YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6574e30f9ce8d
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 3 3 4
Bugün : 327
Dün : 11955
Bu ay : 111197
Geçen ay : 302569
Toplam : 21354179
IP'niz : 18.205.26.39

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

İslamcılar Arasında En Yaygın Riyakârlık ve Sahtekârlık: ERBAKAN İSTİSMARI VE YENİ ŞAFAK’IN ŞARLATANLIĞI

Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk’ün saptırmaları!

“Sorumuz şu: Müslümanların insanlığa önerdiği ütopya nedir? Bu soruyu Erbakan Hoca’nın ‘Adil Düzen’ kavramı etrafında tartışmaya açıyorum bu yazıda. İlgi gösterenler buyursun.

Bu dünyada insanlığın mutluluğu ve huzuru için üretilmiş ütopyalar vardır. Bu ütopyaları üreten insanlar, aslında kaybettiğimiz cenneti bize yeryüzünde vadediyor bir anlamda. Ütopya bir hayal, bir fikirdir. Sonra bu somut önermeye, sisteme ve modele dönüşür. Modern ideolojiler böyle doğar. Komünizm, sosyalizm, kapitalizm modern insanın ürettiği ütopyalardır ve bize yeryüzünde cenneti vadeder aslında. Rusya’da, Çin’de, Küba’da komünizm ve sosyalizm, İran’da İslam Devrimi ile insanlara huzur ve selamet bulacakları bir cennet önerildi. Bu cennete nasıl ulaşacaklarını gösteren bir de planları (sistem önerisi) vardı. Sonuç: Rusya’da sistem çöktü. Çin baş düşmanı kapitalizmi, komünizmle evlendirdi, ortaya prematüre bir sistem çıktı. İran’da yüzbinlerce insan, İslam’da haram olan faizci bankerler tarafından zarara uğratıldığı için isyan etti, Küba’da açlık ve sefalet had safhaya ulaştı… İnsanlar bu yönetim biçimlerinden, bu düzenlerden mutlu olmadı, hatta mutsuz oldular. Yani ütopya hayal kırıklığına dönüştü.

İddiam şudur: Adil Düzen bir ütopya olmalıydı. Müslüman dünyasının ortak bir hayali, yeryüzü cenneti ve gelecek tasavvuru bu kavramlaştırmayla hayat bulabilirdi. Aynı zamanda Adil Düzen kavramının içi bilimsel olarak, reel politiğin ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde doldurulmuş olsaydı, bu tez bugün dünyanın umudu olacak bir sistem önerisi olabilirdi. Yapmadılar. Milli Görüş hareketi bu büyük ütopyayı kısır bir siyasi harekete dönüştürdü. Ne içini doldurabildi, ne de dünyaya tanıtabildi. Ancak gücü bu kadardı. İnsan kaynağı ve kapasitesinin yettiği kadarını yaptı. Buna itiraz eden AKP ise hareketten koptu ve sistem partilerine benzer bir parti kurdu. Reel politiğin gereğini yaptı ve başarılı oldu siyasette. Ancak dünyaya alternatif bir ütopya önermedi. Rahmetli Erbakan’ın tezini yeniden incelemek ve üzerinde bilimsel çalışmalar yapmak şimdi daha kolay. Zira AKP’nin devlet tecrübesi, bilim adamı sayısının artması, bu tezi sağlıklı bir şekilde incelemeye yarayacaktır. Bugünlerde kilit parti olan Saadet Partisi, dar siyasi tartışmalardan kurtulabilirse, belki bu konuyla da ilgilenir.”[1]

Aynı yazar bundan birkaç gün önce de sapla samanı, hıyanet kahramanlarıyla Erbakan’ı aynı ayarda ve aynı safta gösteren bir makale yazmıştı:

Erbakan Hoca’yı Anlamayanlara İsyan Ediyorum!

“Dün ölüm yıldönümüydü. Adil düzen diyerek, tüm adaletsizliklere, tüm ahlaksız düzenlere, batının hegemonyasına isyan eden adamı özlüyorum. “Bana ne Amerika’dan” diye isyan ettiğinde grup toplantısında, Onu anlamayan ama bugün Onun dediği yere gelen siyasi anlayışımıza isyan ediyorum. Menderes’i, Özal’ı, Erbakan’ı anlamayan, karalayan, dışlayan ve şimdi de aynı şeyleri Erdoğan’a yapan anlayışa isyan ediyorum. Tüm hatalarına, yanlışlarına, eksikliklerine rağmen, bağımsız, özgür ve adil bir düzen savunan bu insanlara, dünyada uygulanan ve Türkiye’de karşılık bulan haksız ablukaya isyan ediyorum.

28 Şubat’a İsyan Ediyorum

Bizi bir silindir gibi ezmeye çalışan, ülkenin ana damarını yırtmaya uğraşan, ‘post modern darbenin’ yıl dönümünde, halâ bu ahlaksız darbe kurbanlarının hapislerde olmasına isyan ediyorum. Tüm çağrılara, hukuksuz uygulamaların varlığına, tüm bağrı yanıkların varlığına rağmen, onlarca insanın suçsuz yere hapislerde kalmasına isyan ediyorum. Adil bir hukuk düzeni, hakkaniyetli bir adalet sistemi, insanların canı gönülden güveneceği hukuk adamlarının olduğu bir dünyayı arzu ediyorum, talep ediyorum.”[2]

Yeni Şafak yazarı ve Erdoğan yandaşı Bay Kemal Öztürk’e önce şunu hatırlatmak lazımdı: Adil Düzen, iddia ettiği gibi bir “ütopya” değil, ciddi, gerçekçi ve orijinal bir programdı. Ütopya; Hayali ve hamasi kurgular olarak tasarlanan ve erişilmez bir ideal olarak ortaya konan uydurmalardır. Yunanca “yok olan, ortada bulunmayan” anlamındaki “Eu” ile “yer, ülke” anlamına gelen “topos” sözcüklerinden türetilen bir kavramdır. Aslında gerçekleşmesine imkân bulunmayan ideal ve sistemler için kullanılır. Oysa Adil Düzen hayali ve hamasi olarak zihinlerde ve hayal gücüyle üretilmiş bir tasarı değil; İlmi, İslami ve İnsani bir proje durumundadır. Adil Düzen’i ütopya olarak tanımlamak, bunun hayali ve gerçekleşme imkânı bulunmayan bir tasarı olduğu kanaatini çağrıştırdığı için yanlıştır. Bunun yerine “dayanağı nakil (Kur’an ve Sünnet) ve akıl olan, orijinal bir umut kaynağı” demek lazımdır. Bay yazar Erbakan Hoca’yı, öyle yüzeysel değil, biraz derinlemesine tanımış olsaydı, Onun “İslami hakikat ve kuramlar, yine ancak İslami kelime ve kavramlarla anlatılır ve anlaşılır. Batılı kavramlarla İslami hakikatleri anlatmaya kalkışmak yanlıştır ve yanıltıcıdır.” sözlerini hatırlayacak ve böyle bir hataya kaymayacaktı. Bay yazarın, kulaktan dolma yarım yamalak şeyler dışında, Adil Düzen’le ilgili; yeterli, gerekli ve ciddi bir bilgiye de sahip olmadığı sırıtmaktaydı. Yok eğer içeriğini bildiği halde böyle bir çarpıtmaya kalkışmışsa, bu daha beter bir sahtekârlıktı. Ve hele Kemal Öztürk’ün Menderes’i, Özal’ı ve Erbakan’ı aynı kefeye koyması ve Erdoğan’ı da başa oturtması ve hepsini de “Adil Düzen savunucuları” olarak sunması, tam bir saptırmacaydı. Oysa Özal ve Erdoğan Adil Düzen’i ve Milli Görüş istikametini bozmak karşılığı iktidara taşınmış ve korkunç tahribatlar yapmışlardı. Menderes ise zaten Siyonist sistemin bir parçasıydı. Şimdi kalkıp AKP’lilerden “Adil Düzen” kavramını öne çıkarmalarını ve uygulamalarını istemek, eşyanın tabiatına aykırıydı. Zira zaten AKP, Adil Düzen projelerini askıya almak ve yozlaştırmak karşılığı bir dış proje olarak iktidara taşınmıştı. Kemal Öztürk’ün bu yöndeki çağrısı: “Erbakan’ın Adil Düzen programlarını da, artık bol keseden istismar ve suiistimal etmeye bakın!” şeklinde okunmalıydı.

Bir ara rahmetli Bülent Ecevit’in DSP’sinin Genel Başkanlığını da yapan Masum Türker, Milli Görüş’ten ayrılan AKP’lilerin riyakârlık ve münafıklığını ortaya koyan ilginç şeyler anlatmışlardı.

Bülent Ecevit, Refah-Yol yıkıldıktan sonra kurulan Mesut Yılmaz ve Bahçeli’yle birlikteki koalisyon iktidarı sürecinde “kayıp trilyon teranesi bahanesiyle cezalandırılmak ve partisi kapatılmak” istenen Erbakan Hoca’nın hüküm giymesini ve Fazilet Partisi’nin kapatılıvermesini önleyecek netlikte bir kanun değişikliği teklifi hazırlamış ve çeşitli komisyonlardan sonra oylamak üzere meclise taşımıştı. Oylamadan sonra; o süreçte Fazilet Partili, ardından AKP’li olacak arkadaşlara rastlayınca “Gözünüz aydın partinizin kapatılmasını ve Hoca’nın ceza almasını önleyecek kanun değişikliğini Meclise getirip oylattık!..” deyince, Bana: “Yahu biz bu teklife ‘evet’ oyu vermedik ki…” cevabını verince şaşırmıştım. Bu sinsi hıyanetin nedenini ise şöyle açıklamışlardı: “Biz Fazilet Partisi’nin kapatılmasını ve camiamızın artık Erbakan’dan kurtulmasını istemekteyiz. Çünkü parti açık bulunduğu halde ayrılırsak hain ve ayrılıkçı konumuna düşeceğiz. Ama Fazilet kapanır ve Erbakan ceza alıp yasaklanırsa, biz yeni bir parti kurmak için hazır gerekçe üreteceğiz ve daha rahat hareket edeceğiz!” demekten utanmamış ve sakınmamışlardı. Gerçekten Erbakan’ı rahatlatmak üzere verdiğimiz kanun teklifiyle ilgili oyların sayımında bu kişilerin (AKP’lilerin) “hayır” dedikleri anlaşılmıştı, çünkü normal hesaplara göre, bunların “evet” demeleri halinde teklifin Meclis’ten geçmesi lazımdı. Evet artık “Erbakan’ın devamı ve sadık adamları” rolü oynayan AKP’lilerin gerçek ayarı, iğrenç tavırları ve istismarcılık sahtekârlıkları böylece ortaya çıkmış ve kesinlik kazanmıştı.

Şimdi Yeni Şafak yazarı Bay Kemal Öztürk’e soruyoruz: Davasına ve Hocasına böylesine hıyanet ve hakaret karşılığı iktidara taşınmış ve 15 yılda maddi ve manevi akıl almaz tahribatlar yapmış ucuz dindar kahramanlarımız mı Adil Düzen’e sahip çıkıp uygulayacaklardı? Bunu yapacaklarına inanacak kadar saf mıydınız, yoksa onlara yeni bir istismarcılık ve halkın umutlarını avlayıcılık fırsatı mı sağlayacaktınız?

Kemal Öztürk gibi yandaşlar “istismarcı”, Taha Akyol gibi “tarafsızlar” ise “istisnacıydı!”

Kemal Öztürk gibi yandaş takımının, İslami değerleri ve Milli Görüş geleneğini pervasızca istismar ve suiistimal etmelerine karşılık; Taha Akyol gibi tarafsız ve duayen geçinen masonik demokrat takıntılı yazarlar da, İslam’ın devlet düzeninden tamamen istisna tutulması, sadece bir gelenek-görenek şeklinde ve aksesuar cinsinden uygulanmasına göz yumulması kanaatini taşımaktaydı. Taha Akyol “Siyasal Din” başlıklı yazısında şunları yazmıştı:

Nitekim bütün dinlerin ve milletlerin tarihlerinde insanların kanlı siyaset ve iktidar kavgaları vardır. Tarihten dersler çıkarılarak ‘büyüklerin yanılması, hata etmesi, yanlış yola gitmesi’ gibi olayları ‘denetleyip dengelemek’ ihtiyacı duyuldu, modern zamanlarda bunun için kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, basın özgürlüğü gibi değerler ve kurumlar geliştirildi… Siyasete sağdan veya soldan ‘bizler’ ve ‘onlar’ diye ayırarak yahut ideolojik kavramları öne çıkararak bakarsak, zihinlerimizde ‘kuvvetler ayrılığı’ gibi ilkelere yer kalır mı?! Herkes ‘adil devlet, adil düzen’ gibi soyut kavramları benimser ama bunun içeriği önemlidir. Bunun içeriği yöneticilerin ‘Kim?’ olması değildir. Yönetimin ‘Nasıl?’ yani denetlenebilir, dengelenebilir, eleştirilebilir olmasıdır. Dini siyasallaştırmak kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı gibi değerleri ezmekle kalmaz, dinin özü olan yüksek ahlaki değerleri de araçsallaştırır, içini boşaltır. Dinden soğumaya bile yol açabilir. Merhum Hocam Prof. Erol Güngör, “İslam’ın Bugünkü Meseleleri” adlı kitabında çeyrek asır önce bu uyarıyı yapmıştı: “İslam aydınlarının kendilerini yıpratan, enerjilerini büyük ölçüde boşa çıkaran siyaset çekişmelerinden mümkün olduğu kadar uzakta kalmaları, günlük hadiselere tepeden bakarak kalıcı çözümler üzerinde kafa yormaları gerekiyor. Herhalde bu davaya en büyük kötülüğü yapanlar, onu günlük siyaset kavgalarında taraflardan biri haline sokmaya kalkanlardır.”[3] İslamcı aydınlar artık kuvvetler ayrılığı, denetim ve denge gibi modern anayasal kavramları düşünce dünyalarına almalıdır.”[4]

Kısaca, Din asla sisteme ve siyasete karışmamalı, dindar insanlar ve din alimleri de siyasetle ve sistemle uğraşmamalıydı. Bunların demokratlığı ise; Batı’ya (Yahudi ve Hristiyan ahlakına ve ahkâmına) bağımlılık ve masonik elit tabakasının gizli hükümranlığı anlamındaydı. Çünkü Taha Akyol, malum ve mel’un 28 Şubat sürecinde güya tarafsız ve tutarlı bir aydın tavrıyla, Erbakan Hoca’ya ve Refah-Yol iktidarına yönelik antidemokratik ve despotik tavırları hep haklı bulmuşlar ve hiç utanmadan sürekli Erbakan’ı suçlamışlardı…

Erken seçim yerine, Erbakan’ın tasfiyesine taraftar olan Taha Akyol, Bülent Ecevit’in: “Erken seçim, RP’nin çok istismar edeceği bir ortamda yapılmış olur, Erbakan’ın ekmeğine yağ sürer” sözlerine destek çıkacak kadar ham demokrattı.[5]

“Din-Laiklik kutuplaşmasını arttıracak hükümet formüllerinin (yani koalisyon protokolü gereği Başbakanlığın Tansu Çiller’e devredilip, Refah-Yol’u devam ettirmenin) ülkeye büyük zararlar vereceğini ve bu nedenle Refah-Yol Hükümetinin mutlaka sona erdirilmesi gerektiğini…”[6] söyleyecek kadar demokrat (Şeytanlık idaresi taraftarı) Taha Akyol, ABD derin devleti sayılan Siyonist mahfillerin tezgâhında rol alarak dönemin Gaziantep Belediye Başkanı Celal Doğan’ın: “Bu ortamda seçim olsa bütün partiler geriler, RP ise yüzde otuzları geçer…”[7] uyarılarını köşesine taşımaktaydı.

Bu Bay Masonik Demokrat Taha Akyol, Siyonist odakların, seçimler yoluyla ve halkın hür iradesine başvurularak Erbakan’ı yönetimden uzaklaştırma imkânı kalmadığını anlayıp, postmodern darbe ile devre dışı bırakma senaryolarında figüran olarak kullandıkları isimlerden TİSK Başkanı Refik Baydur’un, Mesut Yılmaz’a aktardığı: “Fazilet Partisi Sayın Erbakan’ın dizginiyle devam ederse, (yani Fazilet Partisi Erbakan’dan kurtarılıp işbirlikçi yenilikçilere devredilmezse) rejim yine tehlikeye girecektir. Ancak FP kendi (yeni) kişiliğini ve ılımlı çizgisini oluşturabilirse (yani sonradan AKP’yi kuracak kadrolara fırsat verilirse) rejim rahatlayacaktır.”[8] sözlerini köşesine taşıyıp, bu sinsi tertiplere ve şeytani tekliflere sahip çıkarak gerçek ayarını ve demokratlığını defalarca ortaya koymuşlardı.

27 Mayıs 1960 darbesini yapan 28 kişilik Milli Birlik Komitesi’nin üyesi Orhan Erkanlı, 1972’de yayınlanan “Anılar-Sorunlar-Sorumlular” isimli eserinde emekli bir Amirale atfedilen şu cümleyi aktarır: “Geri kalmış ülkeler kendi ordularının işgali altındadır.” Türkiye’nin en önemli sorunlarının başında “Ordu-İktidar ilişkileri”nin geldiğini kaydeden Erkanlı, TSK’nın siyasi hayata etkileri konusunda şunları aktarmıştı:

“Elli yıldır (1972 itibariyle) Türkiye’yi Ordu’dan gelen kişiler yönetmiştir. Bu tesadüfün neticesi değildir, tarihi gelişimimizin bir eseridir. Beş Cumhurbaşkanından dördü askerdir. Sivil Cumhurbaşkanı bir tane gelmiş, o da Ordu tarafından 27 Mayıs’ta iktidardan indirilmiştir. 1950’ye kadar başkanlardan sivil veya asker olmalarının bir önemi yoktu, zira bütün güç Milli Şef’in elindeydi. 1950’den sonra iki defa sivil başkanlar görüldü; birisi on yıl sonra, ikincisi beş yıl sonra Ordu müdahalesiyle ayrılmaya mecbur edildi. Halen içinde yaşadığımız dönem bir askeri yönetimdir (Erim Hükümeti dönemini kast ediyor), başkanların sivil olması veya olmaması hiçbir şeyi değiştirmez. Adeta memlekette askeri bir hanedan mevcutmuş gibi, Cumhurbaşkanlarının bir General olması geleneği yerleşmektedir.”

Evet bu sözlerde haklılık payı vardı, ama gerçek eksik anlatılmış ve yarım bırakılmıştı. Çünkü uzun yıllar Türkiye’yi yöneten asıl gizli güç ve iktidar, Masonik yapı ve Siyonist odaklardı. Bunlar özellikle Ordu içinde kadrolaşıp, baskı rejimlerinde askeri kullanmakta ve bütün suçların ve kahredici sonuçların bütün sorumluluklarını askerin sırtına yıkıp kendilerini saklamaktaydı.

Koyu Erbakan karşıtı olan bunak Kadir Mısıroğlu’nun sadık dostları!

Bazı dostluklar, kişilerin ayarını ve amacını göstermesi bakımından oldukça ilginç ve belirleyici fırsatlar sunardı. Hatırlayınız, önce Erdoğan, sonra Meclis Başkanı İsmail Kahraman, İstanbul/Ataşehir’de bir hastanede tedavi gören Kadir Mısıroğlu’nu ziyarete koşmuşlardı. Burada sormak lazımdı: Sn. Erdoğan, Mısıroğlu’na neden büyük saygı duymaktaydı? Ve yine Rahmetli Erbakan’ın, Mısıroğlu’yla neden yıldızları hiç barışmazdı? Bakınız, yıl 1972. Mısıroğlu Sebil dergisinde “MSP, AP’nin önünü kesmek için kurduruldu” diye yazmıştı. Buna rağmen Erbakan, hakkında davalar açılan Mısıroğlu’nu Milletvekili yaparak “dokunulmazlıktan” yararlanmasına ve aşırılıklardan kurtarılmasına çalıştı ve 1977 genel seçimlerinde Trabzon ikinci sıradan aday yaptı, ama kazanamadı. Sonra Senato seçiminde İstanbul ikinci sıraya koydu yine kazanamadı. Bütün bu iyiliklere nankörlük olarak MSP’nin 1978’deki kongresinde Erbakan’a karşı Korkut Özal’ın hazırladığı alternatif listede Kadir Mısıroğlu (ve İsmail Kahraman) yer almaktan utanmamışlardı. Özal ve Mısıroğlu, Erbakan’ın listesini delmeye çalışmıştı. İşte bu süreçte Erbakan karşıtı alternatif listeden kazanması için çalışan gençlerden biri de Sn. Tayyip Erdoğan idi! (Serkan Yorgancılar “İslamcı Gençliğin Yazılmamış Öyküsü: Akıncılar” adlı kitabında, 1976’daki MSP İstanbul İl Gençlik Kolları Kongresi’nde Erdoğan, Divan Başkanı Kadir Mısıroğlu kurnazlığıyla başkan seçilmiş; Sebil dergisine kapak yapılmıştı!)

Şimdi, Fetullah Gülen’i “vermiyor” diye ABD’ye ve AB’ye kızan iktidar yandaşlarına bir hatırlatma yapalım. 12 Eylül 1980 darbesi MSP’yi kapatmış ve başta Erbakan olmak üzere parti yöneticilerini tutuklamıştı. Bugün SP’nin başında bulunan Temel Karamollaoğlu gibi parti yöneticileri hapse girerken Kadir Mısıroğlu yurtdışına kaçmıştı. Kadir Mısıroğlu kısa zaman sonra ailesini de Frankfurt’a aldırmıştı. 1983’te hakkında “yurda dön” çağrısı çıkarıldığı halde dönmeyip İngiltere’ye sığınmıştı. Çünkü İngiltere’de bir “koruyucusu” vardı: Şeyh Nazım Kıbrısi cemaatini kollayan odaklar Kadir Mısıroğlu’na da sahip çıkmıştı. Oysa Dinlerarası Diyalog kapsamında Papa ile sadece Fetullah Gülen değil Şeyh Kıbrısi de Papa 2. Jean Paul ve Papa 16. Benediktus ile görüşme yapmıştı. İngiliz hükümetiyle yakın ilişkileri saptanmıştı. MİT ve Genelkurmay arşivlerinde “İngiliz casusu” belgeleri vardı… Hem Kadir Mısıroğlu, hem eşi Aynur (Aydınaslan) ve çocukları Abdullah Sünusi, (rahmetli Mehmet Selman ve Fatıma Mehlika, hepsi Nakşibendi Şeyh Nazım Kıbrısi’ye bağlanmışlardı. Hatta Fatıma Mehlika, “Semamızda Bir Yıldız” kitabında şeyhi Nazım Kıbrısi’yi göklere çıkarmıştı. Lozan’da Türkiye’yi en çok zorlayan İngiltere, “Lozan zafer değil hezimettir” diye kitap yazan Mısıroğlu’na siyasi iltica hakkı tanımıştı! Mısıroğlu’nun, İngilizlerin onayıyla Anadolu’ya çıkarma yapan Yunan Ordusu için “keşke Yunan galip gelseydi” demesini de bu açıdan değerlendirmek lazımdı. Sahi, neden kimse sormamıştı: Mısıroğlu’nun Kuleli Askeri Lisesi yanındaki -ruhsatını AKP’nin verdiği- Kuleli Yakamoz Restaurant, 15 Temmuz FETÖ darbesi gecesi ne yapmıştı?”[9] soruları neden halâ yanıtsızdı? Ve Soner Yalçın calkazanı; bu kaypak ve manyak tiplerin Erbakan gıcıklıklarını ve Ona karşı kancıklıklarını bildiği halde, halâ bunlar bahanesiyle Erbakan’a sataşıp karalamaya çalışması nasıl bir şeytanlık ve şarlatanlık damarıydı?

Megalomanyakların Erbakan istismarı!

Megalomani; herkesten farklı ve ayrıcalıklı yaratıldıklarına, seçkin ve erişkin kişi olduklarına inanan, büyüklük ve üstünlük saplantısına kapılan… Kendi kafasında kurguladığı şeytani senaryoları ve hezeyanları gerçek sanan kişilerdeki ruh hastalığıdır. Bu marazlı manyak tipler, kendilerini en önemli gören, diğer herkesin kendilerine hizmet etmesi gerektiğini düşünen insanlardır. Arzu ve hayal ettikleri makam ve imkânlara kavuşamayınca, zihinlerinde bu beklentilerinin nasıl gerçekleşeceğine dair kof kuruntular kurgulayıp bunlara kendilerini ve çevrelerini inandırırlar.

Kendi nefsi hevesleri ve dünyevi hedefleri için, en yakınları dahil, dostlarını ve arkadaşlarını harcamaktan asla sakınmazlar. Bu nankörlük ve vefasızlığı yaparken de, kendilerinin akıllı, mağdur edilenlerin ise “bu hakarete müstahak” olduğunu savunurlar. Artık hayal ikliminde ve kof beklentiler peşinde koştukları için de, gerçeklerden, imani ve vicdani disiplinden tamamen koparlar. Bu megalomani hastalığına ilk yakalanan Şeytan’dır. Boş gurur ve kibir batağına saplanarak, Allah’a itiraz ve isyana kalkışmış ve bu sapkınlığını savunmaya ve kendisini haklı çıkarmaya çalışmıştır. Mü’min Suresi 56. ayeti bu tipleri şöyle anlatmaktadır:

“Şüphesiz, kendilerine gelmiş bulunan hiçbir (kuvvetli ve geçerli) delil olmaksızın, Allah’ın ayetleri(ni değiştirmek ve dejenere etmek) konusunda mücadele edenlere gelince; onların göğüslerinde kendisine asla ulaşamayacakları bir büyüklük (arzusundan, şeytani kibir ve gururdan) başkası bulunmamaktadır. (Bu yüzden sapıtıp kayılmaktadır.) Artık Sen Allah’a sığın. Şüphesiz O hakkıyla İşiten, hakkıyla Görendir. (Güvenilip dayanılacak yegâne makamdır.)

Maalesef kendi kof kuruntu ve kurgularını, Erbakan bağlılığı üzerinden haklı göstermeye ve gerekçe üretmeye yönelen bazı megaloman kafalı insanlar bile çıkmıştır!

Yeğenim Harun Akgül aktarmıştı.

Yaklaşık 12-13 yıl önce internette haberleri takip ederken flaş bir haber dikkatimi çekmişti. Haberde: “Mü… Geç… isimli bir gencin Necmettin Erbakan’ın oğlu olduğunu iddia ettiği” bildirilmekteydi. Bu haberi okuyunca doğru olup olmadığını öğrenmek üzere tanıdığım için kendisini arama gereği hissettim. Telefonda Mü… Geç… bana “bu haberin gerçeği ifade ettiğini, kendisiyle Fatih Erbakan’ın aynı dönemde dünyaya geldiğini; babası Z… G…’in kendisine söylediğine göre “Erbakan Hocanın öz oğluna zarar gelmesin diye Fatih Erbakan’la kendisinin yer değiştirildiğini”, o nedenle gerçek babasının Necmettin Erbakan olduğunu bildiğini, bunu kanıtlamak için de, Erbakan Hocanın bir vesileyle yanında bulunduğu sırada bir yolunu bulup saç telinden bir iki tane alıverdiğini ve kendi saç teliyle birlikte DNA testine gönderdiğini ve bir ay içinde sonucun verileceğini” söyledi. Bu görüşmemizden yaklaşık bir ay sonra kendisini tekrar arayıp sonucun ne çıktığını öğrenmek istediğimde ise sert ve ters bir ses tonuyla, “Sonuç olumsuz çıktı. Babam kendi kuruntularını ve kurgularını gerçek diye bize anlatmış ve hepimizi aldatmış, artık kimseye güvenmiyorum, davaya da inanmıyorum.” diyerek, hatta babasına küfürler ve hakaretler ederek artık bugünden sonra siyasi olarak şucu bucu da olmayacağını belirtmiştir.

Sonra çevresinden öğrendiğimize göre, kendi babasına telefon açıp bu yalanları ve saplantıları yüzünden hayatını alt üst ettiği için kendisini öldürmekle tehdit etmiş, babası da paniğe kapılıp karakola giderek şikayetlerini iletmişti. Evet işte bu çarpıcı örnek de, Erbakan istismarının başka bir çeşidini bize göstermekteydi.

Fehmi Çalmuk’un “Türktime”den Fahrettin Damga ile yaptığı 28 Şubat 2018 tarihli röportajında:Tabi, Erbakan’ın siyasi angajmanı, devlet adamlığı, bulduğu yapı, soğuk savaş liderliğiyle, Tayyip Erdoğan liderliği bir değil. Tayyip Erdoğan sokaktan geldi, çorbanın içinden geldi. Erbakan hazır buldu bunu. Ben bir gün Necmeddin Hocama dedim ki; “Hocam ekmek kaç lira?” (bilemedi…) Bir gün fırından fotoğraf alalım size. Erbakan Hocam bunu Karadeniz gezisinde balıkçıların rakı sofrasına oturarak gösterdi. Onun resmini çektik o zaman. Yani halkın içinde olma(mıştı), halktan kopuk değil ama ister istemez böyle bir yapıdaydı. Fakat Tayyip Erdoğan simit satarak, bayat simit satarak, şeker satarak geçirmiş gelmiş bir noktada. Şimdi, demek istediğim şu; Evet, bugün Saadet Partisi’ni izliyoruz, görüyoruz. Her ne kadar biz Erbakancıyız, Erbakan geleneğinin devamıyız deseler de, Erbakan’ın oğlunu partiye almayan bir partiden bahsediyoruz. Ve Erbakan’ın mirasını ve şurada açıkça söyleyeyim, Kerkük Türkleri’nin paralarıyla kurulan Hamidiye Camisi’ni (ve Genel Merkez binasını) Erbakan’ın oğlu icraya veriyor. Böyle bir muamma var. Kendi içlerinde (birbirlerine) düşme bir yapısı var. Erbakan Araştırmaları diye bir enstitü yok. Ben 16 yılımı verdim iki biyografi kitabıma. Yani eksikliğimiz muhakkak vardır. Eleştirilere açığım ama ne çocukları ne tarafları, Erbakan’la ilgili bir araştırma yapılmamış.” iddiaları da tam bir safsata ve saptırmacadır. Ve hele “Erbakan Hoca’yı “Halktan kopuk” Erdoğan’ı ise “Halk çocuğu gösterme çabaları tam bir çarpıtmacadır ve kendi yazdıklarıyla da çelişen saptamalardır. Halktan kopuk bir Erbakan; köylünün, işçinin, emekçinin, ezilen kitlelerin sorunlarını ve bunların çözüm yollarını nereden bilecek, ciddi ve gerçekçi tedbirleri nasıl alacaktı? Vakfın ve Partinin Erbakan Hoca’yı gerçek yönleriyle tanıtıcı araştırmalar ve programlar yaptırmaması, elbette bir ayıptı ve kayıptı. Ama Erbakan Hoca’nın gerçek kişiliğini, örnek mücadelesini ve yüksek idealini en önce kitaplaştıran ve onlarca kitaba kaynaklık yapan “Erbakan Devrimi”ni biz yazmıştık.

Türktime’den Fahrettin Damga ile yaptığı ve “Dasist Erbakan” kitabı tanıtımı amaçlanan röportajında Fehmi Çalmuk’un: “28 Şubat dönemi Necmeddin Erbakan’ın elinden İslami hareketi alıp Fetullah Gülen’e teslim etme operasyonudur… Bunun içinde yerli ve yabancı işbirlikçiler vardır. Erbakan, 97 yılında mutlaka iktidar olma zorunluluğu hissetti. Milli Görüş’ün ana dinamiği şudur; Anti emperyalisttir. Mazlumun yanında, zalime karşı. Milli Görüş’te bu felsefeyi anlamamış hiçbir kimse Milli Görüşçüyüm diyemez… Recep T. Erdoğan’ın son Afrin Operasyonu. 7 Haziran sonrası Recep T. Erdoğan fotoğrafı böyle bir fotoğraftır. Daha doğrusu 2011’den başlayan süreçte böyle bir fotoğraftır.” iddiaları da tamamen asılsızdır ve çok çiğ ve çirkin bir istismarcılıktır.

Çünkü Erbakan’a ve Refah-Yol iktidarına yönelik 28 Şubat tezgâhı, Fetullah Gülen’i değil, asıl Recep T. Erdoğan’ı iktidara taşımak üzere tertiplenmiş bir Siyonist tezgâhtır ve Masum Türker’in çok çarpıcı itirafları bunun en açık ispatıdır. Peki Fehmi Çalmuk 2011’den (yani Devletin işe bizzat müdahale etmesinden) önceki süreçteki AKP tahribatlarını ve halâ devam eden yıkıcı ve yanlış icraatlarını niye hiç yazmaya yanaşmamaktadır. Zaten Afrin Operasyonları da Hükümetin değil Devletin bir kararıdır ve elbette sahip çıkılmalıdır. (Ne demek istediğimiz yakında anlaşılacaktır.)

Yetmez Erbakan Hocanın Refah-Yol iktidarını, D-8 inkılabını ve 28 Şubat’ın perde arkasını anlatan “Refah-Yol’la Rantiye Savaşı”nı hamdolsun biz hazırlamıştık. Erbakan Hoca’mızın İslam Dünyasına ve insanlığa en büyük armağanı olan “Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya” kitabını biz yazmışız ve tam beş dile çevirmiş bulunmaktayız. Biyografi yazmakla ilmi eserler hazırlamak arasındaki farkı bile halâ anlamayanların bu istismarcılık çabaları saman alevi gibi parlayıp sönmekten başka işe yaramayacaktı… Hocanın Hayat Hikayesinin detay bilgileri ve biyografisi de elbette yararlıydı, ama AKP ile Erbakan’ın farkını anlamayanların, veya bile bile yamuklaştırıp yanlış yorumlayanların, doğru ve doyurucu sonuçlar alması imkânsızdı. Ve hele kitabında; Necip Fazıl’ın iftiralarını, gerçekmiş gibi aynen alıp hiçbir açıklama yapmaması ise, tam anlamıyla mide bulandırıcıydı.

Fehmi Çalmuk’un: “Tayyip Erdoğan parti kuracağı sırada Erbakan’la son bir görüşme yapıyor. Elini öpüyor. Erbakan Hoca ona ne diyor? ‘’Yeni muhitin hayırlı olsun’’ diyor. Kelimenin aynısını Saadet Partisi’nden ayrılan Numan Kurtulmuş’a da söyledi… “Yeni muhitiniz hayırlı olsun.” demek, “bu (Fazilet) parti benim. Siz de kendinize yeni bir bina yapın! (yeni parti hazırlayın)” demekti. Erbakan Hoca Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçildiği gün İzmir’de iftarda ne diyor? “Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı Milli Görüş’ün en büyük zaferidir” diyor. Eğer Erbakan AKP’li eski öğrencilerine insanlarına sahip olsaydı, AKP bu kadar performansı sağlayamazdı. (AKP için) En büyük yanlışlık F. Gülen ve ekibinin ipiyle kuyuya inmek oldu. Tayyip Erdoğan İstanbul Belediye Başkanlığı’ndan başlayarak F. Gülen’i ve ekibini hiç sevmedi ama zorunlu kaldı.” sözleri de, tarihi hıyanet ve hatalarını meşrulaştırmaya Sn. Erdoğan’ın akla ve vicdana sığmaz tahribatlarını saklayıp aklamaya yönelik tezviratlarıdır. Ve hele AKP’nin Milli Görüş’ten kopmasını, Siyonist odaklarla işbirliği yapmasını, sanki Erbakan arzulamış hatta planlamış gibi gösterme çabaları Fehmi Çalmuk’un nasıl yamulduğunun fotoğrafıydı. Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığını ise Rahmetli Hocamız “Milli Görüş’ün en büyük zaferi…” diye sahip çıkmamış, “Milli Görüş’e hıyanetin karşılığı, bu makamı hanımı tesettürlü birine vermek zorunda kalmışlardır” anlamındaydı.

Fehmi Çalmuk’un şu ayetleri dikkatle okuması ve kendi durumunu Kur’an terazisinde tartması lazımdı:

(Ey Resulûm) Biz Sana Kitabı (Kur’an’ı) Hakk olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah’ın Sana gösterdiği şekilde adaletle hüküm veresin (İslami ve insani hukuk kurallarına göre hükümet edesin). Sakın (İslâm’a ve insanlığa aykırı sistemleri beğenen ve sözde Müslüman geçinen) hainlerin tarafını çekmeyesin!” (diye Hz. Peygamber Efendimizin şahsında bütün mü’minler uyarılmıştır. İslâm davasını ve iktidar imkânlarını istismar ve suistimal ederek, aslında) Kendi nefislerine hıyanet edenleri savunma. Çünkü Allah (c.c) daima hainlik yapan ve günahlara dalan kimseleri asla sevmez. Onlar (hıyanet ve kötülüklerini) insanlardan gizlerler de Allah’tan gizlemezler. Oysa O asla hoşnut olmayacağı sözden (ve sinsi projelerden ibaret hıyanet girişimlerini) ‘geceleri (ve gizlice) düzenleyip kurarlarken,’ (Allah) onlarla beraberdir. Allah bütün yaptıklarını kuşatıvermiştir. İşte siz böylesiniz; (haydi marazlı münafıkları sahiplenip) dünya hayatında onları savundunuz (diyelim…) Peki, kıyamet günü onları Allah’a karşı savunacak kimdir? Ya da onlara vekil olacak kimdir?”[10]

Ey Fehmi Çalmuk, sen şimdi bunların hıyanetlerine mazeret ve keramet uyarladın, peki hesap gününde bunlara kim sahip çıkıp savunacaktı? AKP iktidarının tarım, hayvancılık ve sanayimizi köreltme, Haçlı AB dayatmasıyla ailevi ve ahlaki yapımızı dinamitleme gibi vebali çok ağır icraatlarının… Ve hele NATO ve BATI hatırına kardeş ve Müslüman Libya saldırısına katılıp on binlerce masum insanın katledilmesi gibi tahribatlarının günahını Erbakan’ın sırtına yıkmaya çalışmak ve Onu da suç ortağı sayacak asılsız yorumlar yapmak nasıl bir vicdan ayarıydı?

Bu dindar ve yandaş yazarlara, İslam itikadının en önemli esası olan: “İnsanları ve icraatlarını gizli hikmetlere göre değil, zahiri hükümlere göre değerlendirmek ve derecelendirmek gerektiğini” öğreten kimseler hiç çıkmamış mıydı? Dinimize göre haram, haksızlık ve ahlaksızlık sayılan davranışları ve hele bunların toplumda yaygınlaşmasına ve meşrulaştırılmasına ön ayak olanların ağır günahını bilmeyecek kadar cahil takımı olmadıklarına göre, bile bile yapılan bu; “İslam’ı kişilerin keyfine uydurma” sorumluluğunun altından nasıl kalkacaklardı?

Yoksa Erbakan Hoca’mızın tespitiyle: “Bunların hidayetleri kararmış da” bu yüzden gerçekleri görmeyen ve hakikatleri gizleyen kimseler mi olmuşlardı?

 


[1] Adil Düzen bir ütopya mıydı? / 01.03.2018 / Yeni Şafak

[2] 28 Şubat 2018 / Sade bir isyan hakkı / Yeni Şafak

[3] Ötüken Yay. s. 209

[4] Hürriyet / Siyasal Din / 27.02.2018

[5] Bak: Sağduyu-Milliyet / 08.03.1997

[6] Bak: Milliyet – 16.04.1997 / Kriz budur

[7] Bak: Milliyet – RP ve Asker / 01.05.1997

[8] Bak: Milliyet – 12.04.1998 / Ara rejim

[9] Soner Yalçın, 23.02.2018

[10] Nisa: 105-107-108-109

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Ahmet AKGÜL

Ahmet AKGÜL

AHMET AKGÜL KİMDİR?

 

Araştırmacı-Yazar, Düşünür ve Siyaset Bilimci olarak tanınan Ahmet Akgül, Milli Görüş çizgisinde önemli bir fikir adamıdır. Olaylara insan eksenli ve İslam endeksli yaklaşmaktadır.

2004 Ocak ayında, arkadaşlarıyla birlikte İstanbul’da aylık olarak yayınlanan “Milli Çözüm” Dergisini çıkarmaya başlamıştır.

Uzun süreli, ciddi ve çileli bir mücadele dönemi yaşamış ve bu duyarlı, tutarlı ve kararlı tavrını hiç bırakmamıştır. Bu yüzden pek çok sıkıntı ve saldırılara uğramış, defalarca mahkeme açılıp tutuklanmış ve hapis yatmıştır.

İnancımız ve ihtiyacımız olan evrensel hukuk kurallarının; bütün insanlığın ortak değeri ve hayat düzeni haline getirilmesi, “Demokrasi, Laiklik ve özgürlükler” gibi çağdaş kurum ve kavramların; ilmi ve insani temellere göre yeniden şekillenmesi… Ve Türkiye’nin yeni bir barış ve bereket medeniyetine öncülük etmesi konularında yoğunlaşmıştır.

Üstadımızın, başta “İnsanın Yozlaşması”, ardından “Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya” ve yine “Barış ve Bereket Nizamı “İslam Davası” ve Yozlaştırılan “Cihat Kavramı” gibi birçok kitapları İngilizceye çevrilip merkezi Londra’daki Cagaloglu Yayıncılık organizesiyle; Amazon ve Bornes&Noble (bn.com) gibi dünya genelinde dağıtım yapan yüzlerce online sitesinde ve dijital (e-kitap) sayesinde 120 kadar ülkede yayınlanıp okunmaktadır. Ayrıca Üstadımızın “Yüce Kur’an’ın Manası ve Mesajı” başlıklı Meal-i Kerim yorumları İngilizce ve Rusça tercümeleri ile “Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya” kitaplarının Rusça, Arapça, Çince, Japonca ve İspanyolca tercümeleri tamamlanıp basılmış olup; Almanca, Fransızca, Kırgızca ve Farsça tercümelerinde de sona yaklaşılmıştır.

Milli siyaset ve sorumluluk düşüncesini farklı bir boyutta ele alan ve yorumlayan Hocamız; yaklaşık 40 yıldır Türkiye’mizin her yerinde, Avrupa’da ve İslam ülkelerinde, önemli seminer ve konferanslara katılmaktadır.

Mili Görüş’e çöreklenmiş bazı şaibeli kişilerin gizli niyet ve tertiplerini haber vermesi, uzun vadeli hedefler ve stratejik tavizler sonucu Parti’ye girdiklerini sezmesi ve söylemesi nedeniyle, Ahmet Akgül’ün teşkilatlarda ve Milli Görüşçü kuruluşlarda hizmet vermesi engellenmeye çalışılmış; Erbakan Hoca ise, kendisinin daha bağımsız davranabilmesi ve nifak çarkı içinde körletilip kirletilmemesi için bu girişimlere karşı çıkmamış, ama kendisini uzaktan destekleyip yönlendirmekten de geri durmamıştır. Erbakan’ın “Adil Düzen” projeleri, AKP’nin siyasi hileleri ve karanlık ilişkileri, Fetullahçı Cemaatin gizli mahiyeti konularında sayılı uzmanlardandır.

1949 Elazığ doğumlu olan, çeşitli konularda yayınlanmış ve hazırlanmış 105 (yüz beş) eseri bulunan yazarımız, evli ve beş çocuk babasıdır.

 

Hocamız’ın Başlıca Kitapları:

● Yüce Kur’an’ın Manası ve Mesajı (Türkçe Meal-i Kerim. Abdullah Akgül Yayına Hazırladı.) (İngilizce ve Rusçaya çevrildi.)

Milli Sorunlarımız ve Sorumluluklarımız (2 Cilt)

Dünyanın Değişimi ve Erbakan Devrimi

Refah-Yol’la Rantiyenin Savaşı

Cemaatin Cılkı, Erdoğan’ın Çarkı, Erbakan’ın Farkı

Türkiye Kuşatılırken, Kuklaların Kapışması

Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya (İngilizce, Rusça, Çince, Japonca, Arapça ve İspanyolcaya çevrildi.)

Bizim Atatürk

Küresel Fesatçılık ve Fetullahçılık

Dış Politika Yazıları (I) BOP’un Temel Taşları (1988-1998)

Dış Politika Yazıları (II) Tarihin En Talihsiz Yılları (2002-2015) 

Siyaset ve Strateji Bilgeliği

Osmanlı Sistemi ve Abdülhamit Siyaseti

İslam Davası ve Cihat Kavramı (İngilizceye çevrildi.)

● “İnsan”ın Yozlaşması (İngilizce ve Rusçaya çevrildi.)

Ah-u Figan’ım (Şiir)

Başörtüsü İnkârı ve İstismarı

İslamcı Münafıklar

Milli Şuur ve Ordu

20 Yıl Öncesinden; AKP Gerçeği ve Akıbeti

Bilge(!) Erdoğan’dan, İlkeli(!) Numan’a AKP Tezgâhı

Cezaevinde Yazdıklarım

Siyonizm-Deccalizm Ortaklığı

Devrim Simsarları ve Din İstismarcıları

Dilin Düğümü Çözüldü (Şiir)

Din Dengedir İslam İlericiliktir

Din – Devlet ve Demokrasi

Ergenekon Senaryosu “At Değiştirme” Operasyonu muydu?

(Kadiri - Haydari Tarikatı) Gönül Seması ve Tasavvuf Kapısı

Medeniyet Mücadelesi ve Mehdiyet Müjdesi

● Teşkilatçılık (İletişim ve İşbirliği Sanatı) Mesaj ve Metod

● Milli Görüş’ün Marazlıları

● Hak Davanın Hokkabazları

ABD’li Siyonistlerin, AKP’li Piyonistleri

İsrail'in Şımarması ve Armageddon Savaşı

BDP’nin Özerklik Kalkışması

Bir Devrim Yaşanıyordu!

Dünya Dönüşüme Hazırlanıyordu

Hidayet Kıvılcımı ve Hikmet Kılıcı (Şiir)

Katı Ulusalcıların ve Ilımlı İslamcıların Din ve Devlet Tahribatı

Osmanlı’dan Cumhuriyete Kripto Yahudiler ve Pakraduniler

Yüz Kur'ani Kavram ve Yorumları

Konularına Göre: Kur’an-ı Kerim Fihristi

Siyaset Şehveti ve AKP’nin Şerbeti (Yayına Hazırlayan: Ufuk Efe)

AKP’nin Akreplikleri (Yayına Hazırlayan: Ufuk Efe)

Terör-Masonluk ve Mafia Medeniyeti

Cumhuriyet Türkiye’sinde Nifak Hareketleri

Ruhlar-Sırlar ve Uzaydaki Yaratıklar

Sabah Yakın Değil miydi?

Tarikatların Hizmet Sahası ve Islahı

Tuz Kokarsa…

Gaflet miydi, Hıyanet miydi?

Tahribat Ortakları: AKP’nin Arkası, MHP’nin Markası

Türkiye Tarihi Dönemeçteydi!

Yakın Tarihimizde Yüceler ve Cüceler (2 Cilt)

Zafer Muştuları ve Fetih Hazırlıkları

Erbakan’dan İntikam Alanlar

Suriye’de Yaklaşan Hilal-Haç Kapışması

Başkanlık Diktatoryası

15 Temmuz Hıyanetinin Gizemi: Bir Darbe Analizi ve Sistem Krizi

Pazarlık Partisi ve Palavra İktidarı

Kemalizm-Tayyibizm Uyarlaması

Başka Çare Kalmamıştı

İslam’dan Uzaklaştıkça, İnsanlıktan Çıkılması

Dert Söyletir Aşk İnletir (Şiir)

● Hainleri Haşlama, Zalimleri Taşlama (Şiir)

● İstanbul Sözleşmesi ve Ailenin Çözülmesi

Türkiye'nin Erdoğan'la Sınavı ve Ukrayna Savaşı

 

Üstadımızın hazırladığı; İlköğretimden, Üniversiteye kadar öğrencilerimize inanç ve ahlâk esaslarını ve Milli-İnsani sorumluluklarını öğretecek Ders Kitapları:

● İlkokul 4-5: Çocuklar Sizin İçin Yaratılış Harikaları ve Din Ahlâkı

● Ortaokul-1: İslam; Doğal Hayat ve Güzel Ahlâktır

● Ortaokul-2: Allah'a İman ve Ahlâk Kuralları

● Ortaokul-3: Bilimin Işığında Allah’ın Varlık Kanıtları ve İslam Ahlâkı

● Lise-1: Yaratılışın Bilimsel Kanıtları

● Lise-2: İslam'ın Aydınlığı ve İmtihanın Şartları

● Lise-3: Müslüman; Güzel Ahlâk ve Sorumluluk Taşıyandır

● Lise-4: "Gençliğin Ahlâki Sorunlarına Milli Çözüm Programı"

● Üniversite-1: Yaratılış Sırları ve İslam’ın Esasları

● Üniversite-2: Allah'ın Varlığı ve İmtihanın Sırrı

● Üniversite-3: Olgun Müslümanın Hayatı ve İslam’ın Amacı

 

Üstadımızın Kitaplarından Derlenen Yeni Kitaplar:

● Ahmet Akgül’e Göre; Laiklik, Demokrasi ve Cumhuriyet Kavramları (Hazırlayan: Nevzat Gündüz)

● Üstat Ahmet Akgül’ün; Milliyetçilik Anlayışı (Hazırlayan: Orhan Atay)

● Ahmet Akgül’ün; Alevilik, Bektaşilik ve Şiilik Yaklaşımı (Hazırlayan: Veysel Uzun)

● Üstat Ahmet Akgül’e Göre; Kemalizm’le Atatürkçülük Farkı (Hazırlayan: Ufuk Efe)

● Ahmet Akgül’e Göre; Ülke Sorunları ve Çözüm Yolları (Hazırlayan: Okan Ekinci)

● Ahmet Akgül’e Göre; Genel Ahlâk Esasları ve Temel İnsan Haklarına Saygı (Hazırlayan: Fatma Betül Erişkin)

● Üstat Ahmet Akgül’ün; Siyonizm Saptamaları (Hazırlayan: Ali Çağıl)

● Ahmet Akgül’e Göre; Yaratılış Sırları ve İman Unsurları (Hazırlayan: Halil Yaman)

● Ahmet Akgül’e Göre; Din İstismarcıları ve Devrim Simsarları (Hazırlayan: Akın Cengiz)

● Üstat Ahmet Akgül’e Göre; Tarikat Yozlaşması ve Tasavvuf İhtiyacı (Hazırlayan: Abdussamet Çağıl)

● Üstat Ahmet Akgül’ün; Adil Medeniyet Programları (Hazırlayan: Osman Nuri Çelik)

● Ahmet Akgül’ün; Tarih Yorumları – 2 Cilt (Hazırlayan: Kâzım Gülfidan-Halil Altuntaş)

● Üstat Ahmet Akgül’ün; İlginç Anıları ve Rüyaları (Hazırlayan: Ramazan Yücel)

● Ahmet Akgül’ün; İçtihat Perspektifi ve Orijinal Projeleri (Hazırlayan: Abdullah Akgül-Ali Mert)

● Ahmet Akgül’ün; Hikmet Uyarıları ve Veciz Uyarlamaları (Hazırlayan: Neslihan Bayraktar)

● Üstat Ahmet Akgül Hocamızın; Tenkit (ve Tebrik) Yazıları – 2 Cilt (Hazırlayan: Mus’ab Eryıldız-İsmail Erkut)

● Ahmet Akgül’den; Siyaset ve Strateji Kuralları (Hazırlayan: Necati Akgül)

● Ahmet Akgül’e Göre; Yönetme ve Liderlik Sanatı (Hazırlayan: Yakup Gözübüyük)

● Ahmet Akgül’ün Saptamalarıyla; Erbakan ve İnsanlık Davası (Hazırlayan: Ahmet Cömert)

● Ahmet Akgül’e Göre; Erdoğan ve Takımının Ayarı ve Tahribatları – 3 Cilt (Hazırlayan: Nail Kızılkan-Sezai Kurt-Mehmet Sıtmapınar)

● Ahmet Akgül’e Göre; Fetullah Gülen’in Perde Arkası (Hazırlayan: Mehmet Akif Avcı)

● Ahmet Akgül’ün Gözüyle; Farklı Kesimlerden İnsan Manzaraları – 2 Cilt (Hazırlayan: Osman Eraydın)

● Ahmet Akgül Üstadımızdan; Erbakan Hoca’ya Yönelik İthamlara Yanıtlar (Hazırlayan: Necmettin Musa Bişkin)

● Ahmet Akgül'den Kahramanlık Şiirleri (Hazırlayan: İsmet Sezgin)

● Ahmet Akgül’den; Seçme Şiirler (Hazırlayan: Ömer Çağıl)

● Ahmet Akgül'den Şiirler Harmanı (Hazırlayan: Orhan Yılan)

● Ahmet Akgül'den Edep-İstikamet-Hikmet ve Hakikati Öğreten Şiirler (Hazırlayan: Yalçın Gözübüyük-Erdem Kaya)

 

Hocamızın Önsözünü Yazdığı Milli Çözüm Yayınları:

● Üstad Ahmet Akgül’ün Özgeçmişi ve Öğretileri (Yakup Gözübüyük)

● Haykırış (Şiir - Ali Çağıl)

AKP Yönetimi ve Tahribat Yöntemi Sistem Tahlili ve Siyaset Tenkidi (Nevzat Gündüz)

● Sözün Çözüme Dönüşmesi (Siyasi Fıkralar - Osman Eraydın)

● Ayar Aynası ve Nokta Atışı (Sosyal ve Siyasi Fıkralar - Erdoğan Bişkin)

Milli Çözüm Ekibinden: İlginç Rüyalar ve Manevi Uyarılar (2 Cilt - Hazırlayanlar: Fatma Betül Erişkin – Nail Kızılkan – Neslihan Bayraktar)

 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
7 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Yakup G.

Erbakan’ı İstismar, Erdoğan’ı Aklamak İçin Yapılmaktadır.
Hiç şaşırmıyoruz. Dün İmam Azam’lar işkenceyle şehadet edilirken tısı çıkmayan kuru kalabalıklar bugün onu çok seviyor ve ekolünü takip ediyor. Onun ekolünü takip eden milyonlar eminim ki o dönemde yaşasaydı tısı çıkmayanlardan olurdu.

Bunun gibi tüm büyük zatlar istismar edilmiştir. Aziz Erbakan Hocamızın istismar edilmesi aslında mefhumu muhalif ile okursak onun ne kadar büyük zat olduğunu göstermektedir. Bugün AKP’liler “vefat eden Erbakan’ı” seviyorlar, fani hayatta olsa idi bugün ençok onlar düşman olacakları kesindi oysaki.

Kemal Öztürk ve Fehmi Çalmuk gibiler’in görevi din bezirganlığı olsa gerek. Aziz Erbakan’ı anlamadan, yüzlerce meseleyi ayrı ayrı irdelemeden, at gözlükleriyle baktıkları yerde şeytanın gösterdiği şekilde gören ve nefsiyle yorumlayan, amacı ve ayarı dünyevi çıkar ve alkış almak olan tipler. Kör noktadan bakanlar hedeflerini asla tutturamazlar. Aslında meseleleri Aziz Erbakan Hocamız değil, meseleleri Erdoğan’a fetva ve keramet uydurmak ve türlü melanetleri aklamak ve sümen altı etmek; Milli Görüş tabanını ise RTE’ye yakınlaştırmak, sempti duyurmak.

Bir insan bir konuda kitap kaleme alırken, hiç değilse yazacağı alanlarda kim ne yazmış bilir. Peki Fehmi Çalmuk’un “Dasist Erbakan” kitabı için 16 yıl araştırma yaptığını söylerken, 16 yıl değil neredeyse 30 yıl zaman önce Üstad Ahmet Akgül tarafından alanında tek yazılmış, Erbakan Hoca’nın gerçek kişiliğini, örnek mücadelesini ve yüksek idealini anlatan “ERBAKAN DEVRİMİ”, D-8 inkılabını ve 28 Şubat’ın perde arkasını anlatan “REFAH-YOL’LA RANTİYE SAVAŞI” ve Erbakan Hoca’mızın İslam Dünyasına ve insanlığa en büyük armağanı olan “ADİL DÜZEN VE YENİ BİR DÜNYA” kitaplarını bilmemesi mümkünmüdür? Bu durum ya kitabı kendisinin yazmadığının ya da kayda değer bir araştırma yapmadan, sindirmeden ve sadece ERBAKAN’I İSTİSMAR VE ERDOĞANI AKLAMAK için yazıldığının göstergesidir.

Tolga

Erken Secim ve Fethullah GülenTC. MiT Daire baskanligi gectigimiz haftalarda hem Avrupa hem Asya ve hemde Afrikada olmak bir dizi operasyonlar yaparak Fetöcü Mahrem imamlardan bazilarini Türkiyeye getirdi. Ne Hikmet ise bölücübasi Fethullah Gülen Amerikada isvece gönderildi, Avrupada Mit daha iyi operasyon yapiyor algisi olusturulmali, eger Amerikada Mit Fethullah Güleni Paketlese bütün CIA, FBI ve diger Güvenlik Birimleri Dünyaya rezil olmamasi icin bu bir ve Türkiyedeki ilimli islamin devaminin saglanmasi, AKP iktidarina ve secmenine büyük bir Secim Kozu verilmesi erken secimlerde ve buda iki. Bildiginiz gibi, Türkiyede ilimli islam Taaa 1. Mesrutiyet zamaninda baslamis ve günümüze kadar devam etmektedir. Ve en son örnegini Anasol Hükümeti kurulmadan önceki olaylarda gördük ve yasadik. ABD, afrika Aptullah Öcalani paketleyip Türkiyeye Teslim etmisti ve Gecici Ecevit hükümeti, Yeni secimden Zaferle cikmisti ve ama Hükümet kuracak kadar sandelye sayisina ulasamamisti ve MHP ile Koalisyona gitmisti. Ve sonrasi Malum, ekonomik kriz, esnafin kepenk kapatmasi, faizin artmasi, enflasyonun yükselmesi, kendine benzin döküp yakanlar vs. taki AKP kurulana kadar ve Eski sionist baronlar, hem Türkiyeyi daha rahat sömürüp yönetebileceklerdi hemde ilimli islam projesine devam ederek Ehli Sünnet icerden cökertilecekti, bunuda Milli Görüsün icinden gelen, Halktan birisi ile, Müslüman ama ilimsiz, Cahil bir lider ile gerceklestirme karari aldilar Serif Hüseyin gibi ve o gün bu gündür bu Cahil lider ile Türkiyenin dogusundan batisina kadar sahip olmadiklari yer, almadiklari ihale birakmadilar. Ve Agababalarini memnun etmek icinde en son islamin Güncellenmesini ortaya atarak, 1400 sene önceki islami bugün uyglayamazsiniz kelimeleri ile kalplerindeki gizli gercegi ortaya cikardilar. Eh ne yapalim adam Namaz kiliyor, Kuran okuyor, Hacca gitti geldi, Cumalari filanca Camiide gibi algi ve göz boyamalari ile Sionist Baronlarin Truva ati olarak icimize yerlestirdikleri Ehli Sünnet düsmani, bopcu, ilimli Müslüman ve partisi hem islama hemde Garip Mazlum Müslümanlara saldiri ve sömürü düzenine canak tutmaya devam ediyor. Zamaninda Lawrence denen ingiliz Ajani bizim bu bopcu liderden daha Takvali islami yasardi, Teheccüd, kusluk vs. ibadetler ile o zamanki Cahillleri cok iyi büyülemisti ve zehirinide coktan akitmisti. Eh Afrin operasyonun ilk günlerinde, solcu cenah bu operasyonun Erken secim yatirimi oldugun idda etmisti ve hakliydilar fakat Akp bopcu lideri yine inkar yoluna giderek yalan söylemisti, o günkü mansetler halen taze, isteyen googleden aratabilir. Tabiki bu erken secim olayini Akp bobcu lider degilde onun hesabina calisan baska birinden teklif edilmesi Akpnin masum oldugunun kurgulanmasi icindi yani biz yalan söylemeyiz, ne dedik ise o tarzinda bir algi. Simdi gelelim bu Erken Secimin BOMBASINA, evet en basta ve baslikta Fethullah Gülenden bahsetmistik, evet bu Erken secimin bombasi Sn Fethullah Gülenin mit tarafindan Paketlenip Türkiyeye getirilisi olacaktir zamaninda Ecevitin iktidar olmasina vesile olan Aptullah Öcalanin Türkiyeye iade edilmesi gibi. Mit´in son haftalarda yaptigi operasyonlar bosuna degil yoksa elin ecnebisi sana nefes dahi aldirmaz kendi ülkesinde ama proje ilimli islam ve Ehli Sünneti cökertmek olunca Dünyadaki bütün araziler serbest, bakmayin Avrupalilarin bopcu lidere düsmanca tavir sergiledikleri eger bunuda yapmazsalar hem bocu liderin Truva atligi meydana cikar hemde ona olan güven ve teveccühler biter. Ve bunu Akpli Medya öyle ballandira ballandira kullanacakki Erken Secimde Muhakkak ama Muhakkak Akp-MHP dayanismasi bir sonucun ortaya… Devamını oku

Mehmet Sıtmapınar

Münafıklığın Tarihçesi ve Fıtratı!!
Muhammedül Emin diyorlardı.Temiz,pak, güven veren ,doğruların doğrusu ,adil olanların en adili diyorlardı.!!İnsanlığa dair, üsvei haseneye dair fıtratın zirvesinde ne varsa Ona namzet kılıyorlardı güzellikleri…Taki yürüttükleri ve yaşayageldikleri,servet,şehvet ve şöhret merkezli,nefis endeksli düzenlerine çomak sokana kadar…İşte O aziz Peygamber;kurulu ve yerleşik cahiliye düzenini yerle yekzan edecek ;adalet ahlak ve hak ahkamını esas alan cihadını ilana edinceye kadar….Sonrası, hepimizce malum..Sihirbaz,Deli,Mecnun,Eskilerin masal uydurmacısı,epter (binlerce kez haşaa)Zulme dayalı sistemin yürütücüleri işte bu iftiralarla isim koydular, güya o çok saygı duydukları Aziz Muhammede (as)…..Bu; mücadele ve zulme karşı mucahede geçmişimizin en bariz örneğidir…Gelelim bizim de şahit olarak muhatap olduğumuz zaman dilimine….Bugün Erbakan Hoca adına methiyeler düzen,onun güzel ve ender vasıflarını sıralama yarışına girenler;Kurulu faiz ve fuhuş düzenine kanun çıkaran,milyonları on beş yılda katleden Siyonist şer odaklarının zulmüne tezkere çıkaran,İnsanı ve nesillerini ifsad eden Avrupa Anayasasına, atılan imzalarla kanunlar çıkaran, riyakar ve münafık kesimlerin hala kapısında uşaklık yapma yarışındalarsa;asla Erbakan sevgileri geçerli değildir…O aziz Lider,Sabırlı ve sebatlı Rehber Erbakan Hocayı yaşamında asla tasvip etmediler!!Onun insanlık adına ortaya koyduğu eşsiz nizamı ne anlamaya yöneldiler,nede Onun iman ve cihad aksiyonuna destek verdiler!Bunlar değil mi Erbakan Hocayı terkedenler…Bunlar değil mi “Erbakan Kafası ile bir yere varılmaz”diyerek şer odaklarına bizi kullanın mesajı verenler…..Ey yeni şafak ve türevlerinin sahtekarları;Siz diri Erbakandan hep nefret ettiniz ve asla sevmediniz…Diri Erbakan Akp döneminde tam 9 yıl yaşadı ve sizin karakter ve ayarınızı o dokuz yılda etraflıca dile getirdi..İstediğiniz konuşması video sitelerinde dinlenebilir…Sizin hoşlandığınız Erbakan,toprağın altından çıkması mümkün olmayan vefat etmiş bir Erbakan!!!Siz Onu çok sevdiniz..Onu yani vefat Erbakanı,utanmadan çıkarlarınıza ekarte etme yoluna gitseniz de bu elinizde patlayacak…Çünkü istismarı asla mümkün olmayacak bir cihadın mücahidi olan İzzet ve şeref sahibi Erbakan,şerefini iki kuruşluk dünyaya satanlara göre değildir…..
İmamı Azamı zulme karşı yapayalnız bıraktılar…Cenaze namazını dahi korkudan kıldıramadıkları rivayet edilir…Ancak bugün Milyonlarca Hanefi mezhebi mensubu müslüman var….İşte Aziz Erbakanın şerefli mücadelesine tam kırk beş yıl müspet bir karşılık vermeyen sahtekarların, bugün Onun ardından methiyeler düzmelerinin hiç bir karşılığı yoktur….

Orhan ATAY

Yüzük ve Erkek
Takı güzel olursa birde gizli takılır kullanılırsa kadına çok yakışır. Erkeklerde zaman zaman sünneti ifa etmek için gümüş bir yüzük takar eyvallah. Sağlık anlamında’da gümüşün erkeğe faydaları tıbbi olarak’ta ispat edilmiş. Buna da eyvallah. Erkek sağ elinin yüzük parmağına takar bu yüzüğü. Hırıstiyanlar’da ise altın gümüş fark etmez, yalınız batıl dinlerde erkekler yüzüğü hangi maden cinsinden olursa olsun orta parmaklarına takarlar, helede papaz cinsi bir din adamı ise. Bu dikkatimi çeken konuyu bir yerde de okumuştum tam tafsilatı bu olmaya bilir amma genel manada bu. Bu bay Kemal Öztürk zatı ne zaman görsek Tv veya özel hayatta on parmağına beş veya altı yüzük takar ama muhakkak bu yüzüklerinden biri sağ veya sol orta parmağına takılıdır. Manidar İslam inancına samimi sahip olan erkekler böyle takı kullanmaz. Koca koca taşlı körün gözüne parmak gibi, birde akik, firuze, ay taşı, kaplan gözü vesaire taşlar. Kime mesaj bu takı geleneği anlamak mümkün değil demek her halde doğruyu söylememek olur. TV lerde zaman zaman rastlıyorum sakin güç tavırları bacak bacak üstüne atmalar seksen milyonun karşısında. Ana doluda bir söz var hangi huysuz köpek elimden ekmek yedide bana havlamadı diye. Aziz Erbakan hocam olmasa idi bunlar değil gazeteci olmak, köşe yazarı olmak, boynunda gazete satamazdılar cesaret edip. Oysa şimdi yalanı, talanı, Ülkemi peşken çekenleri, ahlaksızlığı, LGBT liği savunan tip oldular. Evet gurbette,hasret yar olacağına evimde başıma yumruk er ol daha iyi derler. Bunlar Aziz hocamın yokluğunda ancak uşak oldular. Hocam elinize dilinize kaleminize sağlık bir makale ile beş on kuşu birden vurmuşsunuz Allah’ım razı olsun sizden.Sağlık ve selametle kalın Allah’a emanet olun.

Necmettin

Büyük Bayram’ın Muştu’su…
Üstadımız Muhterem Ahmet Akgül Hocamızdan dinlemiş tik: Timur bir gün üzerinde peştemal Sarayı’nın merdivenlerinden inerken Nasrettin Hoca ile karşılaşır, Hocanın herkese paha-değer biçtiğini evvelden duyan Timur ,Nasrettin Hocaya:” Hocam söyleyin sizin nazarınızda ben kaç akçe ederim “der.Nasrettin Hoca:” Dört akçe edersiniz”deyince, Timur: “Dört akçe sadece benim peştemalin eder “diye cevap verir.Bunun üzerine Hoca taşı gediğine koyar:”Zaten bende peştamalinize vermiştim” Fıkrada vurgulanan gerçek çerçevesinde, günümüzün İslamcı Aydın yazar vb zerzevat takımının, Milli Görüş ve Aziz Erbakan hocamız sayesinde kazandıkları dışında edebilecekleri paha ,Timur’un konumundan farksızdır!.. Hatta maalesef durum bundan çok daha vahim durumdadır!..Yemek yedikleri kabı kirletmek Bedbaht lığına düşen bu karakter fukarası kimseler;yahudi nazarında yükselmenin en cazip ve kestirme yolu olan:Erbakan’a havlamak, hıyanet ve iftira yolunu benimsemişlerdir!.. Çok net,berrak pek çok gerçeği ,en asılsız- usulsüz şekilde ters-yüz ederek,hakla batılı karıştırarak;sığındıkları, imkan ve menfeat umdukları siyonist- emperyalist odaklara mesaj verip hizmet sunmakta…Bu rezilliklerden habersiz zavallı kitleleri ise,sinsice kandırmaya çalışmaktadırlar!..Fakat ne yapsalar boş Allah Hakkı batıla galip getirecek, en üstün olan adını ve davasına sahip çıkan sadıkları hakim ve üstün kılacaktır.

Hakkın hakimiyeti ve zulmun belinin kırılması uğrunda; küfür ve nifak ve istismar odaklarıyla cenk ederek,ömrünü bu uğurda feda ederek,izzet ve şeref kazanan Milli Çözüm inşallah tuttuğu kutlu ele ve inandığı kutsi değerlere sadakatinin müjdesini pek yakında görecek; ve tüm insanlığa “Büyük Bayram”ın muştusunu haber verecektir!..

“Zavallılar) Allah’ın nurunu, ağızlarıyla söndürmek istiyorlar (ahmaklar, üfürmekle Güneş’i karartmaya çalışıyorlar); halbuki kâfirler hoşlanmasa da, Allah mutlaka nurunu tamamlamayı (dinini ve düzenini hakim kılmayı murat etmiş) ve karar vermiştir. (Bundan asla vazgeçmeyecektir).

Müşrikler (ve münafık kesimler) kerih görüp (engel olsa da) O (Allah) Dinini bütün (batıl düzen ve) dinlere üstün kılmak üzere, Elçisini hidayetle ve Hakk Din’le göndermiştir.”
Tevbe 32-33

“Şüphesiz (Hakk ve adalet hakîm kılınsın, zulüm ve küfür düzenleri yıkılsın diye, imani ve insani bir mesuliyetle) Sana biat edenler, (aslında ve aynen) ancak Allah’a biat etmiş (gibi) dir. (Sanki) Allah’ın eli (seninle biat ve itaat sözleşmesi yapan) şahısların elleri üzerindedir. (Hakk ve hayır adına biat edip sadakat gösterenler Allah’ın özel inayeti ve hidayeti içindedir.) Bu nedenle artık kim ahdini bozar (davadan ve sadakatten ayrılır) sa, o sadece kendi aleyhine ahdini bozmuş birisidir. Her kim de Allah’a verdiği ahdine vefa gösterir (sadakat, samimiyet ve gayretini devam ettirir) se, (Allah kesinlikle) ona da büyük bir ecir (şeref ve zafer) verecektir.” Fetih 10

Neslihan BAYRAKTAR

Geçer Akçe…
Bu gibi ayak takımının Erbakan istismarının elbette çok önemli bir sebebi vardır. Bunlar çapsız ve taklitçi kişilikleri -daha doğrusu kişiliksizlikleri- sebebiyle, ancak ve ancak, ERBAKAN gibi mümtaz bir şahsiyete ya yakınlık ifade ederek veya düşmanlık ederek varlık gösterebiliyorlar.
Esasen bu İslamcı geçinen zerzevat birer hiç hükmünde olduğundan, bunu da yine en iyi kendileri bildiğinden; toplum bu duruma ayıkmasın, bizi adam sanmaya ve adamdan saymaya devam etsin diye Erbakan istismarı bunlar için bir zorunluluktur.

Bu beş para etmez yamuk ve çapsız ucubelere sözüm:

Erbakan Hocaya hıyanet etmiş, hıyanet edene kılıf uydurmuş ve bu hıyanetin ödülü olarak -en tepedekinden en aşağıdakine kadar-, mal-makam-mevki sahibi olmuş da olsanız, memlekette nefes alabilmek ve insan içine çıkabilmek için [b]Erbakan’a mecbursunuz… O’nsuz birer hiçsiniz…[/b] Bu dünyada istismar edebildiğiniz kadar edin bakalım…

Evet; bu asırda ve bu dünyada Siyonistler nazarında geçer akçe “Erbakan’a hıyanet”ti… Ahirette geçmez ama… Ahirette payınıza ne düşecek göreceğiz inşaallah…

K. GÜLFİDAN

Sürur
Düzenli olarak siteye giren yazıları okurken, nasıl ki hak hakikat ortaya konduğu için,

Erbakan Hocamıza ve kutlu davasına, İslam’a ve insanlığa hıyanet edenler, hakaret edenler deşifre edilip ağızlarının payları verildiği için,

Zamanımızdaki sorunların-sıkıntıların sebepleri ve çareleri tek tek irdelenip çözüm yolları ortaya konduğu için,

İçimizde, yüreğimizde sürur ile bir hareketlenme oluyor ise.

Bazıları da aynı yazıları okurken; “acaba yanlışlarımız, hatalarımız ve ihanetlerimizden dolayı hakkımızda neler yazıldı?” diye tedirginlik içerisinde korkudan titremektedirler.

Kendi şeytani nefislerinin tatmini için yeryüzünün ifsadına ortak olanlar, onlara yandaş ve yalakalık yapanlar, güce tapar yazar-çizerler, din âlimi geçinip de fetvalarını iktidarı memnun etme yönünde verenler, işbirlikçi iktidarın dümenine giren sözde sanatçılar-sporcular, zenginler-fakirler.

Her kesimin münafıkça tavırları, Kur’an kaynaklı, bir bir ortaya konuldukça foyalarının ortaya çıkarılacağını bilen münafıklar tedirginlik yaşamaktadır.

İmtihan gereği bu münafıklar içimizde olacak, fakat bu yapılan münafıklıkları deşifre edecek ve insanlığı uyararak verecekleri zararları ortadan kaldırmak için gayret edecek, Milli Çözüm Ekibi gibi Hakkı-hakikati savunanlar da her zaman var olacaktır.

Empoze edilmek istenenin aksine, olayların içyüzünü herkese gösterdiği için Ahmet AKGÜL ve Milli Çözüm Ekibinden Allah Razı olsun.

“Öyle ise (Hakk davaya sızan gizli gavurlarla, Şeytani odaklara uşaklık yapan din alimi) münafıklar konusunda ne diye ikiye ayrılıyor (ve bir çoğunuz halâ onları sahiplenip savunuyorsunuz?) Allah, kazandıkları (günahları ve sadık mü’minlere kazdıkları tuzakları) yüzünden onları tersine çevirdiği ve tepetaklak ettiği halde, siz Allah’ın saptırdığını halâ hidayete erdirmek (ve bu marazlı münafıkları masum ve mazur göstermek mi) istiyorsunuz?!. (Bu bir nifak hastalığıdır!) Allah kimi saptırırsa, artık sen ona kesin olarak bir yol bulamazsın.”
Nisa:88

“Münafıklar (kâfirlerle Müslümanlar) arasında bocalayıp yalpalayıp durmaktadırlar. Ne o tarafa (batıla tam bağlanırlar) ne de bu tarafa (İslam’a yaranırlar). Allah’ın (kötü niyetleri ve bozuk tıynetleri sebebiyle) şaşırttığı kimselere (çıkar bir yol) bulamazsın.”
Nisa:143

“Münafıklar, kalplerinde olanı kendilerine haber verecek bir surenin aleyhlerinde indirilmesinden oldukça çekinip durmaktadır. De ki: “Alay edip (huysuzlaşın). Şüphesiz, Allah kaçınmakta olduklarınızı açığa çıkaracak (ve bozuk ayarınızı mü’minlere tanıtacaktır).”
Tevbe:64

“(Ey Münafıklar, boşuna) Özür belirtip durmayınız. (Çünkü) Siz, imanınızdan sonra inkâra saptınız. (Hakk davadan ve hayırlı topluluktan ayrıldınız.) Sizden (pişman olup Hakka dönen) bir topluluğu bağışlasak da, bir kısmınızı gerçekten suçlu-günahkâr olmaları nedeniyle azaplandıracağız.”
Tevbe:66

YORUMLAR

Son Yorumlar
7
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx