülkeden gelen 'diyalog' çağrılarına hemen 'evet' de diyemiyor 'hayır' da...

Her daim olduğu gibi zamana yayıyor süreci.

Sonuçları iyi hesaplamadığı takdirde her iki cevabın bedelini ödemekte zorlanabilir.

Netice itibarıyla ABD 'şık' bir hamle yaparak 'ilk' adımı attı.

Yakında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi gibi Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu gibi önemli aktörleri devreye sokarak 'ikinci' adımı da atabilir.

Bu adımların neler olabileceğini öngörmek açısından söz konusu örgütleri, örneğin Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nu, yakından izlemek gerekiyor.

1957 yılında Birleşmiş Milletler çatısı altında kurulan ve bugünlerde yeni başkanını seçmeye çalışan Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu kritik bir öneme sahip.

Nükleer teknolojinin barış amacıyla kullanılmasında üye ülkelere destek veriyor çünkü.

Ayrıca denetim mekanizmalarıyla nükleer teknolojinin güvenlik standartlarını belirliyor ve üye ülkelerin taahhütlerini yerine getirip getirmediğini kontrol ediyor"19[2] diyerek açıkça ve alçakça İran'a sataşıyor ve Fethullahçıların Siyonist uşaklığına yakışır tavır sergiliyordu. Bunlara göre nükleer silah sadece İsrail'in ve emperyalist güçlerin elinde bulunmalı, İslam dünyası ve mazlumlar ise bunlara kölelik yapmalıydı!..

Medeniyetler ittifakıymış

Uzaktan bakıldığında oldukça cafcaflı ve yaldızlı bir tanımlama: Medeniyetler ittifakı. Hangi medeniyetlerin peki? Kapitalist, Kabbalist ve egoist felsefelerinin temsil ettiği haksızlık ve ahlaksızlık medeniyetlerini, bir başka medeniyeti yok ederek kuranlar, Hak ve adalete düşman olanlar bize hangi "barış" misyonunu vaz'edebilirler?

"Ben güçlüyüm, o halde istediğimi yapabilirim" felsefesiyle, dünyanın her tarafına ahtapot kollarını uzatan, istedikleri bölgelerde istedikleri karışıklıkları çıkaran, silah tüccarlarının bitmek tükenmek bilmeyen iştahlarını doyurmak için savaş tamtamları çalanlar, hangi "medeniyet"i temsil edebilirler?

11 Eylül terörist saldırılarının ardından, "Topyekün Haçlı Savaşı" naraları atarak, bütün dünyada Müslümanlara üçüncü-beşinci sınıf insan muamelesi çeken, dünyaya yeni bir biçim vermek için Büyük Ortadoğu Projesi geliştiren, güdümlü ülkelerin başına figüranlar koyarak "Ilımlı İslam" projesini hayata geçirenler, hangi bölüşümden, adaletten bahsedebilirler?

Yazık... Gerçekten çok yazık... İki Cihan Serveri Hz. Muhammed (sav) Efendimize, İslam'ın muazzez Peygamberi'ne "karikatürlerle" hakaret edenlerle, elele kolkola girenler, bu millete ne verebilirler. İşte, onların anladığı medeniyetler ittifakı bu...

Kâinatın yüzü suyu hürmetine yaratıldığı Hz. Peygamber'in aziz şahsında İslam'a ve insanlığa nefret kusanlarla, üç kuruşluk ekonomik menfaat, iki kuruşluk diplomatik menfaat, bir kuruşluk politik menfaat sağladıkları için bunu başarı olarak takdim etmekten utanmıyorlar..

Obama: Cumhurbaşkanı ile görüşme sonrası "1915 Ermeni Soykırımı olaylarıyla ilgili görüşüm değişmedi" demekten sakınmamış, yani muhataplarını adam yerine koymamıştı.

Obama, NATO'yu Siyonist küreselciliğin askerî/savunma gücü olarak yeniden tasarlanmasını benimsetmeye çıkmıştı.

'Comprehensive approach' (kapsamlı yaklaşım) adı uygun görülen yeni strateji, bir askerî güç olarak tasarlanmış NATO'yu 'sivil' girişimlerle destekli hale getirmeyi amaçlamıştı. Batı açısından ilk test alanı Afganistan/Pakistan coğrafyası olacağı kesinleşen bu yeni strateji, Türkiye'nin pasif uyarılarına rağmen, daha ilk adımında Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen'i genel sekreter seçerek resmiyet kazanmıştı.

G-20 ve NATO'da kapalı kapılar ardında aslında neler piştiğinin ipuçlarını bugün Türkiye'ye gelen Barack Obama'nın ülkemizden vereceği mesajlardan da anlaşılmıştı.

Obama'nın çantası

ABD Başkanı Barack Hussein Obama'nın Türkiye'yi ziyaretiyle ilgili senaryolar daha gelmeden netleşmeye başlamıştı.

ABD Başkanı Barack Hussein Obama'nın Ankara gündeminde şu konular vardı:

1) Afganistan'a asker talebi. 2) İran'la ilişkiler. 3) Gürcistan'ın desteklenmesi. 4) Enerjide işbirliğinin genişletilmesi ve Kafkasya'da işbirliği. 5) Kıbrıs'ta çözüm için esnek olma telkini. 6) Trabzon civarında üs talebi. 7) Irak'ın gelecekteki güvenliği ve Kürtlerin Washington'un kutsal emaneti olarak Ankara tarafından sahiplenilmesi. 8) PKK'nın demokratik zemine çekilmesi ve Öcalan'ı da kapsayacak şekilde genel af çıkarılarak resmiyetleştirilmesi. 9) Ermenistan'la iyi ilişkiler ve diasporayı tatmin için tavizler verilmesi.

Bunlara ilaveten sorun olan NATO Genel Sekreterliği konusu da Avrupalıların isteği üzerine Obama tarafından gündeme getirilmişti.

Afganistan'a asker konusunda Türkiye gönülsüz olsa da Obama'ya jest bağlamında ümit vermiş ve teslimiyet göstermişti.

Kuşkusuz bütün dosyalar elbette önemli ama can alıcı olan iki başlık: Ermeni konusu ile Kürt ve Irak meselesiydi.

Malum, Obama'nın seçmenine sadece sözlü değil yazılı bir taahhüdü vardı, dolayısı ile Ermeni tasarısı konusunda geri adım atması kolay değildi. 14 Nisan günü soykırım ifadesini kullanmamak için de bir argüman talep edecek ki o muhtemelen Ermenistan'a sınırın açılması girişimiydi.

AKP ise, Ermeniler'in Azerbaycan topraklarının bir bölümüne işgali sürerken Erivan'a böyle bir jest yapmak gafletine düşmek üzereydi.

ABD'nin melez başkanı kendileri sonrasında Irak'ta güvenliğini Türkiye'ye ihale etmek peşindeydi. Bunun için de Irak'lı Kürtlerle Ankara'nın yakınlaşmasını istemişti. Cumhurbaşkanı Gül'ün yaptığı Bağdat ziyareti de projenin bir parçası gibiydi.

Bitmedi, ABD Irak'lı Kürtlerin Türkiye tarafından korunup kollanması için PKK'nın silahsızlanmasına da onay vermişti. Ancak bunun karşılığında Ankara'dan PKK'nın siyasallaşmasına fırsat vermesini ve Öcalan dahil bütün örgüte genel af getirmesini talep etmişti.

Evet, Paxamericana'nın yakın vadedeki Siyonist politikası ve hedefi böyleydi. Orta vadede ise Irak bölünecek ve yine Türkiye'nin himayesinde Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti gerçekleşecekti.

Diyeceksiniz ki PKK tasfiye edilecek, bu iyi şey değil miydi?

Hayır, gerçekte edilmeyecekti, sadece bir süreliğine uykuya geçirilecekti. Günü geldiğinde, yani Büyük Kürdistan projesi realize safhasına gelindiğinde PKK yine diriltilecekti.

Bütün bunlara ilaveten Trabzon civarındaki bölgeye üs talebi konusu da oldukça önemliydi. Karadeniz'e giremeyen ABD bu üs ile hem Kafkasya'ya, hem de Karadeniz'e kapı açmış olacak ki, Rusya'nın bundan hiç mi hiç hoşlanmayacağı sır değildi.















[1] Mustafa Özcan / Milli Gazete

[2] 27.03.2009 / Zaman


Bu yazarin diger makaleleri

Biz hiçbir kişinin, hiçbir kesimin veya partinin karşıtı olarak ortaya...
Devami
  "Çağdaş Nurculuk" mu, "Bid'atkârâne bir hıyanet" mi? Zaman'dan Ahmet Kurucan'ı...
Devami
  Derin Devlet'in "PİSLİK" Kısmının Finans kaynağı? Yer Ankara. Sıhhiye'nin...
Devami
  Siyonist merkezler, İran devriminden sonra, Şiilik itikadını ve Farisilik inadını...
Devami
  Zeki Müren tarzı muhalefetle halk nezdinde itimat ve itibar sağlanmaz...
Devami
15 yıldır her türlü fırsat, imkân ve iktidar ellerinde olmasına...
Devami

Makale Paylaşım Sayısı: 1617

Yorum ekle

Yazdığınız her yorumla birlikte IP adresinizin kayıt edildiğini ve Türkiye Cumhuriyeti hukuk kurallarına aykırı, iftira ve genel ahlaka aykırı tarzda yorumlarınızdan hukuken ve vicdanen sorumlu tutulacağınızı tekrar hatırlatırız...


Güvenlik kodu
Yenile

SON YORUMLAR