ERBAKAN HOCAMIZIN
İHLAS SURESİNİN TEFSİRİNİ YAPTIĞI HİKMETLİ RÜYA
FATMA BETÜL ERİŞKİN / 30.01.2020 / KONYA
Rüyamda: Daha evvel Aziz Erbakan Hocamızın, İhlas Suresini okudukları gölün kenarında oluyorum. Yanımda da farklı farklı, sayısız hayvan; her çeşit kuştan tırtıla, aslandan su aygırına kadar, daha evvel gördüğüm görmediğim sayısız hayvan, Milli Çözüm’e gönül vermiş bütün kardeşlerimiz de oluyorlar. Sanki o günkü rüyadan hiç uyanmamışım veya aynı rüyaya kardeşlerim de dâhil olmuşlar gibi oluyor. Erbakan Hocamız kardeşlerimizden birine önce Fatiha Suresinin daha sonra da İhlas Suresinin metnini okuttular ve: “Fatiha Suresine daha sonra uzun uzun bakacağız inşaallah. Bugünkü konumuz İhlas Suresidir. Daha evvel İhlas Suresinin girişini yapmış, irili ufaklı tüm canlıların, yetmez canlı cansız tüm varlıkların, bilerek veya bilmeyerek nefes alan tüm insanların aslında lisan-ı hâl ile veya doğrudan, O’nu hamd ile tesbih ettiklerini ve maddi manevi tek kurtuluşun ancak O’nu bilmek, O’nu tanıyıp teslimiyet göstermek ve O’na hamd ile secde etmekle gerçekleşeceğini söylemiştik. Ahmet (Akgül) geçen gün sohbette (İhlas Suresini) çok güzel anlattı. Fakat konunun önemi, surenin değeri o kadar büyük ki, herkesin sureyi anlayabildiğinden, herkesin surenin kendisine ne kattığını öğrenip bunu söyleyebilecek hale geldiğinden emin olmak istedik. Çünkü İhlas Suresi, mana ve önem açısından çok zengin, çok derin ve çok kıymetlidir. “Allah’ın ayetlerinden manası ve önemi az olan var mıdır Hocam?” dersen; hayır, yoktur! Kur’an’ın her ayeti, ayrı ayrı tüm evrenin ve içindekilerin kurtuluş reçetesidir. Tüm evreni ve içindekileri var eden, varlığından haberdar eden, her bir yarattığına ayrı ayrı ilham eden, yarattıklarının her türlü ihtiyaçlarını vaktinde, eksiksiz ve karşılık beklemeden gideren O’dur! O halde, sizi O’na secde etmekten, O’na ibadet ve kulluk etmekten alıkoyan nedir? Tüm bu nimet ve güzellikleri yaratan Rabbinize karşı sizi, lâkayt, samimiyetsiz ve vurdumduymaz eden nedir? O’nun emirlerine karşı gelerek, O’nun yasaklarını çiğneyerek ne yapmaya çalışıyorsunuz? Ve O’nun karşı koyulamaz gücü karşısında siz neyinize güveniyorsunuz? Bu gaflet ve cehaletle nerelere savruluyorsunuz? Oysa, tüm bu evreni, muhteşem güzellikte yaratan O’dur. Yarattığı evrene yaşama, biçim ve kuralları koyacak olan da O’dur. Hazır mısınız? Her birinizi kurtaracak, dünya ve ahiret saadeti verecek o ayetle söyleyerek başlayalım mı?
1- (Ey Resulüm, “Allah’ın nasıl bir varlık olduğunu bize açıkla” diyenlere) De ki: “O Allah, birdir. (Eşi, dengi, benzeri, şeriki, yardım edicisi, ihtiyaç hissettiği, öncesi, ölmesi, acizliği, eksikliği, bilgi yetersizliği ve beceriksizliği asla bulunmayan tek ve gerçek İlah’tır.)”
● O, birdir; bölünüp dağılmaktan ve parçalara ayrılmaktan münezzeh olandır!..
● O, birdir; O’nu sevmen, O’nu birlemen, seni dünyada izzete, ahirette cennete taşıyacaktır…
İhlas; samimi olmak, içtenlikle bağlanmak demektir. Rabbine, bu surede anlatıldığı şekilde inanan kişi, artık Tevhid inancını tam anlamıyla benimsemiştir. Tevhid inancını benimseyen kişiyse dünyada gevşekliğe ve ümitsizliğe düşmez, ahirette de cehennem ateşini görmez ve üzülmez.
İhlas; yalnızca Allah’a kulluk etmek, O’nun emirleri ve yasakları doğrultusunda yaşamaktır. Müslüman olmanın gereği olan yalnızca Allah’a kulluk etmekse; Adil Düzen projeleri tam da İhlas Suresinden esinlenerek tasarlanmıştır. Zira hiçbir alanda Allah’tan başka hiçbir güce, makama, mevkiye bel bağlamamak; kula kul olmamak, güvenip dayanmamak ve hiçbir makam ve odaktan hiçbir kişi ve güçten korkmamak; işte bunlar Adil Düzen’in şiarı ve hedefi, İhlas Suresinin de gereğidir. Yalnızca Allah’tan korkar, yalnızca bir olan, Tek olan Allah’a dayanır ve yalnızca O’nun kurallarını yeryüzüne hâkim kılarak kurtulabileceğimize inanırız.
Mekkeli müşrikler, her zamanki hadsizlikleriyle, Efendimize gelerek: “Bize Rabbinin soyunu anlat!” talebinde bulunmuşlardı. İhlas Suresi, bunun üzerine nazil oldu. Araplar, bir yabancıyı tanımak istediklerinde, onun nesebini sorarlardı. Çünkü onlarda bir kimseyi tanımanın ilk şartı, nesebinin kimlere eriştiğinin ve hangi kabileden geldiğinin açıklanmasıydı. Bunların arasında, Rabbimizi gerçekten öğrenmek, gerçekten O’nu tanımak için soranların yanı sıra, Efendimizi zor durumda bırakacaklarını zannederek, Allah’ın varlığını delilleriyle ortaya koyamayacağını düşünüp, hastalıklarını kusanlar da vardı. Fakat bunlar, İhlas Suresinin inzaliyle, neye uğradıklarını şaşırmışlardı!
Zira surede “O, Birdir!” denilmesi; yalnızca sayı olarak 1’dir manasında değildir…
“O, Birdir!”; ortağı, yardımcısı, destek aldığı yoktur manasındadır.
“O, Birdir!”; bölünüp dağılmaz ve parçalara ayrılamaz manasındadır.
“O, Birdir!”; gerçeği kabul edildikten sonra; “Doğrudur ama Allah, her hususta ve her zaman bir ve tek değildir. Bazı konularda ve durumlarda başka bir yerden, başka bir güçten de yardım almamız gerekir!” denilemez. İşte bu en yaygın şirktir.
“O, Birdir!”; O’nun yanında ikinci bir İlah bulunması imkânsızdır, akıl dışıdır. Dolayısıyla, her konuda O’nun söylediği her şey kesin kuraldır. “Ama, şimdi değil, şartlar uygun olursa O’nun hükümleri gözetilmelidir…” demeden, hemen iman ve itaat etmelidir.
“O, Birdir!”; benzeri ve ortağı yoktur. O halde, her şart ve soruda O’nun söylediğine başvurur, yine O’nun söylediklerini emir telakki ederiz. Çünkü Tevhid; kulun sonunun başlangıcına benzemesidir. Bu beden kalıbına girmeden önce hangi şekildeyse, yine öyle olabilmektir.
Tevhid; kişinin yalnız kaldığı (Allah’tan gayrısını aradan çıkardığı) bir makamdır.
Tevhid; iyiliklerle kötülüklerin çarpışmadığı, kendi içinde savaş ve cenklerin olmadığı bir makamdır.
Tevhid; bilginin ve cehaletin geride bırakılıp, merhale atlanan ve gerçek huzura ulaşılan bir derece olmaktadır.
Tevhid; bütün mekânın ve mahlûkatın Hak varlığında yok olduğu bir makamdır.
Rabbimiz buyurur: “(Her şeyi böyle yoktan) Yaratan, hiç(bir şey) yaratamayan gibi midir? Artık öğüt alıp-düşünmez misiniz?” (Nahl Suresi: 17’nci ayet)
Bu, Rabbimizin hiç yoktan yaratma ve dilediğini meydana getirip oluşturma delilidir. Allah, tüm varlıkların yaratıcısıdır. O’nun yaratma fiilinin dışında oluşan hiçbir varlık yoktur. Hâl böyleyken, yaratılmışlardan herhangi birinin O’nun ortağı olması mümkün müdür? Öyleyse sen, Allah’a neleri, kimleri, hangi şart ve zamanlarda ve hangi gereksinimlerle ortak koşuyorsun? Emirlerinin karşısında, kimlerin emir ve görüşlerine önem ve öncelik veriyorsun?
“Eğer her ikisinde (göklerde ve yerde) Allah’tan başka ilahlar olsaydı; ikisi de fesada uğrayıp (çoktan bozulur giderlerdi). Arş’ın Rabbi olan Allah, onların yakıştırmalarından Yücedir.” (Enbiya Suresi: 22’nci ayet)
Tevhid; Allah’ın kâinatı büyük bir nizam içinde sağlam ve eşsiz yaratmasının bir delilidir. Düşünün ki; bu akılsızların iddia ettikleri gibi, 2-3 veya daha fazla ilah olsaydı ne olacaktı? Aralarında ihtilaflar oluşacak, biri kar yağdırmak isterken, diğeri dolu diye tutturacaktı… Bir diğeri yağmura çevirmeye kalkışacak, en sonunda ilki iyice kafayı bozup güneşi açtıracak, kışın ortasında yaz, yazın ortasında kış yaşanacaktı. Yetmez, birbirleriyle her tartıştıklarında büyük bir afet ve zelzele veya toplu bir felaket ortaya çıkacaktı. Şimdi, sonsuz merhametiyle Bir Tek olan Rabbimize sımsıkı sarılır ve “Ya Rabbi, iyi ki bunlar yalan, dolan ve sahteymiş. İyi ki tek doğru ve tek gerçek olan Sensin. Ve yine iyi ki bizleri var ettin, Varlığından haberdar ettin.” O hâlde ya Rabbi, aşkınla gönlümüzü bikarar eyle! Yani Sana kavuşmak ve rızanı kazanmak hususunda, kalbimiz sürekli çırpınsın ve heyecanlansın. Bizi bize, bizi Senden başka hiçbir şeye bırakma.
“De ki: “Eğer dedikleri gibi Allah’la beraber başka ilahlar da bulunsaydı, o takdirde hepsi Arş’ın sahibi olmaya yol ararlardı. (Ve aralarında hâkimiyet yarışı başlardı.)” (İsra Suresi: 42’nci ayet) Bu ayet de; Cenab-ı Hakkın hâkimiyet ve üstünlük delilidir.
“Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir ve O’nunla birlikte hiçbir ilah yoktur; eğer olsaydı, o zaman her bir ilah elbette kendi yarattığıyla baş başa kalırdı ve (ilahlar) birbirlerine karşı üstünlük sağlamaya kalkışırdı (ve âlemler fesada uğrardı). Allah, onların nitelendiregeldiklerinden Yücedir.” (Mü’minun Suresi: 91’inci ayet) Az evvel söylediğimiz gibi, birden çok ilah olduğu takdirde çekişme ve üstün olmaya çalışma olacağının delilidir. Görüldüğü gibi tüm bunlar, Allah’ın birliğine birer işaret ve belgedir. O’nun sonsuz kudreti, tek başına tüm var ettiklerini, eksiksiz bir şekilde yaratır ve yönetir. O halde her konuda, bütün kâinatı yeryüzündeki mahlûkatı idare buyurma, bunlarla ilgili ve gerekli kanun koyma hakkı ve bu kanunların uygulanmaması halinde hesap sorma ve cezalandırma hakkı, yine O’na aittir.
“Ahad” sıfatı Allah’a nispet edildiğinde, O’nun birliğini, tekliğini ve eşsizliğini ifade eder.
O, Zatında ve Sıfatlarında, eşi ve benzeri olmayan tek varlıktır. Ahad, Allah’ın Zatı bakımından, Vahid ise Sıfatları bakımından “Bir” olduğunu gösterir. “Ahad” ve “Vahid”, “Ezeliyet ve Ebediyet” manalarını da ihtiva eder. Her ikisi de Allah’ın sıfatları olarak hadislerde geçmektedir.
2- “Allah, Samed’dir. (Her yaratığın Kendisine muhtaç bulunduğu şekilde, sonsuz ve kusursuz zengin olandır. Hiçbir şeye, hiç kimseye ve hiçbir şekilde asla ihtiyaç duymayandır, ama her şey O’na muhtaçtır.)” Rabbimiz, bütün bu muazzam işleri yaparken, kimseye muhtaç değildir. Çünkü O Samed’dir!
Samed; her hususta ve her sıkıntıda Kendisine başvurulan, sığınılan, emri ve müsaadesi olmadan hiçbir iş yapılamayan, mutlak itaat edilen olduğu halde Kendisi kimseye muhtaç olmayan; yemeyen, içmeyen, iç boşluğu olmayan, eksiksiz, gediksiz demektir. Kemâlin zirvesinde bulunan, şahlar şahı anlamındadır.
Samed sıfatının gereği; “Canlıların ihtiyaçlarını an be an gönderen, biriktirmeden ve geciktirmeden veren” demektir.
3- “O, (asla ve hâşâ çocuk) doğurmamıştır ve (bir anadan) doğmamıştır. (Allah C.C. böyle eksiklik ve acizliklerden uzaktır).” Allah ne doğurmuş, ne de bir evlat edinmiştir. Onun ne oğlu, ne de kızı vardır. Bütün Kemâl sıfatlarıyla muttasıf olduğu gibi, noksan sıfatlardan da uzaktır. Anlaşıldığı gibi ayetin bir kısmı, Allah’a evlat nispet edenlerin hepsini reddeder.
İhlas Suresi: ‘Üzeyir Allah’ın oğludur’ (Tevbe Suresi: 30’uncu ayet) diyen Yahudileri; “Hz. İsa, -hâşâ- Allah’ın oğludur” diyen Hristiyan kesimleri… Ve yine “Melekler, Allah’ın kızlarıdır” (Zuhruf Suresi: 16’ncı ayet) ve “Yoksa Biz melekleri dişiler olarak yaratırken onlar (hazır bulunup) şahitlik mi yapmışlardı?” (Saffat Suresi: 150’nci ayet) İddiasında bulunan Arap müşriklerini reddeder. Bu konudaki hiçbir iddiayı kabul etmez.
Allah, hâşâ doğmamıştır da; O, ne bir babanın, ne de bir annenin çocuğu değildir. Çünkü doğan her şey ve herkes sonradan meydana gelir. Allah ise Kadim ve Ezelidir. Evveli yoktur, ahiri yoktur. Ne doğmuş olması, ne de bir ana-babasının olması mümkün de değildir. Bu ayetle soy ve neseple ilgili bütün bâtıl iddia ve inançlar ne varsa bütün yönleriyle hepsi nehyedilir. Son ayetse bu hususu izah eder.
4- “Hiçbir şey (hiçbir kimse ve hiçbir şekilde), O’na denk olmamıştır (ve zaten olması imkânsızdır.) Ne Zatında, ne Sıfatlarında, ne de İcraatında-Yaptıklarında, asla yarattıklarından hiçbiri O’na benzemez. Çünkü O her şeyin yegâne sahibi ve Yaratıcısıdır. Yarattıklarından O’nun seviyesine yükselebilecek, hatta yaklaşabilecek bir benzerinin olması mümkün değildir. O tüm bunlardan sonsuuz uzaktır! “…O’nun benzeri bir şey yoktur (bu mümkün değildir). O her şeyi (hakkıyla ve tüm ayrıntılarıyla) İşitendir, Görendir.” (Şura Suresi: 11’inci ayet)
Şimdi gelelim her surede sorduğumuz soruya! İhlas Suresi bize ne öğretir, bize ne katar?
A) İhlas Suresi ve Tevhid akidesi; şirkten kurtarıp, sonsuz aşka ulaştırır!
B) Dünyayla alâkayı kesip, kalbi Allah’a yaklaştırır. Dünya ve meşgalesinden uzaklaştırıp, ibadet ve taate sevk ederek olgunlaştırır!
C) Bu surede anlatılan Celal ve Azamet Sıfatlarına kim hakkıyla inanırsa, samimiyetle ve bütünüyle tam iman etmiş olur; işte bu ihlastır!
D) Allah’a ait sıfatların zikredilmesiyle kul, Allah’ı layık olmadığı bir şeye benzetmekten; ki bu teşbihtir, O’na ortak koşmaktan; ki bu şirktir ve O’nu inkâr etmekten kurtulmuş olur; ki bu da necattır. Bu haliyle iman edip yaşayan kimse de, cehennem azabından kurtulmuş olacaktır!
E) İnanarak, bu sureyi okumaya devam eden, sadece Rabbine güvenip hükümlerini yerine getiren; Allah dostlarından olur. Bu surede anlatıldığı şekliyle Allah’ı bilip tanıyan kimsede, Cenab-ı Hakka karşı muhabbet oluşur. Allah dostlarının kalbinde muhabbeti olur. Bu da velayet makamıdır!
F) Gerçek marifet makamına; Allah’ı bilme ve tanımaya, ancak bu sureyi tam anlamıyla bilmek, inanmak ve yaşamakla ulaşılır. Bu da; Marifetullahtır!
G) İhlası bilen Rabbini bilir ve hakkıyla tanır!.
H) İhlas Suresi; insanın gönül âlemindeki şirk ve nifak hastalıklarını giderir, tedavi eder. Bu Sure insanı “mukaşkışe”lerden (şeytani duygulardan ve kalbi hastalıklardan) kurtarır! Daha evvel Kâfirun Suresinde aynı konuyu işlemiş, anlatmıştık.
I) Efendimiz, Osman Bin Maz’un’la görüştükleri bir esnada ona İhlas, Felak, Nas Surelerini okumuşlar ve onu Allah’ın korumasına havale etmişlerdi. Ardından: “Bu surelerle Allah’a sığın. Çünkü bunlardan daha hayırlısıyla O’na sığınamazsın!” buyurmuşlardır. Bu da; “muavvize”dir (koruma altına alınmaktır).
İ) İhlas Suresi; imanın temelidir. Efendimiz: “7 kat gökler ve 7 kat yer ‘Gul hüve Allahu Ehad’ temeli üzerine kurulmuştur!” buyururlar. “Neredeyse bundan dolayı, gökler paramparça olacak, yer çatlayacak ve dağlar yıkılıp göçüverecekti.” (Meryem Suresi: 90’ıncı ayet) İnsanların Allah hakkında Tevhid akidesine aykırı sözleri sebebiyle neredeyse göklerin ve yerlerin yarılacağı ve dağların yıkılıp dağılacağı ifade edilmiştir. İhlas Suresinde yer alan Tevhid akidesi ve bunun kullar tarafından inanılıp tekrarlanması, kâinatın imar olma ve korunma sebebidir.
Bu mübarek Sure Bizce; Allah’ı anlattığı ve kalbimizi O’na bağlattığı için; “nispet”, kabir azabına ve cehennem ateşine engel olduğu için; “mânia” (engelleyici), okunurken meleklerin yanımızda hazır olmaları sebebiyle; “muhtar” (sevilip seçilen), şeytanı korkutup kaçırdığı için; “müneffire” (şeytan kaçıran), insanı şirkten arındırıp uzaklaştırdığı için; “berae” (kurtuluş belgesi), insana Tevhidin özünü ve Allah’ı hatırlattığı için; “müzekkire”, insanın içini aydınlattığı için; “nur”, Tevhid akidesini kabul edenlerin Allah tarafından güvende kabul edilmeleri müjdesine ulaştırdığı için; “el-Eman” isimleriyle de anılabilir.
Efendimiz Enes Bin Malik’e şöyle demiştir: “Namaz dışında her birinizin her gece uyumadan evvel en az bir kez İhlas Suresini okumanıza engel olan şey nedir? Oysa o, Kur’an’ın tamamına muadildir!”
Bir adam Efendimize geldi ve fakirlikten şikâyet etti. Bunun üzerine Efendimiz: “Evine girdiğinde eğer orada birisi varsa ona selam ver. Eğer kimse yoksa kendine selam ver ve bir kez İhlas Suresini oku!” buyurdular. Sehl Bin Saad diyor ki; “Adam bunu yaptı ve Cenab-ı Hak onun rızkını komşularına bile bol bol verecek kadar çoğalttı!”
Yine Efendimiz buyuruyorlar ki: “Kim uyumak için yatağına yattığında sağ tarafına döner ve inanarak, düşünerek İhlas Suresini okursa, Rabbi ona şöyle nida eder: “Ey kulum, sağından cennetime giriver!”
Efendimiz, bir seriyyenin (cihat seferine gönderilen birliğin) başına kumandan olarak sahabelerden birini görevlendirir. Mübarek sahabe, arkadaşlarına namaz kıldırırken, kıraatini her defasında İhlas Suresiyle bitirir. Durumu Efendimize anlatırlar. Efendimiz: “Ona niçin böyle yaptığını sorun!” buyururlar. Arkadaşları, yaptığının sebebini sorduklarında sahabe: “Bu sure, Rahman’ın Vasıflarını anlattığı için onu okumayı çok seviyorum!” der. Bunu öğrenen Efendimiz: “Ona söyleyin, Allah da onu çok seviyor!” buyururlar.
Yine Efendimiz, bu sureyi okumayı sevdiğini söyleyen bir sahabeye: “Onu sevmek (inanarak ve anlayarak okuyup tekrar etmek), seni cennete götürür!” müjdesini verirler.
Kur’an-ı Kerim’in en güzel, en vasıflı, en eksiksiz, en kutsal kitap olduğu ve O’nun ayetlerinin de, Allah’ı doğru anlamayı, doğru tanımayı ve Allah’a karşı kulluk görevlerimizi hatırlatmayı hedeflediği dikkate alınınca, İhlas Suresinin bütün surelerle ilişkisi olduğunu görürüz. Mesela Fatiha Suresindeki: “(Bu nedenlerle Ey Rabbimiz!) Biz (bütün mü’minler) ancak ve yalnız Sana ibadet eder (Senin buyruklarını uygular ve Yüce rızanı ararız) ve (her konuda) sadece Senden yardım diler (ve Senin avn-ü inâyetine sığınırız).” (Fatiha Suresi: 5’inci ayet) Mealindeki ayetle, Allah’ın Samed ismi arasındaki büyük ilişki dikkat çeker. Yine, İhlas Suresinden sonra gelen Felak ve Nas Surelerinde, insanlar, samediyet diye ifade edilen, Allah’ın büyük lütufkârlığından ve koruyuculuğundan istifade etmeye çağırılır.
O halde kalkın, yine ve yeniden haykırın; “O Allah, birdir!” deyip O’na dayanın ve buna göre davranın! Haydi dağları-taşları yerinden oynatın! Her an istediğimiz o heyecan var ya, işte o heyecan, bu ayetin tam içinde bulunmaktadır… Deyin ki: “O Allah birdir!” buyurdular ve o esnada uyandım.
Te’vili: İmanın temeli, Tevhidin delili ve temsili olan mübarek İhlâs Suresinin böylesine açık ve aydınlık tefsirini, hem de Aziz Erbakan Hocamızın diliyle ve özellikle Fatma Betül Erişkin kardeşimizin safi, samimi ve salih rüyaları vesilesiyle bizlere öğreten ve manen eğiten Yüce Rabbimiz Hz.lerine sonsuz şükürler ediyoruz. Bu sayede bizleri yüksek ufuklara ve gerçek mutluluklara ulaştıran Rabbimize nankörlük etmekten… Aziz Hocamızın ve davamızın kadru kıymetini bilmemekten yine Allah’a sığınıyoruz. Asla kulluğumuzu unutmadan, sorumluluklarımızı samimiyetle, tam gayretle ve özveriyle kuşanarak, O’nun rızasını kazanmayı ve rıdvanına ulaşmayı umuyor ve diliyoruz. Bir vücudun parçaları ve organları konumundaki Milli Çözüm’deki sadık kardeşlerimizin kıymetini bilmek, her birinin yüzü suyu hürmetine nasiplendiğimizi kabul etmek ve nefsi dürtü ve beklentilerden sakınıvermek suretiyle; Vahdet sırrını uhuvvet ve meveddet gayretiyle pekiştirmek gerektiğini de tekrar hatırlıyoruz.
Rabbimiz Teâlâ, umduklarımıza nail, korktuklarımızı zail buyursun. Âmin.
SIRR-I TECELLİ
[b]SIRR-I TECELLİ
Tezahürün en mükemmel, ve en güzel tecellisi
Kapında Kıtmir olmakmış, şereflerin en yücesi!
Ey ruhumun tek sahibi, ey gönlümün tesellisi
Seninle çözülür ancak, Kâinatın bilmecesi
Kapında Kıtmir olmakmış, şereflerin en yücesi!
Şems-i Ezeliye ayna, ki Sensin Necm-i hidayet
Aşkınla var oldu cihan, hem ahir-ü hem bidayet
Şefaatin yeter ey Can, bize medet-ü inayet
Binlerce cilt kitap olur, kelamının bir hecesi
Kapında Kıtmir olmakmış, şereflerin en yücesi!
La mekân yurdundan gelip, ahir zaman diliminde
Şükür arzı cemal ettin, hem saadet ikliminde
Hakkı hikmetle öğrettin, “İlmi Ledün” mektebinde
Özün Rahman sevgilisi, sözün Kur’an tercümesi
Kapında Kıtmir olmakmış, şereflerin en yücesi!
“Sırrı Sultan” Sende gizli, hikmet-i Hüda sergisi
Çalışmakla erişilmez, hepsi Mevla’nın vergisi
Dost kokusu almışım ben, neylerim lale nergisi
Ne kutlu muavenettir, Milli Çözüm imecesi
Bab-ı Hak’ta Kıtmir olmak, şereflerin en yücesi!
“Ver dünyayı, al ukbayı, ver rahatın al rızasın”
Başkasında suç arama, kendi nefsine kızasın…
“Dindar kahraman” sanırlar, şeytan ile bir hizasın
Öz yalama sözü yalan, yüzü olmuş kir keçesi
Bab-ı Hak’ta Kıtmir olmak, şereflerin en yücesi!
Ya dünyanın hizmetçisi, ya davanın divanesi
Ya Mehdinin has askeri, ya Deccalin avanesi
Ya nar alevi olursun, ya da nurun pervanesi
Haklı yoldan sapıtanlar, hayırsızdır gör nicesi
Bab-ı Hak’ta Kıtmir olmak, şereflerin en yücesi!
En büyük korkum budur ki, yıkılmasın iman kalem
Ahiret hayret âlemi, şaşkınlaşır cümle âlem
Ne kitaplara sığar bu, ne dil söyler ne de kalem
Ayan olur rü’yet-i Hak, açılırsa nur peçesi
Kapında Kıtmir olmakmış, şereflerin en yücesi!
İnayetin yetişmezse, gafil gönül uyanır mı
“Sıbğatullah” sırra eren, başka renge boyanır mı
Sabrın yağmazsa üstüme, Ahmet kulun dayanır mı
Kur’an’dır Hak terazisi, Zikrullahtır eğlencesi
Kapında Kıtmir olmakmış, şereflerin en yücesi!
Zat-ı Bari münezzehtir, cümle mekândan mahlûktan
“Kün” emriyle var eyledi, tüm mevcudatı yokluktan
Gel kesretten vahdete er, “Bir”liğe ulaş çokluktan
“Mim”siz Ahmed’i bilenin, gündüz olur her gecesi
Kapısında Kıtmir olmak, saadetin en yücesi![/b]
https://www.millicozum.com/mc/duyurular/sirr-i-tecelli-siir
SIRRI-I TECELLİ
SIRR-I TECELLİ Tezahürün en mükemmel, ve en güzel tecellisiKapında Kıtmir olmakmış, şereflerin en yücesi!Ey ruhumun tek sahibi, ey gönlümün tesellisiSeninle çözülür ancak, Kâinatın bilmecesiKapında Kıtmir olmakmış, şereflerin en yücesi! Şems-i Ezeliye ayna, ki Sensin Necm-i hidayetAşkınla var oldu cihan, hem ahir-ü hem bidayetŞefaatin yeter ey Can, bize medet-ü inayetBinlerce cilt kitap olur, kelamının bir hecesiKapında Kıtmir olmakmış, şereflerin en yücesi! La mekân yurdundan gelip, ahir zaman dilimindeŞükür arzı cemal ettin, hem saadet iklimindeHakkı hikmetle öğrettin, “İlmi Ledün” mektebindeÖzün Rahman sevgilisi, sözün Kur’an tercümesiKapında Kıtmir olmakmış, şereflerin en yücesi! “Sırrı Sultan” Sende gizli, hikmet-i Hüda sergisiÇalışmakla erişilmez, hepsi Mevla’nın vergisiDost kokusu almışım ben, neylerim lale nergisiNe kutlu muavenettir, Milli Çözüm imecesiBab-ı Hak’ta Kıtmir olmak, şereflerin en yücesi!
“Ver dünyayı, al ukbayı, ver rahatın al rızasın”Başkasında suç arama, kendi nefsine kızasın…“Dindar kahraman” sanırlar, şeytan ile bir hizasınÖz yalama sözü yalan, yüzü olmuş kir keçesiBab-ı Hak’ta Kıtmir olmak, şereflerin en yücesi! Ya dünyanın hizmetçisi, ya davanın divanesiYa Mehdinin has askeri, ya Deccalin avanesiYa nar alevi olursun, ya da nurun pervanesiHaklı yoldan sapıtanlar, hayırsızdır gör nicesiBab-ı Hak’ta Kıtmir olmak, şereflerin en yücesi! En büyük korkum budur ki, yıkılmasın iman kalemAhiret hayret âlemi, şaşkınlaşır cümle âlemNe kitaplara sığar bu, ne dil söyler ne de kalemAyan olur rü’yet-i Hak, açılırsa nur peçesiKapında Kıtmir olmakmış, şereflerin en yücesi! İnayetin yetişmezse, gafil gönül uyanır mı“Sıbğatullah” sırra eren, başka renge boyanır mıSabrın yağmazsa üstüme, Ahmet kulun dayanır mıKur’an’dır Hak terazisi, Zikrullahtır eğlencesiKapında Kıtmir olmakmış, şereflerin en yücesi!
Zat-ı Bari münezzehtir, cümle mekândan mahlûktan“Kün” emriyle var eyledi, tüm mevcudatı yokluktanGel kesretten vahdete er, “Bir”liğe ulaş çokluktan“Mim”siz Ahmed’i bilenin, gündüz olur her gecesiKapısında Kıtmir olmak, saadetin en yücesi!
https://www.millicozum.com/mc/duyurular/sirr-i-tecelli-siir
Buram buram ilham kokan şu ifadeler…
İlham olduğu, tefsirlerde bulamayacağımız detaylar barındırmasıyla ispatlı muazzam bir rüya. Allah aktaran kardeşimizden de razı olsun, bizleri nasiplendirdi elhamdulillah.
Sanki toprağın hemen altında dünyanın en kıymetli elması varmış gibi, her sadisesinden tat alınarak okunması gereken bir rüya. Maşallah subhanallah.
Tevhid akidesini, ihlası, gerçek iman şuurunu, kulluğumuzu öğreten ihlas suresini bundan sonra özellikle Aziz Erbakan Hocamızın “İhlas Suresi bize ne öğretir, bize ne katar?” diye sıraladığı şuurla okumalı ve asıl hayatımıza tatbik ederek yaşamaya çalışılmalı, son nefese kadar bunun mücadelesi verilmeli.
Bu rüyayı şüphe ile yaklaşanlara da samimiyetle farkettiğim bir hususu işaret etmek isterim. Allahualem rüya içerisine sanki ilham olduğunun bir mührü gibi bazı ifadeler yer almaktadır. Ben İmam Hatip mezunu ve okuyan ve araştıran bir insan olarak bu ifadelere hiçbir yerde rastlamadım. Buram buram ilham kokan şu ifadelere lütfen bakarmısınız;
“O, Zatında ve Sıfatlarında, eşi ve benzeri olmayan tek varlıktır. Ahad, Allah’ın Zatı bakımından, Vahid ise Sıfatları bakımından “Bir” olduğunu gösterir. “Ahad” ve “Vahid”, “Ezeliyet ve Ebediyet” manalarını da ihtiva eder. “
Ya Rabbi bu nimetlerinin hakkını ve şükrünü eda edebilmeyi lüfeyle bizlere…. Amin…
Mercuhta sabit olan bir kemalat, racihte de sabit olur!
Milli Çözüm’ün şaşmaz istikameti, en zor şartta bile hakka tercüman ve taraf olması;
Hz Musa (A.S.) örneğinde olduğu gibi (fakat en büyük mucizesi hep haktan taraf olma istikametiyle) en çetin zalimleri karşısına alarak hakkı söylemesi,
İslam’a uygun dünya düzeni projelerini her an güncellemesi, ilan etmesi, öğretmesi ve daha bir çok taktire şayan hizmetlerin sonucu;
bir ikram, iltifat, destek, ders, okuyanları hayran bırakacak derecede muhteşem bu rüyalar Milli Çözüm’e nasip olmuştur diye düşünüyorum.
Sonsuz şükürler olsun ki; bu hakikatlere Allah’ın lütfuyla, taraf olmadan başka marifeti olmayan biz fakirlerde bu ikramlardan nasipdar olduk Elhamdülillah. Rabbimiz şımarıp, şaşırıp, nankörlük edenlerden etmesin.
Milli Çözüm ekibinden bir çok kardeşimize nasip olan bu müjdeli rüyaların bir işareti de “Mercuhta sabit olan bir kemalat, racihte de sabit olur!” Yani, alt sınıfta olan birisindeki kemalat, ispata lüzum kalmadan üst sınıfta olan birisinde elbette sabit olur.
Yani Milli Çözüm’ün istikametine şahsı manevisi Üstad Ahmet Akgül Hocamızın zirve makamına işaret ettiğine inanıyorum.
Rabbimizin ikramlarına şükür
Her bir cümlesi, derinden sarsan ve insanı düşünmeye teşvik eden bu sadık rüya vesilesiyle Rabbimize ne kadar şükretsek azdır. Rabbimiz tarafından lütfen bizlere yapılan bu ikramın karşılığı olabilecek her hangi bir sermayemiz olmamasına rağmen, iman esaslarını hatırlatan, Mevlamızın “Bir ve Tek” oluşunu adeta beynimize kazıyan ikrama muhatap olduk. Yaşadığı dönemde, savunduğu gerçekleri bizzat kendisi yaşayarak bizlere örnek ve rehber olan Aziz Erbakan hocamız, Mevlamızın lütfu ile bizden bağını koparmıyor ve bizlerin bu dar zamanda nefes almasına fırsat sunuyor. Mevlam, kendilerinin bizzat çalışmalarını yapıp hazırladığı kutlu hedeflere varabilmemizi ve ADİL DÜZEN medeniyetini kurabilmemizi nasip ve müyesser eylesin. Amin.
ELHAMDULİLLAH
Cenab-ı Hakka sonsuz şükürler olsun. Erbakan Hocamızı tanımayı, tabi olmayı ve anlamayı nasib etti ve Hak davada ayaklarımızı kaydırmadığı için Rabbimize ne kadar şükretsek azdır. ELHAMDULİLLAH