YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
66066c4364455
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 5 8 8
Bugün : 10527
Dün : 16551
Bu ay : 405735
Geçen ay : 338123
Toplam : 22731685
IP'niz : 54.221.69.42

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

Ey İman Edenler, (görünüşte değil gerçekten) iman edin;

ALLAH’a; (her şeyin Rabbi, sahibi yegâne hâkimi ve kuluna kâfi (her konuda yeterli, kefil ve vekil) olduğuna)

RESULÜ’ne; (Hz. Peygamberin en güzel örnek-model, en mükemmel rehber ve sünnetinin hayat sistemi ve huzur prensipleri olduğuna)

KİTABI’na; (Kur’an’ın, ekonomiden siyasete dış ilişkilerden sosyal adalete bütün hüküm ve haberlerinin hak ve hayırlı olduğuna, bu ilahi kanunlara aykırı bütün kurum, kural ve oluşumların şaşkınlık ve şeytanlık sayıldığına, İlahi hükümleri bırakıp bunlara tabi ve taraf olanların inkâra ve tuğyana saptığına) iman edin ve amelinizle-tarafgirliğinizle bunu ispatlayıp gösterin.” (Nisa:136)

“(Ey Resulüm) Sana indirilen (Kur’an’a) ve senden önce indirilen (kitapların aslına) kesinlikle inandıklarını iddia eden; ancak red ve terk etmekle emrolunmalarına rağmen, TAĞUT’un (bütün batıl ve zalim sistemler üzerine ve İslam düşmanı- Kur’an dışı kesimler) önünde mahkeme olmayı (yani batıl ve bozuk bir düzen içinde yaşamayı isteyen, böylece) şeytanların derin bir delaletle saptırdığı kesinleşen, MÜNAFIK kimseleri görmez misin; ki onlara “(bu şerli ve şeytani düzenleri bırakıp) Allah’ın indirdiği (Kur’an’ın hükümlerine) ve peygamberin (sünnetine ve sistemine) gelin! denildiğinde senden nefretle uzaklaşıp kaçtıklarını göreceksin…” (Nisa:60-61)

“Allah’ın ahdini (ve Hak davasına bağlı kalacakları hususundaki sadakat) yeminlerini (makam ve menfaat hırsıyla) az bir paha, yani dünyalık değersiz şeyler karşılığı satanlar (var ya) işte onlar için ahirette hiç bir pay (paye ve şeref) olmayacaktır, kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, yüzlerine bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar (dinlerini ve davalarını dünyalık karşılığı satanlar) için çok acı ve alçaltıcı bir azap vardır.” (Ali İmran:77)

“(Dindar geçinmelerine ve dini istismar etmelerine rağmen, Kur’an nizamı karşıtı ve Hak dava kaçkını) münafıkları öylesine acı ve alçaltıcı bir azapla müjdele (uyarıp haber ver) ki onlar mü’minleri (İslam kardeşliği cephesini) bırakıp, kâfirlerin (ve zalimlerin) velayetini-himayesini (haksızlık ve ahlaksızlık temelli Haçlı birlikteliğini) hedef ittihaz ediniyorlar. (Bu münafıklar) İzzeti (Şeref huzur ve hürriyeti) onların (batıl ve barbar odakların) yanında mı arıyorlar? Oysa bütün izzet (kuvvet haysiyet) kesinlikle Allah’ındır (ve İslam’dadır).” (Nisa 138-139)

Ey Sn. Diyanet İşleri Başkanı ve muhterem din adamları! Ey AKP yandaşı ilahiyat Profları ve yalaka İslamcıları! Şayet ayetlere alakasız ve haksız mana vermiş, yanlış ve yanıltıcı yorumlar getirmişsek, lütfen bizi uyarın ve doğru olanları siz yazın; aksi halde Bakara 159 ve 174 ayetlerinde, ilahi hidayet ve hakikatleri gizleyenlerle ilgili tehditlere muhatap olacağınızı unutmayın! Allah Peygamber aşkına, devlet Millet ve ülke hatırına susmayın!

İslam’a, yani Kur’an’a ve Resulullah’a göre; akla vicdana izan ve insafa göre; gerçekçi ve geçerli hiçbir mazeret ve mecburiyet olmadan, hiçbir ciddi zafiyet ve acziyet durumu bulunmadan:

.En yaygın sömürü ve zulüm aracı olan FAİZ’i “dünya gerçeği ve çağın gereği” saymanın

.AB dayatmasıyla ZİNA’yı suç olmaktan ve ceza almaktan çıkarmanın

.Kur’an’ın “hayat sigortası” olarak vasıflandırdığı KISAS hükmünü ve İDAM cezasını kaldırmanın

.Siyonist Yahudi sermayesi güdümlü bir HAÇLI-HIRİSTİYAN Kulübü olan Avrupa Birliği’ni “hayatının stratejik hedefi” yapmanın

.Ve AB-ABD talimatıyla Güneydoğumuzda, ileride Barzani gibi tam bağımsızlığa kalkışacak bir PKK özerkliğine “barış ve çözüm” kılıfı sarmanın; FETVASI, CEZASI, dünyevi ve uhrevi KARŞILIĞI nedir? Açıklayın, hatırlatın, halkımızın gündemine bunları taşıyın ve tartışın!..

07.07.2014 tarihli Rotahaber’de, Zonguldak’ın Devrek ilçesinde Belediye temizlik işçisi Sefer B…, sabah kalktığında 19 yaşındaki kızı E.B..’yi aynı yatakta yabancı bir erkekle yakalayınca, şaşkınlığa uğrayıp kızına bir tokat attığı için mahkemeye verilip, önce 3 bin 600 Lira’ya sonra aşırı tahrikten 740 Lira Para cezasına çarptırılmıştı. Zavallı adam hakimin kendisine “Zinanın cezası yok, tokat atmanın var, kanun böyle, ben ne yapayım!?” dediğini de aktarmıştı. İşte dindar kahraman Recep Bey sayesinde ahlaki rezalet ve hukuki garabet bu noktalara ulaşmıştı…

Ey Cemaatin meşhur Hocası ve Risale-i Nur tandanslı yazar ve yorumcuları! Sizler de, hakimiyet ve ganimet kavgalarını, manevi ve uhrevi kılıflı dünyevi çıkar hesaplarını bırakıp, AKP’nin bu konulardaki tahribatını topluma anlatın!… Ama anlatamazsınız, bu imani ve Kur’ani gerçekleri konuşup yazmaya yanaşamazsınız… Çünkü sizler de aynı bozuk yolun yolcuları, aynı AB ve ABD’nin davulcuları, aynı Siyonist odakların diyalogcu reklamcılarısınız!

Acaba, AMERİKA ve Siyonist odaklar bunların TANRI’ları, Helsinki yasaları ve Kopenhag müktesebatı Kutsal KİTAP’ları, Avrupa Birliği CENNET-İ ALA’ları, Demokratik Liberalizim DİN-İMAN’ları, Fetullah Hoca ve Recep Erdoğan ELÇİLİK Makam’ları, Washington ve Lüxemburg ise KIBLEGAH’ları mıydı?

ATO Kongre Merkezi’nde düzenlenen toplantıda AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin süreci anlattıktan sonra, partilerinin adayının Recep Tayyip Erdoğan olduğunu açıklamıştı. Adaylığının açıklanmasının ardından kürsüye gelen Recep Tayyip Erdoğan, şükür duasıyla başlayıp, Fatiha Suresi’nin Türkçesi ile konuşmasını sonlandırmıştı:

“Eğer seçilirsek inşallah farklı bir cumhurbaşkanlığını ortaya koyacağız. Ekonomiyi büyütmek, demokrasiyi ileri standartlara kavuşturmak, AB’ye tam üye olmak için daha çok çalışacağız. Çözüm sürecini bedeli her ne olursa olsun sürdürüp hedefine vardıracağız” diyen Recep Erdoğan’a hatırlatmak lazımdı: okuduğunuz Fatiha’nın 7. Ayetinde “Allah’ım, Gazaba uğrayanların (Siyonist Yahudi odakların) ve azıtıp sapıtmışların (Haçlı emperyalist Hıristiyanların) bozuk ve batıl yoluna kayanlardan etme bizi!”dediğiniz halde hemen arkasından “AB’ye tam üye olmak için daha çok çalışacağız demek, akıl ve anlayış fukaralığı mıdır, yoksa münafıklık mıdır? Daha önceleri: “Birkaç ayyaşın yaptığı yasalarla bir yere varılmaz”, “Laik Müslüman olunmaz”, “Elhamdülillah Şeriatçıyız” şeklinde hava atan Erdoğan, nasıl böyle AB hayranı olup çıkmıştı?

Emekli Paşa İsmail Hakkı Pekin; “Sadece umut etmek yeterli olmuyor” yazısında AKP iktidarına ve Erdoğan’a daha fazla fırsat verilmesi halinde şu tehlikeli öngörülerini dile getirmekteydi:

Recep Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanı seçilecektir.

-Türkiye, parlamenter sistemden başkanlık sistemine rejim değiştirecektir.

İslami bir yönetim şekli yerleşecektir.

-Kürt özerk bölgesi tesis ve ilan edilecektir.

-Başka özerk bölgelerin de ortaya çıkması muhtemeldir.

-Eğitim ve öğretimin başka dillerde yapılması kabul edilecektir.

-Anayasa ve temel yasalar bunlara göre değişecektir.

-Anayasa ve temel yasalar İslami ağırlıklı gelişecektir.

-Laiklik sadece lafta kalacak veya başka bir karşılığı kullanılarak anlamını yitirecektir.

-Demokrasi sadece hayal olarak kalacaktır.

-Ülkede otokratik ve teok-ratik bir yönetim şekli oluşacaktır.

-Vahşi kapitalist sistem acımasız bir biçimde devam edecektir.

-Ege ve Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatlerimiz elden gidecektir.

-Ülkede etnik, mezhepsel ve laiklikten kaynaklanan iç savaş körüklenecektir.

-“Ermeni soykırımı” iddiası kabul edilecek, Türkiye toprak ve tazminat verecektir.

-TSK bölgemizdeki çatışmalarda, ABD stratejisi kapsamında görevlendirilecektir.

-Dış politikamız ABD menfaatleri doğrultusunda belirlenecektir.

-Ortadoğu ve Afrika’daki sınırlar ABD ve Batı planları kapsamında değiştirilecektir.

-Irak ve Suriye bölünecektir.

-Kuzey Irak’ta “bağımsız Kürt devleti” resmileşecektir.

-İran bölünecektir.

-Türkiye’dekiler dahil dört parçadaki Kürtler birleşerek “bağımsız ve büyük Kürdistan” meydana getirilecektir.

-Bölgede Suudi Arabistan, Ürdün, Katar, Türkiye ve Mısır dahil ABD müttefiki ülkeler parçalanıp gidecektir.

-Filistin sorunu, Sina Yarımadası’nın Mısır’a ait olan bölümü verilerek çözülecektir.

-Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan’ın sınırları da değişecektir.

Bütün bu olanlar Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi dahil ne iktidara, ne kendisine ne de muhalefete yarayacaktır. Sadece ABD, AB ve İsrail yararlanacaktır bu gelişmelerden. Ülkemiz ve Müslüman dünyasına layık görülen ise sadece ölüm, acı ve yıkımdır. Öngörüsüzlük hem iktidar hem muhalefet hem de onların liderlerinin sonu olacaktır. Ama asıl felaket ve acı, bölge halklarının üzerine düşecektir” şeklinde doğru ve duyarlı tespitler yapan Sn. Pekin’in “(Recep T. Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilirse) İslami bir yönetim şekli getirecek, anayasa ve kanunlar İslam’a göre değişecektir” tahlilleri ise, .Ya İslam düşmanlığından kaynaklıdır. .Veya Erdoğan’ın bedava reklamını yapmak ve Müslüman halkı Onun tuzağına itmeye çalışmaktır. Çünkü 1- Erdoğan bizzat 12 yıl Başbakanlığında ve icraat makamında kaldığı halde, İslami kanunları değil, AB uyum yasalarını esas almıştır. 2- Ve Sn. Pekin zaten ilericilik adına Haçlı Batının çağdaş(!) kanun ve kurumlarını savunmak sizlerin de alâmetifarikanızdır. Öyle ise AKP’den ne farkınız vardır? Bu İslam karşıtlığı yüzünden halkımızın sizlere itimat ve itibar etmediğini anlamanız için daha kaç asır geçmesi lazımdır?

AKP kurmaylarının ve yandaş takımının İslamiyet ve samimiyet ayarı!

Artık dürüstçe ve net ifadelerle şu soruların yanıtlarını beklemek hakkımızdır:

1-  AKP zihniyeti ve hükümeti; Kur’an’ın emirlerini, helal-haram hükümlerini esas alan bir medeniyet modelini ve İslam Birliği mi, yoksa AB kriterleri mi amaçlamıştır?

2-  Hz. Peygamberin sünnetine ve öğretilerine dayalı bir hayat sistemi mi, yoksa stratejik ABD müttefikliğine kılıf yapılan bir demokratur derebeyliği mi hedef alınmıştır?

3-  Erbakan’ın; ekonomik, siyasi, ilmi ve ahlaki ADİL DÜZEN projeleri mi, yoksa faize, zinaya ve kumara resmiyet ve serbestiyet kazandıran Kapitalist-Liberalist sömürü ve kölelik rejimi mi, AKP’nin sevdasıdır?

“Ey iman edenler, eğer kendilerine kitap verilen (Yahudi ve Hıristiyanlardan) herhangi bir gruba uyacak olursanız, sizi imanınızdan sonra tekrar küfre döndürürler”(Al-i İmran: 100) ayetini bunlar hiç okumamış mıdır? “Allah’ın indirdiği ölçülerle hükmetmeyenlerin kâfirler, zalimler ve fasık-facirler olduğunu” (Maide: 44-45-47) nasıl unutmuşlardır?

“Bizden olmayan (Yahudilere ve Hıristiyanların ve diğer kâfir ve müşrik takımının) Müslümanlara tuzak kurmak ve zarara uğratmak için fırsat kolladıklarını, bizim gelişip güçlenmemize ve huzura erişmemize asla razı olmadıklarını ve hiçbir zaman samimi dost gibi davranmayacaklarını” hatırlatan (Al-i İmran: 118-119 ve 120) ayetlerini, bu AKP hükümeti ve Gülen cemaati niye hiç hesaba katmamaktadır?

Evet evet, ne AKP-CHP kavgası, ne hükümet cemaat dalaşması, asla hak ve hakikat tartışması değil, sadece makam ve menfaat sevdasıdır. Ama aziz milletimiz elbette Müslümandır, dinine ve devletine bağlıdır ve en az %80’i Haçlı-Emperyalist AB’den değil, Adil Düzen’den yana tercihini yapacaktır. Bu AKP’nin Fecr-i Kazip (yalancı şafak ve sahte bahar) olduğunu fark edince, herhalde bunların peşini bırakacak, özüne köküne ve kimliğine sahip çıkacaktır.

“ABD’de işçi olarak çalıştım” diyerek sahte belgelerle bedelli askerlik yapan, oysa gösterdiği tarihlerde fiilen Türkiye’de bulunan dürüstlük ve vatanseverlik timsali(!) Numan Kurtulmuş gibilerini, önce Milli Görüş’e sızdıran, sonra AKP’ye kaydıran malum ve mel’un odakların güdümündeki bu yamuk yapıdan, milletimiz kesinlikle kurtulacaktır.

Ekmeleddin İhsanoğlu’nun özgeçmişi!

Ekmeleddin İhsanoğlu adını, 12 Eylül 1980 darbesinin ilk günlerinde, Türk-İslam sentezinin, Graham Fuller’in deyişiyle “Ilımlı İslam” ideolojisinin ilk uygulamalarından olan Uluslararası İslam Kültür ve Sanat Tarihi Araştırma Merkezi’nin (IRCICA) kuruluşuyla gündeme gelmişti. IRCICA, Fetullah Gülen cemaati ile yakın ilişkideydi. IRCICA 1999 yılında Fetullah Gülen’in Zaman gazetesi tarafından promosyon olarak dağıtılan “Osmanlı Medeniyeti Tarihi Ansiklopedisi”ni hazırladı. Zaman gazetesi, ansiklopediyi Osmanlı Devleti’nin 700’üncü kuruluş yıldönümü armağanı olarak vermişti.

Ekmeleddin İhsanoğlu, İKT Genel Sekreteri iken, 13 Aralık 2013’te Papa ile görüşmüş ve Papa’nın, göreve geldikten sonra İslam dünyasına karşı çok müspet mesajlar verdiğini söylemişti. “Hıristiyan ve Müslümanların “İbrahimi din ailesine mensup oldukları”nı belirterek: “(Papa Hazretleri) konuşmasında diyaloğun ehemmiyetinden değil, mecburiyetinden bahsettiler. Tabii bizim için önemli bu. Diyoruz ki diyalog, diyalog için değil, bunun bir hedefi olmalı, neticeye varmalı” demişti. İKT Genel Sekreterliği döneminde İhsanoğlu’na, 11 Ekim 2013’te ABD’deki Doğu Batı Enstitüsü’nden (EWI) “Hayat Boyu Başarı Ödülü” verilmişti. Ekmeleddin İhsanoğlu ödülünü eski Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı James Jones’un elinden aldı. Ödül gecesinde konuşan EWI Başkanı John Edwin Mroz, “Hoşgörüsüzlüğün ve silahlı çatışmaların çok yaygın olduğu günümüzde, Genel Sekreter İhsanoğlu hoşgörünün ve ihtilafların barışçıl şekilde çözülmesinin yorulmaz savunucusu oldu”ğunu dile getirmiş. İhsanoğlu ise, İslam dünyası ile ABD arasındaki dostluğun her zamankinden daha önemli olduğuna dikkat çekmişti.

Hatırlayacaksınız Mart 2002’de Saraybosna’da Benevolence Uluslararası Fonu adlı Suudi merkezli bir kuruluşun merkezine baskın düzenlemişti. Suudi Arabistan merkezli bu kuruluşta yapılan aramada bilgisayarlarda bazı belgeler ele geçirilmişti. Bunlardan birisi de taranarak bilgisayara aktarılmış bir el yazısı belgeydi. Belgede adı geçen 20 kişi, Suudi Arabistan kökenli multi milyarderlerdi. ABD Hazine Bakanlığı’nın “terör destekçisi” kurum olarak ilan ettiği söz konusu kuruluşta bulunan listedeki kişilerin, Usame bin Ladin’in El Kaide adlı örgütünün ilk finansörleri olduğu belirlenmişti. Liste, “Golden Chain”, Türkçesiyle “Altın Zincir” veya “Altın Silsile” olarak kayda geçmişti. Listede adı yazılanlardan birisi, Şeyh Ahmed Zeki Yamani’ydi. Şeyh Yamani, 1962’den 1986’ya kadar Suudi Arabistan’ın Petrol Bakanlığı’nı yürüten isimdi. 1968-69 yıllarında Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü’nün (OPEC) genel sekreterliğini, 1974-75 arasında da bu örgütün başkanlığını yapan kişiydi.

CIA BANK RAJHİ, HSBC, BCCI İlişkisi.

Listede yer alan kişilerden biri de Süleyman bin Abdülaziz Al Rajhi’ydi. Multi milyarder Rajhi’nin, Al Rajhi Bank adlı bir bankası bilinmekteydi. ABD Senatosu’nun 16 Temmuz 2012’de açıklanan bir raporuna göre, Bin Ladin’in finansörleri ve Suudi Arabistan’ın en büyük özel bankası Al Rajhi Bank ile HSBC arasında 2010 yılının sonuna kadar derin bir ilişki dikkat çekiciydi. HSBC de CIA ve MI6’nın örtülü operasyonlarda kullandığı, kara para aklama aracısı olmakla ünlenmişti. Hepsi de Siyonist Yahudi Lobilerinin Suudi ekibiydi.

Peki, bütün bunların Ekmeleddin İhsanoğlu ile ne ilgisi var? denilebilirdi. El Kaide’nin para kaynağı olduğu saptanan Şeyh Ahmed Zeki Yamani’nin, kurucusu ve başkanı olduğu bir vakıf daha tespit edilmişti. Kendi tanıtımına göre amacı, “İslami mirası korumak ve bu konuda araştırmalar yapmak” olan Al-Furqan Vakfı’nın asıl hedefi, ılımlı İslam kılıflı Amerikan çıkarlarını gözetmekti. Başkan yardımcısı ise Ekmeleddin İhsanoğlu idi. Şeyh Zeki Yamani ile çok yakın ilişkiye sahip olan Ekmeleddin İhsanoğlu, 5 Ağustos 2005’te Şeyh Yamani’nin İstanbul’da Çırağan Sarayı’nda yapılan kızının düğününde baş konuklardan biriydi. Diğer baş konuk ise Abdullah Gül beydi.

AKP ile CHP aynı zihniyet ve istikametteydi!

Öcalan’ın isteği CHP teklifi haline getirilmişti. AKP’nin PKK açılımında Meclis’e sunduğu yeni paketin ardından CHP de Öcalan’ın daha önce çizdiği çerçeveye uygun açılım paketini TBMM’ye vermişti. Zaten CHP’den gelen açıklamalar, partinin açılım konusunda AKP’den daha hevesli olduğunu göstermekteydi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, AKP’nin yeni “açılım” paketine “Sözümüzün arkasındayız, katkı vereceğiz” desteğini vermişti. CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu da Abdullah Öcalan’ın isteklerini yasa teklifi haline getirerek TBMM Başkanlığı’na iletmişti.

ABD koordinatörlüğünde, AKP-İmralı-Kandil arasında sürdürülen pazarlıklar sonucunda hazırlanan yeni “PKK yasası” için CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, teklifte birkaç düzenleme yapılması halinde itirazları olmadığını bildirmişti. Kılıçdaroğlu, “Biz yasal dayanak istemiştik. Sözümüzün arkasındayız. Hükümete verilen yetki denetimsiz olmamalı, Meclis denetlemeli. Muğlak ifadelerle yasadışı eylem yapmanın önü açılabilir. Meclis’te çekincelerimizi söyleyip, gerekli katkıyı vereceğiz” demişti. Bu arada, Abdullah Öcalan, “tarihi nitelikte” bulduğu hükümet tasarısının “sürecin yasal zemine taşınması açısından son derece önemli” olduğunu belirtmiş, CHP’nin çıkarılacak yasalara ve sürece destek vermesini de istemişti.

Bu arada Irak Bölgesel Yönetiminin “Kerkük’ü ilhak kararımızdan Türkiye de memnun” açıklaması hıyaneti deşifre etmekteydi. Irak Bölgesel Yönetimi’nin üst düzey yetkilisi Muhammed İhsan, “Bağdat, artık Kerkük’ün Kürdistan’ın bir parçası olduğunu kabul etmeli” diyerek, “Türkiye ve İran’ın kararından memnun olacaklarından eminiz” sözleriyle dikkat çekmişti.

Böylece ikinci İsrail olacak Kürdistan, AKP’nin kollarında büyütülmekteydi!

Evet, Irak Kürdistan Bölgesi Petrol Bakanı Aşti Havrami, “Bağımsızlık ilanı olursa Ankara’dan habersiz yapılmaz” demişti. AKP hükümeti ile petrol pazarlıklarının merkezinde yer alan Havrami, Hürriyet’te yayınlanan röportajda, Barzani yönetiminin bu aşamadaki hedefini de, “bölgelerin daha etkin olacağı konfederal bir yönetim” olarak belirtmişti. Havrami’nin sözleri, Ankara ile Erbil arasında sıkı bir eşgüdümün olduğunu göstermekteydi. Havrami’nin yıllardan beri, Enerji Bakanı Taner Yıldız ve Irak’ın kuzeyinde ihaleler alan Tayyip Erdoğan’a yakın işadamlarıyla sağlam ilişkilere sahip olduğu zaten bilinmekteydi. Bu arada Erdoğan’ın Irak Türkmen Cephesi Başkanı Erşad Salihi’ye söylediği “Kerkük de Musul da özerk bölge olacak” açıklaması ve AKP’nin misafiri Tarık el Haşimi’nin IŞİD işgaliyle başlayan operasyondaki ortaklığı, eşgüdümün önemli bir kanıtı niteliğindeydi.

IŞİD’in Haziran ayı başında başlattığı Musul işgalinin ardından Barzani yönetimi Peşmergesi, başta Kerkük olmak üzere 2003’teki Amerikan işgalinden itibaren Irak topraklarında denetimi ele geçirmişti. Irak Kürt Bölgesi’nin, Irak Anayasası’na uygun olarak hâkimiyeti altındaki topraklara göre üçte bir oranında daha geniş bir bölgede askeri kontrolü ele geçirdiği söylenmekteydi. Ancak Barzani yönetimi, bu bölgede mevcut yönetim mekanizmalarını ele geçirmiş değildi. İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, bölgedeki ılımlı güçlerle İsrail arasındaki ittifakın bir parçası olarak bağımsız Kürdistan’ın kurulması gerektiğini söylemişti. Tel-Aviv Üniversitesi Milli Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü’nde konuşan Netenyahu, “Kürtler mücadeleleriyle bağımsızlığa layıktır” demişti. İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres de, ABD Başkanı Barack Obama ile yaptığı görüşmede “Kürtler defakto olarak devletlerini kurmuş durumda. Türkiye de onlarla petrol ticareti yaparak buna hazır olduğunu gösteriyor” sözlerini sarf etmişti. Bu açıklamayla eşzamanlı olarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı “Türkiye Kürdistanı” ifadesini yasallaştıran bir karara imzalayıvermişti. AKP Sözcüsü Hüseyin Çelik de “Onların adı Kürdistan ve bunun kabul edilmesi gerekli” diyerek AKP adına Kürdistan’ı tanıma sinyali vermişti.

İslamcı yazarın serzenişleri!

“Baskıdan, tehditlerden, karalama kampanyalarından korktuğumuz için gerçek tabloyu yazamıyoruz. “Barış süreci” iki kişinin kişisel hırs ve cambazlığına malzeme yapılmış, buna ses çıkaramıyoruz. “İki yıldır cenaze gelmiyor, az mı?” sorusuyla oluşturulan “beterin beteri var” algısı daha iyisini istememizin önüne geçiyor. Sanki gerçek, içi dolu ve haysiyetli bir barış yapılamazmış gibi ortalıktaki bu pespayeliğe itiraz edemiyoruz.

Başbakan şehirlerde çocukları öldüren polisleri kahraman ilan ediyor. PKK hâlâ 13-14 yaşındaki çocukları dağa kaçırıp kendi saflarına katıyor. Biz de bu hükümet ile çetenin liderinin mutabakatına “barış” diyoruz. Baskının, tahammülsüzlüğün, kişisel hırsın, despotluğun her tarafı kasıp kavurduğu bir ortamda barış serabı görüyoruz. İktidarın Kürt politikasında özgürlükçü, demokrat, hoşgörülü, nazik, istikrarlı olabileceğini sanıyoruz. Güvenin, sözünün eri olmanın, saygının, fedakârlığın olmadığı bir barış sürecinden bu ülkeye bir fayda geleceğini düşünüyoruz. 14 yaşındaki çocukları dağa kaçıran, sokak çetesi gibi hareket eden bir topluluğa “özgürlük savaşçısı” muamelesi yapıyoruz. Bu çeteden asalet ve selamet bekliyoruz ve yanıldığımızı gördüğümüz halde tüm bunlara ses çıkaramıyoruz. Ve böylece bir sürece “Barış” diyerek kendimizi ve birbirimizi kandırıyoruz.

Resmen al gülüm, ver gülüm tavrı sergileniyor. Karşılıklı tehditler, kurnazlıklar, siyasi kazanım hesapları; barış adı altında büyük bir kumar oynanıyor. Hiç birimiz Kürtlerin hükümetten ne istediğini bilmiyoruz. Kapalı kapılar ardında sürdürülen pazarlıkları bilmiyoruz. Tayyip Erdoğan neyi veriyormuş gibi yapıp cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kürtlerin oyunu alacak, bilmiyoruz. Abdullah Öcalan neyden vaz geçecek, veyahut ne vaat edecek de tutsaklığını özgürlüğe dönüştürecek, bilmiyoruz. Kürtlerin oyu niçin birkaç kişinin cebinde? Bunu bile yadırgamıyoruz.

İktidara sormamız gerekmez mi: Niçin sorunları bir bütün olarak değil de, parça parça ve bir pazarlığa matuf olarak gündeme taşıyorsunuz? Neden kişisel çıkarlarınızı bir kenara bırakıp bu ülkede yaşayan herkese özgür, itibarlı, haysiyetli bir yurttaşlık sağlamıyorsunuz? Kürtlerin ne istediğini, ve sizin ne verebileceğinizi bu toplumun önünde niçin açık yüreklilikle söylemiyorsunuz? Tayyip Erdoğan kendi kişisel hedeflerine varmak için aldığı risklerin onda birini ülkenin sorunlarını çözmek için alsaydı bugün dünyanın en özgür ve demokrat ülkesi olurduk. Despot, tahammülsüz, megaloman, bilgelikten ve derinlikten uzak iki mahalle liderinden dünya lideri gibi davranıp üstün nitelikli bir barış yapmalarını bekliyoruz”[1] diyen yazarın bu uyanışına ve uyarılarına seviniyoruz, ama “ya hu tam 12 yıl boyunca Erdoğan’ı, barış ve hayırda yarış kahramanı, AKP iktidarını ise tarihi kalkınma ve bağımsızlık kervanı” diye övdüklerinizi ne çabuk unutuyorsunuz? diye sormadan da edemiyoruz.

Ortadoğu Cehenneminin temelini atan gizli anlaşmanın haritası

1916 yılında Sykes – Picot haritası bugün Ortadoğu’nun yaşadığı cehennemin hazırlayıcısıydı. IŞİD ile birlikte Irak şimdi 3 parçaya ayrılacaktı. ABD tezlerine göre Suriye’den ise 4 ayrı devlet çıkacaktı. Arap Baharı ile savrulan Ortadoğu’da sınırlar yeniden şekillenirken, bugünkü cehennemi yaratan İngiltere ve Fransa’nın 1. Dünya savaşında masa başında hazırladıkları gizli haritasıydı. 20’inci yüzyılda yağlı kalemle çizilen Sykes Picot haritası, Ortadoğu’nun bugün yaşadığı kaosun başlangıcıydı. İngiliz ve Fransızların 100 yıllık planlarına dair hırslarını ve çılgınlıklarını gösteren harita, bölgenin cetvelle çizilip gizli anlaşmayla bölünmesine yol açmıştı. Ortadoğu’nun bugünkü haritası İngiltere hükümetini temsil eden Mark Sykes ve Fransa hükümetini temsil eden Francois Georges-Picot tarafından 1916 yılında hazırlanmıştı.

Sykes ve Picot sömürge imparatorluğunun yetiştirdiği Yahudi asıllı mason insanlardı ve Osmanlı topraklarındaki bu bölgenin Avrupa’nın himayesi altında daha iyi koşullarda olabileceğine inanan aristokratlardı. Her ikisi de Orta Doğu’ya dair derin bilgilere sahip Siyonist diplomatlardı. Birinci Dünya Savaşı’nın yarattığı karmaşanın ortasında alelacele yürüttükleri müzakerelerde varılan anlaşmanın prensipleri bugün hala Orta Doğu’yu karıştırmakta ve Büyük İsrail projesine zemin oluşturmaktaydı. Malum BOP’un günümüzdeki Türkiye kahyası ise Recep T. Erdoğan’dı!?



[1] İnternethaber/ Levent Gültekin / 29 06 2014

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Abdullah AKGÜL

Abdullah AKGÜL

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx