Şeytan’ın Vekili Deccal'in “Beyin Kontrol ve Yönlendirme” Sistemiyle ve Nanoteknolojisiyle TÜM İNSANLIĞI ESİR ALMA GİRİŞİMLERİ
EEG (elektroansefalografi) Klonlama artık mümkün olabilmektedir.
Bilgisayarlar vasıtasıyla öfke, acı, endişe, küçümseme, ümitsizlik, dehşet, sıkıntı, korku, hayal kırıklığı, kin, kızgınlık, hiddet, gücenme, üzüntü, kıskançlık, haset ve teröre yatkınlık içeren menfi duyguların frekansları teşhis edilmekte ve "duygu imza kümeleri" olarak EEG'den ayrılabilmektedir. Bunların frekansları ölçülmekte ve belirli frekans kümesi sentezlenip başka bir bilgisayarda sınıflandırılarak biriktirilmektedir. Bu duyguların her bir grubu ayrı ayrı etiketlenip 25. kare prensibiyle belli ses frekansları altına yerleştirilmekte ve hedeflenen bir insanda veya insan grubunda, hedeflenen duyguların ortaya çıkması için beyinlerine gönderilmektedir.
Irak Savaşı’nda bu metot kullanılmış; Iraklı askerlerde korku, umutsuzluk, hayal kırıklığı, dehşet duyguları uyandırılarak direnmeleri engellenmiştir.
Kapalı Devre Kamera Sistemleriyle bir insanın aurası, parmak izi, avuç içi, göz irisi, yüzü, retina tabakası, el yazısı, yürüyüş ve yüz ifadesinin biyoölçümleri alınıp tanımlama sistemlerine aktarılabilir. Bu şekilde o insanın hastalıkları, zayıf noktaları, hafızasındaki gizli kayıtlar ve ruh hali belirlenebilir, ekrana yansıtılabilir, beyin faaliyetini kontrol edecek uygun dalgalar gönderilebilir. Ayrıca, belirlenen kişiye uygun feromonlar seçilerek belirlenen amaç doğrultusunda yönlendirici parfümler yapılabilir. Bu metot özellikle devlet adamları ve etkili kişiler üzerinde denenmektedir.
RFID Çipleri ve tehlikeleri!
Uluslararası büyük firmalardan satın alınan eşyalar (bilgisayar, buzdolabı, çamaşır makinası mutfak eşyaları, vs.) ve giysiler RFID (Radyo Frekans Kimliği) çipleri taşımakta ve takip edilebilmektedir. Cep telefonları ve arabalar sürekli olarak izlenmektedir. Artık nüfus cüzdanlarına ve yemek tabaklarına da RFID çipleri yerleştirilebilmektedir. Giysilere yerleştirilen çiplere nanomoleküller ile bir nanotüp koyulabilir, gerektiği zaman bu tüpün içeriği vücuda enjekte edilebilir veya planlanan herhangi bir şekilde kullanılabilir. Yani araba ya da cep telefonu kullanmasak da yerimiz tespit edilebilir, üzerimizde taşıdığımız mikroçipler uydudan veya bir bilgisayardan yönlendirilebilir.
Bugün dünya çapında milyonlarca askeri personel "güvenlik” gerekçesiyle, binlerce insan ise hükümetler tarafından "kontrol" niyetiyle mikroçiplenmiştir. Bazı politikacılar ve hükümet temsilcileri tüm tutuklu ve esirlerin "güvenlik" amacıyla mikroçiplenmesini istemekte; yine "güvenlik" için yeni doğan bebeklerin mikroçiplenmesini mecbur kılacak yasa önerileri getirmektedir. Bebekleri çiplemenin en kolay yolu ise aşıları bu amaca uygun üretmektir.
Yapay uzuvlara sahip insanlar, beyinlerine yerleştirilen bir tuz tanesi büyüklüğündeki elektronik implant sayesinde yapay kollarını ve bacaklarını hareket ettirebilmektedir ve bu mikroçip, o kişiyi uzaktan yönetmek için yeterlidir.
Nanoteknoloji ürünü diş protezleri, kemik tozu, implant ve nanokompozit dolgu da ağızda bir tür çip görevi görerek, kişinin, merkezi bir bilgisayara otomatik olarak bağlanmasına ve zihin kontrolüne vasıta olabilir. Beyne, dizlere, omurgaya, çene kemiğine veya herhangi bir uzuva yerleştirilen implant, insanlarda korku, heyecan, halüsinasyon oluşturabilir, beynin bazı bölgelerini canlandırarak renkli görüntüler, yersiz duygular ve hareketlere sebep olabilir. Amerika ve Avrupa'da özel tim eğitimi verilen köpeklerin dişlerine titanyum kaplama yapılarak bilgisayar aracılığı ile uzaktan yönlendirilmektedir. Beyinleri bilgisayar tarafından kontrol altında tutulan köpekler, terminatör gibi korku nedir bilmedikleri için, operasyonlarda özel timden daha başarılı işler görmektedir. Burada dikkat çekici olan, metal kaplama yerine titanyum kaplamanın tercih edilmesidir. Bu durum "titanyum implant yaptıranlar da uzaktan yönlendirilebilir mi?" sorusunu akla getirmektedir. Çünkü dokuları dolduran ve bir nano-nöro alıcı hale getiren titanyum birikintisi veya titanyum protezler nano bilgisayarlar (4. Nesil bilgisayarlar) için otomatik bağlanma yeri olabilir.
Ancak mikroçipler olmasa da, beyinlere mikrodalgalar ve dijital dalgalar ileterek aynı amaca ulaşmak mümkün hale gelmiştir.
Toplumsal zihin kontrolü; toplumu istenilen tarafa yöneltmek; dini ahlakı, gelenekleri ve kültürünü çökertmek için düşünülmekte, televizyondan basına, reklamlardan dizilere ve internet programlarına kadar her şey bu amaçla düzenlenmektedir. Bugün müzik, sinema, gıda, ilaç ve sağlık endüstrisi, gen teknolojisi ve nanoteknolojinin insanlığı vahim bir sona doğru hızla sürüklediği tehlikeli bir sürece girilmiştir.
Bilim adamlarına göre, psikotronik ve psikotropik teknoloji, atom bombasından daha tehlikelidir. Bu teknoloji, insanlardan her emri yerine getiren “zombi üretme” teknolojisidir. Son yıllarda yapılan film, çizgi film ve bilgisayar oyunlarıyla insanlar, özellikle çocuklar bu teknolojinin hedeflediği amacın gönüllü denekleridir. Bu, sadece bir kişiye ya da küçük bir gruba değil, etnik bir gruba, bir millete veya bütün dünya nüfusuna karşı kullanılabilecek büyüklükte bir teknolojidir.
Bu alanda araştırma yapan bilim adamlarının ortak kanaatine göre Psikotronik silahların etkisinden korunabilenler yalnız inanç sahipleri ve cihat (küfür ve kötülükle mücadele) ehlidir!
İnanan insanı ne hipnoz, ne de elektromanyetik dalga ile kontrol altına almak mümkün değildir. Bu çarpıcı fenomen, ciddi bilimsel araştırmalar ve denemelerle ortaya çıkmış bir gerçektir. Çünkü inançlı ve vicdanlı bir insan, etki altında bile başkasını öldürmez… Haramdan kendini koruyan ve Allah’tan korkan insan hiçbir şekilde harama meyledemez… Halis ve salih bir Müslüman yalan söyleyemez, zalim olmayan ihanet edemez, imanlı insan nankörlük edemez.
Örneğin bu denemelerden birinde, hipnoz altındaki bir adama, birisini öldürme emri verilmiş, ancak adam tam bıçağı saplayacakken koluna kramp girmiştir.
"Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiçbir zorlayıcı gücü yoktur (bunu unutmayın ve gaflete kapılmayın).
Şeytanın sultanı (tesir ve tahribatı) sadece onu veli edinip kendisine uyanlar ve Onu (şeytanı) Allah'a ortak koşanlar üzerindedir.” (Nahl Sûresi: 99-100)
İnsan Genom Projesi'nde çalışan ünlü Amerikalı araştırmacı Dr. Collins: "Mükemmel genetik yapımızda “Tanrı geni” adı verilen bir gen olduğu ortaya çıktı. Bu geni aktif olmayanların inançsız olduğunu tespit ettik. Fakat şimdiye kadar yaptığımız araştırmalarda “Tanrı geni"nin aktif hale gelmesini sağlayan dış bir etken bulamadık. Ne çevrede olan değişiklikler ne de kalıtsal nedenler “Tanrı geni"nin üzerinde etkili olmuyor. Tanrı geninin mucizevî bir şekilde aktif hale gelerek insanlarda inanç olgusunu meydana getirdiğini düşünüyoruz” demektedir ve İlahi hidayet sırrına işaret etmektedir.
Sadece Allah (C.C.) aktif inanç genini inaktif hale geçirebilir ve sadece Allah'ın isteğiyle inanç geni aktif olabilir. “Biz hiçbir Elçi'yi, kendi kavminin dilinden başkasıyla göndermedik ki, onlara (İlahi gerçekleri ve insani görevlerini) apaçık beyan edip (anlatabilsin). Böylece Allah dilediğini (küfrü ve kötülüğü tercih edeni) şaşırtıp saptırır, dilediğini (imana ve iyiliğe yöneleni) hidayete erdirir. O Üstün ve Güçlü olandır, Hüküm ve Hikmet sahibidir.” (İbrahim Suresi: 4)
Nanoteknoloji ile zihin kontrolü Deccalizmin hedefidir!
Nanoteknolojinin, zihin kontrolünde gelinen son aşama olduğu bilinmektedir. DNA molekülleri baz alınarak, bir Bio-Nanoteknolojik anahtar olan ve saç telinin binde biri kalınlığındaki "Nanoactuator" üretilmiştir. Nanoactuator, bir mikroçipten ve bu çipin minyatür bir kanalına bağlanan DNA molekülü ipliğinden meydana gelmekte ve canlı hücrelerin ürettiği doğal enerjiyi kullanarak çalışabilmektedir. Nanoactuator, hücre enerjisini kullanırken ortaya çıkan elektromanyetik sinyaller doğrudan bilgisayara aktarılabilir, böylece canlılar dünyası ile bilgisayar dünyası arasında bağlantı kurulabilir. Nanoactuator aynı zamanda organizmalar arası bağlantı kurmak için de kullanılabilir. Bu mikroçipin, beyin dokusu dahil, her dokuya yerleştirilmesi mümkün olabilir. Bilgisayardan beyindeki mikroçipe gelen sinyaller beyne birtakım resimler, görüntüler, sesler, kokular ileterek program yükleyerek beyni kontrol altına alabilir. Böylece düşünceler, istekler, duygular, sevinçler ve üzüntüler nano-bilgisayarlar tarafından yönlendirilebilir ve tamamen farklı, yapay bir zihin inşa edilebilir.
Birkaç molekül büyüklüğündeki nanoactuatorler ilaçlara, tuza, suya, una veya herhangi bir yiyeceğe katkı maddesi olarak katılabilir veya havaya serpilebilir. Sindirim veya solunum yoluyla gelen bu nanoactuatorler bütün dokulara yerleşebilir.
Nanometre, teknik bir ölçü birimidir ve metrenin milyarda biri anlamına gelmektedir. Nanoteknoloji, maddeler üzerinde 100 nanometreden küçük boyutlarda gerçekleştirilen ölçüm, modelleme, işleme ve düzenleme gibi çalışmaları içermektedir. Nanoparçacıklar, maddenin atomik-moleküler boyutta mühendisliğinin yapılarak yepyeni özelliklerinin açığa çıkarılması ile oluşan madde parçacıkları demektir.
Titanyumdioksit (TiO2); Dünyada en sık kullanılan mineraldir ve nanoteknolojide kullanılan 3 ana maddeden biridir. Titanyumdioksit nanoparçacıklarının atom yapısı değiştirilerek, görülebilen ışık huzmesine olan tepkisi "yeniden inşa" edilmiştir. Işığın (foton) titanyumdioksit nanoparçacığa düşmesiyle birlikte, titanyum dioksitle temas halindeki organik madde, kimyasal reaksiyon sonucu parçalanıp dönüşmektedir. Bu süreç, bitkilerde gerçekleşen fotosenteze benzemektedir. Bitkilerde fotosentez karbondioksit ve suyun, ışığın etkisiyle organik madde, yani besin üretmesidir. Ancak, titanyumdioksit, tam tersine, organik maddeleri parçalayarak karbondioksit ve suya ayrıştırabilmektedir. Bunun anlamı, titanyumdioksit nanoparçacıkların, herhangi bir organik madde ya da canlı hücreye teması halinde, canlı dokunun, özellikle proteinin parçalanması ve fonksiyonunun değişmesine neden olan kimyasal reaksiyonu başlatabilecek korkunç bir yetenekte olduğu gerçeğidir. Türkiye'de bütün duvar boyaları nanoteknoloji yöntemiyle ve özellikle titanyumdioksit nanoparçaçıklar ile üretilmektedir. Şu anda nanoparçacıklar bütün ilaçlara, ambalajlı hazır yiyecek ve içeceklere, tuza, şekere, una ve suya koruyucu, beyazlatıcı veya nem tutucu olarak eklenmektedir. Ayrıca kendi kendini temizleyen eşarp, kumaş ve giysiler üretilmekte, nanosıvı olarak temizlikte, ilaçlamada ve yüzey kaplamada kullanıldığı bilinmektedir.
Nanoparçacıkların canlı organizmalara etkisi
Nanoparçacıkların canlı organizma üzerindeki etkisini araştırmak amacıyla yapılan deneylerde; farelerin organizmasına karışan nanoparçacıkların organizmayı hiçbir şekilde terk etmediği ve organlarda çökelti olarak biriktiği tespit edilmiştir. Yaşadıkları akvaryuma karbon nanoparçacıklar katılan terliksiler hızla ölmeye başlamış, aynı akvaryumdaki kobay balıkların ise beyin hücrelerinde hasar tespit edilmiştir. Nanoparçacıklar canlı hücrenin yapısına nüfuz ederek dokuların bozulmasına ve genleri mutasyona sokarak genetik hastalıklara sebebiyet vermektedir. Ayrıca nanoparçacıkları solumanın akciğerlere büyük zarar verdiği tespit edilmiştir. Günümüzde nanoteknoloji özellikle tıpta kullanılmak üzere geliştirilmektedir. Bugün nanoteknoloji ve Rekombinant-DNA metodlarıyla aşı, hormon, enzim, vitamin, aminoasitler gibi pek çok yeni ilaç üretilmektedir. İlaç, yiyecek, içecek, tuz ve suyla insan organizmasına giren nanoparçacıkların ne gibi kimyasal reaksiyonlara sebep olabileceği henüz bilinmemektedir. Ama uzmanlara göre nano ilaçların vereceği zararların tespitine yönelik araştırmalar mutlaka gereklidir.
Nanobotların her hastalığı tedavi edeceği düşünülmektedir!
İnsan vücudundaki hücreler, nanobot ve nanostrurkturler vasıtasıyla moleküler seviyede izlenecek ve düzeltilebilecektir. Nanobotlar, hücreleri düzeltme veya yeniden inşa etme yeteneğine sahip hale getirilecektir. Mesela, insanda erken skleroz başladıysa, vücudundaki nanobotlar hastalığın yerleştiği bölgeyi tespit edip, hasta hücreleri ve damarlardaki birikintiyi mekanik ve kimyasal yöntemlerle temizleyecektir. Herhangi bir genetik hastalık varsa, hastalık ile bağlantılı geni tespit ederek, kesip atacak ve yerine yapay "sağlıklı” bir gen yerleştirecektir. Yaşlanma başladığında bütün hücreleri atom seviyesinde düzelterek gençliğe geri döndürecek ve insan her zaman 20-30 yaşında görünebilecektir.
Binlerce yıl önce ölmüş (ve dondurulmuş) varlıkların diriltilebilecekleri hayal edilmektedir!
Ameliyatlar organlarda değil, moleküler seviyede yapılacak ve insan ömrünü uzatmaya yönelik araştırmalara gidilecektir. Dokulara yerleştirilen nanobotlar hastalığa çözüm getiremezse, yeraltında ya da uzayda bulunan ve bütün sağlık problemlerine çözüm getirecek bir kapasitede olan “Merkezi Tıp Bilgisayarına” ulaşarak ondan yardım isteyecektir. Hatta kriyonik metot ile yıllar önce dondurulan insanların hücreleri milyonlarca nanobot tarafından onarılarak diriltilmek istenecektir. Bu şekilde binlerce yıl önce ölmüş fakat cesedinden bir doku parçası kalan varlıklara (bitki, mikrop, sinek, böcek, balık, hayvan veya insanlara) yeniden hayat verilmek suretiyle, Deccal sahte ilahlığını ispat etmek isteyecektir.
Deccal’in hedeflerine göre; bütün insanların beyinleri, tek beyin haline gelmiş gibi, aynı merkezden yönlendirilecektir!
İnsan vücudundaki fizyolojik işlemleri ve kişisel iradeyi elde tutabilen bu nano-nöro-bilgisayarın 2029 yılına kadar üretilmesi hedeflenmiştir. Nanobilgisayarı ilk üreten olmak için, gelişmiş ülkeler arasındaki yarış sürmektedir. Dolayısıyla nano-nöro-bilgisayar planlanan tarihten çok daha önce de üretilebilir. Çünkü bu bilgisayara ilk hangi ülke sahip olursa, “seçilmiş bir insan”ın Deccal’in beyninin elektronik şemasını bilgisayara yükleyecektir. Birer alıcı niteliğindeki nanoparçacıklar veya çipler yerleştirilerek, önceden hazırlanmış olan bütün insanların beyinleri bu bilgisayarla yönetilecektir. Böylece bütün insanların beyni tek beyin haline getirilmeye gayret edilecektir.[2]
"Deccâl'in iki gözü arasında KFR (kâfir) yazılı olacak ve bunu herkes okuyacak" (Müslim, Fiten, 102, 103, 105) Buna rağmen insanların büyük çoğunluğu dünya hırsı ve lüks yaşama heyecanıyla Deccal'e tabi olup helake gidecektir.
Deccal, “Ol!” dendiğinde bazı şeyler meydana gelecektir!
Birkaç molekül büyüklüğündeki nanobotlar bütün dünyayı saracak ve kendi kendilerine hızla çoğalarak herhangi bir organik veya inorganik maddeyi atomlarına kadar çözebilecektir. Sonra bu atomlardan yeni bir madde veya istenilen bir eşyayı yeniden inşa edebilecektir. Nanobotlar insan sesi veya düşüncesi ile yönetilecektir. “Ol!” dendiğinde bazı şeyler hemen meydana gelecek, gafil ve kâfir insanlar da bunu bir mucize zannedeceklerdir.
Hiç şüphe yok Hadislerde haber verildiği gibi Deccal zuhur edecektir!
Modern teknolojik gelişmeler insanlara cazip gelmektedir. Çoğu insan, hiç şüphelenmeden, araştırıp perde arkasını merak etmeden ve bunlardaki tuzağı görmeden, büyülenmiş gibi her yeni metodu denemektedir. Bugün tıpta teşhis ve tedavide kullanılan cihazların çalışma prensiplerini, verilen isimlerin ne anlama geldiğini, bu cihazların neler vadettiğini araştırmak bu metotları kullanmaya niyetlenen her Müslümanın görevidir. Din alimi, cemaat önderi ve fikirlerine değer verilen toplum liderlerine ise büyük bir sorumluluk düşmektedir.
"Hiç şüphe yok ki Deccal çıkacaktır. Deccal'in yanında cenneti ve cehennemi vardır. Oysa onun cehennemi cennet, cenneti ise cehennem konumundadır. O Deccal bazı körleri ve abraşlıları (ağır hastaları) iyi edecek, birtakım ölüleri diriltecek ve "Ben Rabbinizim" diyecektir. Kim onu tasdik ederse Deccal’in tuzağına düşecektir. Kim de "Rabbim Allah" der ve böyle ölürse, o zaman Deccal'in fitnesine düşmeyecek ve ona bir daha fitne ve azab erişmeyecektir."
Bugün hemen herkes, maalesef Deccal fitnesinin tamamen etkisi altına girmiştir. Herkes dili ile "Rabbim Allah" dediği halde amelde hep Deccal'in ürünlerini ve onun sünnetlerini (öğretilerini, telkinlerini ve adetlerini) seçmektedir. Gıda ürünleri, doğum şekli, çocuk üretimi, tedavi yöntemleri, giyim malzemeleri, eğlence ve meşgale şekli, tamamen Deccal’in ve Siyonist Yahudi şebekesinin tayin ve tanzim ettiği şekilde yürütülmektedir. Tek çare, Allah’ın (CC) bize verdiği, hayır ile şer arasındaki seçim tercihimizi son nefesimize kadar Hak’tan ve hayırdan tarafa kullanabilmek, ibadet, istikamet ve cihat (Hak’kın ve hayrın hâkimiyeti için gayret) etmektir.
“(Böylesi vesveselerle) Şeytan, (Allah'tan başka güçler ve kişilerle) ancak kendi adamlarını korkutup (ürkütüverir). Eğer gerçekten iman etmişseniz, onlardan (düşmanlarınızdan) değil, Ben'den korkun! (Size bu yaraşır).” (Al-i İmran Suresi: 175)
Deccal’in “küresel köleleştirme” planları!
Artık şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki: Dünyada meydana gelen savaşların, isyanların, katliamların ve anarşik olayların arkasında Deccal’in şebekesi Siyonist çeteler vardır. Silah ve uyuşturucu kaçakçılığı ve petrole sahip olma planları hep bu odakların dünya hâkimiyeti hesaplarıdır. Afganistan’ı işgal edip Taliban’ı deviren ABD’nin hedefi kesinlikle terörle mücadele falan sanılmasındı. İlluminati’nin amacına uygun olarak, uyuşturucu ticaretini denetim altına almaktı. Çünkü Afganistan’ın dünya afyon üretiminin yüzde 90’ını gerçekleştirdiğini bilmeyen kalmamıştı. BM Uyuşturucu ve Suç Dairesi’nin verilerine göre:
Taliban iktidarının sona erdiği 2001 yılında 185 metrik tona kadar inen yıllık afyon üretimi, 2004 yılında 4200 metrik tona, 2008 yılında da 8500 metrik tona çıkmıştı. Geometrik olarak katlanan bu üretim, yüzlerce ton saf uyuşturucu anlamını taşımaktaydı. Bu üretimin yıllık değeri 400 milyar doları aşmaktaydı ve bu paraların hemen hepsi Amerika’daki Siyonist bankaların hesaplarına yatırılmaktaydı. Yani Deccal’in ve Siyonizm’in güdümündeki ABD 2001 yılında terörle mücadele adına Afganistan’ı işgal altına almış, ama aynı topraklarda terörün en önemli parasal kaynağı olan Afyon üretimini yüz kat artırmıştı.
Uluslararası uyuşturucu ticaretinde; istihbarat birimleri, siyasiler, bürokrat kesimler, kaçakçılık şebekeleri ve terör örgütleri arasında Şeytani bir işbirliği kurulmaktaydı. İşte kırk yıldır ülkemizi kan ve gözyaşına boğan PKK örneği ortadaydı. Üstelik işbirlikçi AKP iktidarında para aklama işlerini kolaylaştıracak finansal araçlar her geçen gün daha da yaygınlaşırken dünyada bir yıl içinde 800 milyar dolar uyuşturucu parasının el değiştirdiği konuşulmakta, PKK da bundan payını almaktaydı. Bu kirli kara para yıkanmakta ve türlü yollardan dünya sömürü düzeninin içine sokulmaktaydı. Siyonist merkezlerin güdümündeki İlluminati bu paraları genellikle CIA aracılığıyla Amerika’nın çıkarlarına hizmet etmeyen ülkelerdeki terör örgütlerine aktarmaktaydı. Kısacası bu paralar iç savaş çıkarmada ve kargaşa oluşturmada kullanılmaktaydı. CIA bu paraları çok rahat harcamakta, devletine, kongresine hesap vermesine de gerek kalmamaktaydı; çünkü tümü kayıt dışıydı. Dilediği ülkede darbe yaptırıyor, istediğinde seçimle gelen yöneticileri öldürtüyor; hile kattığı seçimlerle yönetimleri değiştirebiliyor, bunlar da Deccal’in Yeni Dünya düzeninin kurulmasını kolaylaştırıyordu!
Mafya ağıyla, terör yapılanmalarıyla ve uyuşturucu parasıyla Siyonist Dünya Düzeni kurma amaçlı İlluminati gibi Şeytani oluşumların başında 13 Yahudi ailesi bulunmakta ve bunlar Rothschild’den, Rockefeller’lardan başlayıp Onasis’e, Dupont’lara kadar uzanmaktaydı. İngiliz Doğu Hindistan Şirketi’ni Londra’da 18. yüzyılda (1715) kurarak uyuşturucu ticaretine başlamıştı. Şirket sadece uyuşturucu satmakla kalmamış, pazarını geliştirmek için insanları uyuşturucuya bağımlı hale getirme çabalarını da yoğunlaştırmıştı. Bu şirket, Çin’den o dönemde lüks içecek olarak nitelendirilen çay ithal edip Avrupa’ya satmakla durmamış, kârını arttırmak için Hindistan’dan çok ucuza sağladığı uyuşturucuyu Çin’in Canton limanındaki ofisinden yola çıkarak halka ücretsiz olarak vermeye başlamıştı. Ve 19. yüzyılın sonuna gelindiğinde her on Çinliden biri uyuşturucu bağımlısı yapılmıştı. Böylece Siyonist İlluminati’nin yan kuruluşu şirketin kârı da milyonlarca Pound Sterling’e ulaşmıştı. İlluminati’nin ölüm ve ızdırap üzerine kurduğu bu sömürme ve köleleştirme imparatorluğu, Rahmetli Erbakan Hocamızın ısrarla vurguladığı Siyonizm’in zulüm saltanatı aslında “Şeytan’ın Krallığı ve Deccal’in hükümranlığıydı.
[1] Mikroway News Dergisi, Luis Slizen
[2] Bak: gerçek Tıp, Yitik Şifanın İzinde, sh: 422 ve devamı
[3] Mücadele: 19, 20 21
Bu yazarin diger makaleleri
< Önceki | Sonraki > |
---|
Devamını oku...