YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6606481b70c1a
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 5 8 8
Bugün : 9858
Dün : 16551
Bu ay : 405066
Geçen ay : 338123
Toplam : 22731016
IP'niz : 44.204.196.161

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Türkiye Mafya’nın İnsafına mı Kalmıştı?

ERDOĞAN’IN “SÜFYAN” İKTİDARI

VE

KUR’AN’DA “DOKUZLU ÇETE” KAVRAMI

        

Alaattin Çakıcı’nın saldırıları ve Devlet Bahçeli’nin sahip çıkması.

Toplumda meşhur Mafya Babası olarak tanınan Alaattin Çakıcı’nın, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu hedef alan bir mektubu sosyal medya hesabından yayınlamıştı. “Uslu ol!” gibi ifadelerin yer aldığı mektup ortalığı karıştırmıştı.

Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında, “yargıda reform” tartışmalarıyla ilgili: “Mafya liderlerinin, uyuşturucu kaçakçılarının serbest bırakıldığını, ancak düşünce suçlularının hapsedildiğini” belirterek; hiç kimsenin düşüncesini ifade ettiği için hapse atılmayacağı söyleniyorsa, hukukta reform yapılacağına o zaman inanacağını vurgulamıştı. Bunun üzerine Alaattin Çakıcı el yazısıyla Muhalefet Liderini hedef alan ve tehditler yağdıran şu mektubu paylaşmıştı:

KAMUOYUNA SAYGILARIMLA

“CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun bugünkü grup toplantısında af ile ilgili (olarak) mafya liderlerinin Sarayın emri ile serbest bırakıldılar ifadesini kullanan bu gafil muhbir, (acaba) istemeden bir gaf mı yapmıştı?.. Yoksa uluslararası üst akılın, PKK’nın ve tüm bölücü unsurların adi ve şerefsizce (avukatı gibi mi davranmıştı?) Dili başka söyleyen beyni bölücülüğe endeksli bu onur yoksunu; fikir özgürlüğünden bahsederken, 3,5 yıldır yatan hain Osman KAVALA’yı mı, yoksa Selahattin DEMİRTAŞ’ı mı anlatmıştı?

Mafya diye (ifade ettiği) Alaattin ÇAKICI’yı kapalı biçimde tarif etmeye kalkışmıştır. Şimdi şahsım olarak kendisine soruyorum; Ulan dürzü, (ben) karı mı sattım, devletin hazinesini mi parselleyip çaldım, yoksa eroin kaçakçılığı mı, yoksa silah kaçakçılığı mı yaptım? Devletimizin tüm arşivlerini araştırabilirsin, bu saydıklarımdan bugüne kadar değil mahkemelerde kaydıma, hatta polis arşivlerinden bir gözaltına bile alındığıma, veya bir saat emniyette kaldığıma dair bir belge varsa açıklayın… Ben Allah (CC)’ın dışında kimseye boyun eğmem. Kimseden bugüne kadar özür dilemedim, Sayın değerli ağabeyim Devlet BAHÇELİ’nin dışında da dilemem.

Yukarıda yazdığım kriterlerin yani, yasa dışı o kriterlerden 1 tane kamuoyuna deşifre et, o zaman senden 83 milyon önünde senden özür dilerim, eğer koyamazsan fasulye çubuğu ile seni tanıştırırım. Bana bak dürzü, Sayın BAHÇELİ için bugün “Sarayın bekçisi” demişsin. Saray diye ifade ettiğin o külliye, devletimizin en üst makamıdır, millet adına devletin yanında olmak Sayın BAHÇELİ için bir yaşam tarzıdır, bekçi kavramını farklı anlamda kullanmışsan ve köpeklik yaptığın vatan hainleri ile BAHÇELİ’yi bir potaya koyarsan, hayatının en büyük hatasını yaparsın. Ben yaşarken ölçündeki söylemlerinin dışına çıkarsan seni bakla kazığı ile tanıştırırım!” (Not: İmla hatalarını ve anlatım bozukluklarını parantez içi düzeltmelerle aktardık.)

MHP lideri Devlet Bahçeli, suç örgütü liderliği suçlamasıyla 16 yıl hapis yattıktan sonra kendilerinin iktidara önerdiği infaz düzenlemesi ile tahliye olan Alaattin Çakıcı’nın, CHP Gn. Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik ifadelerinin ardından Twitter’da ona sahip çıkan açıklamalarda bulunmuşlardı.

Devlet Bahçeli, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun habis ve hastalıklı konuşmaları dikkatle incelendiğinde nasıl bir girdabın içine düştüğü, nasıl bir hezeyan ve melanete gömüldüğü gayet net olarak anlaşılacaktır. Üslubunun kindarlığı, siyaset usulünün kirliliği herkesin malumudur” ifadelerini kullanmıştı.

Bahçeli açıklamalarında şunları vurgulamıştı: “Kılıçdaroğlu’nun terörist Demirtaş’a hürmet ve hayranlığı bellidir. Soros’un tetikçisi ve tedarikçisi Osman Kavala’ya sevgi ve sempatisi bilinmektedir. Ellerinde Mehmetlerimizin kanı bulunan bölücü terör örgütü PKK’lı teröristlerle içli dışlı olduğu ise son derece berraktır. Bu durum kapsamında CHP Genel Başkanı’nın hakaret ve hıyanetlerine sosyal medyadan yayımladığı bir açıklamayla tepki gösteren değerli Ülküdaşım Alaattin Çakıcı’ya mafya bozuntusu demek, yeraltı dünyasının karanlık yüzü suçlaması getirmek müfterilik, seviyesizlik, rezilliktir. Kamuoyu nezdinde algı oluşturmaya çalışan Kılıçdaroğlu ve yanında yöresinde yuvalanan işbirlikçilere cevabım şudur: 1-Alaattin Çakıcı bir Ülkücü şehidimizin oğludur. 2- Alaattin Çakıcı ülke ve millet sevdalısı bir Ülkücüdür. 3- Alaattin Çakıcı benim dava arkadaşımdır. Elbette üzerine atılı suçların bedelini uzun yıllar cezaevinde kalarak ödemiş bir vatan evladıdır.”

Ünlü kabadayı Alaattin Çakıcı, daha önce de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a 2016 yılında mektup göndererek, yeni Başbakan Binali Yıldırım’a Kendine ve çocuklarına dikkat etsin” mesajı yollamaktan da sakınmamıştı.

Çakıcı, bu mektubunda kendi oğluna Binali Yıldırım tarafından yanlış yapıldığını iddia ederek bu konuda Yıldırım’ın MHP’li milletvekilleri aracılığıyla Alaattin’le aramı bulun ricasında bulunduğunu açıklamıştı.

“Bu Sözlerimi Dikkate Alın!” Uyarısı…

Alaattin Çakıcı, avukatı Can Sevinç aracılığıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’a gönderdiği mektubunda yeni Başbakan Binali Yıldırım’ı hedef alarak, Yıldırım’ın Erzincan’da yaşanan ve içeriği açıklanmayan bir konu nedeniyle oğluna “yanlış” yaptığını hatırlatmıştı. Bu konunun kendisine MHP Milletvekili Durmuş Ali Torlak tarafından aktarıldığını belirten Çakıcı, Yıldırım’ın Başbakan yapılmaması gerektiğini vurgulamıştı. O mektubuna “Sayın Cumhurbaşkanım” diyerek başlayan Çakıcı, “Sizin AKP milletvekillerinin, MKYK üyeleri il ve ilçe teşkilatlarınca bu sözlerimin dikkate alınmasının AKP’li seçmenin ve AKP’li olmayan seçmenin Aziz Türk Milleti’nin hakkıdır” ifadelerini kullanmıştı. O mektubunda: “Sayın Binali Yıldırım’a bu millet sadece milletvekilliğini teslim etti. Fakat AKP’yi 258’den 316’ya çıkaran sayın Davutoğlu’na 5 yıl görev vererek teyit eden ülkemiz ve coğrafyamız bir ateş sürecinden geçerken tepeden bir baskıyla çocukları hırsız olan bir adama hükümeti nasıl teslim edebildin? AKP’de ondan kat kat onurlu milletvekilleri varken onlardan birini geçirmeniz gerekmez miydi?” gibi sorularını sıralamıştı.

Her asırdaki “Şeytanın ‘Dokuz’lu Çetesi” kimlerden oluşmaktaydı?

Tefsir âlimleri ve yüksek fikir ehli şöyle buyurmuşlardır: “Kur’an’daki her ayetin, değişen ve gelişen bütün asırlara ve farklı toplumlara bakan, ayrı ayrı işaret ve hikmetleri vardır.” İşte mealini vereceğimiz şu Ayet-i Kerime’de de, bugün yeryüzünde ve ülkemizde sürdürülmek istenen zulüm ve rezalet düzeninin “DOKUZ’LU BİR ÇETE” tarafından yürütüldüğüne açıkça işaret vardır:

“O şehirde (Medine’de ve her Medeniyette ve Memlekette) DOKUZ’LU BİR ÇETE (halkı ezmek ve zulüm düzenini sürdürmek üzere fikren ve fiilen işbirliği yapan dokuz ayrı şebeke) vardı, yeryüzünde (ve ülkelerinde fesat) bozgunculuk çıkarıyorlar (dirlik-düzen bırakmıyorlardı), ıslah (ve iyilik) tarafına ise hiç yanaşmıyorlardı. (Kendi aralarında) Allah adına yemin ederek dediler ki: “Gece mutlaka ona ve ailesine baskın düzenleyelim (ve hepsinin işini bitirelim). Sonra da sahiplerine ‘(Salih ve) ailesinin yok edilişinden hiç haberimiz yok! (Olup bitenleri asla görmedik.) Bizler, gerçekten doğruyu söyleyenlerdeniz’ (diye onları aldatalım ve atlatalım).”[1]

Bu ayetteki “raht” çete-şebeke-ekip kelimesinin tenvin=iki esre ile bitmesi ve “rahtin” şeklinde gelmesi, “tis’atü rahtin” kavramını “Dokuzlu Çete” şeklinde yorumlamamızı gerekli kılmaktadır.

Bu Ayet-i Kerime’de dokuz (9) gerçeğe dikkatimiz çekilmektedir:

1- Her zulüm ve sömürü düzeni, DOKUZ’lu bir çeteye ve organizeli bir örgüte dayanmaktadır.

2- Bunlar yeryüzünde ve ülkelerinde fitne ve fesat çıkarmaktadır.

3- Bunlar aslında barışa ve temel insan haklarına düşmandır.

4- Ama zahirde, demokrasi ve dindarlık istismarı yapılmaktadır.

5- Adalet ve hakkaniyet isteyen rakiplerini mertlikle değil, hainlik ve gizlilikle imhaya kalkışılmaktadır.

6- Üstelik bütün bu cinayet ve rezaletlerini inkâr etmekte ve yalancı şahitlikle sorumluluktan sıyrılmaya çalışılmaktadır.

7- Bunlar kendilerini, doğru ve demokrat olarak tanıtmaktadır.

8- Bütün işleri (ticaretleri, siyasetleri) hile, haksızlık ve tuzaktır.

9- Ne var ki, sonunda bütün bu tuzakları boşa çıkacak ve zulüm düzenleri yıkılacaktır.

İşte bu DOKUZ’lu çeteyi günümüzde aşağıdaki şeytan ve şarlatan şebekesi temsil etmektedir:

[1- Mafya, 2- Medya, 3- Mason.] + [4- Münkir, 5- Müşrik, 6- Münafık.] + [7- Müdür (bürokrasi), 8- Milletvekili (hain siyasetçi), 9- Mel’un Mal (haram ve haksız servet) sahibi.]

Şimdi “DOKUZ “M” Formülü” diyebileceğimiz bu organizeli çetenin elemanlarını tek tek tanımaya çalışalım:

1- MAFYA: Halkın devletten ve adaletten ümidini kestiği, güvensiz ve dengesiz düzenlerde ortaya çıkan ve her türlü kanunsuzluğu ve kaçakçılığı mübah sayan yeraltı örgütleri ve karanlık güçlerdir.

2- MEDYA: Her türlü haksızlığı ve ahlâksızlığı reklam ve teşvik eden basın-yayın kuruluşları ve kişileridir. Milli çıkarları ve genel ahlâki kuralları yıkmaya yönelmişlerdir.

3- MASON: Yeryüzünde Yahudi hükümranlığını gerçekleştirme projesi olan Siyonizm’in, her ülkedeki yerli temsilcileri ve hizmetçileridir. Kökleri dışarıda gizli şer şebekeleridir.

4- MÜNKİR: Her türlü maneviyatı ve mukaddesatı açıkça inkâr eden, demokrasiyi despotizme, laikliği dinsizliğe çeviren inançsız kesimdir. Genellikle solculuk ve çağdaşlık kisvesine sığınan bazen de sağcılık ve milliyetçilik rolüyle ortaya çıkan ve mukaddesata saldıran kimselerdir.

5- MÜŞRİK: Çoğu zaman Müslüman görünen ve dindar geçinen, Allah’a ve Yüce Yaratıcı’ya inandığını söyleyen[2] ama İslam’ın ahlâk ve hayat prensiplerini kabul etmeyen ve genellikle din diye atadan babadan gördüğü yozlaştırılmış gelenekleri taklit eden (Bakara: 170) ve Hakkın değil kalabalığın peşinde sürüklenen tiplerdir.

6- MÜNAFIK: Münafıklar, İslami cemaatler içinden çıkarlar. Ya “hikmet ve hizmet” erbabı olarak kendini tanıtıp toplumu cihat ruhundan, siyaset ve devlet şuurundan uzak tutmaya çalışırlar. Diğer sekiz sınıfla iş birliği yapıp gerçek Müslümanlara cephe alırlar. Veya makam ve menfaat hatırına bizzat hizmet teşkilatına sızıp kendilerini gizlemeyi başarırlar. Ama devamlı fesat çıkarır ve ortalığı karıştırırlar. Fırsat bulunca da haklı ve hayırlı bir teşkilattan ayrılırlar. Masonlarla gizli ilişkiler kurarak, Mescid-i Dırar misali yeni oluşumlara katılırlar.

7- MÜDÜR (bürokrat): Çeşitli banka ve fabrikalarda veya sivil ve askeri kurumlarda, ya da emniyet teşkilatında Genel Müdür, Müsteşar, Müfettiş gibi resmi makamlara getirilip bu yetki ve etiketlerini hıyanet ve hırsızlık yolunda istismara kalkışan; mafya ve masonlara rüşvet karşılığı kolaylık sağlayan bürokrat kesimidir.

8- MİLLETVEKİLİ (hain siyasetçi): Çeşitli partilerden aday olup Meclise giren ama bu siyasi fırsatını ve dokunulmazlık zırhını kullanarak, karanlık güçlere yardım ve yataklık yapan ve şahsi çıkarları için Milli irade emanetine hıyanetten sakınmayan Devlet Reisi, Bakan, Parti Lideri, Milletvekili gibi haysiyetsiz ve hain siyasilerdir.

9- MEL’UN MAL (haram ve haksız servet) SAHİPLERİ: Bunlar faiz, karaborsa, ihtikâr, rantiyecilik, devlet ihalesi ve uyuşturucu ticareti gibi hileli ve haram yollarla milletin emeğini ve alın terini sömüren ve Karunlar gibi semiren, zalim zengin tipi ve sözde iş adamları kesimidir.

İslam “Süfyanı”nın âlameti; Harun gibi konuşup, Karun gibi davranmaktır!

Bazı hadislerde ve muteber haberlerde, ahir zamanda ortaya çıkacak, dindar kahraman rolü oynayıp din ve devlet tahribatı yapacak “Süfyani” sıfatlı etkin ve yetkin bir şahıstan bahsedilmesi enteresandır. Örneğin bu şahıs, sürekli FAİZ’e karşı çıkacak ama tüm iktidarı boyunca hep faizli sistemi uygulayacaktır. Demeçlerinde ahlâk ve maneviyattan bahsedecek, ama İstanbul Sözleşmesi ve Lanzarote Senedi gibi Haçlı dayatması metinleri imzalayarak her türlü ahlâki ve ailevi tahribata fırsat ve ruhsat sağlayacaktır. Fikren kumarın aleyhindeymiş gibi davranacak, ama fiilen her türlü şans oyunlarını, kolay ve haksız kazanç yollarını yaygınlaştıracaktır. Söylemleriyle Haçlı Batı’nın tarih boyunca ve halihazırda İslam’a ve Türkiye’ye karşı düşmanlıklarını tekrarlayıp hava atacak, ama eylemleriyle AB’ye alınma hatırına her türlü hakaret ve hıyanete katlanacak, bu arada Haman ve Bel’am tipli yandaşları ve İlahiyatçı-Tarikatçı takımı da bütün bunlara kılıflar uyduracaklardır…

İşte Müslüm Gündüz’ün marazlı münafıklığı!

Müslüm Gündüz’ün sosyal medyada yeni paylaşılan bir videosunda, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’la ilgili sözleri kendi ayarını ortaya koymaktaydı.

1990’lı yılların sonunda Fadime Şahin ile birlikte basılan ve nice uçkur rezaletleri konuşulan Müslüm Gündüz; “Bugüne kadar gelenlerin hepsi kâfirlerin mü’mini, Müslümanların münafığı idi. Erdoğan’a gelinceye kadar hepsi böyleydi. Özal biraz değişikti, hakkını yiyemem. Erdoğan ise bizden biridir. Biz onun yerinde olsak onun yaptıklarını yaparız. Onun sırrı şimdi söylenmez. O bütün dengeleri kollayarak böyle şeyler yapar” diyerek Erdoğan’la aynı karakter ve kriterlere sahip olduklarını vurgulamış olmaktaydı.

Sn. Erdoğan’ın, bir taraftan “Ülkeyi faiz sarmalından kurtarmalıyız…” derken, diğer yandan %10,25 olan faizi %15’e çıkarmaları ve 18. MÜSİAD fuarında (Kasım 2020) “Acı ilaçlar içmemiz gerektiğinin farkındayız, faiz artırımını da böyle algılamalıyız!..” laflarını nasıl okumak lazımdı? Oysa 475 baz puanlık bu politika faiz artışı Bakara 279. ayetiyle, bizzat Cenab-ı Hakka ve mağdur halkımıza savaş açmaktı… Bu yaklaşım, zaten tıkanma noktasındaki ekonomimizi resmen ve fiilen yoğun bakıma sokmaktı!

İktidar partisinin sözcüleri şimdi de yıllardır aşmayı başaramadıkları sorunların halli için seferberlik ilan ediyorlardı. Ekonomi ve hukuk alanında “yeni dönem” için de seferberlik ilan ettiklerini duyuruyorlardı… Ama seferberliğin başarılı olması içinde önce “inandırıcı olmak” lazımdı. Yıllardır iktidarda olmanın verdiği rehavetle hâlâ kendilerinin ilk günlerdeki gibi halkı kandıracaklarını sanmaları boşunaydı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘reform’ çıkışının ardından ilginç bir süreç yaşanmaktaydı.

Erdoğan’ın en yakınındaki iki isimden Cemil Çiçek, “Bize tevbe-i nasûh lazım” derken Bülent Arınç ise bir adım daha ileri giderek, “Kavala ve Demirtaş serbest bırakılabilir” demeye başlamıştı!

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın istifasının ardından “ekonomik” ve “siyasi” sıkıntıların ciddi boyutlara ulaşması üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, hukuk ve ekonomi alanında önemli reformların yapılacağını açıklamıştı. Bu açıklamanın ardından Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyeleri Cemil Çiçek ve Bülent Arınç’tan peş peşe AKP’nin icraatlarını eleştiren açıklamalar yapılmıştı. Daha da ilginci Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Türkiye’yi faiz, enflasyon, kur sarmalından çıkarmamız şarttır” ifadeleri, yolunda gitmeyen icraatların ve yeni arayışların itirafıydı.

Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Üyesi AKP’li Bülent Arınç, 4 yıldır Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın ve 3 yıldır tutuklu bulunan Osman Kavala’nın tutukluluğunu eleştirmeye başlayıp dolaylı olarak kendi iktidarını suçlamıştı. Arınç, “Belki şunu konuşmuşlardır diyerek, bu iddianameleri okuyarak isyan etmiştim. Çocuk bile böyle bir iddianame yazmaz demiştim, cübbeyi bile giyesim gelmişti” diyerek, “Kavala’nın tutuklu kalmasına hayret ediyorum, Demirtaş’ın da tahliyesi olabilir” ifadesini kullanmıştı. Böylece Erdoğan iktidarının PKK ve HDP ile yeni uzlaşma arayışlarında olduğunu açığa vurmuşlardı. Acaba Bay Arınç başdanışmanı olarak bu “APO’ya kelâm, FETÖ’ya selam” uyarılarını Sn. Erdoğan’a da yapmışlar mıydı? Ya da su almaya başladığını sezdiği AKP gemisini ilk terk eden kahraman(!) olmaya mı hazırlanmaktaydı? Yoksa, PKK’cılar ve Fetullahcılarla uzlaşma zemini oluşturmak üzere, bizzat Erdoğan tarafından mı konuşturulmaktaydı? Ve böylece; “geçitler gerzeklere mi yoklatılmaktaydı?”

Her Asırdaki Firavun Sisteminin Aktörleri Şunlardı

İnsanlık tarihinde acı örnekleri sık sık görülen ve bugün de yeryüzünde acımasızca sürdürülen, zulüm ve sömürü düzenlerini daha yakından tanıyabilmek ve yeterli tedbirleri alabilmek için, Kur’an’ın özellikle ve önemle üzerinde durduğu “Firavun sistemini” iyi bilmemiz gerekmektedir. Ahir zaman Firavunlarını hadisler, Süfyan ve Deccal diye tarif etmektedir. Hz. Mehdi ise Deccal düzenlerini ve Firavun sistemlerini yıkmak ve insanlığı huzura kavuşturmakla görevlidir. Kur’an-ı Kerim’deki ilgili ayetler dikkatle incelendiğinde ve çeşitli surelerde değişik cepheleri anlatılan şahsiyet ve zihniyetlerle alakalı parçalar, bütün halinde bir araya getirildiğinde “Firavun Düzeni”nin beş ayrı unsurun ittifak ve işbirliği ile oluşmuş bir zulüm ve sömürü sistemi olduğu görülecektir. Bu beş unsurdan:

1- Firavun: Siyasi istibdadı ve zorba bir rejimi,

2- Karun: Ekonomik sömürü düzeni olan kapitalizmi,

3- Haman: Makam ve menfaat uğruna zalim yönetimlere uşaklık yapan bürokrasiyi,

4- Bel’am: Bunların keyfine ve küfrüne alet olan din adamlarını ve ilim erbabını,

5- Sihirbazlar ise, halkın gözünü boyayan medya mensuplarını temsil etmektedir.

Firavun, Karun ve Haman Ankebut Suresi 39. ayette birlikte zikredildiği gibi daha birçok sure ve ayetlerde de ayrıca anlatılır.

Bel’am ise Kur’an’da ismen zikredilmemekle beraber A’raf Suresi 175 ve 176. ayetlerinde anlatılan şahsın Beor oğlu Bel’am olduğunu hadislerden ve tefsir haberlerinden öğreniyoruz.[3]

FİRAVUN, çeşitli yollarla siyasi iktidarı eline alan, kuvveti üstün tutan ve hükümet gücünü zorbalıkla kullanan, “Kuralları krallar koyar, kanunları beş-on kişi yapar ve herkes mecburen ona uyar” düşüncesini savunan zalim idarecilerin ve putlaştırılan kişilerin tipik bir örneğidir. Bunun için Firavun, “Ben sizin için, benden başka ilah (kanun koyucu) bilmiyorum.”[4] diyordu.

“Ben sizin en yüksek Rabbinizim (hayat sisteminizi tanzim ve sizi dilediğim gibi terbiye ediciyim)” diye övünüyordu.[5]

KARUN ise, Firavun’un sayesinde, ihtikâr, karaborsa, faiz, rüşvet, vurgun ve soygun yoluyla zenginleşen, halkın emeğini ve servetini gayrı meşru yoluyla sömüren ve semiren bir kapitalist zengin tipidir. Karun bu sınırsız serveti kendisine kazandıran rejimi seviyor ve savunuyor, Firavun da devamlı onu koruyor ve kolluyordu. Ankebut Suresi 39. ayette Karun’un Firavun’dan önce zikredilmesinde, kapitalist sömürü sistemlerinde, “sermayenin siyasete hâkim olduğuna” bir işaret vardır.

HAMAN’a gelince o, dünyalık makam ve menfaat uğruna Firavunlara vezirlik, bakanlık, genel müdürlük yapan ve onların zulmüne alet olan bürokrat kesimini temsil eder. Bu tipler arasından çıktıkları inançlı insanları görünce, “Bizi yanlış anlamayın. Makam ve mevkide gözümüz yok, sadece sizlere hizmet verebilmek için bu bâtıl partilerde ve zalim yönetimlerde görev alıyoruz.” derler. Aslında, İslami hüviyet ve haysiyetlerini, yüksek maaş ve memuriyet aşkına rüşvet verirler.

BEL’AM’a gelince, bunlar din adamı ve ilim erbabı sıfatıyla insanları aldatan “din ayrı, dünya ayrı” safsatasıyla Müslümanları siyasi, sosyal ve ekonomik girişimlerden uzaklaştıran ve böylece Firavun sisteminin yürümesini kolaylaştıran kimselerdir. Bunlar din âlimi, diyanet görevlisi, tarikat şeyhi, meşrep ağabeyi veya üniversite hocası, köşe yazarı gibi pozisyonlarla ortaya çıkarlar… “Bu dünyanın; Müslümanın zindanı, zalimlerin meydanı” olduğunu çarpıtarak anlatırlar. Ve insanları uyutmaya çalışırlar. Mü’minlerin ahiret ve cennet için çalışmalarını, siyaset ve devlet işlerine karışmamalarını savunurlar. Siyasetin dışında kalmayı en büyük meziyet sayarlar… Hakkı hâkim kılmak ve Adil Düzeni kurmak ve insanları refaha ulaştırmak için, siyasi hizmet ve gayret içinde olanları “istismarcı ve fesat çıkarıcı” olarak suçlarlar. Aslında kendileri İslam’ın sahtesini sattıkları için, gerçek İslam düzeninin kurulmasından pek çok korkarlar… Bunun için de faizci, kumarcı, içkici ve fuhuşçu mason partileri desteklemekten geri durmazlar.

Bel’amlarla ilgili ayet-i kerime bunları çok iyi anlatmaktadır:

“(Ey Resulüm) Onlara o kimsenin (Bel’am’ın) haberini de oku ki, Biz kendisine ayetlerimizi vermiştik de, o bunları kötüye kullanmış, şeytan da onu arkasına takmış ve aldatmış ve böylece azıp sapanlardan olmuştu.

Eğer dileseydik (Bel’am gibileri verdiğimiz nimet ve faziletlerin kıymetini bilseydi) o kimseyi bu ilimle yükseltir ve şereflendirirdik. Fakat o (bunları dünya rahatı ve menfaati için kötüye kullandı) Arza (aşağılığa) saplandı ve nefs-ü hevasına kapıldı.

İşte onun misali o (kuduz) köpeğin haline benzer ki, eğer üzerine varırsa dilini sarkıtıp solur veya kendi haline bıraksan da yine dilini uzatıp solur. (Ne mü’minler yanında kıymeti kalır, ne zalimler katında rağbet bulur…) İşte ayetlerimizi (Hak dinimizi ve adalet düzenimizi) yalanlayan ve yanlış sayanların hali böyledir.

Sen bu kıssayı onlara anlat. Olur ki gereği gibi düşünür (ve gerçeği görürler)…”[6]

SİHİRBAZ’lar ise, yazıları ve yorumlarıyla olayları çarpıtan, karalama kampanyalarıyla Milli güçleri ve yerli gelişmeleri yıpratan, sömürücü sermaye baronlarını ve mason uşaklarını kurtarıcı ve kahraman yapan bir kısım medya mensuplarıdır. Firavun’un sihirbazları birtakım numaralar ve hokkabazlıklarla halkı oyalıyor ve Firavun’a köle yapıyorlardı.

Bugünün Medya sihirbazları da, gazete sütunlarında ve televizyon ekranlarındaki saptırma ve sahtekârlıklarla çağdaş Firavunların ve sömürücü Karunların zulüm saltanatını ayakta tutmaya çalışmaktadırlar. İşte bu beşli belanın, önder şahsiyetlere ve milli siyasete karşı şeytani ittifakları, gerçek durumlarının ortaya çıkması ve sömürü saltanatlarının yıkılması telaşındandır.

Çağdaş Bel’amların Din Tahribatı!

Bakara Suresi 62’inci ayet-i kerimesinden, “Yahudi ve Hristiyanların mevcut inanç ve davranışlarıyla kurtuluşa erecekleri” anlamını çıkartan kişilerin Muhammed Abduh’un tutarsız görüşlerinden etkilendiği açıktır. Bunlardan birisi Yeni Şafak yazarı Hayrettin Karaman’dır.

Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Polemik Değil Diyalog adlı eserinde, “Müslümanların çoğu Peygamberin, bütün din saliklerini İslam’a çağırdığına inanırlar. Ben diyorum ki, İslam uleması içinde, Kur’an-ı Kerim’e bakarak Peygamberimizin beklentisinin bundan ibaret olmadığına inananlar da var” (a.g.e, s. 35) demek suretiyle görüşünü Muhammed Abduh (a.g.e, s. 25) ve Reşid Rıza (a.g.e, s. 37) gibilerin üzerinden temellendirdikten sonra kendi görüşlerini ortaya koymakta ve şunları aktarmaktadır: “Peygamberimiz, ‘Yahudiler mutlaka Müslüman olsun’ demiyor, ‘Hristiyanlar mutlaka Müslüman olsun’ demiyor (a.g.e, s.35), İslam tek seçenek olarak -son dinin mensubu olmak manasında- Müslüman olmaya çağırmıyor (a.g.e, s.37). Bütün insanların Müslüman olmaları dinin, Kur’an’ın hedefi değildir” (a.g.e. s.41). Karaman, Bakara Suresi 62’inci ayeti hakkında ise şu yorumu yapmaktadır: “Bakara Suresi’nin 62. ayetini hatırlatacak ve bunu konumuzla ilişkilendireceğim. Şimdi bir adam hem ehl-i kitap olur, hem de kâfir olmayabilir mi? Evet bu mümkün. Bunun delili işte o 62. ayettir” (a.g.e., s.41). Karaman, bu iddiasındaki kastının Peygamber Efendimizin (SAV) risaletinden önceki ehl-i fetret kimseler mi yoksa Peygamber Efendimizin (SAV) risaletinden sonraki Yahudi ve Hristiyanlar mı olduğunu Muhammed Abduh’un tefsirinden verdiği örnekle açıklamaya çalışmaktadır. Karaman, yaptığı yorumun delilini Abduh’un tefsirinden almakta ve Abduh’tan şöyle aktarmaktadır: “Bu ayet (Bakara, 62), ehl-i fetretle ilgili değildir. Buradaki mü’minlerden maksat, Yahudiler, Hristiyanlar, Sabiiler gibi bizim Peygamberimizden evvel gelmiş olan dinlerinin özünü yaşamış ehl-i fetret değildir. Bu ayetten bu mana çıkmaz. Bundan maksat, Peygamberimizden sonra yaşayan ve O’na iman eden mü’minler ile Allah’a ve âhirete iman eden, kendi kitaplarının aslına göre amel-i salih işleyen Yahudiler, Hristiyanlar ve Sabiiler’dir” (a.g.e, s.26).

Gerek Abduh’un gerekse Karaman’ın Bakara Suresi 62’inci ayeti tefsir ederken Kur’an-ı Kerim’in anlam bütünlüğüne, nesih-mensuh, sebeb-i nuzül ve Peygamber Efendimizin (SAV) konu hakkındaki açıklamalarını muhtevi hadis-i şeriflerini dikkate almadan yorum getirdikleri anlaşılmaktadır. Karaman’ın Abduh’u delil getirerek iddia ettiği gibi Yahudi, Hristiyanlar ve Sabiilerin “kendi kitaplarının aslına göre amel-i salih” işlemesi, Kur’an-ı Kerim’deki ayetlere, hadis-i şeriflere, akla ve mantığa aykırıdır. Eğer ehl-i kitabın kendi kitaplarının aslı mevcut olmuş olsa, Kur’an-ı Kerim’de, “Ey ehl-i kitap, kendi kitabınızla amel ediniz” manasına gelebilecek ayetlerin olması lazımdı. Tam aksine Kur’an’da, “Kim İslam’dan başka bir din ararsa-benimserse, asla ondan kabul edilmez. O âhirette de kayba uğrayanlardandır” (Al-i İmran, 85) ve “Hiç şüphesiz din, Allah katında İslam’dır…” (Al-i İmran, 19) ayetleri başka bir dine ve kitaba açık kapı bırakmamaktadır.

Peygamber Efendimizin (SAV) kendi döneminde yaşayan Yahudi ve Hristiyanları İslam dinine çağırması da Yahudi ve Hristiyanların İslamsız kurtuluşa eremeyeceklerini ortaya koymaktadır. “Biz Seni bütün insanlara bir rahmet müjdecisi ve azap habercisi olarak gönderdik” (Sebe, 28) ayeti Peygamberimizin (SAV) tüm insanlık için gönderildiğinin beyanıdır. Yine, “O halde Allah’a, O’nun Peygamberine ve indirdiğimiz O nura (Kur’an’a) iman edin” (Tegabûn, 8) ayetinde Yahudi ve Hristiyanlar istisna tutulmamıştır. Zira İslam geldikten sonra Yahudi ve Hristiyanların da Hz. Muhammed Aleyhisselam’a iman etmesi gerektiği, “Ey Resulüm de ki: Ey insanlar! Gerçekten Ben sizin hepinize gelen, Allah’ın Peygamberiyim. O Allah ki, yer ve göklerin tasarrufu O’nundur. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur, öldürür ve diriltir. Onun için hem Allah’a hem de bütün kelimelerine iman getiren o ümmi Peygambere, Resulüne iman edin ve o Peygambere uyun ki, doğru yolu bulasınız” (A’raf, 157-158) ayetinde açıkça vurgulanmıştır.”[7] Öyle anlaşılıyor ki Hayrettin Karaman takımının asıl amacı, Erdoğan’ın Siyonist güdümlü Haçlı AB’ye katılma hesaplarına meşruiyet kazandırmak ve Siyonist Yahudilerle, emperyalist Hristiyanları aklamak ve Müslüman göstermeye çalışmaktır!..

Oysa Maide 17: “Andolsun, ‘Allah, Meryem oğlu Mesih’tir’” diyenler kesinlikle küfre girmiştir. De ki: ‘O (Allah), eğer Meryem oğlu Mesih’i, Onun annesini ve yeryüzündekilerin hepsini helak (yok) etmek isterse, Allah’tan (bunu önlemek üzere) kim bir şeye malik olabilir?’ (Allah C.C cisimden, şekilden ve beşerî zafiyetlerden münezzehtir.) Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin tümünün mülkü (ve egemenlik mührü) Allah’ındır; dilediğini yaratır. Allah her şeye güç yetirendir.” Ayrıca, Maide: 68, 72, 73, 74 ayetleri dikkatlice okunmalıdır.

Ve Maide 81: “(Mürşit ve müttaki rolü oynayan bazı münafıklar) Eğer Allah’a, Nebisine ve O’na indirilen (Kur’an-ı Kerim’e, öyle göstermelik değil gerçekten) inanmış olsalardı, asla onları (Siyonist Yahudileri ve Hristiyan emperyalistleri) evliya (himayelerine sığınılan güç merkezi ve rehber) edinmezlerdi. (Zalim güçlerin hizmetine girip siyasi ganimet devşirmeleri, bunların özde değil sözde iman eden, kalbi marazlı kimseler olduğunun alâmetidir). Velâkin, onların çoğu zaten fasık kimselerdir.” ayeti çağdaş yandaş ve Bel’amların ayarını ortaya koymaktadır.

Kaldı ki A’raf 157 ve 158. ayetlerinde şöyle buyrulmaktadır:

“Onlar ki, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan Elçiye (Hz. Muhammed’e) tâbi olurlar. Ki, O onlara ma’rufu (iyiliği) emreder, münkeri (kötülüğü) nehyeder, temiz şeyleri helâl, murdar şeyleri haram kılıp (öğütler) ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indirip hafifletir. İşte Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edip (işini kolaylaştıranlar) ve Onunla birlikte indirilen nura (Kur’an’a ve Sünnet-i Resulüllah’a) tâbi olanlar, elbette kurtuluşa erenler bunlardır. [Not: Bu Ayet-i Kerime, Tevrat ve İncil ehli olan Yahudi ve Hristiyanların, son Elçi Hz. Muhammed Aleyhisselam’a iman ve itaat etmeden felaha kavuşamayacaklarını vurgulamaktadır.]

(Ey Resulüm!) De ki: “Ey insanlar! Ben Allah’ın sizin hepinize gönderdiği bir Elçisi (Peygamberi)yim. Ki göklerin ve yerin mülkü yalnız O’nundur. O’ndan başka ilah yoktur, O diriltir ve öldürür. Öyleyse Allah’a ve ümmi peygamber olan Elçisine iman edin (ve teslim olun). O da (Hz. Peygamber de sadece) Allah’a ve O’nun kelimelerine (hüküm ve haberlerine) inanmaktadır. O’na (hakkıyla) tâbi olun ki hidayete ermiş olasınız.”

ABD’li Siyonist Dışişleri Müsteşarı Clarke Cooper’in; “Türkiye’yi Batı’da tutmaya çalışıyoruz” ifadeleri üzerinde durmak lazımdı.

ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi ve Askeri İşlerden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Clarke Cooper, “Türkiye’nin Batı’da kalmaya devam etmesini sağlamak için” ellerinden geleni yapmaya uğraştıklarını açıklamıştı. ABD Türkiye’yi Rus S-400 füze savunma sistemini aktif hale getirme yönünde başka adım atmaması yönünde uyarmıştı. Washington, Ankara’yı Moskova’ya daha yakınlaştırma riskini yaratsa bile böyle bir adımın sonuçlarının olacağı uyarısından sakınmamıştı. ABD yönetimi ve başta Savunma Bakanlığı Türkiye’nin S-400 sistemini test etmesini kınamıştı. Dışişleri Bakanlığı’nın üst düzey bir yetkilisi de (28 Ekim 2020’de) çarşamba günü yaptığı açıklamada, Türkiye’ye yeni yaptırımlar getirilmesi riskinin “çok ciddi” olduğunu vurgulamıştı. ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi ve Askeri İşlerden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Clarke Cooper gazetecilere yaptığı açıklamada, Türkiye’ye yaptırım seçeneğinin “masada yer aldığını ve ciddi şekilde değerlendirildiğini” hatırlatmıştı.

CHP’li Ünal Çeviköz’ün Joe Biden’e sığınması!

CHP Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Emekli Büyükelçi Ünal Çeviköz, ABD’de 3 Kasım seçimlerinin galibi ilan edilen Joe Biden yönetiminden ilk beklentilerinin “Türkiye’de demokrasiye vurgu yapması ve sahip çıkması” olduğunu söylemesi tartışmalara yol açmıştı. Amerikan Alman Marshall Fonu (GMF) adlı düşünce kuruluşunun “Türkiye’nin 2021’de Dış Politika Öncelikleri: Ana Muhalefet Partisinden Bir Bakış” başlıklı online panelinde konuşan CHP’li Ünal Çeviköz skandal ifadeler kullanmıştı. Voice Of Amerika’nın haberine göre, AKP iktidarı döneminde Türk dış politikasının üç önemli unsurunu kaybettiğini ileri süren Çeviköz, bunları tarafsızlık, öngörülebilirlik ve güvenirlilik olarak sıralamıştı.

Ünal Çeviköz, “Biden yönetiminden ilk beklentimiz: Hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, yargı sisteminin siyasetten arındırılmasına, güçler ayrılığına, demokratik reformlara, medya, ifade, toplanma özgürlüğü gibi tüm temel hak ve özgürlüklere çok güçlü bir vurgu yapmasıdır.” sözleriyle Erdoğan iktidarından kurtuluşu Joe Biden Siyonist’inden beklediğini gösterecek kadar kahramanlaşmıştı(!)… Biden yönetiminin Türkiye’ye bu ilkeleri hayata geçirmek için çağrı yapması gerektiğinin altını çizen Çeviköz, “Bugün NATO üyeleri Türkiye’nin Rusya’yla yakınlaşmasına bakınca, basitçe ve meşru biçimde şu soruyu soruyorlar: Türkiye NATO’dan uzaklaşıyor ve Rusya ve Çin’le stratejik bir ittifak kurma seçeneğine mi yaklaşıyor? Böyle bir şey yok ama bunun böyle olmadığını göstermeliyiz” diyerek Siyonist ve emperyalist ABD’ye yaranmaya çalışmıştı…


[1] Neml: 48-49

[2] Yunus: 31-32, Zuhruf: 87

[3] Tefsir-i Mücahit, Katar 1396. İmam Kurtubi el-Cami li-Ankami’l-Kur’an, Kahire 1967 (3. Baskı) c.7, sh. 320

[4] Kasas: 38

[5] Naziat: 24

[6] A’raf: 175, 176

[7] siyamiakyel@milligazete.com.tr – 20 Kasım 2020

 

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Nevzat GÜNDÜZ

Nevzat GÜNDÜZ

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
13 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Necmettin

EHLİ GÖRÜYOR?..
Bak Kuran anlatıyor,’Dokuzlu Çete’
Her asırda örgütlü, kirli şebeke
Şeytanın sürakası,boynuzlu çete
İşi gücü kötülük,son düşünmüyor!..

Süfyani iktidarı, tahribat yapar
Mason medya,mafyası,hepsi kankalar
Bunları birleştiren ,nefsi çıkarlar
Saltanatız sallanır,aklız ermiyor!..

Çağdaş Firavn düzenin,şer aktörleri
Karun Haman Sihirbaz,hem Bel’amlari
Çok azdılar yaklaştı,pert vakitleri
Erbakan’ın Devrimi,günler sayıyor
Şahı Merdan meydanda,ehli görüyor!..

Süleyman

Kötülüğün dili her zaman aynı
Batıl tarihin her dönemin de hep aynı dili kullanmıştır bununda sebebi beslendiği kaynağın aynı olması, dünyanın her yerinde bir birini tanımayan insanların hep kötülük işlerken aynı metotları ve aynı zihniyette olmaları onların tek bir kaynaktan şeytandan beslenmeleridir. Yeryüzünün en büyük şer örgütü siyonizmin de direk emir aldığı ve talimatlarını yerine getirdiği işte bu şeytandır.
Rabbimiz sonsuz merhamet sahibi olduğundan biz kullarına kutsal kitabımız ile devamlı yol göstermiştir. Bizlerin doğru olanı bulmamızı ve zalimi ve zalimlerin düzenlerini tanımamızı sağlamıştır.
Kur’an’ı Kerim en ince detayına varıncaya kadar bizlere firavunun sistemini anlatmış ve onun bu bozuk düzenini anlatmasından anlıyoruz ki bu batıl sistem tarihin her dönemin işleyişi aynı olacak ve bizlerde bu sistemi en başından çözmemiz çareler üretmemiz için bu batıl sistemi detaylıca anlatmıştır.İşte yeryüzünde organize olan bu siyonist şer şebekesi de kendisine bu şeytanın öğrettiği 9’lu çete şeklinde organize olmuştur ve bu sayede şuanda zahiren gücünün zirvesini yaşamaktadır. Ama düzeni ve sistemi aynı zamanda çökmekte çatırdamaktadir.
“Onlar (Yahudilerden inanmayanlar, Hz. İsa’yı öldürmek üzere) bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık onlara) bir düzen kurdu (ve şeytani oyunlarını bozdu). Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır.” Al-i İmran suresi 54. ayetinde belirtildiği gibi Rabbimiz bu dokuzlu çetenin planlarını ters yüz edecek ve Adil Düzenin kurulmasını gerçekleştirecektir.

N.Eryıldız

Vâkıa vuku bulduğu zaman
Vâkıa suresi
Rahman, Rahîm olan Allah’ın adıyla
1-VÂKIA vuku bulduğu zaman!.. (Va’ad edilen büyük devrim ve değişimle, dünya ve insanlık tarihinin en önemli olayı ve daha sonra kıyamet sabahı koptuğu an; kâfirlerin, zalimlerin ve işbirlikçi hainlerin durumu nasıl olacaktır?)

2-(Artık) O’nun vukuunu (zulüm ve küfür saltanatının çöküş olayını ve kâfirlerin dünyasının yıkılışını) hiç kimse yalanlayamayacaktır.

3-O (_olay ve onun takdir edicisi Allah (C.C) zalimleri, kâfirleri ve hainleri_) aşağılatıcı, (mü’minleri, mücahitleri ve mazlumları ise) yüceltici ve onurlandırıcıdır. (O gün, münafıklar ve azgınlar yenilgiye uğramış, mücahit ve müttaki kullar ise zafere erişmiş olacaklardır.)

Necati

DÜZENLERİ DÜZMECE DÜZENBAZLAR ÇETESİ!
Düzenleri Düzmece Düzenbazlar Çetesi, bütün ayrıntılarıyla gözler önüne serilmiş!
Başta çete reisleri olmak üzere bütün elemanlarının; 1- Mafyanın, 2- Medyanın, 3- Masonların 4- Münkirlerin, 5- Müşriklerin, 6- Münafıkların 7- Müdürlerin (bürokrasinin), 8- Milletvekillerinin (hain siyasetçilerin), 9- Mal (haram ve haksız servet) sahibi olanların, düzenbazlığı ve düzenlerinin düzmece oluşu, başka daha nasıl anlatılabilir ki!

Kemal Serkan

Milli Çözüm ülkemizde ve dünyada büyük dönüşümlere öncülük ettiğine yüzlerce örnekten sadece biri :https://youtu.be/mUgeweNkRxg
Hiç vakit kaybetmeden şu videoda Prof. Dr. Gülümser HEPER Hanımefendinin ifade ettiği https://youtu.be/mUgeweNkRxg dillendirdiği MİLLİ GÜÇLERİ temsil eden yani MİLLİCİ olanlar maddi ve manevi tahribatların ayyuka çıktığı şu günlerde acilen toplanmalı ve MİLLİ MUTABAKAT HÜKÜMETİNİ kurmaları çok büyük önem arzetmektedir.

Osman Nuri

Biran evvel bu kafaların değişmesi ve Acilen Milli Mutabakat Hükümetinin Kurulması, Batılın Karargahı olan Siyonizmi tarihin çöplüğüne gömüp Adil Düzenin İktidarı Elzem teşkil etmektedir!…
İşte gelinen nokta şunu göstermiştir ki; bu kafalarla bu kadroyla bu beceriksizlikle (aslında beceriksizlik değil bilinçli ırkçı eperyalistlere işbirlikçilik – planlı bir hareket) Türkiye’yi ve Dünya insanlığını huzura hürriyete adalete refaha izzetli bir duruşa vesile olamayacakları 18 yılın sonunda tekrar ispatlamıştır.
Aziz Erbakan Hocamız bunlar 18 yıl önce ortaya çıktıkları gün söylediklerinin çıktığını tamamını yaşadığımız günlerdeyiz.
Evet bu saatten sonra tek bir çözüm yolu kalmıştır: Her parti içinde, her kurum kuruluş içinde ,sivil toplum kuruluşları içinde vatanını milletini insanlığın huzuruna saadetine adanmış Milliciler bulunmakta… Bu Milliciler vesilesiyle MİLLİ BİR MUTABAKAT oluşturulup , ülkemize milletimize tüm mazlum ve mağdurların maddi manevi saadete ulaşmaları böylelikle sağlanılabilir. Türkiyemiz buna hazırdır hazır hale gelmiştir inşaallah. Aziz ERBAKAN Hocamızın tavsiye buyurdukları ve siyonizmin tüm planlarını projelerini deşifre ettiklerinin birbir gerçekleştiği şu günlerde , halkımız Erbakan’a hak vermekte ve O’nun öğretilerine plan ve projelerine sahip çıkılması gerektiğini dile getirir oldu. Dolayısıyla Aziz Erbakan Hocamızın öğretilerine plan ve projelerine başta Adil Düzen projesi olmak üzere sahiplik eden sadakatını her ortamda ispat eden , GAYRİ MİLLİ UNSURLARI yıllar evvelinden yüksek bir ferasetle çözmüş ve etrafını o unsurlara karşı dikkatli olunması gerektiğini defaatle dile getirmiş ve kitaplarında makalelerinde yazmış, tv ve radyo ortamında hatırlatmış CESUR VE BİLGE ŞAHSİYET AHMET AKGÜL Hocamız çözüm yolu olarak dile getirdiğim MİLLİ MUTABAKAT HÜKÜMETİNİN LİDERİ ÖNCÜSÜ olarak ülkemize insanlığa hizmet edebilecek TEK KİŞİ olduğunu Aklı Selim ve Vicdan Ehlince Malumdur.
Rabbimden dileğim , zamanında Aziz Erbakan Hocamızı dinlememenin gereği çekiyor oldukları ızdıraplarının ve inim inim inlemekte olduğu şu günlerin yerini , ADALETİN – HUZUR VE BARIŞIN – HÜRRİYETİN -REFAHIN -İZZET İTİBAR ONURLU BİR YAŞAMIN hakim olacağı ADİL DÜZEN MEDENİYETİNİN GELİŞİNİ HIZLANDIRMASI DUASIYLA…

Aziz Erbakan Hocamızın Şu işaretleriyle bitirmek istiyorum:

[u][b]Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN Hocamız 23 Nisan 1980 de bir basın toplantısıyla şu hakikatı ve gerçek çözüm yolunu dile getirmişlerdi:[/b][/u]

1) Bu cumhurbaşkanı bizzat kendi inancı itibariyle Batı kulüp zihniyetine sahip olmamalıdır. Milli Görüş(bu milletin inancına) sahip olmalıdır.

2) Türkiye’nin kurtuluşunun Batı kulüp zihniyetli hükumetlerde değil; Milli Görüş zihniyetli MİLLİ ÇÖZÜM ‘de olduğuna inanmış, bunu idrak etmiş bir insan olmalıdır.

3) Ve bunlara ilaveten de bu kimsenin bu neticeyi meydana getirmek için; başkasının tesiri altında kalan değil; bizzat kendi gayretiyle çalışan bir insan olması lazım gelir.

Hasan

Gundeme bi bakis atılmış
Türkiye gündemini nasıl okumalıyız teker teker açıklanmış, çok guzel bir yazi olmuş

Saffet

Batının Hak Anlayışı
Birkez daha bu makale ile görmekteyizki kokuşmuş fravun düzenlerinin emrindeki çeteler batılın Hak anlayışının sonucu olarka gücü üstün tutarak insanlığı ifsat etmişlerdir. Aklımıza Aziz Erbakan Hocamızın Esam konferanslarında dile getirdiği Batılın Hak anlayışı ile Doğru ve Hakiki Hak anlayışının temel ilkelerinin neler olduğu o muhteşem konuşmaları gelmişti. Erbakan Hocamız şöyle demişti:
“Bugünkü Batı medeniyeti, kendilerinin de her zaman belirttikleri gibi eski Roma medeniyetine; eski Roma medeniyeti, eski Yunan medeniyetine; eski Yunan medeniyeti de eski Mısır medeniyetine yani Firavunlara dayanmaktadır. Firavunlar insanlara zulüm yaparken, bu yaptıkları zulümleri, “Biz size zulüm yapıyoruz” diye yapmazlardı. Yaptıkları zulümleri bu bizim hakkımız diye yaparlardı. Hataları, onların hak anlayışlarının yanlış olmasında, batıl olmasından kaynaklanmaktaydı.
Batılın hak anlayışına göre hak 4 sebepten doğmaktadır. Bunlar; 1. Kuvve, 2. Çoğunluk, 3. İmtiyaz ve Ayrıcalık, 4. Menfaat ve Çıkar.
Hiç şüphesiz, gerçekte bu sebeplerin hiçbirisi hak sebebi olamaz. Fakat bâtıl inanış bunları hak sebebi saymaktadır.
Doğru ve hakiki hak anlayışına göre hak, 4 sebepten doğar bu sebepler şunlardır:
1. Doğuştan Gelen Haklar: a) Yaşama Hakkı, b) Neslin Korunması, Irz ve Namusun Korunması Hakkı, c) Mülkiyet Hakkı, d) Aklın Korunması Hakkı, e) İnancın Korunması Hakkı.
2. Emekten Doğan Haklar.
3. Karşılıklı Rızaya Dayalı Yapılan Mukaveleden Doğan Haklar.
4. Adalet Gereği Doğan Haklar.
Doğru hak anlayışına göre hak yalnız bu 4 sebepten dolayı doğar. Bunun dışında hiçbir sebepten dolayı hak doğmaz. Ne kuvvet, ne çoğunluk, ne imtiyaz, ne de çıkar hak sebebi olamaz. İşte, insanlık tarihi boyunca hak ve batıl birbiriyle mücadele etmiştir. Bu mücadelenin temelinde hak anlayışı ve kabulündeki farklılık yatmaktadır. Batıla dayanan medeniyetlerin temelinde “kuvveti üstün tutan zihniyet” yatmaktadır. Hakka dayanan medeniyetlerin temeli ise “hakkı üstün tutan zihniyete” dayanmaktadır.
Evet at sahibine göre kişnemekteyti. Herkez çürümüş ve yıkılmak üzere olan bu sistemde gücü ve imkanı oranında altındakileri ezmekteydi. Yakında Hakkın üstün olacağı Adil düzen devrimine herkez mecbur kalacak, huzur ve adaleti tesis edecek devrim yaşanacaktır. İnşaAllah
Ra’d 11
(İnsanın) Onun önünden ve arkasından (devamlı) izleyenleri (ve takipçi melekleri) vardır. Onu Allah’ın emriyle (sürekli) gözetip korumaktadırlar. Bir millet kendi durumlarını değiştirmedikçe Allah onların durumlarını değiştirip bozmayacaktır. Allah da bir kavme (İslam’dan ve insanlıktan uzaklaştıkları için ceza olarak bela ve musibetler gönderip çeşitli) sıkıntı ve kötülükler diledi mi, artık onu önleyecek ve geri çevirecek (bir güç) de yoktur (bulunmayacaktır). Onların Allah’tan başka velileri (ve sahipleri de) yoktur (çıkmayacaktır).
http://www.mealikerim.com

Veysel

Bozuk Sistem, Çürümüş Ağızlar
Günümüz Türkiye’sinin yürek burkan halini hatırladığımız ve mevcut kafalardan ümit beklemenin ne kadar yersiz olduğunu bir kez daha görmüş olduk. Maalesef sürekli reform-yenilik-ıslahat lafları ortalıkta dönerken, her fasılada daha da çürümüş organizmalara dehşet içinde katlanmak zorunda kalıyoruz. Şeytan ve şarlatan cephesinin “Dokuz’lu Çetesi” pis kokusunu sürekli yüzümüze doğru üfürürken, sözüm ona “dava adamları”, “ekonomi yorumcuları”, “tarikat şeyhleri” birbirinden daha fena tavırlar sergiliyorlar. Hele ki Müslüm Gündüz denen tescilli sapık ve münafık gibi tipler ise, kendi münafık ve rezil tavırlarını kapatmak gayretiyle, güya adam sınıfına giriyormuş gibi herkesi münkir-münafık sınıfına koymaya çalışıyor. Oysa aynaya bakmak zahmetine girseler kendilerinden daha rezil bir yaratık olup-olmadığı noktasında muallakta kalacaklardır. Öte yandan ülkenin iktidarı sürekli dış güçler (AB, ABD, NATO, Rusya, İsrail vb.) arasından sığınacak liman arıyor, faizi arttırıp ağlamaya devam ediyor, iktidar ortağı mayfa mensuplarını davasından sayıp gerçek yüzünü ortaya koyuyor, ana muhalefet partisi ise görevinin gereği olarak dolaylı yoldan “işgal” çığırtkanlığı yapmaktan utanmıyor. Bozuk sistemin çürümüş ağızları olan bu tiplerden artık gına geldi. Toplumun pek çok kesiminden bu tavırlara karşı yükselen “artık Milli bir yönetim anlayışının kaçınılmaz” olduğu yönündeki çağrılar da toplum nazarında kaçınılmaz bir çıkış yolu olarak algılanıyor. İnşallah bu bozuk ve çürük kafaların yerine, hepimizin karnını, kalbini ve kafasını huzura erdirecek Adil Düzen gelecek ve bu sahte tiplerden kurtulmuş olacağız.

Ömer ali

Reçeteyi yazan Tedaviyi bulmuştur
Yaşanan ve yaşadıklarımız ortada,Tek çare kaldı oda ADİL DÜZEN SİSTEMİ .

Mus ab

Makale ışığında dünyanın ve ülkelerin nasıl yönetildiğine baktığımızda insanlık; İşte bu DOKUZ’lu çete [1- Mafya, 2- Medya, 3- Mason.] + [4- Münkir, 5- Müşrik, 6- Münafık.] + [7- Müdür (bürokrasi), 8- Milletvekili (hain siyasetçi), 9- Mal (haram ve haksız servet) sahibi.] tarafından yönetildiği aşikâr.

İnsanlığı ezen zalim sömürü düzeninden kurtuluş reçetesini ise sadece ve sadece Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamız tarafından “Adil Dünya Düzeni” sistemi olarak Milli Görüş ruhuyla hazırlıyor ve insanlığa hediye etmiştir.

İşte insanlığın tek kurtuluş sistemi olan “Adil Dünya Düzeni” projelerini en iyi bilen ve Adil Düzenin Mimarı Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamızı en iyi tanıyan ve en sadık talebesi Üstad Ahmet Akgül Hocamız; bir ömür istikametli duruşu, şaşmaz ferasetiyle olayları doğru okuyuşu, söylemleri ile tüm kesimleri hakta buluşturabilmesi ve sorunlara çözüm yolları ile Milli Görüş ruhunu temsil ettiği aşikar oluyor.

Haliyle kurtuluş ve son nokta için Aziz Erbakan Hocamızın şu tarihi sözlerini hatırlatıyoruz:

“Milli Görüş bu ülkenin tabi çözümdür, tabi iktidarıdır, kendisidir, aslıdır. Bunun dışında hiçbir şey tutunamaz. Boşuna uğraşıyorsunuz boşuna, boşuna. boşuna. Hiç başka çare yok mesele çok basit. Bak açıkça söylüyorum getireceksiniz anahtarları teslim edeceksiniz. Hiç çaresi yok.” Prof. Dr. Necmettin Erbakan

ELİF  ÇAĞIL

Başımızda Adam Kalmamış!
Devletin başında bir adam yok ki!
Kime baksam hep çıkarı için uğraşır !
Mazlum ezilir hep onlara çalışır !
Düzelecek dedikçe batıp gidiyor !
Olan güzel Vatanıma oluyor !
Amenna imtihan hep sürüp gidiyor!

Musa Harun KESKİNSÖZ

TÜRKİYEYİ MAFYA SİSTEMİNE ÇEKME GAYRETLERİ
Çakıcı uzun yıllar dört duvar arasından Bahçeli’nin çabaları sonucu genel af uydurması kılıfıyla cezaevinden çıkmış ve ilerleyen yaşına rağmen meydan muharebesine Kılıçtaroğlu’na kafa tutarak pardon tehdit ederek tekrar başlamıştır. İktidar kanadı ince ses ayarıyla sessizlik kisvesine bürünmüş, Chp ise meydan okumaya, “Mafya bozuntularına” meydanı bırakmayız söylemiyle ateşi fitillemiş ve ortam gerilmeye başlamıştı. Aman başkan koltuğu gitmesinde gerekirse ülke seksenli yıllara geri dönsün mantığı ile ülke yönetenlerin sonu hüsran ve yıkım olur. Bizden söylemesi…

ÖZEL YAZILAR

YORUMLAR

Son Yorumlar
13
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx