YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
69182eb8e2c00
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 2 6
Bugün : 10058
Dün : 37133
Bu ay : 611863
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45015684
IP'niz : 216.73.216.10

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

"PKK'nın ana üssü Kandil Dağı, hava harekâtına karşı 10'dan fazla sayıda uçaksavar, füzeler ve ağır makineli tüfeklerle koruma çemberine alınmış.

600 dolaylarında iyi düzenlenmiş sığınak ve mağara ile korunaklı tüneller oluşturulmuş.

Sığınakları, mağaraları ve tünelleri yok edebilecek ileri teknoloji silahlar, ABD'nin elinde. Bunların TSK'ya verileceğini sanmak saflık olur.

 

Bu koruma çemberinin içinde 10 binden fazla el bombası, plastik patlayıcı stokları, 3 binden fazla kalaşnikof, yüzlerce roketatar, stinger füzeleri var.

PKK kamplarında 100'den fazla jeneratör ve Kandil'de 2 küçük çaplı elektrik santralı var. Bir baraj ve şelaleden elektrik üretiliyor.

Civardaki 30 köyle PKK içli dışlı.

O köylerin bazılarına, santrallarından ürettiği elektriği veriyor. 15 doktor ve görevliden oluşan hastaneden sağlık hizmeti veriyor.

Meyvelikleri ve mezarlığı bile var.

Taş ve çamurdan eski evlerin yanı sıra prefabrik yapılar da yaygın.

Zirvesi 3 bin 500 metreden olan Kandil'e çıkış yolları mayınlı.

Duyarlı yerlerde güvenlik amaçlı yetiştirilmiş köpeklerle gözetim yapılıyor.

Yöredeki PKK etkisi altındaki okullarda Abdullah Öcalan'ın posterleri var.

ROJ TV ve PKK Radyosu'nun yayınlarıyla propaganda yapılıyor.

Kısacası… PKK, bu dağı bir silahlı üs olmanın yanı sıra, bir komün-ülke gibi yönetmeye çalışıyor.

Kampta kalanlara ve civardakilere "PKK yönetiminde bir ülkede oldukları" izlenimi verilmeye çalışılıyor.

İşte Türkiye'ye sızan katillerin ideolojik ve silah eğitimi aldıkları "ana üs"ten "istihbarat bilgileri…"

PKK'nın terörist harmanı

Kandil Dağı'ndaki üste ve Irak'ta sayıları 20'yi bulan diğer PKK kamplarında 6 tür PKK'lı var;

Türkiye'den gelenler, Suriye Kürtleri, Irak Kürtleri, İran Kürtleri, Avrupa'dan gelenler ve Ermeniler…

İranlılar, PEJAK adı altında İran topraklarına saldırılar yapıyor.

Daha şehirli ve eğitimli bir profil çiziyorlar, sayıları 500-1000 dolaylarında.

Genelde Suriye kökenli Ermeniler ve Kürtler daha aktif hale geldiler.

Ermenistan kökenli Ermeniler ise örgütte üst görevlerde yer ediniyorlar.

PKK, Türkiye'den adam bulmakta zorluk çekiyor.

Yaş ortalaması düşük. Çocuk yaşta olanların sayısı az değil. Eğitimsiz ve işsiz/kalifiye olmayan çocuk yaşta gençler bunlar. Genç kızların sayısı da artıyor. Aile ve çevre baskısından kaçarak geliyorlar, hareketli bir hayat arayışı içindeler. Siyasi görüşleri yok.

Genç kızların ve çocukların çokluğu, bunların intihar saldırıları için yetiştirilmesini kolaylaştırıyor. PKK, onları kullanarak son dönemde "bombalı saldırı timleri" oluşturuyor.

Kamplarda ideolojik eğitim alıyorlar.

Genç kızlar, kamp içinde ve dışında uğradıkları tacizler sonucu bunalıma giriyorlar. Örgütten kaçıyorlar. Bir kısmı kaçarken mayınlara basarak sakat kalıyor. Sayıları hiç de az değil.

Mehmetçik zaten orada

Türk askeri 1992 yılından bu yana 15 yıldır Irak içinde. Zaho, Haftani, Duhok, Amidye dörtgeni arasında yoğun bir Türk askeri gücü zaten mevcut.

Zaman zaman 60 km derinliğe kadar sıcak takip ya da istihbarata göre operasyonlar yapıyor.

Türk askeri, peşmerge ve Amerikan askerleri birbirleriyle karşılaşmamaya özen gösteriyor. Olası bir çatışmayı önlemek için birbirlerini görmezden geliyorlar.

PKK teröristlerine de Amerikalılar ve peşmergelerin "Gözümüze gözükmeyin" uyarısında bulundukları alınan istihbaratlar arasında. Amerikalıların sınıra en yakın üsleri Erbil-Kerkük arasında ve Felluce'de.

Amerikalılar özellikle Türk askeriyle çatışmak istemezse, olası bir sınır ötesi harekâtta kendilerinin "PKK operasyon bölgesinde olmadıklarını ve harekâtı görmedikleri, olayın sadece bölgede zaten var olan Türk kuvvetleriyle sınırlı kaldığını söyleyecekleri" düşünülebilir."80[1]

Not: Yukarıdaki bilgiler için bkz. U.S.A.K. Kuzey Irak Operasyonu Raporu, 13 Haziran 2007.

AKP'nin hedefi PKK değil; hedef TSK

Bir ordunun savaşa hazırlanması, tatil için Bodrum'a gitmeye benzemez. İki şort, iki gömlek, iki iç çamaşırı, iki mayonun yanına, iki de havlu attınız mı; Bodrum tamamdır. Ama, bir ordunun her adımı, önceden planlı ve hesaplıdır. Bu hesap kitap; dünyanın, güç olarak üçüncü, yürek ve disiplin olarak birinci ordusuna sahip, Türk Silahlı Kuvvetlerinde; daha bir özenle yapılır.

Stratejik harekât planları, sadece savaş zamanı değil, barış zamanında kurgulanmış, ülkeye yönelecek her türlü girişime karşı, TSK'nın devamlı teyakkuz halidir. Akla gelebilecek her türlü alternatif, masaya yatırılır, tıpkı bir davaya hazırlanan avukat gibi, hem mavi hem de kırmızı kuvvetler değerlendirilir. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin dünyanın en disiplinli ordusu olduğunu baştan söylemiştim. Bu bağlamda Genelkurmay Başkanı Büyükanıt Paşa konuştuğu zaman, herkes dikkat etmelidir. Acaba komutan ne demek istiyor diye, iyi düşünmelidir. İyi düşünmelidir zira, Paşa kendisi için değil, ülkenin geleceği, ulus ve ülkemizin parçalanma eşiğine getirilmesine karşı endişesini dile getirmektedir.

Büyükanıt'ın Farkı

Büyükanıt Paşanın en büyük şimdiye kadar gelmiş geçmiş bütün Genelkurmay Başkanları'ndan farkıdır. Zaten bu fark nedeniyle, Türkiye düşmanlarının ve onların işbirlikçilerinin hedef tahtasıdır.

Büyükanıt Paşa aslında çok açık konuşmaktadır ama… İşin aması; anlayana, sivrisinek saz; anlamayana, davul zurna az deyimidir. Asıl anlaması gerekenler, anladıkları halde, kulaklarının üstüne yattıkları için; atılan top seslerini, duymazdan geliyorlar. Akılları sıra safa yatıyorlar! Zamana yayıp, zaman kazanmaya, verdiğimiz sözü tuttuk diye, sözüm ona müttefikimiz olan asıl düşmanlarımıza yaranmaya çalışıyorlar.

Teröristin arkasında durup güç veren, ellerine mayını, silahı, bombayı tutuşturan, sırtlarını sıvazlayan, kendi varlığını o bölgede sürdürmek için, kukla devlet kurdurmak isteyenlere, arka çıkanlara ne denir?

Vatan haini bunlara denmezse, başka kime denir; söyler misiniz?

Terörün arkasında müttefiklerimiz var diyen Büyükanıt Paşanın söylediği, işte budur!

Son 80 yıldır, ülke bundan büyük felaketle, karşı karşıya kalmadı diye, siyasileri uyaran; aynı Paşadır!

İpe Un Serenler

Verdikleri demeçlerle, Irak'taki aşiretleri muhatap alan hükümet, daha doğrusu Recep Bey ve ortakları, devamlı ipe un sermektedir. Recep Beyi daha iyi tanımlamak için, TSK'nın zorunlu gördüğü Irak harekâtına karşı, ipe un sererek, kimlere hizmet ettiğini, artık herkes anlamalıdır.

Dostunun istediği ipi vermemek için, ipe un serdim veremem diyen Nasrettin Hoca'ya: aman ipe un serilir mi? diye sorulduğunda, "adamın vermeye niyeti olmayınca, ipe de un serer!" cevabı gibi Recep Beyin de, "hele bir talep gelsin, arkadaşlarla değerlendireceğiz" diye, baştan savması da, ipe un sermenin Kürtçe'sidir!

Büyükanıt Paşa'nın, istediği siyasi otorite desteğine, ABD ve AB ile işbirliği içinde olan, iktidar, ipe un sererek, ayağını sürüyerek, karşı çıkmazmış gibi görünüp, engel oluyor! Bu tamam!

Bunu anladık da, siyasi otoritenin muhalefet cephesinde, diğer işbirlikçi partilere ne dersiniz? Siz iktidara gelirseniz, TSK'nın Irak'taki şer odaklarına karşı girişim isteğine, karar verecek misiniz, sorusuna Deniz Baykal'ın, verdiği yanıta bakın. Eveliyor, geveliyor ve her durum zamanında değerlendirilir diye, topu taca atıyor!

Atatürk'ün kurduğu bir partinin Genel Başkanı olarak, ordusuna peşin peşin güvence vermekten Deniz Baykal, neden çekiniyor? Bırakın peşin izni, veresiye izin vermekten bile acizler! Acizler çünkü; ABD ve AB desteği olmadan iktidar olamayız korkusu, paçalarından akıyor! Bunlar üstelik; bir de yarım solcu geçiniyorlar! Sizden değil yarım, çeyrek solcu bile olmaz!

Türk Silahlı Kuvvetleri adına konuşan; Genelkurmay Başkanı Büyükanıt Paşamızın halktan istediği destek:

Bir: Önce; dosta düşmana ve sözüm ona müttefik geçinen, işbirlikçi ve terör imalatçısı ve destekçilerine karşı, dik durun! Kararlılığınızı ve arkamızda olduğunuzu yedi düvele ilan edin! Bu destek, Erdoğan, Gül ve diğer hükümet erkânından istenmektedir.

İki: Biz, her şartta maddi manevi arkanızdayız. Devletin imkânları tükendiğinde, canımız ve malımızla, arkanızdayız. Dost düşman bunu böyle bilsin. Kurtuluş Savaşında işgalcilere karşı Anadolu halkı nasıl bir mücadele verdiyse, aynısını daha bir güçle vermeye hazırız! Bu destek sözleri, muhalefetteki tüm siyasi partilere yazılmış mektuptur!

Bu açıklamayı yapamayan siyasi parti, bu ülkenin siyasi partisi olamaz! Atatürk'ün emanet ettiği ulus-devlet bütünlüğümüzü temsil edemez! Bunu haykırmayanlar, topraklarımızdan önce, ekonomimizi teslim almayı tamamlamak üzere olan emperyalist kapitalizmin işbirlikçisi olanlardır. İkinci Sevr'e ses çıkartmayan, Sam Amca'nın, AB'nin Ortadoğu emellerine destek verenlerdir.

Üçüncü destek, Türk halkınadır. "Ben herkese ve her şeye rağmen, ülkemizin varlığının idamesi için bir savaşa giriştiğimde, maddi manevi arkamda mısınız? Bana bu desteği veriyor musunuz? Tehdit altındaki ulus-devlet varlığımıza yönelik, içteki ve dıştaki düşmanlarımızın kimler olduğunun bilinciyle hareket etmeye hazır mısınız?" diye ulus uyarılmaktadır.

Bu soruların yanıtları, işbirlikçi hainlerle, yurtseverlerin arasındaki farkı gösterir… Bu soruların yanıtları, Kurtuluş Savaşı için, kaç kişinin O'nun ardından Anadolu'ya geçtiğinin, bugünkü sayısını verir.

Bu sayı; satılmış üç beş hain hariç, ülkenin tamamıdır. Bunu hala bilmeyenler, ellerindeki tüfeği kendilerine doğru tuttuklarının hala farkında olmayan, akıllı geçinen salaklardır.

Son Söz: Bozuk yumurtalar kırılıp atılmadan, omlet yapılmaz!81[2]

Sarkozy'den Barzani ve PKK'ya destek

Irak konusunda Chirac'ın muhalefeti sebebiyle Fransa ABD'ye hep bir engel teşkil etmişti. Halefi Sarkozy ise ABD koalisyonuna yeni bir destek olma yolunda

Fransa'da Elysee Sarayı'na Nicolas Sarkozy'nin taşınmasının ardından birbiri ardına değişiklikler gözleniyor. Sarkozy, Sosyalist Parti'nin ağır toplarına önemli görevler önererek, hem puan topluyor, hem de rakip partiyi içten çökertmenin yolunu açıyor. Bunlar görünen adımlar. Ancak, Sarkozy'nin bir de perde arkasından attığı adımlar var ki, bunlardan bir tanesi Türkiye'yi yakından ilgilendiriyor. Sarkozy, Fransa'nın Kuzey Irak politikasını daha ‘Amerikanvari' bir çizgiye doğru taşıyor.

İlk Irak Planı Paris'te

Bu çizginin temelleri, dört yıl öncesinden atılmaya başlandı. Henüz ABD, Irak'a saldırmamışken, Saddam yerli yerinde otururken, bugünkü Irak'ın politik maketi Paris'te yapıldı. Paris Kürt Enstitüsü tarafından düzenlenen bir toplantı için, şimdi Bağdat yönetiminde olanlar bir araya geldi. Ama o zaman, bu isimlerin büyük bir çoğunluğu Bağdat'ın kırmızı listesindeydi. Ama gün oldu, devran döndü ve o isimler suyun başına oturdu.

İşte o günlerde, Paris Kürt Enstitüsü'ne bir telefon geldi. Dönemin İçişleri Bakanı Sarkozy, bizzat arayarak Iraklı Kürt liderlerden randevu istedi. Fransız Dışişleri kanalını atlayarak, teamüllerin dışında gerçekleşen bu talebe bir kılıf da bulundu. Zira bu talep her şeyden önce Jacques Chirac'ın kaşlarını kaldırmasına neden olacak bir girişimdi. Ziyaretin, Irak'ın kuzeyinden Fransa'ya yönelik göçmen hareketini durdurmak için gerçekleştirildiği kamuoyuna bilinçli olarak sızdırılan neden oldu. Kapalı kapılar arkasında konuşulanlar ise başkaydı. O tarihten sonra Fransa siyasetinin zirvesine koşarak ilerleyen Sarkozy, Iraklı Kürtler'le bağlantıyı hiç koparmadı ve kamuoyuna pek de yansımayan kişisel bir ilişki kurdu.

Kürtler'in yakın dostu

Cumhurbaşkanı koltuğuna oturduktan sonra, ilk tebrik telefonlarından birini de Iraklı Kürt lider Mesut Barzani'den alan Sarkozy'nin Dışişleri Bakanı Kouchner de 1974 yılından bu yana ‘Kürt dosyası'na hákim bir isim. Sınır tanımayan bir doktor olarak, tüm kritik isimlerle tanışan Kouchner, Irak Kürtleri'ne yakın bir isim.

Ben söylemiyorum. Sarkozy ile yakın temasta olan isimler söylüyor.

‘Bizim karakaşımız karagözümüz için değil, ABD'ye olan yakınlığından dolayı ABD'nin Irak ve Kürt politikasını izleyecek. Türkiye'nin sınır ötesi operasyonuna şiddetle karşı çıkıyor ve oradaki oluşumu destekliyor' diyorlar.

Barzani, geçtiğimiz hafta içinde Avrupa ve uluslararası kuruluşlar nezdinde de destek arayışlarına hız vermişti. Iraklı Kürtler'in Ankara'ya kafa tutmasının perde arkasını iyi okumak gerekiyor. Ve gücü nereden aldığını da. ABD, artık Irak ve Kürtler ile ilgili adımları atarken, karşısında bir Fransız direnci bulmayacak. Bu da bölgedeki gelişmeleri derinden etkileyecek.82[3]

Nato'nun Yeni Vizyonu ve Türkiye

Letonya'nın başkenti Riga'da 28-29 kasımda düzenlenen NATO zirvesinde örgütün işleyişindeki aksaklıklara bir çözüm getirilmesi beklenmekteydi. Prag'da, 2002'de düzenlenen zirvenin ardından NATO'nun son olağan zirvesi 2004 yılının haziran ayında İstanbul'da yapılmış, daha sonra ABD Başkanı George Bush'un Avrupa ziyareti çerçevesinde, 2005 yılı şubat ayında, Brüksel'de olağanüstü bir zirve toplanmıştı. Riga'da, İstanbul ve Brüksel zirvelerinin ardından kaydedilen gelişmelerin değerlendirilmesi, müttefikler arasındaki bazı uzlaşmazlıklara çözüm bulunduğu mesajının verilmesi beklenmekteydi. Siyasi açıdan, ittifak dışı ülkelerle ortaklık ve işbirliğinin geliştirilmesi konusu ele alınırken, askeri açıdan da NATO komutasındaki operasyonların daha etkin hale getirilmesi üzerinde uzlaşma aranacaktı. Özellikle Acil Mukabele Gücü dosyası ve Afganistan operasyonundaki son gelişmeler üzerine yapılacak değerlendirmeler NATO'nun bundan sonra oynayacağı rol konusundaki açılımları belirleyecekti. Çünkü NATO içinde, ABD'nin başını çektiği, bir kanat NATO'nun bundan sonraki rolünün yalnızca Atlantik bölgesi ile sınırlı kalmaması gerektiğini söylemekte ve "global" ölçekte bir güvenlik teşkilatına dönüştürülmesinin zorunluluğuna dikkat çekmekteydi. Bu bağlamda, Afganistan konusunda gösterilecek çaba ve başarının NATO'nun bu kabiliyete sahip olup, olmadığının anlaşılması açısından son derce önemli olduğu vurgulanmaktaydı.

Ancak bugün açık bir biçimde görülmektedir ki, Afganistan'da durum her geçen gün daha zorlaşmakta ve direniş kuvvetlenmektedir. Nitekim, Avrupa Kuvvetleri Komutanı General James Jones yaptığı çağrı ile müttefiklerin Afganistan'da takviyeye ihtiyaç duyduğu açıkça ifade edilmektedir, ancak yapılan toplantılarda NATO üyeleri, Afganistan'a ek asker gönderme konusunda hiçbir resmî yükümlülük altına girmek istememektedirler. NATO içinde Afganistan işinin umulandan çok daha zorlu çıkması derin kaygılara yol açmaktadır ve Taliban'ın bu kadar büyük bir direniş göstereceği tahmin edilememiştir. Buna karşılık, BM Güvenlik Konseyi de Afganistan'da görev yapan NATO komutasındaki gücün görev süresini uzatmış, Afganistan'da, özellikle ülkenin güney bölgesindeki şiddetli çatışmalar için asker ihtiyacı daha da artmıştır. Ancak, Afganistan'ın nispeten sakin olan kuzeyinde ve başkent Kabil'de yaklaşık 1000 asker bulunduran Türkiye, yine kuzeyde 2,900 asker bulunduran Almanya ve 1,800 asker gönderen İtalya gibi ülkeler askerlerinin "görev tanımının" değiştirilmesine karşı çıkmış ve askerlerinin güneye kaydırılması taleplerine haklı olarak direnmişlerdir, çünkü bu ülkelerin belirlediği asker gönderme kıstasları içinde muharip güç olma niteliği bulunmamaktadır. Görev tanımları gereği herhangi bir çatışma içinde yer almayacakları daha önceden belirtilmiştir. Ancak güç talebinde bulunulan bölgenin ve mücadelenin yapısı itibariyle, güç kullanımından kaçınmak mümkün olmayacaktır. Bu, Afganistan'da iki gücün bulunması ve farklı anlaşmalar ile görev dağılımının yapılmasından kaynaklanan bir durumdur. Afganistan'da bulunan yaklaşık 21,000 askerin yarısı güneyde, farklı bir isim ve görev tanımı altında savaşmak için bulunmaktadır. Tüm bu gelişmeler, hem NATO'nun genişlemesinin yaratabileceği zafiyetleri, hem de üye ülkeler açısından yarattığı sorunları göstermesi bakımından son derece önemlidir.

NATO'da yalnızca Afganistan sebebiyle oluşan bir çözülme yoktur, ayni zamanda Sovyetler Birliği'nin dağılması ile başlayan, ABD'nin Irak harekâtıyla derinleşen ve yine ABD'nin tek yanlı politikalarıyla artan bir güven bunalımı da net biçimde görülmektedir. Irak'ın yeniden yapılandırılmasından İran ile ilişkilere, Çin'e silah ambargosunun kaldırılmasından Lübnan ve Filistin sorunlarındaki değerlendirmelere kadar, hemen her konuda, ABD ile Avrupa Birliği ve Türkiye arasındaki çatlaklar artmaktadır. Gelecekte örgüte yeni üye alımları söz konusu olduğunda, özellikle eski Sovyetler Birliği cumhuriyetlerinin kabulü ve Güney Kıbrıs'ın üyeliği konusu bu çatlakları daha da derinleştirecektir.83[4]


[1] 22.06.2007 / Güneri Civaoğlu / Milliyet

[2] Süha Baykal / 1 Temmuz 2007 / Aydınlık

[3] 09.07.2007 / Saadet Oruç / Star

[4] Yrd. Doç. Dr. Mert Gökırmak / Mayıs-2007 / Jeopolitik

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Subscribe
Bildir
0 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Picture of Halil YAMAN

Halil YAMAN

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...