YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6574e2aed2a88
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 3 3 4
Bugün : 309
Dün : 11955
Bu ay : 111179
Geçen ay : 302569
Toplam : 21354161
IP'niz : 18.205.26.39

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

MİLLİYETÇİLİK ANDI MI, KAVMİYETÇİLİK İNADI MI?

 

MİLLİYETÇİLİK ANDI MI,

KAVMİYETÇİLİK İNADI MI?

        

Fertler için “nefis” ne ise, toplumlar için “kavmiyetçilik-ırkçılık” da odur. İnsanoğlu, kendi benliğini bilsin, en doğal ihtiyaçlarını ve çıkarlarını arayıp bulsun, kişisel onur ve özgürlüğünü başkalarının tecavüzünden korusun diye kendisine verilen nefis, nasıl ki başıboş bırakıldığında her türlü zulüm ve günaha sürükleyen en büyük düşman haline gelmektedir.

Bunun gibi, kavim ve toplumların nefsi sayılan “milliyetçilik” de, bir kavmin bağımsız yaşaması, din, düşünce ve düzen hürriyetini, mal, can ve namus emniyetini koruması, dış tesirlere ve tecavüzlere karşı ülke menfaatlerini savunması gibi hikmetlerle meşru ve mubah sayılmakla beraber, başıboş bırakıldığında ve İslami kayıt ve kurallardan uzaklaştığında ise faşizme, ırkçılığa ve ayrılıkçılığa dönüşmekte ve “milli münafıklık” haline gelmektedir.

İslam, esaslarını bizzat Cenab-ı Hakkın belirlediği ve son Peygamber Hazreti Muhammed (SAV) aracılığıyla insanlığa öğrettiği en son ve en mükemmel dindir. “Bugün size dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım. Ve size din olarak İslam’ı seçtim.”[1] mealindeki ayet-i kerimenin de açıkça belirttiği gibi insanlığı, dünya ve ahiret saadetine ulaştırmak için, bizzat Allah tarafından gönderilen İslam dininde hiçbir eksiklik bırakılmamış, insanlığın maddi ve manevi her ihtiyacı karşılanmış, imani, ahlâki, ilmi, ekonomik ve sosyal her konuda eskimez ve değişmez prensipler, adil ve kâmil ölçüler getirmek suretiyle Cenab-ı Hak en geniş manada dinini tamamlamıştır.

Artık, İslam girdiği kalplerde ve kafalarda, hayırlı değişimler yapacak, zulmet ve cehalet bulutlarını dağıtacak, kavim ve kabileleri zillet ve esaretten kurtaracak, herkese izzet ve saadetin yollarını açacaktır. İslam; toplum hayatının her kademesine girecek, modasından medeniyetine -istisnasız- her şeye kendi rengini verecektir. “Biz Allah’ın boyasına (dinine) girmişiz. Allah’ın boyasından (dininden) daha güzeli kimin olabilir? Biz yalnız Allah’a kulluk edenleriz.”[2] ayet-i kerimesinde ifade edildiği gibi her şey ve herkes Müslüman olduktan sonra haliyle Allah’ın rengine boyanacak ve Müslümanların hayatlarına baştan sona bu renk hâkim olacak ve İslam toplumunun, her yanında, yalnız ve sadece Allah’ın mührü ve Peygamberin imzası okunacaktır, işte İslam budur. Şimdi herkesin rahatlıkla anlayıp kabul edebileceği bu mutlak gerçek bütün çıplaklığı ile karşımızda dururken, bir kısım nâdanların “Türk-İslam Sentezi” veya “Kürt-İslâm Sentezi” gibi yanlış yakıştırmalardan bahsetmeleri gaflet ve cehalet alâmetidir.

Son devrin büyük âlimlerinden Seyyid Abdulhakim Arvasi Hazretlerinin şu tespitleri üzerinde dikkatle durmak lazımdı:

Türklük bir içtimai kavramdır. Biyolojik ve ırksal bir olay olarak değerlendirilmesi yanlıştır. Türklük sosyal bir ırktır, bu Milletin adalet ve hürriyet yolunda mücadele vermiş ve kendisini Allah’a ve insanlığa vakfetmiş kimliği” şeklinde algılanmalıdır. Bediüzzaman Hazretlerinin: “Dünyanın neresine giderseniz gidin, Türk demek Müslüman demektir” sözleri de bu anlamdadır. Türkler, Emeviler döneminde Müslüman ordularının Türkistan İstilası sırasında Arapları daha yakından tanımışlardı. Bu dönemde, Arapların fetih hareketine katılan ve henüz İslam ahlâkını sindirememiş bulunan bazı askerlerin yağmaya girişmesi, Türklerde, Emevi yönetimine karşı düşmanca tepkileri oluşturmuştu. Bu nedenle, Emevi yönetimine karşı çıkan Ehl-i Beyt’e mensup ihtilalci şahsiyetlerin Türklere sığınması Peygamberin nesline karşı kuvvetli bir sempati doğurmuştu. Emevilere karşı isyan eden Ebu Müslim’in ordusunda henüz Müslüman olmamış çok sayıda Türklerin de yer alması bunun neticesi olmalıdır. Ehl-i Beyt’e karşı oluşan bu yakınlık, Türklerin Müslümanlığı kabulünden sonra daha da gelişmiş, bu konuda birçok destan ve menkıbenin meydana gelmesine yol açmıştır. Sonraki zamanlarda bu durum, Ehl-i Beyt soyunun Araplardan çok Türklere yakın olduğu kanaatini yaygınlaştırmıştır.”

Aslında İslamiyet’le Milliyet, asla zıt kavramlar değildir. Çünkü pek çok hikmetlerle farklı kavimleri yaratan da onların hayat ve huzur rehberi olan İslam’ı yollayan da aynı Rabbimizdir. Ya Rab; iman ne büyük bir huzur ve barış vesilesi, küfür ise ne korkunç bir gurur ve çatışma sebebidir…

Biz görüşlerimizi, gerçeklerimizi ve tarafgirliğimizi oluştururken, “Mutlak Doğru”ları esas alarak ve “Mutlak Yanlış”lardan sakınarak hareket etmekteyiz. “Doğru” ve “Yanlış” tespitinde ise şu beş değeri ölçü ediniriz: 1- Aklı selim, 2- Müspet ilim, 3- Tarihi deneyim ve birikim, 4- Vicdani kanaat ve tatmin, 5- İlahi Din (Kur’an’ın muhkem ayetleri ve Resulüllah’ın (SAV) sağlam Sünneti). İşte bu beş temel ölçünün ittifakla: “Yararlı, hayırlı, gerekli ve güzel” bulduğu şeyleri “Doğru”; ve yine bu temel değer birimlerinin ittifakla, “Kötü, zararlı ve çirkin” bulduğu şeyleri “Yanlış” biliriz. Çünkü Kur’ani kuralları dikkate almamak, imansızlık ve sapkınlık… Müspet bilimi ve aklı selimi hesaba katmamak, manyaklık ve mantıksızlık… Tarihi tecrübeleri ve vicdani kanaatleri önemli saymamak ise ahmaklık ve insafsızlık alâmetidir.

Sağlam temellere ve vicdani kanaatimize göre düşünce ve davranış ürettiğimizden; ülkemizin ve milletimizin menfaatlerini, şahsi heveslerimizin üstünde gördüğümüzden; gizli, kirli ve çetrefilli ilişkilere tevessül ve tenezzül etmediğimizden ve imtihan için gönderildiğimiz bu dünyadan kalbi selim ve uhrevi sermaye ile göçmeyi, en önemli gaye edindiğimizden; özümüz mert, sözümüz net, hatta biraz serttir. İşte bu nedenle; Allah’ın izni ve iradesi dışında, ABD’nin gizli servisleri, CIA destekli Cemaatin kalemşor tetikçileri, AKP’nin kiralık hizmetçileri ile bir sivrisineğin; bize vereceği zarar ve yarar eşittir. Rabbim dilerse, bir sivrisinek ısırmasıyla virüs kaptırıp öldürebilir ve yine dilerse, nükleer füzelerden ve suikast girişimlerinden kurtarabilir. İmanın en tabii neticesi (en üst derecesi değil) olan bu tavrımızı; idrak edemeyen iz’an ve iman fakirleri, bu basiret ve cesaretimizin altındaki güç kaynağını merak etmekte ve nice tutarsız tahminler yürütmektedir. İmani ve insani değerlerimiz ve milli ideallerimiz uğrunda, ne ağır cezalara çarptırıldığımızı, defalarca tutuklanıp hapis yattığımızı, nice sürgünlere ve görevine son verilmelere uğradığımızı ve hâlâ her ay başka bir mahkeme kapısında dolaştırıldığımızı, yani rahatlık ve ferahlık döşeğinde, kuru kahramanlık edebiyatı yapmadığımızı da hatırlatmamız gerekirdi.

İşte bizim milliyetçilik yaklaşımımız:

Bir insanın kendi ırkını (kavmini, kabilesini, mensubiyetini, ailesini) sevmesi ve sahiplenmesi fıtridir (yaratılış özelliklerindendir), güzeldir, gereklidir, değerlidir ve dinen de caiz ve münasiptir. İnsanların kendi özel geleneklerini, örf ve âdetlerini, dil ve kültürlerini benimsemesi ve tercih etmesi tabiidir. Bu nedenle; cemiyetteki Milliyetçilik, fertlerdeki nefis gibidir. Her insana nefis; kendi benliğini oluşturmak, haklarına sahip çıkıp savunmak ve saldırılara karşı kendisini korumak için verilmiştir ve gereklidir. Bu durum; Türkler için olduğu kadar, Kürtler ve diğer kavimler için de geçerlidir. Ancak; şayet bu nefsi dizginlemez, haksız ve ahlâksız isteklerine boyun eğersek, bu sefer bizim felaket ve rezalet sebebimizdir. Bir toplumun, nefsi sayılan Milliyetçilik de böyledir. Kendilerini başkalarından farklı ve faziletli zannetmeye, dini, ilmi ve insani değerlerin üstünde görmeye yönelirse, işte bu ırkçılık haline gelir ve tehlikelidir. Kaldı ki hiç kimsenin doğarken ailesini, kavim ve kabilesini seçme hakkı kendisine verilmemiştir. Bu sadece Allah’ın bir tayini ve taksimidir. Hâşâ bazılarını üstün ve ayrıcalıklı, bir kısmını da düşük ve aşağılık yaratmış olmasını düşünmek bile, Allah’a iftira etmektir. İslam; hiçbir beşeri ideolojinin ve ırkçılık felsefesinin aksesuarı ve kafatasçı Türkçülüğün jelatinli pazarlama kılıfı değildir. İslam; herkesten ve her şeyden yücedir, her kavim ve her girişim İslam’a hizmet ettiği kadar kıymetlidir.

Ben Türk bir babadan ve Zaza bir anadan dünyaya geldim. Tarihe yön vermiş, büyük medeniyetler meydana getirmiş ve 1300 yıldır, İslam’ın gönüllü bayraktarı olma şerefini hak etmiş Türk kavminden olmayı, yüce Rabbimin takdiri kadar, taltifi de bildim. Haçlı Batılılar nazarında, Türklükle İslam’ı mezcedip kaynaştıran ve aynı anlamda kullandıran aziz ceddime layık olma gayretindeyim. Kur’an’a inanan, Müslüman olduğunu savunan hiç kimsenin, bundan başka türlü düşüneceği kanaatinde değilim. Mustafa Kemal’in; “Türk Milleti” kavramıyla da ırkçılık yaptığını değil, çok farklı kavim ve kesimlerden, İslam potasında kaynaşmış bir toplumu amaçladığını bilmekteyim. Yani; biz insanları kavimlerine, kökenlerine, renklerine, dillerine ve kültürlerine göre değil; imanlarına, İslam’a bağlılıklarına, güzel ahlâklarına, insanlık onurlarına, vatanına ve topluma yararlarına göre değerlendirip önem veririz. Şimdi, anayasadan “Türk Milleti” kavramını çıkarmaya yeltenenlerin de “Ilımlı İslam” diye yüce dinimizi dejenere edip, “Protestan Müslüman” tipi oluşturmak isteyenlerin de hep aynı Siyonist güçlerce desteklendiğini görmekteyiz. Ama; Moiz Kohen Yahudi Hahamının, Munis Tekinalp takma ismiyle yazdığı ve aziz milletimizi İslam’dan koparmak için yaptığı TÜRKÇÜLÜK kafasıyla, bu tahribatların önlenemeyeceğinin de bilincindeyiz.

Atatürk’ün Milliyetçilik Anlayışı

“Mustafa Kemal Paşa Büyük Millet Meclisi’nin İlk Oturumlarında:

– Efendiler, meselenin bir daha tekerrür etmemesi ricasıyla bir iki noktayı arz etmek isterim: Burada maksud olan ve Meclis-i âlinizi teşkil eden zevat yalnız Türk değildir, yalnız Çerkes değildir, yalnız Kürd değildir, yalnız Laz değildir. Fakat hepsinden mürekkep (tamamından meydana gelmiş) anasır-ı İslamiyedir, samimî bir mecmuadır. Binaenaleyh, bu heyet-i âliyenin temsil ettiği; hukukunu, hayatını, şerefini kurtarmak için azmettiği emeller, yalnız bir unsur-ı İslâm’a münhasır değildir. Anasır-ı İslamiyeden mürekkep bir kitleye (çeşitli kökenlerden oluşan bir İslam topluluğuna) aittir.” buyurmuşlardı.

Atatürk bu konuşmasında, Aziz Milletimizin ortak paydasının ırkçılık değil Müslümanlık olduğunu açıkça ortaya koymuşlardır. Evet Türk Milliyetçiliğinin mayası ırkçılık değil, İslam’dır. Tüm mü’minlerin ortak ve kutlu rehberi ise Hz. Muhammed Aleyhisselam’dır.

Zaten Mustafa Kemal de: “Hz. Muhammed; Allah’ın birinci ve en büyük kuludur. O’nun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir; fakat sonsuza kadar O, ölümsüzdür.”[3] buyurmuşlardır.

Mustafa Kemal Atatürk, 01 Mayıs 1920’de TBMM’de yaptığı kısa ve tarihi konuşmasında tam 7 (yedi) defa, Aziz Milletimizin “Anasır-ı İslamiye”den, yani Müslümanlık bağıyla kaynaşan farklı kökenlerden meydana geldiğini ısrarla vurgulayarak, milliyetçilik konusundaki temel dayanağını ortaya koymuşlardır. Bu nedenle bizim; Moiz Kohen-Tekinalp hahamından ve başka karanlık kafalardan, Milliyetçilik dersi almamıza, Atatürk ihtiyaç bırakmamıştır. Elbette devletimizin; bu cennet ülkemizi fethedip bize vatan yapan, Cumhuriyetimizi kuran ve halkımızın büyük çoğunluğunu oluşturan Türk sıfatıyla tanınması ve anılması da doğaldır, bundan gocunanların marazlı maksatları vardır. Yurdumuza “Türkiye” denilmesinden bile gıcık alan kancıkların, ağızlarından “Kürdistan” kelimesini hiç düşürmemeleri, bunların bozuk niyetini ve tıynetini ortaya koymaktadır. Artık sağa-sola kaytarmaya çalışmamalıdır: Ölçü İslam’sa, Ayet ve Hadislerin buyrukları açıktır. Örnek Atatürk’se; işte, Meclis kürsüsünden aktardığı ve resmi zabıtlarda aynen saklanan kanaatleri bunlardır. Bu konuda haksız, hatta ahlâksız bir tavırla bize sataşanların; hiçbir ilmi ve vicdani dayanakları bulunmamaktadır.

Ülkemizde ve aziz milletimiz üzerinde, Türk ırkçılığının da Kürt ayrımcılığının da hep Yahudi dönmelerince başlatılmış olması bir tesadüf sanılmamalıdır!

Örneğin Munis (Kohen) Tekinalp, Türkçülüğün kurucularındandır. Nam-ı diğer “Moiz Cohen”, Osmanlı’nın Serez beldesinde bir hahamın oğlu olarak 1883’te doğmuşlardır. Selanik’te sıkı bir hahamlık eğitimi almıştır. Koyu bir Sultan Abdülhamit düşmanıdır. Selanik’te çıkan Asır Gazetesinde yazılar yazmış, aynı gazetenin genel yayın yönetmenliğini yapmıştır. İttihat ve Terakki Partisi’ne katılmış, 1907 yılında Masonluk faaliyetlerine başlamıştır. 1909 yılında Hamburg’da düzenlenen Dünya Siyonist Kongresi’ne, Selanik delegesi olarak giden insandır. 1920 yılında Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde; “Kahrolsun Şeriat, Mustafa Kemal Paşa Türk Peygamberidir” diyecek kadar küstahlaşmış, Hz. Ali’ye “Sen İlahsın!” diyen İbni Sebe Yahudi’sinin yerini almıştır. Moiz Kohen’e göre, “Türkler İslam’ı bırakmalı ve eski Şaman inanışına dönüş yapmalıdır.” Bunu söylerken, Yahudilerin de Türklerin İslam öncesi halini çok benimsediğini yazmıştır. Kohen’in “Kahrolsun Şeriat” sözleri, bugün daha cılız olsa da yakın zamana kadar bazı katı ulusalcılar ve Kemalist takımınca sıkça kullanılan bir slogandır. Bir de “Araplar bizi sırtımızdan hançerledi” bahanesiyle, Türkçü Moiz Kohen; İslam düşmanlığına, Arap karşıtlığı kılıfı sarmıştır. Kohen, Türkiye’de Arap düşmanlığı yaparken; meslektaşı, dindaşı ve İsmet İnönü’nün Lozan’daki özel danışmanı Yahudi Hahamı Haim Nahum da Mısır’da Arapları Türklere karşı kışkırtmaktaydı. Uzun yıllar Türk Dil Kurumu’nda çalışan “Türk Ruhu” kitabının yazarı, Ziya Gökalp’in akıl hocası ve CHP kayıtlısı olan Munis Tekinalp, yani Moiz Kohen, 1956 yılında emekli olduktan sonra Fransa’nın Nice şehrine yerleşince, her nedense; “Öldüğümde sakın beni Türkiye’de defnetmeyin” vasiyetinde bulunmuşlardı. 1961 yılında vasiyetine uygun bir şekilde Fransa’da (Gizli Yahudilerin gömüldüğü bir kilise mezarlığına) bırakılmıştı.

Şimdi soralım: Moiz Kohen (Munis Tekinalp) gibi Yahudi sapıkların, Şamanizm’e ve Siyonizm’e uyarladığı, İslam düşmanlığına kılıf yapılan TÜRKÇÜLÜK ideolojisinin:

• Kendine özgü ekonomik esasları var mıdır, varsa nelerden oluşmaktadır? Örneğin FAİZ uygulanacak mıdır, vergi nelerden ve hangi ölçülerle alınacaktır?

• Bu Türkçülüğün; kendine ait hukuk nizamı ve temel anayasa kuralları var mıdır, varsa hangi kaidelere dayanmaktadır?

• Bu Türkçülüğün; birtakım gelenek ve görenekler dışında hayatın her safhasını kapsayan, devlet ve medeniyet ufukları açan orijinal prensipleri ve kutsal hedefleri var mıdır ve nerelerden kaynaklanır?

• Bu Türkçülüğün; siyaset (yönetim) kanunları ve devletin asli kurumları hangi şartlara ve standartlara göre ayarlanmaktadır?

• Bu Türkçülüğün; eğitim ve öğretimin bütün aşamalarında gözetilecek temel esasları ve programları var mıdır, neye göre belirlenmiş olacaktır?

İslam dışı ve kafatasçı Türk veya Kürt ırkçılarının bu sorulara verecekleri bir tek doğru ve doyurucu yanıtları yoktur. Çünkü Türk, Kürt vb. sadece bir ırktır, kendilerine ait bazı gelenek ve görenekleri dışında, özel ve orijinal hukuk nizamları ve sistem kavramları bulunmamaktadır. Oysa, Avrupa’dan kopya edilen, barbar Batılı değerleri taklit yoluyla şekillenen kurum ve kurallar esas alınarak; biraz Kapitalizm, biraz Sosyalizm, biraz Osmanlı geleneği karıştırılıp, üzerine de biraz İslam sosu katılarak, maalesef Moiz Kohen (Munis Tekinalp) gibi hain Yahudilerce uydurulan ve hiçbir ilmi temeli bulunmayan boş kuruntular yerine, İslami değerler ve tarihi birikimlerle şekillenen müspet bir Milliyetçilik, elbette daha tutarlı ve kucaklayıcı olacaktır.

Şu AKP döneminde maalesef;

a- İslam Dinini istismar edip ılımlılaştırma ve yozlaştırma girişimlerine hız verilmiştir.

b- Müspet Türk Milliyetçiliğini ise inkâr edip, Milli duygu ve duyarlılıklarımızı soysuzlaştırma yolu benimsenmiştir. Hatta öyle ki “T.C.”den gıcık alan ve kaldırmaya çalışan resmi ve sivil WC’ciler türemiştir. Bu ülkede Türkler, Kürtler, Çerkezler, Lazlar, Zazalar, Göçmenler ve diğer kökenler; bunların hepsi ayrı kavim olabilir ama aynı millettir. Resmi ve ortak dilleri Türkçedir, Türkiye Cumhuriyeti hepimizin devletidir ve hepimizin ortak haysiyet ve hürriyet garantimizdir.

Hâlbuki başta Bediüzzaman gibi şahsiyetler, müspet Türk Milliyetçiliğine hürmet ve riayet etmişlerdir. Yoğun bir medya manipülasyonu ile artık “Kürt”lerin özgürlüğünden, özerkliğinden, etnik kimliğinden bahsetmek ve bunlara sahiplenmek; vicdani duyarlılık, Avrupai uygarlık ve insan haklarına saygınlık sayılırken, maalesef “Türk” kelimesini ağzına almak, ırkçılık, çağdışılık ve barbarlık gibi gösterilmektedir. Bunun gibi Alevilik de ilericilik, hoş geçimlilik, aydın kişilik olarak takdim ve takdir edilirken; Sünnilik ise gericilik, Emevicilik ve kökten dincilik diye tahkir edilmektedir. Oysa her ikisi de aynı değerlerin, farklı tezahür ve renkleridir.

Rahmetli Erbakan Hoca ise; Türkçülüğün diğer unsurları inkârcı, horlayıcı ve yok sayıcı bir kavram olarak kullanılıp dayatıldığı ve dış güçlerin bu haksız uygulamayı istismar edip, özellikle Kürt kardeşlerimizi ve PKK’yi kışkırtıp azdırmaya çalıştığı bir ortamda: Milli birlik ve dirliğimizin mayası ve kaynaştırıcı kimyası olan DİN kardeşliğini” öne çıkarıp önemsemiş; ama çok dikkatli ve rikkatli (merhametli) bir dille sık sık “Bin (1000) yıllık kardeşliğimize” vurgu yaparak, Anadolu’muzun Malazgirt Zaferi’yle fethedilip, Selçuklu ve Osmanlı dönemleriyle Türklere vatan yapılmasına özellikle dikkat çekmiştir. Ve hele, Erbakan Hoca’nın müspet milliyetçiliği tahkir edici söz ve imalarına rastlamak mümkün değildir. Ve zaten o devirdeki, dedesini bile gizlemek zorunda kalan bazı sahte Türkçüler ve sabataist-mason İttihatçı döküntüler ve diğer siyasi aktörler içerisinde, yedi sülalesi özbeöz Türk olan, belki de tek şahsiyettir. Ve tabii, hepsinden önemlisi Erbakan Hoca inançlı ve kararlı bir mü’mindir ve bizi millet yapan asıl kimyanın İslam Dini, Ehl-i Sünnet disiplini ve Ehl-i Beyt çizgisi olduğunun bilincindedir. Erbakan Hoca’nın Türklerin dışında; Kürtler, Rum ve Ermeni nesiller, Kafkas ve Balkan kökenliler gibi değişik kavim ve kültürlerden, İslam potasında kaynaşan, muhteşem Anadolu seramiğinin (mozaik değil!) bu mübarek ahengini ve rengini bozacak söylem ve sloganlardan sakınması, milli haysiyet ve hassasiyet gereğidir. Kaldı ki, bir kişiyi önemli ve değerli kılan ve gerçek kimliğini oluşturan; onun kökeni ve mensubiyeti değil, insanlığı, inancı, amacı, ahlâkı, ilm-ü irfanı ve yararlı çabaları gibi şeylerdir.

Şu tarihi ve tescilli gerçek de asla unutulmasın ki, Müslüman olmayan veya sonradan İslam’dan çıkan Türklerin büyük çoğunluğu; Türklüklerini de Türkçeyi de muhafaza edememişler (istisnai örnekler dışında), başka kavimler ve kültürler içerisinde eriyip gitmişlerdir. Hatta Ehli Sünnet istikametinden (Sünnilikten) koparılıp, geçmişte Şiilik, günümüzde Vehhabilik, El-Kaide’cilik, İranlı Ali Şeriati’cilik gibi aykırı mezheplere kayan Türklerin bile, tarihte Osmanlı Devleti’ne, şimdi de Türkiye Cumhuriyeti’ne düşman hale getirildikleri görülecektir. Mustafa Kemal’in, -şimdi kaldırılmaya çalışılan- Diyanet İşleri Başkanlığını kurarken; İslam’ın Ehl-i Sünnet çizgisini ve Maturidi’lik düşünce sistemini tercih etmesi boşuna değildir.

Atatürk’ün yararlı adımları ve yarım bıraktıkları:

Evet, sanki kader Atatürk’ü; “Cihat” (Milli Savunma ve Ahlâki Dayanışma) ruhunu ve “İçtihat” (İlmi Araştırma ve Yerli Kalkınma) şuurunu yitirmeye başladığı için çürümeye ve çözülmeye başlayan ve 1. Dünya Savaşı’yla yıkılan Anadolu arsasındaki Osmanlı enkazını kaldırmak ve kurulacak yeni bir dünya medeniyetine zemin hazırlamakla görevli kılmıştır. Ne var ki bu tarihi devrim ve değişim programını uygularken, bize göre yararlı kararları yanında, tartışma konusu olan ve eksik bırakılan tarafları da vardır.

Örneğin; giderek yozlaşmış ve genellikle istismar ocağına çevrilmiş bulunan tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla bir adım atılmış, ama yeni ve yeterli manevi eğitim kurumlarının oluşturulamaması önemli bir boşluğa yol açmıştır. Çünkü bu boşluğu sonradan ya sahte şeyhler, ya da dinsiz şebekeler doldurmaya çalışmıştır.

Önemini ve özelliğini tamamen yitiren ve artık çağın şartlarına intibak edemeyen medreselerin kaldırılması bir mecburiyet halini almış, ama gerekli ve gerçekçi dini eğitim kurumlarının açılması konusunda gevşek davranılmıştır. Öyle ki bir ara dini bilgiler yönünden ülkeyi koyu bir cehalet bulutu kaplamıştır.

Harf devrimiyle Latin alfabesine geçilmesi yerinde ve yararlı bir girişim sayılmakla beraber, eski harflerin tamamen yasaklanması doğru olmamıştır. Çünkü bunun sonucu milletimiz tarihi mirasından tamamen koparılmış ve eski harflerle yazılmış önemli evrak ve eserleri okuyamaz, anlayamaz hale gelmiştir. Dedelerimizin yazdığı çok kıymetli kitap ve kaynakları çözmek için bir ara Batı’dan uzmanlar getirilmeye mecbur kalınmıştır. Halbuki bugün birkaç yazıyı birden kullanan pek çok ülke vardır.

Kadınların toplum hayatındaki etkin konumuna kavuşması hususundaki gayretler faydalı olmuş, ama bu arada sonradan ahlâki yozlaşmaya neden olan birçok davranışların önünü tıkayacak tedbirler yeterince alınamamıştır.

Türkiye’de yaşayan ve İslam potasında kaynaşıp mutlu ve Milli bir mozaik oluşturan Yörük, Kürt, Çerkez, Abaza, Laz, Zaza gibi farklı kökenden insanlarımızın tamamını tanıtan bir üst etiket yerine Milli birlik ve dirlik temsili olarak “Türk kimliğinin kullanılması yerinde ve yararlı olmuş; ama bu kavramın, dönmeler ve masonik kesimlerce ırkçılık ve kafatasçılık hesabına kullanılmasını önleyecek şekilde, milliyetçiliğin dozu, kavram ve kapsam olarak iyi ayarlanamamıştır. Gerçi “bu devleti kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” diyen Atatürk, hem söylemleriyle hem de eylemleriyle ırkçılığa karşı olduğunu sürekli vurgulamıştır. Hatta bir ara Atatürk’ün berberi olan Selanikli Rıdvan, diğer hizmetçilere “Biz olmasaydık, siz kurtulamazdınız” diye şaka yapmış, onlar da “Hadi oradan, Selanik’ten çıksa çıksa Yahudi çıkar” diye takılmışlar. Bu sözleri duyan Atatürk, bir yemek esnasında ve bunları konuşanların da bulunduğu bir sırada, Nuri Conker’e sormuşlar:

“-Nuri Bey, söyle bakalım Selanik’ten en çok ne çıkar?” Atatürk’e yakınlığı ile bilinen ve nazı çekilen Nuri Conker ise şu cevabı yapıştırmışlar:

“-Bol Yahudi çıkar Paşam!…” Bunun üzerine Atatürk alaylı bir gülümseme ile şunları hatırlatmışlar:

“-Benim için de bazı kimseler (Selanik’te doğduğumdan) Yahudi olduğumu söylemek istiyorlar. Ama şunu unutmamak lazımdır ki, Napolyon da Korsikalı bir İtalyan’dı. (Yani aslen Fransız değildi) Ama Fransa’ya hizmet etti ve Fransız olarak öldü ve tarihe Fransız olarak geçti. (Bu nedenle) İnsanların içinde bulundukları cemiyete çalışmaları lazımdır…”[4]

Ve yine Atatürk bugün yanlış uygulanan ve zorbalığa kayan bir laiklik anlayışının sahibi ve savunucusu olmamakla beraber, din hizmetleriyle devlet işlerinin ayırımını esas alan ve halk iradesine dayanan Cumhuriyet konusundaki kararları yerinde ve yararlıdır. Ancak Türkiye’yi bütün dünya Müslümanlarının manevi merkezi ve mümessili konumunda tutacak “Hilâfet” kurumunun lağvedilmesi, bize göre tarihi bir fırsatın kaçırılmasıdır. Ve bunun hikmeti hâlâ bazılarınca anlaşılamamıştır. Atatürk, Anadolu’yu parçalanmaktan kurtarmak ve bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmak hatırına, daha önce hararetle savunup sahip çıktığı “Hilafet” kurumunu, ilga’ya mecbur kalmış, ancak yine bir diplomasi dehasıyla, hilafeti Osmanlı hanedanından alıp, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin uhdesine bırakmıştır. Yeri gelmişken şu hususu da özellikle belirtelim ki “Laiklik” maddesini anayasaya, Atatürk’ün ölümcül hastalığının pençesine yakalandığı 1937 yıllarında İnönü koydurmuş ve Şeflik döneminde bu madde bir zulüm ve kıyım mekanizmasına çevrilmiştir. Yoksa hem Atatürk’ün 3 Ciltlik Nutuk’unda hem O’nunla ilgili hatıra kitaplarında tek bir kelime olsun “Laiklik” kelimesinin kullanıldığını kimse gösteremeyecektir. Anlaşılıyor ki Atatürk Laiklik kurumunun ve kavramının istismar edileceği endişesi içindedir.

Oysa Atatürk inançlı ve kararlı bir insandır. O İslam’a değil; din istismarına, akıl ve vicdan dışı safsatalara ve zamanla yozlaşıp koflaşmış kurum ve kurallara karşıdır. Tarihi devrimlerine de işte bu yüzden kalkışmış ve elbette doğru adımlar yanında, eksik bırakılan hatalar da yapılmıştır. Yukarıda da belirttik; Batı medeniyetinin hem İslam’dan, hem bilimsel çalışmalardan kaynaklanan bazı doğru verilerinden yararlanmak, böylece önce aramızdaki mesafeyi kapatıp sonra onları aşmak (Muasır medeniyetin fevkine çıkmak) için, harf inkılâbı lazımdı, yararlıydı; ancak eski yazıyı tamamen yasaklamak ve unutturmak yanlıştı ve zararlıydı. Çünkü yetişen yeni nesil, muhteşem bir medeniyet birikimi olan kitaplarımızı, tarihi belge ve kaynaklarımızı okuyup anlamaz hale sokulmuşlardı. Oysa Latin harflerine geçilmekle beraber, eski yazımızın da öğretilmesinde hiçbir sakınca bulunmamaktaydı.

Ve yine çoğu meskenet yuvasına çevrilmiş, asli özelliğini ve işlevini yitirmiş, hatta bir kısmı Sabataist (Gizli Yahudilerin) güdümüne girmiş tekke ve zaviyelerin kapatılması bir zaruret halini almıştı. Ancak toplumun manevi ve ahlâki eğitim ihtiyacını karşılayacak yeni ve yeterli kurumların hizmete sokulmaması, bu boşluğun din istismarcılarınca ve ehil olmayan insanlarca doldurulmasına yol açmıştı. Ve tabi önce Sultan Abdülhamid’e karşı haksız bir muhalefet bayrağı açanların ve mason ittihatçılarla ortak safta bulunan İslamcı aydınların, daha sonra Mustafa Kemal’e karşı da aynı olumsuz tavrı takınmalarının, psikolojik yanılgıları ve günümüze yönelik politik yansımaları üzerinde de, dikkatle durulmalıydı.

Ve asla unutulmasın ki, Atatürk de nihayet bir insandı. Haliyle Onun da yanlışları ve yanılgıları olacaktı. Elbette Onun da “keşke yapmasaydım” dediği pişmanlıkları, isteyip de başaramadıkları, başlayıp da yarım bıraktıkları vardı. Ama her şeye rağmen, şanlı kurtuluş savaşımıza önderlik yapan ve bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ni bize miras bırakan zattı. Kaldı ki O’nun yaşadığı dönemdeki şartları, imkânları, zorlukları ve dengeleri gözetmek zorunda olduğu güç odaklarını hesaba katmak lazımdı. Bu nedenle Onu tabulaştırıp Tanrılaştıranlar da, Ona düşmanlık yapanlar da haksızdı ve kötü maksatlıydı.

İsimlere ve ideolojilere takılmamalı, sistemlere ve milli stratejilere bakmalıdır!

Hangi dinden ve kavimden olursa olsun;

●Ülkemiz ve halkımız için kötü şeyler düşünmeyen, ●Siyonizm’in Dünya hâkimiyeti ve Büyük İsrail hayali peşine düşmeyen ve Türkiye’yi kendi vatanı gören, ●Yurt içinde ve dışında gizli ve kirli hıyanet odaklarıyla ilişkiye ve işbirliğine girişmeyen, ●İyi niyetli, kabiliyetli ve karakterli olanlarla; birlikte çalışma, sorumluluklarımıza ve sonuçlarına beraber katlanma, ülkemizin nimetlerini de, külfet ve zahmetlerini de ortak paylaşma siyaset ve stratejisini benimseyen… Erbakan Hocamız haklıdır.

Bunun yanında; ●Vatanımızı, halkımızı ve ülke imkânlarımızı İsrail’in hesabına kullanmak, yıpratmak ve yıkmak isteyen, ●İslami inancımızı ve Milli ahlâkımızı bozmak, laytlaştırmak ve yozlaştırmak isteyen… ●Mason locaları ve hıyanet odaklarıyla birlikte çalışıp, ekonomik, teknolojik, politik ve psikolojik alanda bizi kuşatmak ve geleceğimizi karartmak isteyen; niyeti ve tıyneti bozuk olanlara ise, mesafeli durma, gözaltında bulundurma, stratejik noktalardan uzak tutma ve sürekli dikkatli davranma… Siyaset, feraset ve dirayetini gösteren, M. Kemal’den sonraki tek lider Erbakan Hoca’dır. Evet, Erbakan Hoca, Yahudi’ye veya dönmelere değil, şeytani ve gayri insani amaçlar taşıyan Siyonizm’e ve ülkemize hıyanet düşünenlere karşıdır ve elbette haklıdır. Ülkemiz, Milletimiz, güvenliğimiz ve geleceğimiz üzerinde kötü niyet taşıyanların ve onlara taşeronluk yapanların: çok ayrı inanç ve kafalarda… Farklı konum ve kulvarlarda bulunmalarına rağmen, Erbakan karşıtlığında ve Milli Görüş korkaklığında, hep ortak tavır almaları boşuna mıdır?

Ama, korkunun ecele faydası olmayacaktır!… Kader, Atatürk’e; Siyonistlerin güdümündeki bütün emperyalist güçlerin “Hasta Osmanlı’yı öldürme ve Müslüman Türk’ü tarihe gömme” siyaset ve saldırılarına karşı “Anadolu’yu kurtarma ve Türk varlığını koruma” gibi çok şerefli, ama çetrefilli bir misyon yüklemişti. Erbakan ise; bütün insanlığın bünyesine, kanser urları gibi yerleşen Siyonist çıbanlarını deşmek… Her din ve düşünceden… Değişik köken ve kültürden bütün insanlığın barış ve bereket içinde yaşayacağı, Türkiye merkezli yeni ve adil bir medeniyeti kurma şuuruna, onuruna ve sorumluluğuna sahiptir… Unutmayın ki; Atatürk de, resmi apoletleri söküldükten, tüm siyasi yetkileri elinden gittikten sonra, tarihi devrimini gerçekleştirmiştir.!?

“Andımız” konusuna gelince; dünyada öğrenci andının bulunduğu ülkeler sadece şunlardır:

● Amerika Birleşik Devletleri, ● Meksika, ● Filipinler, ● Hindistan, ● Singapur, ● Vietnam.

Herhangi bir “öğrenci andı”nın bulunmadığı ülkeler ise büyük çoğunluktadır:

Hiçbir Avrupa ülkesinde, Rusya’da, Asya’da ve İslam ülkelerinde; Avustralya, Kanada ve Yeni Zelanda gibi ülkelerde, öğrenci andı bulunmamaktadır.

Peki, öğrenci andının olduğu ülkelerde öğrenciler bu andı ne zaman ve nasıl okuyorlar, çocuklar bu ant sırasında neler söylüyorlar?

ABD’de öğrencilerin birçoğu tarafından okunan ve 1892 yılında Francis Bellamy tarafından yazılan ant şöyledir:

“Amerika Birleşik Devletleri’nin bayrağına ve onun temsil ettiği Cumhuriyete bağlılık yemini ediyorum: Tanrının gözetiminde tek ve bölünmez bir millet, herkese özgürlük ve adalet.”

Meksika’da, anaokulundan ortaokula kadar tüm okullarda ve bazı liselerde haftada bir olmak üzere her Pazartesi bir tören yapılıyor. Törende ülke bayrağı göndere çekilerek ulusal marş okunuyor. Bu törende öğrenci andı okumak da zorunlu. Öğrencilerin sağ ellerini göğüs hizasında tutarak andı okumaları gerekiyor.

“Meksika’nın bayrağı, kahramanlarımızın mirası, atalarımızın ve kardeşlerimizin birliğinin simgesi. Hayatlarımızı adadığımız anavatanımızı insancıl ve cömert bir bağımsız ülke yapan özgürlük ve adalet değerlerine sadık kalmak için ant içiyoruz.” 

Filipinler’de:

“Ben bir Filipinliyim. Filipinler’in bayrağına ve onun temsil ettiği ülkeye bağlılık andı içiyorum. Gurur, adalet ve özgürlüğün olduğu bir ulus için. Tanrı için. İnsanlar için. Doğa ve ülke için.”

Hindistan da zorunlu öğrenci andının olduğu ülkelerden biri olup her sabah toplanan öğrenciler şunu okumaktadır:

“Hindistan benim ülkemdir. Tüm Hintliler benim kardeşlerimdir. Ülkemi severim ve onun zengin mirasından gurur duyarım. Her zaman buna değer olmaya çalışacağım. Ebeveynlerime, öğretmenlerime ve tüm yaşlılara saygı duyup herkese hürmet edeceğim. Ülkeme ve insanlarıma bağlılık yemini ediyorum. Onların mutluluğu ve refahı benim mutluluğumdur.”

Singapur’da ilkokul ve ortaokul düzeyindeki tüm okullarda, dersler başlamadan önce toplanan öğrenciler her gün ulusal marşı ve ardından ulusal andı okuyor. Açık havada yapılan tören, her tür hava şartında gerçekleşiyor. Ant sırasında öğrenciler sağ yumruklarını kalplerinin üzerine koymak zorundalar. Singapur ulusal andının sözleri şöyle yazılmıştır:

“Biz, Singapur vatandaşları, ırkımız, dilimiz ya da dinimiz ne olursa olsun, bir olmuş insanlar olarak adalete ve eşitliğe dayanan demokratik bir toplum yaratmak için ve aynı zamanda ulusumuzun mutluluğu, refahı ve ilerlemesi için ant içeriz.”

Dikkat edilirse, Öğrenci Andı okutulan birkaç ülkede ise, asla bir kavmi öne çıkaran, diğer kökenleri dışlayan veya kışkırtan hiçbir cümle yer almamaktadır. Üstelik Atatürk bu Milletin Avrupa ve Amerika’yı taklide ihtiyacı olmadığını vurgulamıştır: “Artık durumu düzeltmiş olmak için mutlaka Avrupa’dan öğüt almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yürütmek, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi birtakım düşünceler belirdi. Oysa hangi bağımsızlık vardır ki, yabancıların öğütleriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir. Türkiye hiçbir milleti taklit etmeyecektir. Türkiye ne Amerikanlaşacak, ne Batılılaşacaktır. O sadece özleşecektir.”[5]


[1] Maide: 3

[2] Bakara: 138

[3] (Atatürk düşüncesinde Din ve Laiklik s.127 Atatürkçülük, Cilt: 1, s.455) (Ali Rıza Ünal “Atatürk Hakkındaki Anılarım” Türkiye Harp Malulü Gaziler Dergisi Sayı: 158, s.23, 1969)

[4] Cemal Granda Sh:205–206

[5] (Müdafaa-i Hukuk, Sayı: 31, Hikmet Tanyu. Atatürk ve Türk Milliyetçiliği s. 181, Ercüment Kuran, Türk Kültürü Dergisi, sayı: 37, sh. 62 TBMM Gizli Celse Zabıtları. Cilt III.)

 

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Ahmet AKGÜL

Ahmet AKGÜL

AHMET AKGÜL KİMDİR?

 

Araştırmacı-Yazar, Düşünür ve Siyaset Bilimci olarak tanınan Ahmet Akgül, Milli Görüş çizgisinde önemli bir fikir adamıdır. Olaylara insan eksenli ve İslam endeksli yaklaşmaktadır.

2004 Ocak ayında, arkadaşlarıyla birlikte İstanbul’da aylık olarak yayınlanan “Milli Çözüm” Dergisini çıkarmaya başlamıştır.

Uzun süreli, ciddi ve çileli bir mücadele dönemi yaşamış ve bu duyarlı, tutarlı ve kararlı tavrını hiç bırakmamıştır. Bu yüzden pek çok sıkıntı ve saldırılara uğramış, defalarca mahkeme açılıp tutuklanmış ve hapis yatmıştır.

İnancımız ve ihtiyacımız olan evrensel hukuk kurallarının; bütün insanlığın ortak değeri ve hayat düzeni haline getirilmesi, “Demokrasi, Laiklik ve özgürlükler” gibi çağdaş kurum ve kavramların; ilmi ve insani temellere göre yeniden şekillenmesi… Ve Türkiye’nin yeni bir barış ve bereket medeniyetine öncülük etmesi konularında yoğunlaşmıştır.

Üstadımızın, başta “İnsanın Yozlaşması”, ardından “Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya” ve yine “Barış ve Bereket Nizamı “İslam Davası” ve Yozlaştırılan “Cihat Kavramı” gibi birçok kitapları İngilizceye çevrilip merkezi Londra’daki Cagaloglu Yayıncılık organizesiyle; Amazon ve Bornes&Noble (bn.com) gibi dünya genelinde dağıtım yapan yüzlerce online sitesinde ve dijital (e-kitap) sayesinde 120 kadar ülkede yayınlanıp okunmaktadır. Ayrıca Üstadımızın “Yüce Kur’an’ın Manası ve Mesajı” başlıklı Meal-i Kerim yorumları İngilizce ve Rusça tercümeleri ile “Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya” kitaplarının Rusça, Arapça, Çince, Japonca ve İspanyolca tercümeleri tamamlanıp basılmış olup; Almanca, Fransızca, Kırgızca ve Farsça tercümelerinde de sona yaklaşılmıştır.

Milli siyaset ve sorumluluk düşüncesini farklı bir boyutta ele alan ve yorumlayan Hocamız; yaklaşık 40 yıldır Türkiye’mizin her yerinde, Avrupa’da ve İslam ülkelerinde, önemli seminer ve konferanslara katılmaktadır.

Mili Görüş’e çöreklenmiş bazı şaibeli kişilerin gizli niyet ve tertiplerini haber vermesi, uzun vadeli hedefler ve stratejik tavizler sonucu Parti’ye girdiklerini sezmesi ve söylemesi nedeniyle, Ahmet Akgül’ün teşkilatlarda ve Milli Görüşçü kuruluşlarda hizmet vermesi engellenmeye çalışılmış; Erbakan Hoca ise, kendisinin daha bağımsız davranabilmesi ve nifak çarkı içinde körletilip kirletilmemesi için bu girişimlere karşı çıkmamış, ama kendisini uzaktan destekleyip yönlendirmekten de geri durmamıştır. Erbakan’ın “Adil Düzen” projeleri, AKP’nin siyasi hileleri ve karanlık ilişkileri, Fetullahçı Cemaatin gizli mahiyeti konularında sayılı uzmanlardandır.

1949 Elazığ doğumlu olan, çeşitli konularda yayınlanmış ve hazırlanmış 105 (yüz beş) eseri bulunan yazarımız, evli ve beş çocuk babasıdır.

 

Hocamız’ın Başlıca Kitapları:

● Yüce Kur’an’ın Manası ve Mesajı (Türkçe Meal-i Kerim. Abdullah Akgül Yayına Hazırladı.) (İngilizce ve Rusçaya çevrildi.)

Milli Sorunlarımız ve Sorumluluklarımız (2 Cilt)

Dünyanın Değişimi ve Erbakan Devrimi

Refah-Yol’la Rantiyenin Savaşı

Cemaatin Cılkı, Erdoğan’ın Çarkı, Erbakan’ın Farkı

Türkiye Kuşatılırken, Kuklaların Kapışması

Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya (İngilizce, Rusça, Çince, Japonca, Arapça ve İspanyolcaya çevrildi.)

Bizim Atatürk

Küresel Fesatçılık ve Fetullahçılık

Dış Politika Yazıları (I) BOP’un Temel Taşları (1988-1998)

Dış Politika Yazıları (II) Tarihin En Talihsiz Yılları (2002-2015) 

Siyaset ve Strateji Bilgeliği

Osmanlı Sistemi ve Abdülhamit Siyaseti

İslam Davası ve Cihat Kavramı (İngilizceye çevrildi.)

● “İnsan”ın Yozlaşması (İngilizce ve Rusçaya çevrildi.)

Ah-u Figan’ım (Şiir)

Başörtüsü İnkârı ve İstismarı

İslamcı Münafıklar

Milli Şuur ve Ordu

20 Yıl Öncesinden; AKP Gerçeği ve Akıbeti

Bilge(!) Erdoğan’dan, İlkeli(!) Numan’a AKP Tezgâhı

Cezaevinde Yazdıklarım

Siyonizm-Deccalizm Ortaklığı

Devrim Simsarları ve Din İstismarcıları

Dilin Düğümü Çözüldü (Şiir)

Din Dengedir İslam İlericiliktir

Din – Devlet ve Demokrasi

Ergenekon Senaryosu “At Değiştirme” Operasyonu muydu?

(Kadiri - Haydari Tarikatı) Gönül Seması ve Tasavvuf Kapısı

Medeniyet Mücadelesi ve Mehdiyet Müjdesi

● Teşkilatçılık (İletişim ve İşbirliği Sanatı) Mesaj ve Metod

● Milli Görüş’ün Marazlıları

● Hak Davanın Hokkabazları

ABD’li Siyonistlerin, AKP’li Piyonistleri

İsrail'in Şımarması ve Armageddon Savaşı

BDP’nin Özerklik Kalkışması

Bir Devrim Yaşanıyordu!

Dünya Dönüşüme Hazırlanıyordu

Hidayet Kıvılcımı ve Hikmet Kılıcı (Şiir)

Katı Ulusalcıların ve Ilımlı İslamcıların Din ve Devlet Tahribatı

Osmanlı’dan Cumhuriyete Kripto Yahudiler ve Pakraduniler

Yüz Kur'ani Kavram ve Yorumları

Konularına Göre: Kur’an-ı Kerim Fihristi

Siyaset Şehveti ve AKP’nin Şerbeti (Yayına Hazırlayan: Ufuk Efe)

AKP’nin Akreplikleri (Yayına Hazırlayan: Ufuk Efe)

Terör-Masonluk ve Mafia Medeniyeti

Cumhuriyet Türkiye’sinde Nifak Hareketleri

Ruhlar-Sırlar ve Uzaydaki Yaratıklar

Sabah Yakın Değil miydi?

Tarikatların Hizmet Sahası ve Islahı

Tuz Kokarsa…

Gaflet miydi, Hıyanet miydi?

Tahribat Ortakları: AKP’nin Arkası, MHP’nin Markası

Türkiye Tarihi Dönemeçteydi!

Yakın Tarihimizde Yüceler ve Cüceler (2 Cilt)

Zafer Muştuları ve Fetih Hazırlıkları

Erbakan’dan İntikam Alanlar

Suriye’de Yaklaşan Hilal-Haç Kapışması

Başkanlık Diktatoryası

15 Temmuz Hıyanetinin Gizemi: Bir Darbe Analizi ve Sistem Krizi

Pazarlık Partisi ve Palavra İktidarı

Kemalizm-Tayyibizm Uyarlaması

Başka Çare Kalmamıştı

İslam’dan Uzaklaştıkça, İnsanlıktan Çıkılması

Dert Söyletir Aşk İnletir (Şiir)

● Hainleri Haşlama, Zalimleri Taşlama (Şiir)

● İstanbul Sözleşmesi ve Ailenin Çözülmesi

Türkiye'nin Erdoğan'la Sınavı ve Ukrayna Savaşı

 

Üstadımızın hazırladığı; İlköğretimden, Üniversiteye kadar öğrencilerimize inanç ve ahlâk esaslarını ve Milli-İnsani sorumluluklarını öğretecek Ders Kitapları:

● İlkokul 4-5: Çocuklar Sizin İçin Yaratılış Harikaları ve Din Ahlâkı

● Ortaokul-1: İslam; Doğal Hayat ve Güzel Ahlâktır

● Ortaokul-2: Allah'a İman ve Ahlâk Kuralları

● Ortaokul-3: Bilimin Işığında Allah’ın Varlık Kanıtları ve İslam Ahlâkı

● Lise-1: Yaratılışın Bilimsel Kanıtları

● Lise-2: İslam'ın Aydınlığı ve İmtihanın Şartları

● Lise-3: Müslüman; Güzel Ahlâk ve Sorumluluk Taşıyandır

● Lise-4: "Gençliğin Ahlâki Sorunlarına Milli Çözüm Programı"

● Üniversite-1: Yaratılış Sırları ve İslam’ın Esasları

● Üniversite-2: Allah'ın Varlığı ve İmtihanın Sırrı

● Üniversite-3: Olgun Müslümanın Hayatı ve İslam’ın Amacı

 

Üstadımızın Kitaplarından Derlenen Yeni Kitaplar:

● Ahmet Akgül’e Göre; Laiklik, Demokrasi ve Cumhuriyet Kavramları (Hazırlayan: Nevzat Gündüz)

● Üstat Ahmet Akgül’ün; Milliyetçilik Anlayışı (Hazırlayan: Orhan Atay)

● Ahmet Akgül’ün; Alevilik, Bektaşilik ve Şiilik Yaklaşımı (Hazırlayan: Veysel Uzun)

● Üstat Ahmet Akgül’e Göre; Kemalizm’le Atatürkçülük Farkı (Hazırlayan: Ufuk Efe)

● Ahmet Akgül’e Göre; Ülke Sorunları ve Çözüm Yolları (Hazırlayan: Okan Ekinci)

● Ahmet Akgül’e Göre; Genel Ahlâk Esasları ve Temel İnsan Haklarına Saygı (Hazırlayan: Fatma Betül Erişkin)

● Üstat Ahmet Akgül’ün; Siyonizm Saptamaları (Hazırlayan: Ali Çağıl)

● Ahmet Akgül’e Göre; Yaratılış Sırları ve İman Unsurları (Hazırlayan: Halil Yaman)

● Ahmet Akgül’e Göre; Din İstismarcıları ve Devrim Simsarları (Hazırlayan: Akın Cengiz)

● Üstat Ahmet Akgül’e Göre; Tarikat Yozlaşması ve Tasavvuf İhtiyacı (Hazırlayan: Abdussamet Çağıl)

● Üstat Ahmet Akgül’ün; Adil Medeniyet Programları (Hazırlayan: Osman Nuri Çelik)

● Ahmet Akgül’ün; Tarih Yorumları – 2 Cilt (Hazırlayan: Kâzım Gülfidan-Halil Altuntaş)

● Üstat Ahmet Akgül’ün; İlginç Anıları ve Rüyaları (Hazırlayan: Ramazan Yücel)

● Ahmet Akgül’ün; İçtihat Perspektifi ve Orijinal Projeleri (Hazırlayan: Abdullah Akgül-Ali Mert)

● Ahmet Akgül’ün; Hikmet Uyarıları ve Veciz Uyarlamaları (Hazırlayan: Neslihan Bayraktar)

● Üstat Ahmet Akgül Hocamızın; Tenkit (ve Tebrik) Yazıları – 2 Cilt (Hazırlayan: Mus’ab Eryıldız-İsmail Erkut)

● Ahmet Akgül’den; Siyaset ve Strateji Kuralları (Hazırlayan: Necati Akgül)

● Ahmet Akgül’e Göre; Yönetme ve Liderlik Sanatı (Hazırlayan: Yakup Gözübüyük)

● Ahmet Akgül’ün Saptamalarıyla; Erbakan ve İnsanlık Davası (Hazırlayan: Ahmet Cömert)

● Ahmet Akgül’e Göre; Erdoğan ve Takımının Ayarı ve Tahribatları – 3 Cilt (Hazırlayan: Nail Kızılkan-Sezai Kurt-Mehmet Sıtmapınar)

● Ahmet Akgül’e Göre; Fetullah Gülen’in Perde Arkası (Hazırlayan: Mehmet Akif Avcı)

● Ahmet Akgül’ün Gözüyle; Farklı Kesimlerden İnsan Manzaraları – 2 Cilt (Hazırlayan: Osman Eraydın)

● Ahmet Akgül Üstadımızdan; Erbakan Hoca’ya Yönelik İthamlara Yanıtlar (Hazırlayan: Necmettin Musa Bişkin)

● Ahmet Akgül'den Kahramanlık Şiirleri (Hazırlayan: İsmet Sezgin)

● Ahmet Akgül’den; Seçme Şiirler (Hazırlayan: Ömer Çağıl)

● Ahmet Akgül'den Şiirler Harmanı (Hazırlayan: Orhan Yılan)

● Ahmet Akgül'den Edep-İstikamet-Hikmet ve Hakikati Öğreten Şiirler (Hazırlayan: Yalçın Gözübüyük-Erdem Kaya)

 

Hocamızın Önsözünü Yazdığı Milli Çözüm Yayınları:

● Üstad Ahmet Akgül’ün Özgeçmişi ve Öğretileri (Yakup Gözübüyük)

● Haykırış (Şiir - Ali Çağıl)

AKP Yönetimi ve Tahribat Yöntemi Sistem Tahlili ve Siyaset Tenkidi (Nevzat Gündüz)

● Sözün Çözüme Dönüşmesi (Siyasi Fıkralar - Osman Eraydın)

● Ayar Aynası ve Nokta Atışı (Sosyal ve Siyasi Fıkralar - Erdoğan Bişkin)

Milli Çözüm Ekibinden: İlginç Rüyalar ve Manevi Uyarılar (2 Cilt - Hazırlayanlar: Fatma Betül Erişkin – Nail Kızılkan – Neslihan Bayraktar)

 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
11 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Yakup G.

insanın imanı aklı kadar, aklı ahlakı kadar, ahlakı ise vicdanı kadardır…
Muhterem Üstadımız Ahmet Akgül’ün şu tespiti aslında her konuda bir mihenk taşı gibi insanın ayarını ortaya çıkarmaktadır; [b]”Bir insanın imanı aklı kadar, aklı ahlakı kadar, ahlakı ise vicdanı kadardır.”[/b] Şimdi bu makalede geçen ırkçılık güden ve milliyetçiliği istismar edenleri vurun bu mihenk taşına ve ayarlarını nasıl ortaya çıkıyor görün.

Müspet Milliyetçilik ve ırkçılık arasındaki farkı izah eden, bu kavramlar üzerinden her türlü suiistimalin önünü kesen makale içindeki şu ifadeler oldukça dikkate değerdir;

– İslam, Allah yapısı olarak eksiksiz ve mükemmel bir Din’dir. Her türlü sentezcilik bâtıldır ve şirktir.

– Cemiyetteki Milliyetçilik, fertlerdeki nefis gibidir. Her insana nefis; kendi benliğini oluşturmak, haklarına sahip çıkıp savunmak ve saldırılara karşı kendisini korumak için verilmiştir ve gereklidir. Bu durum; Türkler için olduğu kadar, Kürtler ve diğer kavimler için de geçerlidir. Ancak; şayet bu nefsi dizginlemez, haksız ve ahlâksız isteklerine boyun eğersek, bu sefer bizim felaket ve rezalet sebebimizdir. Bir toplumun, nefsi sayılan Milliyetçilik de böyledir. Kendilerini başkalarından farklı ve faziletli zannetmeye, dini, ilmi ve insani değerlerin üstünde görmeye yönelirse, işte bu ırkçılık haline gelir ve tehlikelidir.

– İnsanın kendi kavmini sevmesi, sahiplenmesi, yakınlık hissetmesi, yani müspet milliyetçilik elbette tabiidir, fıtridir, caizdir ve güzeldir

– Ama ırkını yüceltip kutsaması, başkalarından çok farklı ve ayrıcalıklı yaratıldıkların a inanması; inkârcı ve barbar tavırlar da takınsa, kendi kavminden olanları hep haklı çıkarması ve özellikle “Kavmiyetçiliği , İslam kardeşliğinin üstünde tutması”; cahilliktir, fitneciliktir ve şirktir.

– Bu ülkede Türkler, Kürtler, Çerkesler, Lazlar, Zazalar, Göçmenler ve diğer kökenler; bunların hepsi ayrı kavim olabilir ama aynı millettir.

– Mustafa Kemal’in; “Türk Milleti” kavramıyla da ırkçılık yaptığını değil, çok farklı kavim ve kesimlerden, İslam potasında kaynaşmış bir toplumu amaçladığını bilmekteyim.

– Biz insanları kavimlerine, kökenlerine, renklerine, dillerine ve kültürlerine göre değil; imanlarına, İslam’a bağlılıklarına, güzel ahlâklarına, insanlık onurlarına, vatanına ve topluma yararlarına göre değerlendirip önem veririz.

– Ölçü İslam’sa, Ayet ve Hadislerin buyrukları açıktır. Örnek Atatürk’se;, Meclis kürsüsünden aktardığı ve resmi zabıtlarda aynen saklanan kanaatler ortadadır.

Cengiz

GERÇEK VATANPERVERLİK VE (TÜRK KÜRT VB DARKETMEZ) GERÇEK MİLLİLİK!.
Türk ol kürt ol hakikatten yüz çevirme
Kardeşliğini bozup şeytan sevindirme!

Siyonist hedefin piyonlarına yönelme!.
Irkçılık çatışma getirir sakın meyletme

Adil Düzen’e koş konu menfaatlerin ise
Adalet hakkaniyet arıyorsan koş sen de

Türk olsan ne yazar Kürt olsan ne yazar
Siyonist Emperyalist sömürü düzeninde

Severiz yaratılanları Yaratan’ımız emriyle
Türküyle Kürtüyle-Çerkez-Arap Acemiyle

Vatanımız bayrağımız birliğimiz için can ne!
Kürt Türk Çerkez Şehit Olmuş Çanakkale’de

Siyonist Yahudi Ab- Abd Kürdistan hedefinde!
Amaç Kürt kardeşlerimizin iyiliği değil elbette

Bize düşen ırkçılık değil yaşamak hep birlikte!
İslam’dır çimentomuz kültürler zenginlik biz de

Türkiye’miz tüm unsurları ile olur güçlü Türkiye
Ümmete tüm insanlığa lider olur Erbakan izinde

Necati

DİNİ VE MİLLİ MÜNAFIKLIK!
Atatürk’ün de belirttiği gibi, Aziz Milletimizin ortak paydası ırkçılık değil Müslümanlıktır. Türk Milliyetçiliğinin mayasını ırkçılık değil, İslam oluşturmaktadır.
“Türk-İslam Sentezi” veya “Kürt-İslâm Sentezi” yakıştırmalarından bahsedilmesi gaflet ve cehalet alâmetidir.
Ülkemizde ve aziz milletimiz üzerinde, Türk ırkçılığının da Kürt ayrımcılığının da hep Yahudi dönmeleri tarafından başlatılmış olması bir tesadüf sanılmamalıdır!
[b]İşbirlikçiler hem Dini hem de Milli münafıktırlar.[/b]
[b]Dini münafıktırlar;[/b] Çünkü İslam Dinini istismar edip ılımlılaştırma ve yozlaştırma girişimlerine hız vermektedirler.
[b]Milli Münafıktırlar;[/b] Çünkü milliyetçiliğin İslami kayıt ve kurallardan uzaklaştırılması, faşizme, ırkçılığa ve ayrılıkçılığa dönüştürülmesine çalışmaktadırlar.
Dini ve Milli münafıklar, müspet Türk Milliyetçiliğini bazen istismar bazen de inkâr etmekte, Milli duygu ve duyarlılıklarımızı soysuzlaştırma yolunu benimsemektedirler.
Şimdi, anayasadan “Türk Milleti” kavramını çıkarmaya yeltenenlerin de “Ilımlı İslam” diye Yüce Dinimizi dejenere edip, “Protestan Müslüman” tipi oluşturmak isteyenlerin de hep aynı Siyonist güçlerce desteklendiğini görmekteyiz.
Moiz Kohen Yahudi Hahamının, Munis Tekinalp takma ismiyle yazdığı ve aziz milletimizi İslam’dan koparmak için yaptığı TÜRKÇÜLÜK kafasıyla, bu tahribatların önlenemeyeceğinin de bilincindeyiz.

Saffet

Kendini ve Irkını Üstün Görme Şeytani Plandır
Hz. Adem’e (a.s) melekler secde ettiği halde şeytan kibirlenip ilahi emre karşı çıkmış, gerekçe olarak da kendisinin ateşten, Adem’in çamurdan yaratıldığını ileri sürmüştür. İlahi iradenin Adem’in zürriyetine bütünüyle iyi ve bütünüyle kötü arasında takdir ettiği konumun bir gereği olmalıdır ki Cenâb-ı Hak hayırdan ve rahmetinden uzaklaştırdığı şeytana insanoğluna vesvese vermeye, çeşitli hile yöntemleriyle bâtılı hak gibi gösterip insanları doğru yoldan saptırmaya izin vermiştir. Şeytan ile başlayan kendini üstün görme düşüncesi daha sonra temsilciliği olan Siyonist Yahudi düşüncesinde olduğu gibi Irkını kavmini üstün görerek şeytani planların temel unsuru olmuştur. Allah (cc) bir çok ayette ve Peygamber efendimiz hadislerinde Irkıçılık yasaklanmıştır. İslam dini; insanları kamplara bölen, kabileler veya milletler arasında ırk temelli savaşlara neden olan milliyetçilik duygusunu “cahiliye asabiyeti” olarak isimlendirmiştir. Böylece milliyetçiliğin İslam dışı bir akım olduğunu ortaya koymuştur.Kardeşlik duygularımızı pekiştiren, toplumun ayrışmasının, Milliyetçilik kavramının istsimarının önüne geçen bize doğruyu öğreten mükemmel bir yazı Allah üstüdadımız Ahmet Hocamızdan ebediyyen Allah Razı Olsun.

veysel

Doğru Bilgi
Günümüz dünyasında yaşanan dönem neredeyse tüm dünya bireyleri tarafından “bilgi çağı” olarak ifade edilmekte, bu konu üzerine her alanda çalışmalar yapılarak eserler üretilmektedir.
Bilgi çağı olmasının getirdiği şartlar nedeniyle; ortalıkta pek çok eksik, yanlış, yanlı, nesnel bakış açısından uzak ve doğru olmayan bilgi bulunmaktadır. Bundan dolayı da “Doğru Bilgi” kavramı önem kazanmaktadır. İşte “Milliyetçilik” konusu da tam olarak, bu bilgi çağının getirdiği şartlar nedeniyle sağdan sola savrulmakta ve bir türlü itidal noktasında değerlendirilememektedir. Özellikle tehlikeli bir kavram olan ırkçılık kavramının tanımına uyumlu hale getirilme çalışmaları, çok etkin bir yöntem olarak karşımıza çıkmakta ve binlerce yıllık kardeşlik ortamını paramparça etmesine şahitlik etmekteyiz. Tam da bu noktada, doğru tanımlarla doğru anlama yolunu açan bir “bilginin” istifademize sunulması çok anlamlı olmaktadır.
Bugüne kadar yapılmamış bir açıklama metodu ile istifademize sunulan bu bakış açısının, bir ayna gibi yüzümüze tutulmasının; ilk olarak ırkçılık yapmayacağım derken milletinin düşmanı olma gafletine düşmüş fertleri toparlayacağı, sonrasında da bu milletin bir ferdi olmayı bir üstünlük-ayrıcalıklı olma sebebi sayarak diğer insanları küçük görme hastalığına yakalananların şifa bulacağı bir ortamı sağlayacağını ümit ediyorum.

N.Gündüz

Sorunlarımız ve çözüm yolları…
İlahi hitaba en layık ve en mükemmel muhatap olan Allah’ın resulü (a.s.m), ırkçılığı ” cehalet dönemi davası” anlamında ” asabiyet-i cahiliye ” tabiriyle tarif eder. Bu davayı güdenler hakkında da “Asabiyet dâvâsına kalkışan, onu yaymaya çalışan, bu dâvâ uğrunda mücadele eden kimse bizden değildir.” (Ebu Davut, Edeb, 121) ve “Kim hevasına uyarak bâtıl yolda cenk eder, ırkçılığa çağrıda bulunur veya kavmiyetçiliğin sevkiyle öfke ve tehevvüre kapılırsa cahiliye ölümü üzere ölür.” (İbni Mace, Fiten, 7)gibi ifadelerle dehşetli bir sonun olacağı haber verilmektedir.

Ayrıca ümmetin felaketini ve sonunu hazırlayacak ana sebeplerin başında da, yine bu ırkçılık davasının geldiği hadiste özellikle vurgulanmıştır. Nitekim peygamberimiz (a.s.m), “Ümmetimin helâk olması üç şeyden ileri gelecektir. Bunlar:
– Kaderiye (yani kaderi inkar etmek davası),
– Unsuriyet (ırkçılık) dâvâsı,
– Dinî meselelerde gevşeklik etmektir.” (Taberanî, Mu’cemüs Sağir, 158)
Avrupa devletlerinin asırlarca ve özellikle 20. y.y’ın başlarında milliyetçilik fikrini esas tutmalarıyla, iki dünya savaşı meydana gelmiş ve bunun sonucunda milyonlarca insanın kanının akmasına yol açmışlar. Fakat onlar “Avrupa Birliği” vesilesiyle bu gibi hastalıklardan kurtarmaya ve kendilerini tek millet veya topluluk olarak görmeye çalışıyorlar.
Aziz Erbakan Hocamız ‘ın D-8 leri kurması ve bu minvaldeki çalışmalarının ne kadar önemli olduğunu şimdi daha iyi anlıyoruz. Ama maalesef Akp iktidarı eliyle bu çalışmakar sekteye uğramıştır. Bu vebalin altında kalırlar İnşallah.
Elbette ırk, kabile, akraba sevilecektir. Amma İslâm dininde, ırkını ve akrabasını sevmek demek; ırkındaki insanların kalbine, başta Allah korkusu ve Allah sevgisini yerleştirmek demektir. Onları, Allah’ın yasak kıldığı her türlü haramlardan muhafaza etmek, onların emir dairesinde hareket etmeleri için gayret göstermektir. Ve onların duygularına, düşüncelerine, vicdanlarına; adalet, iffet, haya, namus, cömertlik, hikmet gibi yüksek ahlak ve meziyetleri hedef göstermektir. Onlara Allah’ın hakkı ve kul haklarını yeterince anlatıp, millete, vatana karşı sorumluluk duygularını geliştirmektir.
Çağımızın sorunlarını ve çözüm yollarını en mükemmel bir şekilde ortaya koyan Üstadımız Ahmet Akgül Hocamız ‘a minnettarız.

Osman Nuri

Hakk ile hidayeti bulan, Hakka yöneltip hidayete çağıran ve Onunla Hakk’la ve Kur’an’la adaleti kurup sağlayanlar………….
[u][b]ARAF SURESİ 181. AYET[/b][/u]

Yarattığımız (insanlar)dan, Hakk ile hidayeti bulan, Hakka yöneltip (hidayete çağıran) ve Onunla (Hakk’la ve Kur’an’la) adaleti (kurup sağlayan) bir ümmet (seçkin bir şahsiyet ve hareket) vardır. (Ki bunlar kutlu ve mutlu bir tabakadır.)

Batıllar ne yaparlar? İnsanları aldatmak için batılı batıl olarak takdim etmezler; Batılı, şeytanî bir mantıkla hakka karıştırır, hakka boyar, hakka dayandırır ve bu suretle batılı hak olarak takdim ederler. Hem öyle takdim ederler ki, aldananların ne kendileri aldandıklarının farkına varırlar, ne de siz onları uyarabilirsiniz?!..
Bazen hakla batıl birbirine o kadar çok benzer ki, arada kıl payı fark olur. İşte bunları birbirinden ayırt edip hakkı hak olarak, batılı da batıl olarak görmek çok çetin, çok ince ve hassas bir iştir. Herkes bunun farkına varamaz; Hakkı batıl, batılı da hak görür.

Bu gibi durumlara düşmemek için duasını sık sık yapmamız gerekmektedir:
[u][b]“Ya Rabbi! Bize hakkı hak olarak göster ve hakka tabi olmamızı nasip et! Bize batılı batıl olarak göster ve batıldan sakınmamızı bizlere müyesser kıl!”[/b][/u]

Milli Çözüm şu ayeti kerimenin gereğini yerine getirmede en güzel örnekliği gayreti ve çabayı sarfetmekte olduğunu görmekteyiz:

[u][b]BAKARA SURESİ 42. AYET[/b][/u]
Hakkı bâtıl ile karıştırıp (gerçeği) örtmeyin ve (güç odaklarından korkarak veya menfaat umarak) Hakkı gizlemeyin. (Kaldı ki) Siz (gerçeği) biliyorsunuz. (İşinize gelmediği için üzerini örtüyorsunuz. Öyle ise bile bile Hakkı bâtıl ile karıştırıp yozlaştırmayın ve Hakkı saklayıp saptırmaya çalışmayın.)

Milli Çözüm Kur’an’ın va’di’ne, Resulullah’ın müjdelerine ve Aziz Erbakan Hocamızın müjdelerine ve öğretilerine tâbi olduğu için takip ettiği için her daim Hakkı Haykırmakta ve Hakkı yazmakta olduğunu bu muhteşem makale ile , kucaklayıcı ve batılların gayretini etkisiz kılabildiğini gördük. Rabbim Milli Çözüm’den istifade edebilmeyi ve bu nimetin gereğini yerine getirme hususunda çaba sarfedenlerden kılsın… Amin.

Hacı ahmet kahraman

Emeğinize sağlık
Ağzınıza elinize sağlık,
İyiki varsınız.

Mus ab

Ülkemizin en büyük kazancı bu makaleyi kaleme alacak şuurun varlığı ve bir an evvel ülkemizin her kurumuna hâkim olmasıydı.
Makalemizde geçen tarihi tahliller, ülkemizin yaralarına merhem, düşmanların zehirlerine panzehir olmaktadır. Dinimize, vatanımıza yönelik; Silahın, topun, füzenin yaptığı tahribatın ötesinde daha büyük tahribatları ortadan kaldıran ve ülke insanımızın fikirsel iflasını önleyerek, düşmanın karşısında çelik gibi yıkılmaz bir bilinç aşılamaktadır.

Makalemizde geçen panzehirlerin bir kısmı:
Mustafa Kemal Atatürk, 01 Mayıs 1920’de TBMM’de yaptığı kısa ve tarihi konuşmasında tam 7 (yedi) defa, Aziz Milletimizin “Anasır-ı İslamiye”den, yani Müslümanlık bağıyla kaynaşan farklı kökenlerden meydana geldiğini ısrarla vurgulayarak, milliyetçilik konusundaki temel dayanağını ortaya koymuşlardır. Bu nedenle bizim; Moiz Kohen-Tekinalp hahamından ve başka karanlık kafalardan, Milliyetçilik dersi almamıza, Atatürk ihtiyaç bırakmamıştır.

Yurdumuza “Türkiye” denilmesinden bile gıcık alan kancıkların, ağızlarından “Kürdistan” kelimesini hiç düşürmemeleri, bunların bozuk niyetini ve tıynetini ortaya koymaktadır. Artık sağa-sola kaytarmaya çalışmamalıdır: Ölçü İslam’sa, Ayet ve Hadislerin buyrukları açıktır. Örnek Atatürk’se; işte, Meclis kürsüsünden aktardığı ve resmi zabıtlarda aynen saklanan kanaatleri bunlardır. Bu konuda haksız, hatta ahlâksız bir tavırla bize sataşanların; hiçbir ilmi ve vicdani dayanakları bulunmamaktadır.

Ve hele, Erbakan Hoca’nın müspet milliyetçiliği tahkir edici söz ve imalarına rastlamak mümkün değildir. Ve zaten o devirdeki, dedesini bile gizlemek zorunda kalan bazı sahte Türkçüler ve sabataist-mason İttihatçı döküntüler ve diğer siyasi aktörler içerisinde, yedi sülalesi özbeöz Türk olan, belki de tek şahsiyettir. Ve tabii, hepsinden önemlisi Erbakan Hoca inançlı ve kararlı bir mü’mindir ve bizi millet yapan asıl kimyanın İslam Dini, Ehli Sünnet disiplini ve Ehli Beyt çizgisi olduğunun bilincindedir. Erbakan Hoca’nın Türklerin dışında; Kürtler, Rum ve Ermeni nesiller, Kafkas ve Balkan kökenliler gibi değişik kavim ve kültürlerden, İslam potasında kaynaşan, muhteşem Anadolu seramiğinin (mozaik değil!) bu mübarek ahengini ve rengini bozacak söylem ve sloganlardan sakınması, milli haysiyet ve hassasiyet gereğidir. Kaldı ki, bir kişiyi önemli ve değerli kılan ve gerçek kimliğini oluşturan; onun kökeni ve mensubiyeti değil, insanlığı, inancı, amacı, ahlâkı, ilm-ü irfanı ve yararlı çabaları gibi şeylerdir.

Şu tarihi ve tescilli gerçek de asla unutulmasın ki, Müslüman olmayan veya sonradan İslam’dan çıkan Türklerin büyük çoğunluğu; Türklüklerini de Türkçeyi de muhafaza edememişler (istisnai örnekler dışında), başka kavimler ve kültürler içerisinde eriyip gitmişlerdir. Hatta Ehli Sünnet istikametinden (Sünnilikten) koparılıp, geçmişte Şiilik, günümüzde Vehhabilik, El-Kaide’cilik, İranlı Ali Şeriati’cilik gibi aykırı mezheplere kayan Türklerin bile, tarihte Osmanlı Devleti’ne, şimdi de Türkiye Cumhuriyeti’ne düşman hale getirildikleri görülecektir. Mustafa Kemal’in, -şimdi kaldırılmaya çalışılan- Diyanet İşleri Başkanlığını kurarken; İslam’ın Ehl-i Sünnet çizgisini ve Maturidi’lik düşünce sistemini tercih etmesi boşuna değildir.

Makalemizde geçen tarihi tahliller, ülkemizin yaralarına merhem, düşmanların zehirlerine panzehir olmaktadır. Silahın, topun, füzenin yaptığı tahribatın ötesinde daha büyük tahribatları ortadan kaldıran ve ülke insanımızı fikirsel iflasını önleyip, düşmanın karşısında çelik gibi yıkılmaz bir bilinç aşılamaktadır.

Ufuk Efe

ENGİN GÖZÜPEK’E SAYGILAR
ENGİN GÖZÜPEK’E SAYGILAR

Bizim inancımızda ve Üstad Ahmet Akgül’ün izahlarında:
İslam İnsan içindir, doğru Müslümanlık uygun ve uygar insan olmak amaçlıdır. Herkesin temel insan haklarına ve genel ahlak kurallarına uygun, Milli duyarlılıkları dolgun bireyler olarak, farklı düşüncelere sahip olsak da, birlik ve dirlik içinde yaşayabilmeyi amaçlamak bizim ayarımızdır.
Sizleri tebrik ve takdir ediyor, ilginize ve gayretinize teşekkür ediyoruz.

ENGİN GÖZÜPEK

ÜSTADA TEŞEKKÜR..
Hep zor zamanlarda bir kandil yakan Üstad Ahmet Akgül Hocaya saygılarımı sunarken, klasik bir teşekkür elbette hafif kalır.
Milli kimliğimi önemseyen, devletin bekası endişesini daim içinde tutan Sosyal Demokrat bir aile kökenine mensubum. Sizlerin bu gayretlerini önemli çevremle paylaşarak en acizane gayretlerinize katılmaktayım.
Hürmet eder sağlık ve başarılar dilerim.

YORUMLAR

Son Yorumlar
11
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx