YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
690b1c5231e02
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 8 8 0
Bugün : 22697
Dün : 54020
Bu ay : 204000
Geçen ay : 1371576
Toplam : 44607821
IP'niz : 216.73.216.3

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Evet, AKP, “yenilikçi”lik ve “değişimci”lik sloganıyla başlamış ve iktidara taşınmıştı. Bunu duyan vatandaş, onların “bozuk düzeni” değiştirip, “yeni, milli ve haysiyetli” bir dönemi getireceğini sanmıştı. Ve 10 yıl boyunca da işte bu hayal ve umutla AKP’ye bel bağlayıp katlanmıştı. Oysa AKP iyileşme değil, kötüleşme yönünde “değişim”ler yapmayı başarmıştı.

AKP, özellikle İslami hassasiyeti olan kesimde şunları değiştirmişti:

1- AKP, önceliklerimizi değiştirmişti: İnanç, ahlak, dava ve Hakka dayalı bir dünya amacının yerini; demokrasi, laiklik, hoşgörü ve boşveri edebiyatı almıştı.

2- AKP önderlerimizi değiştirmişti: Erbakan Hoca’yı artık ağzına bile alamayanlar; büyük bir hayranlıkla Turgut Özal ve Adnan Mendereslere sahip çıkmaktaydı. Önceleri Erbakan Hoca’nın kravat takmasına ve mecburen bazen hanımlarla tokalaşmasına bile, takva adına şiddetle karşı çıkanlar, bugünlerde AKP kurmaylarının açıkça imana, Kur’an’a ve vicdana ters düşen eylem ve söylemlerine mazeret ve keramet uydurmaktaydı!

3- AKP önemsediklerimizi değiştirmişti: D-8 ve İslam Birliği yerine, şimdi BOP eşbaşkanlığı revaçtaydı.

4- AKP ölçülerimizi değiştirmişti: Taban ve teşkilat Kur’an, Sünnet, icmai ümmet yerine; Kopenhag Kriterleri ve kapitalist piyasa prensiplerine yoğunlaşmıştı.

5- AKP örneklerimizi ve ahlak modellerimizi değiştirmişti: Peygamber Efendimiz, sahabeler, müçtehit ve mürşitler yerine; Batılı felsefeciler, Sabataist-Komünist şairler ve Siyonist Lobiler baş tacı yapılmaktaydı.

6- AKP öngörülerimizi ve hedeflerimizi değiştirmişti: “Şunu kabul etmeliyiz ki; bizim medeniyetimiz, Batı medeniyeti karşısında yenilmiştir” gibi bir aşağılık kompleksine kapılanlar, kendi taraftarlarını da “Adil Düzen’in Hâkimiyeti” hedefinden saptırıp; ekonomik, ahlaki ve sosyal yönden iflas eden kapitalist ve faşist AB’ye kuyruk olma hayaline kaptırmışlardı. Sanki kıblemiz Avrupa, Kâbe’miz Amerika’ydı…

7- AKP, önerilerimizi ve özlemlerimizi değiştirmişti: Bir zamanlar partilerinden ve hükümetlerinden “Faizsiz sistemi uygulayın, ülkemizi borç batağına sokmayın, Başörtülülerin dışlanması, İmam Hatiplerin kazandığı okullara alınmaması, Kur’an Kurslarında yaş sınırlandırılması gibi haksızlıkları kaldırın, TV yayınlarındaki ahlaki ve ailevi tahribata fırsat tanımayın” gibi öneri ve isteklerde bulunan duyarlı ve tutarlı kesimler; şimdi bütün bunları unutmuş, kredi-ihale koparma, makam-mevki kapma ve yüksek seviyeli(!) toplantılara katılıp hava atma telaşına tutulmuşlardı.

8- AKP ömürlerimizi ve yaşam felsefemizi değiştirmişti: Eskiden helal ve huzurlu kazancı, onurlu ve sorumlu bir hayat tarzını tercih eden kesimler, AKP’lileşince şimdi; lüks ve fantezi yaşam standartlarına, pahalı villalar ve arabalarda halktan ve eski dava dostlarından uzaklaşmaya, mücahitlik yerine müteahhitliğe soyunmaya başlamışlardı.

