YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
66064a366d1e2
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 5 8 8
Bugün : 9858
Dün : 16551
Bu ay : 405066
Geçen ay : 338123
Toplam : 22731016
IP'niz : 54.147.30.127

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

KÜÇÜK KIZ ÇOCUKLARININ EVLENDİRİLMESİ SAPKINLIĞI!

    

“Akıl ile nakil (Ayet ve Hadislerin zahiri manaları) çatıştığında, nakil; akla göre te’vil olunur”, yani; aklın ve vicdanın esas alınması lazımdır kuralı, İmam-ı Azam Ebu Hanife’ye göre de doğru bir yaklaşımdır. Şimdi bu temel ve genel kurala ve insan fıtratına (yaratılış tabiatına) aykırı olarak 6-9-11… gibi çocuk, hatta bebek yaştaki kız çocuklarının evlendirilebileceğine yönelik fasit fetvaların, “İslam’ın bir ruhsatı” veya “Resulüllah’ın uygulaması” gibi algılanması, esasta inancımıza da insanlığımıza da aykırıdır.

Erken dönemlerden günümüze dek başta fıkıh kitapları olmak üzere konuyla doğrudan ya da dolaylı, ilgili birçok eserlerde küçüklerin evlendirilebileceğine hükmedilmiş olması, maalesef yaygın bir yanlıştır. Bu eserlerde konuyu delillendirme maksadıyla, özellikle Talâk Suresi’nin 4. ve Nisa Suresi’nin 6. ayetlerine, Hz. Aişe’nin küçük yaşta evlendirildiğine dair rivayetlere, icmâ deliline, fıkhî kıyas metodolojisine ve maslahat prensibine atıf yapılması da alâkasız bir yaklaşımdır. Bu konu; fürû-ı fıkıh (fıkhın dalları) bakımından ve usul-i fıkıhta Kur’an, Sünnet ve kıyasın nasıl algılanıp uygulandığı açısından teorik; varılan sonucun hukuki, sosyal ve psikolojik etkileri açısından da pratik öneme sahip bulunmaktadır. Bu konudaki yazı, yorum ve yayınlarda; bu hükmün delili olarak öne sürülen ayetlerden yapılan istidlaller, Hz. Aişe’nin küçük yaşta evlendirildiğine dair rivayetler, icmâ delili, yapılan kıyas işlemi ve maslahat prensibi öne sürülürken, bunların özellikle ve öncelikle fıtrata (yani insan tabiatına ve yaratılışa), ayrıca akla ve vicdana aykırı olduğu üzerinde pek durulmamıştır. İşte bu yüzden yanlış, hatta vahim bulduğumuz hatalar yapılmıştır.

Şu kitaplarda bu yanlışa rastlanmaktadır:

a- Şeybânî, el-Câmi’u’s-sağîr (en-Nâfiu’l-kebîr isimli şerhle birlikte), Âlemü’l-kütüb, Beyrut, 1986, s. 170 vd.; 171;

b- Kitâbü’l-asl el-ma’rûf bi’l-Mebsût, Âlemü’l-kütüb, Beyrut, 1990, I, 409-410, II, 395; el-Câmi’u’l-kebîr, Dâru’l-kütübi’l-ılmiyye, Beyrût, 2000, s. 101, 102;

c- Mergînânî, el-Hidâye, Beyrut, 1995, I, 186, 294;

ç- Mevsılî, el-İhtiyâr, İstanbul, 1984, III, 94, 172, IV, 12;

d- Meydânî, el-Lübâb, İstanbul, t.y., III, 10, 14, 18, III, 80, 83;

e- Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, Mısır, 1958, III, 168 vd.;

f- Derdîr, eş-Şerhu’s-sağîr, Kahire, II, 396 vd.

g- Serahsî, el-Mebsût, Dâru’l-ma’rife, Beyrût, 1406, IV, 212-213;

h- Zeydân, el-Vecîz, Dersaadet, t.y., s. 209;

ı- Şa’bân, İslam Hukuk İlminin Esasları, trc. İbrahim K. Dönmez, TDV, Ankara, 1990, s. 143-144;

i- Buhârî, Sahîhu’l-Buhârî, thk. Mustafa Dîb el-Büğâ, Dâru İbn Kesîr, Beyrût, 1987, “Nikâh”, 38;

j- Müslim, Sahîhu Müslim, thk. Muhammed Fuâd Abdülbâkî, Dâru İhyâi’t-türâsi’l-arabî, Beyrût, t.y., “Nikâh”, 69,

k- Nesâî, Sünen (el-Müctebâ), Haleb, 1986, “Nikâh”, 29;

l- İbn Mâce, thk. Muhammed Fuâd Abdülbâkî, Dâru’l-fikr, Beyrût, t.y., “Nikâh”, 13.

Bu arada, bir durumu açıklığa kavuşturmakta fayda vardır:

İslami literatürde “kaynak” deyince sadece; 1- Kur’an-ı Kerim’in sarih (açık) ayetleri, 2- Peygamber Efendimizin sahih (doğru) hadisleri anlaşılır. Yoksa, bir bilginin yer aldığı, bir fetvanın yazıldığı kitaplar “Kaynak” değil, sadece alıntı adresleri konumundadır.

Kur’an’ın temel esaslarına, Resulüllah’ın genel amaçlarına, aklın ve vicdanın, yani fıtratın gerekli yasalarına aykırı kanaat ve fetvaların yer aldığı Dini kitapları “değişmez kaynak ve kutsal dayanak” yerine koymak ise, Müslümanları “EHL-İ KİTAP” konumuna taşır. Çünkü Ehl-i Kitap kavramı; Kur’an’ı ve Resulüllah’ı bırakıp, Dini eserleri yeterli ve yegâne başvuru kaynağı yapan kimseleri de kapsamaktadır.

Günümüzde, bu tür fetvaları ve cevazları doğru ve uygun sanarak, ama aklını ve vicdanını devre dışı bırakarak, 6 (altı) yaşındaki kız çocuklarını evlendiren marazlı kafalardan ziyade, bu kanaat ve kararları İslami hükümler diye kitaplarına yazan ilim erbabının yanlışlığı ve vahim bir hata yaptıkları üzerinde yoğunlaşmak lazımdır. Önce; Kur’an’ın ruhuna ve genel esaslarına, Resulüllah’ın son peygamberlik vasfına ve kıyamete kadar en güzel örneklik sıfatına… Ayrıca akla, vicdana ve insan fıtratına asla uymayan bu tür fasit fetvalar:

A- Ya İslam’ın ulvi mana ve maksadına, fıtrat esaslarına ve toplum maslahatına uygun olup olmadığı üzerinde yeterince durulmadan alınmıştır.

B- Veya, Araplarda kadınların aybaşı haline girdikten sonraki yıllarını “yaş” olarak saymaları (Bak: Musa Carullah. Hatun 81. Kitabiyet yy. Trc. Mehmet Görmez) geleneğinden habersiz olarak bu karara varılmıştır.

C- Yahut, kendisinden önceki bir fetvayı, taklitçilik damarıyla aynen alıp tekrarlamıştır.

Ç- Ya da; bazı etkili ve yetkili çevrelere yaranma amaçlı ve bilgiçlik taslama hesaplı yapılmıştır.

D- Bu kitaplarda %95 hayırlı, yararlı, açıklayıcı ve hayatı kolaylaştırıcı uygun ve doğru tespitler yanında, böylesi alâkasız ve yakışıksız tevillerin bulunmasını hatırlatmamızı da insaflı bulmak ve İslam’ı bu töhmetten kurtarmak lazımdır.

Ve zaten, herhangi bir İslam âlimini, hâşâ, hatasız saymak, her kanaat ve içtihadını doğru sanmak… Kur’an’a, İslam’ın amacına, akla ve vicdana uygun olup olmadığını tartışmaktan sakınmak, onu ilahlaştırmaktır ve elbette sapkınlıktır.

Çok Soru Alan Bir İnternet Sitesinde Şöyle Bir Fetva Yayınlanmıştı ve İslam Adına Yüz Karasıydı:

“Fıkıhta evlilik yaşları kaçtır. Küçük yaşta evlenen kızın gerdek için hayız görme şartı var mıdır?” sorusu şöyle yanıtlanmıştı:

“Evlilik yaşı konusunda belirlenen bir sınır yoktur. Evlenen kızın nikâh için büluğ çağına ermesi şart değildir; ancak cima için büluğ çağına ermesi gerekir. Fıkıh açısından teorik olarak bebek de, yüz ellilik ihtiyar da evlenebilir. Ancak evlilik hayatında problem olabilecek derecedeki yaş farklılıklarına kefâet (denklik) açısından bu konuda dikkat edilmelidir.”

Oysa “Evlilikte yaş sınırı yoktur” yaklaşımı yanlıştır, İslam’a ve fıtrata aykırıdır. Halbuki Kur’an evlilik çağına dikkat çekip, “reşit olmayı” şart koşmaktadır. Çocukların evlenebileceğine dair fetva, Talâk Suresi dördüncü ayetini yanlış anlama çabalarından kaynaklıdır. Ayetteki “âdet görmeyenler” ifadesinden çocuklarla evlenmeye fetva çıkarmışlardır.

Talâk Suresi 4. ayetin meali şöyledir:

“(Yaşlılık sebebiyle) Kadınlarınızdan artık âdetten kesilmiş (menopoza girmiş veya ameliyatla aybaşı özelliğini yitirmiş) bulunanlarla; (ve yine evlenme çağına geldiği halde tıbbi nedenler ve fıtri -doğuştan gelen- bazı engellerle) âdet görmemiş olanların iddet (bekleme süre)leri ise -eğer şüpheye düşecek olursanız- (biliniz ki) üç aydır. Hamile kadınların bekleme süresi ise, yüklerini bırakmaları (doğum yapmaları ile sona ulaşır). Kim Allah’tan korkup (haksızlık ve hayâsızlıktan) sakınırsa (Allah) ona (her) işinde bir kolaylık kılacaktır.” [Not: Nisa Suresi 6. ayeti; kızlar için “nikâh-evlenme” çağının; “büluğa-ergenliğe” erişmeleri şartından öte; rüşd’e, yani akli ve bedeni olgunluğa ulaşmış olmalarını da şart koşmaktadır. Bu nedenle çocuk evlilikleri İslam’a da insanlık fıtratına da aykırıdır. Hz. Peygamberimizden sonra kaç yıl yaşadığı ve kaç yaşında bu dünyadan ayrıldığı tarihi belgelerle hesaplandığında Aişe validemizin Aleyhissalatü Vesselam Efendimizle 18 (on sekiz) yaşında evlendiği ortaya çıkmaktadır. Çünkü sağlam kaynaklara göre Hz. Fatıma ile aynı yılda (M.605) doğmuşlardır.]

Suriyeli âlim Vehbe Zuhayli’nin el-Fıkhu’l-İslamî kitabında; Talâk Suresi dördüncü ayetinin, küçük kız çocukların evlenmesine delil sayılması da yanlıştır.

“İslam âlimlerinin birçoğuna göre, erginlik çağına girmemiş bir kız çocuğunun uygun bir kimseyle evlendirilmesi caiz bulunmaktadır. ‘Kadınlarınızdan âdetten kesilenlerin iddetinde tereddüt ederseniz, onların iddet süreleri üç aydır. Henüz âdet görmeyenlerin (de süreleri böyle hesaplanır)’ (Talak: 4) mealindeki ayette yer alan ‘Henüz âdet görmeyenlerin de süreleri böyledir.’ ifadesi, âdet görmemiş kız çocuklarının da evlendirilebileceğine delil sayılmıştır. Bazen küçük yaştaki kızı evlendirmek bir maslahata binaen yapılır. Baba, uygun talibi kaçırdığı takdirde, bir daha öyle bir kimseyi bulamayabilir endişesiyle kızını evlendirmesi maslahata uygun bulunmaktadır. Maslahat ise, şer’î bir delildir. (Bak: V. Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslamî, 7/179-180).”

Talâk Suresi Dördüncü Ayette Yapılan Tahrifatlar ve Yanılgılar Şunlardır:

“Küçüklerin veliler tarafından evlendirilebilmesine cevaz veren hükmün ayet, rivâyet, icmâ, kıyas ve maslahat gibi delillerine kısaca değindik. Şimdi bu delilleri değerlendirip meseleyi Kur’an açısından hükme bağlamaya çalışacağız. “Kadınlarınız içinden, âdetten kesilmiş olanlarla, âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır…” mealindeki Talâk Suresi’nin 4. ayetini “henüz hayız görmemiş olanlar” olarak yorumlayanlar “küçüklerin evlendirilebilmesi” için bu ayeti delil saymaktadır. Oysa Arapça’da “lem” edatı di’li ve miş’li geçmiş zamanın olumsuzu (cahd-i mutlak), “lemmâ” edatı ise şimdiki bitmiş zamanın olumsuzunu (cahd-i müstağrak) ifade etmek için kullanılır. Dolayısıyla “henüz” anlamını “lem” değil “lemmâ” edatı kazandırır. “Lemmâ” başına geldiği muzari fiilin zamanını geçmişe, anlamını ise olumsuza çeviren bir edattır. Fiilin henüz olmadığı, ama olmasının beklendiği anlamını kazandırır. Ayrıca çocuk için “hayız görmedi” ifadesi kullanılmaz. Çünkü zaten hayız görmediği için çocuktur. Bu ifadenin kullanılması için şahsın önce hayız görmeye başlaması sonra da çeşitli sebeplerle hayız görememesi lazımdır. Bize göre “lem yahıdne” ile kastedilen “mümteddetü’t-tuhr” denilen ve hayzı birkaç yıl uzayabilen kadınlardır. Ayet, bu kadınların durumunu konu almaktadır. Aksi halde bu durumda olan bir kadının boşandıktan sonra iddetinin bitmesi ve kocasının evinde geçireceği zaman, seneleri bulacaktır.”[1]

“Henüz âdet görmemiş” ifadesinin başındaki “henüz” kelimesi ayetin mealine dışarıdan katılmıştır. Üstelik eğer “lem” edatı değil de “lemmâ” edatı olsaydı, bu insanların yorumları haklılık kazanırdı. O zaman âdet görme olayının henüz olmadığı ama olmasının beklendiği anlamı çıkarılacaktı. Ama “(henüz) âdet görmemiş” ifadesinin başında “lemma” değil “lem” vardır. Peki anadili gibi Arapça bilen insanlar bunları nasıl gözden kaçırır? Talâk Suresi’nde bahsedilen olay boşanma şartları ve kurallarıdır. Bu sure evlenmiş, evli yaşamış sonra da evliliklerini bitirme kararı alan insanlara, nasıl ayrılacaklarını anlatmaktadır. Ayet, âdetten kesilen ve âdet düzensizliği yaşayan kadınların bekleme süresini açıklamaktadır. Arapça bilmeyen Müslümanlar ve İslam karşıtı insanlar da Talâk Suresi dördüncü ayetin mealine veya Vehbe Zuhayli gibi insanların kitaplarındaki açıklamalara bakarak İslam’da çocukların evlendirilmesine izin verildiğini sanıp yanılmakta ve sapıtmaktadır.

Kur’an’a Göre Evlilik Çağı “Reşit Olmakla” Başlamaktadır.

Allah Kur’an’da “evlilik çağı” konusunda mü’minleri uyarmaktadır. Bu ayetler indiğinde “Evlilik çağı da nedir?” diye soran hiç çıkmamıştır. Çünkü Araplarda evlilik çağı diye bir yaş sınırı vardır. Nisa Suresi’nin 6. ayetinde şöyle buyrulmaktadır:

“Yetimleri, nikâha erişecekleri büluğ çağına kadar (bekleyip-eğitip) deneyin; şayet kendilerinde bir ‘rüşd’ (fiziki ve akli olgunlaşma) gördünüz mü, hemen onlara mallarını (geri) verin. (Rüşde, yani bedeni ve beyni yetişkinliğe erişmemiş küçük yaştaki kız ve erkek çocukların evlendirilmesi caiz ve münasip değildir. Emanet aldığınız mallarını da) Büyüyecekler (ve geri isteyecekler) diye israf ile çarçabuk yemeyin. (Yetim malları konusunda) Zengin olan iffetli ve müstağni olmaya (hak yemekten sakınmaya) çalışsın, yoksul olan da artık ma’ruf (ihtiyaca ve örfe uygun) bir şekilde yiyip harcasın. Mallarını kendilerine (yetimlere geri) verdiğiniz zaman, onlara karşı şahit bulundurun. (Emanet mallarını korumayı üstlendiğinizde ve geri devrettiğinizde resmi kayıt tutun.) Hesap görücü olarak Allah yeterlidir.”

İşte bu ayette, evlilik çağının; buluğ ya da daha aşağısı değil de rüşde kavuşunca olması gerektiği vurgulanmaktadır. Çünkü ancak malı üzerinde tasarruf etme hakkı kazananlar “reşit” sayılmıştır. Bir erkek malını yönetmeye ehil yaşa ulaşacak ki evlenip evini geçindirme hakkı kazansın. Reşit olmadan malını alamıyorsa nasıl evlenip yuva kuracaktır? Kim bakacak bunlara? Şunu da belirtmek lazım; herkesin rüşd çağı farklı olacaktır. Bir genç ergenlikle beraber rüşd çağına girebilir ama başka bir genç on sekiz yaşına gelmesine rağmen rüşd çağına girmemiş olabilir. Bunu tespit edecek olanlar evlenecek kişilerin velileridir. İslam’da bu yüzden nikâh resmi denetime tâbi tutulur. Denetimsiz ve resmiyetsiz nikâh geçerli değildir.

“Efendim bunlar yetimler için söylenmiş” deyip de kendimizi kandırmaya çalışmamalıdır. Çünkü bu ayette Allah, yetimler üzerinden evlenme çağını anlatmıştır. Yetimlere ayrı, diğer gençlere ayrı kurallar koyulmamıştır. Bütün bunlara rağmen hâlâ bu ayetler üzerine farklı ve aykırı söz söyleyen ve 6 yaşında kız çocuklarının evlenebileceğini iddia eden kimseler hem fıtrata, hem Kur’an’a aykırı davranmakta ve İslam’a iftira atmaktadır.

Peygamberimiz Aleyhisselam’ın Aişe Annemizle Evlenmesi 18 Yaşındadır!

Hz. Aişe’nin doğumuna M.S. 612, Peygamberimizle evlenmesine de M.S. 619 diyenler vardır. Buna bakan birileri hemen fetvayı uydurmakta ve; “Hz. Muhammed Aişe ile yedi yaşında evlenmiş” deyip çıkmaktadır. Bir başka grup, “Aişe annemiz evlendiğinde dokuz yaşındaydı” iddiasında bulunmaktadır. İnsanlar kimin yaptığı belli olmayan bu tarihlendirmeye kanıp araştırma yapmadan inanmaktadır. Oysa başka kaynaklara da bakmak doğru ve uygun olanı bulmak lazımdır. Bu asılsız rivayetlerden birine göre; Hz. Aişe, Peygamberimizle nişanlanmadan önce Mut’im ibn Adiyy’in oğlu Cübeyr ibn Mut’im ile nişanlanmıştır. Hz. Aişe’nin babası Hz. Ebu Bekir İslam’a girince, Cübeyr ibn Mut’im’in annesi Hz. Aişe’yi istemeyip, nişanı bozmuşlardır. Sebebi, kendi oğullarını da Müslüman yaparlar diye korkmuşlardır. Şimdi, Hz. Aişe’yi babası beş yaşında başkasıyla mı nişanlamıştır? Bu saçmalıktır. Üstelik insan tabiatına ve fıtrata aykırıdır. Oysa İslam, Fıtrat Dini sayılmıştır. Yani akla, vicdana ve tabiata aykırı bir duruma İslam’ın ve Resulüllah’ın izin vermesi imkânsızdır. İmam-ı Azam Hz.leri “Bir konuda Akıl ile Nakil çatıştığında, akıl esas alınır.” buyurmuşlardır. Hz. Aişe’nin ablası Hz. Esma vardır. Bütün kitaplarda Esma ile Aişe’in yaş farkı on olarak geçiyor. Esma 595 senesinde doğmuş (kaynağı Nevevî, Tehzîbü’l-Esmâ, 2/597; Hakim, Müstedrek 3/635). On beş yaşında Müslüman olmuş (kaynak Nevevî, Tehzîbü’l-Esmâ, 2/597; Hakim, Müstedrek 3/635.) ve 695 yılında, yüz yaşında ölmüş bulunmaktadır. Medine’ye hicret 622’de yapılmıştır. Esma’nın ölümü (695 – 622 = 73) hicretin yetmiş üçüncü senesine denk geliyor. Bu durumda Medine’ye hicret sırasında Esma yirmi yedi yaşında olmaktadır. Hz. Aişe ile aralarında on yaş olduğuna göre Aişe Validemiz hicret sırasında en az on yedi yaşındadır. Yani, Esma on beş yaşında Müslüman olduysa, aralarında on yaş olduğundan, Esma Müslüman olduğunda Hz. Aişe beş yaşındadır. Medine’ye hicret risaletten on üç sene sonra yapılmıştır. Hz. Aişe Medine’ye hicrete kadar on üç sene Mekke’de kalmıştır, böylece toplam yaşı on sekiz olmaktadır. Özetle ve kesinlikle; Peygamberimizin Hz. Aişe ile evlenirken Hz. Aişe’nin yedi veya dokuz yaşında olmayıp en az on yedi yaşında olduğu ortaya çıkmaktadır.

Peygamberimiz, Hz. Aişe’yle 17-18 yaşında evlendiğine göre; muhtemelen Nisa Suresi altıncı ayetteki Arapların evlilik çağı, 17-18 yaş civarıydı. Demek ki Allah, Arapların örfe ve geleneklere göre 17-18 yaş nikâh çağını yanlış bulmamış, bir nevi onaylamıştır. Müslümanlar kendi Kur’an’ından ve Resulüllah’ın örnek hayatından haberleri olmadığı için çocuk gelinlere fetva uyduranlara kanmışlardır.[2]

Ülkemizde İslam Âlimi Geçinenlerin, Solcu Yazardan Utanmaları Gerekiyordu!

“Altı yaşında bebeğin evlendirilmesi pedofili suçudur, aklın ve vicdanın uyuşukluğudur… Temel mesele aydınlık İslam’ın, karanlık kafalara bırakılmasından kaynaklanıyordu. Az anlayan, yarım anlayan haliyle yanlış anlatmayı da sürdürüyordu.

Bir kez doğru yoldan sapınca artık gerçekleri toparlamak zorlaşıyordu. Hele, politik hayatta ‘inanç rantı’ arttıkça, ‘istismarcı İslam’ın’ serbestlik alanı o derece büyüyordu. Ve maalesef Diyanet’ten siyasi çevrelere kadar herkes medeniyet dini İslam’ın katledilmesini seyrediyordu!

Oysa önce bu kötülüğün-toplumsal çürümüşlüğün kaynağını kurutmak gerekiyordu. Bunun önceliği ise samimi davranmaktan, Kur’ani kavramları akıl, vicdan ve bilim doğrultusunda araştırıp doğru anlamaktan geçiyordu.

Altı yaşında bir bebeğin evlendirilmesinin dayanaksız bir hurafe olduğu açıkça sırıtıyordu:

İslam tarihinde Hz. Aişe kadar tartışmaların odağında olan bir başka sahabe yoktu. Hz. Muhammed ile kaç yaşında evlendiği, bunlardan birisini oluşturuyordu. Kimine göre 6… Kimine göre 9… Kimine göre 15… Kimine göre 18… Kimine göre ise 20 yaşında olduğu vurgulanıyordu.

Önce şunu bilmeliyiz: İnsanoğlunun 1400 yıl önceki biyolojik yaşını bilme imkânımız yoktu. Yaş kavramı, Rönesans ve sanayileşmeyle tarih sahnesine çıkan burjuvaziyle birkaç yüzyıl önce doğmuştu. Öyle ya, ‘Hz. Havva cennette yasak elmayı kaç yaşında ısırıyordu? Hz. Meryem, Hz. İsa’yı kaç yaşında doğurmuştu?’ sorularına doğru yanıt verme şansımız yoktu.

Konumuza dönersek:

Mekke’nin en büyüğü olan Kureyş kabilesinin alt kolları bulunuyordu. Bunlardan biri de Teym oluyordu. Cahiliye döneminde (savaşlarda esir alınıp cariye yapılması utancının önüne geçmek için) kız çocuklarını toprağa diri diri gömen-suda boğan-kuyuya atan zengin kabilelerden biriydi Teym… İşte Hz. Ebubekir de bu boydandı. Kızı Hz. Aişe’yi, gelenek gereği akrabası Mut’im oğlu Cübeyr’e nikâhlamıştı.

Peki Hz. Aişe kaç yaşındaydı?

Âdet görme-hayız dönemine erişme, kızlar için ergenliğin ölçüsü sayılıyordu. Dini ve hukuki sorumluluğun başlangıcını teşkil ediyordu. Sadece İslamiyet’te değil, tüm inançlarda evlilik yaşı hayız ile başlıyordu. Yani Hz. Aişe Cübeyr ile nişanlıyken âdet görmeye başlamış bulunuyordu.

Putperest Cübeyr, Hz. Ebubekir’in Müslüman olmasına tepki göstererek nikâhı bozdu. O halde: Hz. Ebubekir, 38 yaşında-611 yılında Müslüman olmuştu. Demek 611 yılından önce kızını evlendiriyordu. Yoksa Cübeyr’in, Müslüman olmuş Hz. Ebubekir’in kızıyla evlenmemesi gerekiyordu. Yani bazı kitaplarda belirtilen Hz. Aişe’nin 614 doğumlu olması imkânsız görünüyordu.

Keza; Hz. Muhammed’in Hz. Aişe ile evliliği 622 yılı sonu veya 623 yılı başında Medine’de olmuştu. Hz. Muhammed ile evlendiğinde Hz. Aişe’nin yaşı 6 veya 9 nasıl olurdu? Ki; kızı Hz. Fatıma ile aynı yaşta olduğu belirtiliyor ki, o halde evlendiğinde Hz. Aişe’nin yaşı en az 19-20 olması en doğrusuydu.

Bir ekleme yapmalıyım:

Kadının koca evinden kovulması, nişanının ve nikâhının bozulması o dönem büyük leke sayılıyordu. Kadınları cahiliye dönemi yobazlığından kurtarmak isteyen Hz. Muhammed, yaşamıyla ve uygun yaklaşımlarıyla da topluma örnek olmuştu. Hz. Aişe ile evlenmesinin bir sebebi de bu sosyal yarayı tamire yönelik bulunuyordu.

Hz. Muhammed, kocası ölünce ortada kalan ve akrabalarının ancak Müslümanlıktan dönmesi halinde evlerine kabul edecekleri şart koşulan 54 yaşındaki Sevde bint Zem ile de bu nedenle evleniyordu…

Savaş dulları olan 60 yaşındaki Zeynep bint Huzeyme, 45 yaşındaki Ümmü Seleme ve 44 yaşındaki Reyhane bint Zeyd’i de bu sebeple nikâhına ve korumasına alıyordu.

(Peygamberimiz) Hz. Muhammed, toplumu her yönüyle ileriye doğru olgunlaştıran, onurlu ve şuurlu bir seviye kazanmalarına öncülük yapan, her konuda bâtılı (yanlış ve hayırsız olanı) kaldırıp Hakkı (doğru ve yararlı olanı) yerleştirmekle görevli değişimci ve devrimci bir ruh taşıyordu; 14 asır sonra bile hâlâ anlaşılamaması ise yüreklerimizi acıtıyordu.

Zaten çoğu kimsenin maalesef anlamak gibi bir arayışı da yoktu, onlar rant peşinde koşuyordu. Bu ülkede hurafenin, dinden güçlü olmasının hepimizi düşündürmesi gerekiyordu.”[3]

 


[1] Fatih Orum – “Kur’an ve Geleneğe Göre Küçüklerin Evlendirilmesi” makalesi

[2] www.kurandakiislam.net

[3] Soner Yalçın’ın yazısı, bazı ekleme ve düzeltmelerle aktarılmıştır.

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Abdullah AKGÜL

Abdullah AKGÜL

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
17 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
E.ÇAĞIL

Münafıklar İş Başında!
(Peygamberimiz) Hz. Muhammed, toplumu her yönüyle ileriye doğru olgunlaştıran, onurlu ve şuurlu bir seviye kazanmalarına öncülük yapan, her konuda bâtılı (yanlış ve hayırsız olanı) kaldırıp Hakkı (doğru ve yararlı olanı) yerleştirmekle görevli değişimci ve devrimci bir ruh taşıyordu; 14 asır sonra bile hâlâ anlaşılamaması ise yüreklerimizi acıtıyordu.

Zaten çoğu kimsenin maalesef anlamak gibi bir arayışı da yoktu, onlar rant peşinde koşuyordu. Bu ülkede hurafenin, dinden güçlü olmasının hepimizi düşündürmesi gerekiyordu.”[

Kirli ve hain düşünceler yine iş başındaydı birçok gereksiz kaynaklar nedeniyle zamanımızda da medya yüzünden çoğalarak yayılıyordu…İslam ın nurunu nasıl söndüreceklerini şaşırmışlardı.Bazı cahil ve dinimizden bihaber insanlar da bunu fırsat bilip şeytanın hizmetkârlığını yapmaktaydılar!Münafıklar yine iş başındaydı ve her ne olursa olsun Allah CC nurunu tamamlayacaktı!

Saffet

Biraz Enpati Yapın.El İnsanf Yahu
İslâm’ın kendisini fıtrat dini olarak tanımlaması, onun insan doğasıyla ilişkisini bebildirir. Fıtrat, insanın doğasıdır. Fiziksel ve ruhsal yapısıyla her insan bir fıtratla doğar.İnancın işlevsel olması ve ahlâki değerlerin yaşatılması için İslâm ibadetleri emreder, toplumda yapılması ve sakınılması gereken şeyleri bildirir.Kanunlar tarihe ve topluma göre değişebilir. Ama bu değişim hiçbir zaman insanın fıtratını aşmaz, onu değiştirmez. Yani günümüze kadar gelmiş din adına yapılan yanlış uygulamalar insanın vicdanına izanına ters, akla mantığa uygun değilse bugün o bilgileri doğru kabul edemeyiz. Bu gibi yanlış düşünceleri savunanlara sormak lazım biraz empati yapın 6 yaşındaki kendi kız çocuğunuzu bir adamla evlendirirmisiniz..? Biraz aklı selim oturup düşünün yahu.

Hasan

İyi ki varsın Millî Çözüm
[b]İslam, Fıtrat Dini sayılmıştır. Yani akla, vicdana ve tabiata aykırı bir duruma İslam’ın ve Resulüllah’ın izin vermesi imkânsızdır. İmam-ı Azam Hz.leri “Bir konuda Akıl ile Nakil çatıştığında, akıl esas alınır.” buyurmuşlardır.[/b]

“Yetimleri, nikâha erişecekleri büluğ çağına kadar (bekleyip-eğitip) deneyin; şayet kendilerinde bir ‘rüşd’ (fiziki ve akli olgunlaşma) gördünüz mü, hemen onlara mallarını (geri) verin. (Rüşde, yani bedeni ve beyni yetişkinliğe erişmemiş küçük yaştaki kız ve erkek çocukların evlendirilmesi caiz ve münasip değildir. Emanet aldığınız mallarını da) Büyüyecekler (ve geri isteyecekler) diye israf ile çarçabuk yemeyin. (Yetim malları konusunda) Zengin olan iffetli ve müstağni olmaya (hak yemekten sakınmaya) çalışsın, yoksul olan da artık ma’ruf (ihtiyaca ve örfe uygun) bir şekilde yiyip harcasın. Mallarını kendilerine (yetimlere geri) verdiğiniz zaman, onlara karşı şahit bulundurun. (Emanet mallarını korumayı üstlendiğinizde ve geri devrettiğinizde resmi kayıt tutun.) Hesap görücü olarak Allah yeterlidir.”

İşte bu ayette, evlilik çağının; buluğ ya da daha aşağısı değil de rüşde kavuşunca olması gerektiği vurgulanmaktadır. Çünkü ancak malı üzerinde tasarruf etme hakkı kazananlar “reşit” sayılmıştır. Bir erkek malını yönetmeye ehil yaşa ulaşacak ki evlenip evini geçindirme hakkı kazansın. Reşid olmadan malını alamıyorsa nasıl evlenip yuva kuracaktır? Kim bakacak bunlara? Şunu da belirtmek lazım; herkesin rüşd çağı farklı olacaktır. Bir genç ergenlikle beraber rüşd çağına girebilir ama başka bir genç on sekiz yaşına gelmesine rağmen rüşd çağına girmemiş olabilir. Bunu tespit edecek olanlar evlenecek kişilerin velileridir. İslam’da bu yüzden nikâh resmi denetime tâbi tutulur. Denetimsiz ve resmiyetsiz nikâh geçerli değildir.

A KOÇAK

Bu arada, bir durumu açıklığa kavuşturmakta fayda vardır:
İslami literatürde “kaynak” deyince sadece; 1- Kur’an-ı Kerim’in sarih (açık) ayetleri, 2- Peygamber Efendimizin sahih (doğru) hadisleri anlaşılır. Yoksa, bir bilginin yer aldığı, bir fetvanın yazıldığı kitaplar “Kaynak” değil, sadece alıntı adresleri konumundadır.

Kur’an’ın temel esaslarına, Resulüllah’ın genel amaçlarına, aklın ve vicdanın, yani fıtratın gerekli yasalarına aykırı kanaat ve fetvaların yer aldığı Dini kitapları “değişmez kaynak ve kutsal dayanak” yerine koymak ise, Müslümanları “EHL-İ KİTAP” konumuna taşır. Çünkü Ehl-i Kitap kavramı; Kur’an’ı ve Resulüllah’ı bırakıp, Dini eserleri yeterli ve yegâne başvuru kaynağı yapan kimseleri de kapsamaktadır.

Mustafa Yaprakcı

Zamane alimleri
Yaşadığımız asırda kötülüğün ve zulmün karanlığında debelenen insanlığın derdiyle dertlenip, ömrünü insanlık için harcayan büyük lider PRF . Dr. Necmettin Erbakan hocamıza taraf olamamış, faiz ve fuhuş düzeninden razı sistemin kölesi din adamları şeyh ve hocaların bu konuyu anlamaması veya anlamak istememesi gayet normaldi. Bu tutum ve davranışları malesef sosyalizm- solculuk altına sığınarak İslam düşmanlığı yapanlara malzeme olmaktaydı. Ayrıca arayış içinde olan yada sorgulayan gençlerimiz sözde hacı hoca takımının bu tutumlarından dolayı İslam’dan soğumaktalardı. Tam bu noktada yine herzamanki gibi milli çözüm hakikatı ortaya koydu elhamdülillah.

Necmettin

ÇIKIŞ REHBERİ!..
Bilimsel,toplumsal pek çok meselede,insanlara en doğru ve isabetli bir şekilde yol gösteten Milli Çözüm;Yüce İslamın Temel Esaslarına dayanarak sürekli değişen ihtiyaç ve problemlere doğru ve doyurucu çözümler susmasının yanı sıra!..İnancımız ve insanlığımıza aykırı bu tür fasit fetvalara,yanlış ve sapkın yorumlara karşı en net ve sağlam çözümleri sunan bir ÇIKIŞ REHBERİ hükmündedir!..Makalemizden aşağıda alıntı yapılarak tekrar paylaşılan kısımlar Milli Çözümün temsilmettiği MİSYON’un anlaşılması yönüyle de oldukça önemlidir!..

“Akıl ile nakil (Ayet ve Hadislerin zahiri manaları) çatıştığında, nakil; akla göre te’vil olunur”, yani; aklın ve vicdanın esas alınması lazımdır kuralı, İmam-ı Azam Ebu Hanife’ye göre de doğru bir yaklaşımdır. Şimdi bu temel ve genel kurala ve insan fıtratına (yaratılış tabiatına) aykırı olarak 6-9-11… gibi çocuk, hatta bebek yaştaki kız çocuklarının evlendirilebileceğine yönelik fasit fetvaların, “İslam’ın bir ruhsatı” veya “Resulüllah’ın uygulaması” gibi algılanması, esasta inancımıza da insanlığımıza da aykırıdır…

…Kur’an’ın temel esaslarına, Resulüllah’ın genel amaçlarına, aklın ve vicdanın, yani fıtratın gerekli yasalarına aykırı kanaat ve fetvaların yer aldığı Dini kitapları “değişmez kaynak ve kutsal dayanak” yerine koymak ise, Müslümanları “EHL-İ KİTAP” konumuna taşır. Çünkü Ehl-i Kitap kavramı; Kur’an’ı ve Resulüllah’ı bırakıp, Dini eserleri yeterli ve yegâne başvuru kaynağı yapan kimseleri de kapsamaktadır…

Önce; Kur’an’ın ruhuna ve genel esaslarına, Resulüllah’ın son peygamberlik vasfına ve kıyamete kadar en güzel örneklik sıfatına… Ayrıca akla, vicdana ve insan fıtratına asla uymayan bu tür fasit fetvalar:

A- Ya İslam’ın ulvi mana ve maksadına, fıtrat esaslarına ve toplum maslahatına uygun olup olmadığı üzerinde yeterince durulmadan alınmıştır.

B- Veya, Araplarda kadınların aybaşı haline girdikten sonraki yıllarını “yaş” olarak saymaları (Bak: Musa Carullah. Hatun 81. Kitabiyet yy. Trc. Mehmet Görmez) geleneğinden habersiz olarak bu karara varılmıştır.

C- Yahut, kendisinden önceki bir fetvayı, taklitçilik damarıyla aynen alıp tekrarlamıştır.

Ç- Ya da; bazı etkili ve yetkili çevrelere yaranma amaçlı ve bilgiçlik taslama hesaplı yapılmıştır.

D- Bu kitaplarda %95 hayırlı, yararlı, açıklayıcı ve hayatı kolaylaştırıcı uygun ve doğru tespitler yanında, böylesi alâkasız ve yakışıksız tevillerin bulunmasını hatırlatmamızı da insaflı bulmak ve İslam’ı bu töhmetten kurtarmak lazımdır.

Ve zaten, herhangi bir İslam âlimini, hâşâ, hatasız saymak, her kanaat ve içtihadını doğru sanmak… Kur’an’a, İslam’ın amacına, akla ve vicdana uygun olup olmadığını tartışmaktan sakınmak, onu ilahlaştırmaktır ve elbette sapkınlıktır…

…“(Yaşlılık sebebiyle) Kadınlarınızdan artık âdetten kesilmiş (menopoza girmiş veya ameliyatla aybaşı özelliğini yitirmiş) bulunanlarla; (ve yine evlenme çağına geldiği halde tıbbi nedenler ve fıtri -doğuştan gelen- bazı engellerle) âdet görmemiş olanların iddet (bekleme süre)leri ise -eğer şüpheye düşecek olursanız- (biliniz ki) üç aydır. Hamile kadınların bekleme süresi ise, yüklerini bırakmaları (doğum yapmaları ile sona ulaşır). Kim Allah’tan korkup (haksızlık ve hayâsızlıktan) sakınırsa (Allah) ona (her) işinde bir kolaylık kılacaktır.”
[Not: Nisa Suresi 6. ayeti; kızlar için “nikâh-evlenme” çağının; “büluğa-ergenliğe” erişmeleri şartından öte; rüşd’e, yani akli ve bedeni olgunluğa ulaşmış olmalarını da şart koşmaktadır. Bu nedenle çocuk evlilikleri İslam’a da insanlık fıtratına da aykırıdır. Hz. Peygamberimizden sonra kaç yıl yaşadığı ve kaç yaşında bu dünyadan ayrıldığı tarihi belgelerle hesaplandığında Aişe validemizin Aleyhissalatü Vesselam Efendimizle 18 (on sekiz) yaşında evlendiği ortaya çıkmaktadır. Çünkü sağlam kaynaklara göre Hz. Fatıma ile aynı yılda (M.605) doğmuşlardır.]

…”Henüz adet görmemiş” ifadesinin başındaki “henüz” kelimesi ayetin mealine dışarıdan katılmıştır. Üstelik eğer “lem” edatı değil de “lemmâ” edatı olsaydı, bu insanların yorumları haklılık kazanırdı. O zaman âdet görme olayının henüz olmadığı ama olmasının beklendiği anlamı çıkarılacaktı. Ama “(henüz) adet görmemiş” ifadesinin başında “lemma” değil “lem” vardır. Peki anadili gibi Arapça bilen insanlar bunları nasıl gözden kaçırır? Talâk Suresi’nde bahsedilen olay boşanma şartları ve kurallarıdır. Bu sure evlenmiş, evli yaşamış sonra da evliliklerini bitirme kararı alan insanlara, nasıl ayrılacaklarını anlatmaktadır. Ayet, âdetten kesilen ve âdet düzensizliği yaşayan kadınların bekleme süresini açıklamaktadır. Arapça bilmeyen Müslümanlar ve İslam karşıtı insanlar da Talâk Suresi dördüncü ayetin mealine veya Vehbe Zuhayli gibi insanların kitaplarındaki açıklamalara bakarak İslam’da çocukların evlendirilmesine izin verildiğini sanıp yanılmakta ve sapıtmaktadır….

…Kur’an’a Göre Evlilik Çağı “Reşit Olmakla” Başlamaktadır.

Allah Kur’an’da “evlilik çağı” konusunda mü’minleri uyarmaktadır. Bu ayetler indiğinde “Evlilik çağı da nedir?” diye soran hiç çıkmamıştır. Çünkü Araplarda evlilik çağı diye bir yaş sınırı vardır. Nisa Suresi’nin 6. ayetinde şöyle buyrulmaktadır:

“Yetimleri, nikâha erişecekleri büluğ çağına kadar (bekleyip-eğitip) deneyin; şayet kendilerinde bir ‘rüşd’ (fiziki ve akli olgunlaşma) gördünüz mü, hemen onlara mallarını (geri) verin. (Rüşde, yani bedeni ve beyni yetişkinliğe erişmemiş küçük yaştaki kız ve erkek çocukların evlendirilmesi caiz ve münasip değildir. Emanet aldığınız mallarını da) Büyüyecekler (ve geri isteyecekler) diye israf ile çarçabuk yemeyin. (Yetim malları konusunda) Zengin olan iffetli ve müstağni olmaya (hak yemekten sakınmaya) çalışsın, yoksul olan da artık ma’ruf (ihtiyaca ve örfe uygun) bir şekilde yiyip harcasın. Mallarını kendilerine (yetimlere geri) verdiğiniz zaman, onlara karşı şahit bulundurun. (Emanet mallarını korumayı üstlendiğinizde ve geri devrettiğinizde resmi kayıt tutun.) Hesap görücü olarak Allah yeterlidir.”…

R YÜCEL

ŞEHVET İKTİDARI
Gerçeği yazınca, gerzek kızıyor
Kovalarlar bizi, Edirne Yozgat…
İçinde ne varsa, dışa sızıyor
Karısın yakalar, eyler feragat…

Mürşitlik taslıyor, AB’ye mürit
Faiz fuhuş azmış, aldırmaz kör it
Boynuza mazeret, uyduran Ferit
İnecek kafana, İlahi tokat…

Dini müzik olmuş, Haçlı kavalı
Güya tesettüre, girmiş havalı
Eteğiyle başın, örtmüş zavallı
Saçını kapatmış, kıvırtır makat…

Şehveti körükler, fuhuş locası
Bunları destekler, hacı hocası
Başkasın dürtükler, karı kocası
Şeytana talebe, nefse avukat…

İstanbul Lanzarot, sözleşmeleri
Bunların gâvurla, özleşmeleri
Azdırıcı porno, gözleşmeleri
AKP’ce serbest, ey ehl tarikat…

Zina serbest olmuş, livata yaygın
Eşcinsel lezbiyen, kanunla saygın
“Dindar başkanım var…”, avunur baygın
Allah’ın kahrına, yeter mi takat…

Ezgiler dinleyip, ah vah inliyor
Adil Düzen nedir, sorup bilmiyor
Mushafı makamla, okyup dinliyor
Kur’an ahkâmını, istemez fakat…

Haçlı ahkâmıyla, İslam ahlâkı
Hiç mümkün olur mu, halkın salakı
Bebek kaba konmuş, köpek yalakı
Bu mantık marazlı, bu iman sakat…

İmansız amelin, ne faydası var
İhlassız takvasız, sinek kovalar
Dindarlık rolüyle, nereye kadar
Zaten sıvık süte, ha bire su kat…

Diniyle düzeni, uymazsa insan
Elbette yozlaşır, yamuk Müslüman
Tek çare cihattır, buyurmuş Sultan
Temelsiz binaya, çıkılmaz on kat…

Necati

DİN, YALNIZ ALLAH’IN DİNİ OLMAYINCA!
1- Kur’an-ı Kerim’in sarih (açık) ayetleri, 2- Peygamber Efendimizin sahih (doğru) hadislerinin yanında; bir bilginin yer aldığı, bir fetvanın yazıldığı kitaplar da “Kaynak” diye kabul edilince…
Kur’an-ı Kerim ve Resulüllah bırakılıp, Dini eserler yeterli ve yegâne başvuru kaynağı yapılınca…
İslam âlimleri, hâşâ, hatasız sayılıp, her kanaat ve içtihatları doğru sanılınca… Kur’an’a, İslam’ın amacına, akla ve vicdana uygun olup olmadığını tartışmaktan sakınınca…
Akıl ve vicdan esas alınmayınca…
Özetle, Kur’an’ın temel esaslarına, Resulüllah’ın genel amaçlarına, aklın ve vicdanın, yani fıtratın gerekli yasalarına aykırı kanaat ve fetvaların yer aldığı Dini kitaplar “değişmez kaynak ve kutsal dayanak” yerine koyulunca…
İşte o zaman din, yalnız Allah’ın dini olmaz¸Allah’a ve Peygambere iftiralar edilerek nice sapkınlıklar din diye yaşanmaya başlar.
Kur’an’ın ruhuna ve genel esaslarına, Resulüllah’ın son peygamberlik vasfına ve kıyamete kadar en güzel örneklik sıfatına… Ayrıca akla, vicdana ve insan fıtratına asla uymayan fasit fetvalar, asla Allah’ın dini olamaz!
Din yalnız Allah’ın dini olmayınca da herkese temel insan haklarını sağlayan bir düzen kurulamaz, adalet ve hürriyet ortamını bozmaya kalkışan, temel insan haklarına aykırı tüm fesat odakları etkisiz bırakılamaz…
(Peygamberimiz) Hz. Muhammed, toplumu her yönüyle ileriye doğru olgunlaştıran, onurlu ve şuurlu bir seviye kazanmalarına öncülük yapan, her konuda bâtılı (yanlış ve hayırsız olanı) kaldırıp Hakkı (doğru ve yararlı olanı) yerleştirmekle görevli değişimci ve devrimci bir ruh taşıyordu; günümüzde ise bu ruhu Milli Çözüm temsil etmektedir.

Mücahit Dinç

Dini, din tüccarlarından öğrenmek…
İlk ayeti oku olan kitabımız…
“Fetva verseler de kalbine danış” diyen bir peygamberimiz var elhamdülillah.
Maalesef siyonizmin büyük oyun ve planları sonucunda tarikatların büyük bir kısmı tekrar yozlaştırıldı.
En büyük tahribatın AKP döneminde olduğu ayan beyan ortada.
Dini, Diyanete bağlayan ve kendi çıkarlarına göre fetva verdiren hükümet, insanları kandırma, oy toplama gibi kendi menfaatlerine uygun şekilde davranan yozlaşmış tarikatların tahribatlarına engel olmadı ve olmuyor.
Çoğu siyonist güdümünde olan şeyhlerin ve şuursuz insanların aklını kullanmaması sonucu insanlar ya kandırılıyor ya da böyle olaylar sonrasında İslam gericilik olarak adlandırılıp, halkın dinden soğumasına neden olunuyor.
Yozlaşmış tarikatların mensuplarına;
Seçimde oyunuzu hangi partiye vereceksiniz? Diye sorulduğunda
-“Yukarıdan gelecek olan emire bağlı”
Cevabını işitmekteyiz. Büyük bir kısmı ise AKP’ye oy vermekteler.
Maalesef okumayan, araştırmayan, vicdanına danışmayan şuursuz kesim gerçeklerin farkında değil.
Putlaştırdıkları sahte şeyhleri (istisnalar hariç) ; uçkuruna düşkün, zengin ve sapkın insanlar oluyor.
“Okuma, düşünme biz sana anlatırız.”
Kafasında ki körü körüne bağlılık maalesef insanları dünya ve ahirette cehenneme itiyor.
Tek çare Adil Düzen!

Mus ab

Milli Çözüm Enbiya Suresi 18. ayetinin gereğini ve görevini yapmaktadır
“İslami literatürde “kaynak” deyince sadece; 1- Kur’an-ı Kerim’in sarih (açık) ayetleri, 2- Peygamber Efendimizin sahih (doğru) hadisleri anlaşılır. Yoksa, bir bilginin yer aldığı, bir fetvanın yazıldığı kitaplar “Kaynak” değil, sadece alıntı adresleri konumundadır.
Kur’an’ın temel esaslarına, Resulüllah’ın genel amaçlarına, aklın ve vicdanın, yani fıtratın gerekli yasalarına aykırı kanaat ve fetvaların yer aldığı Dini kitapları “değişmez kaynak ve kutsal dayanak” yerine koymak ise, Müslümanları “EHL-İ KİTAP” konumuna taşır. Çünkü Ehl-i Kitap kavramı; Kur’an’ı ve Resulüllah’ı bırakıp, Dini eserleri yeterli ve yegâne başvuru kaynağı yapan kimseleri de kapsamaktadır.”

Makalemizde vurgulanan bu gerçek;
Birçok sapkınlığa ve yobazlaşmaya sebep olan fikirlerin önünü en net bir şekilde kesen yaklaşımdır.

Maalesef ki Müslümanların genel ekseriyetinin [b]Milli Çözüm’ün[/b] vurguladığı bu gerçeklere uzak olduğu bir gerçekti.

Bu uzaklık, zihinlerde “Kur’an’a, Peygamber Efendimizin sahih (doğru) hadislerine” ters ama İslam’a uygunmuş gibi zannedilen sayısız yanlış, sapkın düşünce oluşmasına/oluşturulmasına sebebiyet vermekteydi.

İslam düşmanlarının günümüzde dini yozlaştırmak ve yobazlaştırmak için devamlı kullandıkları arayıp da bulmadıkları ve apaçık olan bu yola; [b]Milli Çözüm[/b] tunç döker gibi (itiraz edilemez muhteşem izahlarıyla ve bir ömür gayretleriyle) set çekmiş ve hakka uygun izahlarını duyan samimi her bir Müslümanın zihnini fethedecek bilgelikte konulara açıklık getirmiştir. (Sağcı solcu her kesimin tesirde kalmaması mümkün değildi)

Sadece bu konu bile [b]Milli Çözüm’ün[/b]; Batılılaşma adına imanî ve ahlâki yozlaşma ile, Dini taassup ve yobazlaşma arasında, doğru ve doğrultucu bir denge unsuru olduğunun ne güzel bir örneğidir.

Hayır, doğrusu Biz Hakkı Batılın üstüne fırlatırız, O da onun beyninin darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o (batıl ve barbar rejimler) yok olup gitmiştir. (Allah’a karşı) Nitelendire geldiğiniz yakışıksız sıfatlardan dolayı eyvahlar size! [Not: Beyni parçalanan ve fikri boşa çıkartılan batıl ve barbar sistemin, geri kalan görkemli gövdesinin çözülmesi ve çökmesi artık kolay ve kaçınılmaz olacaktır.] Enbiya 18

Veysel

Bir Tedavi Şart
Efendimiz (sav) gelişiyle tüm insanlığa yeni ufuklar açmış, izafi olmadan tam ve gerçek manasıyla insanlığı karanlıktan aydınlığa çıkarmıştı. Kendisinin ardından hayatın akan serüveni devam etmiş, eski ile yeni durumun çeşni olduğu ve bazı yanlışların sanki dinin gereği gibi anlatıldığı durumlar ortaya çıkmıştı. İşte bunların en can acıtanı olarak “çocuk yaşta evlilik” meselesine pek çok kereler izahatlar yapılmasına rağmen tam tedavi şartlarını ortaya koyacak bir tedbir alınamıyordu. Öyle ki bir canavar baba, insanlıktan çıkıp bir yavrucağın hayatını karartıyor ve ömrünü berbat ediyordu. İşte bu hayvandan aşağı durumları ortadan kaldırmak adına adalet kılıcını tüm yanlışları budasın diye ortaya koymak gerekiyordu. Çözüm yine Milli Çözüm’den, tam ve kalıcı tedavi bu kaynaktan geliyor elhamdülillah. Gerekçesi ne olursa olsun bu çürümüş kafalılara gereken tedaviyi de inşallah Adil Düzen döneminde yine Milli Çözüm uygulayacaktır.

Süleyman

Ehli kitap kimdi
“Kur’an’ın temel esaslarına, Resulüllah’ın genel amaçlarına, aklın ve vicdanın, yani fıtratın gerekli yasalarına aykırı kanaat ve fetvaların yer aldığı Dini kitapları “değişmez kaynak ve kutsal dayanak” yerine koymak ise, Müslümanları “EHL-İ KİTAP” konumuna taşır. Çünkü Ehl-i Kitap kavramı; Kur’an’ı ve Resulüllah’ı bırakıp, Dini eserleri yeterli ve yegâne başvuru kaynağı yapan kimseleri de kapsamaktadır.”

Necmiye

Hakka tercüman Milli çözüm yazıyor .önce bu kötülüğün-toplumsal çürümüşlüğün kaynağını kurutmak gerekiyordu. Bunun önceliği ise samimi davranmaktan, Kur’ani kavramları akıl, vicdan ve bilim doğrultusunda araştırıp doğru anlamaktan geçiyordu ..
AKP iktidarının bu millete yaptığı en büyük kötülük; ekonomik, sosyal ve siyasal tahribatlarından öte, korkunç bir imani ve ahlaki yozlaşma sürecini hızlandırmasıdır. Dünyaya ve olaylara Yahudi mantığıyla yaklaşan, Haçlı-Batı tarzıyla yaşayan, ama Müslümanların söylem ve geleneklerini öne çıkaran bir anlayışı yaygınlaştırmak; kısaca “Siyonist Müslüman” tipi oluşturmak, AKP’nin en derin ve tehlikeli tahribatıdır. Bu hıyanetin altyapısı “ılımlı İslam” kılıflı “Protestan Müslüman” anlayışını benimsemekle başlamaktadır.Bir kez doğru yoldan sapınca artık gerçekleri toparlamak zorlaşıyordu. Hele, politik hayatta ‘inanç rantı’ arttıkça, ‘istismarcı İslam’ın’ serbestlik alanı o derece büyüyordu. Ve maalesef Diyanet’ten siyasi çevrelere kadar herkes medeniyet dini İslam’ın katledilmesini seyrediyordu!

Ömer Ali

YETİMLER İÇİN MADDİ VE MANEVİ GELECEK UYARILARI EVLİLİK ÇAĞINI ORTAYA KOYMAKTADIR
1985 li yılları hatırlayınca bizim köylerde evlenme yaşı 17/18 di.Askere evlendikten sonra giderlerdi.

BU DURUMA RAĞMEN 6 YAŞ ISRARIN SEBEBİ KİŞİSEL BEKLENTİLERDEN BAŞKA DEĞİLDİR.

“Yetimleri, nikâha erişecekleri büluğ çağına kadar (bekleyip-eğitip) deneyin; şayet kendilerinde bir ‘rüşd’ (fiziki ve akli olgunlaşma) gördünüz mü, hemen onlara mallarını (geri) verin. (Rüşde, yani bedeni ve beyni yetişkinliğe erişmemiş küçük yaştaki kız ve erkek çocukların evlendirilmesi caiz ve münasip değildir. Emanet aldığınız mallarını da) Büyüyecekler (ve geri isteyecekler) diye israf ile çarçabuk yemeyin. (Yetim malları konusunda) Zengin olan iffetli ve müstağni olmaya (hak yemekten sakınmaya) çalışsın, yoksul olan da artık ma’ruf (ihtiyaca ve örfe uygun) bir şekilde yiyip harcasın. Mallarını kendilerine (yetimlere geri) verdiğiniz zaman, onlara karşı şahit bulundurun. (Emanet mallarını korumayı üstlendiğinizde ve geri devrettiğinizde resmi kayıt tutun.) Hesap görücü olarak Allah yeterlidir.”

Cansel

İslam, Akıl ve Fıtrat Dinidir
[b]
Kur’an’ın ve İslam’ın kıyamete kadar kaynak olabilmesi; özündeki İÇTİHAD kurumu sebebiyledir.

Asırlardır Kur’an’ın ve İslam’ın bir benzerinin getirilemeyip, yok edilmesi uğruna çetin savaşlara başvurulmasının sebebi de yine; Kur’an ve İslam’ın değişmez ve temel hükümlere sahip olup, bunlar üzerinden yapılacak olan içtihad ile devamlı dinamik kalabilmesidir.

Böylece “Değişmeyen Temel Hükümler” ile tahrifler; “İçtihad” ile de bağnazlıklar engellenecektir. Bu iki kaidenin göz ardı edilmesi halinde düşülen ibretlik haller ise ortadadır.

‘Dindar’ kimlikle öne çıkan bir grupta, 6 yaşındaki kız çocuğunun evlendirilmesinin mübah görülmesi; manasını anlamaya çalışmadan, şuursuzca Kur’an metni okuya okuya, Kur’an’dan nasıl uzaklaşıldığının bir dışa vurumudur… Dinin asıl kaynaklarını bırakıp, kulaktan kulağa yapılan aktarımların din yerine koyulduğunun bir dışa vurumudur… Çürümüş vicdanların, katılaşmış kalplerin bir dışa vurumudur…

Kur’an’daki temel ölçülerin bizlere çizdiği çerçevenin içerisine girdikten sonra, içtihad ile de değişen ve gelişen şartlara uyum hürriyeti kazanılmaktadır. Fakat unutulmamalıdır ki, içtihad; değişmeyen temel kaideler üzerinden yapılır. İçtihad üzerinden içtihad yapılmayacaktır.

Tüm yozlaştırmaların ve yobazlaştırmaların temelinde hep Kur’an ve Sünnet’in doğru anlaşılmaması yatmaktadır.

Hak ile Bâtıl’ın birbirinin içine geçtiği şu ahir zamanda, Kur’an ve Sünnet’in kalplerimize adeta yeniden indirilişine vesile olan, bizleri ifrat ve tefrit zulmünden kurtarıp orta yola sokan, hiçbir menfaat ummadan ve Allah’tan başka hiçbir güce boyun eğmeden Hakk’ı savunan Milli Çözüm’den Allah razı olsun… [/b]

Mehmet S.Pınar

Yepyeni bir İslam Hukuku ve İçtihatı Şarttır!
Yanlış, yozlaşmış, asılsız ve alakasız kaynakların, elenip atılması, Aziz ve Mutahhar olan İslamın tertemiz yapısının yeniden insanlığa beyan edilmesi, bulanıklaşan beyinlerin, körleşen kalplerin her türlü tutuculuk ve bağnazlıktan arındırılması, ancak Milli Çözüm şuurunun öncülük edeceği Adil Düzen kudreti ile mümkün olacaktır..
Kuranın, Hz Resulüllahın, Aklın, Vicdanın, Evrensel Hukukun Müspet ilmin, tarihin temiz tecrübesinin öncülük edeceği yepyeni bir içtihat ve fıkıh sistemi kaçınılmaz bir hal almıştır.. Hayati bir elzemdir..
Ve inşallah Üstad Ahmet Akgül Hocamızın yarım asırlık engin deneyim ve Rabbani yaklaşımıyla şekil alacak bir İslam Hukuku büyük bir kurtuluş kaynağımız olacaktır..

Ali Çağıl.

KAFALARINI KUMA SOKANLAR?!
Bazıları hala bu yazıyla ilgili paylaşımlarımız için “Bizden olan birini mi?! dercesine; “Yusuf Ziya Gümüşel’i mi kasdediyor sunuz?!” sorularıyla kızgınlıklarını dile getiriyorlar. Olayın kişisel algının ötesinde islam adına, islami kaynaklarda ki bir yanlışın düzeltilmesi olduğunu söyleyip, hem hakikati savunup İslam’ı töhmetten kurtarıp, hem de manen kendimizi de koruma adına…
Fakat olmuyor. Bunlar da çifte standartçı AKP’liler gibi… Hani onların “CHP yaparsa günah, AKP yaparsa vardır hikmeti…” bakış açıları var ya…Yazıdaki bu ilmi gerçeklerin, ilgili alim ve yetkililerce geçerli çevapları verilmeli sorusuna… “Bu fetvaların günümüzde karşılığı yok” diyerek kafalarını kuma sokuyorlar.
Peki yargıya intikal etmiş mesele de sızlanmanız niye?! “Bizdendir yedirmeyiz!” telkinleri nereden gelmektedir?!
Evet; halkı memnun etmek adına hakikati söylemeyenler, Hak’kı inkâr etmişlerdir.
Evet Milli Çözüm yıllar önce bu yanlışı dile getirdi ve ilmi çevrelerde en azından cevapsız kalarak Milli Çözümün haklılığını teyit ettiler. Zaten konu Diyanetin hutbelerine de kesin bir dille yansımıştır.
İyi ki varsın Milli Çözüm.

ÖZEL YAZILAR

YORUMLAR

Son Yorumlar
17
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx