YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
670bd6da5e9c5
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 0 4 5
Bugün : 20846
Dün : 34178
Bu ay : 417540
Geçen ay : 1024615
Toplam : 28287580
IP'niz : 44.220.184.63

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM!

KUR’AN’A TERCÜMAN,
OLDUM KOVULDUM!

Mü’minin cefası, gelir zor bana 
Hak yolda canımı, koydum kurbana
Sırf tercüman oldum, diye Kur’an’a1
Arkamda duranım, kalmadı Ya Rabb
Hatırım soranım, kalmadı Ya Rabb…

“Kelâmını oku, manasın deme
Gizle Hakk emrini, sokma gündeme
Güçlüden taraf ol, bakma erdeme…”2
Diye dost yâranım, kalmadı Ya Rabb
Hatırım soranım, kalmadı Ya Rabb…

Mahpusum mahsurum, gönül kalemde
Hem aziz kentimde, hem sülalemde
Bak yalnız kalmışım, ben bu âlemde
Kapımı vuranım, kalmadı Ya Rabb
Hatırım soranım, kalmadı Ya Rabb…

Verdiğim selamım, almaz oldular
Safımda yanımda, kalmaz oldular
Sorsam da bir haber, salmaz oldular
Söz sohbet kuranım, kalmadı Ya Rabb
Hatırım soranım, kalmadı Ya Rabb…

“Makamsız çıkarsız, cüzdansız olmaz…”
Diyenlere sözüm; “Vicdansız olmaz!..”
Davasız sevdasız, zindansız olmaz…
Yaramı saranım, kalmadı Ya Rabb
Hatırım soranım, kalmadı Ya Rabb…

Bu şikâyet değil, arz-ı hâlimdir3
Çün hayat imtihan, zorlu talimdir
Gayrdan medet uman, müşrik zalimdir
Hiç dalgakıranım, kalmadı Ya Rabb
Hatırım soranım, kalmadı Ya Rabb…

Böylelikle beni, rahmete saldın
Kesretten kurtarıp, vahdete saldın
Gölgeler kayboldu, sade Sen kaldın4
Evime varanım, kalmadı Ya Rabb
Hatırım soranım, kalmadı Ya Rabb…

Tapınmaktan kurtar, şöhret paradan
Perdeleri kaldır, çıksın aradan
Hep Seni göreyim, Yüce Yaradan
Arayıp soranım, kalmadı Ya Rabb
Arkamda duranım, kalmadı Ya Rabb…

Filistin kan ağlar, Hamas muharip
Yüreğim dağlanır, beynim mustarip
İnsanlık perişan, maşrik ve mağrib5
Arkamda duranım, kalmadı Ya Rabb
Hatırım soranım, kalmadı Ya Rabb…

Şükür Milli Çözüm, dostlarım vardı
Hakka sadık sağlam, hep bana yârdı
Muradım feryadım, onlar duyardı
Gayrı can yoranım, kalmadı Ya Rabb
Hatırım soranım, kalmadı Ya Rabb…

Ahmed’im kalbini, şirkten sakındır
Sen kulsun; ibadet, hizmet hakkındır
“Metâ nasrullah”6ın, vakti yakındır
Yaramı saranım, kalmadı Ya Rabb
Hatırım soranım, kalmadı Ya Rabb…

5 15 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Picture of Ferdettin YILDIRIM

Ferdettin YILDIRIM

Yorumu Takip Et
Bildir
47 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

“(Halbuki, gerçekten) İman edenler; Allah yolunda (Hakk ve adalet hâkim ve Müslümanlar galip olsun diye) çarpışıp çırpınırlar. İnkâr edenler (ve münafık kimseler) ise, tağut yolunda (şerli ve şeytani odakların zulüm ve sömürü düzenleri sürsün diye) çırpınıp çarpışırlar. O halde (siz mü’minler iseniz); şeytanın dostları olan (inkârcılar ve münafık)larla çarpışın. Ve kesinlikle (bilin ki) şeytanın hile ve tuzağı pek zayıf (ve temelsizdir.)” (Nisa:76)

Bugün maalesef kendi aklı, vicdanı ve inancı ile değil, marazlı ve maksatlı medya manipülasyonlarıyla düşünüp değerlendiren, böylece uzaktan kumandalı robotlara çevrilen halk yığınlarının, nasıl artık gerçeklere hatta bizzat gözüyle gördüklerine değil; beyinlerine şırınga edilen sahte görüntülere, nefsi-şeytani dürtülerine ve kendi kuruntu ve hayallerine inanmaya başladıkları bir süreç yaşanmaktadır. Bu nedenle: “Ey iman edenler! (Yöneticilerinize:) ‘Raina-Bizi güt (şuursuz koyun sürüsü gibi bizi yönet)’ demeyin; ‘Ünzurna-Bizi gözet (organize ve koordine edip istişare ile idare et)’ deyin ve (Hakk ve adalet ettikçe onları) dinleyin…” (Bakara: 104) ayetinin uyarıları, şuurlu ve onurlu mü’minlerin; güdülen sürüler olmaktan kurtulup özgür ve cesur bireyler halini almaları gerektiğini vurgulamaktadır.
(Sadık ve sağlam mü’minler) Öyle kimselerdir ki; bir kısım (korkak ve münafık) insanlar (onlara gelip), “Gerçekten (kuvvetli ve tehlikeli düşman olan) insanlar size karşı toplanıp (bir şer ittifakı kurdular.) Aman ha, onlardan korkun (ve kendileriyle uyuşun. Çünkü bunlarla başa çıkmanız ve başarılı olmanız imkânsızdır.)” dediklerinde, bu (tehdit ve teklifler o mü’min ve mücahitlerin) imanlarını artırıp (moral ve maneviyatlarına güç katmıştır; çünkü onlar:) “Allah bize yeter. Ve O ne güzel (ve en mükemmel) Vekîl’dir. (Biz O’nun emrinde, O da bizimle beraber olduktan sonra, O’nun izni ve iradesi dışında hiçbir güç bize zarar veremeyecektir)” diyerek (dik duran sadıklardır).

İnsanların düşmanının cefası zor gelmez çünkü düşmanıdır elinden gelen sıkıntıyı düşmanına vermeye çalışacaktır. Ama bu dert sıkıntı ve cefa sözde dost bildiğinden gelirse işte bu zor gelir insana, birde bunun sebebi Kur’an’a tercüman olduğunda dolayı gelirse işte bu sefer bunun cefası kat be kat artar. Bu dörtlüğü okurken aklıma Hz.Zülkif geldi tebliğine başladığında tabi olanları çok fazla imiş ama ne zaman ki cihat farz kılınıyor yanında tek kişi haricinde kimse kalmıyor. İşte islamın özü olan cihad’a haydin bakalım deyince kimse kalmadığı gibi Üstadımızda Hakka tercüman olmaya başladığında maalesef bir avuç sadık dostları hariç kimse kalmıyordu.
Hakka tercüman olmak, Hak’tan yana olmak herkesin harcı değildir. Çünkü Kur’anda ve Efendimizin hayatında anlıyoruz ki Elçi ve beraberindekiler devamlı yalnız bırakılmaya çalışılmış, yalnızlaştırılmıştır. Aziz Erbakan Hocamızın hayatına baktığımızda da aynısını görüyoruz kalabalıklar içinde yapayalnız kalmış ve davasını sırtlanmış omuzlarında tüm dünyanın derdi tasası, mazlumların ahı yüreğinde hissetmiş ama kendisi gibi bu sorumluluğu tam manasıyla kavrayan maalesef olmamış, tek kişilik ordu olarak mücadelesini tek başına vermiş Hak davanın elçileri devamlı bunu yaşamışlardır…

Amansızca aradı benliğindeki sırrı bir gün dili söyledi Bismillâhirrahmânirrahîm elhamdülillahi rabbil alemin

sonrasında olduruldu bir hal,

Böylelikle beni, rahmete saldın
Kesretten kurtarıp, vahdete saldın
Gölgeler kayboldu, sade Sen kaldın4
Evime varanım, kalmadı Ya Rabb
Hatırım soranım, kalmadı Ya Rabb…

Anladı ama kavrayamadı garib kul, benlikten kurtulmaya çalışan da benliğiymiş fark etti el çektirildi ama anlayamadı garib kul, bir gün ey yaradanım sen sırrını açık ediyorsun amma bende yok kavrama, eriştir beni sana senin yoluna dedi öfkeyle dertlenip çekildi hadsizce uzaklaştı garip kul. Ve bir gün bir CAN olup SEL gibi döküldü kelimeler dilden amma kavrayamadı garip kul.Bildirildi aslında insan annesinden doğar dünyaya bir mağluk amma vardır bir yol o yol ki insanı kamilin gönlünden insanlığa doğar yeniden bir garip kul inşallah zamanı vardır elbet anlayacak garip kul.

Ey garip kul bildirildi sana Üstad Ahmet Akgül hoca efendi, öğretilecek adım adım arada siğaya çekilerek belkide amma anlayacaksın milli çözümde,

tefekkür ussal değil içsel varlık ile yapılır,
konun dünya değildir aslında cihad,
meselen bilgi değil hakikat,

şımarma der üstad unutma hakikati kaybetme şuurunu milli çözümde ararken benliğindeki asıl hakikati sil bilgi oburluğunu ey garip kul gel milli çözüme kurtar kendini hakikate giden bu yolda kıtlıktan ey garip kul CAN ile Sel ol gel tüm bildiklerini unutta gel…

Üstad ne söyler kulak ver garip kul;

Ahmed’im kalbini, şirkten sakındır
Sen kulsun; ibadet, hizmet hakkındır
“Metâ nasrullah”6ın, vakti yakındır
Yaramı saranım, kalmadı Ya Rabb
Hatırım soranım, kalmadı Ya Rabb…

Vardır bu yolda candan giden Nesli Hanlar, coşku ile koşan Faruklar mertçe duran Muhammedler vardır bu yolda Can olup Sel gibi pürü pak olmaya oldurmaya gönül veren sevdalılar vardır o yola kapı aralayan hakanlar ve hakimler…

Anla ey garip kul, kaderin üzerinde bir kader vardır amma o kader ki sevgiyi gerçek kılan mücadeledir cihaddır milli çözümde kimse kaderine bırakılmamıştır takip et ey gönül Ahmet hocanı anla kuranı şuuru …

Bizlere Kuran-ı Kerimi ve Mealini sevdiren okumayı nasip eden, her fırsatta da anlamaya çalışmamızı nasip eden Allah’a hamdüsenalar olsun. Bizlere Kuran-ı Kerimi okumayı, Meali Kerimi okuyup anlamamız için önce şevkatle teşvik eden, sonraları ise şiddetle ikaz eden ve kınayan Erbakan hocama ve Üstadım Ahmet Akgül hocama şükranlarımı, saygılarımı arz ederek başlamak istiyorum. Zira bir kalemde arz etmek istediklerimi tam olarak anlatamasam da her ne yazdı isem eksikleri bana ait, yazdıklarım Erbakan hocamla başlayıp Ahmet hocamla devam eden zaman içinde ögrendiklerimizdir. Bizlere Meal-i Kerimin önemini kavratanlar aynı zamanda öğrenmemize de vesile oluyorlarmış. Anladım ve öğrendim ki Süleyman Aleyhiselam hariç hiç bir peygamber çilesiz, dertsiz, zulüm ve zorluklar görmeden
yaşamamışlar ve ümmetleri ile rahata kavuşamamışlar. Ne büyük gerçek ki Kuranda geçen bütün peygamberler kendisine inanmayan itiraz edenlere, ben sizden bir ücret de istemiyorum benim ecrim ve ücretim Allah’tandır demişlerdir. Bütün peygamberler kendi ümmeti ile ayetler hariç her konuyu ümmeti ile istişare etmiş ve uygulamaya öyle koymuşlar. En yakınlarından çok büyük darbeler sıkıtınlar görmüşler amma ne yollarından dönmüşler ne de en küçük bir taviz vermişler. Efendimiz için kurban kesen amcası en büyük düşmanı olmuş, evet üzülmüş ama davasından dönmemiş.
Evet bu günlere gelindi amma ne sürgünler, ne hakaretler ne ceza evleri ne mahkemeler görülüyor ne zulümler görüldü, amma ne bir adım geri atılar nede taviz verdiler. Her işlerini etrafındaki inananları ile istişare ederek yaptılar. Tek başına yaptıklarına da bu şirketi maneviyedir her kez bundan ecrini alacak diyerek bizleri şereflendirdiler umutlandırdılar, bizleri İnşaAllah şaşmaz bir nefer olmamıza vesile oldular. Hiç bir şey saklı kalmayacak dendi ve öyle oldu, olmaya da devam ediyor Elhamdülillah. Hiç mazeret üretmedi, hiç kolayına kaçmadı, bu günün işini yarına bırakmadı, hep zoru seçti ve ecir zordadır dedi. Bizlere belli etmedi ama yüreğinden ümmet için tenezzül edenler için gaflettekiler için kan ağladı. Sert ama mert, hatır için kimseyi övmez ama kimsenin hatırı için kırmazdı kızmazdı. Kimseden kendi için bir şey istemedi olanı gelenide hep dağıttı, gece gündüz yazdı anlattı, yüzlerce kitap yazdı, yüzlerce dergi çıktı, ilim parayla satılmaz dedi bir kuruş almadı. Gurur ve kibiri hiç olamadı amma münafığa kafire kafasını kaldırır öyle bir bakar ki baktığı adeta mum gibi erir o bakışı ardından. Yıla yakın ceza evi yattı gerekçesini de anlattı, hoş suçu da yoktu Allah’ın cilvesi dedi adeta sevindi. Hep Allah ne istedi ise onu yaptı yapmaya çalıştı sadece yapmakla kalmadı hep daha iyisini daha güzelini aradı buldu ve altını çizip düzelti ve daha güzel oldu. Rıza-i bariyeye, kul olmaya talip oldu peki şahitliğimize göre oldu mu? oldu Elhamdülillah. Rabbim olanı Peygamber makamına, olanı evliya dost makamına, olanı Naz makamına getirir onlarda ne dilerse Rabbimde onu nasip eder İnşaAllah. Sizler yaşadınız bizde gördük, Rabbim sorarsa şahidiz Elhamdülillah. Şahidiz Yarabbi, Şahidiz Yarabbi. Şahidiz Yarabbi. (Allah, Hz.İsa’ya) ”Ona Kitabı(yazı yazmayı ve Kur’anı’ı), hikmeti, Tevra’tı ve İncil’i öğretecektir.” (Âl-i İmran: 48)

Zümer 36
Allah, kuluna (özellikle Kendi yolunda olanlara) kâfi değil midir? (Ey Resulüm!) Seni (ve ümmetini) Allah’tan başkalarıyla (canlı ve cansız putlarla ve süper güç ordularıyla) korkutuyorlar. (Bu, Allah’ın kudretini ve va’adini idrak edemediklerindendir.) Allah, kimi saptırırsa artık ona hidayet edecek (birini bulmak) mümkün değildir.

https://www.mealikerim.com/39/zumer/36

(Allah:) “Gerçek şu ki Biz, onları tehdit ettiğimiz şeyi şüphesiz Sana gösterme gücüne sahibiz (zalimleri ve hainleri zelil, mücahit mü’minleri ise aziz edip sadıkları sevindireceğiz).”  Mü’minun;95

“(Şimdilik Sen) Kötülüğü en güzel olan (bir tarzla defedip) uzaklaştır; (saldırgan inkârcıların ve marazlı münafıkların acı ve alçaltıcı akıbetlerini seyret!) Biz, onların (Seni) nitelendiregeldikleri (asılsız ve uygunsuz şeyleri) en iyi bileniz.” Mü’minun:96

Doğru söyleyeni dokuz köyden kovuyorlar. Bu insanoğlu bir garip, kendisine doğruları anlatanlara karşı genellikle olumsuz tavır takınıyor. Galiba güçlüden yana olma eğilimi insanoğlunda fazlasıyla var, daha doğrusu nefsin bu yöndeki arzusu çok fazla. Güçlüden yana olmak kolaycılık, kolaycılık olduğu kadar da menfaatperestlik. Hakkı savunan, insanların dünya ve ahiret saadeti için doğruları gündeme getirenlerin karşısında güç elinde olup haksız olanlar var. E tabi bunların karşısında yer almak cesaret ve sabır gerektiriyor. Bu sebeple insanların birçoğu cesaret ve sabır gibi zorlu değerlerle hareket etmektense kolaycılığa kaçıyor ve güçlüden yana yer alıyorlar. Bu durumda da Hakkı savunan, Hakkı ve sabrı tavsiye edenler yalnız kalıyorlar. Tabi yalnız kalıyorlar derken bu daha çok yalnız bırakanların imtihanı. Yoksa Hakkı savunan, Hakkı ve sabrı tavsiye edenlerin yardımcısı, dostu Rabbimiz. Yalnız bırakanların, güçlüden yana yer alıp doğruların takipçisi olmayanların ahirette hali nice olacak.

“(Ey Nebim ve Onun varisleri!) Sana emrolunan (hüküm ve hakikatleri) açıkça (kâfir ve zalimleri çatlatırcasına) anlat ve müşriklerden yüz çevirip (saldırılarına aldırma ki, onlardan intikamımızı alacağız!)

Şüphesiz, (Hakk’tan ve hayırdan ayrılmadan ve hainlerin hücum ve hakaretine aldırmadan davet ve hizmetine devam ettiğin için Seninle) o alay edenlere karşı Biz Sana kâfiyiz (ve yanındayız! Sevap ve şeref kazanman için bazı sıkıntı ve saldırılara uğratırız, ama asla Seni sahipsiz bırakmayız ve zalimlerin ezmesine fırsat tanımayız).
Hicr Suresi 94-95

“(Ey Nebim!) Kesin olarak biliyoruz ki, onların söyledikleri Seni gerçekten üzüyor. Doğrusu onlar Seni yalanlamıyorlar, ancak zalimler (inatla ve şeytanlık damarıyla) aslında Allah’ın ayetlerine başkaldırıyorlar. (İtiraz ve isyanları bundandır. Ve asıl düşmanlıkları Banadır!) [Her asırda; Hz. Peygamberi ve Onun izindeki İslam tebliğcilerini yalanlayan kimse; aslında Allah’ın ahkâmına kin tutmakta ve gerçeği fark ettiği halde ısrarla saldırıp çok inatçı Yahudiler gibi “cühud”luk, yani çıfıtlık ve fesatçılık yapmaktadır.]”
Enam Suresi 33

“Ey iman edenler! İçinizden kim (ve hangi kesim) dininden (haklı ve hayırlı çizgisinden) geri döner (irtidat eder)se, Allah (yerlerine) Kendisinin onları sevdiği, onların da Kendisini sevdiği; mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı ise ‘güçlü ve onurlu’ olan, Allah yolunda cihad edip (çaba harcayan) ve (gerçekleri savunmak hususunda hiçbir) kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk (ve ekip) getirir. İşte bu Allah’ın bir (ikramı ve) fazlıdır ki, onu dilediğine verir. Allah (rahmetiyle Vâsi) geniş ve kuşatıcıdır, Alîm’dir. (Her şeyi ayrıntılarıyla Bilendir.)”
Maide Suresi 54

…… ……. ……..

Hakikat anlattınız, en net şekilde
Vicdanlar doğruladı,çoğu uymadı
Bu itiraz Size mi,gerçekte kime?
Yalanlayan kim varsa,iflah olmadı!..

Tek başına ümmettir, İbrahim gibi
Zalimlere korkudur,dost Ali gibi
Kılıç gibi keskindir,kutlu kalemi
Rabbi daim O’nunla,yalnız koymadı!..

Kim isterse kınasın,vız gelir O’na
Selam veren kalmasın,olmaz ki tasa
Tüm varlığı yağmadır,iman uğruna
Yollar Fethi Mübine, vakit tamamdı!..

Bu şiiri okuduğumda aklıma gelen ilk ayet şu oldu:

Şayet (Hakka ve hayra değil de kalabalıklara) yeryüzündekilerin (veya bulunduğunuz ülkedekilerin şuursuz) çoğunluğuna uyacak olursan, Seni Allah’ın yolundan şaşırtıp saptırırlar. (Çünkü kalabalıklar) Onlar ancak (nefsi hevâlarına,) zan ve kuruntularına uymaktadırlar; ve (Kur’an’ı ölçü almayan kalabalıklar) sadece zan ve tahminle yalan uydurmaktadırlar.

En’am S. 116. Ayet

Kur’an’a baktığımızda bize çoğunluğun her dönemde batıla meylettiği, azınlığın ise Hakkı üstün tutan taraftarlar olduğunu hatırlatıyor. Hz. Adem as.’dan günümüze kadar olan Hak-Batıl savaşında bu hep böyle süregelmiştir ve böyle gidecektir.
Yine Kuran’da da belirttiği üzere bizden önceki milletlerin başına gelen imtihanlar bizim başımıza gelmeden imtihan bitmeyecektir. Çünkü bu ilahi adalet gereğidir. Ne zaman ki tam ümitler kesilir, zifiri karanlık noktasına ulaşılır, Hakkın taraftarları ile batılın taraftarları birbirinden tam olarak ayırt edilir, işte o vakit Allah’ın yardımı gelecektir. 
Önemli olan kof kalabalıkların içinde olmak değil, özgül ağırlığı yüksek olan azınlık gruba dahil olabilmektir. Aslında Kur’an’ın manasını okuduğumuzda bize imtihanımızla ilgili çok önemli dersler verdiğini görmekteyiz. Ama maalesef çoğu hacı hoca geçinen kimseler manasından ziyade sadece lafzıyla yetinerek müslümanları yanlış yönlendirmektedirler. Bu çok büyük bir gaflet hatta hıyanettir. 
Dünyaya meyletmenin sonucunda insan kötü hasletlere sahip olmaya başlar. Üstadımızın da buyurduğu gibi: “Tüm kötülüklerin sebebi dünya sevgisidir.” Mal, makam, şöhret, para gibi etkenler insanı hata yapmaya yöneltir. Kalbi maddiyatla dolan insan gitgide manevi açıdan zayıflar ve hak ile batılı ayırt edemez olur. Adaleti değil zulmü, doğruyu değil yanlışı, güzeli değil çirkini, faydalıyı değil zararlıyı tercih ederek hidayet ve basireti kararmış olur. 
Halbuki tam tersi olsa kesret içinde vahdet sırrına ulaşanların sırrına erme yolunda adımlar atabilir. Akıl, vicdan, iman ve ahlaklı olma yolunda ilerleyerek imani olgunluğa ulaşabilir. Dünyalık menfaat ve hırslarından sıyrılarak, Hak yolunda fedakarlıklara katlanarak, sabır, sadakat, samimiyet, ve tam bir teslimiyetle adım adım Hak yolunda ilerleyebilir. 
Güçlüden değil Haktan yana olduğumuzda her daim Hakkı üstün tutup kaldırmaya çalıştığımızda ve şirkten de uzak durduğumuzda imkansızların olduğunu, en ümit kesilen anda Rabbimizin yardıma koştuğunu Kuran’daki peygamber kıssalarına bakarak da anlamaktayız. Eğer biz gerçekten Rabbimizin bizimle olduğunun bilincinde olup her an O’nu zikredip her işimizi O’nun izin verdiği şekilde yapmaya çalışırsak yalnız başımıza da kalsak Rabbimiz bize yardım edip zafere ulaştıracaktır inşallah. 
Rabbimiz bu dönemde Hakkın temsilcisi olan Milli Çözümcü olmanın şuuruyla, benlikten, nefsaniyetten uzak durarak tam bir iman, teslimiyet ve gayretle cihad ederek, tüm dünyadaki zulümlerin ortadan kalkıp Adil bir Düzen’in kurulacağı Fethi Mübin’i göreceğimiz günleri bizlere nasip etsin inşallah… 



‘Hakk’tan gayrı güvendiğin,
Dost ve yoldaş, ağladın put!..
“Bey”dir” diye, beğendiğin,
Ağan paşan ahbabın put!..’ (PUTLARIMIZ şiirinden alıntı)

Bu putlara bakıp Hakkı haykırmaktan, Hakkı üstün tutan Adil bir düzen kurmaktan, bu gölge varlıklara bakıp vaz mı geçeceğiz? Tabii ki hayır.

Allah’ım bu bir avuç Milli Çözümcü, Milli Görüşçü sadık insanlara Adil Düzen zaferini nasip et… Amin.

Yarabbi yardımına muhtacız.. Bizleri yardımından ve rahmetinden son anımıza kadar ümitsiz kılma

Dünya zindan sayılır, ol cennetin yanında
Kuran ne güzel rehber, o zindandan çıkışta
Hakka tercüman Hocam, kafir anlamasa da
Doğacak Hak güneşi fecri kazip kayboldu
Adil Düzen gelecek; müjdeler ayan oldu

Allah (c c) insanı yaratıp yeryüzüne halife kıldıktan sonra ona birtakım vazifeler yüklemiş ve  bu vazifelerden birtaneside yeryüzünde hak ve adaletin tesis edilmesi için son nefesine kadar mücadele yani cihat etmektir. Ne yazıkki insanoğlu daima hakdan değilde paradan şehvetten ve güçlüden yana olmayı tercih etmiş ve bu tarih boyunca hep böyle olmuştur. 
Hak dava uğruna mücadele edenler hep hakir görülmüş ve toplumlardan dışlanmıştır. 
Bu hernekadar böyle olsada Allah (c c) nurunu bir vesile ile seçkin kullarına tamamlatmıştır. 
Örneğin Nuh a.s 950 sene peygamberlik yapmış kendisine inanan bir avuç insan olmuştur.

Kuranın, 21.asrın insanlığının içinde bulunduğu durumdan kurtuluş yolu gösteren;adil siyasal düzeninden, adil ekonomik düzeninden,Adil ilmi düzeninden, adil hukuki ve ahlaki düzeninden habersiz… Faizsiz bir ekonomik düzenin nasıl kurulması gerektiğine dair, İslam toplumunun nasıl birlik olacağına dair tek bir satırlık bir önerisi olmayanlara ayeti kerime “Onlara (münafıklara ve inkârcılara); apaçık belgeler olan ayetlerimiz okunduğu zaman, (günahları ve din tahribatları nedeniyle) Bizimle karşılaşmayı (ve huzurumuza çıkmayı ummayan ve) arzulamayanlar: ‘(Bu hükümler ve haberler bize ağır geliyor) Bundan başka bir Kur’an getir, veya (nefsimizin hoşuna gidecek şekilde) Onu değiştir’ derler. (Ey Resulüm!) Onlara de ki: ‘Onu (Kur’an’ın apaçık hüküm ve haberlerini) kendi nefsi tahmin ve tedbirimle değiştirmem asla olacak şey değildir. Ben sadece Bana vahyedilene tâbiyim. Eğer Rabbime isyan ederek (Kur’ani haber ve hükümleri değiştirir ve yanlış mana verirsem) gerçekten büyük bir günün azabından korkup çekinirim.’” (Yunus:15) Davanın dertlileri olanlar sadakat ve itaat şuuruyla ve sorumluluk duygusuyla makam ve menfaat hatırına değil ibadet aşkıyla hak yolda koşuşan ve buna rağmen devamlı horlanan dava dertlileri İNANMIŞ SADIKLARA SELAM OLSUN 

Eskilerde kaldı tüm akrabalık ve kardeşlik yakınlaşması ve bağları. Büyüklerin etrafında toplanırdı tüm aile efradı ve akrabalar. Günlerce muhabbet ortamı, sofralar ve güzellikler. Zaman ilerledikçe ve özellikle büyükler vefat edince; yakınlaşmalar yerini uzaklığa, gönülden uzaklaşmaya ve bağların zayıflayıp kopmasına kadar ilerledi süreç. Tabi işin içine dünya sevgisi ve bağlılığı, para hırsı ve makam hastalığı girince kimse kimseyi tanımaz ve sormaz hale geldi. Doğruyu konuşana destek yerine köstek olma, kalabalığa uyup çoğunluğun yanında yer almak, işlerini yürütmek için Hakka taraf olanı değil, batıl destekçilerini desteklemek moda haline geldi. Yani işin özü; bu dünyada doğruysan ve Hakka tabi ve tarafsan, imtihan gereği yanlızlaşacaksın, dışlanacaksın ve iftiralara uğrayacaksın. Günün sonunda, “Sabreden derviş muradına ermiş” sözünün muhatabı olacaksın.

DOĞRU OL, EĞİLME!

Doğruyu yaparsın, nankör olursun
Yalan etmezsin, işbilmez olursun
Sonunda hep kötü, sen olursun
Sabredersen, kazanan olursun..

Bu yaşıma geldim, Hak davada
Çok şey yaşadım, Fani dünyada
Hep sabrettim, sığındım Mevlaya
Sarıldım, Kur’an ve Resulullah’a..

Nasipten ötesi yok, ne yapsanda
Olanda hayır var, sözüm anlayana
Koşsanda bitermi, yollar aşınmakla
Azrail kapıyı çalınca, ereriz vuslata..

Bak kalmadı, Sultan Süleyman’a
Neyin peşindesin, yalan diyarda
Böyle varılır mı, Cennet yurduna
Yönel artık, tevbe kapısına..

Doğru ol eğilme, dik dur, Hak yolda
Tam zirvedeyken, sakın ha çakılma
Nefsine uyup, kaybeden olma
Biraz gayret, ulaş zafer bayramına..

Sabır ister çefakarlık
Sadakattir vefakarlık
Hak yolunda fedakarlık
Mili çözüm soran azdır.
Allah yolun da Cihat edenler işte onlar Allah’ın Rahmetini umabilirler. Bu hak davada Arkandan gelecek bir çok kalabalık olsa da, Allah yolunda bu dava uğruna gittiğin yolda arkandan gelen çoktur ama, bu uğurda tek kişi kalsan bile sana Allah yeter.

Filistin meselesi siyasi bir mesele değildir insani bir meseledir. İnanan ve inanmayanların ayrılması
Hakka sahip çıkanlar ile
Çıkmayanların görülmesi ni sağladı, Mümin ile munafıgın ayrılması nı sagladı,

Bu dava uğruna Yoğrulmak cuvalını doldurmak, mili cözüm den Meal-i Kerim okumaktan geçiyor.

Kur’an’a tercüman olmak müminin vazifelerindendir. Bu yolda zorluklar vardır. Çünkü şeytanla mücadele vardır. Bu mücadele esnasında insanlar tarafından terk edilmek, hor görülmek hatta selamını kesenler bile vardır. Yetmez, sana akıl verenler olacaktır; “Parasız olmaz, makamsız olmaz.” Ama bilmezler ki; vicdansız, davasız, sevdasız, Allah’a kul olunmaz. Peygambere ümmet olunmaz. Kur’an’a tercüman olmak demek, yaşanan Filistin Gazze olaylarına yüreğin yanmıyor için sızlamıyorsa Kur’an’ı gerçekten anlamış değilsin. Şükür ki Ahmet Hocamızın önderliğinde ve Milli Çözüm ekibimizle bu yaşananları birlikte düşünüp şuurlanıp, yaşanacak mucizelerin ve zaferlerin farkında olup yürümekteyiz.

ELÇİLERİN ORTAK KADERİ

Hem Milli Çözüm Dergisi hem de yazdığınız Meali Kerim ile batılın beynini dağıttınız ve işbirlikçilerini, Belamları ifşa ettiniz.  Aziz Erbakan Hocamızın davasına ve projelerine sizden başka sahip çıkan, yeryüzünde hakim kılınsın diye çabalayan kimse kalmadı, Hakkın destekçileri sahiplenenleri bir avuç insan kaldı, Diğerleri dünya ve nefsi menfaatler peşinde, batıla karışıp gittiler. Rabbim bizleri sadıklarlardan eylesin, Yeryüzünde mazlumların ve tüm insanlığın saadetinin tek çaresi olan Adil Düzen Medeniyetini  tesis edecek ekibin içerisinde olmayı nasip eylesin. Rabbim Bizleri Ahmet Hocamıza sıkı ve sağlam yol arkadaşı olabilenlerden eylesin, Ahirette de Erbakan Hocamızla ve Ahmet Hocamızla birlikte haşrolmayı nasip eylesin Amin.

Enbiya 18
Hayır, aksine; doğrusu Biz Hakkı Bâtılın tepesine fırlatırız, O da onun beynini parçalayarak mahvedip bitirir. (Ardından) Bir de bakarsın ki, o (bâtıl ve barbar rejimler, zalimler ve işbirlikçiler yıkılıp) yok olup gitmiştir. (Allah’a karşı; “sözünde durmaz, süper güçlerle başa çıkamaz” gibi zanlardan ve) nitelendirdiğiniz yakışıksız sıfatlardan dolayı yazıklar olsun size! [Not: Beyni parçalanan ve fikriyatı boşa çıkarılan bâtıl ve barbar sistemin, geri kalan görkemli gövdesinin çökmesi ve çözülmesi artık kolay ve kaçınılmaz olacaktır.]

FUSSİLET 43
(Ey Nebim üzülme, ümit ve sükûnetle sonunu gözle ki) Sana söylenen (kötü ve çirkin) şeyler, Senden önceki elçilere söylenenden başkası değildir. Şüphesiz Senin Rabbin; elbette hem Mağfiret sahibidir, hem de acı bir Azap sahibidir.

Fatır 4
(Ey Nebim!) Eğer Seni yalanlıyorlarsa (sabret), gerçekten Senden önceki elçiler de yalanlanmıştı. (Unutma ki) Bütün işler Allah’a döndürülüp durmaktadır.

YASİN 30
Yazıklar olsun (bütün kâfir ve gafil) kullara; ki onlara bir elçi gelmeyegörsün, mutlaka onunla alay ederlerdi (edeceklerdi).

ZÜMER 36
Allah, kuluna (özellikle Kendi yolunda olanlara) kâfi değil midir? (Ey Resulüm!) Seni (ve ümmetini) Allah’tan başkalarıyla (canlı ve cansız putlarla ve süper güç ordularıyla) korkutuyorlar. (Bu, Allah’ın kudretini ve va’adini idrak edemediklerindendir.) Allah, kimi saptırırsa artık ona hidayet edecek (birini bulmak) mümkün değildir.

ZÜMER 40
(Biraz daha bekleyiniz;) Kendisini rezil edip aşağılık kılan azap kime geliyormuş ve kesintisiz (kahredici) azap kimin üzerine çöküp kuşatıyormuş, (göreceksiniz!)

SAFFAT12
Hayır! Doğrusu Sen (hayret ve hayranlıkla baktığın, bu muhteşem yaratışa ve onların inkârına) şaşıp kalmaktasın; onlar ise (Seninle) alay edip durmaktadırlar.

FUSSİLET 25
Biz (inançsız ve ahlâksız tavırları yüzünden) onlara birtakım yakın-arkadaşları (şeytanı ve şeytanileşmiş insanları musallat edip) ‘kabuk gibi üzerlerine kaplattık,’ onlar da, önlerinde ve arkalarında olanları (önceki hatalarını ve gelecekteki yanlışlarını) kendilerine süslü gösterip (bunları aldatmışlardı. Sonunda) cinnlerden ve insanlardan kendilerinden önce gelip-geçmiş ümmetler için de (yürürlükte tutulan azap) sözü, onların üzerine de hak olmuştu. Artık onlar, hüsrana uğrayanlar olup çıkmışlardı.

FUSSİLET 26
Kâfirler (müşrikler ve münafık kesimler) birbirlerine: “Bu Kur’an’ı dinlemeyin ve Ona (karşı; ayetleri okunurken ve açıklanırken) yaygaralar koparın. (Siz Allah’ın emirlerini Kur’an’dan öğrenmeye çalışmayın; Onu en iyi anlayıp açıkladıkları sanılan bel’am kılıklı Siyonist kuklalarına ve başka kitap ve yayınlara kulak kabartın.) Umulur ki, böylece (belki) üstün gelirsiniz” (diyerek aldatmışlardı).

FUSSİLET 30
Şüphesiz: “Bizim Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar(a gelince); işte onların üzerine (hayatları boyunca ve ölüm anında teselli ve teskin edici) melekler sürekli inecek ve: “Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size va’ad olunan cennetle müjdelenip sevinin” diyeceklerdir.

FUSSİLET 33
(İmanı ve İslam’ı istismar ederek; insanları kendisine, ekibine ve bâtıl partisine değil) Allah’a (Kur’an’ın ve Resulüllah’ın yoluna) çağıran, salih amelde bulunan ve: “Gerçekten ben Müslümanlardanım (her konuda Müslümanların huzur ve yararından ve İslam ahkâmından tarafım)” diyenden daha güzel sözlü kimdir?

HİCR 94
(Ey Nebim ve Onun varisleri!) Sana emrolunan (hüküm ve hakikatleri) açıkça (kâfir ve zalimleri çatlatırcasına) anlat ve müşriklerden yüz çevirip (saldırılarına aldırma ki, onlardan intikamımızı alacağız!)

HİCR 95
Şüphesiz, (Hakk’tan ve hayırdan ayrılmadan ve hainlerin hücum ve hakaretine aldırmadan davet ve hizmetine devam ettiğin için Seninle) o alay edenlere karşı Biz Sana kâfiyiz (ve yanındayız! Sevap ve şeref kazanman için bazı sıkıntı ve saldırılara uğratırız, ama asla Seni sahipsiz bırakmayız ve zalimlerin ezmesine fırsat tanımayız).

HİCR 97
Andolsun, onların söylemekte olduklarına karşı Senin göğsünün daraldığını biliyoruz (ama sabret, Seni zafere ulaştıracağız).

HİCR 6
(Müşrikler Hz. Muhammed’e:) “Ey kendisine Zikir (Kur’an-ı Kerim) indirilen, Sen kesinlikle bir delisin!” demişlerdi.
HİCR 10
Andolsun, Senden önce geçmiş topluluklara da elçiler gönderdik.
HİCR 11
Ancak onlara herhangi bir elçi gelmeyegörsün, mutlaka onunla alay ederlerdi.

İSRA 73
(Ey Resulüm!) Onlar (müşrikler) neredeyse, Sana vahyettiğimizden başkasını Bize karşı düzüp uydurman (ve Kur’an’ı onların keyfine göre yorumlaman) için Seni fitneye düşüreceklerdi. (Sen onların isteğine uyarsan) O zaman Seni de dost edineceklerdi.

İSRA 76
Neredeyse (bu) yerden (yurdundan) çıkarmak için Seni rahatsız ve tedirgin ediyorlardı (ve saldırmaya kalkışacaklardı; oysa) bu durumda kendileri de Senden sonra az bir süreden başka kalamazlardı.

İSRA 77
(Bu hicret ve zahmet) Senden önce gönderdiğimiz resullerimizin de (tâbi oldukları) bir Sünnet(ullahtır ve imtihan şartlarındandır). Bizim kanunumuzda (sünnetimizde) bir değişiklik bulamazsın.

“Gücünü Hak’tan alan ve herhalde Hakk’a dayanan… Sağlam ve sarsılmaz bir imana sahip bulunan ve Kur’an bilgisiyle bilgeliğe ulaşan…Ve bu manevi desteğinden ve dürüstlüğünden kaynaklanan kendi gücüne güven duyan aydın bir kişinin, artık geçemeyeceği engel ve yenemeyeceği rakip yoktur. Çünkü nefsini yenen, herkesi yenecektir. Unutulmasın ki başarı ve zaferi, sayı ve silah çokluğu değil, inanç ve ilim üstünlüğü ile beraber, cesaret ve metanet bütünlüğü belirleyecektir.”

Hayat; iman ve cihaddır” şuuru ve imtihan-kulluk sorumluluğuyla, Hakkı tebliğ ve tavsiye yolunda, bugün bile hâlâ kalemle ve satır satır gerçekleri yazan… Her türlü sıkıntı ve saldırıya rağmen davasını ve Rabbinin rızasını öncelikli tutan Üstad Ahmet Akgül Hocamızdan Allah c.c sonsuz razı olsun. Bizler şahidiz, tuttuğu kalemler şahit emeğine, gayretine, azmine ve gücünü Hak’tan alan ve herhalde Hakk’a dayanan her haline. Bizleri her an sımsıkı tutan örnek şahsiyetine çok teşekkür ederiz.

”Bana ‘OTUR KUR’AN OKU’ diyorsunuz ama KUR’AN-I okuyunca bana ‘KALK VE CİHAD ET’ diyor.” (Prof. Dr. Necmettin Erbakan)


Allah’ın rızasını kazanmak için; Kur’an’ın emirlerine ve Efendimizin Sünnetine uyma, bugün için Erbakan Hocamızın başlattığı Adil bir Düzen kurma hedefine giden yolda azimle, gayretle ve istikrarlı bir şekilde çalışan ve sıkıntılara katlanıp sabrederek yolundan dönmeyenlerin en yakınları tarafından karşılaşacakları durumlar genel olarak şunlar olacaktır;

a- Kur’anı okuyun ama kendinize göre niye manasını veriyorsunuz diye,

b- Kur’an’da bugün olacakları bir siz mi anlıyor ve gündeme uygun yorumluyorsunuz diye,

c- Kur’ana tercüman olduk diye başımıza bir şey gelirse gelsin diye hadi kendinizi düşünmüyorsunuz, fakat biz; sizin yakınlarınız olarak ve size gelecek belanın bir gün sırf size yakınlığımızdan dolayı bize de gelmesinden korkuyoruz diye,

d- Maalesef akrabayız, diye başlayıp ve bizi de dinlemiyorlar, bu sebeple bizde onlarla olan irtibatımızı ve selam verip arayıp hal ve hatırını sormayı bıraktık ve kendimizi onlardan uzak tuttuk diyerek, güçlüden yana olduğunuzu göstermek için…

e-  Bunca yıllık bu çabanla hangi makama kavuştun, ne kadar ve neler kazandın ki, diye sözde bize sahip çıkar gibi görünüp aslında bizi bu yoldan çevirmeye ve bu sayede de akıllarınca bizi korumak için değil, asıl kendilerini güç odaklarına karşı daha güvende hissetmek için bu yola tevessül ederler.

Bu düşünceyle sizler; Bizlerden uzak durup aramıza mesafe koydunuz, bizleri görünce yolunuzu değiştirir oldunuz, yolunuzu değiştiremeyip karşı karşıya kaldığınızda ise görmemezlikten ve tanımamazlıktan gelip bırak vermeyi, verilen selamı bile almayı bizlere çok gördünüz… Aklınızca; bizlerden uzak durup veya bizleri kendinizden uzak tutup bizleri yalnızlaştırmayı ve yalnız kalırsak bu yoldan vazgeçeceğimizi düşündünüz.

Sizin bilmediğiniz ise; Bu yolda olanların başlarına gelenler, Allah ve Resulünün onlara bildirdiği şeydir, bu da onların doğru yolda olduklarının delilidir. Çünkü Allah ve Resulü bu yolda sadık ve samimi olanların nelerle karşılaşacaklarını önceden bildirmiştir.

Bir adam, Efendimize gelerek şöyle dedi: “Ey Allah’ın Resulü! Allah’a yemin olsun ki, ben seni çok seviyorum.”

Resulüllah o kişiye: “Sen ne söylediğini iyi düşün?” buyurdu.

Adam: “Allah’a yemin ederim ki ben seni seviyorum,” dedi ve bu sözünü üç defa tekrarladı. Bunun üzerine Efendimiz (SAV) şöyle buyurdu:

“Eğer beni seviyorsan, belaya sabırla hazırlan! Allah’a yemin ederim ki, beni sevene bela, tepeden dereye gelen sudan daha hızlı gelir!”

Evet seviyorum demek bir iddiadır ve her iddia ispat ister…

Bu yüzden bizler Adil bir Düzen kurma yolundaki gayretlerimizden dolayı başımıza bir şeylerin geleceğini biliyoruz ama bu geleceklerin; ne olduğunu ve kimden, nasıl, ne zaman, nerde, ne kadar, ne şekilde geleceğini bilmiyoruz. Böylece bizlere gelen şey bilinen ve beklenen olunca, kişi; gelenin imtihan gereği bir talim, denenmek, Yaradanını tanımak ve her arzuhalini Ona açmayı öğrenmek, her yardımı Ondan beklemeyi bilmek, böylece Onun rızasına erişmek için göstereceği sabrın ancak ve sadece Allah’a olan tevekkül ve teslimiyetle oluşacağının önemini bizzat yaşayarak anlamış olmaktadır. Çünkü kişinin olaylar karşında göstereceği irade ancak sabır ile olur. Evet, sabır ile bütün sıkıntı ve musibetlere karşı konulup zafere ulaşılır. Sabır, bütün peygamberlerin kuşandığı ve ümmetlerine tavsiye ettiği bir zırhtır.

Bu yolda birbirimize destek olup yâr ve yardımcı olmayı, aynı anne babadan doğmasak da ayrı ayrı bölgelerden de olsak birbirimizi kardeş bilmeyi en büyük lütuf saymak ve buna göre davranarak birbirimizi Allah için sevmek, “Müminlerin dertleriyle dertlenmeyen kimse onlardan değildir.” Hadisi gereği birimizin derdini hepimizin derdi gibi görüp bunu da Hz. Mevlâna’nın dediği gibi: “Dert, gizlice Allah’ı anmana vesile olacaksa bütün dünya mülkünden değerlidir.” olduğunu bilip dertlenebilmek, birimizin sevincini hepimizin sevinci bilip sevinçlerimizi ortak etmek ve böylece şirketi maneviye ortamına oluşturmak ve bizlere bu sevinci yaşatanında Allah olduğu bilinciyle hareket ederek de sadece sıkıntılı anımızda değil sevinçli anlarımızda da Allah’ı hatırlayıp hamdolsun diyebilmek en büyük huzur kaynağımızdır.

“(Ya Rabbi) Seni her türlü yanlışlıktan ve noksanlıktan tenzih ve tesbih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz, Sen her şeyi hakkıyla Bilensin, Hüküm ve Hikmet sahibisin…” (Bakara: 32)

Son düzenleme 5 ay önce ALİ OSMAN AYDIN tarafından

Maalesef günümüz cemaat ve tarikat yapılanmaları ve bu cemaat ve tarikat lideri olarak bilinen zatların dünyevi zaafları insanların bu tür oluşumşardan uzaklaşmalarına yol açmıştır. Güvensizlik ortamı oluşmuştur. Yani şu para zaafiyeti, makam ve şöhret sarhoşluğu herşeyi bitirip alt üst ediyor. O eski zatlar yok şimdi sözü bu nedenle çok doğru bir sözdür.

Mahir bey istismarcılar, münafıklar… Peygamberimiz (sav) döneminde ve peygamberlerin yanında da vardı! Bugün de bugünden sonrada olacaklar! 

Önemli olan beyaz pirincin içerisinde beyaz taşı seçecek ferasete sahip olmaktır. 

O feraset ancak Kur’an’ı Kerim’in mana, mesajı kavramak ve Peygamber Efendimizin hayatını anlamak mümkün.
 
İşte bugün ferasetin o iki temel kaynağını anlamak için “Milli Çözüm okumak ve Üstad Ahmet Akgül Hocamızı anlayıp sorumluluklarımızı kuşanmak” gerekiyor. 

100’lece örnek vermek mümkün. 
Sadece Milli Çözüm’ün Fetö ile olan mücadelesini anladığınızda bu gerçek daha iyi kavranacaktır; Fetö ve türevleri herkesi oyuna getirdiği dönemde bile sadece Milli Çözüm’ü kandırmamıştı ve Fetö’ye karşı sürekli, ısrarla, artan bir gayretle sadece ve sadece Üstad Ahmet Akgül Hocamızın mücadele ettiğini bugün bilmeyen kalmamıştı. 

Doğru diyorsunuz Fetö ve benzerleri var. İyide bir de bu işbirlikçi sahtekarlarla mücadele eden görüldüğü üzere Milli Çözüm var!..

Fetö’lerden rahatsız oluyorsak bu konuda samimi isek; Hak rızası için, hiçbir karşılık beklemeden bu tür yapılarla, Erbakan Hocamızın çizgisinden hiç şaşmadan 60 yıldır mücadele eden Üstad Ahmet Akgül Hocamızın Milli Çözüm safında (şuurunda) sorumluluklarımızı kuşanmamız gerekmektedir. 

Zamandır muhakkak yara ilacı
Mülk Allah’ındır bizler kiracı
Ara ki bulasın Mekke’de hacı
Dervişim yarenim kalmadı Ya Rabb
Hatırım soranım kalmadı Ya Rabb

Sahabenin dünyasını davasına feda etmesi. 

Sinanoğlu süheyb Rumi esir olarak Mekke’ye götürülmüş, Bizans asıllı bir gariptir, Her anlamıyla garip. İslam’a ilk uyanlardan biridir süheyb. Ve zaman gelir, Emir ve izin verilir, Medine’ye hicret günlerdir. Süheyb de varını yoğunu toplar, taşıyabileceğini yanına alır, taşıyamayacağını dönersem alırım deyip gizli bir yere gömerek Medine’ye yönelmiştir. 

Fakat hain gözler günlerden beri Sinanoğlu süheybi süzmektedir. 

Mekke’den çıkar çıkmaz önü kesilir. Müşrikler pişkin pişkin sırıtırlar, : 

Aramızda bir servet yaptın, şimdi böyle elini kolunu sallayarak çekip gitmene izin verir mi sandın? 

süheybin eli okuyla yayına gider:

Allah’a yemin olsun ki bilirsiniz, aranızda benden daha isabetli ot atan yoktur. sadağımdaki oklardan Her birini sizden birinin göğsüne yerleştiririm, ardından sıra kılıcıma gelir ve sonrası da Allah kerimdir. 

tehdidin ciddiyeti müşrikleri durduruvermiştir. Bilirler ki bu sözlerin 

hiçbiri kurusıkı değildir. 

Tam da dediklerini yapabilecek biridir. 

Ve sonra iş pazarlığa dökülür. Teklifi Sinanoğlu süheyb yapar: 

Eğer isterseniz Mekke’de bıraktığım paranın yerini söyleyeyim, alın sizin olsun. ve beni bırakın gideyim. 

Bu teklif her şeyi maddede arayanlara cazip gelmiş ve kabul edilmiştir. 

süheyb ise bütün ömrünün maddi birikimini ve tüm dünyevi servetini vermiş, karşılığında dinini Garanti etmiştir. sonra da Medine’de, peygamberine, Allah’ın son elçisi Hazreti Muhammed’e yetişmiştir. Peygamberi sallallahu aleyhi ve sellemin süheybi kucaklarken bir yandan da müjdele ektedir. Ey süheyb alışverişin Karlı oldu sen kazançlı çıktın!.. 

ve o günlerde sahabelerin dudaklarında yeni indirilen bir ayet hiç düşmemektedir.(Ama) İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’ın rızasını ara(yıp kazan)mak amacıyla nefsini (hevâsını, dünyalık rahatını ve menfaatini) feda etmekte (zulme ve hıyanete karşı tek başına direnmekte ve her türlü baskı ve barbarlığa göğüs germekte)dir. Allah, kullarına karşı (Raûf) şefkat sahibidir. (Münafık ve menfaatçi tipler ise, dinlerini ve davalarını satıp dünyalık makam ve menfaat elde etmektedirler.) ayet senanoğlu süheybi Rumi hakkında inmiştir.

Evet :Elmaslarla kömürlerin…. Müminlerle kafirlerin denenip elenmesi için, bu dünyada imtihanda bulunduğunun ve her an ayrı bir imtihana tabi tutulduğunun şuuru ve sorumluluğu içinde davrananlar… En Başa çıkılmaz sıkıntılar… 
En dayanılmaz sarsıntılar ve en aşılmaz görünen sorunlar karşısında, kısaca, Kur’an’ın “yüreklerin hançere dayandığı anlar” diye tarif ettiği durumlarda bile, Metanet ve istikametini bozmayan ve Allah’ın razı olduğu tavırdan ayrılmayanlar…. 
kısaca ömür boyu küfürle kötülüklerle boğuşanlar, sonunda ayetlerin haber verdiği şekilde “yeryüzünün varisi ve insanlığın hamisi olacaklardır”.
 Evet bize İslam davası ve insanlık Sevdası ile yola çıkanlar…. 
Ve asla hedefinden şaşmayanlar lazım… 
Bize nefsi arzularını yaşamak için değil Kutsi değerleri ve duyguları yaşatmak için yanıp tutuşanlar lazım… 
Bize resmiyet ve mecburiyetle değil, samimiyetle ve teslimiyetle çalışanlar lazım… 
Bize sürekli itekleyerek ve sürükleyerek emirle vetalimatla değil, öğütle işaretle koşuşanlar lazım… 
Ücretle iş yapan kiralıklar değil, özveriyle çırpınan Sadıklar lazım…. 
Görünürde halk ile hayrın hizmetinde ama gerçekte ise hak ile huzur zevkine ulaşanlar lazım…. 
Bize ele geçirdiklerine sevinip şımarmaya, yitirdiklerini ise dövünüp darılmayan, yani kader sırrına kavuşanlar lazım…. 
Bize milli çözüm lazım. 
Yari yarası milli çözüm olan gelsin. 
Gönlü kafası milli çözüm olan gelsin. Sevdası davası Dünyası milli çözüm olan gelsin….. 

Asırlar boyu Hakkın temsilcileri azınlık tarafta olmuşlardır. Azınlık olmak, bir nevi yalnız olmaktır. Hakka taraf olan insan, bedeniyle topluma karışsa da, ruhen hep yalnız ve Rabbiyle rabıta halinde olacaktır.

Efendimiz (SAV)’in buyurdukları gibi, “Mümin yalnızlıktan ve kendi başına kalmaktan hoşlanır. Münafık ise kalabalıktan hoşlanır.”

Çünkü mümine, kalbini masivadan yalnızlaştırması, gönlünü yalnız Asıl Sahibine bırakması karşılığında, Rabbi tarafından tüm dünyaya kafa tutabilecek güç ve huzur ikram edilir. Bu nedenle; ne kalabalıkların buğzetmesi, ne yakınlarından gelen vefasızlıklar, ithamlar… Hiçbiri mümini davasından vazgeçiremez. Zira bilir ki, taşlanması da, kovulması da Âlemlerin Rabbi hatırınadır. Üstelik müminin yerilmesi de, kınanması da Davasındaki istikametin göstergesidir. Bunca, dünyalık geçici menfaate boyun eğip yalakalık eden kalabalıklara inat, Hakkı haykırdığı için kovulmaktan daha büyük şeref de yoktur. Zira sevginin ve sadakatin bir ölçüsü de; bu uğurda neleri feda edebildiğindir.

Zaten nihayetinde, herkes Hakka boyun eğecektir. Aziz Erbakan Hocamızdan ve Üstadımız Ahmet Akgül Hocamızdan defaatle de gördük ki; nice yerenler, salya akıtanlar, iftiralar atanlar, yok sayanlar… Hikmetle gördüğümüz hakikatler ayan oldukça, “Siz haklıydınız!” demek zorunda kalmışlar ve kalmaya da devam etmektedirler. Zira Üstadımızın da buyurdukları gibi; “Siz, Hak’la olursanız, hep haklı olursunuz!” Biz Hak’la olmaya devam edelim de, varsın kovan kovsun, yeren yersin… Neticede mülk de Allah’ın, şeref ve izzet de Allah’ın, verecek olan da O, alacak olan da…

Evet Ahmet Hocamız Kur’an’a Tercümandı.Hak hakim olsun,İnsanlık Saadet bulsun diye çalışıp çabalayan,Adil Düzen projeleri hazırlayan,Büyük ilim,fikir ve Dava adamı Necmettin Erbakan hocamızın,en sadık talebesi Üstad Ahmet Akgül.Erbakan hocamıza ve davasına sahip çıkan,ona yapılan bütün iftira ve hakaretlere cevap veren,Milli Görüşün günümüzdeki tek temsilcisi MİLLİ ÇÖZÜM DERGİSİYLE umutlarımızı hasretlerimizi hep diri tutan Muhterem Hocam;Allah Sizden Razı Olsun.Rabbim, bu kutlu davasında bizi sizlerden ayırmasın inşallah.Cenabı Hakkın Davasını her asırda hep bir avuç sadık sahiplenmiş.Bu asırdada Sizin önderliginizde Milli Çözüm Sahiplenmiş.Rabbim ayaklarımızı sabit tutsun,Erbakan Hocamızı,Ahmet Hocamızı,Adil Düzeni,Milli Çözümü ,anlayıp anlatanlardan etsin bizleri inşallah.

Şükür Milli Çözüm, dostlarım vardı
Hakka sadık sağlam, hep bana yârdı
Muradım feryadım, onlar duyardı
Gayrı can yoranım, kalmadı Ya Rabb
Hatırım soranım, kalmadı Ya Rabb…

KUR’AN ‘A TERCÜMANDI!

Hz.Adem ile başlayan Peygamberler ile devam eden Hak-Batıl mücadelesi kıyamete kadar devam edecektir…Şu yaşadığımız zaman diliminde de biz Rahmetli Prof. Dr.. Necmettin Erbakan ve Ahmet Hocamızdan CİHAT etmeyi öğrendik…Her gördüğümüze inanmamayı , Kur’an ile nasıl bir hayat yaşayabilirizi öğrendik..Elbette bu konuda çok eksiğimiz var fakat Rabbimiz lutfeylesin de hayatımıza yerleştirelim İnşaALLAH…

Hocamızın vefatıyla bu görevi Ahmet Hocamız devraldı..Evet yükü çok ağır ve doğruları söyledikçe dostları etrafından kayboldu horlandı… Milli Çözüm ekibi Türkiye ve Dünya ya hizmete kendilerini dadılar.Büyük hizmetler yaptılar korkusuzca…

Doğruları söylemenin bedeli çok ağır olur..Horlanırsın dünya çekilmez olur fakat Allah CC TEK DOSTUN İSE o zaman herşey çok güzel gelir…Rabbimiz nefis ve şeytanın oyuncağı olmaktan bizleri korusun ki güzel bir ahiret hayatını kaçırmayalım..

“Makamsız çıkarsız, cüzdansız olmaz…”
Diyenlere sözüm; “Vicdansız olmaz!..”
Davasız sevdasız, zindansız olmaz…
Yaramı saranım, kalmadı Ya Rabb
Hatırım soranım, kalmadı Ya Rabb…

Malisef ki makam ve koltuk için insanların çoğu tüm değerlerini kaybettiler…Ne acıdır ki insan olmaktan çıktılar…Fani dünyanın lezzetleri güzel olsa da asıl alemde amelsiz kalmamak için bu dünyada ki bazı lezzetlerden uzak kalmamız gerekiyor…Aksi taktirde ahiret hayatında çok üzülürüz…Davasız insanın sonu hüsran olur malisef…Rabbim davamızda daim eylesin…amin

Milli Çözüm, Milli Görüş düşüncesinin özüdür!..

Günümüzde Milli Görüş ancak Milli Çözümle anlaşılabilir. 
 
Çünkü Üstad Ahmet Akgül Hocamız, Aziz Erbakan Hocamızın en samimi takipçisi, hayır dili ve keskin gözüdür!…

Erbakan Hocamızı tanımamızda ve Milli Görüş davasını anlamamız ve yorumlamamız hususunda da bizim hem pusulamız hem de haritamız konumundadır. Aynı zamanda biz Ahmet Hocamızdan dava şuurunu ve “kul”luğu öğrendik, nasıl bir dava yolcusu ve nasıl bir kul olmamız gerektiği hususunda O bizim yaşayan, kanlı ve canlı nirengi noktamız, örneğimiz durumundadır. 

Ahmet Akgül Hocamızın; ilmi dirayet ve feraseti kadar, yüksek cesaret ve metaneti de… İmani haysiyeti ve insani hassasiyeti kadar, örnek istikamet ve fazileti de, yakinen tanıyan kimseleri ve biz talebe ve takipçilerini hayran bırakmıştır.

Her şeye rağmen, samimiyet ve muhabbetle Ordumuza sahip çıkması, Dini değerlerimizle Laiklik prensiplerini uzlaştırıcı yorumları, Milli Görüşçü, Atatürkçü ve Ülkücü kesimlerden tutarlı ve duyarlı kimseleri ortak paydalar etrafında buluşturma ve bir Milli Mutabakat oluşturma yaklaşımları, Ahmet Akgül Üstadımızı daha farklı ve aranır bir konuma taşımıştır.

Unutturulmaya çalışılan ADİL DÜZEN projelerinin gerçek savunucusu ve çağımıza kurtuluş reçeteleri sunan tek kişidir!…

Milli Çözüm, Kur’an-ı Azimüşşan’ın tercümanı ve hakikati haykırmaktan asla sakınmayan Ahmet Akgül Üstadımızın çarpıcı yorumu ve çarpıtılmayan sözüdür!..

Milli Çözüm; dünyevi ve uhrevi, maddi ve manevi huzur ve kurtuluşun en sağlam adresidir. En doğrusunu Allah bilir.

Milli Çözüm; dünyevi ve uhrevi, maddi ve manevi huzur ve kurtuluşun en sağlam adresidir.

 Milli Çözüm; Partinin ve Partililerin yapamadığını yapan, konuşamadığını gündeme taşıyan… Hakikati anlatmakla kalmayıp bihakkın yaşayan Tebliğ kahramanının nurlu yüzüdür!…

Özetle Milli Çözüm, Enbiya Suresi 18. ayet-i kerimesinde belirtilen; her türlü BATIL’ın ve işbirlikçi kiralık balonların, beynini ve şeytani düşünce sistemini patlatacak olan HAKKIN GÜRZÜ’dür!…

“Hayır, aksine; doğrusu Biz Hakkı Bâtılın tepesine fırlatırız, O da onun beynini parçalayarak mahvedip bitirir.”

Kur’an-ı Kerim kaynaklı tahmin ve tahlillerinde hiç yanılmamıştır. 

 “HÜKÜM”lerle amel edip “HİKMET”le değerledirip, bugünün işini yarına değil, sabahın işini öğlene, öğlenin işini akşama ertelemeyendir.

700 sayfalık bir kitabı bir-iki saat içinde, hızlı okumak ve o kitapla ilgili tebrik ve tenkit kasıtlı 10 sayfalık notlar çıkardığına, birçok kişi şahit olmuştur. 

En yakınlarının, dava arkadaşlarının, Parti mensuplarının, etkin ve yetkin konumda bulunanların keyfi arzularına ve itirazlarına takılarak… Veya şahsi rahatı ve çıkarları hesabını ve hatırını sayarak, asla ve kat’a aklının ve vicdanının hayırlı ve yararlı bulduğu HAKİKAT’leri saklamamış, çeşitli kılıflara sarıp anlaşılmasını zorlaştırmamıştır.

Ahmet Akgül Hocamız; ilk söylediğinde en çok karşı çıkılan konularda bile, sonunda hep haklı çıkmıştı!
Bakınız, “Elaziz”ciler , Necip Fazıl, Esat Coşan, Korkut, Turgut Özal, Cemalettin Kaplan’ın, Fetullah Gülen, Abdurrahman Dilipak, Ali Bulaç, Mustafa İslamoğlu, Fehmi Koru ve Mehmet Metiner, Hizbullahçılar, İrancılar, İBDA-C, Sn. Recep T. Erdoğan, Haydar Baş’ın, Numan Kurtulmuş… hakkında yazdıklarında ve hatırlattıklarında hep haklı çıkmış ve buna rağmen horlanan, yalnız bırakılarak engellenmeye çalışılan ve hakkında sayısız dava açılan yine Ahmet Akgül Hocamız olmuştu.  

Şimdi soruyoruz, iz’an ve insaf ehline hatırlatıyoruz: Olumsuz itham ve iddialarda bulundukları ve insanlarımızı uyardıkları en az yüz kişiden ve onlarca girişimden, %95’i aynen çıkmış ve haklılığı ispatlanmış olan Ahmet Akgül Hocamızın bugün için marazlı ve münafık tiplerle ilgili tespit ve tenkitlerinde ve olaylar hakkındaki yorumların da aynen haklı çıkacağını söylemek, elbette akla ve vicdana uygun olanıdır.

Evet, Türkiye’de şu son 50 yıl içerisinde sağcılar değişti, solcular değişti, Milli Görüşçü geçinenler değişti, ülkücüler değişti… Şeyhler değişti… Hepsi rüzgârın yönüne ve konjonktürel süreçlere göre dönekleşti, ehlileşti, pardon, demokratikleşti!.. Ama asla değişmeyen, dengesini yitirmeyen, Milli değerlerinden ve haysiyetlerinden taviz vermeyen Üstad Ahmet Akgül Hocamızı ve takipçisi sadık Milli Çözümcü arkadaşlarıydı. 

Fikri altyapısı Milli Görüş’le hazırlanıp Milli Çözüm’le tamamlanan… Harika teknolojileri ise yine Erbakan sayesinde oluşturulan “tarihi inkılap (dönüşüm ve değişim)” müjdelerinin ise oldukça yakın olduğuna inanıyoruz.

Ahmet Akgül Hocamızı ve Milli Çözümcü arkadaşlarımızı, yürekten kutluyorum, onlara hayranlık duyuyor sonsuz şükranlarımı sunuyor ve saygıyla selamlıyorum. Ve Erbakan Hoca’nın her sohbetinin sonunda vurguladığı: “Vel akıbetü lilmuttakin – en onurlu ve huzurlu akıbet, muttakilerin olacaktır” hakikatini hatırlatarak, 

Üstad Ahmet Akgül Hocamızın örnek kişiliğine ve yollarımızı aydınlatan ferasetine sayısız yaşanmış örnek ve şahit varken hala daha şaşı bakarak hareket edenlere şu örneği vererek sözlerimize son verelim. 

Hz. Peygamber Efendimiz bir gün kendisine sataşan bir hatun kişiye hitaben: “Benden daha kul başka bir kul var mıdır?” diye sormuşlardı. Hz. Aişe validemize de: “Ben şükreden bir kul olmayayım mı?” buyurmuşlardı. Bugün de benzer sataşma ve sorulara karşı verdiğimiz cevap aynıdır…”

ELÇİLERİN ORTAK KADERİ
En’am 34
Andolsun Senden önce de elçiler yalanlanmıştı; ama onlara yardımımız (ve zafer va’adimiz) gelinceye kadar, yalanlandıkları ve eziyete uğratıldıkları şeye sabredip dayanmışlardı. Allah’ın sözlerini (va’adlerini) değiştirebilecek (hiçbir kuvvet) yoktur. Andolsun, gönderilen peygamberlerin haberlerinden bir bölümü Sana da (vahiyle) gelip ulaşmıştır.
Fâtır 4
(Ey Nebim!) Eğer Seni yalanlıyorlarsa (sabret), gerçekten Senden önceki elçiler de yalanlanmıştı. (Unutma ki) Bütün işler Allah’a döndürülüp durmaktadır.
Fâtır 25
(Ey Nebim!) Eğer Seni yalanlıyorlarsa (aldırma ve dayan), zira Senden önceki (elçi)ler de gerçekten (böyle) yalanlandı; oysa elçileri kendilerine apaçık ayetler, sahifeler ve aydınlatıcı kitaplarla gelip (Hakka ve hayra çağırmışlardı.)

Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
Ey iman edenler, Allah’ın (Dininin) yardımcıları olun (Hakk davanın ve mazlum halkların gayretini çekin). Şunun gibi ki; Meryem oğlu İsa Havarilere: “Allah’a (giden yolda ve Hakk Dini uğrunda) benim yardımcılarım kimlerdir?” demişti de, Havariler Ona; “Allah’ın yardımcıları bizleriz” (diye yanıt vermişlerdi.) Böylece İsrailoğullarından bir topluluk iman etmiş, bir topluluk da inkâr etmişti. Sonunda Biz iman edenleri düşmanlarına karşı destekleyince, onlar da üstün gelmişlerdi.
(Saf suresi 14)

  .Tarihin her döneminde, Yüce Allah’ın indirdiği esaslara iman edip teslim olanlar, zalimlerin tüm baskı, şiddet ve zulümlerine rağmen değerlerinden zerre kadar taviz vermemişler, gerektiğinde onurlu bir şekilde mücadele edip gereken her türlü bedeli ödemeyi bilmişlerdir. Aynı vahyi esaslara inanan insanların da yapmaları gereken bundan başka bir şey değildir.
  . İnandıkları İslami esaslar uğruna bir bedel ödeyenler, her zaman yücelmişler,
Rab’lerini razı etmenin mutluluğunu yaşamışlardır. Oysa inandıklarını iddia etmelerine rağmen bu uğurda bir bedel ödemeyenler, ya da ödemeyi göze almayanlar, hem dünyada zillet içinde İslam düşmanlarının oyuncağı, hem de Ahireti ebediyen kaybedenler olmuşlardır. (Gerçekleri bilmek yetmez. Gereğini yerine getirmeyenler hakiki iman etmiş olmazlar.)
  .Tarih boyunca inandıkları esasları hayat prensipleri haline getiren Hz. İbrahim (as), Ashab-ı Uhdud ve Ashab-ı Karyenin davetçileri, Ashab-ı Kehf, Hz. Musa (as),  Hz. İsa (as), Hz. Muhammed (as), beraberlerindeki sahabeler, O’nu takip eden, liderler, âlimlerde aynı akıbete uğramaktadırlar.  Daha niceleri, iman ettikleri ve inançlarının gereklerini yerine getirdikleri için, kendi dönemlerinin zalim ve zorba idarecileri tarafından baskıya, işkenceye ve zulme uğramışlardır. 
  . Günümüzde Siyonizm ve işbirlikçi hainlerin, makam ve para tapar münafıkların zulmü ise, tüm çağları gölgede bırakacak düzeye ulaşmıştır. Öyle ki bunlar, yalnızca mü’minlere zulmetmekle kalmamışlar, haddi aşarak yüce Allah’ın Kitabı’na ve İslam’ın kutsallarına karşıda savaş açmış, Dini kullanarak çıkar ve rant devşirmeye yeltenmişlerdir.
  .Kuşkusuz biz sadık Millî Görüşçüler ve Millî Çözüm Ekibi olarak şerefli olanı tercih ediyor ve Rabbimizden, bize dayanma gücü vermesini ve yeryüzünde tüm mazlumların kurtulacağı, Adil bir Düzenin kurulması için gayret etmekteyiz.
Çünkü bu Ayet-i Celile bizlere bu mücadelenin er ya da geç oluşacak olan Allah’ın va’dini açıklıyor.
  . Ancak iman eden, (ibadet ve istikametle) salih ameller işleyen ve Allah’ı çokça zikreden ve kendilerine (ve dinlerine) zulüm (ve hakaret) edildikten sonra, (rakiplerine karşı İslami bir gayretle) üstün gelmek (ve onları zelil ve aciz düşürmek üzere) yardımlaşıp savunmaya girişen (mü’min şairler ve yazarlar) müstesnadır. (Ancak; haksızlığı ve ahlâksızlığı yaymaya çalışan zorbalar, din istismarcısı ve yozlaştırıcısı iktidarlar ve onları alkışlayan riyakâr ve ucuz kahraman şair ve yazar takımı olan bütün) Zalimler ise nasıl bir inkılâba uğrayıp hangi dönüşümle devrileceklerini yakında bileceklerdir.(Şuara 227)
Rabbimizden dilediğimiz bu sürecin hızlanması ve bize, razı olacağı amelleri yaptırıp, O’nun rızasını kazanmaktır

Kafir, müşrik ve münafıkların tavırları belli olduğundan onlara karşı sert, caydırıcı, siyasetli davranışlar sergileyerek zararlarından korunula bilinmektedir. Zulüm ve saldırıları zaten fıtratları gereğidir, onun için insanı üzmez de. Fakat müminlerin özellikleri, görev ve sorumlulukları da belli olduğu halde şayet bu mesuliyetlerinin gereğini yerine getirmezler sorumsuz davranırlarsa ve hele de sıkıntı olmaya başlamışlarsa bu sefer atsan atılmaz bir durumla yutmaya çalışmak, sorumluluk sahibinin sine yükünü ağırlaştırmaktadır.

İslamın işine gelen, kolaycılık, istismar götüren kısımlarını ön plana alan müslümanlar günümüzde de vardı. İslam’ın tamamına inanarak mesuliyet yüklenenler ise Milli görüş- Milli Çözüm’cülerdir. Kur’nın asıl mesajı olan onun hükümlerinin uygulamaya konması projesi olan bütün bir insanlık için Adil Düzen gayreti de onlara nasipti. İşte Mü’min gömleği giyenler de risk alarak cihat görevini, cihat ilmihaline uygun olarak yerine getirenler ve İslam’ın her emrine “Semiğna ve edağna” diyerek teslim olanlardı. Bütün bu görevleri yaparken de kınayıcıların “Biz varken kala kala bu yüce görev bunlara mı kaldı!?..” kınamalarına da sabretmek gerekiyordu.

“(Ey Resulüm!) Onlar (müşrikler) neredeyse, Sana vahyettiğimizden başkasını Bize karşı düzüp uydurman (ve Kur’an’ı onların keyfine göre yorumlaman) için Seni fitneye düşüreceklerdi. (Sen onların isteğine uyarsan) O zaman Seni de dost edineceklerdi.” (İsra:73) İşte peşin bir zafer görmeyenler Allah (CC) davasını ya inkâr ettiler, ya da sonradan caydılar. Adil Düzen, Yeni bir Dünya diyen, zulmün her çeşidini belgeleriyle ortaya koyan, hakikatleri haykıran, zaferin müjdecisi ve inzar edicisi Zatı savunan; “Bu uyarılar bir şahsın kendi kuruntuları değil, bunlar Allah’ın müjde ve ikazlarıydı diyen de çıkmamıştı.” İşte; “Ve kefabillahi vekila, ve kefa billahi nasıra” hükmüne inanan ve razı olanlara  “Ve kefa billahi abden” hükmü kâfi gelmişti.  Allah’ın Nusret ve zaferine ulaşmanın şartları da vardı. Dünyalık makam, para, şöhret putlarını kırarak İlahi rızayı öncelemekti. Diğer her şey gölgeydi.

Dünya halkları Filistin’deki zulmün, göz yaşlarının silinmesi gayretini güderken; İslam devletlerinin ve ülkemiz işbirlikçi yönetimlerinin tavırları yürek yaralamaktaydı. Tabi asıl Milli Çözümcü şuurluların yani bizlerin gayretsizliği “Tohum ekici Zatı” derinden üzmekteydi. Allah’ım bizleri affederek hüsn-i gayret versin. Amin…

Son düzenleme 5 ay önce ALİ ÇAĞIL tarafından

8 milyar insanlık alemi içinde 2 buçuk milyar Müslüman var. 2 buçuk milyar Müslüman şuan içinde yaşadığımız faizci kapitalist sistemden rahatsızlık duyuyorlar . Ama bu düzeni değiştirelim yıkalım yerine şöyle bir düzen kuralım diyen iki buçuk milyarlık Müslümanlar içinde sadece Aziz Erbakan Hocamız ve onun devamı olan Milli Görüş’ün tek temsilcisi Milli Çözüm bu düzenden rahatsız ve yerine mutlak doğrulara uyarak ve kesin yanlışlardan uzak durarak ADİL DÜZEN projelerini hazırlamış ve bunu hayata hakim kılınsın diye gayret ve çaba sarfetmektedir… Ve bu ADİL DÜZEN’İ kitap haline getirmiş öncelikli dünya çapındaki saygın ilim ve fikir adamlarına, düşünce kuruluşlarına , farklı ülkelerin devlet adamlarına bu eseri özellikle İngilizceye veya gerekli dillere çevirerek ulaştırmış ve hepsinden olumlu geri dönüşler olmuştur…

Adil Düzen projeleri malumunuz Kur’an ve Sünnet’e dayalı beşeri bir düzen ve ilmi İslami ve insani bir projedir. Ayrıca İnsanlığın saadeti için yine İslam Birleşmiş Milletleri Teşkilatı – İslam Ortak Pazarı Teşkilatı – İslam Savunma Paktı – İslam Kültür Bilim İşbirliği Teşkilatları – Müşterek İslam Dinarı – İslam İlmi Araştırma ve Eğitim Ortaklığı , gibi projelerde olgunlaştırılmış ve inşallah yakın bir gelecekte bu projeler insanlığın kurtuluşuna vesile olacak…
Asrımızda; insanlığın saadeti için ve hayat iman ve cihat prensibiyle bu projeleri hazırlayan esas olgunlaştıran esas gayesi Kur’an’a Tercümanlık yapmak olan ve bu konuda gereğini yerine getiren zamanımızın sahibi Kur’an’ın Tercümanı Milli Çözüm = Üstad Ahmet AKGÜL hocamızın dışında bir şahsiyet kurum kuruluş yok. Varını yoğunu, eşini dostunu, akranlarını akrabalarını, çıkarlarını mefaatlerini, elinin tersiyle iten, yetmez karakol karakol , mahkeme mahkeme çilelere tâbi olan, dışlanmalara taşlanmalara iftiralara rağmen Hakka Tercüman olmaktan vazgeçmeyen Ahmet AKGÜL Hocamız ve Milli Çözüm ehline; ya rabbi İsrail ve avanesini tarihin çöplüğüne gömmeyi ve ADİL DÜZEN medeniyetini ilan etmeyi lütfeyle… (Amin) Kur’an’a Tercümanlık yapan Milli Çözüm’e destek olmayı geçtik zarar vermeye çalışan ahmak Müslümanları uyandır yarabbi. Senden gayrıdan medet ummaz ummayacak inşallah Milli Çözüm .

Günümüzdeki tarikatlerin cemaatlerin İslami kurum kuruluşların, tv’lere çıkan alimlerin profların hocaların mürşit zannedilenlerin büyük çoğunluğu, müritlerine, izleyicilerine takipçilerine Kur’an’ın Arapçasının okunması lüzumuna değinir, mealini okumanıza gerek yok , mealini Türkçe anlamını biz size anlatırız derler diyorlar. Hatta günümüzde : Kur’an’ı Kerim’i güzel okuyunca ödül veriyorlar, manasını güzel anlatınca (mealikerim.com gibi) deli diyorlar. ÇÜNKÜ NAĞMELER UYUTUR, MANALAR UYANDIRIR… Hatta arabçasını okumak farz, mealini okumak sünnet derler… Günümüz dini kurum ve kuruluşları tarikatler cemaatler de zaten maalesef büyük bir çoğunluğu İşbirlikçi zihniyetlere teslim olmuş durumdalar ya başlarındaki şeyh molla hoca alimler direk dışa bağımlı özde Müslüman bile değiller veya işbirlikçi Müslümanlar olduğu için ayet ve hadisleri (FATIR Suresin 5. ayette de rabbimizin hatırlattığı gibi ) istismar edip eğrilterek ve kendilerine hak dostu havası vererek bağlılarını Allah ile aldatırlar. Bu gibi din istismarcısı tarikatler cemaatler dini kurum kuruluşlar hocalar mollalar şeyhler , güçve kuvvetten yana tavır sergilerler ; bu düzeni biz değiştiremeyiz Abd İsrail Avrupa gibi haşa tanrılara karşı koymamız mümkün değil bari namazımıza orucumuza zekatımıza haccımıza karışmamaları için onlara he diyelim ses etmeyelim ki bize zorluk çıkarmasınlar yeter , deyip bu bozuk batıl faizci düzenin içinde yaşayıp gitmeyi tercih ederler ve bağlılarına da tercih ettirirler yani hem bu faizci sömürü düzenine ayak uydururlar hem sözüm onlara dinlerini namaz abdest oruç hac zekattan ibaret saydıkları için kendilerince dinlerini yaşadıklarını zannederek devran dönüp gider … Yani münafıkça bir yaşam sürerler ama farkında bile değillerdir. Yeterki başımda metrelerce sarık dolanmış olsun ha bu kadar sakalım uzatabileyim şalvarımıda giydim mi elimde teşbihde elimde oldumu hah işte benden daha olgun Müslüman yok havasıyla sistemin kölesi olurlar ekonomide faiz olmuş, lgbt almış başını gitmiş, zina suç olmaktan çıkmış, İsraille ticaret yapılmış, Filistin Doğu Türkistan Keşmir vb yerlerde ki Müslümanlar öldürülmüş, diğer insanlık alemi faizle haksız vergiyle darphaneyle (karşılıksız para basarak ) , kambiyo ile paranın değerini düşürülmesi ve bozuk bankacılık düzeniyle insanlığın alınterinin sömürüldüğü mikroplarla insanlık ezilmiş banane ben namazımı kılayım orucumu tutayım zekatımı vereyim haccıma gideyim yeter anlayışına sahip bir MÜSLÜMAN haline getirildi ülke insanları…
ZATEN; Münafıktan merhamet, korkaktan inayet beklemek ahmaklıktır.

Ancak, rabbimize hamdü senalar olsun ki; günümüzde makamı çıkarı menfaati maddi imkanları elinin tersiyle iten, güçten kuvvetten taraf olmak yerine , hakikatten yana tavır sergilemeyi , eşim dostum ailem çoluğum çocuğum akrabalarım akranlarım ne deryerine bu ve her konuda RABBIM HANGİ HALİMDEN SÖZLERİMDEN YAZILARIMDAN KONFERANSLARIMDAN RAZI OLURDU diyen, Batıl için Siyonizm ve İşbirlikçilerini memnun etmek için ayet ve hadisleri onların keyfine göre eğip bükmeyen, Hakkın emrini gizleyen olmak yerine HİCR SURESİNDEKİ 94. Ayetinde de ifade edildiği gibi; … üzerine emrolunan hüküm ve hakikatleri açıkça kafir ve zalimleri ÇATLATIRCASINA anlatan yazan haykıran ve zalimlerden işbirlikçilerinden yüz çeviren, saldırılarına aldırmayan, şöhrete – mala – mülke – rahata – konfora – lükse – tapınmak yerine Allah’ın davasını dinini emrini SEVDA EDİNEN, bu sevdaiçin zindanlara – karakollara – mahkemelere – taşlanmalara – dışlanmalara – iftiralara sabreden ve gereğini beyinlerini çatlatırcasına HAKKI HAYKIRAN ; bütün mesele Allah’ın VA’Dİ’ne , KUDRETİNE ve MÜJDESİNE inanıp inanmamakta diyen, Resülullahın işaretlerine, Aziz Erbakan Hocamızın projelerini öğretilerini öğütlerini olgunlaştırarak pekiştirerek insanlığın önüne seren, kınayıcının kınamasından korkmadan (Maide 54) , Kur’an’a her daim Tercüman asrımızın günümüzün bilge ve yiğit REHBER ŞAHSİYETİ OLAN çok şükür AHMET AKGÜL HOCAMIZA – MİLLİ ÇÖZÜM’E BENDE OLMA ŞEREFİNE VE BU YOLUN YOLCUSU OLMA GAYRETİ VE ÇABASI GÜTMEMİZİ LÜTFEDEN RABBİMİZE SONSUZ HAMD VE ŞÜKÜRLER OLSUN…

Milli Çözüm’ün ve Hassaten Üstad Ahmet Akgül Hocamızın yüksek hidayet-Feraset-Dirayeti ile bağlılarını – takipçilerini; manevi huzura onura hayıra ve Hakktan yana tercihte bulunmaya, yaşamaya ve yaşatma azmine bizleri yönlendirmekte bu uğurda ayaklarımızı sabit tutmaya çalışmakta. Ne büyük devlet bizler için. Hakkın hatırı âlidir hiçbir hatıra feda edilemez prensibini ruhlarımıza şırınga ederek , her daim doğrudan iyiden güzelden faydalıdan ve adil olandan yana tavırda tercihte eylemde ve düşüncede olmamızı sağlama gayreti güden, tevhidin hakikatine ermemize alemin bir görüntüden ibaret olduğu gerçek mutlak varlığın Allah olduğu gerçeğini ve gölge varlıkları sahte mabudları aradan çıkartıp sadece O’nu c.c. görebilmeyi duyabilmeyi, O’nda kalabilmemizi bizlere yaşatma gayreti güden, Kur’an’a Tercüman Olan Bilge ve Yiğit Rehber şahsiyete minnettarlığımızı arzederim.

Şükür Milli Çözüm, dostlarım vardı
Hakka sadık sağlam, hep bana yârdı
Muradım feryadım, onlar duyardı

YARABBİ!.. ŞU DİZELERİN OLUMLU MANASI YOLUNDA OLABİLMEK İÇİN: GAYRETİNİ ÇABASINI GÖSTERENLERDEN OLMAMIZI LÜTFEYLE , AHMET AKGÜL HOCAMIZI VE DAVASINI ANLAMAYI KAVRAMAYI YAŞAMAYI VE YAŞATMAYI BİZLERE LÜTFEYLE,
YARABBİ BU DİZELERİN OLUMSUZ MANASINDA OKUMAMAK İÇİN: BİZLERİ MİLLİ ÇÖZÜM’E – AHMET AKGÜL HOCAMIZA NANKÖR EYLEME ALLAH’IM. AMİN.

YARABBİ!.. NURUNU VE VA’DİNİ TAMAMLA, SİYONİZMİ YIKIP ADİL DÜZENİ HAKİM EYLE VE MİLLİ ÇÖZÜM’Ü HİZMETKAR EYLE. AMİN. 

Son düzenleme 5 ay önce Osman Nuri tarafından

Her dönem Hak davanın önderliğini yapan Kur’anın özellikle Cihad emrini yerine getirmek için toplumu yönlendiren büyük İslam önderlerleri vardır. Bu önderler Hak ile Batılı ayırmak tolumu gerçeği bildirmek sorumluluklarını hatırlatmak için gece gündüz tüm gücüyle bu uğurda ömürlerini harcamışlardır. Günümüz Hak dava önderliğini Aziz Erbakan Hocamız yapmış Adil Düzen projelerini insanlara anlatmıştır. Bu projeleri muhterem Ahmet Hocamız geliştirerek daha sistemli hale getirmiştir. Günümüz olaylarını ayetlere dayandırarak Kur’ani bakış açısı ile Ferasetle hep haklı çıkmıştır. Çünkü beslendiği kaynak Kur’an olanın hatası yapması imkansızdır. Elbette gerçekleri haykırırken Hakka ve Hayra davet ederken bir takım istismarcıların hoşuna gitmeyen gerçek ayarlarını ortaya koymaktadır. Bu nedenle Milli Çözüme şahsi manevisi Ahmet Akgül Hocamıza içten içe kin beslemektedirler.
Bakara 14
(Bu münafıklar) İman edenlerle karşılaştıklarında (sadık din ve dava ehliyle bir arada bulunduklarında): “Biz de iman etmiş kimseleriz (ama İslam’a hizmet için kâfirlerle zahiren işbirliği görüntüsü vermekteyiz; sakın bizden şüphelenmeyiniz!)” derler. (Ancak) Şeytanları (ve şer odaklarıyla gizlice buluşup) baş başa kaldıklarında (ise); “Şüphesiz biz (asıl) sizinle beraberiz, (sizin hedeflerinize hizmet etmekteyiz.) Biz (mü’min ve Müslüman kesimleri sadece idare ve) istihza etmekteyiz” (zira “onların desteğini almak mecburiyetindeyiz”) derler.

“Cihadın En Faziletlisi, Zalim Sultanın Karşısında Hakkı ve Adaleti Söylemektir” Hadisi gereği bu gerçekler en üst perdeden biraz sert ve mert bir şekilde aktarılmaktadır. Bu uğurda yapılan cihad, fert ve toplumu dünya ve âhiret saadetine ulaştıracak adalete dayalı bir nizam kurmak, yeryüzünde inanan-inanmayan herkesin, Allah’ın hâkimiyetine girmelerini temin edip, zâlimlerin zulmünden kurtulmalarını sağlamak için yapılan bir ibadettir.
Mâide 54
Ey iman edenler! İçinizden kim (ve hangi kesim) dininden (haklı ve hayırlı çizgisinden) geri döner (irtidat eder)se, Allah (yerlerine) Kendisinin onları sevdiği, onların da Kendisini sevdiği; mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı ise ‘güçlü ve onurlu’ olan, Allah yolunda cihad edip (çaba harcayan) ve (gerçekleri savunmak hususunda hiçbir) kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk (ve ekip) getirir. İşte bu Allah’ın bir (ikramı ve) fazlıdır ki, onu dilediğine verir. Allah (rahmetiyle Vâsi) geniş ve kuşatıcıdır, Alîm’dir. (Her şeyi ayrıntılarıyla Bilendir.)

Dünyalık mal,makam çıkarları için davalarını az bir karşılığa satanlar yakında bin pişman ve perişan olacaklardır.Görünür kalabalıklar hiç birzaman haklı taraf olmamış ,Hak dava taraftarlar hep sayıca az bir zümre olmaktadır. Herkezi ayarı ve amacı ortaya çıkacak kimler hiçbir çıkar gözetmeden sadece Allah’ın rızasını umarak Kulluğun görevini yerine getirmek için gayret eden sadıklar ortaya çıkacak sahtekar istismarcılar rezil ve rüsvay olacaklardır. Milli Çözüm iktidarı kaçınılmazdır. Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır

Yusuf 110
Hatta ki (sonunda görevli) resuller (halktan) umutlarını kestikleri, (şeksiz ve şeriksiz iman edenlerin bile cihaddan ve davadan yan çizdikleri,) artık kesinlikle tekzip edilip benimsenmedikleri (kavimlerinin asla imana gelmeyecekleri ve Hakk davaya destek vermeyecekleri zan ve) kanaatinin (iyice yerleştiği) bir sırada, yardımımız onlara gelmiş (zafer kapıları açılıvermiştir. Böylece) Bizim dilediğimiz (ve desteklediğimiz) kimseler kurtuluvermişti. Azgın mücrimler takımından ise zorlu azabımız (ve intikamımız) asla geri çevrilmeyecektir. (Yani; bir avuç mücahit ve müstakim mü’minin, sayıca ve imkân bakımından en zaif ve en çaresiz göründükleri bir süreçte, onlar zafere eriştirilecektir.)

Bu Zaman’da Mümin Olmak
Hak Yolunda Hemhal Olmak

Haramı-helali, doğruyu-yanlışı ayırt edip her daim Hak’tan taraf olmak şarttır.
Hakk’ı üstün tutup, anlatıp yaymak Yaradan’ın emri kulun görevi. Bu yolda sürülen onca cefa, elbet bir gün soran olacaktır.
Yalnız kalmak bazen en iyi yoldur. Rabbimizi tam anlamamız, daha iyi tanımamıza vesile olur.
Hakla batılın savaşı ezelden-ebede vardır, olacaktır
Müminlik şerefine erişenler, bu savaşta doğru safta, doğru yolda olanlardır.
ALLAH C.C. hepimizi, bu safta olanlardan, istikametten ayrılmayan,Ondan gelip Ona gidecek gerçeği bilincinde olan Müslümanlardan olmayı nasip eylesin İnşallah.

AMİN.

Rabbimiz kâinatı, nimet-külfet dengesi üzerine yaratmıştır.
Bu sebeple, kutlu hefeflere yani dünyada İzzet ve adil düzen uygulanacak devlet; ahirette ise cennet ve herşeyden önemlisi rü’yet yani Cemalullah isteyen Seyr-ü sülûk yolcuları gönül erleri; Kur’an ve İlim ile; uzun, kutlu, zor, kavi sabır, adanmışlık, üstün gayretler ve fedakarlıklar gerektiren bir ömür yaşarlar.

Seyr-ü sülûkun üç mertebesi vardır: Seyr ilallah, Seyr fillah, Seyr minallah ve billah.
“Seyr ilallah”; Allah’a doğru seyretme manasındadır ve Seyr-ü sülûkun ilk mertebesidir. Fakat onun da kendi içinde mertebeleri vardır: İlme’l-yakin, aynel-yakin ve hakka’l-yakin’in mertebeleri gibi…
“Seyr fillah”; Allah’ta seyretme demektir. Bu, insanın her an O’nunla olması, O’nun esma ve sıfat dairesinde dolaşması, isim ve sıfatlarının tecellileriyle baş başa kalması demektir ki, bir manada sâlik, bu makamda tamamen Allah’ta fani olur ve fenafillah’a ulaşır.
Üçüncü mertebe ise, “Seyr minallah”dır. Sâlik, seyrini tamamladıktan sonra, varlığın özüyle alakalı gördüğü bütün göz kamaştırıcı, baş döndürücü güzelliklere rağmen, insanlar arasına döner. Bu dönüş gördüklerini, tattıklarını bildirmek için dönüştür ve halk içinde Hakk’la beraber olma halidir. İşte burada hakiki lezzetin yanında dünya hayatına dair herşey yavan kalır. İnsanlara gördüklerini, tattıklarını bildirmek istese de insanlar anlamaz, kaçtıkça kaçar. Seyrini tamamlayan insanı Kamil ise yalnızlaştıkça yalnızlaşır…

Böyle bir ömür yaşayanlar, Hakk’a her yaklaşmada biraz daha yalnızlaşırlar. Çünkü Kur’anı rehber edinmişlerdir. Kur’an ile uyanır, onunla yaşar, onunla yatarlar. Yani Kur’an’ı hayatlarına değil, hayatlarını Kur’an’a uydururlar. Kur’an’ı doğru anlar, doğru yaşar, doğru anlatırlar. Kur’an o zamanda onlarla dile gelir, onlar Kur’an’ın tercümanı olur, Kur’an ise onlarda hayat bulur.

Kur’an da; “hayat imtihanı, iman ve cihaddır” dediği için, yani “bir ömür hakkı üstün tut ve batılı kökünden kazımak için mücadele et; şeytani sistemi yıkmak ve tüm insanlığın refah, huzur ve barış içerisinde yaşayacağı adil bir düzen kurmak için çalış; yani nefsinden, malından, canından fedakarlık et” dediği için ilk yalnızlaşma burada başlar.

Bu hakikatleri zamanın kurum ve kavramlarıyla anlattığında ise itirazlar zirveye çıkar, insanlar elendikçe elenir, yalnızlaşma arttıkça artar.

Bu hakikatleri yaşamaya çalış dediğinde ise, geriye azın azı, sadece bir avuç Sadık Mü’min kalır geriye. Onlar da, Mürşid-i Kamilin yolunun müntesibleri ve yoldaşları oluverir.

Hasılı bu yolun sonunda Allah Salikin gönlünde tek olmak ister. Bunun için de, o gönlü kendinden gayrısından temizlemek için, kesretten vahdete ulaştırmak adına bu yalnızlışmayı yaşatır. Böylece hem İnsan-ı Kamil olan Sâlik, Allah’tan başka ve içinde O’nun rızası olmayan hiçbirşeyden lezzet alamaz; hem dünyalıktan uzaklaşır; hem de dünyalık arayanlar ondan uzaklaşır. Allah’tan kaçanlar onu görünce kaçar, Allah’ı arayanlar onu görünce Allah’ı hatırlar. Kur’an’a göre onlar da azın azı olduğu için yalnızlık zirveye çıkar…

İşte bu durumu naz makamında anlatan bir şiir…

Rabbimiz bu nimeti tüm Sadıklara yaşatsın ve yaşamak için gayretini arttırsın inşallah…

“Allah’a yakınlaşmanın bir ölçüsü de, yalnızlaşmaktır.” demişti bir büyüğümüz. Gerçekten de insanların çoğu iman etmez. İman edenlerin de çoğu şirk katarlar. (Yusuf Suresi 103-106)
Gerçekten hocamızın daha önce yazdığı nefis mertebeleri ile ilgili yazısından da gördüğüm/yaşadığım kadarıyla nefis mertebelerinde yükseldikçe çevremdeki insanlar benden uzaklaşıyorlar. En yakın akrabalar dahil seni anlamadıklarından ya da vicdanları yetmediği için uzaklaşmaya başlıyorlar. Bu durum şiirdeki şu iki veciz mısrayla özetlenmiş: “Makamsız çıkarsız, cüzdansız olmaz…”
Diyenlere sözüm; “Vicdansız olmaz!..”
Vicdanı yetmeyenlere bu durum olumsuz, kötü bir şeymiş gibi gelebilir ancak hakikatte öyle değildir. Çünkü yalnızlaştıkça yalnız O’ndan umuyor, yalnız O’na rağbet ediyor insan. Rum Suresi 7. ayette belirtildiği gibi kainattaki her şeyin Cenab-ı Hakkın farklı yoğunluktaki enerji dalgaları olduğu hikmetini kavrıyor, her an Yaratıcı’nın Esma ve Sıfatlarının tezahürlerini izleyip ibret alıyor; “iyi, doğru, güzel, faydalı” olanı yapmak için istekli oluyor ve zorluklar karşısında müthiş bir dirence sahip oluyorsunuz. Öyle ya, isteyecek olursam bütün hazinelerin anahtarları kendi kudret elinde olandan isterim. Ne diye gölge varlıklara minnet edeyim!.. 

Sayın ustadimizdan Hz peygamber efendimizin hayatıni siyer eden bir kitap bekliyoruz.

Duhâ 3
(Ey Nebim!) Rabbin (asla) Seni terk edip unutmamış (sahipsiz bırakmamış) ve Sana darılmamıştır!

Hicr 94
(Ey Nebim ve Onun varisleri!) Sana emrolunan (hüküm ve hakikatleri) açıkça (kâfir ve zalimleri çatlatırcasına) anlat ve müşriklerden yüz çevirip (saldırılarına aldırma ki, onlardan intikamımızı alacağız!)

Hicr 95
Şüphesiz, (Hakk’tan ve hayırdan ayrılmadan ve hainlerin hücum ve hakaretine aldırmadan davet ve hizmetine devam ettiğin için Seninle) o alay edenlere karşı Biz Sana kâfiyiz (ve yanındayız! Sevap ve şeref kazanman için bazı sıkıntı ve saldırılara uğratırız, ama asla Seni sahipsiz bırakmayız ve zalimlerin ezmesine fırsat tanımayız).

Hicr 96
Ki onlar, Allah ile beraber başka ilahları (birtakım aracıları ve tanrılaştırdıkları şahısları Cenab-ı Hakka ortak) kılmaktadırlar; onlar yakında (gerçeği ve başlarına geleceği) bilip-öğreneceklerdir (asla yaptıklarını yanlarına bırakmayacağız).

Hicr 97
Andolsun, onların söylemekte olduklarına karşı Senin göğsünün daraldığını biliyoruz (ama sabret, Seni zafere ulaştıracağız).

Hocam…

Şahidiz ki Sen;

Binlerce yıldır, insanların zayıf yönlerini çözmüş ve vesveselerini bu yönlerde kullanıp insanlığı ifsada-tuğyana sürükleyen şeytana ve şeytani düzenlere karşı nasıl bir mücadeleyle dünya ve ahiret saadetine ulaşılacağını; 100’ü aşkın eserlerinle, Milli Çözüm Dergisiyle, konferans ve sohbetlerinle her yolu deneyerek insanlara anlattın.

Öncelikle; Müslümanların şuurlu olmaları gerektiği için Allah’ın Kitabı Kur’an-ı Kerim’i günümüz şartlarına göre herkesin anlayacağı şekilde açıklayarak Meal-i Kerim’ini hazırladın ve farklı dillerde tüm insanlığın istifadesine sundun.

Aklıselim

Müspet Bilim

Tarihi Tecrübe ve Birikim

Vicdani Kanaat ve Tatmin

Evrensel Hukuk ve Adalet Prensipleri

İlahi Din ve Kur’an-ı Kerim endeksli Adil bir Düzen’i yeryüzünde hâkim kılmak ve şeytanın bu Siyonist sisteminden insanlığı kurtarmak için çabaladın, mücadele ettin.

“Halbuki Sen buna karşı onlardan bir ücret de istemiyorsun. Ancak O (Kur’an), âlemler için yalnızca bir “öğüt ve hatırlatmadır.” (En güzel ahlâkı ve en adil ahkâmı içermektedir.)” Yusuf: 104

“Andolsun Senden önceki elçiler de alaya alınmıştı da; o alaya aldıkları şey (İslam gerçeği ve İlahi intikam haberi), onlardan (Dini; şakalaşmaya ve karnaval aracı kılmaya çalışarak) maskaralık yapanları (sonunda) çepeçevre kuşatmıştı”. En’am: 10

“Sen Rabbini hamd ile tesbih et ve (O’nun kudret ve rahmeti karşısında) secde edenlerden ol. (Dosdoğru namaz kılanlardan, Allah’ın ahkâmına ve adalet nizamına tâbi ve taraf olanlardan ol; faizi, zina serbestliğini, Lut kavmi amelini (eşcinselliği), dalâlete düşmüş kitap ehlinin taklitçilik ve takipçiliğini kurtuluş sananlara aldırma ve korkma ki, Biz Senin yanındayız.)” Hicr: 98

 “Ve Sana yakin (yani ölüm) gelinceye kadar Rabbine kulluk ve ibadete (ve Kur’ani istikamete) devam et (ve kurtul ki, Biz herkesi sonunda mutlaka hak ettiğine ulaştıracağız!)” Hicr: 99

“Şu halde, Sana vahyedilene sımsıkı-tutun (Kur’an’a ciddiyet ve samimiyetle sarılıp Allah’a sığın); çünkü Sen dosdoğru bir yol üzerinde bulunmaktasın.

Ve şüphesiz O (Kur’an), Senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. (Hüküm ve hikmet kaynağıdır.) Siz ileride (onu anlama ve uygulama çabanızdan) sorulacaksınız.” Zuhruf: 43-44

“Şüphesiz, (Hakk’tan ve hayırdan ayrılmadan ve hainlerin hücum ve hakaretine aldırmadan davet ve hizmetine devam ettiğin için Seninle) o alay edenlere karşı Biz Sana kâfiyiz (ve yanındayız! Sevap ve şeref kazanman için bazı sıkıntı ve saldırılara uğratırız, ama asla Seni sahipsiz bırakmayız ve zalimlerin ezmesine fırsat tanımayız).” Hicr: 95

“Hatta ki (sonunda görevli) resuller (halktan) umutlarını kestikleri, (şeksiz ve şeriksiz iman edenlerin bile cihaddan ve davadan yan çizdikleri,) artık kesinlikle tekzip edilip benimsenmedikleri (kavimlerinin asla imana gelmeyecekleri ve Hakk davaya destek vermeyecekleri zan ve) kanaatinin (iyice yerleştiği) bir sırada, yardımımız onlara gelmiş (zafer kapıları açılıvermiştir. Böylece) Bizim dilediğimiz (ve desteklediğimiz) kimseler kurtuluvermişti. Azgın mücrimler takımından ise zorlu azabımız (ve intikamımız) asla geri çevrilmeyecektir. (Yani; bir avuç mücahit ve müstakim mü’minin, sayıca ve imkân bakımından en zaif ve en çaresiz göründükleri bir süreçte, onlar zafere eriştirilecektir.)” Yusuf: 110

Allah razı olsun hocam teşekkür ederiz, elinize emeğinize sağlık…

Artık Adil düzen devrimin zamanı çok yaklaştı ve Allah bir avuç sadıklarla Nurunu tamamlayacaktır inşaAllah.

Faydalı bir tedavi için önce iyi bir teşhis gereklidir. Hakkın safındayım demek için önce Hak dava hangisidir? sorusunu sormamız lazım gelir. Hucurat suresi 7. ayette Cenab-ı Hak bunu açıklamıştır: 
Ve bilin ki Allah’ın Resulû (Sünneti, hayat sistemi ve Nebevi prensipleriyle her zaman) içinizdedir. Eğer O, birçok işlerde sizin (keyfinize ve nefsi beklentilerinize) uysaydı, elbette sıkıntıya düşerdiniz. Ancak Allah size imanı sevdirdi, onu kalplerinizde süsleyip-çekici kılıverdi ve size inkârı, fıskı ve isyanı (Hakk davadan kopmayı) çirkin gösterdi. İşte onlar, (imanı ve İslam’ı seven, inkârı ve isyanı çirkin gören Müslümanlar) Hakk yolu bulmuş (irşad olmuş) kimselerdir. [Not: “Hakk dava”: İslami hükümler ve insani hedeflerle kurulan, Kur’an’a ve Sünnet’e dayalı bilimsel ve evrensel bir Adil Düzeni amaçlayan; inkârcılardan münafık din istismarcılarına, sağcılardan solculara, dış odaklardan işbirlikçi iktidarlara (kendi aralarında çıkar çekişmesi ve taassup hasetleşmesi yaşansa da) hepsince ortaklaşa “en ciddi tehdit ve tehlike” sayılan ve aleyhinde resmiyete dökülmemiş fiili bir ittifak kurulan ve şeytan şürekasınca asla sahip çıkılmayan ve destek olunmayan, hatta dağıtılmaya-kapatılmaya çalışılan hareket ve şahsiyet hangisi ise, işte her asırda Hakk Davayı O temsil etmektedir.] 

Hakkı tutup kaldırmak, hakkın izinde olmak, her durum ve şartta hakkı söylemek ateşten bir kordur. Ve iman kolay değildir, ispat ister, bedel ister. Efendimiz (sav) en büyük ibadetin haktan taraf olup bunu zalim hükümdarın zorbalık yapacağını ve sıkıntı vereceğini bile bile hakkı yüzüne çarpanların en büyük ibadetle müşerref olacağını müjdelemiştir. “Cihadın en faziletlisi, zâlim sultanın karşısında hakkı ve adaleti söylemektir.” (Ebû Dâvûd, Melâhim 17; Tirmizî, Fiten 13. Ayrıca bk. Nesâî, Bey’at 37; İbni Mâce, Fiten 20)

Ve her dönem hakkın safında olanlar pek azdır, yalnızdır, mazlumdur. Yusuf Suresi 103,106, 110 ve 111. ayetlerinde bu gerçeğe dikkat çekilmiştir. İnsanların çoğu Allah’a, vaadine ve zafere inanmayacaktır, inananların çoğu da şirk katarak inanacaktır. Allah’a, vaadine ve zafere sade inanmış bir azınlık üzerine, umutların kesildiği bir anda Allah nurunu tamamlayacaktır. (Arapçada ve arap toplumunda çoğunluk denilince %51 değil %80 ler ve üstü anlaşılır. İlk %80 inkarcı, kalan % 20’nin %80’i inanışına şirk katarak inanıyor, son kalan %4’ün % 20’si yani %1 inşallah zaferle müjdelenecek toplumdur.). Bu “şerefli yalnızlık” inananların imanlarına iman katmaktadır. 

Ve yine hakkı savunan inananları en çok çifte standartçı toplumlar uğraştırmıştır. Bu münafıklar aynı olay ve konu hakkında, şahıslara ve çıkarlarına göre farklı kıstaslara başvurarak, aykırı ve alâkasız ölçütler kullanıp zıt tavırlar takınarak müminlerle mücadele etmiştirler. Engellere, zorluk ve sıkıntılara rağmen Kuran-ı Kerim Allah’ın izni ile nice azların çoklara galip geldiğini ve geleceğini, duruşunu bozmayan inananlara mutlaka ve mutlaka zafer vereceğini haber verip müjdelemektedir.

Saf 8
Onlar, Allah’ın nurunu ağızlarıyla (kuru laf kalabalığıyla) söndürmek istemektedirler. Oysa Allah, Kendi nurunu tamama (başarıya) eriştirecektir; kâfirler hoş görmese bile (Kur’an’ın Adil Düzenini yerleştirip yürütecektir).

Saf 9
O ki, (elbette) Elçisini hidayet ve Hakk Din üzere gönderendir; öyle ki onu (Hakk Din olan İslam’ı) bütün dinlere (ve bâtıl düzenlere) karşı üstün ve galip getirecektir; (hatta) müşrikler hoş görmese bile (Allah bunu gerçekleştirecektir).

Ne mutlu tüm zorluklara rağmen emrolunduğu gibi dosdoğru olan Milli Çözüm erlerine… Ne mutlu şerefli yalnızlık yaşasa da kutlu sevdasından vazgeçmeyen sadık yiğitlere… Ne mutlu Ahmet Hocamızla omuz omuza olma şerefini yaşayan vefalı, vicdanlı ve vasıflı mücahid erenlere…

Kıymetli Hocam, Üstadım Ahmet Hocam. Yaktığınız Milli Çözüm meşalesi ile Elhamdulillah kervan yürüyor, Milli Çözüm erleri hak üzerinde mücadelede olduğundan her günü zafer biliyor ve yaşıyor. Bizlere imanı ve aşkı öğreten Sizlerin önderliğinde her sabah doğan güneşi heyecanla karşılıyor. Ve önderliğinizle dünya dönüşüme hazırlanıyor. Rabbim sizden razı olsun. Dünyada nasip ettiği gibi ahirette de dizinizin dibinde olabilmeyi bizlere nasip etsin. (Amin)

AMİİİNNN YA ZEL CELALİ VEL İKRAM AMİİİNNN!

EFENDİMİZİN (SAV) TAİF DÖNÜŞÜ ETTİĞİ DUA
 
“Allah’ım! Kuvvet ve kudretimin en zayıf hâliyle, elimdeki çare ve vasıtaların en basitiyle, insanların gözünde ifade ettiğim değersizliğimle Sana yalvarıyor, Sana sığınıyorum. Ey merhametlilerin en merhametlisi! Sen zulme uğramış tüm mazlumların Rabbisin. Sen benim de Rabbimsin. Beni kimlerin eline bırakıyorsun? Bana kaba ve sert davranan bir yabancıya mı, yoksa bana üstün kılacağın bir düşmana mı? Eğer Sen Bana gazaplı değilsen, başıma gelen eziyet ve işkencelere aldırmam. Fakat Senin esirgeyiciliğin bunları göstermeyecek kadar geniştir. Öfke ve gazabına uğramaktan; karanlıkları aydınlatan, dünya ve ahiret işlerini düzene koyan Zât’ının nuruna sığınırım! Sadece Sana sığınır ve Senin rızanı dilerim. Bütün kuvvet ve kudret ancak Sendendir, Ya Rabbi!” 

AMİİİNNN YA ZEL CELALİ VEL İKRAM! AMİİİNNN!

ÖZEL YAZILAR

YORUMLAR

Son Yorumlar
47
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx
Paylaş...