Yahudi samanıyla beslenen Fitnetullah Hoca tarafından desteklenen Zaman Gazetesinin yalaka ve yalama yazarlarından Salim Uslu; zalim ABD'ye uşaklığını ve Siyonist İsrail aşıklığını, Erbakan düşmanlığı şeklinde ortaya koymuştu.
1.8.2007 tarihli yazısında: Erbakan Hoca'nın Siyonizm ve emperyalizm aleyhindeki sözlerini mesnetsiz bıraktığını ve AKP'ye yönelik tenkitlerinin tutarsızlığını söyleyip, Siyonist Yahudilerin başarı sırlarını sıralayarak; dolaylı biçimde bu Yahudilerle asla baş edilemeyeceğini, öyle ise teslimiyet gösterilmesi gerektiğini savunmuştu..
Allah yerine Amerika'ya tapınan, Peygamber yerine Papaya kapılan, Iraklı ve Filistinli mazlum Müslümanların feryadına kulak tıkayan, bir sefer olsun, barbar Amerika'yı ve İsrail şeytanını kınamaya bile yanaşmayan, çağımızın İbni Sebesi Fitnetullah Gülen şebekesi, aslında Erbakan Hoca'nın şahsında; Siyonist Yahudileri ve emperyalist Haçlı sürülerini lanetleyen ve bunlarla dost olanların münafıklığını ilan eden Kur'ani hakikatlere duydukları gizli kinlerini kusmuştu…
Ama çok yakında Allah'ın vadinin gerçekleşeceğini, değil piyon AKP'nin ve F. Gülen'in patronu ABD ve İsrail'in bile çökeceğini unutmuştu…
Halbuki bu şuursuz ve sorumsuz köleler, bugünkü konumlarını bile Erbakan'a borçluydu. Çünkü Siyonist güçler ve masonik işbirlikçiler, toplumu Erbakan'ın gerçek İslam palanlarından ürkütüp oyalamak için, Fitnetullah'ın layt ve gevşek İslam safsatasına sahip çıkıyordu. Ve yine Milli Görüş'ün her yönden bağımsız ve kalkınmış, yeni ve adil bir dünya projelerini aksatmak için, dava dönekleri AKP'yi kullanmak zorunda kalıyordu.
Erbakan Hoca seçim öncesi yaptığı tarihi uyarılarında: AKP'nin sözde barışçıl amaçlarla Lübnan'a yolladığı askerlerimizin, gerçekte İsrail'i hezimete uğratan Hizbullah'ın elindeki silahları toplamak ve böylece İsrail'in işini kolaylaştırmak üzere gönderildiğini ısrarla vurgulamıştı. Türk askeriyle Hizbullah milislerinin kapıştırılması için de çeşitli bahaneler tezgâhlanacağını, ancak bütün bunların başlaması içinde AKP'nin bu seçimleri kazanıp iktidarda kalmasına çalışıldığını hatırlatmıştı.
AKP'nin imzaladığı:
"ABD-Türkiye Ortak Vizyon Belgesi ile Lübnan Tezkeresinin, ilk bakışta görülemeyen bir çok gizli boyutu vardır. ABD-Türkiye Ortak Vizyon Belgesi: aslında Amerika'nın, Orta Doğudaki kaynaklara el koymak için dizayn ettiği Büyük Orta Doğu Projesi BOP ile İsrail'in, Orta Doğu'da, Nil ile Dicle ve Fırat Nehirleri arasındaki topraklarda İmparatorluk kurmak için yaptığı Büyük İsrail İmparatorluğu Projesi BİP'in önündeki engelleri ortadan kaldırmak ve Tabi Orta Doğu'nun en güçlü ülkesi olan Türkiye'yi yanına alıp, onun gücünü kullanmak için düzenlenmiş bir anlaşmadan başka bir şey değildir ve bu belge; Müslüman Bay Başbakan Tayyip Erdoğan ile Müslüman AKP yetkililerinin iktidarlarını devam ettirme adına Türkiye'yi, Hıristiyan ve Yahudi patronlarına satmak için düzenledikleri bir satış ve bir ihanet belgesidir.
