YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
660655c1ac052
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 5 8 8
Bugün : 10138
Dün : 16551
Bu ay : 405346
Geçen ay : 338123
Toplam : 22731296
IP'niz : 3.239.162.98

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

 

ZULMÜN TANIMI VE TAHRİBATLARI

        

Zulüm Nedir, Zalim Kimdir?

Adalet; her işte ve her meselede hakkı gözetmek… Herkese müstahakkını vermek, hiç kimsenin hukukuna tecavüz etmemek demektir. Zulüm ise, adaletin zıddı olan hareketlerdir. İnsanların ve diğer canlıların hayatına ve hakkına tecavüz etmek, zorbalıkla veya şeytanlıkla başkalarına hakaret ve hıyanete yönelmek, insafsız ve vicdansız davranışlara girişmek demektir.

Herhangi bir hakkın gasp edilmesine ve gecikmesine sebep olmak, üstlendiği görev ve yetkilerini kötüye kullanmak, hile ve hıyanetle hakkı olmayan makam ve menfaatlere konmak da, zulüm cinsindendir. Zulme ve haksızlığa uğrayan kimseler ise mazlum kimselerdir. Aleyhisselatü Vesselam Efendimiz: “Mazlumların bedduasından sakının. Çünkü onunla Allah (CC) arasında perde yoktur.” buyurması bu yüzdendir.[1]

Şimdi Kur’an’da kimlerin zalim sayıldığına dikkat edelim:

a- Aklı yattığı ve gerçeği anladığı halde, sadece işine gelmediği için, bile bile Kur’ani hüküm ve haberleri inkâr eden zalimdir;

“Kâfirler, zalimlerin ta kendileridir.”[2]

“O zalimler bile bile Allah’ın ayetlerini inkâr ediyorlar”[3] ayetleri bunları bildirmektedir.

b- İnsanları putlaştıran, bazı komutan ve kahramanları tabulaştıran veya şeyh, hoca gibi din adamlarını sevgide ve övgüde ma’butlaştıranlar da zalimdir.

“İnsanlardan kimisi de Allah’tan gayrı(sını O’na) eşler tutarlar. Allah’ı sever gibi onları severler. İman edenler ise en çok Allah’ı severler… (İnsanları putlaştırmak ve ma’butlaştırmak suretiyle) Zulmedenler, azabı gördükleri zaman yegâne kuvvet ve kudret sahibi Allah olduğunu ve Allah’ın azabının çok çetin olduğunu anlayacaklarını keşke bilselerdi…”[4] ayeti bu durumda olanları haber vermektedir.

c- Elinde imkân ve iktidar olduğu halde, Allah’ın indirdiği adalet ve merhamet kuralları ile hükmetmeyenler, yaptıkları kanunlarıyla Kur’an’a ve evrensel hukuk kurallarına ters düşenler de zalimdir.

“Ve her kim (hangi grup ve kavim) Allah’ın indirdiği (Kur’an ile) hükmetmezse, işte zalimler onlardır.”[5]

“İslam’a çağrıldığı halde (Müslüman ve Kur’an; devlet ve siyaset işine karışmaz diyerek) Allah’ın üstüne yalan ve iftira atanlardan daha zalim kim olabilir? Allah böylesi zalimleri asla hidayete eriştirmez.”[6] ayetleri bu gibileri göstermektedir.

d- Hangi dinden ve hangi kavimden olursa olsun ve hangi yolla yapılırsa yapılsın, insanların canına, malına ve namusuna hakaret ve hıyanet edenler, dininden ve düşüncesinden dolayı insanlara zahmet ve eziyet edenler de zalimdir.

e- Zalimlerden makam ve menfaat umarak veya Hak Davaya hizmetten usanarak, nefsine ve şeytana uyarak İslami hareket ve cemaatten ayrılıp kaçanlar da zalimdir.

“Kendisine Rabbinin ayetleri (İslam’ın hakikatleri) okunduktan (ve gerçeği anladıktan) sonra, bunlardan yüz çevirip uzaklaşandan daha zalim kim olabilir? Muhakkak ki Biz mücrimlerden intikamımızı alırız.”[7] ayeti bu gerçeğe işaret etmektedir.

f- İslam’ı bozmaya, yozlaştırmaya ve Müslümanları yoldan çıkarmaya çalışanlar. Basın, yayın ve eğitim yoluyla bu tahribatı yapanlar da zalimdir.

“…İyi bilin ki Allah’ın laneti zalimlerin üzerinedir. O zalimler ki, Allah’ın yoluna (Kur’ani hükümlerin yaşanmasına ve uygulanmasına) mâni olurlar ve onu (İslam’ı) eğriltmek ve dejenere etmek isterler.”[8]

“…Veyl olsun şu kâfirlerin haline ki, onlar dünya hayatını ahirete tercih ederler, Allah’ın yoluna engel olurlar ve onun eğrilmesine (ve keyiflerine göre değişmesine) çalışırlar. İşte gerçek sapkınlar bunlardır.”[9] ayetleri de böylelerini göstermektedir.

g- Her türlü zulmü ortadan kaldırmak, Hakkı ve adaleti hâkim kılmak için yapılan hizmeti terk edenler, farz olan fikri ve siyasi cihadı bırakıp nafile işler ve ibadetlerle vakit geçirenler…

Meclisin, mektebin, basın, yayın ve eğitim müesseselerinin Hakkın ve hayrın hizmetine girmesi için gayret göstermeyenler, bu etkili ve yetkili araçları haksızlık ve ahlâksızlık yolunda kullanacak olanlara destek verenler de, elbette zalimdir;

“…Ve Allah (cihat etmeyen) zalimler topluluğuna asla hidayet vermeyecektir.”[10]

h- İslam’ın ve insanlığın düşmanı olan Siyonist ve Haçlı zihniyetleri dost ve rehber edinenler, Asyalı ve Afrikalı mazlum insanlara ve özellikle Müslümanlara karşı kullanılmak üzere oluşturdukları Birleşmiş Milletler, NATO ve Avrupa Birliği (Ortak Pazar) gibi kurum ve kuruluşlar eliyle yapılan ekonomik, siyasi ve askeri zulümleri sevenler, savunanlar ve övenler… Batılıların uşaklığını yapacak ve milli menfaatlerimizi satacak mason ve münafıkları seçip iş başına getirenler de zalimdir.

“Ey iman edenler! (Sakın Siyonist) Yahudileri ve (Emperyalist) Hristiyanları (ve onların yolunda olanları) dost ve idareci edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar. Artık sizden her kim onları dost tanırsa o da onlardandır. Ve Allah (hıyanet ve cinayet ehlini dost ve lider edinen) zalim bir topluluğu asla hidayete eriştirmez.”[11]

Bu zalimlere herhangi bir şekilde yardımcı olan ve işlerini kolaylaştıranlar da, zalim olurlar. Çünkü küfre rıza küfür olduğu gibi, zulme rıza da zulümdür. Zulme alet olanlar, körükledikleri bu zulüm ateşinde bir gün kendileri de yanarlar.

“İşte (elleriyle) kazandıklarından (ve zulme taraf olduklarından) ötürü, zalimlerin bir kısmını diğer bir kısmına musallat ederiz.”[12] hakikati ortaya çıkar.

Kendi elimizle seçip kazandırdığımız ve iktidar yaptığımız zalim yöneticilerin zulümleri, seçenleri de kuşatacaktır. Çünkü zam, enflasyon, pahalılık, işsizlik ve geçim darlığı hepimize dokunmaktadır. Olumsuz basın ve televizyon yayınları hepimizin ahlâkını bozmakta ve yuvasını yıkmaktadır. Anarşi ve terör, hepimizin hayatını tehlikeye atmaktadır. Tabi zulüm, uzun zaman devam edemez. Mazlumların âhı; eninde sonunda zalimleri mahvu perişan kılacaktır.

“Ey Resulüm! Zalimlerin yaptıklarından Allah’ı gafil zannetme. Allah (CC) sadece gözlerin dehşet ve şaşkınlık içinde donup kalacağı bir güne kadar onları erteliyor.”[13] ayeti bu gerçeği haber buyurmaktadır.

Ve Kur’an; zalim milletlerin ve bâtıl medeniyetlerin acı akıbetlerini anlatan ayet ve kıssalarla doludur…

Âdem Aleyhisselam’dan beri, her biri başka kavim ve karyeyi helâk eden zulüm ve haksızlıkların hepsini birden ve bin beter işleyen vahşet ve dehşet medeniyeti olan Batı Emperyalizmi ve dünya Siyonizm’i de, mukadder olan akıbetine doğru hızla yaklaşmakta ve tarihin gayyasına doğru yuvarlanmaktadır.

Deccalizm’in sol kolu olan Komünizm ve Rusya felç oldu. Sağ kolu olan Kapitalizm ve Amerika da yakında kırılacaktır… Ülkemizdeki haksız ve hayırsız uygulamalar da son bulacaktır. Saddakte (Doğru söyledin) Ya Resulüllah! Sen hep doğru söyledin! Haber verdiklerin bir bir çıkıyor! İşte bu son savaşı da mü’minler kazanacak ve yeryüzünde saadet medeniyeti kurulacaktır. Şurasını da unutmayalım ki; zalimler hain olmakta, hainler ise devamlı korkak dolaşmaktadır.

Evet, hainler devamlı huzursuz ve ürkektir. Kahpeler, korku ve şüphe içindedir. Telaş ve tedirginlik, bir suçluluk psikolojisidir.

Suçlu insanların, sorgulanmak ve sorumlu tutulup cezalandırılmak endişesi içinde olmaları ve bu yüzden her türlü girişim ve gürültüyü kendi aleyhine sanmaları tabiidir. “Yarası olan gocunur. Bal, safralıya dokunur.” sözü de bunlara göredir.

Evet, o dönemlerde; “Okuluma ve kitabıma dokunma!” diyerek arabalarıyla Ankara’ya yürüyenlerin korna sesinden paniğe kapılanlar!.. “Din hürriyetimizi ve okuma tercihimizi engellemeyin” dileklerine, değnek ve dipçiklerle karşı koyanlar! El ele tutuşarak bir sevgi zinciri oluşturan ve memleketi merhametle kuşatan kız çocuklarımızdan gıcık alanlar!

Tekbirli sloganlardan ve Tevhid levhalarından ödleri kopanlar! Evet bunlar; aydınlıktan korkan karanlık kafalı yarasalardı!..

Bunlar; “Okuluma ve kitabıma dokunma!” “Başörtüme el uzatma!” diyerek yollara dökülen on binlerin, milletin tamamına yakınını temsilen yürüdüklerinin farkındalardı.

Bu yarasalar, bir elinde Türk bayrağı, bir elinde barış sancağı ve dilinde tekbir sedasıyla yürüyen yiğitlerin, öyle “Kahrolsun Şeriat” diye tepinen düdüklü danalara benzemediğini çok iyi biliyorlardı!..

Bu, milletten ve milli kültür köklerinden kopmuş solcu pırasaları, Ankara, İstanbul ve İzmir’in sosyete sokaklarında mum yakan mostraların şımarıklığıyla bir tutulmayacağını herhalde artık anlamışlardır!..

İzleyenlerde hayret ve hayranlık uyandıran bu onurlu eylemleri ve olumlu söylemleri “Sokak gösterileri, terörist hareketleri, tahrik girişimleri” gibi sorumsuz ve seviyesiz benzetmelerle küçümsemeye ve kötülemeye kalkışanlar da aslında “korkularından karanlıkta türkü çığıranlar” gibi, esiri oldukları kuşku ve kaygılarını ve suçluluk paradigmalarını bastırmaya çalışıyorlardı.

Hiçbir gereği ve gerekçesi yokken, halkımızın bu haklı ve hayırlı tepkileri karşısında, İslam kokusu aldıkları herkese ve her şeye saldıran ve her bahane ile Müslüman milletimizi suçlayan ve saçmalayanlar; bu toplumsal tepkilerin Kuvay-ı Milliye safında birleşeceğini ve demokratik bir devrime dönüşeceğini, şimdiden hissedip çılgınlaşıyorlardı!

Ezan sesinden ve cami kubbesinden rahatsız olup, kilise müziğine hayran olanlar… Ve Mason Localarına selam durup, İmam Hatip okullarını ve Kur’an kurslarını kapatanlar… Ve “bunları düzelteceğiz” diye iktidara gelip, sözlerini unutanlar için, atalarımız ne güzel söylemiş: “Sırtı kaşınan sarhoş, cami kapısına kusmuş.”

Biz bu sözü şöyle değiştirelim: “Siyasi mevta olup tarihin çöplüğüne gömülecekler, milletin okuluna ve kitabına dokunurmuş!”

Biz, elbette, kartelcilerin, kerhanecilerin, kumarhanecilerin ve kiralık kalemlerin kurduğu hükümetlerden, millete ve memlekete hizmet bekleyecek kadar saf değiliz. Ama bunların akıl almaz tahribatlarına göz yumacak ve en doğal haklarımıza tecavüzleri karşısında susup oturacak da değiliz.

Bu hükümsüz hükümetlerin de ve arkasındaki karanlık güçlerin de art niyetlerini ve asıl mahiyetlerini halkımıza anlatmak ve herkesi uyandırmak ve önümüzdeki kutlu değişimlere hazırlanmak mecburiyetindeyiz.

Karanlığa küfrederek ve hainlere kahrederek hiçbir yere varılmayacağını bilmeliyiz. Bu arada kasıtlı olarak yapılacak tahrik ve tertiplere de kapılmamak ve kaba kuvvete başvurmamak gerekir. Sabır ve sükûnetle direnmek, tepkilerimizi meşru ve medeni ölçüler içerisinde göstermek, tarihi ve tabii görevimizdir. Bizim his ve heyecanlarımızı istismar edip, ucuz kahramanlık peşinde koşacak bazı sorumsuz kesimlerin de, bu uğursuz hükümetlerin emir kulu olan çevrelerin de, kışkırtıcı tavırları karşısında yapacağımız bazı sert ve sabırsız hareketler, bu hayırlı davranışta bizi haksız konuma düşürebilir.

“İmam Hatip Okulları’nı Cumhuriyet okulları yapacağız.” … “Bu okullarda devlet düşmanı yetişmesine göz yumamayız.” gibi talihsiz ve seviyesiz iddiaların sahipleri, aslında tüm Müslümanları ve İslami kurumları düşman tanıdıklarını dolaylı bir şekilde dile getirmekteydiler. Bunların hükümeti de, sözde orman yangınları için çok yüksek fiyatlarla kiralanan helikopterlere benziyordu. Şöyle ki; ne zaman bir orman yangını olsa, her ne hikmetse, bu helikopterler arızalanıyor ve işe yaramıyordu. Ama yangınlar dışında hemen düzeliyor ve halka gösteri uçuşları yapılıyordu.

Evet, ülke çapında tutuşturdukları ekonomik ve sosyal yangınları söndürmek yerine devamlı körükleyen hükümetler, icraat yerine de edebiyat şovlarıyla vakit geçiriyordu. Ve her şeye rağmen büyük tarihi hesaplaşma yaklaşıyordu! Ha, sahiden o günlerde İmam Hatiplerin orta kısmının kapatılması ve Kur’an Kurslarına kilit vurulması ve başörtülülerin okuldan ve işinden atılması girişimleri karşısında, Diyanet Başkanlarının, İlahiyat dekanlarının ve bazı meşrep kodamanlarının ise, ne diye sustukları ve nereye saklandıkları, halkımız tarafından hâlâ merak ediliyordu!..

Rüşvet Bozuk Düzenin Meyvesidir

“Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler de kötü kadınlara yaraşırlar. İyi kadınlar iyi erkeklere, iyi erkekler de iyi kadınlara yakışır.”[14] ayetini İbn-i Abbas (R.A): “Kötü sözler kötü insanlara, kötü insanlar da kötü sözlere lâyıktır. İyi sözler iyi insanlara, iyi insanlar da iyi sözlere lâyıktır” şeklinde tefsir etmektedir.[15]

Ayetteki “habis” kelimesi, her türlü pislik ve çirkinliği ifade ettiği gibi tayyib kelimesi de temizlik ve güzelliği ifade etmek içindir. Bu Ayet-i Kerimede; “İyi kimseler iyi düzenlere, iyi düzenler de iyi kimselere layıktır. Kötü kimseler kötü düzenlere, kötü düzenler de kötü kimselere müstahaktır” gerçeğine bir ima ve işaret görülmektedir. “Siz nasıl olursanız öyle idare edilirsiniz.” Hadis-i Şerifi de, bu manayı ifade etmektedir.

İyi düzende kötülerin ve kötülüklerin, kötü düzende ise iyilerin ve iyiliklerin azalacağı ve kaybolacağı, tarihi tecrübelerle ortaya çıkmış bir gerçektir.

Özellikle din ile düzenin çatıştığı bir ortamda, insanlar ya dininden taviz verecek ve yozlaşacak veya düzeni ve kanunları çiğneyecek ve ülkede kargaşa baş gösterecektir. Her türlü iyilik ve güzelliklerin kaynağı, iyi düzenler ve adil yönetimlerdir. Her türlü kötülük ve çirkinliklerin kaynağı ise, kötü düzenler ve zalim yönetimlerdir. “İnsanlar idarecilerin dini üzeredirler.” Hadis-i Şerifi de, bu gerçeğe dikkatimizi çekmektedir.

Evet, bugün yeryüzünde ve ülkemizde giderek yaygınlaşan birçok haksızlık ve ahlâksızlık gibi, artık herkesin ve her çeşit işini yaparken başvurduğu “rüşvet-komisyon” rezaleti de, bu bozuk düzenin tabii bir neticesi ve zehirli bir meyvesidir.

Vatandaşlarına insanca yaşayacakları ekonomik şartları ve sosyal imkânları hazırlayamayan bir düzende… Mensuplarına ahiret endişesi ve hesap düşüncesi aşılayamayan bir düzende… Kumarı, kalpazanlığı (karşılıksız para basmayı), faizi ve fuhşu mübah ve medeniyet sayan bir düzende… İslam düşmanlığı ve Müslümanlara zulüm üzerine kurulan bir düzende… Temel insan hak ve hürriyetlerini ayaklar altına alan bir düzende… Hiç kimsenin hakkını, meşru ve makbul yollarla alamadığı ve sahip çıkamadığı bir düzende, rüşvetin ve komisyonun böylesine yerleşmesinden ve yaygınlaşmasından daha tabii ne olabilirdi?

İşte ülkemizin ve insanımızın hali vicdanımızı yakıyordu. Bugün vatandaş memura, memur amire, amir müdüre, müdür müfettişe rüşvet veriyordu.

Hastanede hekim, mahkemede hâkim rüşvet alıyordu.

Belediye Başkanı rüşvet yiyor, Bakanlar rüşvet yiyor, Başbakanlar rüşvet dağıtıyordu.

Kapıcı rüşvet alıyor, aracı rüşvet alıyordu.

Mafya babaları rüşvet alıyor, sokak kabadayıları rüşvet alıyordu.

Sendikalar işçilerini, şeyh efendiler müritlerini, vatandaşlar reylerini rüşvet veriyordu.

İnsanlar onurunu ve özgürlüğünü rüşvet veriyordu.

Yazarlar kalemini, aydınlar kafasını, patronlar vicdanını rehin koyuyor, rüşvet veriyordu.

Namuslar kiralanıyor, mukaddesler satılıyor, her şey pazarlık konusu yapılıyordu.

İşte materyalizmin, madde perestliğin, dengesizliğin neticesi bunlar oluyordu.

Her şeyin olduğu gibi bu rüşvet belâsının çaresi ve çözümü de yine Kur’an’dadır.

“Birbirinizin mallarını aranızda bâtıl (haksız ve haram) yollarla yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını, bile bile (hile, hırsızlık ve zorbalık gibi) günah sebeplerle yemek için o malları (rüşvet olarak) hâkimlere vermeyin.”[16] hükmünü uygulamaya koymadan, insanlık bu belâdan kurtulamayacaktır. Dönemin Milli Görüş Belediyelerinde yapılan gibi; “Rüşveti alan da veren de mel’undur”[17] hadisini manevi bir levha gibi vicdanlara asmadan, bu rezaletin kökü kurutulamayacaktır.

Yukarıda mealen arz ettiğimiz Ayet-i Kerimenin “rüşvet vermeyin” şeklinde ve çoğul halinde emredilmiş olması, her şeyden önce, “Fertleri rüşvet vermeye mecbur bırakan bozuk ve berbat bir düzeni, sakın desteklemeyin ve değiştirin” ikazını özünde taşımakta, böyle bir düzeni seven ve seçenlerin ise, ülkedeki bütün rüşvet günahlarına ortak olacağına işaret buyrulmaktadır. Bu ayet aynı zamanda ferdi mülkiyet hakkını korumak için alış-veriş, hibe ve kira gibi durumlarda sadece ücretinin verilmesinin yetmeyeceğini, aynı zamanda mal sahibinin rızasını da şart koşmaktadır. Çünkü kişinin rızası dışında yapılan bir alış-veriş, ücreti verilse de bâtıldır.

Hırsızlık, hıyanet, hile, zorbalık, kumar, faiz ve rüşvet gibi yollar bâtıl ve haram olduğu gibi, uyuşturucu kaçakçılığı, fuhuş ve kadın ticareti gibi yollar da bâtıl ve haramdır. Ayette geçen “hâkimler” ifadesi sadece mahkemede görevli olan hâkimi değil, hükümet yetkililerini ve idarecileri de kapsamına alır. Yani yalnız “hâkimler”e rüşvet verilmez, başkalarına verilir gibi yanlış anlama olmamalıdır.

Ayette, “insanların malları” buyrulmakla, sadece Müslümanların değil, her dinden ve her kavimden, insan olan herkesin malının mukaddes olduğu ve harpte olunan kâfirler dışında hiç kimsenin malının ganimet sayılamayacağını ve asla zulüm ve haksızlık yapılamayacağını da anlatmış olmaktadır. Ayetteki “bile bile” kaydında ise, insanların farkında olmayarak veya mecbur kalarak verdiği rüşvetlerden sorumlu tutulmayacağına işaret vardır. Zaten bir insan; “Hakkı olan bir şeyi başka türlü alamıyor veya uğradığı bir haksızlıktan başka türlü kurtulamıyorsa, mecburiyet ve mazeretler karşısında verdiği rüşvetten sorumlu olmayacağı” hususunda ulemanın ictihadı bulunmaktadır. Müslüman kişi, “Haksızlık ve haram yollarla yetimlerin (sahipsiz ve çaresiz kimselerin) mallarını yiyenler, karınlarına ancak ateş doldurmuş olurlar”[18] ayetinin tehdidinden elbette korkacak ve haramdan Allah’a sığınacaktır.

