YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6574dc11d67b5
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 3 3 4
Bugün : 128
Dün : 11955
Bu ay : 110998
Geçen ay : 302569
Toplam : 21353980
IP'niz : 18.205.26.39

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

KALEM SURESİ VE GÜNCEL TEFSİRİ

 

KALEM SURESİ VE GÜNCEL TEFSİRİ

        

KALEM SURESİ

(52 Ayet. Mekke’de inmiştir.)

        

Rahman, Rahim olan Allah’ın adıyla

        

1- Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun ki;

2- Sen, Rabbinin nimetiyle (O’nun hidayet ve inayeti sayesinde) bir mecnun (cinnlenmiş ve şeytani çevrelerin güdümüne girmiş birisi) değilsin.

3- Gerçekten Senin için (asla tükenmeyen ve hiç) kesintisi olmayan (temenni ve memnuniyetin çok ötesinde şerefli ve izzetli) bir ecir verilecektir. [Not: “Bugün onların ağızlarını mühürleriz; -iman ve iyilikten, küfür ve kötülükten yana- bütün yapıp kazandıklarını, elleri bize söylemekte, ayakları (işlediklerine) şahitlik etmektedir” (Yasin: 65) ayetinin haber verdiği gibi, “Hayat; iman ve cihaddır” şuuru ve imtihan-kulluk sorumluluğuyla, Hakkı tebliğ ve tavsiye yolunda, bugün bile hâlâ kalemle ve satır satır gerçekleri yazan, her türlü sıkıntı ve saldırıya rağmen davasından ve Rabbinin rızasından caymayan mü’minler için, tuttuğu kalemlerin, yazdığı sahifelerin, harflerin, kelimelerin ve cümlelerin bir gün dile gelip şahitlik ve şefaatçilik edeceklerine dair İlahi mesaj ve müjdeler içermektedir.]

4- (Ey Resulüm!) Gerçekten Sen, pek büyük bir ahlâk üzerindesin. [Not: Bu cümlede iki anlam vardır. Birincisi; insanları hidayete yönlendirmek için Aleyhisselatüvesselam Efendimizin katlandığı bütün bu zahmet ve eziyetler, O’nun çok yüksek ve örnek bir ahlâk üzere olduğunun en açık belgesidir. Aksi takdirde, zayıf ahlâklı ve sabırsız olan bir insanın bunlara tahammül etmesi mümkün değildir. İkincisi; Kur’an’ın terbiyesiyle Peygamberimizin, bu yüksek ve temiz ahlâkı, kâfirlerin O’na delilik ithamlarına karşı en açık bir yanıt gibidir.]

5- (Ey Nebim, sabırla bekle ve görevine devam et.) Artık yakında Sen de göreceksin ve onlar da göreceklerdir.

6- Sizden, hanginizin fitneye tutulup çıldırdığını (kimin meftun ve mecnun halini aldığını ve kimleri gizli güçlerin kullandığını Allah ortaya dökecektir).

7- Elbette Senin Rabbin, kimin Kendi yolundan şaşırıp-saptığını daha iyi Bilendir; ve kimin hidayete erdiğini de daha iyi Bilendir.

8- Şu halde (Seni ve tebliğ ettiklerini) yalanlayanlara itaat (ve itibar) etme. (Haklı olman ve Cenab-ı Hakkın himayesinde bulunman yeterlidir.)

9- Onlar, Senin kendilerine yaranmanı (yağcılık yapıp uzlaşmanı) arzu etmişlerdi; o zaman onlar da Sana yumuşayıp (yaklaşıvereceklerdi). [Not: Yani, onlar Senden İslami gerçekleri, bütün halinde ve çok net biçimde tebliğde biraz gevşeklik göstermeni ve onların keyfine göre biraz eğip bükmeni istemektedir. Karşılığında da Sana karşı muhalefetlerini hafifleteceklerdir. Oysa onların sapkınlıklarına uyarak Allah’ın dininden taviz verirsen, sonunda onlar da Seninle uzlaşmış görünecek, Seni de kendilerine benzeteceklerdir.]

10- (Ey Nebim!) Şunların hiçbirine itaat etme (yüz verme): Yemin edip duran, aşağılık (tiplere), [Not: Metinde, “mehîn” kelimesi geçmektedir. Bu hakir, zelil ve alçak insanlar için kullanılan bir kelimedir. Burada ise her sözün sonunda çokça yemin eden insanlar içindir. Bu kimse, herkesin onu yalancı bildiğini ve yemin etmeden söylediklerine önem verilmeyeceğini zannetmektedir. Bu yüzden bu kişi hem kendi nazarında zelildir ve hem de toplum içerisinde değer verilmeyen bir kişidir.]

11- Alabildiğine (herkesi) ayıplayıp kötüleyen, söz getirip götüren(lere de güvenme ve değer verme).

12- Hayrı engellemeyi sürdüren saldırgan ve olabildiğince günahkâr (kişilere de iltifat etme). [Not: Ayette “Mennain-lil-hayr” geçmektedir. Hayr: Arap dilinde hem mal için ve hem de iyilik için kullanılır. Burada mal için kullanıldığını farz edersek o zaman bunun manası şöyle olur: “O çok cimri, bencil, menfaatçi ve beleşçi bir kişidir, zerre kadar kimseye bir hayırda bulunmaz” demektir. Eğer iyilik anlamında kullanıldığını düşünürsek o zaman: “Aslında çok hayırlı ve Hakk bir harekete sızan bir münafık-casus olduğu halde müttaki-mücahit rolü oynayan bu kişi her iyi ve verimli işlere, sadık ve başarılı kimselere sürekli karşı çıkar ve diğer insanların Hakk davaya girmelerini önlemek ve teşkilatı köreltip kösteklemek için tüm çabasını sarf eder” anlamına gelir. Bu tıynetsiz tipler, sinsi ve siyasi hedeflerle katıldıkları İslami hareketleri, şahsi kaprisleri ve şeytani hevesleri doğrultusunda kullanmaktan ve kendilerinin asıl mahiyetini sezen sadıklara hakaret ve iftiradan asla sakınmayan ve camianın alın terini ve birikimini, liderlik rolüyle kendi hizmetine sokmaya çalışan hainlerdir.]

13- Zorba, saygısız, asılsız ve ayrıca kulağı kesik kimselere de kıymet verme! (Rezilliği bir marifet ve meslek haline getirenlere de kulak asıp bu tiplerin peşine gitme). [Not: Ayette, “Utullin” geçmektedir. Arapçada bu kelime çok besili ve fazla yemek yiyen insanları anlatır. Aynı zamanda: “kötü ahlâklı, kavgacı, aniden parlayan ve masum insanları karalamak için fırsatları kötüye kullanan insanlar” için de kullanılır. Ayette geçen “Zenim” kelimesi, Arap dilinde “zina mahsulü çocuk” anlamındadır. Yani bir kimsenin aslında, bir ailenin ferdi değilken bazı hukuki ve içtimai sebeplerle o aileden sayılanlar için kullanılır.]

14- Mal (servet ve imkân) ve çocuklar (cemaat ve teşkilat) sahibi oldu diye (azgınlaşıp böbürlenen). [Not: Bu ayet, daha öncesiyle de daha sonrasıyla da bağlantılı olabilir. Eğer öncesiyle irtibatlı olarak düşünecek olursak anlamı şöyle olur: “Mal ve evladı (imkânı ve taraftarı) çoktur diye ona aldırış etme” demektir. Eğer sonrasıyla irtibatlı halde düşünürsek o zaman da anlamı: Mal ve evladı fazla olduğundan dolayı kibirlidir. Bu yüzden ayetlerimiz onlara okunduğunda: “Bunlar bizleri değil, geçmiş nesilleri anlatıyor” diyerek kendilerini sorumsuz görmektedir.]

15- Kendisine ayetlerimiz okunduğu zaman: “(Bunlar) Eskilerin uydurma masallarıdır (Kur’ani hükümler, günümüzde gereksiz ve geçersiz olan çağ dışı kurallardır)” diyen (kişilere de yüz verme ve üzülme).

16- Yakında Biz onun hortumu (burnu) üzerine (zillet ve rezalet) damgası vurup (bu kötü gidişatı değiştireceğiz; bunların kinlerini ve kirli yönlerini herkese göstereceğiz).

17- Gerçek şu ki, Biz o bahçe sahiplerine bela verdiğimiz gibi, bunlara da bela verdik (vereceğiz). Hani onlar, sabah vakti (erkenden ve kimseye haber vermeden) onu (bahçeyi) mutlaka devşireceklerine dair and içmişlerdi. [Not: “Sarm”: Bağ kesmek, üzüm ve meyve devşirmek anlamına geldiği gibi, bir şeyi kökünden kesip koparmak ve tamamen ayırmak anlamına da gelir. Bunlar gönüllerince bağın kendisini değil, meyvesini devşirmeyi kastetmiş olsalar da yeminlerinde şöyle demişlerdir: “Vallahi o bağı sabahleyin mutlaka ve kesinlikle keseceğiz”. Oysa bu tamamen kendi ellerinde değildi. Gerek o bağın, gerek kendilerinin sabaha çıkıp çıkmayacaklarını dahi bilemezlerdi. Ama dünyaya düşkünlükleri, davalarını ve kutsallarını istismar etmeleri, kötü niyet ve tıynetleri onları böyle bir gaflet ve hıyanete sürüklemişti.]

18- (Bu konuda) Hiçbir istisna yapmaya (ve temkinli davranmaya gerek görmemişlerdi.) [Yani, kendi kudret ve güçlerine o kadar güveniyorlardı ki, “Allah’ın izniyle” demeden, “kendi bağlarımızın meyvelerini toplayacağız” diye kesinlikle yemin etme gafletine düşmüşlerdi.]

19- Fakat onlar uyuyorlarken, Rabbin tarafından dolaşıp-gelen bir bela-afet onun (bahçesinin, çiftliğinin, atölyesinin, ticarethanesinin ve partisinin-hükümetinin) üstünü sarıp-kuşatıvermişti. [Not: Evet, onlar bu gaflet ve hıyanet içinde iken Rabbin tarafından oluşan ve zalimlerin peşinde dolaşan İlahi bir emir, bir afet o bağın altını üstüne çevirmişti. Bir rivayete göre bağın bulunduğu vadiden bir ateş çıkıp o bağı kökünden yakarak kavurup bitirivermişti.]

20- Sonunda (bahçe) kökünden kuruyup-kapkara kesilmişti. (Böbürlenip hıyanete yöneldikleri tüm imkânları ve istismar teşkilatları ellerinden gitmişti.)

21- (Ama onlar bundan habersizdi.) Nihayet sabah vakti birbirlerine (şöyle) seslenmişlerdi:

22- “Haydin, ekin(leri)nizi ve ürünlerinizi kesecek (devşirecek)seniz (bahçenizin) üzerine erkence ve acelece koşup yetişin” demişlerdi. (Onu ekin biçer gibi kesip bitirmek niyetiyle ve tüm yoksul kesimlerden ve muhtaç kimselerden kaçırmak gayretiyle bahçelerine gittiler, çünkü ondan kimseye bir şey bırakmak istemediklerinden son derece hırslı hareket ettiler.) [Not: Ayette “Hars: Tarla” kelimesinin geçmesi, bahçelerin içerisinde tarlaların bulunduğunu belirtmek için olabilir.]

23- Derken, aralarında fısıldaşarak (başka zaman kendi hizmetlerini gören ve onların sırtından saltanat sürülen yoksul ve halk kesimlerinden gizlice kaçışarak) çıkıp-gitmişlerdi.

24- “Bugün sakın oraya hiçbir yoksul girip de karşınıza çıkmasın.” (Ürünlerimizin az bir kısmına dahi kimse ortak olmasın, diye düşünmüşlerdi.) [Not: Yani; sakın, bugün aramıza bir yoksul sokulmasın diyorlardı. Oysa ağır işlerde onları çalıştırıyor, yurt savunmasında onları cepheye sürüyor, onların sayesinde güvencede bulunuyorlar, onlardan kuvvet alıyorlar ve saltanat huzurlarını onlarla kurabiliyorlardı. O bağ ve ekine ve onun ürünlerini toplamaya da yine bu halkın sayesinde nail olacaklardı. Düşünmeleri gerekirdi ki o bağ ve ürünleri, fabrika ve üretimleri, kendilerinden önce onu onlara veren ve onlar uyurken onu gözetecek olan Allah’ındı. Onda hem Allah’ın hakkı, hem de Allah’ın yoksul kullarının nice hakları vardı. O yoksulları gözetmek, bu iyiliği bilme alâmeti olmak üzere Allah için onlara ikram edip ihtiyaçlarını gidermek gerekirken; “Sakın yanınıza bir fakir sokulmasın” diyerek nankörlüğe yönelmişlerdi.]

25- (İstemedikleri her şeyi) Engellemeye güçleri yetebilirmiş gibi erkenden yola düşmüşlerdi.

26- Ama onu (bahçeleri tarumar edilmiş) görünce: “Muhakkak biz (gideceğimiz yeri ve yolu) şaşırmışız ve yanlış gelmişiz” demişlerdi.

27- (Sonunda gerçeği anlayıp) “Hayır, biz (her şeyden ve bütün servetimizden) yoksun bırakıldık” (diye pişman ve perişan vaziyette çöküvermişlerdi).

28- (İçlerinde) Mutedil (insaf ehli ve adaletli, orta halli) olan biri şunları söylemişti: “Ben size dememiş miydim? (Allah’ı) tesbih edip yüceltmeniz (bunca nimet ve fazilete karşı Allah’ın ve yoksul kulların hakkını vermeniz) gerekmez miydi?”

29- (Sonunda artık faydasız bir nedametle:) “Rabbimiz Seni tesbih eder, yüceltiriz; gerçekten bizler zalim imişiz” deyip (dizlerini dövmeye girişmişlerdi.)

30- Şimdi birbirlerine karşı kendilerini kınamaya başlamışlardı (ama iş işten geçmişti.)

31- “Yazıklar olsun bize, gerçekten azgınlar ve haktan sapkınlarmışız!” diye (yakınıp dövünmüşlerdi.)

32- (Ardından çaresiz) “Belki Rabbimiz, onun yerine daha hayırlısını verir; şüphesiz biz, yalnızca Rabbimize rağbet eden kimseleriz (diyerek kendilerini teselliye yönelmişlerdi).” [Not: Bu ayetlerde belirtilen “Ashabul Cennet-bahçe-bağ sahipleri” bir temsil ve teşbih (benzetme) olup günümüzdeki: bazı çiftlik-tarla, fabrika, banka, mağaza ve maden ocakları sahipleri gibi; işçisinin, emeklisinin, fakirlerin ve yoksul kesimlerin hakkını gasp eden, Allah yolunda infaktan vazgeçen vicdansız zenginleri, holdingleri ve tröstleri, hain ve zalim yöneticileri hatırlatmaktadır. Bu tip şahsiyet, şirket ve devletlerin başına gelen yangın, deprem ve tsunami musibetleri, kuraklık, artan sıcaklık, yaygın kıtlık ve hastalık gibi doğal afetler, isyan, işgal, anarşi gibi sosyal felaketler ve yılların, asırların birikimlerini bir anda mahveden küresel krizler, Kur’an’da anlatılan beliyyelerin çağımızdaki uzantılarıdır. Ayrıca: “Cennet” kelimesi, Arapça “cinn-gizlenen görünmez olan” kökünden kaynaklanır. Ağaç yaprakları tarlayı kapsayıp altını gizledikleri ve görünmez hale getirdikleri için bağ ve bahçeye “cennet” ismi konulmaktadır.]

33- İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise, muhakkak çok daha büyüktür; ah eğer bir bilselerdi

34- Doğrusu, müttaki olanlar için Rableri katında nimetlerle donatılmış cennetler vardır (ve asıl kalıcı yurt orasıdır.)

35- Öyleyse (Biz, samimi ve gayret ehli) Müslümanları, suçlu-günahkâr (facir) olanlar gibi kılar mıyız? (İtaatkâr sadıklarla, isyankâr sahtekârları bir tutar mıyız sanılmaktadır?)

36- Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz? (Ey gafiller, kendi vehim ve tahminlerinizi mutlak hakikat yerine nasıl koyuyor ve neyinize güveniyorsunuz? Biz mazlumların ahını ve mücahit kullarımın hakkını yerde bırakır mıyız? Bu nasıl bir yanılgıdır?)

37- Yoksa (elinizde size özel) dersler okuduğunuz ve içinde, (kimsenin bilmeyeceği sırları bulduğunuz Kur’an dışında) bir kitap mı vardır?

38- İçinde, (her) neyi seçip-beğenirseniz, (o) mutlaka sizin olacak diye (mi yazmaktadır?)

39- Yoksa sizin için, üzerimizde kıyamete kadar devam edecek (ve tarafımızdan mecburen yerine getirilecek) bir yemin(imiz) mi var ki, ne (şekilde) hüküm verirseniz, kesinlikle sizin (dediğiniz) olacak (ve her şey size kalacak)tır (gibi kof bir gurur ve kuruntu ile davranılmaktadır)?

40- (Ey Resulüm!) Onlara sor: “İçlerinden hangisi bunlara (kefil olacak, sorumluluğunu alacak ve) savunuculuğunu yapacaktır?” [Not: Burada “Zaîm” kelimesi kullanılmaktadır. Arapçada bu kelime, başkasına kefil olan, zimmetini alan, bir topluluğa sözcülük yapan kimse anlamındadır.]

41- Yoksa onların (bu dediklerini yapacak, Allah’tan başka) ortakları mı bulunmaktadır? Şu halde eğer doğru sözlü kimselerse, ortaklarını getirsinler (de bakalım.)

42- Ayağın üstünden (örtünün) kayıp açılacağı (bütün gizli gerçeklerin ortaya çıkacağı) ve onların secdeye çağrılacakları gün (isteseler de artık bunu yapamayacaklar.) Çünkü hepsi (kendilerini ve avanelerini kurtarmaya) güç yetiremez (hale düşmüş durumdadırlar.)

43- Gözleri korkudan ve dehşetten düşüp şaşkınlaşmış, kendilerini de zillet sarıp-kuşatmıştır. Oysa onlar, (daha önce) sapasağlam iken secdeye (ve Kur’an’a itaat ve teslimiyete) davet edilirlerdi (de tenezzül edip buna yanaşmazlardı).

44- Artık bu (Hakk) sözü (ve Kur’an’ın hükmünü) yalan sayanı (ve kendi hevâ ve kuruntularına uyanı) Sen Bana bırak! Ki, Biz onları hiç bilmeyecekleri bir yönden (ve fark etmeyecekleri yöntemlerle) derece derece (adım adım helake ve dalâlete) yaklaştıracağız. [Not: Yani, açık din düşmanlarına ve Müslüman dava adamı görüntülü münafıklara kulak asmayın, onların işi bize kalmıştır. Bilmeden bir kimseyi helake sürüklemenin bir şekli de şudur: Zalim ve doğruluk düşmanı birine bu dünyada sıhhat, mal, evlat, başarı gibi bazı nimetler verilir. Böylece kendisinde hiçbir günah ve yanılgı olmadığını zannederek Hakka karşı gizli düşmanlığa, zulüm ve isyana battıkça batıp tükenmektedir. Bu nimetlerin kendisi için bir bağış değil, bilakis felaketine vesile olduğunu fark etmemektedir.]

45- Ben onlara şimdilik mühlet verip süre tanıyorum. Ama elbette Benim düzenim (mekrim, tedbirim ve cezalandırmam) sapasağlamdır. [Not: Ayette; “Keyd” kelimesi geçmektedir. Bunun anlamı gizli plan yapmak demektir. Keyd ve Mekr: Arapça bir kelime olarak “ansızın uygulamaya konuluncaya kadar hain ve zalim rakiplerin; her şeyin kendi arzuları ve planları doğrultusunda ve yolunda gittiği şeklinde aldatılıp duran bir kimse aleyhinde hazırlanmış gizli bir planı” ifade etmektedir. Keyd ve Mekr: Sinsi ve gizli projelerle, hissedilmeyecek hile ve düzenlerle; düşmanlarına ve dost görünümlü münafık istismarcılarına zarar vermeye yönelmektir.]

46- (Ey Nebim!) Sen onlardan bir ücret mi istiyorsun ki; onlar, (sanki) haksız bir borçtan dolayı ağır bir yük altında kalmışlar? (gibi Senin hayırlı ve yararlı çağrından kaçıp uzaklaşmaktadır). [Not: Burada zahiren muhatap Peygamber (SAV) ise de aslında Onun muhalifleri olan müşrikler ve münafıklardır. Onlara; “Allah’ın Elçisi sizden bir karşılık mı istiyor ki bu kadar kızıp azgınlaşıyorsunuz?” diye sorulmaktadır.]

47- Yoksa gayb (görünmeyenin bilgisi) onların yanında (bulunuyor) da, kendileri mi yazıp durmaktadır? (Ki geleceklerini kendileri kurguluyor gibi davranılmaktadır!)

48- (Ey Resulüm!) Şimdi Sen, Rabbinin hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus) gibi (aceleci) olma; hani o, içi kahır dolu olarak (ve biraz da sabırsızlanarak Rabbine) dua edip yakarmıştı. [Not: Evet; okyanusların altında, gecenin karanlıklarında, balığın karnında bulunan Hz. Yunus (AS) şöyle yalvarmıştı: “Senden başka ilah yoktur, Seni tenzih ederim. Şüphesiz ben zalimlerden oldum.” Bunun üzerine Allah onu, bu feryat ve figanına bağışlamış ve kendisini bu kederli durumdan kurtarmıştı.]

49- Eğer Rabbinden bir nimet ona ulaşmasaydı, (Hz. Yunus) mutlaka yerilip kınanmış vaziyette, çıplak ve ıssız durumdaki (karaya) atılmış olacaktı.

50- Fakat Rabbi onu seçti ve onu salih olanlardan kıldı.

51- O inkâr edenler, Zikri (Kur’an’ı) işittikleri zaman, Seni neredeyse gözleriyle devirecekler gibi (haset ve hıyanetle bakıp) nazar ediyorlardı. (Senin için ise:) “O, kesinlikle delirmiş bir insandır (cinnlerin ve karanlık güçlerin adamıdır)” diyorlardı. [Not: “Sanki bakışlarıyla (Seni) yiyecekler” gibi davranıyorlardı. Mekke kâfirleri o kadar kızgındılar ve haset-fesat içinde kıvranıyorlardı ki, Kur’an’ı işittikleri zaman Hz. Peygamber’i sanki gözleriyle yiyecek ve yıkacaklardı. Onların bu hali İsra Suresi 73. ve 77. ayetler arasında da anlatılmaktaydı.]

52- Oysa O (Kur’an), âlemler için, ancak bir Zikir (makamındadır; öğüt, hatırlatma, hüküm ve üstün bir şeref kaynağıdır. Kur’an hikmet ve hakikatin yegâne dayanağıdır).

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Abdullah AKGÜL

Abdullah AKGÜL

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
16 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
ALİ ÇAĞIL.

KALEM 1. VE 8. AYETLERİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Bu surenin tefsiri incelendiğinde 1. Ayetin işaret ve müjdesi yanında özellikle sadıkların, 8. Ayetin mana ve tefsirini daha ciddiyetle düşünmeleri gerekmekteydi.
Bu sure ilk ayetinden itibaren; “1- Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun ki;…) hitabıyla ADİL DÜZEN gayreti güden topluluğun cihat metodu ve özellikle onun şahsi manevisinin ilk ayette işaret edildiği gibi cihadını kalemle yapması hasebiyle önemli ve müjdeliydi. Bu sebepten SADIKLARIN bu sureyi okurken cihatta dikkat edecekleri hususlar zikredilmekteydi. Her ayeti kerime ayrı ayrı çok önem arz etmekteydi, fakat Cenab-ı Hakkın lütfuyla bu erlere imkân verdiği vakit kimlere güvenilmeyeceği üzerinde durulmalıydı. Ayet şöyleydi; “Şu halde (Seni ve tebliğ ettiklerini) yalanlayanlara itaat (ve itibar) etme. (Haklı olman ve Cenab-ı Hakkın himayesinde bulunman yeterlidir.)” (Kalem: 8 ) Ayetin sarih manası yanında “özel” manası da dikkatleri çekmekteydi. Bu ayet üzerinde düşünürsek; elbette davamızı yalanlayan hatta inkâr ve hakaret ederek bırakıp gidenler bazı sebepler öne sürseler de, Hak Davanın tebliğcilerinin hakikat uyarılarını hafife almış ya da yalanlamışlardı. Zaten bunlara güvenilmesi ayetle açıkça yasaklanmıştı. Bu da ayetin sarih (açık) manasıydı. Fakat sadık mücahitlere daha da ince bir uyarı vardı. O da; kendi davası içindekilere bu hakikatler açık belgelerle anlatıldığı halde onlara inanmayan, küçümseyen, kendini dava müntesibi gördüğü ve gösterdiği “teşkilat mensubu” kişilerdi. Bu kişilere karşı davranış şekli; genel olarak dışlamadan idare edilecek, özel olarak da “dikkat” edilecekti. Ayeti tekrar edecek olursak; “Şu halde (Seni ve tebliğ ettiklerini) yalanlayanlara itaat (ve itibar) etme. (Haklı olman ve Cenab-ı Hakkın himayesinde bulunman yeterlidir.)” (Kalem: 8 ) bu ayet ve manası üzerinde çokça düşünülmesi gerekliydi.

Yakup G.

Kalem Suresi Tefsirinden Çıkardığım Dersler…
Rabbimizin seçtiği Sadık ve Salih kulların, “Hayat; iman ve cihaddır” şuuru ve imtihan-kulluk sorumluluğuyla, Hakkı tebliğ ve tavsiye yolunda, kalemle ve satır satır gerçekleri yazan, her türlü sıkıntı ve saldırıya rağmen davasından ve Rabbinin rızasından caymayan mü’minlerin bu çizgilerini bozmadıkları sürece, itirazcıların “deli, büyülenmiş, arkalarında karanlık gizli güçler var vs vs ” gibi yakıştırmalarının bir manasının olmayacağı ve aksine Hakk Teâlâ nazarında İzzet, şeref, hidayet, büyük bir ahlak ve seçkin kişiler olduğu…

Bu kişilerin asla eleştiri, hakaret, yalnızlaştırma, aşağılama yapanlara itibar etmemesi, bu tiplerin ve kesimlerin karşısında zerre eğilmemeleri gerekliliği, ve sadece Haklı olmak ve Cenab-ı Hakkın himayesinde bulunmanın yeterliliği İzzet ve huzuruyla yaşanması gerekliliği…

Hak davada sabır ve sebatla, sadece Allah’ın vaadine güvenip teslim olarak cihad etmenin önemi, bunun dünyada İzzet ve şeref ahirette ise rü’yet ve şeref ile taçlandırılacağı ve aksi durumda hem dünya hem ahirette rezil rüsva olunacağını…

İtaat edilmemesi, güvenip değer verilmemesi, iltifat edilmemesi, kıymet verilmemesi, aldırış edilmemesi ve yüz verilmemesi ve üzülünmemesi gereken insan tiplerini…

Dünyalık menfaatler namına biraz daha fazla kazanmak adına işçinin, emeklinin, fakirlerin ve yoksul kesimlerin hakkını gasp etme ve Allah yolunda infaktan vazgeçmenin aslında hem dünyalık hem ahiretlik kayıp ve iflasa yol açacağı…

Dünyalık tüm nimetlerin Rabbimizin bir ikramı ve asıl sahibinin Allah c.c. olduğu şuurunda olunması gerekliliği…

Derslerini çıkardığım, çağın şartları ve insanların ihtiyacına uygun bir tefsir. Rabbin razı olsun, bizleri de hakkını verenlerden eylesin… Amin…

Saffet

Kur’ani Gerçeklere Sahip Çıkan Hakkın Emrindeki Kalemdir
Allah (cc) Kaleme yemin ederek Surei Celilede aslında Kalemin yazdıklarının El Hak değişmez doğrular olduğunu bildirmiştir. Bu doğruları savunan Kalemin sahibleri olan Hakkı temsil eden şahsiyetler her devirde tebliğde bulunmuş insanları kötülüklerden, yanlışlıklıklardan, fenalıklardan, aşırılıklardan Batıldan ve batıl düzene hizmetkarlıklardan insanları men etmişlerdir. Savaş illa kılıçla kalkanla değil günümüzde Kalemle yapılmaktadır. Hakkı, hakikati eğik bükmeden zamana ve kişilere bağlı kalmadan Kur’ani gerçekleri açık açık yazan tek Basın yayın organı Milli Çözümdür. Şeytani düzene baş kaldırıp savaş açmıştır. Bunun karşısında Batılın da kalem temsilcileri Hakka karşı şeytanın emrinde çalışmaktadırlar. Kurani gerçeklere karşı harp etmektedirler. Şeytanın hizmetkarlığını yapan Siyonizm sömürü sistemine karşı Aziz Erbakan Hocamızın başlattığı Adil bir Dünyayı kuracak Projelere sahip çıkan bugün Hakkın tek temsilcisi Milli Çözüm ve Şahsi Manevisi Muhterem Ahmet Akgül Üstadımızdır. Allah kalemine kuvvet versin. Allah (cc) davasına sahip çıkanlara yardım edecek va’adine muhalefet etmeyecek Batılı sonunda yok edecektir. Selam Hakkı savunup bu yolda tüm gücüyle çalışanların ve istikamet üzere canını feda edenlerin üzerine olsun.

Enbiyâ 18
Hayır, doğrusu Biz Hakkı Bâtılın üstüne fırlatırız, O da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o (bâtıl ve barbar rejimler) yok olup gitmiştir. (Allah’a karşı) Nitelendiregeldiğiniz yakışıksız sıfatlardan dolayı eyvahlar size. [Not: Beyni parçalanan ve fikriyatı boşa çıkarılan bâtıl ve barbar sistemin, geri kalan görkemli gövdesinin çökmesi ve çözülmesi artık kolay ve kaçınılmaz olacaktır.]
https://www.mealikerim.com/21/enbiya/18

Abdussamet Çağlar

Satır satır, ilmek ilmek işlenerek Adil Nizam geliyor..
Kalem’in ve Söz’ün Sahibi’ne bizleri talebe eden Rabbimize sonsuz şükürler ediyoruz.

Zalim düzenin değersiz ve kibirli bahçe sahipleri, zalim sistemin sahibi, yönetici, partisi ve tebası, Mennain lil hayr cenahı ve sütübozuk zenimler istemese de Allah nurunu tamamlayacak, bulutlar dağılınca ve sabah olunca bahçelerinin darmadağın olduklarını gösterecek ve tarih şerefli kalemlerle tekrardan yazılacaktır inşallah. Bu Allah’ın vaadidir. Toplum bunu hak ettiği için değil ihtiyaç olduğu için Allah bunu mutlaka yaşatacaktır.

Mehmet S. PINAR

Milli Görüşün Bahçesi ve Bahçıvanları!
Erbakan Hocamızın varisleri ve takipçileri olduklarını iddia edenlere de bu Kalem Suresinde ciddi bir ihtar bulunmaktadır…
Yemende San’a çölünün Savran bölhesinde bağı ve bahçesi bereketli bir adam vardı.. Bu bahçeden devşirdiği ürünlerle herkese infakta bulunur, dinin temel esaslarını ayakta tutar, toplumun istifadesine sunardı.. Gün gelir vefat eder.. Ancak bu adamın çocukları, babalarının tutum, amel ve davranışlarını bıraktılar, cimrilik, kin ve nefret yolunu tuttular.. Ve Allahın çetin azabı onları ellerindekileri ile yerle bir etti…
İşte bu gün de, İnsanlık tarihinin en büyük devrim ve değişiminin rehberi olan Aziz Erbakan Hocamızın başlattığı bu hareketin siyasal temsilcisi konumunda olan hem Saadet Partisi ve yine Erbakan Vakfı, bu bereketli İman ve Cihad bahçesinin nimetlerine her zamankinden daha fazla muhtaç olan bu topluma, malesef bu bahçenin nimetlerini takdim ve taksim etmeyi bırakın, kendileri bile istifade etme şerefinden mahrum hale geldiler….
Bu bahçenin vefakar, takva, ihsan, sadakat ve şuurlu varisi olan Milli Çözüm ve Şahsı manevisinin devşirip önümüze sunduğu bu nimetlerden hakkıyla istifade eden ve nankörlük etmeyen kullardan olma ümidiyle….

Rahman ve Rahim Allahın adıyla!
……….

“Gerçek şu ki, Biz o bahçe sahiplerine bela verdiğimiz gibi, bunlara da bela verdik (vereceğiz). Hani onlar, sabah vakti (erkenden ve kimseye haber vermeden) onu (bahçeyi) mutlaka devşireceklerine dair and içmişlerdi. [Not: “Sarm”: Bağ kesmek, üzüm ve meyve devşirmek anlamına geldiği gibi, bir şeyi kökünden kesip koparmak ve tamamen ayırmak anlamına da gelir. Bunlar gönüllerince bağın kendisini değil, meyvesini devşirmeyi kastetmiş olsalar da yeminlerinde şöyle demişlerdir: “Vallahi o bağı sabahleyin mutlaka ve kesinlikle keseceğiz”. Oysa bu tamamen kendi ellerinde değildi. Gerek o bağın, gerek kendilerinin sabaha çıkıp çıkmayacaklarını dahi bilemezlerdi. Ama dünyaya düşkünlükleri, davalarını ve kutsallarını istismar etmeleri, kötü niyet ve tıynetleri onları böyle bir gaflet ve hıyanete sürüklemişti.]

(Bu konuda) Hiçbir istisna yapmaya (ve temkinli davranmaya gerek görmemişlerdi.) [Yani, kendi kudret ve güçlerine o kadar güveniyorlardı ki, “Allah’ın izniyle” demeden, “kendi bağlarımızın meyvelerini toplayacağız” diye kesinlikle yemin etme gafletine düşmüşlerdi.]

Fakat onlar uyuyorlarken, Rabbin tarafından dolaşıp-gelen bir bela-afet onun (bahçesinin, çiftliğinin, atölyesinin, ticarethanesinin ve partisinin-hükümetinin) üstünü sarıp-kuşatıvermişti. [Not: Evet, onlar bu gaflet ve hıyanet içinde iken Rabbin tarafından oluşan ve zalimlerin peşinde dolaşan İlahi bir emir, bir afet o bağın altını üstüne çevirmişti. Bir rivayete göre bağın bulunduğu vadiden bir ateş çıkıp o bağı kökünden yakarak kavurup bitirivermişti.]

Sonunda (bahçe) kökünden kuruyup-kapkara kesilmişti. (Böbürlenip hıyanete yöneldikleri tüm imkânları ve istismar teşkilatları ellerinden gitmişti.)
…..

Necmettin

KUR’AN-RESUL SAYESİNDE!..
Vahye tam teslimiyet,ne üstün halmış
Yüksek hakikat dolu,her hecesinde
Bu azim ilme sebep,Erbakancaymış
Rehber, adanmış gündüz,hem gecesinde!..

Hala kutlu kalemle,destanlar yazar
İman ilim ahlak cihad,örneklik yapar
Meali Kerim ile ,Kur’an açıklar
Meydan okur küfre,Kur’anın sayesinde!..

Kur’anı hem zahir hem,batın kavramış
Mübarek ömre seksen,kitap sığdırmış
Deccalizmi Süfyanı,korku kaplamış
Şer saltanat yıkılır,Milli Çözümle!
Tüm insanlık kurtulur,Adil Düzenle!…

HASAN ÇELİK

RABBİM BİZLERİ BAHÇE SAHİPLERİ GİBİ KAYBEDENLERDEN EYLEMESİN,SARP YOKUŞU AŞANLARDAN EYLESİN İNŞALLAH
Kalem süresinde şu kişilerden uzak dur, onlara uyma itaat etme, o kişileri bizlere tanıtarak pişmanlık duyacağımız sonrasında dünyamızı da ahiretimizde kaybetmemize sebep olacak, hem bu dünya da hem de ahirette ah vah edeceğimiz durumlara düşmemiz için bizleri uyarmaktadır. AHİRETTE KESKE SANA UYMASAYDIM KESKE GELEN ELÇİLERE TABİ OLSAYDIM diyenlerden olmamak için bizleri uyarmaktadır.

BİR DE BAHÇE SAHİPLERİ GİBİ OLAMAMIZ İÇİN BİZLERİ UYARMAKTADIR. Müslüman olupta bu bahçe sahiplerinin düşündükleri gibi düşünme gafletine ne yazık ki kapılabiliyoruz. Rabbim bizleri muhafaza buyursun. Meali Kerim okumayı adet haline getirerek(hergün 5 sayfa metin+5 sayfa meal) bu dersleri uyarıları sürekli alıp bu hatalara düşmekten kendimizi kurtarabiliriz, kurtarabilenlerden oluruz inşallah.

BELED SURESİNDE SARP YOKUŞ TAN BAHSEDİLİR;

90:10-Biz ona (insana, imtihan edilmek üzere Hakk ve bâtıl) ‘iki yol-iki amaç’ gösterdik (ve bunların arasında serbest bıraktık).
90:11- Ancak o, sarp yokuşa göğüs geremedi ve aşamadı. (Kolaycı ve sabırsız insan çetin işe katlanamadı; kolaycılığa ve ucuz kahramanlığa kapıldı.)
90-12:Sarp yokuşun ne olduğunu sana öğreten nedir? (Anlatayım mı?)
90:13-O bir boynu çözmek (borçtan ve kölelik durumundan çaresiz ve esir kimseleri kurtarmak)tır. (Bu tür kefaret ve tavsiyelerle İslam’da kölelik ve cariyelik tedricen kaldırılmıştır.)
90:14-Ya da (sarp yokuş;) şiddetli açlık gününde (ve kıtlık döneminde fakir ve sahipsiz kimseleri) doyurmaktır, (ihtiyaçlarını karşılamaktır.)
90:15-(Ve yine) Akrabalığı (veya yakın tanıdığı) olan yetime (sahip çıkmaktır.)
[b]90:16-Veya (sarp yokuş;) acizlik ve çaresizlik içinde sürünen (miskin-perperişan) bir yoksulu (elinden tutup kalkındırmaktır.)
90:17-(Bütün bunları yaptıktan) Sonra (sarp yokuşu ve zorlu imtihanları kazanmak için; şeksiz şüphesiz) iman edenlerden (Kur’an’ın bütün hükümlerini gerekli ve geçerli görenlerden), birbirlerine (ibadet, hizmet ve musibete karşı) sabrı tavsiye edenlerden, birbirlerine merhameti (adalet ve şefkati) tavsiye edenlerden olmak (lazım)dır.[/b]
90-18-(Bunun gibi başarılması gereken çetin imtihanları kazananlar) İşte bunlar (Ashab-ı Meymene), kutlu ve mutlu tarafın adamlarıdır. (Kitaplarını da sağ tarafından alacaklardır.)

44. AYETTE DE Yani, açık din düşmanlarına ve Müslüman dava adamı görüntülü münafıklara kulak asmayın, onların işi bize kalmıştır. Bilmeden bir kimseyi helake sürüklemenin bir şekli de şudur: Zalim ve doğruluk düşmanı birine bu dünyada sıhhat, mal, evlat, başarı gibi bazı nimetler verilir. Böylece kendisinde hiçbir günah ve yanılgı olmadığını zannederek Hakka karşı gizli düşmanlığa, zulüm ve isyana battıkça batıp tükenmektedir. Bu nimetlerin kendisi için bir bağış değil, bilakis felaketine vesile olduğunu fark etmemektedir.

N.Gündüz

İlahi uyarılara uymayanların akıbeti…
Kaleme ve yazılan şeye yemin etmek onların önemine, ( günümüzde kalemle yazmanın ne kadar zor olmasına rağmen ,insanlığın kurtuluşuna vesile olacak ilimi , bilgi ve belgeleri hertürlü zorluğa rağmen bıkmadan , usanmadan ve korkmadan yazan Üstadımız Ahmet Akgül Hocamız’ın önemini anlamayı Rabbim bizlere nasip eylesin.)
Verilen nimetlere karşı nankörlük edilmesi halinde, o nimetlerden mahrum olmakla beraber, hem dünyamızı hemde ahiretimizi kaybedeceğimiz uyarılmaktadır.
Her dönemde Hakkı temsil eden ve savunanlar, inanmayanlar tarafından nelerle ve hangi iftiralara maruz kalacağına dikkat çekilmektedir.
Yüce Allah kâfirleri tehdit ederek hak ile batıl, dünya ve ahirette kendilerine apaçık belli olacağında kimin deli olduğunu ve kimin aklının daha üstün, yolunun , din ve akidesinin daha doğru olduğu­nu pek yakında bileceklerini belirterek tehdit etmektedir.
Bunu da Yüce Allah’ın dininden kimin saptığını, kimin ise hidayet, hak ve doğruluk üzere olduğunu bilmesi pekiştirmektedir. O da kıyamet gününde herkese amelinin karşılığının verileceğidir.
“Bugünkü zalimlerin ve düzenlerinin de beklemedikleri bir anda, aynı akıbetlere uğrayacaklarını işaret edilmektedir.”
Sure sona ererken Peygamber (s.a.)’e müşriklerin eziyetlerine karşı sabretmesini emretmekte, davetini tebliğde sıkılmaktan, daralmaktan, onu sakındırmaktadır ki böylelikle o da Yunus (a.s) gibi olmasın:
“Artık Rabbinin hükmüne sabret ve o balık sahibi gibi olma…” (Kıyamete kadar bütün inananların bu ölçü ve emirler doğrultusunda hareket etmeleri istenmektedir.)

Osman Nuri

Dünyada hakikati görmeyecek şekilde kalbi kör olmaktan kurtulmanın en temel şartı yaşadığımız dönem içindeki HAKKIN ELÇİSİ OLAN REHBER ŞAHSİYETE tâbi ve taraf olmanın lüzumu…!!
Gerçekten söylendiği gibi, günümüze endeksli bir şekilde güncel bir tefsir niteliğinde KALEME alınmış bir meal ve tefsir olmuş… Saygıdeğer ve kıymetli yazarımıza çok teşekkür ediyorum…
KALEM SURESİ 3. AYETİ okuyunca hemen hepimizin olduğu gibi bizimde ilk aklımıza Üstadımız Muhterem Ahmet hocamız geldi… Hocamız şu dijital çağda dahi hala, yazdıkları kitapları , makaleleri, şiirleri vb. yazılarını KALEMLE yazmaktalar ve tabi ki bilgisayarda yazılandan 2kat 3kat 5 kat daha fazla enerji ve zaman harcamaktadırlar…Bu 3. Ayet büyük bir müjde ve ilahi bir mesaj içermekte olduğunu görmekteyiz… Hocamızın yazdığı 85 civarı kitabı, binlerce makalesi, şiirleri …vb. hizmetlerini düşündüğümüzde ve bunları sadece KALEMLE yazdığını gördüğümüzde bu hayata bu kadar eseri ve çalışmayı sıkıştırmak konusunu titizlikle irdelediğimizde ve ayrıca yüksek bir hidayet, dirayet ve feraset ile yazılanların dosdoğru olmasını da düşündüğümüzde [b]İLAHİ BİR MESAJ[/b] içerdiğini fark ediyoruz…

[b]Buradan şuraya gelmek istiyorum : Nisa 59. Ayette rabbimiz buyurur ki:[/b]
Ey iman edenler! Allah’a itaat edin (Kur’an’a uyun), Peygambere (sünnetine tâbi olun), ve sizden olan “Ulu’l-Emr’e” (yani, inandığınız gibi Hakk ve hayır üzere sizi yönetenlere, adil devlete ve hükümete, gerçek ilim ve içtihat ehline) de itaat edin. …….

Kur’an’ı okuduğumuzda görüyoruz ki, işte burada Kalem suresinde olsun, İsra suresi olsun, Nisa suresi olsun, Kur’an bizlere Allah’ı, Resulullah’ı anlamanın kavramanın ve onu yaşamanın yolunun , dönem dönem, asır asır , zaman zaman, Allah c.c. tarafından gönderilen elçileri arayıp bulup tâbi ve taraf olmadan , itaat ve sadakatımızı göstermeden Allahça yaşayamaz , Allahça bir ömür sürmemiz mümkün olamayacaktır….

Mus ab

Hakkı Ortaya Koyan Fikrin (Milli Çözümün) Karşısında Batıl ve Enikleri Darman Duman Olmakta
[b]Aziz Erbakan Hocamızın[/b]-Milli Görüşün-İnsanlığının kurutuluş projesinin karşısına bir ömür nice nice şeytanın hap has enikleri çıktı.
Durmadılar yorulmadılar bıkmadılar, ardı ardına, hep birlikte, bir daha çıktılar.

Başbakan, milletvekili, tarikat şeyhi, Prof, mafya, sadık dava eri(!), nurcu, sağcı-solcu olarak, bin bir kılığa bürünerek, tek maksatla (Adil Düzenin yeryüzünde kurulmasını engellemek hedefiyle) [b]Erbakan Hocamız[/b] ve projelerinin karşısındalardı.

Bu cenkte kılıç kalkan demode (çok az kullanılır) olmuştu. Şeytan en etkili yöntemini (Hz. Adem’e ve Annemize cenneti kaybettirdiği silahını) kullanılıyordu.

Zehirli fikirlerle; Kandırma, şaşırtma, fitne, fesat, haktan görünme… oyunlarıyla (Müslümana hem “Kur’an’dan-Peygamberden tarafım” dedirtiyor hem de faizi meşru, zinayı serbest bırakanı iktidar etmeyi hayati mesele gösteriyorlar.”

Şeytanın şaheseri, Şeytanın şaheser enikleri.
Gücüde ellerine geçirince…

İnsanlık cebesinde nöbet tutan sadık, samimi Milli Görüşçülere zehirli oklar, yağmur gibi geliyordu.

Özellikle Milli Çözümün kaleme aldığı yazıları okumayanlar için nerden geldiği belli olmayan zehirli oklara karşı savunmasızdılar.

Çünkü ok; Başkanı Numan’dan, abisi Gül’den, hocası Müslüm’den, bilgesi Arınç’tan, Durduyan’dan, seçtiği başbakandan, dış ülkelerde bile nam yapmış Feto hazretlerinden geliyordu.
İşte böyle bir esnada [b]Aziz Erbakan Hocamızın En Sadık ve Bilge talebesi Üstad Ahmet Akgül Hocamız[/b] kalemiyle şeytanilerin karşılarına çıkarak (teşbihte hata olmasın bedeniyle kalkan oluyordu) sadık-samimi Milli Görüş şuuruna sahip vatan evlatlarına.

Gece-gündüz, yaz-kış, bir ömür, yorulmadan, bıkmadan, oklar bedenini hedef almasına rağmen, bazen gafillerin “sen delirdin” deyip çelme takmak istemelerine rağmen “O” hep onlara kalkan oluyor.
Kalemiyle;
Hakkı ortaya getirmesiyle.
Hak fikrin karşısında (Fetö vb.lerin) kirli oyunlarını deşifre etmesiyle.
Ve doğru yolu yazmasıyla; işbirlikçi-zındık sahte tarikatların kucağına düşürmeyerek.
O’dan Erbakan müjdelerini okuyunca; Kötülük merkezi İsrail’i hedefe yerleştirip, Siyonizm’in yenileneceğine inanarak destanlar yazılıyordu.
Akp ile birleştirilmenin intihar olduğu okununca, hainlerin oyunu, sadıkların zihinlerinde boşa çıkıyordu.
Adil Düzen Kitabından; Selem senedini, faizi kaldıran sistemi velhasıl “Adil Düzen” okununca, kapitalizme (Siyonizm’e) atom bombasından daha etkili bir bomba atılıyordu.
Milli Çözümün kaleme aldığı yazılar ve tesir gücü her halde en iyi Adil Düzen kurulduğunda anlaşılacaktır.

Kalemin, satır satır yazılanların yani fikrin önemine, yazılmasına bir sure ile de dikkat çeken Kur’an’ımızın Kalem Suresini okuyunca; [b]Milli Çözüm Üstad Ahmet Akgül Hocamızın[/b] yazıları daha bir anlam kazanmakta.
Oysa O (Kur’an), âlemler için, ancak bir Zikir (makamındadır; öğüt, hatırlatma, hüküm ve üstün bir şeref kaynağıdır. Kur’an hikmet ve hakikatin yegâne dayanağıdır). Kalem 52

Mücahit D.

Uyarı ve Müjde!
Başımıza gelen bütün musibetler kendi ellerimizle işlediklerimizden, bütün iyilikler ise Rabbimizin merhametinden dolayıdır. Allah’ın vermiş olduğu nimetleri kendimizden bilip şımarmamak gerektiğini öğreniyoruz. Ayrıca; sözde Mümin görünen münafıkların ve din düşmanlarının pek yakın zaman da perişan olacaklarının müjdesi verilmektedir hamd olsun. Herkesin insanca yaşayacağı, o kutlu değişime çok az kalmışken, nefsimizin esiri olmayıp, önce kendimizi sonra dünyayı değiştireceğiz İNŞALLAH

Necati

Milli Çözüm’ün kalemle ve satır satır yazdıklarını bizler de göreceğiz, onlar da göreceklerdir.
Kimin hidayete erdiğini…
Kimlerin şerefli ve izzetli olduğunu…
Kimlerin pek büyük bir ahlâk üzerinde olduğunu…
Bizler de göreceğiz, onlar da göreceklerdir.
Sinsi ve siyasi hedeflerle katıldıkları İslami hareketleri, şahsi kaprisleri ve şeytani hevesleri doğrultusunda kullanmaktan ve kendilerinin asıl mahiyetini sezen sadıklara hakaret ve iftiradan asla sakınmayan ve camianın alın terini ve birikimini, liderlik rolüyle kendi hizmetine sokmaya çalışan hainleri yakında bizler de göreceğiz, onlar da göreceklerdir.
Kimlerin fitneye tutulup çıldırdığını…
Kimlerin meftun ve mecnun halini aldığını…
Kimleri gizli güçlerin kullandığını…
Kimlerin Kendi yolundan şaşırıp-saptığını…
Kimlerin şeytani çevrelerin güdümüne girmiş birisi olduğunu…
Bizler de göreceğiz onlar da göreceklerdir.
[b]İşbirlikçi hainler üzerine zillet ve rezalet damgası vurulacaktır![/b]
Hem kendi nazarında zelil ve hem de toplum içerisinde değer verilmeyen, bu yüzden sürekli yemin edip duran, aşağılıklar…
Herkesi ayıplayıp kötüleyenler…
Söz getirip götürenler…
Hayrı engellemeyi sürdürenler…
Saldırgan ve olabildiğince günahkârlar…
Çok cimri, bencil, menfaatçi ve beleşçiler…
Zerre kadar kimseye bir hayırda bulunmayanlar…
Zorba, saygısız, asılsız ve ayrıca kulağı kesikler…
Mal ve evladı fazla olduğundan dolayı kibirlenenler…
Kur’an ayetleri okunduğunda: “Bunlar bizleri değil, geçmiş nesilleri anlatıyor” diyerek kendilerini sorumsuz görenler…
Kur’ani hükümler, günümüzde gereksiz ve geçersiz olan çağ dışı kurallardır diyenler…
[b]Üzerine zillet ve rezalet damgası vurulup bu kötü gidişat değiştirilecek; işbirlikçi hainlerin kinleri ve kirli yönleri herkese gösterilecektir!.[/b]
İşbirlikçi hainlerin “Yazıklar olsun bize, gerçekten azgınlar ve haktan sapkınlarmışız!” diyeceği günler yakındır!
Kendi vehim ve tahminlerini mutlak hakikat yerine koyan, seçip beğendiği her şeyin mutlaka kendilerinin olacağını iddia edip kof bir gurur ve kuruntu ile davrananları…
Bizler de göreceğiz, onlar da göreceklerdir.
Hain ve zalim rakiplerin; her şeyin kendi arzuları ve planları doğrultusunda ve yolunda gittiği şeklinde aldatılıp duran bir kimseler aleyhinde hazırlanmış gizli bir planı, bizler de göreceğiz, onlar da göreceklerdir!

Hüseyin Aydın

Ve yine bir vakit Rabbiniz şöyle buyurmuştu: ‘Andolsun eğer şükrederseniz gerçekten size (nimetlerimi) artırıveririm ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz Benim azabım pek şiddetlidir.’ İbrahim Suresi 7
Allah’a karşı nankörce bir tavır göstermenin ve gereği gibi şükretmemenin sonucu, sahip olduklarını kaybetmektir. Allah c.c. sahip olduğumuz nimetlere şükredebilmeyi, kıymetini bilmeyi nasip eylesin, bizleri bu nimetlerden ayırmasın. Özellikle de cahiliye toplumundan uzaklaşma, tefekkür ve riyazet yeri olan, Efendimiz s.a.v.’in cahiliye insanlarının nefret ve kötülüklerinden kaçmak için sık sık sığındıkları, Allah’a iltica edip yakardıkları ve yakınlaşma vesilesi yaptıkları Hira Mağarası misali Millî Çözüm’den ayırmasın.

HALİL .ALTUNTAŞ

Satır Satır yazanlara ,ilmik ilmik dokuyanlara Selâm olsun.
Elhamdülillah
Bir sure ancak bu kadar net ,açık ve herkesin anlayabileceği bir şekilde meal ve tefsir edilebilir. Ayet ve hadisler in rafa kalktığı, ilahiyatçı ve din görevlileri nin kendi nefsine ve iktidarın isteğine göre ayet ve hadislerin yorumlandığı bu dönemde böylesine muazzam bir KURAN’I KERİM MEALİ hazırlayan MUHTEREM AHMET AKGÜL HOCAMIZDAN ve siz değerli MİLLÎ ÇÖZÜM ekibinden ALLAH razı olsun. İnsanlık alemine ve İslam’a bundan daha büyük bir eser bırakılamazdı.

Bizler Kuran’ı Kerim’i ve meali ni kendimize muattab alıp,sanki ayetler bana hitap ediyor diye okursak ,hayatımıza yön veren en büyük kılavuz olduğunu görürüz.

Cansel

Kur’an’dan nasibimizi arttır Allah’ım
Kur’anın, eskilerin hikâyeleriymiş gibi lanse edilip, çağımızı aydınlatması engellenirken…
Manası yozlaştırılıp, kapsamı kısırlaştırılırken…
Kur’an kılıflarına, arapça lafzına, kalplere hapsedilirken…
Kur’an, bir parçası dillere pelesenk edilip bütünü unutulurken dolayısıyla Hakk gizlenirken…

Bizlere;

[b]1) “Rabbimiz bu ayetiyle bize ne demek istiyor?” diye düşünmeyi yani [u]ALLAHÇA’YI[/u] öğreten…

2) Geçmiş zamandaki temsillerle günüzümüzü ilişkilendirip sosyal düzendeki eksiklik ve yanlışların farkına varmamızı sağlayan…

3) Kıymet verilmemesi gereken insan tiplerini bize betimleyerek ilişkilerimizi düzenleyen, psikolojik ve ruhsal sağlığımızı koruyan…

4) İmtihan ve İstidraç sırlarını, Mümin’in tavrını, Kur’anın mahiyetini bizlere bildiren…
[/b]
Bu tefsir için Ahmet AKGÜL Hocamızdan ve emeği geçen yazarlarımızdan Allah binlerce kez razı olsun…

Necmiye

Ogün mal ve makam fayda edermi sanıyorsunuz . Uyanın ve kendinize gelin diye uyarıyor Rabbimiz.
Ayağın üstünden örtünün kayıp açılacağı bütün gizli gerçeklerin ortaya çıkacağı ve onların secdeye çağrılacakları gün isteseler de artık bunu yapamayacaklar. Çünkü hepsi kendilerini ve avanelerini kurtarmaya güç yetiremez (hale düşmüş durumdadırlar.

43- Gözleri korkudan ve dehşetten düşüp şaşkınlaşmış, kendilerini de zillet sarıp-kuşatmıştır. Oysa onlar, daha önce sapasağlam iken secdeye ve Kur’an’a itaat ve teslimiyete davet edilirlerdi de tenezzül edip buna yanaşmazlardı.

44- Artık bu Hakk sözü ve Kur’an’ın hükmünü yalan sayanı ve kendi hevâ ve kuruntularına uyanı Sen Bana bırak! Ki, Biz onları hiç bilmeyecekleri bir yönden ve fark etmeyecekleri yöntemlerle derece derece adım adım helake ve dalâlete yaklaştıracağız. [Not: Yani, açık din düşmanlarına ve Müslüman dava adamı görüntülü münafıklara kulak asmayın, onların işi bize kalmıştır. Bilmeden bir kimseyi helake sürüklemenin bir şekli de şudur: Zalim ve doğruluk düşmanı birine bu dünyada sıhhat, mal, evlat, başarı gibi bazı nimetler verilir. Böylece kendisinde hiçbir günah ve yanılgı olmadığını zannederek Hakka karşı gizli düşmanlığa, zulüm ve isyana battıkça batıp tükenmektedir. Bu nimetlerin kendisi için bir bağış değil, bilakis felaketine vesile olduğunu fark etmemektedir.]

YORUMLAR

Son Yorumlar
16
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx