ÖVÜNMEK VE BÖBÜRLENMEK BİR HASTALIKTIR
Mü’minler için hayatın tek ve en büyük amacı Allah’ın rızasını kazanmak olduğu halde, insanların rızasını kazanmayı hedefleyen övünme ve gösterişin amaç edinilmesi, dünya hayatına tutkuyla bağlı olan insanlar arasında çok yaygın ve yanlış bir davranış biçimidir.
Bu kişilerin en büyük hedefleri yaptıkları her davranışta insanların takdirini toplayabilmektir.
Yüce Rabbimizin Kur’an’da bildirdiği güzel ahlâkı gerektiği gibi yaşamayan toplumlarda genellikle din ahlâkında önemli bir yeri olan samimiyet, doğallık ve içtenlik yerine; samimiyetten uzak, her biri özel olarak ayarlanan ve zaman içinde kişinin karakterinin bir parçası haline gelen suni tavır ve davranışlar hâkim olur. Kur’an ahlâkına uymayan çarpık bir anlayışın sonucu olan bu yapmacık tavırlar, samimiyetsiz üslubu ile daha ilk bakışta kendisini belli eder. Belli bir amaca yönelik olarak sergilenen bu davranışlardan biri de övünme tutkusudur.
Övünmenin Amacı Nedir?
Övgü ve gösterişe dayalı bir hayat, iman etmemiş bir insan için nefsani bir tutkudur. Allah’ın yarattığı bir kul olduğunun ve O’nun rahmeti ile hayatta kaldığının bilincinde olmayan bazı insanlar, Allah’ın kendilerine nasip ettiği bazı özelliklerle övünerek diğer insanlara gösteriş yapmayı ve nefsani bir üstünlük elde etmeyi amaçlarlar.
Bu davranışlarının bir nedeni de insanların ne düşündüklerini fazlasıyla önemsemeleridir. Övünme tutkusuna sahip insanlar varoluş amaçlarının; insanların birbirleri arasında övünmeleri, gösteriş yapmaları, malca zenginleşmeleri gibi değerler olduğunu düşündükleri için tüm yaşamlarını bu yanlış mantık üzerine şekillendirirler. Dolayısıyla da bulundukları her ortamda üstün olduklarını zannettikleri bir konuda kendilerini ön plana çıkarıp övünerek takdir edilmeyi, insanları bu konuda etkilemeyi, onların övgülerini toplamayı ve itibar kazanmayı amaçlarlar.
Övünmenin Çeşitleri
Kur’an ahlâkını yaşamayan insanların çeşitli övünme sebepleri vardır. Kimi insanın hiç önemsemediği bir konu, bir diğeri için önemli bir övünme konusu olabilir. Ancak genel olarak övünmeye sebep olan hususlar, kişinin sahip olduğu fiziki veya akli imkân ve vasıflardan kaynaklanır. En sık rastlanan sebepler:
– Güç ve zenginlik,
– Güzellik ve gençlik,
– Makam-mevki-itibar,
– Zekâ-kültür-eğitim durumudur.
Güç ve Zenginlik
İnsanların en büyük övünme konularının başında güç ve zenginlik gelir. Kullanılan arabalar, oturulan evler, evlerin içindeki eşyalar, giyilen kıyafetler ve çocuklar bazı insanlar arasındaki “övünme hastalığı”nın başlıca kaynaklarıdır.
Örneğin; bazı insanlar ev seçerken kendi rahatlıklarından ziyade, çevrelerinin bakış açısına önem verirler. Bu kişilere göre oturacakları evin hangi semtte bulunduğu, nasıl bir manzara gördüğü, kaç metrekare olduğu kendilerine itibar kazandıran önemli konulardır.
Toplumun bir kısmını oluşturan bu insanlar; güç, itibar ve onuru, malları ve çocukları ile kazanacaklarına inansalar da, Rabbimizin Kur’an’da bildirdiği üzere tüm güç ve onur Allah’ındır. Allah, elçilerine ve Kendisine güçlü bir imanla bağlı olan mü’minlere güç ve onur nasip eder. Bu da, her işte Allah’a güvenmekle mümkün olur. Mal ve çocukların kişiye Allah katında herhangi bir fayda sağlayamayacağı ise Kur’an’da şöyle bildirilir:
“(Sizin beğenip böbürlendiğiniz) Mal ve çocuklar, (sadece) dünya hayatının geçici ve çekici-süsü (konumundadır); asıl sürekli (bâki kalacak ve yarar sağlayacak) olan ‘salih davranışlar’ ise, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlıdır, ümit ve temenni edilecek (yüksek makamlar) bakımından da daha hayırlıdır.”[1]
Peki hiç düşündünüz mü, sahip olduğu tüm üstün özelliklerinin aksine insan neden son derece korunmaya muhtaç bir bedene sahiptir? Neden ancak mikroskopla görülebilecek kadar küçük bakteriler, virüsler bu bedene zarar verebilmektedir? İnsan neden yaşamı boyunca sürekli bedenini temizlemek, ona bakım yapmak zorundadır? Ve neden insan bedeni zaman ilerledikçe yıpranmakta, yaşlanmaktadır?
Güzellik ve Gençlik
Güzellik her şeyden önce kişinin kendi çabası ile elde edemediği, ancak Allah’ın kendisine nasip ettiği ve her an geri alınması da çok kolay olan bir özelliktir. Fakat bu gerçeğe rağmen güzellik de insanların övünmesine yol açan sebeplerden biridir. Pek çok insan dünya hayatının bu geçici ve çabuk bozulan süsüne aldanır. Ancak dünya üzerindeki her şey gibi, bir insanın gençliği ve güzelliği de zamanla bozulmaya uğrar. Bu, dünya hayatının hiç değişmeyen bir gerçeğidir.
Güzellik ve Gençlikleri ile Övünen İnsanların Göz Ardı Ettikleri Gerçekler
Yaşadığı yer ister dünyanın en gelişmiş şehri olsun, ister en yakın yerleşime kilometrelerce uzaklıkta bir dağ köyü olsun; kişi, hayatının hiç beklemediği bir anında büyük bir tehlike ile karşılaşabilir, küçük bir virüs ya da mikrop sonucu ölümcül bir hastalığa yakalanabilir. Ya da bir kaza nedeniyle sakat kalabilir. Bunun sonucunda da hiç kaybetmeyeceğini sandığı beden gücünü, güzelliğini ya da övündüğü fiziksel bir özelliğini bir anda kaybedebilir.
40 yaşında olan bir insan, 65 yaşına kadar yaşamayı umuyorsa; bilmelidir ki önünde kalan 25 sene, geçirdiği 40 sene kadar çabuk geçecektir. Aynı kişi 90 yaşına kadar da yaşayacak olsa, değişen hiçbir şey yoktur. Çünkü önünde kalan yıllar uzun da olsa, kısa da olsa eninde sonunda tükenip sona erecektir. İşte bu noktada insanın yaşlanması, dünyanın geçici bir mekân olduğunun en keskin hatırlatıcılarındandır. İnsan ne yaparsa yapsın, bu dünyadan bir daha geri dönmemek üzere ayrılacaktır.
Tüm bu gerçekler de göstermektedir ki, bir insanın sahip olduğu fiziksel özelliklerle övünmesi çok büyük bir gaflettir. İnsan, Allah’ın lütfetmesi ile dünyaya gelmekte ve gelişerek belli bir yaşa ulaşmaktadır. Ancak kısa süre sonra gücü ve güzelliği, yaşlanma, hastalık gibi nedenlerle yok olmaya başlamakta ve hayatının üçte ikisinden fazlasını yaşlı olarak geçirmektedir. Çünkü Allah dünya hayatını geçici bir yurt olarak hazırlamıştır ve insanı, gerçek yurt olan ahireti hatırlatacak, ona hazırlık yapmasını sağlayacak farklı acizliklerle birlikte yaratmıştır.
Fiziksel özellikleriyle övünen insanlar görmezden gelseler de zaman çok hızlı geçmekte ve geçen her gün insanı ayette bildirildiği gibi “bir zaafa” düşürmektedir.[2] Kısacası yaşlanmak, insanın acizliğinin önemli bir göstergesidir. İlerleyen zamanın insan bedeni ve zihni üzerinde yarattığı bozucu etki apaçık bir gerçektir.
Makam, Mevki ve İtibar
Kur’an ahlâkından uzak yaşayan toplumlarda insanların birbirlerine değer verme kıstaslarından biri de makam ve mevkidir. Örneğin, mevki sahibi biri son derece basit ve ahlâki değerlerden uzak bir kişiliğe sahip olsa da çıkarları olan bazı insanlar tarafından itibar görebilmektedir. Bu nedenle mevki sahibi olmak ve bunun getirdiği itibar da, bazı insanlar tarafından sık sık kullanılan övünme konularından biridir.
Makam ve İtibar ile Övünmek Neden Boş Bir Çabadır?
Bir tür oyalanma olan makam ve itibar dünyada kazanılan, dünyada kalacak olan ve üstelik de sadece belirli insanlar tarafından takdir gören özelliklerdir. Örneğin, bu özelliklere sahip bir iş adamına ancak yanında çalıştırdığı kişiler ve yakın çevresi itibar eder. Sonuçta takdir görebildiği kişiler sınırlıdır.
Ayrıca makam ve mevki dünyada ancak kısa bir fayda ve çıkar sağlayabilir. Dünya hayatındaki her şey gibi makam ve mevki de gelip geçicidir. Allah’ın denemek amacıyla kendilerine verdiği makam ve mevkiyi, kendilerinde olan bir üstünlükten dolayı “hak ettiklerini” sanarak bunu övünme konusu yapan insanlar göz ardı etseler de, ahiretteki sonsuz yaşantının yanında dünya hayatında elde edilen makam ve itibarın hiçbir değeri yoktur. Unutulmamalıdır ki tarih, mevki sahibi olup yükselen ve çok büyük bir güce sahip iken bir anda bunların hepsini kaybeden insanların örnekleri ile doludur.
Zekâ, Kültür ve Eğitim Durumu
Dünya hayatına tutkuyla bağlı olan insanların övünme konusu yaptıkları başka birçok konu vardır. Örneğin okuduğu okulun paralı veya sınavla girilen bir okul olması bazı kişiler için bir övünme konusudur.
Bazı anne ve babalar içinse çocuklarının iyi bir kolejde okuması, birkaç yabancı dil bilmesi, zeki veya yetenekli olması çevredeki itibarları açısından çok önemlidir. Kuşkusuz tüm bunlar iyi özelliklerdir. Ancak bu noktada vurgulanmak istenen, güzel ahlâk yerine bu özelliklerin ön plana çıkarılmasıdır. Nitekim bu konuları övünme konusu yapan anne ve babalar sohbetlerinde çocuklarının ne kadar tevazulu, şefkatli veya vicdanlı olduklarını değil, insanların gıpta edeceklerini düşündükleri bu tip özelliklerini anlatmayı tercih ederler. Bu nedenle de çocuklarının ahlâkıyla değil, kendilerince övülebilecek özellikleri ile ilgilenirler.
Aslında övündükleri birçok konu gibi bu da Allah’ın kendileri için çizdiği kader doğrultusunda gelişmektedir. İnsanın kendini geliştirmesi elbette önemlidir, ancak; ahirette hiç kimseye, okuduğu okuldan, ne kadar kültürlü olduğundan, zekâ seviyesinden sorulmayacaktır. İnsanlar Rabbimizin karşısına çıktıklarında yalnızca O’na karşı olan samimiyetleri, içlerinde taşıdıkları takvaları, gösterdikleri tevazu ve yerine getirdikleri ibadetlerinden sorguya çekileceklerdir. Yüce Allah bir Kur’an ayetinde övünme tutkusu olan insanların durumunu şöyle haber vermektedir:
“(Meydana) Getirdikleri (bazı yararlı sonuçlarla) sevinip gururla ferahlananları ve yapmadıkları (ve başaramadıkları) şeyler (ve sahip olmadıkları meziyet ve marifetler) nedeniyle övülüp (sahte kahraman gibi alkışlanmaktan) hoşlananları (kazançlı ve kıymetli) sayma (bu gibilere boşuna imrenip durma) ve onları azaptan (ve Allah’ın gazabından) kurtulmuş da sanma! Onlar için acı bir azap (ve alçaltıcı bir akıbet) vardır.”[3]
Mü’minler Yeryüzündeki En Mütevazı Kişilerdir
İnsanların, Allah’ın ve ahiretin varlığını bildikleri halde çevrelerinin itibarına değer vermelerinin ve sahip olduklarıyla övünmelerinin temel sebeplerinden biri, dünya hayatına dair çıkarlarıdır. İnsanların takdirini kazandıklarında çıkarlarını daha kolay elde edebileceklerini düşünürler. Gözünde bir yer edinmeye çalıştıkları her insandan az ya da çok bir beklentileri vardır. Halbuki insanın yaşamı tümüyle Allah’ın elindedir. Bir insan ancak Allah’ın dilediği kadar zengin, rahat, mutlu ve kolay yaşayabilir. İnsanın sahip olduğu her şey Allah’a aittir ve ancak O’ndan istenebilir.
Tüm bu gerçeklerin ve dünyadaki malın, itibarın, güzelliğin yine dünyada kalacağının bilincinde olan mü’minler, bu nedenle her zaman tevazulu bir ahlâk sergilerler. Sahip oldukları bir özellikten dolayı kendileriyle övünmez, aksine bunu kendilerine nasip ettiği için Allah’a olan şükürlerini arttırırlar.
En önemlisi de itibarın ve asıl övgünün Allah katında olduğunu bilir, bundan dolayı dünyada övgü peşinde koşmayıp kendilerini ahirette asıl övgüye kavuşturacak olan seçkin bir ahlâkı hedefler ve onu yaşarlar. Mü’minlerin bu tevazulu ahlâkı bir Kur’an ayetinde şöyle bildirilmiştir:
“Rahman’ın (akıllı, hayırlı ve has) kulları (onlardır ki;) gezip dolaştıkları (her) yerde, (münasip ve) mütevazı yürürler. Bilgisiz (ve görgüsüz) kimseler kendilerine sataştıklarında ise onlara: ‘Selametle (barış ve güvenlik içinde olun)!’ derler (ve geçiştirirler, yersiz tartışma ve kapışmalara girişmezler. Ama kutsallarına sataşıldığında gerekli tepkiyi gösterirler).”[4]
Övünme Tutkusu Olan Kişilerin Zayıflıkları
1- Endişeli Bir Ruh Haline Sahiptirler
Normal bir insanın açık, dışa dönük, samimi ve coşkulu bir hali varken, bu kişilerde karanlık ve endişeli bir ruh hali vardır. Bir aldanma içinde olan bu kişilerin iç dünyası, stresli, korkularla kaplı, ince hesapların yapıldığı, zihnin küçük küçük içten pazarlıklarla meşgul olduğu karanlık bir dünyadır. Böyle bir ruh hali de övünme tutkusu olan kişiyi yıpratır, yaşlandırır ve akıl sağlığını da olumsuz olarak etkiler.
2- En Büyük Korkuları Hata Yapmaktır
Övünme tutkusuna sahip olan kişilerin bütün hareketleri ve düşünceleri, insanların gözünde değer kazanıp üstün olmaya göre ayarlıdır. Bu yüzden de hata yapmaktan çok korkarlar. Zira hata yapınca küçük düşeceklerini, insanların gözünde değer kaybedeceklerini düşünürler. Kendilerinden garip bir şekilde emindirler ama eminliklerinin yanında sürekli olarak hatalı bir tavırda bulunma ihtimalinin endişesini yaşarlar. Kendilerini her türlü hatadan soyutlamaya çalışırlar; hiçbir hatayı kendilerine yakıştırmaz ve kabul etmezler. Asla hata yapmamaları gerektiğini düşünürler. Bu nedenle de sürekli olarak her konuda kendilerini temize çıkarmaya çalışırlar. Bir ayette bu tür kimseler hakkında şöyle buyrulur:
“Kendi kendilerini (övgüyle) temize çıkaranları görmez misin? Hayır; Allah dilediğini (ve hak edeni) temizleyip yüceltir ve onlar, ‘bir hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar’ bile haksızlığa uğratılacak değildirler.”[5]
3- Eleştiriye Tahammül Edemezler
Eleştirilmek, her özelliklerinin övülmeye değer olduğunu düşünen insanların hiç hoşlanmadıkları bir durumdur. Kendilerine eleştiri yapıldığında ya da hataları söylendiğinde el ve yüz kaslarının gerildiği, mimiklerinin donuklaştığı görülür. Prestijlerini kaybetme endişesi taşırlar. Kendilerini her yönleriyle övülmeye layık ve kusursuz göstermeye çalıştıkları için de doğal olarak en ufak bir eleştiri onları telaşa düşürüp, öfkeye kaptırabilir.[6]
[1] Kehf: 46
[2] Rum: 54
[3] Âl-i İmrân: 188
[4] Furkan: 63
[5] Nisâ: 49
[6] İlmi Mercek / Şubat 2006
Gayemiz Rabbim’e kul olmak .
(Güç ve zenginlik) Her ikiside elinden gidebilecek şeyler Allah’ın bizden istediği ise gönül zenginliği iman gücüdür kalıcı ve bakidir.
(Güzellik ve gençlik )Her ikiside seni terkedecek bizimle gelecek olan huyunun güzelliği ibadetlerinin diri ve genç tutabilmendir.
(Makam,mevki,itibar) Herbiri yükseldiği gibi dibede çöker. Tek makamın toprak “kabir”mevkin Rabbimin sevdiği kulları arasına girebilmek ,itibarın ise kul hakkı yememekle kazandığın kadardır.
(Zeka – kültür – eğitim durumu)Zekayı iyiye kullanabildiğinde , kültürünü sanatını gelecek nesillere aktarabildiğince, eğitimine her an yenisini ekleyip uygulayıp yaşadığın sürece hem bu dünyana hem ahiretine yatırımdır.
Rabbim bizleri razı olduğu kulları arasına katsın.
Huzur ve mutluluğu yaşamak için
İnsanın cahiliye anlayışının değer yargılarına, Kur’an ahlakıyla bakıldığı zaman övünecek bir yanı yoktur. Güzelliği, sağlığı, malı, serveti, evlatları aklını kullanıp düşünmüş olsa kendisinin övündüğü bütün bu dünyalıkların hepsi aslında bir anda elinden bütün bu nimetleri veren tarafından alınabilecek şeylerdir. Cahiliye anlayışının hakim olduğu bu tip insanlar övündükleri bazı özelliklerinin kendilerine has marifetlerinden dolayı kazandıklarını zannettikleri, bunların Allah’ın kendilerine bu dünyadaki imtihanları için emanet olarak verildiğini unuturlar ve bunları kaybedebilme ihtimali onlara çok büyük acılar yaşatır. Bu insanların geneli çok gergin, agresif, sinirlidirler ve olumsuzluklar vücutlarında, hal ve hareketlerinde rahatlıkla gözlenebilir aslında daha bu dünyada cehennem hayatını yaşamaya başlamıştır.
Bu olumsuz yaşam ve cehennem hayatından kurtulmak için, herşeyin Rabbimizin bizlere imtihan amacı ile verdiğini, yaşattığını bilmemiz ve Kur’an ahlakına sarılmakla olabileceğini bilmek insan hayatına huzur ve mutluluk verecektir.
Zaaflarımız Ve Zayıflıklarımızın Farkında Olmak
Nisa Suresi 28 ayette Canabı Hak Mealen ”İnsan zayıf yaratıldı.” buyurnaktadır. Yani zaafları olan varlık olması hasebiyle nefis taşıyan nefsi dürtüleri ile hareket etmeye müsaittir. Aziz Erbakan Hocamız İnsanı hayvanlardan ayıran 4 özelliği şöyle aktarmıştı.
1-Doğru ile yanlışı ayırma
2-Faydalı ile zararlıyı ayırma
3-Adalet ile zulmü ayırma
4-Güzel ile çirkini, iyi ile kötüyü ayırmasından dolayı diğer cin, melek, gibi varlıklardan farklı olarak üstün yaratılmıştır. Ancak değerli yazarımızın buyurduğu gibi;
– Güç ve zenginlik,
– Güzellik ve gençlik,
– Makam-mevki-itibar,
– Zekâ-kültür-eğitim durumu gibi nedenlerden kaynaklı sanki bu nimetler kendi çabasıyla verilmiş gibi şeytani dürtülerle hareket etmekte ve kibirli davranmaktadır. Kul olarak bize düşen bu nimetleri veren Cenabı Allaha sürekli teşekkür ve tefekkür etmek kulluk bilinci ile kendimizi manen olgunlaştırmaktır.
Bütün kötülüklerin kaynağı dünya sevgisidir.
İnsanın nefsi hastalıklarından biri olan övünme ve böbürlenmenin sebeplerini bize ayetler ışığında güzel tespitlerle açıklayan faydalı bir yazı olmuş. Allah razı olsun.
İlk cümle konuyu öz olarak özetliyor aslında:
“Mü’minler için hayatın tek ve en büyük amacı Allah’ın rızasını kazanmak olduğu halde, insanların rızasını kazanmayı hedefleyen övünme ve gösterişin amaç edinilmesi, dünya hayatına tutkuyla bağlı olan insanlar arasında çok yaygın ve yanlış bir davranış biçimidir.”
Bütün kötülüklerin kaynağı dünya sevgisi olduğu gibi övünme ve kibrin kaynağı da dünya hayatına düşkünlükten kaynaklanır.
Rabbim bu batağa düşmekten bizi alıkoysun. Her zaman bir mümine yaraşır şekilde güzel ahlaklı ve mütevazi olmamızı nasip etsin inşallah. Amin.
Bütün kötülüklerin kaynağı dünya sevgisidir.
Mü’minler için hayatın tek ve en büyük amacı Allah’ın rızasını kazanmak olduğu halde, insanların rızasını kazanmayı hedefleyen övünme ve gösterişin amaç edinilmesi, dünya hayatına tutkuyla bağlı olan insanlar arasında çok yaygın ve yanlış bir davranış biçimidir.
[b]”Mü’minler için hayatın tek ve en büyük amacı Allah’ın rızasını kazanmak olduğu halde, insanların rızasını kazanmayı hedefleyen övünme ve gösterişin amaç edinilmesi, dünya hayatına tutkuyla bağlı olan insanlar arasında çok yaygın ve yanlış bir davranış biçimidir.”[/b]
Bütün kötülüklerin kaynağı dünya sevgisi olduğu gibi övünme ve kibrin kaynağı da dünya hayatına düşkünlükten kaynaklanır.
Rabbim bu batağa düşmekten bizi alıkoysun. Her zaman bir mümine yaraşır şekilde güzel ahlaklı ve mütevazi olmamızı nasip etsin inşallah. Amin.
övünmek bir hastalıktır…
Bizi övenlerin tesiri altında kalmak da uygun değildir. İnsanların övmesiyle, yermesini bir kabul edenler makbul insanlardır. Birisini tenkit ettiğiniz zaman üzülmüyor, haktan ayrılmıyorsa, övünce de sevinmiyorsa, o kimse salih biridir. Hazret-i Ömer, kendisini öven birine, (Beni de, kendini de helak mı edeceksin) buyurdu. Bir âlim de, kendini yüzüne karşı övene buyurdu ki: (Beni niçin övüyorsun? Öfkeli iken tecrübe ettin de beni halim selim mi buldun? Benimle yolculuk ettin de iyi biri olarak mı gördün? Bana bir emanet verdin de buna riayet ettim mi? Bilmediğin kimseyi nasıl översin?)
Övülmeyi sevmek felakettir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Övülmeyi sevmek, insanı kör ve sağır eder. Kusurlarını görmez olur. Doğru sözleri, verilen nasihati işitmez olur.) [Deylemi]
KENDİNİ BİLMEK YA DA KENDİNDEN BİLMEK!
Kendini bilmek.
Rabbimizin Kur’an’da bildirdiği üzere tüm güç ve onur Allah’ındır. Allah, elçilerine ve Kendisine güçlü bir imanla bağlı olan mü’minlere güç ve onur nasip eder. Bu da, her işte Allah’a güvenmekle mümkün olur.
Kendinden bilmek
Allah’ın nasip ettiği bazı özellikleri Allah’tan değil, kendinden bilmek; övünerek diğer insanlara gösteriş yapmak ve nefsanî bir üstünlük elde etmek. İnsanların gözünde değer kazanıp üstün olmaya çalışmak.
Üstün olduğunu zannettiği bir konuda kendini ön plana çıkarıp övünerek takdir edilmeyi, insanları bu konuda etkilemeyi, onların övgülerini toplamayı ve itibar kazanmayı amaçlamak.
Kendini bilen yücelir, kendinden bilen alçalır.
Nefsanî ve şeytani dürtülerine direnemeyen, hakikatte akıl baliğ değildir.
Herkes senin aynandır. Akıllılık; kendinin güzel yönlerini de, çirkin hallerini de, başkalarında görüp anlamandır. Çirkinliğini gördüğün aynaları kıracağına, kendini düzeltip temizlemen daha akıllıcadır.
♦ Sadece kendisini ve ailesini düşünenler ve “başkasından bana ne” diyenler, şeytanın taifesidir. Çünkü şeytan da benlik ve bencillik yüzünden lanete uğramıştır.
Demir rengine boyandığından, çelik zannedilen düzgün sırıklar… Sarı suya batırıldığından, kıymetli altın zannedilen bayağı bakırlar… Mü’min ve muttaki rolü oynadıklarından, muhterem zannedilen münafıklar… Karşılaştığı ciddi bir zorlukta ve uğradığı önemli bir zararda veya umduğunu bulamadığında güzel ahlâktan yan çizen… Dünyalık bir makam ve menfaat karşılığı Hak davadan yüz çeviren sahte kahramanlar ise, insanlığın baş belâsı ve Müslümanların yüz karasıdır.
Anlamak Yaşamak Nasip Olsun İnşallah
“İnsanlar Rabbimizin karşısına çıktıklarında yalnızca O’na karşı olan samimiyetleri, içlerinde taşıdıkları takvaları, gösterdikleri tevazu ve yerine getirdikleri ibadetlerinden sorguya çekileceklerdir.”
Makalemizde geçen bu paragrafı ve makalemizin diğer hatırlatmalarını anlamayı, yaşamayı Mevlamız nasip etsin inş.
İmtihanı kazanan kullardan olmak duası ile
İşte insanın sonsuz ahiret yurduna ulaşmak için denendiği yer de “dünya imtihanı”dır. İnsan, yeryüzünde bulunduğu sürece ahirete yönelik bir sınav yaşamakta ve bu konuda gösterdiği çabayla denenip puan almaktadır. Hayat, gerçekte Allah’ın bizleri denemek ve eğitmek için yarattığı geçici bir ortamdır. İnsan bu süre boyunca aklını kullanıp, böylece Rabbimizi tanımak, O’nun hükümlerine uymak ve sadece O’nun rızasını aramakla bu imtihanı kazanır. Bunun yanında bu imtihan hayatı boyunca başına gelen her şeye en uygun karşılığı vermek, sabretmek ve güzel ahlak göstermekle mü’min sürekli olgunlaşır. Her şeyin Rabbimizden gelen bir deneme olduğunu hatırlamak, bunlardan manevi zevk almak, uğradığı her sıkıntıyı neşe ve şevkle karşılamak ise, dünyadaki imtihanın müminlere has olan bir sırrıdır. Şüphesiz bu sırrı kavrayan ve tüm yaşamını denendiğinin bilincinde olarak geçiren insanlar, asla son bulmayacak ve tükenmeyecek olan bir kazanca ulaşacaktır.
“Biz ona ‘iki yol-iki amaç’ gösterdik. Ancak o, sarp yokuşa (zorluğa) göğüs germedi.. Sarp yokuşun ne olduğunu sana öğreten nedir? Bir boynu çözmek (çaresiz ve esir kimseleri kurtarmak)tır; ya da açlık (kıtlık) gününde doyurmaktır, yakın olan bir yetimi, veya sürünen bir yoksulu. Sonra iman edenlerden, sabrı birbirlerine tavsiye edenlerden, merhameti birbirlerine öğütleyenlerden olmaktır. İşte bunlar, kutlu ve mutlu tarafın adamlarıdır (Ashab-ı Meymene). Ayetlerimizi inkâr edenler ise, (uğursuz) yanın adamlarıdır (Ashab-ı Meş’eme). “Kapıları kilitlenmiş” bir ateş onları kuşatacaktır”[1] ayeti bu gerçeği ne güzel anlatmaktadır.
Din Samimiyettir..!
Allaha karşı samimi olmak, Allahın, kalplerin özünde saklanan her türlü tavrın bilgisine sahip olduğun bilincinde olmaktır.. Allah kuluna karşı samimidir. Kulundan da aynı samimiyeti beklemektedir..
Müminin dini Samimiyettir..
SANA SIĞINDIM RABBİM
“Farkı ne şuursuz, beynin kabirden
Hiç gaflet olur mu, Basir2 Habir’den3
Sana sığınırım, benlik kibirden
Sayende Kur’an’la, barıştım Ey Dost!..”
Gereksiz Davranışlar!
Toplumun bir kısmını oluşturan bu insanlar; güç, itibar ve onuru, malları ve çocukları ile kazanacaklarına inansalar da, Rabbimizin Kur’an’da bildirdiği üzere tüm güç ve onur Allah’ındır. Allah, elçilerine ve Kendisine güçlü bir imanla bağlı olan mü’minlere güç ve onur nasip eder. Bu da, her işte Allah’a güvenmekle mümkün olur. Mal ve çocukların kişiye Allah katında herhangi bir fayda sağlayamayacağı ise Kur’an’da şöyle bildirilir:
“(Sizin beğenip böbürlendiğiniz) Mal ve çocuklar, (sadece) dünya hayatının geçici ve çekici-süsü (konumundadır); asıl sürekli (bâki kalacak ve yarar sağlayacak) olan ‘salih davranışlar’ ise, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlıdır, ümit ve temenni edilecek (yüksek makamlar) bakımından da daha hayırlıdır.”[1]
Toplumun bir kısmını oluşturan bu insanlar; güç, itibar ve onuru, malları ve çocukları ile kazanacaklarına inansalar da, Rabbimizin Kur’an’da bildirdiği üzere tüm güç ve onur Allah’ındır. Allah, elçilerine ve Kendisine güçlü bir imanla bağlı olan mü’minlere güç ve onur nasip eder. Bu da, her işte Allah’a güvenmekle mümkün olur. Mal ve çocukların kişiye Allah katında herhangi bir fayda sağlayamayacağı ise Kur’an’da şöyle bildirilir:
“(Sizin beğenip böbürlendiğiniz) Mal ve çocuklar, (sadece) dünya hayatının geçici ve çekici-süsü (konumundadır); asıl sürekli (bâki kalacak ve yarar sağlayacak) olan ‘salih davranışlar’ ise, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlıdır, ümit ve temenni edilecek (yüksek makamlar) bakımından da daha hayırlıdır.”[1]Nisa suresi 49
Allah CC acizliğimizin farkında olup her türlü şeytani huylardan bizleri korusun..
Amin…
Tebliğ laf ile değil yaşantı ile yapılır. Allah bizlere ilmimizle amel etmeyi nasip etsin. Verdiği nimetlerin nankörü etmesin İnşallah…
Unutulan veya dikkatimizden kaçan manevi yaralarımıza tuz ekerek farkındalığımızı artıran ve merhem olacak olan bu makaleden istifade etmeyi lütfeylesin rabbimiz…!
Yaralarımıza tuz eken (hatırlatan), yaralarımıza merhem olan bir makaleyle yine başbaşayız. Saygıdeğer yazarımıza minnettarız teşekkürlerimi arzederim.
Milli Çözüm makalelerini şöyle genel olarak düşündüğümüzde görmekteyiz ki; bütün insanlığın maddi manevi huzur ve saadet bulması uğrunda gece gündüz demeden inanılmaz bir gayret ve çabanın içinde olduğunu aynı zamanda sadece ülkemizin değil sadece müslümanların değil bütün 8 milyarlık insanlık aleminin kurtuluşu için ADİL DÜZEN PROJELERİNİN takipçisi ve hakim olması yolunda böyle bir hedefi hazırlığı inancı olan TEK ZİHNİYET olduğu halde, ÖVÜNME VE BÖBÜRLENME gibi nefsani tutkulardan uzak, sadece rabbimizin Kur’an’da 544 yerde Cihadı farz kılması yani iyinin doğrunun güzelin faydalının ve adil olanın hakim olması yolunda Allah’ın rızasını ve Peygamberimizin s.a.v. buyurduğu :İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olandır , prensibini önceleyen bir Zihniyeti bulmak tanımak taraf olmak ve öylesi bir yaşantıya evrilmek bizlere en büyük lütuftur sevinç kaynağıdır rabbimizden… Asıl manevi zaferimiz, mutluluğumuz da bu değil midir zaten.?! Mü’min sevinir ama övünmez… Rabbimiz gereğini yapabilmeyi lütfeylesin…
[b]TEKÂSÜR ( çoklukla övünme) SURESİ 1,2,3,4.AYETLER[/b]
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
[u][b]1.AYET[/b][/u]
(Servet, aşiret, parti ve şan şeref gibi konularda) Çoklukla (ve çoğunluğa sahip olmakla) övünüp avunmak, sizi (sürekli) oyalayıp gaflete sevk etmişti. (Kendinizden geçirmişti.)
[u][b]2.AYET[/b][/u]
Öyle ki (bu durum övünmek ve böbürlenmek için) mezarlarındaki (geçmişlerinizi) ziyaretinize (veya ölüp kabre gidişinize) kadar sürüvermişti.
[u][b]3.AYET[/b][/u]
Hayır; ileride (ne boş şeylerle övünüp avunduğunuzu) bileceksiniz.
[u][b]4.AYET[/b][/u]
Yine hayır; ileride (elbette ve kesinlikle gerçeği görüp) bileceksiniz.
[u][b]5.AYET[/b][/u]
Hayır; eğer siz kesin bir bilgiyle (ahireti ve akıbetini keşke) bilseydiniz!
Allah ‘ın rızasını kazanmak
Mü’minler için hayatın tek ve en büyük amacı Allah’ın rızasını kazanmak olduğu halde, insanların rızasını kazanmayı amaçlayan, övünme ve gösterişin amaç edinilmesi, dünya hayatına tutkuyla bağlı olan insanlar arasında çok yaygın bir davranış biçimidir.
Sizin beğenip böbürlendiğiniz) Mal ve çocuklar, (sadece) dünya hayatının geçici ve çekici-süsü (konumundadır); asıl sürekli (bâki kalacak ve yarar sağlayacak) olan ‘salih davranışlar’ ise, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlıdır, ümit ve temenni edilecek (yüksek makamlar) bakımından da daha hayırlıdır.”[1]
Nasıl ki bir dirhem ilim, bin okka edebe muhtaçtır, verilen her nimet de bir o kadar tevazuya muhtaçtır…
[b]Övünmek ve böbürlenmek aynı zamanda kendini değişime kapatmaktır.
Günümüzde her yerde; “kendini sev, sen bir tanesin, sen her halinle, her hatanla güzelsin, seni böyle kabul etsinler” mesajları ne yazık ki hatalarını değiştirmek şöyle dursun, bunlara sahip çıkıp savunan, hatalarıyla övünüp böbürlenen insan türlerini ortaya çıkarmıştır.
Yani sadece kusurlarının farkında olmak yetmez, kendisi değişmek yerine, kusurlarını insanlara kabul ettirmeye çalışmak, kendi yanlış tavırlarının hep haklı bir sebebi olduğuna inanmak, empatiyi hep insanlardan beklemek gibi tavırlar tevazuya, dolayısıyla kulluğa uymamaktadır.
İnsan sormaktan öğrenmekten gelişmekten eksikleriyle yüzleşmekten çekinmemeli, küçük bir çocuktan hatta bir karıncadan dahi bir şeyler öğrenebilmeli, zekâ, mal, makam, güzellik hatta ilim sahibi de olsa; bunlarla kendini tek bir kişiden dahi üstün görmemelidir.
Verilen her nimetin daha fazla sorumluluk getirdiği, her nimetin daha fazla tevazu ve daha fazla güzel ahlâk gerektirdiği unutulmamalıdır. [/b]
BENLİKTEN HİÇLİĞE GEÇMEK
Tüm fiziksel özelliklerini sana Allah verdi
İsterse seni; sakat,ama,lal imtihan ederdi
Ruhunu zaten O üfledi bedenine can yükledi
Aklını fikrini Allah verdi isterse beynin felçti
Herkesin imtihanı farklı asla kınama kimseyi
İlmin bakış açın hepsi Allah’ın sendeki emaneti
Unutma ki hidayet Allah’tan şeytan büyük alimdi
İnsana düşen verilen tüm nimetler için şükretmekti
Bir Ayet Bir Hadis!
” Ey iman edenler, bir kavim (bir başka) kavimle alay etmesin, belki (onlar) kendilerinden daha hayırlı kimselerdir; kadınlar da diğer kadınlarla (alay etmesin), belki (onlar) kendilerinden daha hayırlı kimselerdir. Kendi nefislerinizi (kendi kendinizi) de yadırgayıp-küçük düşürmeyin ve birbirinizi ‘olmadık-kötü lakaplarla’ çağırıp (rencide etmeyin). İmandan sonra (böylesi) fasıklık (cahiliye tavrı ve bayağılık) ne kötü bir isimdir. (Başkalarını düşük ve küçük görmek ne çirkin bir haslettir.) Kim (bunlardan) tevbe etmezse, işte onlar, zalim olanların ta kendileridir.”
Hucurat Suresi 11. Ayet
“Kınamayınız, kınadığınız şey başınıza gelmedikçe ölmezsiniz.”
Hadis-i Şerif
Hiçlik Makamı
Kula yakışan tevâzudur. Haddini bilmektir. Kusur ve noksanlarının farkında olmak, güçsüzlüğünü anlamak, bilgisizliğini kabul etmektir. Allah’ın sonsuz kudreti
karşısında bir hiç olduğunu itiraf etmektir.
İlim, ilim bilmektir,
İlim, kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsen,
Bu nice okumaktır?!
Yunus Emre
EN BÜYÜK ZENGİNLİK, EN BÜYÜK KAZANÇ ALLAHIN RIZASINI KAZANMAKTIR.
Kısacık dünya hayatını önemseyenler kıymet verenler bu yanlışlara düşerler, rabbim bizleri muhafaza buyursun, oysa ki asıl hayat ahiret hayatıdır. Ahiret hayatının saadeti içinde Rabbimizin razı olacağı kullar olmak için çabalamalıyız. Vakıa suresinde geçen 3.sınıf İLERİ GEÇENLERDEN OLABİLMEYİ, muttakilerden olabilmeyi, FURKAN SURESİ 63 VE sonraki ayetlerde bahsedilen Rahmanın Has Kullarının sahip olduğu kullardan olabilmek TEK GAYEMİZ OLMALIDIR. Rabbim gaye edinen ve bu uğurda samimiyetle çabalayanlardan eylesin bizleri inşallah.
[b]Biliniz ki dünya hayatı, (aslında sadece bir) oyun ve oyalanma (süreci), ziynetlenme (zevklenme) ve aranızda övünme (vesilesi) ve daha çok mal ve çocuk sahibi olma hevesinden ibarettir. Bu ise şu yağmura benzer ki, onun (topraktan) bitirdiği yeşillikler, (önce) ekincilerin hoşuna gitmektedir. Ama bu bitkiler, sonra (meyve vermeden birden) kuruyuverecek ve sapsarı olduğu görülecek, ardından çer çöp olup gidecektir. Ahirette ise, (kulluğunu-görevlerini unutup dünyaya dalıverenleri) çetin (ve sonsuz) bir azap (beklemektedir; dünyalıklarını Allah’ın emirlerine uygun olarak kazanıp O’nun yolunda harcayanlar için ise) orada Allah’ın rızası ve afv edip bağışlaması vardır. Dünya hayatı, sadece aldatıcı bir geçimlikten (ve geçici bir süreçten) ibarettir.[/b]
[b]Ankebut 64
(Oysa) Bu dünya hayatı, sadece bir oyun ve (eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadan ibarettir. Gerçekten ahiret yurdu ise, asıl hayat odur. Keşke (insanlar bu gerçeği) bilmiş olsalardı.
https://www.mealikerim.com/29/ankebut/64%5B/b%5D
[b]Mü’minûn 112 113 114
(Allah, inkârcı ve isyancı takımına buyuracak veya görevli bir melekle sorduracak:) “Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız? (Zevkinize dalıp cehennemi boylamanıza değdi mi?)”
Onlar ise: “(Herhalde) Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık (tam bilmiyoruz), sayanlara sor” diyeceklerdir.
(Kendilerine) Denilecek ki: “Yalnızca az (bir zaman) kaldınız, ah keşke, gerçekten bir bilseydiniz!?”
[/b]
Kısacık dünya hayatı için bu tür yanlışlara düşenlerden eyleme bizi YA RAB amin.
BÜYÜKLÜK TASLAYANLARI BEKLEYEN BİR FELAKETTEN AŞAĞIDAKİ AYETTE BAHSEDİLMİŞ Rabbim hepimizi muhafaza buyursun inşallah Amin.
[b]A’raf 146
Yeryüzünde, hakkı olmadan büyüklük taslayanları (ise), ayetlerimden (Kur’ani gerçekleri anlamaktan ve kâinattaki ibretli ve hikmetli yaratılışların sahibini kavramaktan uzaklaştırıp) engelleyeceğim. (Öyle ki) Onlar artık her türlü ayeti (mucizeyi-yaratılış belgesini) görseler bile (asla) ona inanmazlar. Dosdoğru yolu da görseler (yine de, haklı ve hayırlı olan budur diyerek ve benimseyerek, hayat ve huzur) yolu tutmaz ve tâbi olmazlar. Azgınlık ve sapkınlık yolunu gördüklerinde ise hemen onu (kendilerine hayat tarzı olarak kabullenip) yol edinirler. Bu, onların ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil olmaları yüzündendir.
https://www.mealikerim.com/7/araf/146%5B/b%5D