Bu ayet sadece, haram yiyenlerin ahirette azap edileceğini değil, daha dünyada iken bile pek çok hastalıklara ve huzursuzluklara müptela kılınacağını da ikaz etmektedir. Günümüzde, tıbbın bu kadar gelişmesine rağmen ülser, kanser, kalp ve böbrek hastalıklarının sürekli çoğalmasının, bir bakıma da yediğimiz haram lokmalar yüzünden olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

“Ey iman edenler! (Biliniz ki) Ahbar ve ruhbanların birçoğu, insanların mallarını bâtıl (haksız) yollarla yerler ve insanları Allah yolundan çevirirler.”[19] ayet-i Kerimesi de, her dinde ve her devirde görülen  bazı din âlimleriyle, maneviyat ehli geçinen tiplerin, ya insanların dine aykırı davranışlarına fetva vererek, veya onların kalbi duygularını ve cennet arzularını istismar ederek, “ahiret satmak” karşılığı onların paralarını ve mallarını aldıklarını veya bozuk düzenin devamı için, insanların cihat gayretini köreltmek üzere rüşvetle satıldıklarını haber vermektedir.

Velhasıl her türlü rezalet gibi, rüşvet ve yolsuzluk da bu bozuk düzenin bir meyvesidir.

Artık bataklığı kurutmadan, sivrisineklerden kurtulamayacağımızı anlamış olmamızın zamanı gelmekte ve geçmektedir.

“İman edenlerin Allah’ı (ve ahireti) hatırlayarak kalplerinin saygıyla yumuşayacağı ve Allah’ın Hakk olarak indirdiği (Kur’an nizamına) bağlanacakları zaman hâlâ gelmedi mi?”[20] uyarısına kulak verilmelidir.

“İslam’a döneceğimize ve Kur’ani kurallara müracaat edeceğimize ve Milli değer ve dinamiklerimiz etrafında bütünleşeceğimize, bugünkü ahlâki ve ekonomik perişanlık ve kısır partizanlık içerisinde debelenmeyi tercih ederiz” düşüncesi bir an evvel terk edilmelidir.

Yoksa, işbirlikçi hükümetlerle, yolsuzluk ve rüşvetin kökünün kazınacağını sanmak… Masonik baronlara ve haram sermaye patronlarına gebe yöneticilerle soygunun ve vurgunun kalkacağını ummak… Ve halkı avutup uyutmaya yönelik, göstermelik ve sonuçsuz operasyonlar ve soruşturma dosyalarıyla ülkenin düze çıkacağına inanmak, saflıktan da öte bir gaflettir.

 



[1]  Buhari

[2]  Bakara: 254

[3]  En’am: 33

[4]  Bakara: 165

[5]  Maide: 45

[6]  Saff: 7

[7]  Secde: 22

[8]  Hud: 18-19

[9]  İbrahim: 2-3

[10] Tevbe: 19

[11] Maide: 51

[12] En’am: 129

[13] İbrahim: 42

[14]  Nur: 26

[15]  İbni Kesir, c. 11, s. 5847

[16]  Bakara: 188

[17]  İbn-i Mâce, c.2, s. 775

[18]  Nisa: 10

[19]  Tevbe: 34

[20]  Hadid: 16

 

 

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Nail KIZILKAN

Nail KIZILKAN

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
7 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Yakup G.

İmanın zıddı zulümdür…
Şeriatın temeli adalet, adaletin temeli ise Haktır.
Müslüman ise şeriata tabi olana ve şeriat üzerine yaşayan kimsedir.
Dolayısıyla imanın zıddı adil olmamaktır, hakka girmektir, zulümdür. Bu düzen ise zulüm düzeni olduğu üzere sistemsel bir fethe ihtiyaç vardır.

Makalede de belirtildiği üzere;

Artık bataklığı kurutmadan, sivrisineklerden kurtulamayacağımızı anlamış olmamızın zamanı gelmekte ve geçmektedir…

Cengiz

ALLAH KULLARINA ZULMETMEZ VE ZULÜMDEN RAZI OLMAZ!… İNŞAALLAH SADIK MÜMİNLER ELİ İLE DECCALİ ZULÜM SİSTEMİ YERİNE ADİL BİR DÜZEN KURULACAK!..
ALLAH ZULMETMEZ VE ZULÜMDEN RAZI OLMAZ!.

Yüce Rabbimiz zulümden beridir!. Kullarının da zulmetmesinden razı değildir. Rabbimizin gönderdiği elçiler de hem kişilerin kendilerine (nefislerine) hem de diğer insanlara zulmetlerini önlemek için bir uyarıcı olmuşlar hem de bu zulümlere engel olucu bir düzeni tesis etme görevlisi olmuşlardır.

Nefse ve şeytana esir olan kişiler haktan hakikatten fıtrattan yüz çevirerek Allah’ın ruh ve vücut emanetini maddi manevi ızdıraplara girdirmektedir. Rabbimiz insanın mutluluğunu huzurunu Kendi yoluna tabi olmakta kılmışken şeytana ve nefse uyan insanlar kendilerini mutsuzluğun huzursuzluğun girdabı içine atmaktadırlar..

Rabbimiz dünya ve ahiret saadetini ancak kendi dinine (yani maddi manevi tüm konularda Kur’an’a Resulullah’a akla bilime vicdana yani gerçek dine) uyulmasına bağlı kılmıştır!. Bu hakikatten yüzçevirerek ortaya çıkan yönelimlerin yolların tümünün sonu hüsrandır!.

Dünya hayatında -insanın ibret alması için- çeşitli biçimlerde gerçekleşen Haktan yüzçevirmenin karşılığı ise -eğer tevbe ederek kulluğa yönelinmezse- ahirette çok daha büyük olacaktır..

“Bu (azap), ellerinizin önden sundukları (ve kötü amellerinizin sonuçları) dır. Allah, kesinlikle kullarına zulmedici değildir!”

Ali İmran Suresi- 182)

Bundan dolayı insanın kendine acıması çevresel faktörleri (mahalle baskısı) vb bir kenara bırakıp kalbinin vicdanının sesine uyarak içtenlikle Allah’a yönelmesi gerekir. Bu kendi iyiliği içindir. Çünkü ahirette kişinin ne ailesi ne partisi ne zenginliği vb hiçbirşey ona fayda sağlayamayacaktır. O halde Allah’tan ümit kesmemeli O’na güvenmeli O’na dayanmalı O’ndan yardım dilemeli tertemiz bir yola rıza yoluna girmelidir!Esirgeyici Bağışlayıcı Affedici olan Allah’ın yoluna girmelidir!..

(Tarafımdan onlara) De ki: “Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere nefislerini israfa uğratan (günahlara dalan, yararsız ve ucuz kahramanlıklara kalkışan ve ölçüyü taşıran) kullarım. (Siz yine de) Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, (dilerse ve layık görürse) bütün günahları (ve suçları) Yarlığayıcıdır. Çünkü O, Bağışlayandır, Esirgeyip Acıyandır.”

(Zümer Suresi- 53)

MEVCUT DÜNYA DÜZENİ ZULÜM DÜZENİDİR!..

Bugün dünyaya hakim olan Siyonist ve Emperyalist düzen (ki bu düzen İslam ülkeleri dahil işbirlikçileri eli ile yürütülmektedir) dünyayı kan ve gözyaşı seline çevirmiştir ve hatta “Büyük İsrail” hedefi için başta İslam alemi olmak üzere zulümler arttırılmaktadır. Yanlış inançları (üstün seçilmiş ırk inanışları) yüzünden yapılan bu zulümler bir hak olarak görülmektedir. Yani doğru Hak anlayışını hakim kılmadığımız müddetçe adım adım yok edileceğimizin farkında olmamız gerekir. Yani uyanmamız şuurlanmamız ve sorumluluklarımızı yüklenmemiz gerekir!..

Bugünkü Batı medeniyeti, kendilerinin de her zaman belirttikleri gibi eski Roma medeniyetine; eski Roma medeniyeti, eski Yunan medeniyetine; eski Yunan medeniyeti de eski Mısır medeniyetine yani Firavunlara dayanmaktadır. Firavunlar insanlara zulüm yaparken, bu yaptıkları zulümleri, “Biz size zulüm yapıyoruz” diye yapmazlardı. Yaptıkları zulümleri bu bizim hakkımız diye yaparlardı. Hataları, onların hak anlayışlarının yanlış olmasında, batıl olmasından kaynaklanmaktaydı.

Batılın hak anlayışına göre hak 4 sebepten doğmaktadır. Bunlar; 1. Kuvvet, 2. Çoğunluk, 3. İmtiyaz ve Ayrıcalık, 4. Menfaat ve Çıkar.

Hiç şüphesiz, gerçekte bu sebeplerin hiçbirisi hak sebebi olamaz. Fakat bâtıl inanış bunları hak sebebi saymaktadır.

Doğru ve hakiki hak anlayışına göre hak, 4 sebepten doğar bu sebepler şunlardır:

1. Doğuştan Gelen Haklar: a) Yaşama Hakkı, b) Neslin Korunması, Irz ve Namusun Korunması Hakkı, c) Mülkiyet Hakkı, d) Aklın Korunması Hakkı, e) İnancın Korunması Hakkı.

2. Emekten Doğan Haklar.

3. Karşılıklı Rızaya Dayalı Yapılan Mukaveleden Doğan Haklar.

4. Adalet Gereği Doğan Haklar.

Doğru hak anlayışına göre hak yalnız bu 4 sebepten dolayı doğar. Bunun dışında hiçbir sebepten dolayı hak doğmaz. Ne kuvvet, ne çoğunluk, ne imtiyaz, ne de çıkar hak sebebi olamaz.

İşte, insanlık tarihi boyunca hak ve batıl birbiriyle mücadele etmiştir. Bu mücadelenin temelinde hak anlayışı ve kabulündeki farklılık yatmaktadır. Batıla dayanan medeniyetlerin temelinde “kuvveti üstün tutan zihniyet” yatmaktadır. Hakka dayanan medeniyetlerin temeli ise “hakkı üstün tutan zihniyete” dayanmaktadır!

20. ASIRDA MEYDANA GELEN OLAYLARDAN ALINAN DERSLERİN ORTAYA KOYDUĞU TEMEL İLKELER :

1- Saadet İçin “Materyalizm Değil, Maneviyatçılık” Esas Alınmalıdır.

2- Saadet İçin “Çatışma Değil, Diyalog” Esas Alınmalıdır.

3- Toplulukların Saadeti İçin, “Çifte Standart Değil, Adalet” Esas Alınmalıdır.

4- İnsanların Mutluluğu İçin “Üstünlük, Tekebbür Değil, Eşitlik” Esas Alınmalıdır.

5- İnsanların Saadeti İçin “Sömürü Değil, İşbirliği” Esas Alınmalıdır.

6- Toplumların Saadeti İçin “Baskı Ve Faşizmin Değil, İnsan Hakları, Özgürlük Ve Demokrasi”nin Esas Alınması Gerekmektedir.

Görüldüğü gibi hem ülkemizin hem islam aleminin hem de tüm insanlığın zulümlerden kurtulması huzura barışa adalete kavuşması büyük bir zihniyet devrimine ve doğru temeller üzerine yeni bir dünyanın kurulmasına bağlıdır!.. Bu saadet dünyasının nasıl kurulacağını ise Erbakan Hocamız göstermiştir.

1- Savaş değil, barış!

2- Çatışma değil, diyalog!

3- Çifte standart değil, adalet!

4- (Tekebbür) Üstünlük taslamak değil, eşitlik!

5- Sömürü değil, işbirliği!

6- Baskı ve tahakküm değil, insan hakları hürriyet ve demokrasi!.

Bu apaçık yola rağmen hala faizci küresel sermayeye köle zihniyetli menfaatçi işbirlikçi zihniyetlere meyletmek mazlumlara yapılan zulümlerin ortağı olmak -yani zalim olmak- demektir.

Hem ülkemizin hem İslam aleminin hem de bütün insanlığın kurtuluşu en doğru prensip ve yolu bizlere emanet bırakan Erbakan Hocamızın yoluna bağlanmaktan geçer.

“Yaşanabilir Bir Türkiye” “Yeniden Büyük Türkiye”
“Yeni Adil Bir Dünya!”

Faizsiz Sömürüsüz “Adil Bir Düzen”

Dönemin gereklerine göre sistamatize edilmiş ” İslam Birliği”

Ve tüm mazlumları kapsayan “Küresel Bir Sistem Dizaynı” oluşturmaktan geçer!..

Samimice kurtuluş isteyenler Rahmetli Erbakan Hocamızın fikir proje ve stratejilerini öğrenmek için gayrette olmalıdır. Erbakan Hocamızın Zalimlere had bildirmek zulümleri sona erdirmek ve hakkı hakim kılmak için hazırladıkları üstün silah teknolojilerinin kısmi tezahürleri bile dünya dengelerini değiştirmiştir. İnşallah daha büyük tezahürlerle dengeler tamamen değişecektir. Ancak Erbakan Hocamızın ekonomik siyasi sosyal ahlaki vb tüm projeleri insanlığın maddi manevi kurtuluşu için hayati öneme haizdir. Millet ümmet olarak tüm fikir ve projelerini uygulamalıyız. Bu konuda Erbakan Hocamıza sadakatle bağlı Milli Çözüm Dergisi yayınları ve Üstad Ahmet Akgül Hocanın eserlerini takipte olmak bizlere kestirme bir yol sunacak rehberlik yapacaktır.

İnsanlığı zulümlerden kurtarmak ve Adil Bir Dünya kurmak için tüm gücü ile dosdoğru bir şekilde çalışmak tüm şuurlu müminlere düşen en büyük bir kulluk görevidir!.

İnşallah Zafer – Fetih yakındır!.

“Zulüm ebedi olamaz kötülük mutlaka hüsrana uğrayacaktır!”

Veysel

Adalet Düzeni İnşallah
Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Din kardeşin zalim de mazlum da olsa ona yardım et.”

Bir adam:

– Ya Resûlallah! Kardeşim mazlumsa ona yardım edeyim. Ama zâlimse nasıl yardım edeyim, söyler misiniz? dedi. Peygamberimiz:

– “Onu zulümden alıkoyar, zulmüne engel olursun. Şüphesiz ki bu ona yardım etmektir” buyurdu. (Buhârî, Mezâlim 4; İkrâh 6. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 68)
Efendimiz’in (sav) emrettiği üzere, zalimlik yapanların zulmüne engel olmak suretiyle, hem mazlumlara yardım edeceğimiz hem de zalimlerin zulmüne son vereceğimiz Adil bir Düzen kurmayı Mevlam nasip buyursun.

Mus ab

Yeryüzünde Zulüm “Milli Çözüm İnkılabı Adil Düzenin Hakimiyeti” ile Son Bulur.
[b]BM’nin[/b] açıkladığı küresel beslenme raporuna göre açlıkla mücadele eden insanların sayısı 2014’ten beri artışta.

[b]Üç milyar insan sağlıklı besinden yoksun[/b]
BM raporunun bir başka çarpıcı sonucu da, sağlıklı gıdaya erişim ile ilgili. Raportörlere göre dünya nüfusunun yaklaşık 3 milyarlık kesimi sağlıklı besin maddelerine ulaşamıyor. [1]

“[b]Adalet;[/b] her işte ve her meselede hakkı gözetmek… Herkese müstahakkını vermek, hiç kimsenin hukukuna tecavüz etmemek demektir. [b]Zulüm[/b] ise, adaletin zıddı olan hareketlerdir.” Makalemizin bakış açısıyla dünyaya baktığımızda, insanlık adaletle değil zulümle yönetildiği görülmekte. Çuvala sığmayan minare misali, artık insanlığı kuşatan zulmün rakamları, dünyayı yöneten zalimlerin, yandaş (kuruluşları) tarafında bile artık ifade edilmek zorunda kalınmakta.

Bu durumda insanlığın tek kurtuluş reçetesinin [b]“Aziz Erbakan Hocamızın Adil Düzen projeleri”[/b] olduğunu ve [b]kurtuluş projelerine en vakıf aynı zamanda Aziz Erbakan Hocamızın fikirlerine sahip kişinin “Üstad Ahmet Akgül Hocamız olduğu” gerçeğini saklamak, insanlığa yapılan en büyük zulüm değil de nedir?[/b]

…İyi bilin ki Allah’ın laneti zalimlerin üzerinedir. O zalimler ki, Allah’ın yoluna (Kur’ani hükümlerin yaşanmasına ve uygulanmasına) mâni olurlar ve onu (İslam’ı) eğriltmek ve dejenere etmek isterler.”[2]

[1] https://www.dw.com/tr/bm-d%C3%BCnyada-690-milyon-insan-a%C3%A7/a-54161571
[2] Hud: 18-19

ALİ ÇAĞIL.

AYETLERİN IŞIĞINDA HAK DÜZENİ KİMLERİN KURABİLECEĞİ..
“(Kur’an’ın pek çok hükmünü ve İslami yükümlülüğünü kabul etmeyerek) Şirk koşanların (ama hâlâ Müslümanlık taslayan münafıkların), kendi inkârlarına bizzat kendileri şahitler iken, Allah’ın mescitlerini onarmaları (veya dini hizmet kurumları açmaları) olacak iş değildir. (Mutlaka şeytani bir hesapları vardır.) İşte bunlar, yaptıkları boşa gitmiş olanlardır. Ve bunlar ateşte süresiz kalacak olanlardır.”

“Allah’ın mescitlerini (dini ve manevi hizmet merkezlerini), yalnızca Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru yerine getiren, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkup çekinmeyenler (halis niyetle başlayıp) onarabilir. İşte, hidayete erenlerden oldukları umulanlar bunlardır.

(Göstermelik hayır dağıtmaktan ve reklâm amaçlı cami yaptırmaktan öte) Hacılara su dağıtmayı ve Mescid-i Haram’ı (Beytullah’ı) onarmayı (bile), Allah’a ve ahiret gününe iman edip (sevabını sadece O’ndan umarak) Allah yolunda cihad edenin (yaptıkları) gibi mi saydınız? (Cihadla diğer hayırları bir tutmakla aldanmaktasınız. Bunlar) Allah katında asla bir olmazlar. Allah (Hakk hâkim olsun ve insanlar huzura kavuşsun diye yapılması farz olan cihadı terk ederek) zulmeden bir topluluğu hidayete ulaştırmayacaktır.

İman edenlerin, hicret edenlerin ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerin, Allah katında büyük dereceleri vardır. İşte (asıl) ‘kurtuluşa ve mutluluğa’ erenler bunlardır.
(Hak ve adalet hâkim olsun ve insanlar huzur bulsun diye cehdü gayret sahipleri var ya;) Rableri onlara Kendi katından bir rahmeti, bir hoşnutluk (rıdvan) şerefini ve onlar için, kendisinde sürekli bir nimet bulunan cennetleri müjdeleyip (hazırlamıştır).

Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır. Elbette en büyük mükâfat, şüphesiz Allah katındadır.”

Tevbe suresinin17,18,19,20,21,22 ayetleri
Solcu-Sağcı, falan cemaat ya da tarikat olduklarını söyleyenlerin, kendilerinin huzuru sağlayacak yönetimler oluşturmalarının mümkün olmadığını…
İnsanlığın ihtiyacı olan Hak düzeni kimlerin kurabileceğini…

“Yalnızca Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru yerine getiren, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkup çekinmeyenlerin” Onun sisteminin kurumlarının bir anlamda kodlandığı ve bu ibadetlerin ayrı ayrı temsil ettiği hassasiyetleri daha önceden taşıyanların ancak Hak-Adalet düzenini kurabilecek olgunlukta olduklarını…
Adil bir düzen gayesiyle, cihat müessesesinde şuurlu ve projeli gayret gösterenlerin ancak Hak davanın kurucu, ve yönetimine layık ve müvaffak olacakları bildirilirken, bu temel hakikatler, Milli Çözüm erlerinin ve sadık Milli Görüşçülerin mes’uliyet ve şerefinin şifreleri olan hükümlerdir.
Cihadının gereğini yerine getirenler ve getirmeyenler Adalet ve zulmün temsilcileri yada ortakları konumunda olcak, iyiler cennete, kötüler cehenneme müstehak olacaktır. İlahi adaletin gereği de budur. Allah cc hidayetin de ve dirayeti de daim etsin.
Amin…

Mustafa Yaprakcı

Alıntı
Biz, elbette, kartelcilerin, kumarhanecilerin ve kiralık kalemlerin kurduğu hükümetlerden, millete ve memlekete hizmet bekleyecek kadar saf değiliz. Ama bunların akıl almaz tahribatlarına göz yumacak ve en doğal haklarımıza tecavüzleri karşısında susup oturacak da değiliz.

Osman Nuri

Hakikatın Kapısı ve Hayrın Anahtarı olan Milli Görüş’ün tek temsilcisi Milli Çözüm de yani Adil Bir Düzenin kurulması yolunda gayret gösterenlerden değil isek hem kendimize hem insanlığa zulmediyoruzdur!..
[u]Hadisi Kutside şöyle buyrulur: [/u]
[b]”Allah-u Teâlâ şöyle buyurdu; ‘Kıyamet günü şu üç zümrenin hasmıyım; ‘Bir kimse ki; kendisine ihsan ettim, ama o zulmetti… Bir kimse ki; bir hür’ü sattı parasını da yedi… Bir kimse ki; işçi tuttu. Ondan istifade etti. Ama ücretini ödemedi.”[/b]

Kendisine mal ve makam verilip de zulme sapanlar, fakir kimseleri ve zayıf ülkeleri sömürmeye kalkışanlar ve insan haklarına saygı duymayanlar Allah’ın düşmanıdır.

[u][u]YİNE KUTSİ HADİSTE ŞÖYLE BUYRULUR:[/u][/u]
[b]”O mü’min ki insanların arasına girer ve onların eziyetlerine sabreder; bu, insanlar arasına giremeyen ve eziyetlerine göğüs germeyen (ve halka hizmet etmeyen ama tenhalarda ibadet ve riyazetle vakit geçiren) müminlerden daha hayırlı bir kimsedir….”[/b]

[u]Yine Kutsi Hadiste Şöyle Buyrulur:[/u]
[b]”Bir kimse Allah-u Teâlâ katındaki kıymetini bilmek istiyorsa Yüce Allah’ın kendi yanındaki değerine baksın. Çünkü Allah-u Teâlâ kula vereceği dereceyi kulun kendi nefsinde onun için verdiği derece üzerinden tayin eder…”[/b]

İyinin doğrunun güzelin faydalının ve adil olanın hakim olması uğrunda kurulmuş Hakikatın Kapısı ve Hayrın Anahtarı olan Milli Görüş’ün tek temsilcisi Milli Çözüm de yani Adil Bir Düzenin kurulması yolunda gayret gösterenlerden değil isek hem kendimize hem insanlığa zulmediyoruzdur!..

ÖZEL YAZILAR

YORUMLAR

Son Yorumlar
7
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx