YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
662eacd817ed6
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 5 3
Bugün : 27829
Dün : 26226
Bu ay : 683151
Geçen ay : 453014
Toplam : 23462115
IP'niz : 3.137.181.52

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

LEVENT GÜLTEKİN’İN ERBAKAN KICIKLIĞI

VE

FIRSATÇILARIN KANCIKLIĞI

      

Levent Gültekin denen edep ve erdem fukarasının Rahmetli Erbakan Hocamızla ilgili zırvaları tam bir hidayet kararmasıydı ve vicdan ayarlarının bozulmasıydı. Bu zavallı zırto, içini şöyle kusmuşlardı:

“Hem Erdoğan’ın ve onun siyaset anlayışının ülkede yarattığı tahribattan şikâyet edip hem de bu siyaset anlayışının asıl kurucu lideri, Erdoğan’ın da hocası Erbakan’a övgüler düzmek bana göre hem samimiyet sorunu taşıyor hem de ülkedeki asıl sorunun görülmesini engelliyor. Erbakan’a övgüler düzmek asıl sorunun belli bir siyaset anlayışı olduğu gerçeğinin toplum tarafından fark edilip kabul edilmesini ve bu siyaset anlayışının ülkeye verdiği zararın asıl kaynağının kavranmasını engeller. Bu ülkede yaşanan siyasal sorunun asıl kaynağı kişiler ve onların yanlış uygulamaları değil, belli bir siyaset anlayışıdır. Yani bugün ülkenin içinde bulunduğu durumun nedeni Erdoğan değil, onun benimsediği siyaset anlayışıdır. Yani inancın siyaset malzemesi yapılmasıdır.”

Oysa bu iddia ve ithamların tamamı yalandı ve yalama bir mantık marazıyla sıralanmış saptırmacalardı. Çünkü:

“Önce Erdoğan’ın Erbakan’ın devamı olduğu” safsatası, Erdoğan’ı iktidara taşıyan odakların uydurmacasıydı ve özellikle Erdoğan’a yaramaktaydı ve onu temize çıkarma çabasıydı. Bu soytarılara soruyoruz: Madem Erdoğan da Erbakan’ın devamıydı, hatta aynısıydı, neden Erbakan’a 11 ay dayanamayan odaklar ve uşakları, şimdi Erdoğan’ı 19 yıldır iktidarda tutmaktalardı?

Çünkü sizleri de havlatan merkezler, Erbakan’ın siyaseti; inancına ve temel insan haklarına bir hizmet aracı yaptığını, Erdoğan gibi Din istismarına asla yanaşmadığını çok iyi biliyorlardı. Yahu siz beyinsiz, kör ve sağır takımı mısınız? Ki, Erbakan İslam Birliği sevdalısıydı, bunlar Haçlı AB kapıcısıydı! Erbakan faizsiz Adil Düzen hazırlayıcısıydı, bunlar faizli borç batağında ülke kazanımlarını bir bir satmaktalardı! Erbakan “önce ahlâk ve maneviyat!” diye yola çıkmış ve gereğini yapmıştı. Bunlar İstanbul Sözleşmesi’yle eşcinselliğe kanuni serbestlik kazandırmış ve zinayı suç olmaktan çıkarmışlardı!.. Ey Levent Gültekin, siz bütün bunları anlamayacak kadar saf mısınız, yoksa aklı kiralık ve vicdanı karanlık bi-insaf mısınız?

Levent Gültekin isimli bu şaşkın ve sapkın kişi aşağıdaki beyanlarıyla, iman, itikat ve ahlâk ayarlarının nasıl bozulup yozlaştığını da şu sözlerle açığa vurmaktaydı:

“Dava idealinin; demokrasi, adalet, özgürlük gibi evrensel değerlerin önüne konulmasıdır. Toplumsal barışı sağlayan özgürlükçü laiklik anlayışının tahrip edilmesidir. Ahlakın yerine konan inanç anlayışının toplumsal çürümeyi daha da hızlandırmasıdır. Ümmet, İslam Dünyası denilen tam olarak ne olduğu, kim olduğu bilinmeyen afaki bir topluluğun yararını ülkedeki, bireyin, vatandaşın, toplumun yani Türkiye’nin yararından daha öncelikli gören siyaset anlayışıdır.

Toplumsal bütünlüğü tahrip eden, liyakati bütünüyle devre dışı bırakan; dini inanç temelli, ümmet bilinci çerçevesindeki ‘biz ve onlar’ ayrımına dayalı yönetim anlayışıdır. Akla, bilime önem veren özgür bireyler yerine, esas amacının dindar nesil yetiştirmek olduğunu söyleyen ve eğitim sistemini bu çerçevede düzenleyen siyaset anlayışıdır. Dindarlıktan anlaşılanın da ahlâktan, dürüstlükten, nezaketten uzak, içi boşaltılmış bir din anlayışıdır. İşte bütün bu siyaset anlayışının fikir babası, kurucu lideri, hocası ve bugün siyaset anlayışını uygulayan kişileri yetiştiren, eğiten kişidir Erbakan. İnancı ideoloji haline getiren kişidir Erbakan. İnanç esaslı ‘biz ve onlar’ ayrımını her ortamda kullanan ve bunu toplumun zihnine işleyen kişidir Erbakan. Anadolu Müslümanlığını ideolojik siyasi bir davaya dönüştüren, bu yaklaşımla tertemiz inancımızı toplumu ayrıştırıcı bir değer haline getiren daha doğrusu bu anlayışın ülkede büyümesini sağlayan kişidir Erbakan. İnanç temelli siyaset anlayışının filizlenip kök salmasını sağlayan kişidir Erbakan. Dindar insanların zihninde demokrasi, özgürlük, eşitlik gibi değerlerin yerine itaat kültürüne dayalı bir anlayışın yerleşmesini sağlayan kişidir Erbakan. Ahlâki sorun taşıyan yaklaşımları, tercihleri, yöntemleri ‘dava için’ diyerek meşrulaştıran bu yolun, dindarlar tarafından bir kültür haline getirilmesini sağlayan kişidir Erbakan.”

Oysa Erbakan’ın dava ideali, İslami gaye ve hedeflerdir. Bunların; “demokrasi ve özgürlükler” gibi yaldızlı kavramları istismar ve suiistimal eden Siyonist güçlerin şeytani heveslerinin önüne konulması, elbette imanın, vicdanın, aklın ve ahlâkın gereğidir. Aksi münafıklık halidir.

Erbakan Hoca; gerçek demokrasiyi ve örnek laikliği savunan ve bunun için Adil Düzen programlarını hazırlatan, dolayısıyla “Laikliğin din düşmanlığı ve inananlara baskı aracı” olarak kullanılmasına haklı olarak karşı çıkan insandır.

İman ve Kur’an esasları; kapsamı ve kuralları açıklanmayan ve her türlü rezaleti mübah sayan ve hoşgörü edebiyatıyla boş verme nemelazımcılığına kılıf yapılan bir “Ahlâk” anlayışından, elbette ve kesinlikle üstün ve kutsal konumdadır.

“Ümmet” kavramını ve “İslam Dünyası” yaklaşımını afaki saymak ise açık bir sapkınlıktır. Çünkü bunlar bizzat Kur’an’ın ve Resulüllah’ın en önemli ve öncelikli kurumları arasındadır. Kaldı ki Erbakan’ın İslam Birliği çağrıları ve D-8 programı, Türkiye’nin ve bizim milletimizin de yararına ve çıkarına olan hazırlıklardır. Bir insanın “Ümmet ve İslam Dünyası” kavramlarından kıcık alması için, ya bunların anlamını ve amacını bilmeyen bir akıl fukarası olmalıdır, veya imanî ve vicdani duyarlılığını yitirmiş birisi olması lazımdır.

Erbakan Hocamızın “Biz ve onlar” sözleriyle, bize oy verenlerle vermeyenleri değil; inanç, ahlâk, vicdan ve temel insan haklarına sahip çıkan ve saygı duyanlarla; zalim, sömürücü fitne ve fesat körükleyici şeytani odakları kastettiğini herkes anlıyordu. Ama işte o şeytani odaklar ve uşakları kendilerini deşifre eden bu gerçekler karşısında çıldırıyor ve Erbakan’ın sözlerini çarpıtmaya çalışıyorlardı. Ve yine, Erbakan’ın hazırlama amacı taşıdığı DİNDAR nesil, her türlü yobazlıktan da, yozlaşmışlıktan da uzak; onurlu, şuurlu ve sorumlu bireyler olmaktaydı.

“Bu yazıyı yazmak zorunda kaldığım için çok üzgünüm” diye başladığı hezeyanlarını:

“Ahirete intikal etmiş bir insanın siyaset anlayışına dikkat çekerken onun hakkında olumsuz şeyler yazmak zorunda kaldığım için üzgünüm. Yazacaklarım ona gönül vermiş, saygı duyan, hürmet besleyen insanları muhtemelen incitecek, üzecek, bunun için üzgünüm.” diye sürdüren Levent Gültekin, sağlığında Erbakan Hoca’nın yüzüne konuşamamış, hatta hayatta olduğu müddetçe bu zırvaları yazamamış bir kahraman (!..) ve tüm Milli Görüşçüleri hesaba katmadığını, ciddiye almadığını ve asla korkmadığını haykıracak kadar da pervazsızdı (!..) Ve tabi aslında patavatsızlığını ve kendisini kimlere pazarlamaya uğraştığını da açığa vurmaktaydı…

Levent Gültekin isimli bu zavallı zırvacı, içindeki zehri ve Milli Görüş düşüncesine yönelik kinini şu müptezel ifadelerle kusmuşlardı:

“Sonradan; yanlış, saçma, ülkeye yarardan çok zarar verici olduğunu anladığım, Erbakan Hoca ile beraber oluşan o gençlik hayallerimi, onlar uğruna harcadığım zamanları, emekleri, yaşanmamış aşklarımı, kıymeti bilinmemiş, heba edilmiş gençliğimi, bu hayaller peşinde koşarken ihmal ettiğim çocuklarımı ve bütün bunların hayatımda neden olduğu tahribatı ve o tahribatın yarattığı acıyı yeniden duymak, dahası artık bütünüyle kurtulmak istediğim keşkelerimi, iç çatışmalarımı, iç hesaplaşmalarımı yeniden hatırlamak, yaşamak, hissetmek zorunda kaldığım için de çok üzgünüm. Sadece benim duyduğum acıları değil, rahmetli Erbakan’ın yarattığı bu hayaller peşinde koşarken gençliğini heba etmiş, bunun uğruna hayatı yaşamayı, çocuklarıyla vakit geçirmeyi ıskalamış, bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu duruma bakıp büyük bir hayal kırıklığı yaşayan, bilmeden katkı verdiği bu yıkımın acısını yüreğinde duyan milyonlarca insan var, onlar için de çok üzgünüm. Erbakan Hoca ile kişisel olarak tanışmış, erken gençlik yaşlarında ona büyük hürmet, saygı duymuş, dahası onun evinde, onunla günlerce baş başa sohbet etmiş, bir kısım eleştirilerini, öfkelerini, yaşadığı hayal kırıklıkları onun yüzüne karşı söylemiş, bu nedenle de onun arkasından konuşmamaya özellikle dikkat eden biri olarak bu yazıyı yazmak zorunda kaldığım için de çok üzgünüm.”

“Yazmak zorundaydım çünkü ülkemizin şu günlerde yaşadığı bu karanlıktan, içine düşürüldüğü bu girdaptan çıkış yolunu bulmak için her şeyi açıklıkla konuşmak ve doğru tavrı, tutumu, yaklaşımı geliştirmek zorundayız. Tam olarak neyle mücadele ettiğimizi, neyin mücadelesini verdiğimizi, dahası ülkenin içine düşürüldüğü bu girdaptan çıkabilmek, benimsememiz gereken yaklaşımları netleştirmek için bu konuları yazmak, konuşmak zorundayız.” diyen zırvacı, hiçbir ciddi, ilmi ve gerçekçi bir çözüm önerisi de ortaya koyamamıştı. Çünkü o sadece sahibinin sesi olan bir küfürbazdı.

“İstismara dayalı katı laiklik anlayışını düzeltmek, mücadelesini bunun için vermek yerine; dindar insanların laikliğin kıymetini anlamasını engelleyen, milyonlarca insanın bu değere karşı bir anlayışla yetişmesini sağlayan kişidir Erbakan.” diyen Levent Gültekin, yalanın, iftiranın en bayağısını uydurmakta ve gerçekleri 180 derece çarpıtarak kendi aklınca ve ayarınca Erbakan’a çamur atıp, malum ve mel’un odaklara yaranmaya çalışmaktaydı.

İçine cin kaçmış ve şeytan çarpmış gibi bir hırçınlıkla ve pek az gâvurda görünen bir hınçla, “İslam Birliği’ni oluşturmak ve Adil Düzen kurmak” istediği ve “dindar bir nesil hedeflediği” için Rahmetli Erbakan Hocamıza salyalar akıtarak saldıran Levent Gültekin, Haçlı ve ahlâksız Batının ve Siyonist barbarların “Özgürlükler” kılıfı geçirdikleri soysuzluk, sorumsuzluk ve cinsel sınırsızlık ve doyumsuzluk sistemini savunmaktan da sakınmayacak kadar küstahlaşmıştı.[1]

Peki Levent Gültekin bu cesareti nereden almaktaydı?

O biliyordu ki, Erbakan’a yönelik bu hakaretlerinden Oğuzhan Asiltürk ekibi ve SP yönetimi rahatsız olmayacak, hatta belki de gizli bir memnuniyet duyacaklardı… O biliyordu ki Fatih Erbakan bir tepki koymayacak, babasının vasiyetine bile sahip çıkmayanlar bu hakaretler için de kılını kıpırdatmayacaklardı… Hatta Temel Karamollaoğlu’nun 10 Mart 2021 tarihli twitter hesabından, ayrıca SP sosyal medya hesaplarından: “Levent Gültekin’e yapılan saldırıyı şiddetle kınıyorum” mesajı yayınlaması; dolaylı biçimde, 28 Şubat 2021 tarihinde Erbakan Hocamıza hayasızca hakaretler ve iftiralar yağdıran Levent Gültekin’e destek anlamı taşımaz mıydı!? Evet Levent Gültekin biliyordu ki, Milli Gazete yazarları bu hakaretleri yanıtlamaya değer bulmayacaklar(!) ve Erbakan’ın hatırı için Levent Gültekin kardeşlerine cephe açmayacaklardı…  O biliyordu ki Oğuzhan’ın laytlaştırdığı Milli Görüşçülerden, bu ağır ve asılsız hakaretlere rağmen, himmet ve gayret ehli birileri çıkmayacaktı… Levent Gültekin liboşu biliyordu ki, bu küstahça kustukları yanına kâr kalacak, hatta gizli nifak çetesinden ve masonik şebekeden aferinler alacaktı… Ama o bir konuda yanılmıştı; Milli Çözüm ekibinin onca meşguliyeti arasında bu hıyanet ve hakaretlerin farkında olmayacağını sanmıştı. Beyinsiz başına bu hakikat tokmaklarının ineceğini hesaba katmamıştı. Ey dostlar, bakın ve artık herkesin ayarını anlayın ki, bu yukarıda saydığımız Erbakan istismarcıları Levent Gültekin’i değil, Milli Çözüm’ü haksız bulacaklardı!

Malum ve Mel’un Birgün Gazetesinden Erk Acarer gibi, Amerika’nın kiralık terör şebekesi PKK sevicisi ve demokrasi havarisi züppelerle aynı ağızla ve aynı marazlı mantıkla Erbakan’a sataşan bu Levent Gültekin zavallısına şu şiiri hatırlatmanın tam zamanıydı:

      

Erbakan bir aynaydı, herkes kendini görürdü

Seven de, kötü diyen de; özün söylerdi, haklıydı…

Yükseklere tükürenler, balgam yüzüne dönerdi

Hain kinini kusardı, içinde zehir saklıydı…

      

Erbakan’ın düşmanları, kimler olduğu açıktı

Aynı safta bulunanlar, hepsi korkak bir kancıktı

Ya kiralık bir kuklaydı, ya da kafadan kaçıktı

Hele söyle be hey gafil, Hoca niye yasaklıydı?

      

İşte Erbakan Hocamızın savundukları Laiklik ve Demokrasi kavramlarının, Ahmet Akgül Üstadımızın “Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya” kitabındaki izahları:

I- “İlim”de tartışma ve ispat etme esastır.

II- “Din”de ise ikna ve inandırma vardır.

III- “Düzen”de ise müeyyide (yaptırım) ve icap ederse zorlama kaçınılmazdır.

İslam ise hem “Din“dir. Hem “Adil bir Düzen’in temel esaslarını içermekte”dir. Hem de “İlim“dir… Öyle ise her bir kısmı için, ayrı bir metot ve mantığın bulunması tabiidir.

Bu ilmi ve İslami gerçekler ortada dururken, kurulacak Adil bir Düzen’inbütün vatandaşları, Müslüman olmaya zorlayacağı, Müslüman olmayanlara hayat hakkı tanımayacağı ve herkesi namaz, oruç, gibi ibadetlere mecbur tutacağıgibi yanlış ve yanıltıcı iddia ve isnatlar, kafaları karıştırmaya yöneliktir.

Demokrasi ve Laiklik adına hiçbir sistemin veremediği temel insan hak ve hürriyetlerini, Adil Düzen gerçekleştirecektir. İmani ve ahlâki değerleri yerleştirmek dâhil, her şeyi kanun zoruyla ve devlet baskısıyla yapacaklarını sanan ve savunan Müslümanların; bu yanlış tutum ve tavırları da halkın ürkütülmesinde önemli ve olumsuz bir etkendir.

Kaldı ki laiklik de İslam’a uygun bir kavramdır.

Erbakan Hoca’nın: “Gelin anayasamıza, laikliğin tanımını ve Türkçe karşılığını yazalım!” teklifi hep duymazlıktan gelinmiştir. Çünkü kötü niyetli ve bozuk tıynetli bir kesim, İslam düşmanlığı yapabilmek için, Laikliğin hep böyle muğlak (kapalı) kalmasını istemişlerdir.

Laiklik: Din hizmetleriyle devlet işlerinin birbirinden ayrılması ise, yerindedir.

Laiklik: Farklı din ve mezhep mensuplarına, devletin ve adaletin aynı mesafede kalması ise, güzeldir.

Laiklik: Değişik din ve düşünceye sahip kesimlerin, birlikte hoşgörü ve barış içerisinde yaşama şartlarının hazırlanması ise, tabiî ki gereklidir.

Laiklik: Devletin ve düzenin, belli bir inancın veya din adamları sınıfının güdümüne bırakılmaması ise, elbette isabetlidir.

Laiklik: Herhangi bir dine veya dinsizliğe mensup olmanın, devlet ve hukuk önünde; ne özel bir imtiyaz ve hürmet, ne de kasıtlı bir mağduriyet ve mahrumiyet nedeni sayılmaması ise, herhalde sahiplenmelidir.

Ancak; Laiklik: Bir ülkenin anayasaları yapılırken ve diğer gerekli kanun ve kurumları hazırlanırken, toplumu oluşturan unsurların ve hele kahir çoğunluğun “dinini, manevi değerlerini, gelenek ve göreneklerini, örf ve adetlerini hiç hesaba katmama, esas almama” şeklinde ifade edilmek isteniyorsa, bu hem imkânsızdır, hem haksızlıktır, hem de yararsızdır! Üstelik doğal ve sosyal kanunlara da aykırıdır. Ve zaten Laikliğin böyle anlaşılıp uygulandığı tek bir ülke dahi yoktur. Çünkü halkın kimliğini, kültürünü ve hayat tarzını şekillendiren en önemli etken olan “Dini” dışlayarak hazırlanmış ve halka onaylatılmış despotik düzenler dışında, tek bir demokratik örnek bulunamayacaktır.

Ve bu açıdan bakıldığında, hâlihazır anayasamızdaki Diyanet Teşkilatı Kurumu kanunları ve uygulaması da, laikliğe aykırıdır… Ve “devletin temel nizamını kısmen de olsa dini temellere dayandırma” suçlamasının muhatabı konumundadır!? Hâlbuki; hukuk, halk içindir. Halkın inancını ve manevi ihtiyacını hesaba katmayan ve özellikle “İslam” kokusu aldığı her şeye düşman tavrı takınan bir anlayış ve yaklaşım laiklik değil, ladinliktir (Dinsizliktir) ve laubaliliktir. Çünkü böyle yanlış ve tutarsız bir uyarlama ve uygulama:

• Önce, Devlet-Millet barışını bozacak,

• Din-Devlet zıtlaşmasını ve çatışmasını doğuracak,

• Ülkede huzur ve güven ortamını sarsacak,

• Ekonomiden eğitime, yatırımdan üretime, sanattan kültüre, her yönlü kalkınmayı ve hayırda yarışmayı ortadan kaldıracak,

• Ve nihayet o ülkeyi, dış güçlerin yarı sömürge sahası, hükümetleri ise, uzaktan kumandalı kuklası durumuna sokacaktır…

Bunun en acı ve çarpıcı örneği ise, maalesef, Türkiye’dir. Nisan 2004’teki ‘Milli Egemenlik ve Siyaset Sempozyumu’ sırasında Sn. Recep T. Erdoğan’ın “Batı’da bir söz vardır: parayı veren akıbetine hakim olur” ifadeleri; Türkiye’nin, küresel sermayenin ve Siyonist bankerlerin, IMF garantisiyle verdiği borç paralarla nasıl esir alındığının, bir nevi dolaylı itirafı gibidir. IMF bir banka değil, Amerikan devleti adına faizli kredileri tahsil etmede kefalet garantisi sağlayan küresel bir faktoring kurumu gibidir ve hâlâ alınan bütün borçlar için IMF’ye kefalet bedeli (Komisyon) ödenmektedir.

Bir zamanlar Laiklik bahanesiyle, başörtüsüne, İmam-Hatip lisesine sataşanların… Ve gelişmeleri Kur’ani bakış açısıyla değerlendiren ve doğruyu söyleyenlere savaş açanların, özellikle Batı’ya yaranmak isteyen yönetimler döneminde mantar gibi ve izinsiz olarak çoğalan kiliselere ve masum bir din tebliği yerine, Türkiye’yi sömürgeleştirmeyi amaçlayan misyonerlik faaliyetlerine niye ses çıkarmadıkları(?) üzerinde dikkatle düşünmelidir. Zaten güdümlü hükümetler bu gibi sorunları çözmenin değil, istismar etmenin peşindedir. Ve yine dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün, Denktaş’ın “Annan Planıyla bağımsızlığımız elden gidiyor” sözlerine karşı: “Hangi egemenlikten bahsediyorsun… Bir kasa portakal satamıyorsun… Ülkende futbol maçları yapamıyorsun!” şeklindeki sömürge valisi tipi talihsiz tepkisi de bu tür hükümetlerin ve faizci-teslimiyetçi ve AB’ci zihniyetlerin, İslamcılık dejenereleri ve demokrasi demagojileriyle ülkemizi ve geleceğimizi hangi karanlık neticelere sürüklemek istediklerinin bir göstergesidir. Öyle ise; acilen ve kesinlikle:

• Evrensel hukuk kurallarına,

• Temel ve genel insan haklarına,

• Toplumumuzun tabii yapısına ve tarihi mirasına,

• Halkımızın inanç ve ahlâk esaslarına uygun olarak, “Laiklik”in tanımı, ilgili ve ilmi otoritelerce mutlaka yapılmalı ve bu Türkçe tarifi anayasamıza yazılmalıdır. Ki, her önüne gelen, Laikliği keyfince yorumlayıp yozlaştırmasın ve hele bu laiklik, İslam düşmanlığı şeklinde uygulanmasın”… Ki savcılarımız ve hâkimlerimiz de, hangi temel yasalara ve hangi genel esaslara dayanarak karar vereceği konusunda sıkıntı ve şaşkınlık yaşamasın…

Bu arada şunu da hatırlatalım ki, Atatürk Tevhid-i Tedrisat Kanununu, o dönemde Türkiye’de yaygınlaşan ve kendi dilleriyle eğitim yapıp Hristiyan kültürünü aşılayan yabancı okulların tahribatından gençliğimizi kurtarmayı ve Milli Eğitim programıyla neslimizi koruma altına almayı amaçlamıştır. Ama ondan sonra gelenler, Atatürk’ün çıkardığı bu yasayı, tam aksine Milli ve manevi eğitim veren İmam-Hatiplere karşı kullanmaya başlamıştır. Aslında Adil bir Düzen’de ve asil bir yönetimde, bütün okullarda, kendi seviye ve statüsünde milli ve manevi değerler en ilmi ve etkili metotlarla öğretileceğinden, bugünkü sıkıntıların çoğu kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Çünkü Adil Düzen; bilinen mezhep ve meşrep taassubuyla değil, genel İslami prensipler ve temel insani gereksinimler doğrultusunda hazırlanmıştır. Sünnilerin de Şiilerin de, dindar kesimlerin de kalenderlerin de ortak ihtiyacıdır.

Kelime ve Kavramların Yozlaştırılması

Yeni oluşan sistemler ve medeniyetler, kendisinden önceki düzen ve dönem içerisinde kullanılagelen birtakım kelimelere, yeni manalar yükleyerek, özel kurumlar yanında, orijinal kavramlar da geliştirirler. Aslında hiçbir dil / lisan ne kadar zengin olursa olsun, birbirinden farklı sistemlerin hepsine birden, tamamen yeni ve orijinal kelimeler veremezler. Öyle ise, sistemleri teşkil ve temsil eden unsurların, ortak bir lisan disiplini oluşturması gerekir. Her sistem bu ortak kelimeleri alır, kendi amaçları istikametinde kullanır ve onlardan özel ve orijinal bir “kelimeler ve kavramlar ağı” meydana getirir. İşte İslam dini ve medeniyeti de cahiliye döneminde öteden beri bilinen ve konuşulan “Allah, İslam, İman, Küfür, Nebi, Resul, Akıl, Kerem, Takva, Cihat” gibi kelimelere, öylesine yeni ve orijinal anlamlar yüklemiş ve öylesine yeni ve özel kavramlar meydana getirmiştir ki, kıyamete kadar gelişen bütün zamanlara ve bütün şartlara ışık tutacak ilmi, imani, ahlâki, siyasi ve iktisadi bütün sorunlara çözüm ve çareye esas olacak bir “değişmez doğrular” bütününü insanlığa hediye etmiştir.

Açıkça görülüyor ve anlaşılıyor ki, Kur’an dili ve İslam medeniyeti cahiliye döneminde kullanılan ve konuşulan kelime ve deyimlere özel ve orijinal manalar yüklemiş ve yepyeni kavramlar türetmiştir. Arapçanın şaşılacak derecede zengin bir kelime hazinesine sahip olması ve mevcut kelimelerden yeni kelime ve kavramlar üretmeye de oldukça müsait bulunması da bu işi kolay hale getirmiştir.

Ama maalesef giderek Kur’an’dan uzaklaştıkça, içten ve dıştan tahribatlar arttıkça; zamanla İslami kavramların yozlaştığına ve içi boşalan cevizler gibi, sadece kavramların kalıbı ve kabuğu olan kelimelerin elimizde kaldığına şahit olmaktayız.

Öyle ise bu “Kelime”lerin Islahı ve Evrensel boyut kazandırılması lazımdır ve zaten Demokrasi ve Laiklik amaç değil araçtır.

Toplumda beğeni kazanmış ve hatta insanlığın genel beklentisi halini almış bazı doğru “Kelime“ler, kötü niyetli insanlar tarafından “yanlış manalarla doldurulup şeytani maksatlar” için istismar edilmektedir. Bugün bunların başında ise “Demokrasi” ve “Laiklik” gelmektedir. Halbuki mesela “Hukuk” kavramının, evrensel kurallara ve beşeri bir icma (evrensel konsensüs) ile kabul edilmiş temel ve tabii esaslara dayanması gerektiği gibi, Demokrasi ve Laikliğin de böylesine genel ve gerekli bazı kurum ve kavramlara uyması lazım gelir.

Nasıl ki, oyun sahalarının ve kale direklerinin boyutlarını ve futbolun kurallarını, Türkiye şartlarına göre değiştirmemiz mümkün değilse, “Demokrasi, özgürlük ve insan hakları” gibi kurum ve kavramları da, keyfimize göre eğip bükmemiz, bunları sadece kendimize reva görmemiz, bir çifte standart ve art maksat ifadesidir. Evet, Türkiye’de Demokrasi ve Laiklik açıkça istismar ve suiistimal edilmektedir. Ülkenin büyük çoğunluğunu oluşturan Müslümanlara, inandığı gibi yaşama ve İslam’ın kurallarını uygulama hakkı verilmemektedir.

Evet, kanaatimce, çok kullanılan Demokrasi ve Laiklik gibi “Kelime”lerin artık izahı ve ıslahı gerekmektedir. Yeniden yorumlanması bir ihtiyaç haline gelmiştir. Her türlü istismar ve suiistimalden korunacak şekilde sağlam kalıplara ve tanımlara kavuşturulması icap etmektedir. Bilindiği gibi, toplumların arzuladığı ve ulaşmaya çalıştığı bazı değerleri ve dengeleri ifade etmek için, yeni kelime ve kavramlar türetilmiştir. İşte Laiklik ve Demokraside bunlardan birisidir.

Laiklik; “Devlet düzenini, din adamları sınıfının ve din istismarının güdümünden kurtarmak, farklı din ve mezhep mensuplarının, birlikte barış içinde yaşama şartlarını hazırlamak” amacını ve anlamını belirten, evrensel bir kurum ve kavram olarak düşünülmekte ve düşlenmektedir, ki bu anlamda güzel ve gereklidir.

Demokrasi ise, “Halkın her kesiminin, aktif ve etkin olarak yönetime katılması, zorbaların ve devrim yobazlarının köleliğinden kurtarılması ve insan onuruna yakışır bir hürriyet ve haysiyet ortamının hazırlanması” heves ve hayalinin bir simgesi olarak dile getirilmektedir, ki bu amaçla önemli ve önceliklidir. Bu iki anlam ve amaç, temelde İslam’ın ruhuna da uygun düşmektedir.

Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğru ile yanlış açıklanmıştır“[2] ve “Sizin dininiz size, Benim dinim Banadır“[3] ayetleri bu amaçtaki laikliğe… “Onların (yönetim) işleri aralarında şura (danışma ve dayanışma) iledir. Bir haksızlığa uğradıkları zaman, yardımlaş(acak ve haklarını koruyacak kurum ve kuralları oluşturmaktad)ırlar”[4] ayetleri ise yine bu anlamdaki demokrasiye uygun görülmektedir.

Ne var ki özellikle ülkemizde, maalesef bugüne kadar laiklik adına bazılarınca din düşmanlığı yapılmış, dindarlar hayattan ve hükümetten dışlanmış, ve laiklik; “Dine baskı hükümeti” veya “Dine karşı olanların hâkimiyeti” şeklinde uygulanmıştır. İşte, bu yanlış ve haksız uygulamalar yüzündendir ki, laiklik denince bazı kesimlerin kafasında hemen din düşmanlığı algılanmaktadır. Ve yine demokrasi, pek çok ülkede ve Türkiye’mizde, “Diktatörlüğün, saltanat yerine seçimle yürütülmesi… Krallığın Firavunlardan Karunlara (sömürücü sermaye baronlarına) devredilmesi… Mutlu bir azınlığın, demokrat köleler yapılan çoğunluğa hükmetmesi” şeklinde yozlaştırılmıştır.

Bu yanlış ve yozlaştırılmış uygulamalara rağmen “Laiklik ve Demokrasi” hâlâ insanlığın ortak hayali ve ideali konumundadır. Yani insanlık din-devlet barışmasını ve farklı dinlerin bir arada yaşamasını, haklı olarak arzulamaktadır. Öyle ise gerçek ilim ve fikir adamlarına gereken, ilahiyatçı yazar ve araştırmacılara düşen, insanlığın bugüne kadar “Laiklik ve Demokrasi” diye arayıp da bulamadığı, arzulayıp da bir türlü ulaşamadığı “değerlerin ve dengelerin” İslam’da bulunduğunu anlamak ve anlatmaktır.

Bu ilmi ve insani gerekleri ve bu İslami doğruları ve değerleri ise, bugün insanlığın ortak malı konumunda olan ve herkes tarafından kullanılan ve savunulan “Laiklik ve Demokrasi” gibi evrensel kelimelerle açıklamamız daha uygun olacaktır. Yani demokrasi ve laikliği, yeniden yorumlamamız lazımdır. Daha doğrusu bu kelime kalıplarına, ilmi ve insani olan asıl manalarını yerleştirip topluma sunmamız bir ihtiyaçtır. Böylece;

a) Hem zaten bilinen ve peşinen kabul edilen evrensel “kelimeler”le gerçekleri ve insani gerekleri (ihtiyaçları) anlatmamız kolaylaşacaktır.

b) Hem de İslam’ın “Silm” kökünden barış ve bereket medeniyeti olarak evrensel bir boyut kazanması ve insanlığın ortak değerleri halini alması mümkün olacaktır. Öyle ise bu kelimelerden korkmak ve kaçmak anlamsızdır. Ve zaten insanların bildiği ve benimsediği bazı ortak “kelimeler”le onlara yaklaşmak, Kur’an’ın hükmü ve tebliğin şartıdır.

De ki; ey ehli kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek ve müsavi olan bir “KELİME”ye gelin“[5] ayeti bu gerçeği anlatmaktadır. Zira her ne kadar, Yahudi ve Hristiyanlarla Müslümanların Allah inancı ve kavramı çok farklı ise de, en azından Allah’ın varlığını ve ahiret hayatını kabul eden “ortak kelimeleri” bulunmaktadır. Evet bazı Hristiyan ve özellikle Yahudi bilginlerinin “birtakım kelimeleri YERLERİNDEN DEĞİŞTİRİP”[6] doğru kelimelere yanlış kavramlar yüklemiş ve böylece pek çok haksız ve ahlâksız uygulamalara yönelmiş olduklarını Kur’an haber vermektedir. Bu tiplerin İslam alimleri içerisinde de maalesef örnekleri görülmekte, Kur’ani kavramlar nefsi heves ve hesapları için, yanlış yorumlanmak ve yozlaştırılmak istenmektedir. Bize düşen o kelimeleri ilmi anlamlarına ve İslam’ın amaçlarına uygun olarak yorumlamak ve tebliğimizi bu yolla insanlığa ulaştırmaktır.Allah bâtılı imha eder ve Hakkı kelimelerle ortaya koyar“[7] ayeti de, bazı gerçekleri, insanlığın bildiği, benimsediği ve ortak değeri haline getirdiği kelimelerle anlatmak gerektiğine izin ve işaret buyurmaktadır. Zaten Allah-u Zülcelal Hazretleri “Kitabı (Kur’an’ı) Hak ve mizan olarak indirmiştir.“[8] Bizim inancımıza göre Kur’an, “Mutlak doğrular” manzumesidir. Yani Kur’an asla değişmeyen ve değerini yitirmeyen ölçüler getirmiştir. Her şeyin, bu ilmi ve insani kurallara göre düzenlenmesi ve değerlendirilmesi, insanlığın mutlaka menfaatinedir. Çünkü İslam, tabii ve evrensel olan hayat ve huzur prensiplerini getirmiştir.

Bu nedenle “Laiklik ve Demokrasi” gibi evrensel boyut ve beğeni kazanmış kelime ve kavramları, yozlaşmaktan ve yanlış uygulamaktan kurtarıp, bunların izahına ve ıslahına çalışmak ve ilmi temellere oturtmak hem gerekli hem de güzeldir.

İslam’ın gözden kaçan çok önemli iki özelliğinin:

1- Hukuk ve adalette “İçtihat dönemini” getirip, değişen ve gelişen bütün şartlara ve ihtiyaçlara uygun yorumların, kuralların ve kurumların hazırlanmasını; İlim adamlarına görev olarak yüklediğini ve hamdolsun bunun âlimlerimizce çok ciddi ve sağlam sistem ve disipline bağlandığını.

2- Hükümet ve yönetimde ise “Cumhuriyet dönemini” getirdiğini; Hz. Peygamber Efendimizin (SAV) yerine hiç kimseyi resmen ve alenen tayin etmeyip sahabenin ve ümmetinin “Kendilerini yönetecek kimseleri, yine kendi hür iradeleriyle seçebilme yolunu ve sorumluluğunu gösterdiğini ve böylece cumhuriyet kapısını açtığını bilmeden yapılan yorumlar isabetli olmayacaktır.

 


[1] (Bak: acikcenk@gmail.com Bu yazıyı yazmak zorunda kaldığım için…)

[2] Bakara: 256

[3] Kâfirûn: 6

[4] Şura: 38-39

[5] Al-i İmran: 64

[6] Nisa: 46

[7] Şura: 24

[8] Şura: 17

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Orhan ATAY - E. Türk Harb-İş Sendikası Gn.Bşk.

Orhan ATAY - E. Türk Harb-İş Sendikası Gn.Bşk.

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
30 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Kemal Serkan

Milli Görüş’ün Tek Temsilcisinin ve Aziz Erbakan Hocamızın En Sadık Talebe ve Takipçisinin MİLLİ ÇÖZÜM ve Şahs-i Manevisinin Üstad Ahmet AKGÜL Olduğunun Tescillendiğinin Belgesidir Bu Son Malale!…
Aziz Erbakan Hocamıza iftira attıklarını zanneden ey müfteriler, sotarılar, karaktersizler , genleri de kromozom bulunmayan şarlatanlar ; bombalarınız her daim elinizde patlamakta , zerre zarar ziyan verememektesiniz ERBAKAN’A…

Ey Saadet Partisi Temsilcileri,
Ey Milli Gazete Temsilcileri ve yazarları,
Ey Milli Görüş’ün MİLKO’ları,
Ey Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı ve Diğer Teşkilat görevlileri,
Ey Erbakan Vakfı’nın Temsilcileri,

Nerdesiniz, onca iftiralara karşı neden sessizsiniz?!
Artık anlayın ve gereğini yapın MİLLİ GÖRÜŞ’ÜN TEK TEMSİLCİSİ VE AZİZ ERBAKAN HOCAMIZIN EN SADIK TALEBE VE TAKİPÇİSİNİN MİLLİ ÇÖZÜM VE ŞAHSI MANEVİSİ ÜSTAD AHMET AKGÜL HOCAMIZ OLDUĞUNU… Bu hadiseler Milli Görüş’ün tek temsilcisinin ve Aziz Erbakan Hocamızın en sadık talebe ve takipçisi olduğunu TESCİLLEDİĞİNİN SON ÖRNEKLERİNDENDİR. Zaten Adil Düzen projelerine , İslam Birliği projelerine, vb ERBAKAN ZİHNİYETİNİ TERKEDİLMİŞ VAZİYETTE SİYASET YAPAN SAADET VE YETKİLİLERİ DAHA NE KADAR DEŞİFRE OLACAKLAR!!!. Milli Görüş’ün hasbi samimi taraftarlarının artık buna dur demesi ve tuzaklara düşmemesi gerekmektedir.. Balık baştan kokunca malesef vücudun diğer azalarıda kokuşmakta ancak illaki o vücutta sağlam hücreler , kıl görünümlü sadıklar böylesi hadiseler karşısında nereye gidiyoruz diye muhasebeye çekmeliler kendilerini. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan olma konumuna düşmemek için gereğinin yapılması vaktidir.

ALİ ÇAĞIL.

SUSANLAR KUSANDAN ALÇAK!
SUSANLAR KUSANDAN ALÇAK!

Bir mü’mine, iftiraya

Susanlar, kusandan alçak!

Her hileye, entrikaya

Susanlar, kusandan alçak!

 

Tek Allah’a biat eden

Malla canla, cihat eden

Kutlu Zat’a, isnat eden

Susanlar, kusandan alçak!

 

“Hırsız” diyen, Hocasına

Lanet karı, kocasına

Kül atılmış, goncasına

Susanlar, kusandan alçak!

 

Vicdan sönmüş, yok gayreti

Ne tepkisi, ne hayreti

“Dilsiz Şeytan”, çok iğreti

Susanlar, kusandan alçak!

 

Hoca gibi şahsiyeti

Tan edenin, pis niyeti

Yok bunların, haysiyeti

Susanlar, kusandan alçak!

 

Unutma, fani cihandır

Hakkı tutan, şimdi Han’dır

Elbet hayat, imtihandır

Susanlar, kusandan alçak!

 

İslam, Allah yapısıdır

Saadet, Hak kapısıdır

Münafıklar, kir pasıdır

Susanlar, kusandan alçak!

 

Milli Görüş, Hak’ka ricat

Dik durmayan, bulmaz necat

Ey vefakâr, ehli cihat

Susanlar, kusandan alçak!

 

Kalbi kara, AK sanıyor

Adı HAS ya, pak sanıyor

Cahil onu, HAK sanıyor

Susanlar, kusandan alçak!

 

Haydi diril, doğrul artık

Dost uğrunda, yoğrul artık

Hainlerden, kurtul artık

Susanlar, kusandan alçak!

 

Necmiye

illa erbakan hocamızın ismini anacaksınız yoksa ege babalarınıza yaramazsınız .
Hadsizlikte yalakalikta sınır tanımayan, sozde lider
bir avuç sadık aziz hocasına söz vermiş diye susuyor, onlar sustukça sizler daha çok azıyorsunuz içinizdeki erbakan düşmanlığı, öyle dışa döküluyorki, bizler sizin niyetinizi çok iyi biliyoruz ,ama allah sizin içinizi dışa döküyor, milli çözüm çıbanlarınızı deşiyor, yani anlicaniz yakında defteriniz durulecek, maskeniz düşüp jelinizi herkes görecek.

E.Çağıl

Diktatör Kafalılar!
Erbakan Hocamızı anlatmaya ,
Ömürler yetmezken iken !
Çıkıp densizler havluyormuş…
Hocamın çok güzel bir cevabı vardır…
Hadi ordan d…. uşağı sende…

Ayıdan post,kafirden dost olmazmış…
Bunlar anlamıyor, anlamaz ki Allah’ım…
Bir kere hidayeti kararmışsa insanın !
Kendini kör kuyuya atmış ümit yok artık…

O.Ekinci

Erbakan’a İhanetin ve iftiranın karşılığı var
Aziz Erbakan Hocamıza ihanet bu dünyada para ediyor. Bu tipler bunu bildiği için Siyonizme “ben size hizmet etmek istiyorum, ne olur bana da bir menfeat sağlayın” diye yalvarıp yaranmaya çalışmaktadırlar. Yaranmanın en güzel yolu da Siyonizmin en büyük düşmanı ve mazlumların lideri Erbakan Hocamıza iftira ve ihanettir. Bunun yanında iktidarın en büyük destekçileri de bu levent gültekin gibi tiplerdir. Bu şekil yazılar yazıp herm iktidarı temize çıkartma gayreti hem de iktidar destekçilerini zinde tutma gayreti göstermektedirler. Burdan da anlaşılıyor ki; Hem yandaşların hem de karşı cephede gibi görünenlerin yuralı aynı merkezlerin elinde.

Mücahit BACAK

Komik ve Şımarık Çocuk
Milli Çözüm Dergisi her zamanki gibi Aziz Hocamıza karşı salyalarını akıtmayı meziyet sayan densizlere ilk elden ve en net şekilde cevap veren tek ağız olma şerefini yine bırakmadı hamdolsun. makale yorumlarıyla da gereken cevaplar verildi. Dikkatimizi çeken bi husussa bu densizin makalesindeki bi ifade oldu. Neymiş arkadaş Arkadaş hocamızla günlerce evinde birlikte sohbet etmiş de kızgınlıklarını eleştirilerini yüzüne karşı söylemiş de vikvikvikmiş de cikcikmiş. Güldük mü hem de çok güldük. ulen şortu kısa denyo her tarafından cayır cayır yalan ve iftira aktığı burdan belli. Birincisi Erbakan dediğin insan gecesini gündüzüne katıp o toplantıdan bu organizasyona sürekli dava hizmetiyle bir dakikasını bile boşa geçirmeden koşturan bir insanken günlerce senin anırtılarını dinleyecek vakti nerden buldu. İkincisi diyelim ki o vakti buldu sen eleştirilerini kızgınlıklarını söyledin de Erbakan başını öne eğip sustu mu?. Şeytanın şebekesi siyonizme kafa tutan lider senin gibi emzikli şeker müptelasının eline kapağını vermedi mi ? Hani şimdi atma recep din kardeşiyiz diyecem ama Aziz Hocamızın da dediği gibi hangi inancın evladı (burda tohumu daha uygun olur sanki) olduğun bile belli değil) üçüncüsü diyelim ki yedik hadi buna da inandık o zaman senin bu itirafın daha o zamanlardan büyük küçük bilmeyen, edepten irfandan yoksun bir ahlaksız olduğunun tescili değil mi. Sen daha o günlerden başlamışsın bugün nasıl bir kiralık vitrin mankeni olacağını göstermeye. Manken demişken eskiyen vitrin mankenlerinin sonu nerde bitiyor söylememize gerek yok heralde.

Saffet

YAZDIKLARIM İÇİN SİZDEN ÖZÜR DİLEMİYORUM BAY LEVENT GÜLTEKİN ………..
Öncelikle içinizi dışınıza dökmüşsünüz yani Erbakana kustuğunuz iftiralar Hocamızın şahsında Hak din İslamadır. Sizin bu çıkışınızın arkasında kimlere hangi makam için göz kırptığınız çok yakında elbette anlaşılacaktır. Ancak sizi bu şekilde konuşmaya iten neden;Erbakanın sarsılmaz İslam anlayışından inacından dik duruşundan Hakkı temsil etmiş olmasından kaynaklıdır. Dine olan kininiz gözünüzü kör etmiş olmalı. Bu iftira dolu hakaretleri sizi aynı ile değil misli ile iade ediyorum…Kötü söz sahibine aittir. Yükseğe tükürmeyin döner yüzünüze gözünüze bulaşır.
Benim asıl kızgınlığım; Erbakanın arkasından günah çıkaran Saadet partisi yetkilileri,Erbakan vakfı Yetkilileri,Aile bireyleri, Tarikat Hoca takımları niye kimseden hala bir tıs bile yokya sizde hiçmi vicdan yok. Erbakanı anma programında metiye düzenler nerdesiniz.Aziz Hocamızın “Siz hangi milletin evlatlarısınız sözü” hiç kulaklarınızı çınlatmıyor mu ?

AŞIK KEMALİ

ERBAKAN KABUSU
Cennet mekan aziz Erbakan Hocamızın vuslatının 10’uncu yılını geride bıraktığımız şu günlerde, nereden beslendikleri bizlerce malum olan nasipsizlerin, aziz hocamıza havlama cüretkârlığına soyunduklarını görüyoruz. Aslında meydanın boş olmadığını onlar da biliyor, onlara kemik atan efendileri de…
Biliyorlar ki, aziz Erbakan Hocamızın sadık takipçileri olan Milli Çözüm ekibi, onlara kemik atıp beslemeyecek, etkili kuduz aşılarını anında yapacaktır. Tıpkı bu makalede ve yorumlarda olduğu gibi…
Peki bu durum bize neyi hatırlatıyor, “Erbakan’ı siyasetten öldürüp gömmek yetmez, üzerine beton dökmemiz lazım” diyen Siyonist Yahudi stratejisini…
Hayır üzerine beton da dökseniz; siyonist mahfillerin panzehiri, aziz Erbakan Hocamızın kabusundan asla kurtulamayacak rahat uyku uyuyamayacaksınız…!!!
O kabus, sadece et yığını olan beyninizi kemirdikçe kemirecek; hainlik, alçaklık, kalleşlik yaptığınız her yerde karşınıza çıkacak, Konya tabiri ile “Ümüğünüzü sıkacak” ve nefes alamayacaksınız…
Ya adam olup hizaya geleceksiniz ya da bu kabusla yaşamaya çalışacaksınız…!!!

Yakup G.

Demokrasi taparlara Allah çok demokratik bir akıbet lütfetsin İnşallah…
Sözde objektif gazetecilik takiyyesi altında tüm siyasileri eleştiriyormuş gibi yapıp ve sözde Erdoğan’ı eleştirmek bahanesiyle Aziz Erbakan Hocamız aleyhinde salyasını akıtan bu tasması salınmış PKK ve fetö artığı, bu yazılarını sözlü beyan ettiği TV kanalına çıkmadan önce günlerde Fatih Erbakan’ın da konuşmacı olarak katılması bilinçli ve programlı bir hakaret olsa gerek…

Yukarıdaki de yazıda da altı çizildiği üzere;
“Erdoğan’ın Erbakan’ın devamı olduğu safsatası, Erdoğan’ı iktidara taşıyan odakların uydurmacasıydı ve özellikle Erdoğan’a yaramaktaydı ve onu temize çıkarma çabasıydı. Bay Gültekininin yaptığı da tersten siyasetle Hem Erbakan isminin üstüne beton dökmek ve hem de Adil Düzen kavramlarını kirletmekti…Sizleri de havlatan merkezler, Erbakan’ın siyaseti; inancına ve temel insan haklarına bir hizmet aracı yaptığını, Erdoğan gibi din istismarına asla yanaşmadığını çok iyi biliyorlardı….
Oysa Erbakan İslam Birliği sevdalısıydı, bunlar Haçlı AB kapıcısıydı! Erbakan faizsiz Adil Düzen hazırlayıcısıydı, bunlar faizli borç batağında ülke kazanımlarını bir bir satmaktalardı! Erbakan “önce ahlâk ve maneviyat!” diye yola çıkmış ve gereğini yapmıştı. Bunlar İstanbul Sözleşmesi’yle eşcinselliğe kanuni serbestlik kazandırmış ve zinayı suç olmaktan çıkarmışlardı!..”

Erbakan demek diye sözlerine başlayıp iftira salyalarını akıtan bu yaratığa aynı dil ile kendisine bir ayna tutalım…

Levent Gültekin demek müfteri demek,
Levent Gültekin demek izandan, insaftan, vicdandan ve insanlıktan bihaber demek,
Levent Gültekin demek dünyevi çıkarlar için omurgasız olabilmek demek,
Levent Gültekin demek pakraduni demek,
Levent Gültekin demek bugünkü şikayet ettiğimiz iktidarın Fikri veledi zinası demek…
Yanlış anlaşılmasın bunları kötülük manasında söylemiyorum.

Şimdi bu son cümleyi buraya ekliyorum ki sarf ettiğimiz sözleri hakaret kabul etmesin sakın. Çünkü kendisi de Aziz Erbakan Hocamıza sarfettiği sözlerden sonra aynısını yapmıştı. Biz de cümlemizin sonuna ekleyelim ki “objektif eleştirmen!” Olalım…

***
Erbakan nasıl bir kazık çakmış ..ki bu kininiz hala daha bitmemiş.

Aydın diye TV kanallarına çıkıp cahillerin sav ve yalanlarını gerçekmiş gibi bu millete yutturup sözde muhalefet edeyim derken hala daha AKP’ye çalışıyorsunuz. Aslında bunu bilinçli ve bir amaç uğrunda yapıyorsunuz. Çünkü davanızın ne olduğunu çok iyi biliyoruz.

Ne olduğunu, kim olduğunu hiç bilmesek bile, sadece; bir yaratık Erdoğan’a saldırma bahanesiyle Erbakan’a salyasını akıtıyorsa o yaratık ters siyaset yaparak Erdoğan’a ve AKP ye çalışıyor demektir …

Oysa Erbakan Hoca iftiraların aksine;

-laikliğe karşı değildi, doğru tanımlanmasından taraftı,

-din istismarı asla yapmadı, dini siyasette kullanmadı, sadece ve sadece siyaseti insanlığa hizmet için dini bir vecibe görerek yaptı ve mücadele etti,

-bu sebeple yolsuzluk ve hırsızlık gibi tabirler asla üzerine yapışmaz ama Levent Gültekin gibi alçakların alnına yapışır. Çünkü yolsuzluk ve hırsızlık yapan milletin gelirini 2-3 kat artırıp cebini doldurmaz, Akp gibi cebini boşaltır. Bu alçakların bu cümleleri bile millete ve devlete değil kirli merkezlere hizmet ettiklerinin ispatıdır.

Hasılı sözde demokrasi taparlara Allah çok demokratik bir akıbet lütfetsin İnşallah… Aldığın beddualar bile sana belini doğrultturmaz bu hayatta…

Mehmet Sezai Aydıngö

Haddini bilmezlere,haddi bildirilmeli
Bu siyon uşakları,meydanı boş bulmamalı.Elinde kalem ve mikrofon olan tüm müttaki ve mütedeyyin kardeşlerimizin duyarlı olup,gereken yere gereken cevabı vermesi,bizleri sevindiriyor.

SEMİZ Kemal

MAYA LAZIM
Levent Gültekin denen zavallıya kızmak yerine acımak lazım. Cennet mekan aziz Erbakan Hocamızın yanında kaldığını söyleyip, yıllarının boşa geçmesine hayıflanıyor. Oysa aziz hocamızın yanında kalmak yerine; yanında durmuş olsaydı şuurlu olacak ve sapıtmayacaktı…!!!
Bu sonuç kesinlikle Levent Gültekin denen zavallının suçu değildir…!!! Cennet mekan aziz Erbakan Hocamız böyleleri için ne buyurmuştu hatırlayalım: “Siz zannediyorsunuz ki, un var, su var, tuz var, ekmek yaparım… Bir şeyi unutuyorsunuz, ekmek için maya lazım maya maya. O maya sizde yok!”

N.Gündüz

Şeytanın uşakları…
Böyle alçaklar artık hakikatı reddetmesi yetmiyor, bir de Aziz Erbakan Hocamıza hakaret etmesi gerekiyor ki kendini şeytanlarına ıspatlasın. Ayrıca düşmanlık etmesi gerekiyordu ki zihinlerdeki imajını tazelesin… Tarihin bütün münkir ve münafıklarıyla aynı şeyleri mırıldanmaya başlayan L.Gültekin o kadar küstahlaşmışsınız ki Hakikatı değil, kendini mahkum ediyorsun.
Şerfsizliği açık artırmaya koysalar; sen sende ki bu karektersizliği hemen havada kaparsın.
Bu sözlerinden utanacaksın bir gün, tükürdüğünü yalayamayacaksın, yutacaksın!

İsmet Sezgin.

Levent Alçağına İthafen
Bugün dost ve haysiyetli düşmanlar bile Erbakanın büyüklüğünü dünden bügünleri anlatmalarından görüyor ve hakkını teslim ediyorlar.Yahudinin miknatısına, yemlemelerine takılan 5ci .sınıf uşaklarına hak verecek insan değiler. Ama kendisini Erbakan ödül törenine çağıranların da iç yüzünü ortaya koyan bir gelişmedir. Ama bu olanlara rağmen hala bu iştede bir hikmet arayanlara ne demeli bilmiyorum… Milli görüşe Cihangir İslam gibilerini aday gösteripte milli görüşcülere seçtirenlerinde ayrıca iç yüzünü ortaya koymaktadır.

Necati

SİYONİSTLERE KUYRUK SALLAYIP ERBAKAN’A HAVLAYAN …….. UYARI: KUYRUĞUNUZU KISIN VE SESİNİZİ KESİN! MİLLİ ÇÖZÜM VAR!
SİYONİSTLERE KUYRUK SALLAYIP ERBAKAN’A HAVLAYAN …….. UYARI: KUYRUĞUNUZU KISIN VE SESİNİZİ KESİN! MİLLİ ÇÖZÜM VAR!
[b]Siyonistlere kuyruk sallayan …… Erbakan’a havlama cüretini nereden almaktaydı?[/b]
O biliyordu ki, Erbakan’a yönelik bu hakaretlerinden Oğuzhan Asiltürk ekibi ve SP yönetimi rahatsız olmayacak, hatta belki de gizli bir memnuniyet duyacaklardı…
O biliyordu ki Fatih Erbakan bir tepki koymayacak, babasının vasiyetine bile sahip çıkmayanlar bu hakaretler için de kılını kıpırdatmayacaklardı…
O biliyordu ki, Milli Gazete yazarları bu hakaretleri yanıtlamaya değer bulmayacaklar(!) ve Erbakan’ın hatırı için Levent Gültekin kardeşlerine cephe açmayacaklardı…
O biliyordu ki Oğuzhan’ın laytlaştırdığı Milli Görüşçülerden, bu ağır ve asılsız hakaretlere rağmen, himmet ve gayret ehli birileri çıkmayacaktı…
Levent Gültekin liboşu biliyordu ki, bu küstahça kustukları yanına kâr kalacak, hatta gizli nifak çetesinden ve masonik şebekeden aferinler alacaktı…
[b]Ama o bir konuda yanılmıştı; [/b]
Milli Çözüm ekibinin onca meşguliyeti arasında bu hıyanet ve hakaretlerin farkında olmayacağını sanmıştı. Beyinsiz başına bu hakikat tokmaklarının ineceğini hesaba katmamıştı.
Ey dostlar, bakın ve artık herkesin ayarını anlayın ki, bu yukarıda saydığımız Erbakan istismarcıları Levent Gültekin’i değil, Milli Çözüm’ü haksız bulacaklardı!

ALİ ÇAĞIL.

LEVENT GÜLTEKİN VE SESSİZLİKTEN İSTİFADE EDEN ARSIZLARA!
LEVENT GÜLTEKİN VE SESSİZLİKTEN İSTİFADE EDEN ARSIZLARA!
Öncelikle açık tavrınız, münafıkları kıskandırır tarzda, hatta müminleri de şükre, vefaya Hak ve hakikatin peşinde olmanın insana verdiği izzetin şükrüne davet etmektedir. Erbakan Hakikatinin kavrayıp hakta mücadele edenlerin; istismarcıları ve sen gibi hakikat inkarcılarını gördükçe Allah’a ne kadar hamt edilse az olduğu şuuruna sevk etmektedir.
Allah’a hamd-ü senalar olsun. Hidayet ne büyük nimet, cehalet ve inkâr güç odaklarına yaranma ne büyük zilletmiş. Bir kere daha şahsını ayna ettiğin zulüm bataklığına duyduğun özlem, geçmiş kavimlerde olanlardan başkası değildi. İşte Hz.Musa’ya isyan eden Yahudilerin örneğinde olduğu gibi; Allah (c.c) onlara cennet nimetlerini tattırması bile onları kendi ruh çirkeflerini ve eski cahiliye geleneklerini özlemeye ve acur , sarımsak gibi isteklerle, asıl dalalet ve rezalet batağına gitmelerini arzuladıkları gerçeğine nasılda ayna olup örnek teşkil etmişsin. Sen daha önce buna benzer hatırlatma ve anma toplantısına Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı döneminde katılmıştın… Erbakan’ın iman ümidinin sana verdiği dünyalık beklentiler belki burada sunulur diye hayal edip katıldığın, fakat umduğun bulamayınca, şimdiki çoğu istismarcıyı da uyarmak zorunda kalmış “benim gibi ahmaklık yapmayın, ümidinizi kesin, yalı Siyonist güç odaklarından bekleyin” feryadını basmışsın. Yine de hakkını teslim edelim “açık inkâr, münafıklıktan evlaymış” ama şimdiki Erbakan istismarcısı münafıkların yaptığını senin ta geçmiş gençlik yıllarında yapmadığını nasıl anlayalım?! Hem o muhterem zat Erbakan Hocamızın evinde ve yakınında bulunup, ajan -münafıklık yapanların adedi de çok çok kabarıkken!..
“Saçma ve ülkeye zarar vermeden başka işe yaramadığını, zarar verici olduğunu anladığını” beyan ederek, var olan Siyonist emperyalist sistemin pisliklerini kutsamaya kalkışmışsın. Belli ki ülke seksen öncesi sağ-sol bataklığı içinde birbirini kırdığı günleri, faizin insanları sömürüp çağdaş köleler yaptığı, üç kuruş uğruna çocuk yaşta yavruların satıldığı, ahlaki ve ailevi yozlaşmaları, islam coğrafyasında ve dünyada dökülen kanların, çiğnenen insanlık onurunu yok sayarak zalime taraflığını açıklamışsın. Bu zorbalığa itiraz eden hakikatin karşısında durmakla Siyonist şeytanlara yalakalık hüneri sunmuşsun!
“Kaybolan gençlik yıllarından ve acılarından” bahsetmişsin. Hele Erbakan’dan önce yaşadığın müreveh (!) hayatından bahset de seni daha yakından tanıyalım!
“Tam olarak neyin mücadelesini verdiğini, bu girdaptan nasıl kurtulunacağını” sorarak ve devamında; “toplumsal bütünlükten farklılıkları koruyarak bir arada durmaktan, dahası muhalefetin bir araya gelerek güçlü bir demokrasi ittifakından” bahsetmişsin? Erbakan anma toplantısında Erbakan’a duyulan minnet ve övgüler belli ki seni çıldırtmış. Yani diyorsun ki; “ey millet sakın ha yeni birlik ve beraberliğinizi Erbakan’ı överek onun prensiplerine destek vererek yapmayın ha!…” Erbakan hakikatini istismar ederken, kantarın topuzunu kaçırıp onun davasını övüp ümit potasına koymanın tehlikesini salık vermişsin. Seni en iyi biz anlıyoruz. Senin gibi nice gavur aşığı bu tezgahta Siyonizm’e yalakalık aşkına heder olup gittiler… Zaten sen de çoğu istismarcı ve dava kaçkınının kanını taşıdığından aslında çoğunun, Aziz Erbakan Hocamızı istismar ettiğini “kendi çocuklarını tanır gibi tanır” ve de bilirsin! Ama yine de bir gevşeklik gösterirler diye de uyarmayı bir borç bilmişsin!
“Cehennemin yolları iyi niyet taşlarıyla döşelidir” uyaranı kendi cehennemine yol etmişsin. Bunca sosyolojik, ekonomik, ahlaki buhranın dünyada Erbakan hakikatinden başka çözümü olmadığını da bilirsin. Ama gene de yükseklere tükürerek balgamını kendi suratında sergilemişsin!

BİZ SÖYLEDİK, SİZ DÜŞÜNÜN!
Bize bühtan etmiş itin birisi
Açığımız neymiş sor hele hele
Edep görmemiş gavur dığası
Soktuğumuz çomağı sök hele hele…

Hakikatten yanaymış, insan olmamış
Mertlik diye sirkatini söylemiş
Belli ki burunları b… çıkmamış
Bilgelik satarlar bak ite hele…

Bir yığın yalanı yazmış satıra
İftira etmiş o büyük makama
Erbakanı almış ringde karşına
Pehlivanlık taslar bak zırta hele hele…

Sadıklar ordusu mertçe vuruşur
Siyona vurunca piyon tutuşur
Pakradun hiçi gibi nura saldırır
Hakkı yıkacakmış bak ker-e hele…

Bu soysuzların aslı astarı bellidir
Anlayana kısa sözüm kafidir
Sizin gibi ne çomarlar devrildi
Hele bir kere daha ür hele hele…

Orhan

Susanlar kusandan daha alçakta seyir âleminde!!?
Erbakan hocamız Dünya’da,
Hak Hakim olsun diye;

Adil bir dünya Adil düzen kurulsun diye
tüm hayatı boyunca, düşüncesi fikirleriyle yaşamı ile,mazlumlar ve müslümanlar için dost Rehber, Siyonist ve Haçlı düşmana halen korku veren ,
planlarını altüst eden muzaffer bir komutan lider korku , tüm insanlığın saadet ve selameti için,
ömrünü hayatını feda etti, bu çalışmaları” hasan değil Hans” bile anladı,

Evet Erbakan hocamızin sayesinde ,yıllardır resmi olarak yanında olduğunu bildiren partideki (SP) Gazetedeki, TV deki kurmaylar!? Nerede?
ve yeni kuralan Parti (RP) nerede?

Levent Gültekin, Erbakan hocamızın düşmanların ayağına galoş olmuş.

Hüseyin Selman İsen

YANINDA KITMİR’LİK DEVLETTİR BİZE
KİM HAİN, KİM ZALİM?

Şerefim kulluğum, ey Dost kapında

Alnım ak başım dik, duruşum ondan…

Devrim bekliyorum, dünya çapında

Şeytana Siyona, vuruşum ondan…

Hak davaya sızmış, marazlı moruk

Takva rolü yapar, nifakta doruk

Ahmaklar anlamaz, beyinler koruk

Nerde iz’an vicdan, soruşum ondan…

Erbakan Hoca’nın, vasiyetini

Saklıyor soysuzlar, vaziyetini

Hâlâ sorgulamaz, “has niyetini!?”

Dangalak densize, sarışım ondan…

Bu dünya imtihan, fani vatandır

Müflis kimse tembel, gafil yatandır

“Haksızlığa susan, dilsiz şeytandır!”

Nefsimle İblis’le, yarışım ondan…

AB kapıcısı, dindar kahraman

Faiz fuhuş kumar, her günah harman

Zahirde Müslüman, fikren Brahman

Haine beddua, kargışım ondan…

Bak İsrail ilhak, etti Golan’ı

Amerkan gâvuru, hemen onadı

Hâlâ “Normalleşme”, iptal olmadı

Korkak iktidarla, uğraşım ondan…

Hak yoldaki zahmet, servettir bana

Sanmayın eziyet, külfettir bana

Yanında “Kıtmir”lik, devlettir bana

Sultanım haykırıp, duruşum ondan…

Kur’an nizamına, karşıymış vıcık

Bu yüzdenmiş Milli, Görüş’e gıcık

Oysa iman irfan, varsa azıcık

Savaşım Hak için, barışım ondan…

Vücut ağacımda, başladı gazel

Evvel Ahir Rabbim, Ebed ve Ezel

Taksimi adildir, takdiri güzel

Her olanı hayra, yoruşum ondan…

Hakka yanaşmayan, halktan kaçarım

Zalime kâfire, buğuz saçarım

Allah’ım tek Sana, avuç açarım

Dönüp dergâhına, varışım ondan…

Herkese yabancı, çevreden ayrı

Çabamızda kimse, dokunmaz hayrı

Milli Çözüm garib, kalmışız gayrı

Geçmez bu pazarda, kuruşum ondan…

Ali Çağıl / MİLLİ ÇÖZÜM 2020

Osman Nuri

Siyonistlerin Kudurduğunu ve Çaresiz Kaldıklarının Görüntüleri Yüreğimize Su Serpmekte MİLLİ ÇÖZÜM SAYESİNDE!..
Siyonizm Kudurmuş Vaziyette. Nerden mi anladım!:
Şu örnek yeterli olsa gerek:
İstismarcı ve Siyonizmin kuklası olmaktan öte gidemeyen , işbirlikçi A. Davutoğlu 10. Yıl Kutlamalarında konuşmasında şöyle bir ifade kullandı dedi ki : “Hocamı z Oradan da ( Şuan ki Makamı Şerifinden) Türkiye Siyasetine Yön Vermeye Devam Ediyor” demişti…

Evet hem İSTİSMARCILAR , hem de KARŞIT GÖRÜŞE sahip olanlar ERBAKANIN PROJELERİNE BETON DÖKME GÖREVLİSİ OLMUŞLAR. Çünkü bu kuklaları konuşturan yazdıranlar ERBAKAN ZİHNİYETİ OLDUĞU ve YAŞADIĞI MÜDDETÇE HEDEFİMİZE ULAŞMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR düşüncesinden hareketle bu aşağılık varlıkları kullanmaya devam etmektedir.. Elhamdülillah sonsuz şükürler olsun ki, TOKTAMIŞ ATEŞ’İN ifadesiyle : MİLLİ ÇÖZÜM ÇIKTIĞINDAN VAR OLDUĞUNDAN BERİ NE ERBAKAN’A NE DE ERBAKAN’IN PROJELERİNE LAF SÖYLEYEMEZ OLDUK DEMİŞTİ. Yani eskilerde bir karajter vardı ama yeni kuklalarda ne karakter var, ne şahsiyet var, ne utanma var, ne yüz var, ne de adam gibi adam olmak var.
Sonsuz şükürler olsun ki ERBAKAN VE ERBAKAN ZİHNİYETİNİN SADIK TALEBESİ TAKİPÇİSİ VE TATBİKÇİSİ OLAN MİLLİ ÇÖZÜM VE ŞAHSİ MANEVİSİ ÜSTAD AHMET AKGÜL HOCAMIZI TANIMIŞIZ … RABBİM GEREĞİNİ YAPMA UĞRUNDA GAYRET VE ÇABASINI GÖSTERENLERDEN OLMAYI DAİM KILSIN.

Metin Işık

Fetih suresi 6. Ayeti kerime
İşte bu ayeti kerime her şeyi anlatıyor.

Fetih suresi 6. Ayeti kerime

وَيُعَذِّبَ الْمُنَافِق۪ينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِك۪ينَ وَالْمُشْرِكَاتِ الظَّٓانّ۪ينَ بِاللّٰهِ ظَنَّ السَّوْءِۜ عَلَيْهِمْ دَٓائِرَةُ السَّوْءِۚ وَغَضِبَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ وَلَعَنَهُمْ وَاَعَدَّ لَهُمْ جَهَنَّمَۜ وَسَٓاءَتْ مَص۪يرًا
(Cenab-ı Hakkın İslami harekete ve onun önderi olan şahsiyete zafer ve iktidar vermesi; aynı zamanda) Allah hakkında kötü zanda bulunan (Allah’ın ve Müslümanların süper güçlerle başa çıkamayacakları kanaatini taşıyan, mücahit ve müstakim kimseleri hayalperestlikle suçlayan; ama zahirde mü’min ve müttaki rolü oynayan) münafık erkek ve kadınlara, (ve yine İslam’ın bir kısmına inanıp bir kısmını gereksiz sayarak inkâra ve itiraza kalkışan) müşrik erkek ve kadınlara azap vermesi (ve İslami hareketin aleyhinde çalışanları rezil ve rüsva etmesi) içindir. Ta ki, (kâfirlerin ve hainlerin, Müslümanlar için bekledikleri) kötülük çemberini onların başına geçirsin (diyedir. Hem mü’min ve müttaki geçinip de Kur’an ahkâmına karşı çıkan münafıkların, hem de yanlış yorumlanıp uygulanan laiklik ve çağdaşlık adına İslam’a saldıran müşrik takımının hepsine) Allah gazap etmiş, lanetlemiş ve onları hazırladığı cehenneme (terk etmiştir). Orası ne kötü (ve kahredici) bir gidiş yeridir.

veysel

L. Gültekin ve Dostları!
Şimdilerde “Bilim-Sanat-Teknoloji-Demokrasi” aşığı olan Levent Gültekin kimdi? “Gençliğimi heba ettim, pişmanım” diye yalan söyleyip, salya akıtan bu kişi; klasik bir dönem adamı olmaktan başka bir özelliği olmayan birisi olmaktaydı. Bir dönem Yeni Şafak’çı, sonra Özışıklar’ın gazetelerinde medya tetikçisi ve bugünlerde çok savunduğu “basın özgürlüğü” ve kartel medyası düşmanı.. Sonrasında Aydın Doğan medyasının kadrolu programcısı! Bir dönem pkk sempatizanı sonra pkk düşmanı! Bir dönem Fetö düşmanı sonra yine bir dönem Fetö tv’leri programcısı! Sonrasında “açık sözlü” dönme islamcı ve ne hikmetse SP lider takımından ödül almış bir eleman! Hayat hikayesi, dönme ve yediğini inkar etme nankörlüğü üzerine kurulu bu seviyesize en güzel ve tek cevabı Milli Çözüm veriyor. Hala kendisine ödül verecek kadar muhabbet besleyen beyinsiz takımına gelince; demek ki ayarları da aynı!.

Mehmet S.PINAR

Haysiyetin olsa O Ödülü Almazdın!!
Beş para etmez …….. Sende adamlık olsa düşmanlık beslediğin bir Zatın adına yayınlanan Ödülü! almazdın..İnanmadığın, değer vermediğin, derdine, cefasına zoruna ya da kolayına ortak olmadığın bir Şahsiyetin adına yayınlanan bir ödülü Senin kabul etmen için, ya gerçekten hiçbir şeyden haberi olmayan bir ebleh olman lazımdı…. Ya da her türlü takiyyeyi kendine amentü haline getirmiş, ve hatta Saadetin başına musallat olarak senin gibilere bu ödülü veren Şeytan şebekesinden de bal gibi haberi olan bir şeref yoksunusun, ötesi yok…!

Necmettin

MİLLİ ÇÖZÜM PARATONER İŞLEVİ GÖRÜYOR!..
Hakkı duymuşmuş amma,anlamamış nasipziz
Siyon düğmeye basar,o buradan ötüyor
Erbakana iftira,kusar hatsiz nesepsiz
AKP günahına,ortak etmek istiyor!..

Bunlar ki kutsal nedir,dava nedir bilmezler
Millet ümmet insanlık, sevdası hissetmezler
En büyük hizmet yapan, Erbakan’ı sevmezler
Yakın hesap vermeniz,Adil Düzen geliyor!..

Hocama havlayanlar,gavurca makbul olur
İman pili bitenler,sağa sola savrulur
İnsanlık çıkış arar,bu soysuzluk savunur
Hak batılı yendikçe,arsız burdan hopluyor?..

Milli Görüşe çörek-lenmiş arsız pusuyor
Malesef nesep bağı olan,gafil susuyor
Dava insanıyım diyen,nadan sessiz duruyor
Milli Çözüm paratoner,gibi işlev görüyor
İç dış cümle düşmanın,haddini bildiriyor!..

MÜCAHİD HALİL AKYÜZ

LEVENT GÜLTEKİN DENİLEN ………..
Bu tipler ve bunun gibiler hiç bir zaman eksik olmayacaktır çünkü hak-batıl mücadelesi kıyamet sabahına kadar devam edecek! Amma bu tip kancıklara her zaman cevap verecek iftiralarını çürütecek Sadık samimi müminlerde eksik olmayacaktır! Allah’ın laneti Müminlerin Emiri Muhterem Erbakan hocamıza dil uzatanlara davasını satanlara ve bunca soysuzluk karşında sessiz kalan dilsiz şeytanların üzerine olsun.

Mus ab

İyi ki varsın Milli Çözüm, İyi ki varsınız Üstad Ahmet Akgül Hocamız
Levent Gültekin gibileri sütlerinin gereğini yerine getiriyor.
İslam’a, vatana, hayra, insanlığa, hakka… hizmete adanan bir ömrü inkar eder helal süt içmeyenler. Daha da aşağılığı ise; bir yerlere yaranmak için gelen talimatı yerine getirmek nedeniyle insan “hayvandan daha aşağılık” olması.

İftiralarla dolu sözlerinin sonucunda, Gültekin’in çözüme dair tutarlı(ilmi) bir tek çözüm üretememesi; ayarsız, boş, kof yapısını ve güdümlü tavrını da açık ediyordu.

Daha da Acı olan ise;

Oğuzhan Asiltürk ekibinin ve SP yönetiminin göz kırpar sessizliği ve Milli Görüş kurumlarının tepkisizliği.

Ve Fatih Erbakan’ın, Aziz Erbakan’a atılan iftiralara karşı ölü sessizliği ile “Erbakan İftiracı ekibini” cesaretlendirmesi.

Ve Milli Gazetenin de aynı tutum içerisinde olmasıydı.

[b]Şükürler Olsun ki Milli Çözüm var.[/b]
Ömrünü İslam’a, insanlığa, vatana adamış Aziz Erbakan Hocamıza atılan istisnasız tüm iftiralara gereken cevabı vermiştir.

Yetmez, müfteriler yaptığı çarpıtmanın gerçeğini gün yüzüne her seferinde çıkarmıştır.

Aynı zamanda Makalede de olduğu gibi [b]“Aziz Erbakan Hocamız hayatta olsaydı bu konuya şu şekilde cevap verirdi” hassasiyetiyle[/b] “ilmi bir şekilde, itiraz edilmeyecek nitelikte, insanımızı kucaklayacak hassasiyetle, Erbakanca” görüyoruz ki cevaplar veriliyor.

[b]İyi ki varsın Milli Çözüm, İyi ki varsınız Üstad Ahmet Akgül Hocamız. [/b]

Hasan

Başka cevab veren var mı bu zata
Bu soru bile yetmeli idi insanların aklını başına almaları için,

Önce Erdoğan’ın Erbakan’ın devamı olduğu” safsatası, Erdoğan’ı iktidara taşıyan odakların uydurmacasıydı ve özellikle Erdoğan’a yaramaktaydı ve onu temize çıkarma çabasıydı. Bu soytarılara soruyoruz: Madem Erdoğan da Erbakan’ın devamıydı, hatta aynısıydı, neden Erbakan’a 11 ay dayanamayan odaklar ve uşakları, şimdi Erdoğan’ı 19 yıldır iktidarda tutmaktalardı?

Erbakan “önce ahlâk ve maneviyat!” diye yola çıkmış ve gereğini yapmıştı. Bunlar İstanbul Sözleşmesi’yle eşcinselliğe kanuni serbestlik kazandırmış ve zinayı suç olmaktan çıkarmışlardı!.. Ey Levent Gültekin, siz bütün bunları anlamayacak kadar saf mısınız, yoksa aklı kiralık ve vicdanı karanlık bi-insaf mısınız?

En acısı da,

O biliyordu ki Fatih Erbakan bir tepki koymayacak, babasının vasiyetine bile sahip çıkmayanlar bu hakaretler için de kılını kıpırdatmayacaklardı… O biliyordu ki, Milli Gazete yazarları bu hakaretleri yanıtlamaya değer bulmayacaklar(!)

Erbakan bir aynaydı, herkes kendini görürdü

Cengiz

ERBAKAN DEVRİMİ KAÇINILMAZDIR!..
ERBAKAN DEVRİMİ KAÇINILMAZDIR!.

EY SİYONİSTLER İYİ BİLİN Kİ ÜZERİNE BETON DÖKSENİZ DE YİNE GELİR O!.

Zaman aklı vicdanı izanı olan herkese ERBAKAN HOCAMIZIN haklılığını birkez daha ve yeniden gösteriyor. Bu da toplumun vicdanında (milliyetçisinden sağcısına solcusuna dindarına ) ERBAKAN Hocamıza karşı manevi bir yönelim sağlıyor aslında!.. İktidar ya da muhalefet Liderlerine düşen samimi davranıp ERBAKAN Hocamızın projelerini büyük bir konsensusla hayata geçirmeleridir!.

Ancak şu bir hakikat ki maalesef sistemden beslenenlerle (makam mevki servet şöhret edinenler milleti zıtlaştırarak oy devşirenlerle) bunun gerçekleşmesi imkansız!..

Bundan dolayı halkımızın mevcut kısır siyasi tartışmalar üstü; ERBAKAN HOCAMIZI ve PROJELERİNİ vizyonunu temsil edecek Ülkemizi Ümmeti dizayn edecek Milli ve Manevi üst bir akla yani yeni Adil Bir lidere ihtiyacı var!..

Ülkemiz insanı acı tecrübelerden geçerek de olsa

(ki Erbakan Hocamızın açık ve net uyarılarına rağmen Sn Erdoğan’a AKP’ye hüsnü zanla yönelmenin maalesef daha büyük sonuçları
olacaktır. Hala inaden Ab’ci Bop’cu vb ci.. faizci sömürücü sistem uygulayıcılarına destek
olmanın ilahi adalet gereği elbette ki daha da acı sonuçları olacak.)

adım adım -biraz da mecburi istikamet okarak- Erbakan Hocamızın Adil Düzen İslam Birliği Yeni Adil Bir Dünya Fikir ve projelerine yönelecektir yönelmektedir!..

(Bu yönelimin gecikmesinde Sn Erdoğan’a gafletle duyulan hüsnü zan ve Milli Görüşün siyaseten yanlış temsili en önemli iki etkendir)

Ülkemizin Siyonist ve Emperyalistlerin işbirlikçiliğinden çıkarak yeni bir dünyanın öncüsü olmasını ( Erbakan Hocamızın Fikir ve Projelerine ki tek Milli İlmi İnsani Çözümdür!) engellemek isteyen Dış Güçler Şeytani Odaklar (ele başları şeytandır deccalizmdir) tüm uşakları ile hala Erbakan Hocamıza saldırmaktadır!.. Ama Nafile İnşallah Hiçbir Güç Erbakan Devrimini Engelleyemeyecektir!. Elhamdülillah ki Milli Çözüm Dergisi sadakatle Erbakan Devriminin lokomotifidir!.

Yazıda Erbakan Hocamızın demokrasi laiklik vb kavramlara konulara bakışı izah edildi!.. İftiracı Levent Gültekin kendi kıt aklı (ya da bağlı olduğu karanlık odakların talimatı ile) Erbakan Hocamıza yönelen milyonlarca insanın kafasını karıştırmaya yetendi (ki bunu daha önce de yapmıştı)
Elhamdülillah ki Erbakan Hocamızın videoları kitapları vb apaçık ortadadır!.. Herkes Hocamızın fikirlerinin ne olduğunu oralardan öğrenebilir!. Hakikat güneşi çamurla sıvanmaz!.

Enteresan olan LEVENT GÜLTEKİN’nin laiklik demokrasi gibi kavramları Erbakan Hocamızın anlamlandırdığı gibi anlamlandırmayan yani aynı düşüncelerde olmayan (belki de teşkilat içinde de Erbakan Hocaya ve davaya zarar veren tipleri organize eden) OĞUZHAN ASİLTÜRK vb isimlere hiç laf etmemesi!.. Yani kendince analiz yaptığı özellikler Erbakan Hocamıza ait olmadığı halde Erbakan Hocamıza iftira atarken OĞUZHAN ASİLTÜRK vb isimleri es geçmesi Siyonizmin ve işbirlikçilerinin ortak hedefinin Erbakan Hocamıza ve davasına zarar vermek olduğunu birkez daha ispat etmektedir!

Hiç kimse Erbakan Hocanın anlaşılmasına ve haliyle siyonist zulüm düzenini alaşağı edecek projelerine engel olamayacak!.

Kafirler zalimler fasıklar münafıklar kiralıklar işbirlikçiler istemese de Allah mutlaka nurunu tamamlayacaktır!.

UBEYDULLAH SADAK

Teşekkür
Allah Merhum Erbakan Hocamızdan ve sizden razı olsun. Şükran duyuyorum.

Mustafa Yaprakcı

Yaşa Milli Çözüm
Ama o bir konuda yanılmıştı; Milli Çözüm ekibinin onca meşguliyeti arasında bu hıyanet ve hakaretlerin farkında olmayacağını sanmıştı. Beyinsiz başına bu hakikat tokmaklarının ineceğini hesaba katmamıştı. Ey dostlar, bakın ve artık herkesin ayarını anlayın ki, bu yukarıda saydığımız Erbakan istismarcıları Levent Gültekin’i değil, Milli Çözüm’ü haksız bulacaklardı!

Mehmet Akif AVCI

Sapla Samanı Bilerek Karıştırmak, Tipik Bir Münafıklık Karakteridir!..
“Erdoğan’ın Erbakan’ın devamı olduğu” safsatası, Erdoğan’ı iktidara taşıyan odakların uydurmacasıdır ve özellikle Erdoğan’a yaramaktadır ve onu temize çıkarma çabasıdır. Bu soytarılara soruyoruz: Madem Erdoğan da Erbakan’ın devamıdır, hatta aynısıdır, neden Erbakan’a 11 ay dayanamayan odaklar ve uşakları, şimdi Erdoğan’ı 19 yıldır iktidarda tutmaktadır?

Çünkü sizleri de havlatan merkezler, Erbakan’ın siyaseti; inancına ve temel insan haklarına bir hizmet aracı yaptığını, Erdoğan gibi Din istismarına asla yanaşmadığını çok iyi biliyorlar. Yahu siz beyinsiz, kör ve sağır takımı mısınız? Ki, Erbakan İslam Birliği sevdalısıydı, bunlar Haçlı AB kapıcısı! Erbakan faizsiz Adil Düzen hazırlayıcısıydı, bunlar faizli borç batağında ülke kazanımlarını bir bir satmaktalar! Erbakan “önce ahlâk ve maneviyat!” diye yola çıkmış ve gereğini yapmıştı. Bunlar İstanbul Sözleşmesi’yle eşcinselliğe kanuni serbestlik kazandırmış ve zinayı suç olmaktan çıkardılar!.. Ey Levent Gültekin, siz bütün bunları anlamayacak kadar saf mısınız, yoksa aklı kiralık ve vicdanı karanlık bi-insaf mısınız?

Erbakan’ın dava ideali, İslami gaye ve hedeflerdir. Bunların; “demokrasi ve özgürlükler” gibi yaldızlı kavramları istismar ve suiistimal eden Siyonist güçlerin şeytani heveslerinin önüne konulması, elbette imanın, vicdanın, aklın ve ahlâkın gereğidir. Aksi münafıklık halidir.

Erbakan Hoca; gerçek demokrasiyi ve örnek laikliği savunan ve bunun için Adil Düzen programlarını hazırlatan, dolayısıyla “Laikliğin din düşmanlığı ve inananlara baskı aracı” olarak kullanılmasına haklı olarak karşı çıkan insandır.

Erbakan Hocamızın “Biz ve onlar” sözleriyle, bize oy verenlerle vermeyenleri değil; inanç, ahlâk, vicdan ve temel insan haklarına sahip çıkan ve saygı duyanlarla; zalim, sömürücü, fitne ve fesat körükleyici şeytani odakları kastettiğini herkes anlıyor. Ama işte o şeytani odaklar ve uşakları kendilerini deşifre eden bu gerçekler karşısında çıldırıyor ve Erbakan’ın sözlerini çarpıtmaya çalışıyorlar. Ve yine, Erbakan’ın hazırlama amacı taşıdığı DİNDAR nesil, her türlü yobazlıktan da, yozlaşmışlıktan da uzak; onurlu, şuurlu ve sorumlu bireyler olmaktadır.

Bu zırvacı, hiçbir ciddi, ilmi ve gerçekçi bir çözüm önerisi de ortaya koyamamıştır. Çünkü o sadece sahibinin sesi olan bir küfürbazdır.

Levent Gültekin, yalanın, iftiranın en bayağısını uydurmakta ve gerçekleri 360 derece çarpıtarak kendi aklınca ve ayarınca Erbakan’a çamur atıp, malum ve mel’un odaklara yaranmaya çalışmaktadır.

İçine cin kaçmış ve şeytan çarpmış gibi bir hırçınlıkla ve pek az gâvurda görünen bir hınçla, “İslam Birliği’ni oluşturmak ve Adil Düzen kurmak” istediği ve “dindar bir nesil hedeflediği” için Rahmetli Erbakan Hocamıza salyalar akıtarak saldıran Levent Gültekin, Haçlı ve ahlâksız Batının ve Siyonist barbarların “Özgürlükler” kılıfı geçirdikleri soysuzluk, sorumsuzluk ve cinsel sınırsızlık ve doyumsuzluk sistemini savunmaktan da sakınmayacak kadar küstahlaşmıştır.

Erbakan bir aynaydı, herkes kendini görürdü
Seven de, kötü diyen de; özün söylerdi, haklıydı…
Yükseklere tükürenler, balgam yüzüne dönerdi
Hain kinini kusardı, içinde zehir saklıydı…

Hukuk, halk içindir. Halkın inancını ve manevi ihtiyacını hesaba katmayan ve özellikle “İslam” kokusu aldığı her şeye düşman tavrı takınan bir anlayış ve yaklaşım laiklik değil, ladinliktir (Dinsizliktir) ve laubaliliktir. Çünkü böyle yanlış ve tutarsız bir uyarlama ve uygulama:

• Önce, Devlet-Millet barışını bozacak,
• Din-Devlet zıtlaşmasını ve çatışmasını doğuracak,
• Ülkede huzur ve güven ortamını sarsacak,
• Ekonomiden eğitime, yatırımdan üretime, sanattan kültüre, her yönlü kalkınmayı ve hayırda yarışmayı ortadan kaldıracak,
• Ve nihayet o ülkeyi, dış güçlerin yarı sömürge sahası, hükümetleri ise, uzaktan kumandalı kuklası durumuna sokacaktır…

Türkiye, küresel sermayenin ve Siyonist bankerlerin, IMF garantisiyle verdiği borç paralarla esir alındığı bir ülke haline getirilmiştir. IMF bir banka değil, Amerikan devleti adına faizli kredileri tahsil etmede kefalet garantisi sağlayan küresel bir faktoring kurumu gibidir ve hâlâ alınan bütün borçlar için IMF’ye kefalet bedeli (Komisyon) ödenmektedir.

Acilen ve kesinlikle:
• Evrensel hukuk kurallarına,
• Temel ve genel insan haklarına,
• Toplumumuzun tabii yapısına ve tarihi mirasına,
• Halkımızın inanç ve ahlâk esaslarına uygun olarak, “Laiklik”in tanımı, ilgili ve ilmi otoritelerce mutlaka yapılmalı ve bu Türkçe tarifi anayasamıza yazılmalıdır. Ki, her önüne gelen, Laikliği keyfince yorumlayıp yozlaştırmasın ve hele bu laiklik, İslam düşmanlığı şeklinde uygulanmasın… ” Ki savcılarımız ve hâkimlerimiz de, hangi temel yasalara ve hangi genel esaslara dayanarak karar vereceği konusunda sıkıntı ve şaşkınlık yaşamasın…

Sistemleri teşkil ve temsil eden unsurların, ortak bir lisan disiplini oluşturması gerekir. Her sistem bu ortak kelimeleri alır, kendi amaçları istikametinde kullanır ve onlardan özel ve orijinal bir “kelimeler ve kavramlar ağı” meydana getirir. İşte İslam dini ve medeniyeti de, cahiliye döneminde öteden beri bilinen ve konuşulan “Allah, İslam, İman, Küfür, Nebi, Resul, Akıl, Kerem, Takva, Cihat” gibi kelimelere, öylesine yeni ve orijinal anlamlar yüklemiş ve öylesine yeni ve özeI kavramlar meydana getirmiştir ki, kıyamete kadar gelişen bütün zamanlara ve bütün şartlara ışık tutacak ilmi, imani, ahlâki, siyasi ve iktisadi bütün sorunlara çözüm ve çareye esas olacak bir “değişmez doğrular” bütününü insanlığa hediye etmiştir.

Açıkça görülüyor ve anlaşılıyor ki, Kur’an dili ve İslam medeniyeti, cahiliye döneminde kullanılan ve konuşulan kelime ve deyimlere özel ve orijinal manalar yüklemiş ve yepyeni kavramlar türetmiştir. Arapçanın şaşılacak derecede zengin bir kelime hazinesine sahip olması ve mevcut kelimelerden yeni kelime ve kavramlar üretmeye de oldukça müsait bulunması da bu işi kolay hale getirmiştir.

Ama maalesef giderek Kur’an’dan uzaklaştıkça, içten ve dıştan tahribatlar arttıkça; zamanla İslami kavramların yozlaştığına ve içi boşalan cevizler gibi, sadece kavramların kalıbı ve kabuğu olan kelimelerin elimizde kaldığına şahit olmaktayız.

Öyle ise bu “Kelime”lerin Islahı ve Evrensel boyut kazandırılması lazımdır ve zaten Demokrasi ve Laiklik amaç değil, araçtır.

Toplumda beğeni kazanmış ve hatta insanlığın genel beklentisi halini almış bazı doğru “Kelime”ler, kötü niyetli insanlar tarafından “yanlış manalarla doldurulup, şeytani maksatlar” için istismar edilmektedir. Bugün bunların başında ise “Demokrasi” ve “Laiklik” gelmektedir. Halbuki mesela “Hukuk” kavramının, evrensel kurallara ve beşeri bir icma (evrensel konsensüs) ile kabul edilmiş temel ve tabii esaslara dayanması gerektiği gibi, Demokrasi ve Laikliğin de böylesine genel ve gerekli bazı kurum ve kavramlara uyması lazım gelir.

Çok kullanılan Demokrasi ve Laiklik gibi “Kelime”lerin artık izahı ve ıslahı gerekmektedir. Yeniden yorumlanması bir ihtiyaç haline gelmiştir. Her türlü istismar ve suiistimalden korunacak şekilde sağlam kalıplara ve tanımlara kavuşturulması icap etmektedir. Bilindiği gibi, toplumların arzuladığı ve ulaşmaya çalıştığı bazı değerleri ve dengeleri ifade etmek için, yeni kelime ve kavramlar türetilmiştir. İşte “Laiklik ve Demokrasi” de bunlardan birisidir.

Laiklik; “Devlet düzenini, din adamları sınıfının ve din istismarının güdümünden kurtarmak, farklı din ve mezhep mensuplarının, birlikte barış içinde yaşama şartlarını hazırlamak” amacını ve anlamını belirten, evrensel bir kurum ve kavram olarak düşünülmekte ve düşlenmektedir, ki bu anlamda güzel ve gereklidir.

Demokrasi ise, “Halkın her kesiminin, aktif ve etkin olarak yönetime katılması, zorbaların ve devrim yobazlarının köleliğinden kurtarılması ve insan onuruna yakışır bir hürriyet ve haysiyet ortamının hazırlanması” heves ve hayalinin bir simgesi olarak dile getirilmektedir, ki bu amaçla önemli ve önceliklidir. Bu iki anlam ve amaç, temelde İslam’ın ruhuna da uygun düşmektedir.

“Erkut

İyi ki varsın Milli Çözüm..
Levent Gültekin denen her devrin kürtçüsü, fetocüsü, efendilerinin saha ajanı ;
Ülkemize ve İnsanlığa Adil Düzen getirmek için ömrünün her saniyesini Allah’ın Rızasını kazanmak için cihat eden çalışan Aziz Erbakan hocamıza Halk Tv’de salyalarını akıtmış.
Böyle bir tipitipin söyledikleri, Aziz hocamızın ne kadar haklı olduğuna bir kez daha işaretidir.

Ayrıca Çok satılmış gördük tanıdık. Yalnız eskiden bizimle yürüyen , Aziz Erbakan hocamızı lider bilen
SP li, ( yeni liderleri ogusan olduğu için diyorum) Aziz hocamızın oğlu Yeniden refahlı kesimin arkadaşların tepki göstermemiş olmasını anlayamıyorum. Sizler de bu adamla, Halk TV’yle hizaya girdiniz yoksa…

Bırakın bu ara sıra akıttığınız timsah gözyaşları içinde iki yüzlü tavırlarınızı, Artık sizin içinizde Ne Erbakan hocam var, ne de Milli Görüş duruşu siz gidin Levent’inize ve hocamıza laf söyleyenlerle kol kola olun..
Allah ömür verdikçe Aziz hocamı ve Milli Görüş davasına sahip çıkarız..
Sadece ama sadece Milli Çözümün, Aziz hocamıza salyalarını akıtanlara cevap vermeside takdire şayandır. İyi ki varsın Milli Çözüm Allah sizden ebeden razı olsun…

ÖZEL YAZILAR

YORUMLAR

Son Yorumlar
30
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx