Erdoğan İktidarının ve Başına Buyruk Nizamının Tıkanışı ve ADİL DÜZEN’İN KAÇINILMAZLIĞI
Erdoğan İktidarının ve Başına Buyruk Nizamının Tıkanışı
ve
ADİL DÜZEN’İN KAÇINILMAZLIĞI
Konut fiyatları bütün dünyada sadece %10 kadar artarken, Türkiye’de bu artış %108’i aşmıştı!
İstatistiklere göre 2021’de, diğer dünya ülkelerinde konut fiyatları %10 artarken, Erdoğan iktidarının yanlış yaklaşımları sonucu, Türkiye’de bu artış %108 olmaktaydı. TÜİK verilerine göre, tam 1,5 milyondan fazla konut boş bulunmakta, ama bunları satın almaya veya kiralamaya kimsenin gücü yeterli olmamaktaydı. Üstelik Nisan 2022 ortalarında yayınlanan Resmi Gazete’ye göre, “Yurt dışına konut satacak firmalara devlet desteği sağlanacaktı!..” Zaten yurt dışına toprak satışı çok daha önceden başlatılmış, çok önemli arazilerimiz elimizden çıkmıştı. Erdoğan iktidarı bu toprak ve konut satışlarını bile “ihracat kaleminden” saymaktaydı. Artık ülkemizin bu iktidara tahammülü kalmamıştı!
Dilipak'tan 'dikkat' uyarısı: “(AKP Ekonomisi) Patlayacak ve düşüş de şiddetli olacaktı!”
Yandaş gazeteci Abdurrahman Dilipak bile, ekonomi piyasasındaki meydana gelen enflasyon ve belirsizlik üzerinden önemli uyarılar yapmaya başlamıştı. Dilipak, Yeni Akit'teki yazısında Türkiye'deki otomobil ve emlak piyasasındaki dalgalanmaya dikkat çekerek endişelerini paylaşmıştı.
"Dikkat Dikkat" başlıklı yazısında: "Piyasa emlak ve finans spekülatörlerinin tahminleri ile balon yapmış durumdadır ve ha patladı, patlayacaktır!.. Türkiye’de bu spekülasyon şu an normalin 5 kat üstünde bulunmaktadır. Bu yüksek tansiyona hiçbir piyasa dayanamaz. Ve her geçen gün daha da yükseliyor. Sonunda patlayacak ve düşüş de aynı şekilde şiddetli olacaktır" şeklindeki cümlelerle halkı ve iktidarı uyarmıştı.
"Dubai’deki 2005, Paris’teki 2004, 2008-2012 arası ABD’de de emlak krizi yaşanmıştı. Konut fiyatları inişe geçince birdenbire subprime mortgage (yüksek risk ve yüksek faizli kredi) krizi ile kredi piyasası çökmüş, kredi faizlerini ödeyemeyen düşük gelirli ailelerinin iflas etmelerine ve konutlarının haczedilerek el konmasına sebep olmuştu. Bir müteahhitle konuşuyorum, şu anda inşaat girdileri 3-5 kat artmış. Uzmanlar ‘Fiyatlarda %40’a kadar ani artış hareketleri beklemiyorduk ama bu sınır çoktan aşıldı’ şeklinde yakınmıştı. Piyasa, emlak ve finans spekülatörlerinin tahminleri ile balon yapmış durumdaydı ve ha patladı, patlayacaktı... Türkiye’de bu spekülasyon şu an normalin 5 kat üstünde bulunmaktaydı. Bu yüksek tansiyona hiçbir piyasa dayanamazdı. Ve her geçen gün daha da yükseliyordu. Sonunda patlayacaktı ve düşüş de aynı şekilde şiddetli olacaktı... Emlak ve inşaat bizde ekonominin çok büyük bir parçasıdır. Bu patlama domino etkisi ile zincirleme bütün piyasaları vuracaktır. Bunun elbette ekonomik, sosyal, siyasi sonuçları olacaktır. ‘Her şey kontrolümüz altında’ diye yapılan açıklamalar gerçeği yansıtmamaktadır ve bugünün krizini ertelerken, şiddetini o ölçüde artırmaktadır.
Otomobil piyasasında da bir yanlışlık yaşanmaktadır. Piyasa absürt bir spekülasyona teslim olmuş durumdadır. Hayaller gerçeklerle yüzleştiğinde mutlaka gerçekler galip gelir. Dökme su ile değirmenin dönmesi mümkün değildir. Tayfaların üfürüğü yelkenleri şişirmeye yetmeyecektir. Giderek ivme kazanarak gelen ve beklenen patlama bu şekilde gidilirse çok fazla gecikmeyecektir. Allah korusun, başımıza bir şey gelecekse, bu bugünkü ihmallerimizin, yanlışlarımızın bir sonucu olacaktır."
Türkiye’de Hem İktidar, Hem de Ekonomik ve Sosyal Nizam Tıkanmıştır!
“Sorumlu da yok yönetebilen de!” başlıklı yazıda bu acı gerçekler vurgulanmıştı…
“Kendi ekonomi politikalarını uygulayıp da bu politikaların neden olduğu arıza ve kötü sonuçların hiçbirini kabul etmeyen siyasi iktidara göre enflasyonun sorumlusu kendileri değil başkalarıymış!.. Ortaya çıkan “can sıkıcı” neticenin müsebbipleri pandemi, küresel enflasyon, Rusya-Ukrayna savaşı, içeride pazarcı, marketçi, depocular lobisi, dışarıda ise her zamanki gibi dış mihraklarmış!..
Tam olarak seviyesini dahi bilemediğimiz, sadece açıklanan güvenilirliği kimseleri tatmin etmeyen resmi verilere göre bile son 20 yılın zirvesine çıkarak (%70’lere yetişen) ve daha da çıkacağı beklenen enflasyon, birkaç sene içinde görülmemiş bir fakirleşme üretirken ve hayat pahalılığı akıl mantık sınırlarını zorlar bir noktaya varmışken, bu çok ciddi mesele üzerine ciddi tetkik ve tenkitler yapmak lazımdı, ancak iktidarın sorumlularında bu ciddiyetin zerresi bile kalmamıştı. Çünkü bunlara bakılırsa bu işin sorumlusu, idare makamında oldukları halde kendileri dışında herkes olmaktaydı. Hatta kötü ve yanlış politikaların neticesinde fakirleşen ve sıkıntı içinde kıvranan halk dahi yeri geldiğinde “nankörlükle” suçlanmaktaydı. Geçmişteki ilgisiz ve saçma sapan örneklerle bugünkü durum arasında akla ziyan benzerlikler kurup, durumun aslında ne kadar da şükredilecek(!) konumda olduğunu iddia edebilenler bile çıkmaktadır.
“Domatesin aslında yaz sebzesi olduğu ve önceden kışın turşu yerken şimdi bolluk, bereket ve artan refah (!) sayesinde kışın bile domates alabildiğimiz” gibi müthiş örnekler aktarılmaktaydı. Yani kötü ve yanlış ekonomi politikaları için teşekkür beklemekten bile utanılmamaktaydı. Cumhuriyet tarihinin açık ara en kötü ekonomi politikası uygulanırken ve yaşananlar krizden de öte 3-4 senedir devam eden bir buhran halinde halkı fakirleştirirken, sayın yetkililerimiz hem sorumluluk kabul etmiyor hem de buldukları her fırsatta halkı israfla, nankörlükle vs. suçlamaktan da geri durmuyorlardı.
Tüm dünyada enflasyonun sorun olduğu ifadesi doğruydu, ancak Türkiye’deki rakamlar misal Avrupa’daki rakamlarla kıyas kabul edemeyecek düzeyde yüksek durumdaydı. Avrupa’nın birçok ülkesinde son yılların enflasyon rekorları kırılıyor ama oranlar en fazla yüzde 3-4’lerden yüzde 7-8’lere çıkmış görünüyordu. Bizdeki resmi yüzde 73,5, ENAG’a göre ise yüzde 160,7 olduğu açıklanan enflasyonu dünya üzerinde geçebilen ülkeler sayılıydı. Venezuela, Sudan, Lübnan, Suriye, Küba, Zimbabve ve Surinam’ın ardından dünya enflasyon liginin ilk 10’unda yer alıyorduk. Erdoğan iktidarı hâlâ bu durumun sorumluluğundan bile kaçınmaktaydı.
IMF’nin “Dünya Ekonomik Görünüm” raporuna göre ise, 2020’de dünyanın 19. büyük ekonomisi olan Türkiye, 2021’de 23. sıraya gerilemiş durumdaydı. IMF’ye göre, 2022’de dünyada yaşanan ekonomik buhrana bahane olarak küresel koşulları veya pandemiyi gösterenler bu durumu da bir zahmet açıklasınlardı. Ve mesela Avrupa’nın milli gelir bakımından en altta yer alan ülkelerinden Bulgaristan’ın vatandaşlarının, “ucuz” diye ülkemize akın etmesine de bir açıklama uydursunlardı. Madem küresel enflasyon ve pandemi sebebiyle sıkıntılar yaşanıyordu da Bulgarlar nasıl etkilenmiyorlardı? Değeri pula dönen TL, yoksa siyasi iktidarın yanlışta ısrar eden kötü politikaları yüzünden bu duruma düşmüş olmasındı?!
Maalesef ortada faizciye verilen garanti, yani Kur Korumalı Mevduat gibi toplumsal kesimler arasında servet transferine yarayan bir enstrüman(!) dışında hiçbir şey görünmüyordu. Emekliye 2 bayram için verilen ikramiyelerin 25 milyar TL’yi bulan tutarı göze batıyor ama faizden az kazanmış olanlara kazançlarını garantiye alan enstrümanlar(!) sıkıntı olmuyordu!.. Ortada tek bir gerçek var ki, değişmiyordu. O da ekonominin yönetilemediğini, hatta ciddi manada kötü yönetildiğini kabul etmemiz gerekiyordu. Bunun ceremesini de halkımız çekiyordu ve bunun izahatını isteyecek tek bir sorumlu bile bulanamıyordu!”[1]
İnsanlığın İhtiyacı, Kur’an Nizamıdır!
Kur’an Nizamı, uygulama olarak Sünnet ile hayatiyet kazanmıştır. Şöyle ki; Kur’an gerek okunması, gerek yazılması, gerek tüm detaylarıyla anlaşılması bakımından en sağlam belgelerle ortaya konmuş bir kitaptır. Kur’an elbette Hazreti Muhammed aleyhisselamın yaşadıklarının, uyguladıklarının, yaptıklarının temel dayanağıdır. Bu nedenle Sünnetsiz İslam’ı anlamak ve uygulamak imkânsızdır. Hazreti Peygamber’in zamanında Kur’an’dan başka sözler yazdırılmadı. Ancak Kur’an kitap haline gelip artık onun değiştirilmesinin söz konusu olmadığı zamanlarda, Raşit Halifeler de Kur’an’ı istişare ile uygulamışlardı. Böylece son ayet olarak: “…Bugün size Dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamlayıverdim ve size Din olarak İslam’ı seçip beğendim…” (Maide: 3) nazil olduktan sonra Kur’an-ı Kerim otuz sene Hazreti Peygamber hayatta olmaksızın uygulanmıştı. Bundan sonra Hazreti Peygamber aleyhisselamın bilhassa Medine’de yaptıklarının teker teker Sünnet olarak tespiti sağlandı. Böylece Kur’an’ın yaşanan bir modeli ortaya çıkmıştı.
Kur’an örnekleme sistemini getirmiş, hükümleri birer misalle izah etmiştir. Mesela, Kur’an’a ilk baktığınızda işçilik sistemi görülmemektedir. Hazreti Musa’nın isticaresi (ücretle Hz. Şuayb’e iş görmesi) dışında icareden bahsetmemektedir, ama “ücret” kelimesi çok sık geçmektedir.
“(Kızlarından) İkisinden biri: ‘Babacığım onu ücretli olarak tut. Çünkü gerçekten ücretle tutulacakların en iyisi ise, gerçekten böyle güçlü kuvvetli ve güvenilir (olan) kişidir’ diye (hatırlatıverdi).
(Hz. Şuayb, Hz. Musa’ya) Dedi ki: ‘Doğrusu ben, sekiz yıl bana ücretli işçilik yapıp hizmet etmene karşılık olmak üzere, şu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum; şayet on (yıl)a tamamlayacak olursan, artık o da senden (bir ikram olacaktır. Ama iyi düşün.) Ben sana zorluk çıkarmak (ve kızımı almana mecbur bırakmak) istemem; beni de inşaallah salih olanlardan (ve sözünü tutanlardan) bulacaksın.’
(Hz. Musa) Dedi ki: ‘(Kabul ediyorum.) Bu, benimle senin aranda olan (bir antlaşma)dır. Bu durumda iki süreden hangisini yerine getirirsem, artık bana karşı (inşaallah) bir haksızlık söz konusu olamayacaktır. Allah söylediklerimize Vekîl’dir (süremiz başlamıştır).’” (Kasas: 26-28) ayetleri, işçi-işveren münasebetleri ve ücret dengeleri konusunda önemli hükümler içermektedir.
Kur’an’da faiz yasaklandığı için, kazanç sağlayan ekonomik işletmelerde sabit işçiliğin zararları giderilsin diye, onun yerine ortaklık sistemi getirilmiştir. Ancak diğer taraftan elbette bazı hizmet işleri devam edecektir. Mesela bir berber tıraş ederken elbette ücreti verilecektir; yahut sokağı süpüren kimse elbette ücreti istihkak edecektir. Peki, bunlara ait hukuk nasıl düzenlenecektir? Bunun çözümü nikâh ve talak hükümleri ve mihir hükümleri içerisindedir. Mihir, bir nevi kıdem tazminatıdır, yahut patronlara yönelik işten çıkarma cezasının ilk örneği sayılır; ama o zaman bu kavramlar mevcut değildi. İşte Kur’an bu nedenle içtihat sistemini getirdi. Kur’an’daki nikâh ve talakta ilgili ayetlerin hükümlerinden işçi-işveren münasebetleriyle ilgili prensipler çıkarılabilir. Biz o anlaşmayı esas alarak işveren ile işçi arasındaki hukuku öğrenmekteyiz.
Bununla beraber, Kur’an’ın getirdiği müesseseleri toplumun kavraması öyle kolay olmamaktadır. Çünkü o zamana kadar bilinmeyen bir nizam/düzen söz konusudur. Kur’an’ın insanlar tarafından anlaşılması için; Onu vahiyle Cebrail (AS) Hazreti Peygamber’e ulaştırmış ve O’na uygulatmıştır. Hazreti Peygamber Efendimiz son on senelik Medine öğretmenliğinde Kur’an’ın sistem yaklaşımının canlı bir modelini Sünnet olarak ortaya koymuş, böylece Kur’an’ın anlaşılması sağlanmıştır.
Kur’an nazil olurken henüz dil ilimleri ortaya çıkmamıştı, insanlar ayetlerin ancak ibari manalarını anlıyorlardı. İşari delil ve dayanaklarını ve iktizai manalarını (gerektirdiği kurum ve kuralları) anlamak için ne vakitleri ne de bilgileri vardı. Cebrail (AS) Hazreti Muhammed aleyhisselama, Hazreti Muhammed aleyhisselam da arkadaşlarına uygulatıyordu. Gerek Efendimiz gerekse Raşit Halifeler zamanında Kur’an’ın bir hayat modeli ortaya çıktı. Şimdi İslami kurumların ve kuralların nasıl yapılıp olgunlaştığını anlamaya çalışalım. Önce yasalar çıkmakta, sonra uygulanmakta, bu da uygulamada bazı zorluklar ortaya çıkarmaktaydı. Kur’an Nizamı ise Hz. Peygamberin talimatları ve tatbikatı ile oluşup olgunlaşmaktaydı.
Kur’an insanları önce eğitiyor, onlara emredip sıkıştırmadan ve yasalaştırmadan öğretiyordu. Mekke’de on üç sene böyle geçiyordu. Sonra fiili uygulama dönemi başlıyordu. Böylece İslam, zihnen yetiştirdiği kimselere artık fiilen uygulama yaptırıyordu.
Bir şeyin topluluk tarafından uygulanır hale gelmesi için çeşitli safhaları vardır.
Önce öyle bir projenin yapılması gerektiğine halkı inandırmanız önemli bir aşamadır. Farz edelim ki Türkiye’de akıl, bilim ve Kur’an kaynaklı bir Adil Düzen kurmayı amaçladık. Bunun için öncelikle halkımızı bunun lüzumuna ve toplumun ihtiyacı olduğuna inandırmamız lazımdır. Bu yüzden Hazreti Muhammed aleyhisselam 13 senelik Mekke döneminde halkı buna inandırdı, sonra Medine’de uygulama dönemi başladı.
Ardından uygun ve uygulanabilir bir proje hazırlanmalıdır. Yani; Kur’an, akıl ve bilim dayanaklı ve çağdaş sorunları çözüme odaklı bir ADİL DÜZEN programı yapılacak ve ona inanan topluluk bulunacaktır. Kur’an ve bilim kaynaklı bir insanlık nizamı kurulmadan sorunların çözüme kavuşturulamayacağını kavrayan bu topluluk işe koyulacaktır. Hazreti Muhammed (SAV) Hz. Cebrail’in öğretileri ile bunu başardı.
Bu inandırma işlevi, aşiret seviyesinde yani teşkilatın en alt birimleri düzeyinde başlatılıp yaygınlaştırılmalıdır. İmkân ve iktidar fırsatı doğunca bundan sonra Adil Düzen’i uygulama durumu ortaya çıkacaktır. Madde madde peyderpey uygulanacak ve yeni Hayat Düzeni, yani o çağın ihtiyacı olan Kur’an merkezli akıl ve bilim sistemi şekillenmiş olacaktır.
Uygulandıktan sonra da olumlu ve huzurlu sonuçları ortaya çıkacaktır. Kur’an’ın bir mucizesi de birinci Kur’an uygarlığının oluşmasıdır ve tarihte fikren ve fiilen yaşanmıştır.
Özetle; Sünnet olarak Hazreti Peygamber aleyhisselamın Kur’an’ı elbette doğru anladığını ve doğru uyguladığını, sonraki gramer ve fen ilimleri de gayet açık bir şekilde ispatlamıştır.
“Sahibiniz (olan Hz. Resul (AS) asla Hakk’tan) sapmamış, şaşırmamış ve (şeytani dürtülerle aldanıp) azıtmamıştır. O, (kesinlikle kendi) hevâsından (kafasından ve nefsi kuruntularından) konuşmaz-konuşmamıştır. O (Kur’an ve konuştukları) ancak (kendisine) vahy (ve telkin) olunan vahiydir. (İlahi hakikatler ve öğretilerdir ki, tebliğ edip size ulaştırmıştır.) Ona (bu Kur'an'ı ve Onun yorum ve uygulamalarını) müthiş (akli-manevi) kuvvetleri olan (ve üstün meziyetlerle donatılan Hz. Cebrail) öğretmiş (bulunmaktadır).” (Necm: 2-5) ayetleri bu gerçeği anlatmaktadır.
Ancak şu var ki; Efendimizin uygulamasında, çağın şartları ve halkın ihtiyaçları dikkate alınmıştır. Yani her asırda bunların aynısı değil, temel amacı araştırılıp hesaba katılmalıdır.
Kur’an’ın Hükümleri Kıyasla ve İçtihatla Uygulanacaktır!
Kur’an’dan önce de peygamberler gönderildi ve kitaplar geldi. Onlar kendi zamanlarını ve kavimlerini ilgilendiren hükümler içermekteydi. Tarih boyunca her topluluğun kendi şartlarına uygun şeriatlarını (temel hukuk kurallarını) Allah belirledi. Kur’an son kitaptır ve diğer önceki bütün kitaplarda olanlar da onun içindedir. Kur’an her topluluğa hitap eder, tüm insanlığa hitap eder, bir de her çağa hitap eder. Bundan bin sene önceki dünya ile bugünkü dünya elbette bir değildir. Akşam olduğu zaman o insanların karanlığı aydınlatmak için mumları bile bulunmamaktaydı. Deveden başka binecekleri sadece at, katır ve eşek vardı. Ancak bağırarak uzaktakilere seslerini duyurabiliyorlardı. Oysa bugün Ay’a gidiyoruz, atomları parçalıyoruz. Dolayısıyla bugün o günkü mantıkla bugünü yaşamak mümkün değildir. Bunu bilmeyen yoktur. Oysa biz Kur’an’ı şimdi okuyoruz, hiçbir zorluk çekmeden hayatımıza ışık tutuyor, önümüzü aydınlatıyor ve her soruna çözümler üretiyor.
Kur’an bunu nasıl başarmaktaydı?
Kur’an bunu yaparken her olaya bir örnek seçerek ona hükmü yüklüyor, kalanların onlara kıyas yapılacağını emrediyor. Şöyle ki; Kur’an önce öyle örnekler seçiyor ki, o örneklerin modası geçmiyor. Kıyamete kadar insanlar onlardan yararlanabiliyor. Örnek olarak ineği ve deveyi seçiyor. Bunlar her zaman bizim besinimiz olmaya devam ediyor.
Kur’an’ın seçtiği bu örnekler öyle örneklerdir ki, onların dışındaki bütün oluşlar onlara kıyas edilebiliyor. İnsan vücudunu düşünelim. Milyarları çok aşmış hücreler bulunuyor. Bunlar dokuları oluşturuyor. Tür olarak 20-30 çeşit hücre olduğu biliniyor. Bunlar değişik dokuları oluşturur. Bu dokulardan birer tanesini seçip bize tanıtsa bütün vücudu tanıtmış olur. Çünkü onlara kıyas edilmeyen hücre kalmaz. İşte Kur’an bunları seçerek kitapta hükümler veriyor. Dolayısıyla Kur’an’da kıyas yoluyla yanıtı bulunmayacak herhangi bir konu kalmıyor.
Kur’an tarafından seçilen örnekler ölçülebilir ve tartılabilir örneklerdir. Dolayısıyla mukayese bizim için sayılar üzerinden yürütülmektedir. Nitekim hayat dengeleri bir nevi rakamlardan ibarettir. Acıkırsanız karnınızı doyurmanız gerekir. Nasıl doyurayım? Diyelim ki hurma bulduk, onu satın alarak doyacağız. Manav hemen bunun fiyatını bize söyler. O halde hükümler öyle seçilmedir ki, diğerleri onunla karşılaştırılabilsin. Örneğin; “Üzüm şarabı” dediğinizde yapılışı ve tahribatları yönünden akla bir fikir gelmektedir. Ama sadece “içki” derseniz bu bir ölçü birimi değildir. Kur’an’da öyle örnek seçilmelidir ki, insanlar onu bilebilsin ve ona kıyas yapılabilsin. Buna en iyi örnek üzümdür, ki hemen hemen dünyanın her ikliminde yetişmektedir.
Kur’an temel gerçekler ve örnekler Kitabıdır!
Kur’an işte böyle kıyas yapılacak maddeleri seçiyor ve dolayısıyla tüm devirlere ve topluluklara hitap ederek düzenlerini kurmalarını öğretiyor. Bizden öncekiler işte bu usulle geçmişteki sorunları çözdüler, şimdi biz de günümüzün sorunlarına Adil Düzen projeleriyle çözümler üretiyoruz.
Bazı analoji müesseseleri hakkında örnekler verelim.
Kur’an namazın kılınmasını emrediyor, ama Hz. Peygamber Efendimiz ise nasıl kılınacağını bize öğretiyor. Böylece namaz örneği ile toplantıların nasıl yapılacağını kıyas yoluyla bulmamızı kolaylaştırıyor. Çağrı nasıl yapılacak, hangi yerde toplanılacak, kıyafetler nasıl olacak, başkan (imam) nasıl seçilip makamına oturacak, görüşmeler nasıl yapılacak? İşte Kur’an Nizamı bütün bunları bize namaz ile öğretmiş oluyor.
Zekâtla ortak bütçeyi oluşturuyor, paylaşma ve dayanışma usullerini ve ortaklıkları da orada öğretiyor. Toplumsal dengenin temellerini atıyor.
Hac; uluslararası toplantıların ve kongrelerin yapılış biçimlerini öğretiyor.
Kurban ibadeti; sağlıklı et üretiminin ve kesiminin nasıl yapılacağını gösteriyor. İnancımız ve insanımız için fedakârlık duygularını ve duyarlılığı öğretiyor.
Evlenme ve boşanmalarla ilgili hükümler ve tavsiyeler içerisinde işçi-işveren münasebetlerini ve ortaklık ekonomisinin temellerini öğütleyip öğretiyor.
Ve yine Kur’an yazılacak ders kitaplarının içeriğine ve niteliğine esas olacak bilgiler öğretiyor.
Sonuç olarak; kıyas yoluyla gelecekte oluşacak sorunları çözme yollarını Kur’an-ı Kerim’de ve Resulüllah’ın sünnetinde bulmuş oluyoruz. Allah insanlara kıbleyi farz etti, onun sayesinde trigonometri doğdu ve bu dünyayı keşfettik. Şimdi de uzayı keşfediyoruz. Bunların her biri Kur’an’ın doğrudan ve dolaylı mucizelerindendir.[2]
Kur’an’ı terk edilmiş olarak bırakanlar, kurtuluşu Bâtıl yollarda aramaya başlayacaktır!
“Zalim (ve kâfir) olan kimse(ler) o gün; ellerini (hınçla) ısırarak: ‘Ah keşke, (ne olaydı, dünyada Hakk) elçiyle beraber bir yol edinmiş olsaydım (da bugün cehenneme atılmasaydım)’ diyeceklerdir. ‘Eyvah bana! Ne olurdu, keşke ben filan (fasık ve facir kişileri) dost edinmeyeydim (hainlerin ve zalimlerin peşlerine gitmeyeydim). Çünkü o, gerçekten bana (Rabbimden) gelen Zikir’den (Kur'an'dan) sonra, beni (aldatıp) saptırmış oldu. (Ve zaten) Şeytan da insanı ‘yapayalnız ve yardımsız’ bırakandır’ (diye pişmanlık göstereceklerdir. Kıyamet günü Allah’ın gönderdiği) Resul de şöyle diyecektir: ‘Ya Rabbi; gerçekten kavmim, bu Kur’an’ı terk edilmiş bıraktılar. (Lafzını okuyup durdular, manasını ve mealini anlayıp uygulamaya yanaşmadılar, hikmetini ve hükmünü araştırıp uygulamak üzere Onu temel başvuru kaynağı yapmadılar’ diye şikâyet edecektir.)” (Furkan: 27-30)
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin (Kur’an’a uyun), Peygambere (sünnetine tâbi olun), ve sizden olan “Ulu’l-Emr’e” (yani, inandığınız gibi Hakk ve hayır üzere sizi yönetenlere, adil devlete ve hükümete, gerçek ilim ve içtihat ehline) de itaat edin. Eğer herhangi bir hususta anlaşamayıp çekişirseniz, onu hemen Allah’a (Kur’an’a) ve Resulüne (Sünnete) arz edip (bunlara göre hüküm verin. Sorunlarınızı; sarih ayetleri ve sahih hadisleri esas alarak, akıl ve ilim yoluyla kıyas yaparak, İÇTİHAT yöntemiyle çözmeyi öğrenin). Şayet Allah’a ve ahirete inanıyorsanız, bu sizin için daha hayırlıdır ve dönüp erişilecek netice olarak daha güzeldir.” (Nisa: 59)
“(Münafık ve marazlı insanlara) Onlara (İslami cihadla ve toplum huzuruyla ilgili) güven veya korkuya dair bir haber gelse, (yetkililere danışmadan) onu hemen yayarlar (rastgele konuşur ve yazarlar). Halbuki o (haberin yayılıp yayılmaması ve nasıl yorumlanması gerektiğini) Peygambere veya içlerindeki (yetkili ve bilgili) emir sahiplerine götürüp iletselerdi, aralarında istinbata=Kıyasla hüküm çıkarmaya ehil ve donanımlı (akıl ve anlayış erbabı) kimseler, onun ne olduğunu (İslami hareketi ve ümmeti ilgilendiren bu tür haber ve söylentilerin ne maksatla çıkarıldığını ve ne anlama geldiğini) bilip öğrenirlerdi. Eğer size Allah'ın lütfu ve merhameti olmasaydı (böyle rastgele haber ve yorum yazdığınızdan dolayı) pek azınız hariç (birçok işinizde) şeytana uyup gitmiştiniz. (Öyle ise cihad ve normal hayat ortamında basın-yayın ilkelerine dikkat ediniz.)” [Not: Bu ayet; ayet ve hadisleri esas alarak, istinbat ve içtihat yoluyla yeni hükümler çıkarmaya da teşviktir.] (Nisa: 83)
“Her kim kendisine 'dosdoğru yol' apaçık belli olduktan (hidayet ve hakikati bilip tanıdıktan, Hakk ile Bâtıl’ın farkına ve şuuruna vardıktan) sonra, (dünyalık makam ve menfaat hırsıyla) Elçiye (Peygambere ve Hakk dava rehberine) muhalefet edip (haklı ve hayırlı hareketten ayrılırsa) ve mü'minlerin yolundan başka bir yola (Siyonist ve Haçlı İttifakına ve şeytani kurallarına) uyarsa, onu dönüp gittiği yanda (şerli ortam ve ortaklıkta) bırakırız (bu hıyanet ve hakaretinden dolayı tekrar Hakka ve hidayet yoluna dönmesine fırsat tanımayız ve hidayetini karartırız) ve (ahirette de) cehenneme sokarız. O ne kötü ve sürekli bir (zindan) karargâhıdır! [Not: İmamı Şafii: Bu ayet, “icma”ya ve Hakk hâkim olsun diye ortaya çıkan oluşuma bağlı kalmayı gerekli sayan en önemli ayetlerin başındadır” buyurmaktadır. Bak: Razi. Cilt: 11 Sh: 43]” (Nisa: 115)
Bu makaleyi sesli olarak dinleyebilirsiniz:
[1] Bu e-posta adresini spambotlara karşı korumak için JavaScript desteğini açmalısınız
[2] Bu e-posta adresini spambotlara karşı korumak için JavaScript desteğini açmalısınız
Bu yazarin diger makaleleri
< Önceki | Sonraki > |
---|