YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
69201cd087f43
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 4 7
Bugün : 6335
Dün : 45549
Bu ay : 859059
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45262880
IP'niz : 216.73.216.128

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

Bu gazetenin ilk sayısı elimize geçtiğinde, “Milli Birlik” adını ve terörist başıyla yapılan pazarlıkların manşete taşındığını görünce derinden bir oh çekmiş, sevinip ümitlenmiş ve “haydi inşallah..” demiştik. Ama Milli Birlik Hareket Bildirgesini ve diğer yazılıp çizilenleri okuyunca, maalesef hayal kırıklığına uğramış ve yeni bir bebeğin yine ölü doğduğunu görmenin talihsizliğini yaşayıvermiştik.

İşte tespitlerimiz:

1. Komünistliğe ve sosyalistliğe geçiş aracı gibi kullanılan Atatürk istismarcılığı ve Kemalizm sahtekârlığı:

Habip Hamza Erdem, Atatürk Milliyetçiliği başlıklı yazısında:

“Yeni Dünya Düzeni’nde “izm”lere yer verilmeyecekti.

“Yeni Dünya Düzeni” deyimi pabucuma, baboşuma, yani Baba Buş’a atfedilir ama Ronald Raegan- Margarat Taetcher’la başlar.

Türkiye’de bu Kemalizm yerine Kenanizm’i koymakla başlamıştır.

Kenanizm’den önce Türk ve Kürt solcuları Kemalist idiler.

Kemalizm’i de aşarak sosyalizmi “birlikte” kurmak için çok uğraştılar.

Türkiye’de Kenanizm Türk solcularının sosyalizm umutlarını, Berlin Duvarı’nın düşüşü de Kürt solcularının sosyalizm umutlarını tüketti” diyordu.

Böylece:

a)  Milli Birlik Hareket’çilerinin; aslında Kemalizm’i de aşarak, yani onu bir basamak gibi kullanarak, SOSYALİZMİ KURMAK için çırpındıklarını itiraf ediyordu.

b)  12 Eylül 1980 hareketine, “Şayet bu müdahale olmasaydı, Türkiye solcu komünistlerin eline geçecek noktaya ulaşmıştı” gözüyle bakılıyordu ve Sosyalist devrime engel saydıkları için Kenan Paşa’ya karşı çıkılıyordu.

Ve yine Altan Arısoy, Kuşatılan Ülke Türkiye yazısında::

“Birleşmiş Milletler örgütünün 200 dolayında üyesi vardır.

Türkiye en güçlü 20 devlet arasındadır. Bu başarının onuru Kemalist Cumhuriyetindir…

Türkiye Batı’nın değerlerine sahip olmak ve onu da aşmak için canını dişine takarak uğraşıyordu.

Oysa bugün Batı’nın örnek alınması gereken değerleri hiç umursanmamaktadır..” diye sızlanıyordu. Oysa aynı argümanlara AKP bunlardan daha çok sahip çıkıyor ve savunuyordu. Üstelik madem bu “Milli Birlik hareketçileri” de örnek ve hedef olarak Haçlı Batıyı alıyordu, o halde AB’ye giriş heveslerine niye karşı çıkılıyordu? Üstelik Bay Altan Arısoy, ya cahillikten veya cinliğinden bir olayı çarpıtarak aktarıyordu. Keçecizade Fuat paşa Meşhur bir MASON’du. “Şu Osmanlı ne sağlam bünyeli ve kuvvetli bir devlet ki, siz gâvurlar dışardan, biz yerli masonlar içeriden saldırdığımız halde, üç asırdır yıkamıyoruz” sözlerini de yine özel bir Mason toplantısında söylüyordu. Sahi, Atatürk’ün “Kökü dışarıda fesat ocakları ve hain Yahudi uşakları” oldukları gerekçesiyle kapattığı şu Mason Locaları hakkında, niye MBH’ciler tek bir kelime etmiyordu?

2. MBH’cilerin Milliyetçilik İstismarı:

Atatürk’ten sonra sulandırılıp cılkı çıkartılan, asıl amacından ve özel şartlarından uzaklaştırılıp dinsizlik despotizmine bahane yapılan ve malum CHP’nin amblemi olan:

  • Cumhuriyetçilik
  • Milliyetçilik
  • Halkçılık
  • Laiklik
  • Devletçilik
  • Devrimcilik ilkelerini diriltecekleri vurgulanarak yapılan bir çağrıda:

“Çağrımız tüm eğilimlerden Ulusal güçlerin tümünedir.

Çağrımız Tüm Yurttaşlara.

Çağrımız tüm Yurtseverlere, Sosyalistlere, Milliyetçilere, Muhafazakarlara, Sosyal demokratlara, Feministlere…..

Çağrımız Laiklere,

Çağrımız Kadınlara, erkeklere, Gençlere, Yaşlılara,

Çağrımız yurt dışındaki vatandaşlarımıza,

Çağrımız İşçiye, Memura, Esnafa, Üretene, çalışana, Milli sanayiciye..

Çağrımız öğrenciye, öğretmene, akademisyene, meslek örgütlerine, demokratik kitle örgütlerine, siyasal partilere, aydınlara, yazarlara, sanatçılara…

Çağrımız Kentliye, Köylüye,

Çağrımız Tüm Antiemperyalistlere, Tüm Milli Güçleredir.”[1]

Denilerek, hemen her kesim, malum ve meşhur sıfatlarıyla hatırlanırken, hayret nedense bu Milletin kahir çoğunluğunu oluşturan dindar kesimler söz konusu bile edilmiyor, dile bile getirilmiyordu. Oysa farklı kültür ve kökenden değişik kavim ve kabileleri, bugün Anadolu’da Millet yapan mayanın İSLAM olduğunu herkes biliyordu. İçinden İslam çıkarılan veya sadece aksesuar olarak kullanılan bir Milliyetçilik, Irkçılığın ta kendisi oluyordu. Ve işte bu yüzden aziz Milletimizden asla rağbet görmüyordu. Zaten bu nedenle yazımızın başlığı “Komünist ve faşist karmaşaya Milli Birlik Kılıfı” koyulmuştu.

3. MBH’cilerin, Türban üzerinden İslam Düşmanlığı:

Av. Mehmet Duran’ın, “Füze kalkanı Türbanla Örtülüyor” yazısında oldukça önemli ve gerçekçi tespitler yapılıyor:

“Ey Kardeşim, uyan.. uyan da; yetsin artık türbanını, başörtüsünü kullandırdığın!. Yetsin artık dinini kullandırdığın!.

Yetsin artık sen örtüler altında yatırılırken vatanının bunca olanaklarını sattırdığın!

Bu defa da türbanını, Amerikan Füze kalkanına,

Ve işin devamına örtü yaptırma!?

********

Her zaman yazar, söylerim:

İyi bil ki küfür; gerçekleri örtmek, halk tarafından görülmesini engellemek demektir!

Aziz kardeşim! Lütfen…!

“Akıl var; yakın var…!? Rica ediyoruz; yalvarıyoruz… Başörtüsünü küfre alet ettirme! Sonsuz maneviyatını, yıllardır döktüğün kanı ve bu kutlu vatanı, çiğnettirme! Bir Müslüman böylesine aymaz olmaz; unutma! Ve vatanseverler… Askerlerimizin başına çuval geçirenler. Hepimizin başına, türban geçirecekler..! Unutma..!”

Diyerek başörtüsü ve dindarlık görüntüsüyle ülkemize, devletimize ve geleceğimize yönelik hıyanetlere dikkat çekiliyordu. Ancak başörtüsünün veya Türbanın; inancımızın bir gereği ve halkımızın geleneği olduğu için, her kurum ve konumda isteyen her Müslümanın rahatlıkla kullanma özgürlüğüne sahip çıkılacağına, bu temel inanç ve insan hakkına saygı duyulacağına ve iktidara geldiklerinde bu doğal ve sosyal olguya imkân sağlayacaklarına dair, tek bir kelime edilmiyordu.

Hatta, Prof. Alpaslan Işıklı, Milliyetçilik başlıklı yazısında:

“Bizim bu özelliğimiz, “yetmiş iki milliyeti bir sayma” felsefesi üzerinde biçimlenmiş olan Anadolu hümanizmasının doğal uzantısıdır. Bu özelliğimizde elbette ki İslam’ın temel öğretisinden kaynaklanan izler de bulunmaktadır. İslam derken, kuşkusuz, günümüzde türban ve sakal görüntülerine dayalı bir ayrımcılık merakının tutsaklığındaki aksesuar Müslümanlığını veya kimin eseri olduğu şüpheli olan Usame Bin Ladin türü teröristleri düşünmememiz gerekir. İslam derken, ilk ezanı Bilali Habeşi’ye okutarak, insanlar arasındaki renk farkının inanç ortaklığından kaynaklanan birlikteliğe engel teşkil etmeyeceğini vurgulamış bulunan Hazreti Muhammet’in bu tavrında yansıyan İslam’ı düşünmemiz gerekir.”

Sözleriyle, Anadolu’da yetmiş iki Milleti kaynaştıran kimyanın “Anadolu Hümanizması”nın bir uzantısından kaynaklandığını, İSLAMIN TEMEL ÖĞRETİLERİNDEN DE BAZI İZLER TAŞIDIĞINI iddia edecek kadar, tarihi ve tabii gerçekleri çarpıtan safsatalar üretiyordu. Bay Prof. bunlarla da yetinmiyor:

“Kuşkusuz günümüzdeki türban ve sakal görüntülerine dayalı bir ayırımcılık merakının tutsaklığındaki aksesuar Müslümanlığı…” sözleriyle, inancının gereği örtünen herkesi “Ayırımcı ve gösteriş meraklısı” diye suçlayıp saçmalıyor ve böylece İslam’ın bir simgesi olan başörtüsü üzerinden dinimize olan düşmanlığını kusuyordu.

“Hazreti Muhammed’in Bilali Habeşi’ye ezan okutma tavrında yansıyan İslam’ı” esas aldıklarını söyleyip halka hoş görünmeye çalışan bu kişiye sormak gerekiyordu:

“Siz gerçekten; Bunlar bana Âlemlerin rabbi olan Allah’ın, bütün kullarına kıyamete kadar gerekli ve geçerli olan adalet ve saadet prensipleridir” dediği Kur’an-ı Kerimin emir ve öğütlerine inanıyor musunuz? En azından bunlara inanan ve hayatının her safhasında uygulamaya çalışan Müslümanlara saygı duyuyor musunuz?

MBH’ciler: “Laik-Müslüman” ayırımıyla çok sinsi ve tehlikeli bir bölücülük yapıyordu:

Gazetenin 9.sayfasındaki Milli Birlik Hareketi Bildirgesinde, ülkemizin, bölgemizin ve insanlık âleminin bugünkü Siyonist ve Irkçı emperyalist sömürü kıskacından nasıl kurtulacağına ve asıl önemlisi huzur ve refaha nasıl ulaşacağına dair dişe dokunur ciddi hiçbir teklif ve proje ortaya konulmuyor; yani sadece emperyalizme reaksiyon gösteriliyor, “antitez”cilik yapılıyor, ama bir türlü kendi “TEZ”leri sunulup savunulamıyordu. Ama saklanılmaya çalışılsa da satır aralarında sırıtan şuydu: İnsanlığın fıtratına ve tabii yapısına uymadığı için henüz bir insan ömrünü bile bulmadan çürüyüp çöken KOMİNİZMİ TÜRKİYEDE DİRİLTEBİLECEKLERİ hayalleri kuruluyordu. Ve bu heveslere de, İslami bir kavram olan “MİLLİ” kılıfı geçiriliyordu.

Bu bildirgedeki asıl tahrip ve tahrik edici uyduruk ayırımcılık ise 4-5 yerde “laikler – Müslümanlar” şeklindeki bir tasnifle yapılıyordu. Oysa, “Dinsizliğin devlet tarafından zorla dayatılması” şeklindeki Komünist felsefesindeki laiklik dışında “Devletin, farklı din ve kültürlere, ayrı etnik ve mezhebi kökenlere aynı mesafede ve adil ölçülerde davranması,  dininden veya dinsizliğinden dolayı hiç kimsenin özel bir hürmet veya hakarete maruz kalmaması,

Klasik tarifle; “din işleriyle devlet hizmetlerinin birbirine karıştırıp istismar ve suiistimal aracı yapılmaması” şeklindeki doğru laiklik anlayışıyla hiçbir Müslümanın sorunu olmadığını onlar da biliyordu. Öyle ise, “Laikler-Müslümanlar” diye ayırırken, acaba laiklerin dinsiz oldukları ve Müslümanların da böylesi çağdaş kurum ve kavramlara yabani bulundukları mı vurgulanmak isteniyordu? Bir zamanlar, gayet haksız ve alakasız biçimde, Laikleri dinsizlikle suçlayanlara şiddetle karşı çıkanlar, bugün aynı ayırımı ne maksatla kendileri yapıyordu?

4. Hala Erbakan gıcıklığı!

Cemal Bobuş:

“Geçelim Refahyol Hükümetine, Erbakan Hocaya ve 28 Şubat “postmodern darbe” dedikleri olaya. O zaman Erbakan Hoca az uyarılmadı. Başbakanlıkta Tarikat Şeyhi ağırlamaktan tutun, “kanlı mı olacak, kansız mı?” efelenmelerine, tehditlerine, Şevki Yılmazların ağızlarını köpürte köpürte tehdit ve saldırılarına neler neler yaşamadık mı?

Şimdi deniyor ki, “Erbakan milliciydi, onun için ABD biletini kesti”. Hayır canım. Hiç ilgisi yok. Erbakan Hoca “millici” idiyse de, ABD o yüzden biletini kesecek idiyse, bunu Hoca halka açıklayamaz mıydı? Cumhuriyet’e ve Kanunlarına sahip çıksa, uysa; kim o hükümeti yıkabilirdi?”

Diye soruyor ve gerçekleri saptırdığını sanıyordu. Oysa Erbakan Hoca 28 Şubatın perde arkasını ve Siyonist patronlarını, hem de resmi belgeleriyle defalarca açıklamış bulunuyordu. Erbakan Hoca’nın Havuz sistemiyle rantiyecilerin sömürü hortumlarını kesmesi, IMF’ye boyun eğmemesi ve D-8’ler gibi tarihi ve talihli bir girişime öncülük etmesi, ırkçı emperyalistleri ve yerli işbirlikçilerini; başta Morrison Süleyman Demirel’i, 28 Şubatı alkışlayan “beşibiryerde”leri ve ulusalcı geçinen kesimleri ürkütüyordu.

Evet, Cemal Bobuş’un da belirttiği gibi, 28 Şubatın muhatabı ve mağduru Erbakan’dı, ama o mel’un sürecin gayri meşru kahramanı AKP ve Recep Erdoğan oluyordu. Yani bugün karşı çıktığınız AKP’yi iktidara, 28 Şubatın mimarları ve taşeronları; yani solcular, ulusalcılar, sözde laiklik ve Kemalizm istismarcıları birlikte hazırlayıp taşıyordu. Zaten asırlardır, kapitalizmi de, komünizmi de, sağcılığı da, solculuğu da, ılımlı İslamcılığı da, Binladin şeriatçılığını da hep aynı Siyonist odaklar güdüyordu. Bu gerçeği fark edip ona göre tavrını geliştirmeyen her hareket, bilerek veya bilmeyerek aynı şeytani güçlere hizmet etmekten kurtulamıyordu.

5. Pusulasız ve programsız bir hareket hedefine ulaşamazdı:

MBH Genel başkanı Orhan Özkaraca, hedeflerini:

“AKP’ye karşı oluşturulacak seçim işbirliklerini desteklemek” olarak açıklıyordu.  Bu oldukça muğlâk ve yuvarlak bir hedefi gösteriyor ve tam bir belirsizlik sergileniyordu.

Evet, Küresel güçlere ve işbirlikçi AKP’ye karşı duyarlı ve tutarlı bir tavır mutlaka gerekiyordu. Ama bu; Hakan Yavuz’un (sh.14) yazısında da belirttiği gibi; hedefi ve projesi açık, Milletimizin inanç değerleriyle barışık bir oluşumla ancak mümkün görülüyordu.

Erol Manisalı’nın, Nihat Genç’in, Banu Avar’ın ve daha birçok yazarın önemli saptama ve yorumları ise maalesef bu kavram kargaşası ve amaç karanlığı içinde güme gidiyordu.

Şimdi MBH öncülerine samimi bir teklifimiz vardı.

Şu işbirlikçi AKP’den ve onu sömürge valisi gibi kullanan Siyonist güçlerden kurtulmak ve Türkiye’mizi yeni ve adil bir medeniyet değişiminin merkezi ve motoru konumuna taşımak; böylece milli, vicdani ve tarihi bir sorumluluğun gereğini yapmak istiyorsanız, hiç durmayın, Erbakan Hoca’nın çağrısına uyarak SP saflarına katılın, desteğinizi açıklayın, böylece hem milletimizin hem de tüm ezilenlerin duasını alın…

Ve sonunda pişman olmayın!…



[1] Bak. Sh.10

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Subscribe
Bildir
0 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Picture of Ramazan YÜCEL

Ramazan YÜCEL

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...