Yukarıda işaret ettiğimiz gibi, zemini bilerek ve istenerek hazırlanmış Lübnan tezkeresinin de birçok gizli boyutu vardır. Bu gizli boyutların ilki, halkı Müslüman fakat çoğunlukla Şii olan İran ve Alevi Arapların çoğunlukta olduğu Suriye ile ikincisi de Güney Doğu Anadolu Bölgemiz ve bu bölgemizin sınırları içerisine alınması planlanan Büyük Kürdistan Devletinin kuruluşu ile ilgilidir.
Hiç kimsenin, hiçbir şekilde şüphesi olmasın ki, Amerika, İngiltere ve İsrail üçlüsü ile Türkiye'de iktidar olan Amerikan İslamcısı AKP arasında, AKP'nin iktidarını destekleme karşılığında Türkiye'yi Orta Doğu'da büyük bir savaşa sokma anlaşması yapılmıştır.
Bu anlaşma ile AKP'nin, iktidarda kalma karşılığında yüklendiği misyon; Türkiye'nin gücünü seferber ederek Arap dünyası ile Şiiliği, ABD, İngiltere ve İsrail'in çıkarları doğrultusunda biçimlendirmektir. Bu kolay bir şey midir? Elbette ki değildir ve hiç şüphe yok ki faturası düşünülemeyecek kadar ağır olacaktır. Orta Doğuda çıkartılacak bir savaşta, kelimenin tam anlamı ile kan gövdeyi götürecek ve hiç kimsenin şüphesi olmasın ki en azından on milyon Müslüman'ın kanı akıtılacaktır. Bu savaşın bölgeye olacak olumsuz etkileri sadece bununla kalmayacak, Türkiye'nin bölünüp parçalanmasına ve İsrail'in; Türkiye'nin denetimindeki su kaynaklarıyla Doğu Anadolu ile Güney Doğu Anadolu'daki barajlara el koymasına neden olacaktır. Orta Doğu'da planlanan büyük savaşın yükü, hiç kuşku yok ki, irticacı başı Tayyip Erdoğan'ın, "Camiler kışlamız, kubbeler miğferimiz ve minareler süngümüz" diyerek çevresine toplamaya çalıştığı saf Müslümanlara, yüz bine yakın vatandaşını dolandıran yeşil sermaye temsilcisi YİMPAŞ'çılara, özel ilgi ile akıl almayacak kadar zenginleşen birkaç eşli tarikat istismarcılarının, turizm cennetlerinde jet skiye binerek trilyonları götüren din baronlarına, sahtekârlık, kanunsuzluk ve yolsuzluk yapılarak ihale verilen müteahhit yandaşlarla, AKP Bakanları ile Milletvekilleri ve onların yakınlarının değil, asil Türk milletinin sinesinden çıkmış Türk Silahlı Kuvvetlerine yüklenmeye çalışılacaktır. Bu hiç olacak şey midir, Yoksa onlar; Türk Silahlı Kuvvetlerinin, böyle bir tezgâha düşmeyecek kadar milli görüş sahibi olmadığını mı sanmaktadır. Erbakan Hoca'nın önemle ve özellikle dikkat çektiği gibi Lübnan'daki Türk askerlerine, ABD, İsrail ve İngiliz güçlerinin, İran, Suriye ve Hizbullah süsü verecekleri son derece inandırıcı saldırılar ile başlayacak, sonuçta Lübnan'da çok ağır kayıplar verecek olan Türkiye; Suriye, İran ve Hizbullah'la savaşacağı bir zemine taşınacaktır. İşte ABD, İsrail ve İngiltere ile AKP'nin tezgâhı budur. Onlar ne yaparlarsa yapsınlar ve neye inanırlarsa inansınlar, zaman her şeyi gösterecek ve Atatürk, cumhuriyet ve laiklik düşmanı irticacı başı Tayyip Erdoğan ile AKP'nin, iktidarlarını sağlama alma adına, Kemalist Türk Silahlı Kuvvetlerini kullanıp kullanamayacakları veya zarar verip veremeyecekleri ortaya çıkacaktır. Türk Silahlı Kuvvetleri; iktidarda kalmak için Türkiye'nin bölünüp parçalanması misyonunu yüklenen, Türkiye'nin bütünlüğünü, Türk halkının mutluluğunu istemeyen ve cumhuriyet değerlerini içine sindiremeyen hiçbir kişi veya hükümetin emrinde değildir, asla ve asla da olmayacaktır. Onun için hiç kimse veya hiçbir hükümet Türk Silahlı Kuvvetlerini kullanamayacak, gizli düşünce ve pis tezgâhlarıyla baş başa kalacaklardır. ABD, İsrail, İngiltere ve AKP'nin birlikte tezgâhladıkları, Türkiye, İran-Suriye-Hizbullah savaşının finansmanı da başta İsrail olmak üzere, Şii düşmanı olan Sünni Suudi Arabistan, Katar ve Kuveyt ile diğer körfez ülkeleri tarafından karşılanacaktır ve Başbakan Bay Tayyip Erdoğan, ABD-İsrail ve İngiltere üçlüsünün isteği üzerine, bu ülke ileri gelenleri ile çeşitli gizli anlaşmalar yapmıştır. Savaş baronları ve rüşvetçiler, şimdiden avuçlarını ovuşturmaya başlamışlardır. Çünkü onlar, savaşın kısa süreceğini ve savaş sonunda da, Türkiye'de kurmak istedikleri Ilımlı İslam kurallarına dayalı yönetimi, yani Amerika ve İsrail güdümlü bir hükümeti kurarak başına geçeceklerine inanmakta, ABD, İsrail ve İngiltere'nin kendilerine vereceği desteklere güvenerek de pervasız davranmaktadır. |
Kendilerine dokunulmasını önlemek amacıyla Ortadoğu'da yapılacak bu savaşı finanse etmeye soyunmuş, Suudi Arabistan, Katar ve Kuveyt'in Türkiye'nin masraflarını karşılayacaklarına inanmak da son derece akılsızcadır.
Sonuç olarak sahte Hıristiyan ABD ile İngiltere, yanına sahte Yahudi İsrail ile sahte Müslüman AKP'yi alarak Orta Doğu'da bu tezgâhı kurmuştur. Şüphe yok ki amaç da, Müslüman gücü ve parasıyla, Müslüman'ı Müslüman'a kırdırmak, tabi bunu yaparken de savaşacak olan tüm ülkelere, ayrım yapmadan bol bol silah satmaktır. Silah pazarlaması da, ABD Başkanı George W. Bush'un, "Teröristlere karşı etkili bir savaş verebilmek için, yeni teknoloji ürünü silahlar kullanmak gereklidir. Yoksa kesinlikle başarılı olunamaz' şeklindeki beyanatı ile şimdiden başlamıştır.
Bu beyanat, Amerika'nın terör örgütlerine yeni teknoloji ürünü silahlar sattıklarını açıkça ortaya koymaktadır. Esasen dünyadaki silah ve harp malzemesi üretiminin % 95'ine yakınını gerçekleştiren Yahudilerin güdümünde olan Amerika, herkesin bildiği gibi dünyada kurulu olan yüz terör örgütünden doksanını kurmuştur ve onları, PKK örneğinde olduğu gibi, istediği zaman, istediği yerde ve istediği gibi tepe tepe kullanmıştır, kullanmaktadır.
Amerika'nın, Kuzey Irakta konuşlandırıp güçlenmesini sağladığı PKK'nın, İsrail'in, yani Yahudilerin imal ettikleri silah ve harp malzemelerini kullandığını, Türkiye ne yaparsa yapsın, Amerika'nın PKK'ya zarar vermeyeceğini artık bilmeyen yoktur. Ancak Tayyip Erdoğan, Türkiye'yi, Amerika'nın PKK'yı yok edeceği yalanı ile oyalamaya çalışmaktadır.
Düşünebiliyor musunuz? Bundan güzel, bundan harika ve bundan kârlı bir tezgâh olabilir mi? Ortadoğu, Müslüman'ı Müslüman'a kırdırarak ele geçirilecek, üstelik de onlara silah satılarak korkunç paralar kazanılacaktır.
Bu savaşa ön ayak olacak, sahte Müslüman siyasiler, silah satışlarından kim bilir ne kadar yüzde alacaklardır? Böyle işlerin, komisyonsuz yapıldığı nerede görülmüştür ki? Bakınız! bu söz ve suçlamalar; bir kişiye, birkaç kişiye veya belirli bir düşünce sahibi topluluğa ait söz ve suçlamalar değildir. Bunları dedikodu olarak değerlendirmek de, en azından böylesine büyük bir soruna verilmesi gereken önemi vermemek olur. Çünkü sonuçta, on milyonlarca Müslüman'ın kanı akıtılacaktır.
Sonra bu sözler, neden Suriye veya İran üst düzey yetkilileri ile bu ülkelerdeki iktidarda olan partiler için söylenmiyor da, Müslüman Başbakan Bay Tayyip Erdoğan ile Başkanlığını yaptığı AKP için söyleniyor? Bunun elbette ki bir değil, onlarca ve hatta yüzlerce nedeni olmalıdır ve de vardır. Siz eğer kalkar da, yolsuzluk ihbar eden namuslu ve şerefli bir Milletvekilinizin bu asil ve erdem dolu davranışını, teşekkürle karşılayacağınız yerde, sanki AKP'de namuslu ve dürüst milletvekillerine yer yok der gibi, o milletvekilini apar topar disiplin kuruluna verip partiden ihraç ettirdikten sonra, olanları umursamadan ülkeyi yolsuzluk ile suç batağına batırmaya pervasızca devam ederseniz sonunuz karanlıktır. Başka ne bekleyebilirsiniz ki? Yolsuzluk ihbar eden şerefli ve namuslu bir partiden ihraç ettiren AKP nasıl bir sona layıktır? Böyle bir şeyi de, kimin veya kimlerin yapabileceğini bu millet artık anlamalıdır.28[1]
Büyük İsrail'in kurulması için hazırlanan ana senaryo:
Sevr Antlaşması
Sevr anlaşması, Osmanlı'nın önüne Büyük İsrail'i kurmak için konulmuştur. Fakat, Anadolu'nun inançlı evlatları buna müsaade etmediler. İstiklal Savaşımızla birlikte Selçuklular'ın ve Osmanlılar'ın torunları olarak ırkçı emperyalizmin "Büyük İsrail'in bir parçası" saydıkları Güneydoğu Anadolu'muzu ve bütün yurdumuzu istilacı zalimlerden kurtardılar. Ancak bu planı sürdürmeye çalışan Siyonistler ve onların işbirlikçileri şimdi de önümüze BOP (Büyük Ortadoğu Planı) adıyla yeni bir senaryo koyuyorlar.
İttihat ve Terakki Fırkası'nın başında bulunan Cemal, Enver ve Talat Paşaların ülke yönetiminde söz sahibi olmaları Osmanlı Devleti'nin sonunu hazırlamıştı. Enver Paşa'nın Harbiye Nazırı olması ve daha sonra da Başkomutanlık görevine getirilmesiyle birlikte Osmanlı İmparatorluğu'nda entrikalar daha da arttı. Osmanlı'yı zor durumlarda bırakan garip gelişmeler oldu. Alman hayranlığı herkesçe bilinen Enver Paşa, bu ününü ittifaklarıyla da pekiştirdi. Enver Paşa bu anlaşmaları öyle gizli saklı yaptı ki bundan ne Padişahın haberi oldu ne de hükümetteki bazı üyelerin. İki Alman zırhlısının hiçbir yetkiliye takılmadan Çanakkale Boğazı'ndan Marmara'ya girmesini, Enver Paşa arkadaşlarına mütebessim bir ifadeyle, "Bir oğlumuz oldu!" diyerek duyuracaktı.
Birinci Dünya Savaşına girişimiz ise Enver, Cemal ve Talat Paşalar ile Alman Amiral'i Souchon'un tertibidir. Bu dört adamın hazırladığı plan gereğince, içlerinde iki Alman zırhlısı bulunan Osmanlı donanması Karadeniz'e çıkacak Rus donanmasını ve sahillerini topa tutacaktı. Bu plan başarıya ulaştı. Şer çetesi, Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'na sokmayı başardı. Bu sabataist Yahudi dönmesi Sarıkamış'ta yüz bin Mehmetçiğin dolaylı katili Enver'de, en az Fitnetullah Gülen kadar sahte İslamcı ve Devlet Bahçeli'den daha hararetli bir Turancıydı. Büyük zorluklar ve kayıplarla geçen Birinci Dünya savaşı biterken, 19-26 Nisan 1920'de, Osmanlı topraklarının paylaşılması ve Türkiye ile yapılacak olan Sevr Antlaşmasının şartlarını hazırlamak için, İtalya'nın San Remo şehrinde bir konferans toplandı. İngiltere başbakanı, Fransa başbakanı, İtalya başbakanı ile Japonya, Yunanistan ve Belçika temsilcilerinin katıldığı konferansta Birinci Dünya Savaşı'ndan mağlup olarak çıkan Osmanlı Devleti topraklarının ve Ortadoğu petrollerinin paylaşılması görüşüldü ve Sevr Antlaşması'nın şartları hazırlandı. San-Remo Konferansı'nda, Osmanlı Devletinin Asya ve Kuzey Afrika'da bulunan Arap toprakları üzerindeki bütün haklarından vazgeçmesi, bağımsız bir Ermenistan'la özerk bir Kürdistan'ın kurulması kararlaştırıldı. Ayrıca Osmanlı Devleti'nin eski Suriye topraklarında iki A tipi manda teşkil edilerek Suriye ve Lübnan'ın Fransa, Filistin'in ise İngiltere'nin idaresine bırakılması Irak topraklarının da İngiltere'nin mandasına girmesi istendi. Teşkil edilen A tipi manda idaresi, söz konusu ülkelerin bağımsız sayılmasını, kendini idare edebilecek siyasi olgunluğa erişinceye kadar manda otoritesi altında kalmasını öngörüyordu. (Tıpkı bugün Afganistan ve Irak'ta olduğu gibi) Konferansta ayrıca İngiltere ile Fransa arasında bir petrol anlaşması imzalanarak Musul'un İngiltere'nin Irak manda bölgesine dahil edilmesi, Fransa'ya Irak petrollerinden % 25 hisse verilmesi ve petrol taşıma kolaylıkları tanınması sağlandı. Almanya ile Fransa arasındaki meselelerin de ele alındığı konferansta Almanya ordusunun büyütülmemesi gerektiği de karara bağlandı. Ardından ülkeyi batıran, başta Enver, Talat ve Cemal dönmeleri gizlice ve şerefsizce yurt dışına kaçacak ve bütün suç ve sorumluluk, yalancı tarihçiler tarafından, savaşın bitiminden 3-4 ay önce padişahlığa getirilen Sultan Vahdettin'in üstüne yıkılacaktı. |
San Remo Konferansı'nda tespit edilen şartların müzakere edilmesi için heyet isteyen galip devletlerin bu isteğine eski sadrazam Tevfik Paşa'nın başkanlık ettiği ve Dahiliye Nazırı Reşid bey, Maarif Nazırı Fahreddin bey ile Nafia Nazırı Cemil Paşa'dan müteşekkil bir heyet yollandı.
Heyetimiz gerek giderken gerekse orada bulunduğu süre içinde hiç de hoş olmayan muamelelere maruz kaldı. Hatta bu heyetin "Biz buraya hapsolunmaya mı geldik yoksa sulh konferansında bulunmaya mı?" sözlerine Fransız delegesinin verdiği cevap bir hayli düşündürücüdür. Fransız delegenin sözleri aynen şöyledir: "Efendiler! Siz harbe sebepsiz girdiniz. Çanakkale'yi yıllarca kapatarak savaşın dört sene daha uzamasına sebep oldunuz. Bugün size teklif etmekte olduğumuz antlaşma şartları çok ağırdır. İçindeki maddeleri asla müzakere ve katiyyen münakaşa etmeyeceğiz. Kül halinde ve aynen kabul eylemenizi istiyoruz" Bu sözlerden sonra delegenin heyetimize uzattığı bir tomar kağıtta Osmanlı'nın idam fermanı vardı. Galiplerin mağluplara zorla kabul ettirdiği Sevr Antlaşması 10 Ağustos 1920'de Damad Ferit Paşa'nın sadrazamlığında Paris'te imzalandı.
Heyetimizin eline tutuşturulan idam fermanı İstanbul'da Heyet-i Vükela'ya (Bakanlar Kurulu) tasdik ettirildi. Ancak Sultan Vahideddin'in bütün tehdit ve baskılara rağmen kabul etmediği Sevr Antlaşması, Ankara'daki Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından da onaylanmadı. Batılı devletler arasında da Yunanistan'dan başka onaylayan çıkmadı. Böylece antlaşma hukuki geçerlilik kazanmadı ve yürürlüğe sokulamadı. Ancak eşbaşkanlığını Recep T. Erdoğan'ın yaptığı BOP projesi, Sevr'in devamı ve tatbikatıydı..
Sevr'in bazı maddeleri
Paris'te hazırlanan Sevr antlaşmasında 433 madde bulunmaktaydı. Bunların en önemlileri ise şunlardır:
- Osmanlı Devleti, İstanbul ve çevresi ile Anadolu'da küçük bir toprak parçasından ibaret olacak, fakat Osmanlılar, antlaşma hükümlerine saygı göstermezlerse ve uymazlarsa, İstanbul da ellerinden alınacak. Osmanlı sınırları, Trakya'da Midye'nin çok daha doğusundan başlayarak Büyük Çekmece Gölü'ne inecek, bu hattın batısında kalan Trakya, Yunanistan'a verilecekti. Güney sınırı ise, İskenderun Körfezi ile Antalya Körfezi arasında bulunan Karataş Burnu'ndan başlamak suretiyle Antep, Urfa ve Mardin'i dışta bırakarak Irak sınırına varacak.
- Boğazlar, savaş zamanında bile bütün devletlerin gemilerine açık bulundurulacak ve özel bir bayrağı ve bütçesi olan bir Avrupa komisyonu tarafından kontrol altında tutulacak.
- İngiliz, Fransız, İtalyan ve Japonlardan kurulacak bir komisyonun adli kapitülasyonların yerine geçmek üzere, koyacağı bir usulü Osmanlılar kabul edecekler. Kapitülasyonlardan bütün müttefik uyrukları yararlanacak.
- İngiliz, Fransız, İtalyan ve Osmanlılardan kurulacak bir komisyon, Türkiye'nin servetini düzenleyecek, bütçe üzerinde son sözü söyleyecek, Türk parasının cins ve miktarını belirleyecek ve bu komisyonun onayı olmadıkça Osmanlı Devleti iç ve dış borç alamayacak. Yıllık gelir, bu komisyon tarafından, komisyonun ve işgal kuvvetlerinin masrafları, savaş sırasında zarar görmüş olan Müttefik Uyruklarının zararları için ayrıldıktan sonra geri kalan, Osmanlılar için harcanacak. Osmanlı Üyeleri, bu komisyonda yalnızca danışman olarak bulunacak.
- Azınlıklar, her derecede okul açabilecek ve eğitimde bağımsız olacak.
- Türkiye'nin askeri kuvveti, 10.000'i jandarma olmak üzere 50.000 olacak ve top bulunmayacak. Subayların %15'ini Müttefik veya tarafsız devletler subayları oluşturacak, zorunlu askerlik hizmeti olmayacak.
- Osmanlı Donanması sınırlı olacak, askeri uçak bulunmayacak. Türk Silahlı Kuvvetleri, Müttefik komisyonlarının kontrolüne sokulacak.
- Antlaşmanın uygulanmaya başlamasından bir süre sonra Kürtler, Doğu Anadolu'da bağımsız bir kuruluş meydana getirmek isterlerse ve onların bu istekleri "Cemiyet-i Akvam" (Birleşmiş Milletler) tarafından kabul edilip, Osmanlılara tavsiye edilirse Osmanlılar, bu tavsiyeye mecburen uyulacak.
- Van, Erzurum, Bitlis ve Trabzon İllerinin bulunduğu alanda, bir Ermenistan Devleti kurulacak, sınırlarının tayini Amerika Birleşik Devletleri Başkanı'nın hakemliğine bırakılacak.
- Hicaz, bağımsız bir devlet olacak, Osmanlılar, Mısır üzerindeki bütün haklarından vazgeçecek, Suriye, Irak ve Filistin için alınan bütün kararları da onaylanacak.
- On iki Ada İtalyanlara, Akdeniz'deki diğer adalar da Yunanlılara bırakılacak.
- İzmir, Türkiye'de kalacak, fakat Osmanlı Devleti, egemenlik haklarını Yunanistan'a bırakacak, İzmir Kalelerinden sadece birinde Türk Bayrağı dalgalanacak.
Peki, ey soysuzlar!
Bugün AB hayali ve BOP projesiyle ve AKP eliyle gerçekleştirilmeye çalışılanlar aynen bunlar değil midir?
[1] (Bak: Hedefteki Türk Silahlı Kuvvetleri İsmet Elçioğlu Nergiz yy 1. Baskı sh:172-177)

CÜBBELİ AHMET “BEL’AM”CIK’I VE MAHMUT EFENDİ YAKINLARINA UYARI!
FETULLAH GÜLEN DOSYASI
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
Dünyanın Fikri Değişimi Türkiye’den, FİİLİ DEĞİŞİMİ İSE FİLİSTİN’DEN BAŞLAMIŞTIR!
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
OĞUZHAN ASİLTÜRK’ÜN ERBAKAN’A İFTİRALARI
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
Yahudi kucağında keramet satan O ırzı kırık, sahte; ermişe lanet! Hem parsel parsel elden; giderken…
Ve bekleyin göreceksiniz, Kur’an’ın İsrâ Suresi 4-7 ayetlerinde haber verildiği gibi, İslam coğrafyasının çıbanbaşı ve…
BUGÜN "HAMAS"SIZ KURULMAK İSTENEN BİR GAZZE VAR. O HAMAS VAR YA O HAMAS AZİZ ERBAKAN…
Atatürkçülük adına uydurulan Kemalizm sizi kurtarmaya yetecek mi? “Bugünün Türkiyesi’nde, AKP hükümeti ve yandaşlarının hemen…
Siyonist Merkezler, Türkiye için yeni bir izm arayışlarına başlamışlardı 40 sene önce diyebiliriz... Hatırlayınız Üstad…
A'raf 2 (Bu Kur’an öyle) Bir Kitap'tır ki Onunla (insanları) uyarman için ve mü'minlere bir…
Bil ilimsiz, irfansız; yol yok ümrana Ya Kur’an’a uyarız, ya da buhrana İslamsız bütün yollar,…
"...Kula kulluğu bozan, cumhuriyettir İslam’a uygun nizam, çün hürriyettir..." Ne güzel mısralar! İşte aydın olmak…
AHZAP SURESİ 67. AYETİ KERİME TAM DA BU KİMSELERDEN BAHSETMEKTE. LANET OLSUN KAFİR VE ZALİM…
İmam Gazali'nin Nasihatül Mülük (Hükümdarlık Ahlakı) adlı eserinde Yöneticilere yaptığı uyarılardan birisi de şöyledir: "Kalbinde…