9- AKP, özlerimizi değiştirmişti: Bütün bunların doğal ve sosyal sonucu olarak maalesef, pek çok insanımız, sözde hala Müslüman iken, özde imani ve insani özellikleri aşınmış, hatta başkalaşmıştı. “İnandığınız gibi yaşamazsanız, sonunda yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız” gerçeği AKP’lileri de kaplamıştı.

İşte AKP Döneminde “İlköğretimde Seks” Teşvikçiliği!

Manisa Valiliğince hazırlanıp İl Milli Eğitim Müdürlüğünce ilköğretim okullarında (Yani 8 ile 14 yaşları arasındaki çocuklarımıza) 5 TL’ye satılan kitabın 332 ve 333. Sayfalarında “AŞK NEDİR” başlığı altında açıkça seks kışkırtıcılığı yapılmaktaydı. İşte bazı cümleler:

AŞK; iyi geceler öpücüğünü uzun tutmaktır. BEKLEMESİNİ BİLMEKTİR.

AŞK; zaaflarınızın olduğunu ortaya çıkarır. KABULLENMEKTİR.

AŞK; saçlarda başlayıp topuklarda biten bir gezintidir. KEŞİFTİR.

AŞK; sevişelim demeden sevişmek ve yanındakinin ne istediğini bilmektir. ANLAŞMA YÖNTEMİDİR.

AŞK; uyandığınızda rüyanızı tam da yanınızda bulmaktır. DÜŞLERİN GERÇEKLEŞMESİDİR.

AŞK; kocaman yatağın üçte birine sığışmaktır. YAKINLIK VE BİRLEŞMEDİR.

AŞK; evin anahtarlarından bir kopya daha yaptırmaktır. GÜVENDİR”[1]

Resmen seks reklamı ve porno hazırlığı olan bu ahlaksız yayınların hem de körpecik ilköğretim çocuklarına okutulması, AKP iktidarının ve ılımlı İslamcıların toplumu nasıl değişim ve dejenerasyona uğrattıklarının ispatıydı.

Ama yine kardeşlik şefkati ve iman mesuliyetiyle sesleniyoruz: Ey en üst yetkililerden en alt seviyedeki bütün AKP’liler! Hala vakit tamamen geçmiş ve fırsat elden gitmiş değildir! Silkinip özümüze dönmek ve Milli Görüş hedeflerine yönelmek için gayret göstermeli, ama acele etmelidir.

Belh Sultanı İbrahim Ethem Hazretlerinin:

“Yamadık dünyamızı, yırtarak dinimizden

Sonunda din de gitti, dünya da elimizden”

Beyti ve nasihati üzerine dikkatle düşünmelidir.

“O (hesap) günü, (dünyada iken) nankörlük ve inkâra yönelip, Resule (Hakka davet eden ve Allah’ın ahlak ve adalet yolunu öğretip öğütleyen elçiye-öndere) isyan edip (Batıla gidenler), yerle bir olmayı isteyecek (pişman ve perişan duruma düşecek)lerdir.” (Nisa: 42) ayetleri hepimizi ikaz etmektedir.

Cemaatin samimi ve seviyeli kesimine çağrı!

Fetullah Gülen cemaatine mensup veya taraftar kimselerin, büyük bir kısmının samimi, iman ve istikamet ehli, din ve devlet gayretlisi insanlarımız olduğuna gönülden inanıyoruz. Onların, “Haçlı Papalıkla, Zalim Amerika’yla ve Dinlerarası Diyalog kılıfıyla, aslında bu güç odaklarının oyalandığı ve beklenen iman inkılâbına zemin hazırlandığı” kanaatiyle, İslam’a ve Kur’an’a aykırı girişim ve davranışların bazı hikmetli hedeflere dayandığı telkinleriyle avutulduğunu da biliyoruz. Ancak, bu asılsız ve imkânsız hayallerden kurtulmalarını, yakın çevrelerini uyarıp bu tezgâhı bozmalarını ve Cemaatin Üstat Bediüzzaman Hazretlerinin nurlu ve kutlu hedeflerine yoğunlaşmalarını istiyor ve umuyoruz.

Hadisi Şeriflerle ve Mücedditlerce müjdelenen ve zaten imani ve milli bir mecburiyetle yapılması gereken ve pek yakında gerçekleşeceği beklenen büyük ve köklü dönüşüm öncesi, bu kardeşlerimizi ve herkesi bir kez daha uyarıyoruz ve son pişmanlığın fayda vermeyeceğini hatırlatıyoruz. Çünkü “Bıçak kemiği geçmiş, iliğe yaklaşıyordu.”

Fetullahçıların fedaisi gibi davranan AKP Milletvekili Şamil Tayyar:

“Ergenekoncuların bastırması sonucu, Aziz Yıldırım’ı kurtarma operasyonu kapsamında, şike yasasındaki cezaların indirilmesi tasarlandı” anlamında iddialarda bulunuyordu!..

Bu durumda, kendi iktidarını ve bizzat Başbakan’ı da, “Ergenekon’un güdümüne girmekle” suçlamış olmuyor muydu? Öyle ise hala AKP’de ne arıyordu ve niye ayrılmıyordu?

Futbol Federasyonu Başkan Yardımcısı Göksel Gümüşdağ başından beri neden tutuksuz yargılanıyordu?

  • Sn. Başbakan’ın Eşi Emine Hanımın Ağabeyinin kızıyla (yani yeğeniyle) evli
  • İstanbul Belediyesi, AKP’li Meclis Başkan Vekili, yani Kadir Topbaş’ın muavini…
  • Aziz Yıldırım’ın yaveri
  • Ve TFT Başkanı Mehmet Ali Yıldırım’dan sonra Türk futbolunun 2. ismi olan… Yani Eşinin halası Emine Hanımın himmet ve himayesinde genç yaşta büyük şöhret ve rütbelere hızla ulaşan…
  • Ayrıca Cemaate yaranıp yağcılık ettiği ve bazı çıkarlarını gözettiği konuşulan bu GÖKSEL GÜMÜŞDAĞ’a; hem de şike davasının önemli sanıklarından olmasına rağmen, kozmik odadaki gizli soruşturma dosyası, nasıl kendisine gösteriliyor ve gerekli tedbirleri alması sağlanıyordu?

AKP Türkiye’sinde ADALET, artık herkesin adalesine (kas gücüne ve çevresine) göre mi işliyordu?

Şimdi şu soruların yanıtını bulmaya çalışalım:

a) Sn. Fetullah Gülen, Sn. Recep T. Erdoğan’ı hedef aldığı sezilen: “Kibir sahibinin kendisinden uzak bulunduğunu” belirten yazısını Zaman Gazetesinde ve Şike Kanununun veto edilmesi sürecinde niye tekrar yayınlatıyordu?

b) Sn. Başbakanın ağır bir bağırsak ameliyatı sonrasında ve mecburen istirahat ettiği bir sırada, Bülent Arınç, “Erdoğan’a biat etmediğini”, Hüseyin Çelik “Başbakanın bazı icraatlarını beğenmediğini”, Egemen Bağış, -hiç gereği yokken- “Başbakanın yatak odasının dinlendiğini” niye açıklıyordu?

c) Siyonist Gizli Dünya Devletinin Dış İlişkiler Konseyi CFR’den, İngiltere CFR’si Chatham Hous’a kadar tüm küresel mahfillerin Sn. Abdullah Gül’e olan ilgi ve iltifatları niye bir anda artıyordu?

d) Bu hengâmede, “Sn. Fetullah Gülen’in, Abdullah Gül’ü desteklediği ve Recep T. Erdoğan’a yüz vermediği” şeklindeki soru ve yorumlara, cemaat yetkilileri “sükût ikrardandır” tespitine uygun şekilde, niye suskun kalıyordu?

e) Erdoğan Hükümetinin; 6 ay önce çıkardığı ve masum kızları testere ile kesenler 20 sene ceza alırken, spor dalaverelerine karışanların 130 sene hapse çarptırıldığı Şike Yasasını, şimdi “çok ağır cezalar içeriyor” diye değiştirmeye kalkışması elbette bunların tutarsızlığını ve kararsızlığını gösteriyordu.

İyi de, Sn. Fetullah Hoca ve Cemaat kurmayları, Zaman yazarı Şahin Alpay’ın “Kur’an’ın kısas ve İdam cezası çok ağırdır ve çağdışıdır” yazısına uyarılarımıza rağmen ses çıkarmazken, şimdi “futbolda şike yapıldı” diye bir insana 130 sene ceza öngörülmesini niye böylesine hararetle destekliyordu? Bu yasanın Mecliste yeniden oylanmasına katılmayan 74 retçi AKP’liyi cemaat mi yönetiyordu? Hani bunlar siyasetten kesinlikle uzak duruyordu?

Yoksa Fenerbahçe’yi ele geçirmeyi ve böylece taraftar kitlesini kontrol etmeyi planladığı söylenen Cemaat, bu yüzden mi Aziz Yıldırım’ı silip süpürmek istiyordu?

f) Daha önce AKP hükümetinin “zinayı suç olmaktan çıkaran, domuz etinin kesimine ve ithaline ruhsat tanıyan” girişimlerine sessiz ve tepkisiz kalan STV, şimdi ne oldu da birden bire; “Askeri birliklere domuz eti satıldığı ve ilgililerin uyarılara kulak tıkadığı” şeklinde yayınlar yapıyordu?

g) Ve yine bazı tavır ve yorumlarını bizim de tasvip etmediğimiz, ama cami vaazlarında ve TV programlarında dolaylı da olsa Cemaatin bazı yanlışlıklarını tenkit ettiğini sezdiğimiz, CÜBBELİ AHMET HOCA’nın, böylesine yüz kızartıcı iddialarla tutuklanmasına yol açan süreç, yoksa aylar ve yıllar öncesinden sinsice tezgâhlanıyor ve bazı zaafları tahrik edilen Cübbeli Ahmet bu tuzağa Kurban mı ediliyordu? Ve böylece muhalif olan herkes susturulup pusturulmaya mı çalışılıyordu?

Bu arada aynı iddialara muhatap olan Deniz Baykal’a bakış açıları ve yorumlarıyla, bu olaya yaklaşımları arasındaki çifte standartları sırıtan AKİT gibi sözde İslamcı gazeteler ne kadar dürüst davranıyordu? Zira önceki yanlış, şimdiki doğruydu…

Haydi; akla, imana ve insafa uygun yanıt verelim:

h) Bazılarının Mustafa Kemal’le ilgili “Süfyan-Deccal’ın öncü komutanı” kanaatini bir anlık doğru kabul edip soralım:

Atatürk mü, özellikle ve derin bir kinle İslam’a düşmandı, yoksa Amerika ve Avrupa mı?

i) Atatürk mü daha ziyade masum insanların ve Müslümanların canına kıymıştı, yoksa Avrupa ve Amerika mı?

j) Atatürk mü Türkiye ve İslam âlemine daha zararlıydı, yoksa Siyonist Yahudi Lobileri güdümlü, emperyalist Amerika ve Avrupa mı?

k) O günkü zor ve sıkıntılı ulaşım şartlarında 3500 km.’lik yolu, Suriye ve Mısır üzerinden geçip, Şeyh Sünusi’lerle birlikte Libya’yı Haçlı İtalyan işgalinden kurtarmak için savaşarak, rahatını ve hayatını ortaya koyan Mustafa Kemal mi daha inançlı ve insancıldı? Yoksa bugün Batılı barbarların NATO’sunu destekleyip İzmir üssünden hücum ederek, Libya’nın 40 yıllık kazanımlarının ve bütün stratejik kurumlarının yakılıp yıkılmasına ve 57 bin masum insanın canına kıyılmasına destek verip ortak olanlar mı?

Dürüstlükle yanıt verin: Malum kesimlerin erkekçe ve resmen dillendiremeyip, ama ürkekçe ve gizli kulislerde; “Kâfir ve Süfyan” dedikleri Atatürk’e bu denli düşmanlık edenlerin, acaba asıl büyük şeytan olan ABD’ye, Deccal’ın karargâhı İsrail’e ve Haçlı süvarileri AB’ye böylesine hizmetkâr ve hürmetkâr davranmaları ve himayelerine sığınmaları, eğer süper ahmaklık ve akıl fukaralığı değilse, tam bir münafıklık ve sahtekârlık sayılmaz mıydı?

Şimdi:

“Kendilerine Kitaptan bir pay verilen (bilgi sahibi edilen)lerin; (şöhret, servet ve etiket peşinde din istismarına yönelip) sapıklığı satın aldıklarını ve sizin de (Kur’an ve Sünnet) yolundan sapıtmanızı arzulayıp-çalıştıklarını görmez misin?

Allah sizin (gerçek dostlarınızı ve) düşmanlarınızı daha iyi bilen (ve size gösteren)dir. (Siyonist Yahudilerden ve Haçlı emperyalistlerden uzak durmanızı emretmesine rağmen, sizi onların peşine takan kimseler Haktan sapıtmış hainlerdir) Hâlbuki size bir veli (sahip çıkıcı) ve yardımcı olarak Allah yeterlidir” (Nisa: 44-45) ayetleri işte bu soruların yanıtlarını barındırmaktadır.

Mısırlı Gazeteci Abdulmecid, şimdiye kadar önemli bir değişimin yaşanmadığını söylüyordu

Mübarek rejiminin kabukları kırıldı, ama kurumlarının ve kurmaylarının tamamı hâlâ ayakta bulunuyordu.

Hüsnü Mübarek rejimi kadrolarının hala işbaşında olduğunu belirten Mısırlı gazeteci Saad Abdulmecid, “Bugünlerde Mısır’a belirsizlik hâkim, şeffaflık yok. Halka saygı gösterilmiyor. Askeri Konsey, kamuoyuna herhangi bir açıklama yapmıyor. Olaylar da bu yüzden çıkıyor, Halk Amerika ve İsrail’in gizli etkisinden kuşkulanıyor” diyordu. Mısır’da yaşananlar; “Arap Baharı’nda kış erken geldi” yorumlarına sebep oluyordu.

“Değişen sadece şu oldu; Mısır’da Mübarek gitti, ama rejim hala devam ediyor. Hüsnü Mübarek’in kadroları hala işbaşında bulunuyor. Ve Asıl büyük tehlike, İsrail eskisinden daha çok Mısır’a müdahale ediyor ve yön veriyor” diyerek gerçeklere ayna tutuyordu.

Ve yine Libya’ya huzur yerine kaos ve kavga geliyordu!

SETA, yayınladığı Libya raporunda Kaddafi sonrası dönem için uyarılarda bulunuyordu. Kaddafi sonrası Libya’yı bir kaosun beklediği uyarısının yapıldığı raporda ayrıca iç çatışma tehlikesinin de yaşandığı kaydediliyordu. SETA’nın Libya ile ilgili yaptığı iç çatışma uyarısı akıllara Suriye’ye yapılacak bir müdahale sonrası bölgede daha büyük sorunların yaşanacağı ihtimalini de gözler önüne seriyordu.

Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) ‘İsyan, Müdahale ve Sonrası: Libya’da Dönüşüm Sancıları’ başlıklı Libya raporunda: NATO’nun muhaliflere desteği ile başlayan süreçte Kaddafi sonrası ülkeyi büyük problemlerin hatta iç savaş tehlikesinin beklediği vurgulanmıştı. Ortadoğu’da Arap Baharı ile başlayan dönüşüm süreci Libya’da kanlı sonuçlanmıştı. Kaddafi muhaliflere karşı direnince yaşanan çatışma NATO’nun desteği ile muhaliflerin lehine sonuçlandı. Kaddafi ise sınır bölgesinde kaçarken yakalanarak hunharca ortadan kaldırıldı. SETA’nın Libya ile ilgili ayrıntılı bir şekilde hazırlanan raporunda ise; çatışma ve kaos alanlarının, Türkiye’nin Libya politikasının ve Kaddafi sonrası ülkenin manzarasının, öncekinden çok beter durumda olduğunu açık bir şekilde gözler önüne koymaktaydı.

Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Namık Tan, iki ülke arasında “bahar döneminin” ve Türk, Amerikan ilişkilerinde “ilk”lerin yaşandığını itiraf ediyordu!

Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Namık Tan, Türkiye-ABD ilişkilerinde ”bahar dönemine” girildiğini ve tarihinde ilk defa bir ABD Başkanı ve Başkan Yardımcısının aynı süreçte Türkiye’yi ziyaret ettiğini belirterek, ”ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, geleneksel olarak, Türkiye ile ilgili konularda her zaman yanımızda değildi, ama bu kez her konuda oldukça pozitif ve güçlü bir destekçiydi” diyordu.

Tan, Fetulllahçıların güdümündeki Rumi Forum’un düzenlediği ”Türkiye, Ortadoğu’daki Gelişmeler ve Türk-Amerikan İlişkileri” başlıklı konferansta konuşurken: Türkiye-ABD ilişkilerinin geldiği noktayı anlatıp, Ermeni tasarıları, İran’ın nükleer programı konusundaki taktiksel farklılıklar, İsrail’in Mavi Marmara gemisine baskını ve füze savunma sistemi gibi zorlu konuların hâkim olduğu 2011 yılını ”çok kötü bir yıl” olarak tanımlıyordu.

Tan, bu yıl ise her şeyin olumlu anlamda ”ters yüz” olduğunu belirterek, ”Şimdi ise ilişkilerimizde bahar dönemini yaşıyoruz” diyordu. Bunda, Ortadoğu’daki Arap ayaklanmalarının çok önemli rol oynadığını dile getiren Tan, bu isyanlarla birlikte Türk ve ABD’li liderler arasında çok özel bir diyalogun oluştuğunu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Barack Obama’nın defalarca telefon görüşmesi yaptığını ve bu durumun ortak kaygıların konuşulmasında da kolaylaştırıcı rol oynadığını dile getiriyordu. Tan, ikinci olarak, Türkiye’nin bölgesindeki yaşanan tüm süreçte doğru tarafta yer almasının da bunda etkili olduğunu ve bu durumun ABD tarafından takdir gördüğünü kaydediyor, ilişkilere Türkiye’nin NATO füze savunma sistemi içindeki erken uyarı radarına ev sahipliği yapmasının da olumlu etki oluşturduğunu vurguluyordu. Böylece Namık Tan AKP İktidarının ABD’li Siyonist Patronların CEO’su gibi davrandığını itiraf ediyordu.

ABD Libya’da ordu kuruyordu!

Libya ve ABD yönetimi, Kaddafi rejiminin devrilmesinin ardından yok olan Libya ordusunun yeniden kurulması için görüşmeler yapıyordu. Amerikan gazetesi USA Today’de çıkan habere göre, ABD’nin Afrika kuvvetlerinin komutanı General Carter Ham, “Libya’ya nasıl yardımcı olabiliriz, bunların yolunu arıyoruz, yeni ve modern bir ordu kurmaya çalışıyoruz” diye konuşuyordu. Bu Libya’nın bundan sonra ABD’nin gizli sömürgesi olacağı anlamına geliyordu.

Putin: “Rusya’daki Protestocuları ABD teşvik ediyor” diyordu!

Rusya Başbakanı Vladimir Putin, Rusya’da parlamento seçimlerini protesto edenlerin ABD tarafından desteklendiğini ve Rusya’daki seçimleri etkilemek için Amerikan fonları tarafından 100 milyonlarca dolar harcandığını ileri sürüyordu.

Putin, seçim öncesi oluşturduğu Tüm Rusya Halk Cephesi üyeleriyle yaptığı toplantıda, ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton’ın Kremlin muhaliflerine yön verdiğini söyleyip, ”(Clinton) Onlara sinyal yolladı, onlar da sinyali aldılar ve aktif şekilde çalışmaya başladılar” diyordu.

Ve bütün bu endişe verici gelişmeler karşısında muhterem Mehmet Şevket Eygi Beyefendi şöyle sitem ediyordu:

Siz, “Sizden olmayan” Müslümanlara; hahamlara, papazlara, patriklere, piskoposlara, pastörlere, monsenyörlere, zangoçlara ettiğiniz kadar itibar etmiyorsunuz. Onlarla diyalog kuruyorsunuz, ama sizden olmayan Müslümanlara yanaşmıyorsunuz.

Ramazanda lüks ve ihtişamlı iftar ziyafetleri tertiplediniz ve bunlara bazı hahamları, papazları, patrikleri de çağırdınız. Oysa onlar İslam dininin hak din olduğunu kabul etmezler. Onlar Kur’an’ın ilahî kitap olduğunu kabul etmezler. Onlar Muhammed Mustafa’nın (SAV) Son Peygamber, Resulullah olduğunu kabul etmezler. Onlarla defalarca bir araya toplandınız, ama mübarek oruç ayında on büyük İslamî cemaatin liderini, hocasını, şeyhini iftara çağırmadınız.

Çağırdıklarınız oruç tutmuyordu, çağırmadıklarınız tutuyordu. Belki aranızda meşrep, cemaat, tarikat farkı bulunuyordu. Olabilir… Bu çağırmadıklarınız hepsi Tevhide inanmış, Ehl-i Kıble, musalli kimseler değil midir?

Teslisçilerle iftar ediyorsunuz da Tevhit ehli ile niçin etmiyorsunuz?

Biz keyfimiz nasıl isterse iftarlara ona göre adam çağırırız mı diyorsunuz?

Soruyorum: Benim şu tenkitlerimde bir haksızlık var mıdır?

Sizi uyarmak suç mu sayılmaktadır?

Siz masum (günahsız ve hatasız) mısınız?

Şu yazdığım satırlarda yalan, iftira varsa, gerekçeleriyle ispat edin, ben de sizden özür dileyeyim.

Beni iftara niçin çağırmadınız demiyorum. Ben kimim ki… Kendi halinde bir yazarı elbette çağıracak değilsiniz.

Lakin Müslüman kesimden bir kısım hocaefendileri, şeyhleri, liderleri, kanaat önderlerini, ağabeyleri çağırmış olsaydınız, ne kadar güzel ve isabetli bir jest yapmış olacaktınız.

Müslümanlar param parça vaziyettedir. Aralarında hiçbir irtibat bulunmayın cemaatler, tarikatlar, gruplar, hizipler, fırkalar halindedir. Bunların bir kısım liderlerini bir araya getirmiş olsaydınız küçük de olsa, birliğe ve dirliğe giden bir adım atmış olacaktınız. (Ama inatla yapmamakta ve bu çağrılara kulak tıkamaktasınız)

Doğru ve olumlu tenkitler yaptığım için niçin bana kızıyorsunuz? İnsanlar, liderler, cemaatler hiç yanılmaz mı sanıyorsunuz?

Yoksa herkes yanılır, ama biz hiç yanılmayız mı diyorsunuz?

Beş yıldızlı lüks ve israflı, sefahat ve fuhşuyat mahalli otellerde iftar ziyafeti vermeyi Kur’an’a, Sünnete, Şeriata, hikmete uygun mu görüyorsunuz?”[2]

Üstad Bediüzzaman Hz.lerinin, Sözler Mecmuası 33. Söz Lemaat bölümünde şu müjdeler verilmektedir. Ve biri hariç hepsi gerçekleşmiştir. “Lemaat” kalbe akseden Rabbani parıltı ve ilhamlar demektir.

  “Kur’an medeniyetinin esasları müsbettir(olumlu ve adildir) ÇARH-I SAADET (saadet ve adalet düzeni ve süreci) beş müsbet esas üzerine dönmektedir. Nokta-i istinadı ( dayanağı), kuvvet değil Haktır; Hakkın şe’ni ( özelliği ve gereği), adalet ve teavün (yardımlaşma ve dayanışmadır). Bundan SELAMET çıkacak ve şekavet zail olacak (inkâr ve isyan dönemi kapanacak, “Hak gelince Batıl kaybolacaktır”)tır. (Selamet’in) Hedefi ve gayesi menfaat değil FAZİLETtir. Faziletin şe’ni (gereği ve göstergesi); muhabbet ve tecazüb (halkı hakka ve refaha çekmek)tir. Bundan (ise) SAADET çıkacak, (toplumdaki) adavet (düşmanlık ve kutuplaşma) zail olup (yıkılacaktır).

  Hayattaki düsturu, cidal kıtal (menfaat mücadelesi ve çarpışma) yerine, teavün (yardımlaşıp dayanışmayı esas almanın) şe’ni (alameti ve işareti olarak) ittihat ve tesanüd (birlik ve birbirini desteklemek neticesi) CEMAAT hayatlanıp (etkinlik ve yetkinlik kazanacaktır. Bu cemaatin samimi kısmının) suret-i hizmetinde (hizmet şekli ve hedeflerinde nefsanî) heva ve heves yerine hüdây-i hidayet (ilahi hidayet ve istikamet) bulunacaktır.

İşte o Hüdâ’nın şe’ni (gereği ve neticesi) insana layık tarzda (bir) terakki ve REFAHET (süreci yaşanacaktır).

  (Bunlardan sonra) her türlü ırkçılık ve menfi milliyetçilik (din dışı ayırım kayırımcılık) yerine: Rabıta-i Dini (Din bağını), nisbet-i vataniyeyi ( ortak vatan anlayışını) ve alaka-i sınıfıyi (meslek, meşreb ve mezhep alakadarlığını esas alan bir) uhuvveti imani (inanç ve ideal kardeşliği) temelindeki bu rabıtanın (irtibat ve ittifakın) şe’ni ve meyvesi olarak, UMUMİ BİR SELAMET (dönemi ve adalet düzeni başlayacaktır).

  (Bu mutlu ve kutlu gelişmeleri hazmedemeyen dış güçler) hariçten tecavüze yeltenecek (Türkiye’ye saldırıya geçecek). O da mecburen tedafü (kendini müdafaa) edip (zulüm ve tecavüzü etkisiz bırakacaktır). İşte şimdi (nedenini) anladın (ki batıl ve barbar Batı) Medeniyeti (ve Avrupa Birliği bize) küsmüş (ve sırtını dönmüştür, bu yüzden içine) almadı (ve almayacaktır).

 

Sonuç:

  Bediüzzaman’ın ilhamat ve lemaat (manevi ışık ve işaretler) cinsinden olan bu tespit ve temennileri aynen gerçekleşmiş ve artık son aşamaya gelinmiştir. Ama unutmayalım ki, işaret edilen hizmet ve hareketlerin, mahiyetleri ve maiyetleri ( ön safta görülen kişilerin asıl niyetleri) değil, bunların ülkemize ve bölgemize yönelik mutlu neticeleri haber verilmektedir. “Özel”de şahsi makam ve menfaat güdülse ve zalim güçlerle işbirliğine girilip büyük tavizler verilse de, sonuç itibariyle bu gidişattan Müslüman Milletimizin kârlı çıkacağı önemli değişimler müjdelenmektedir.

  BÜYÜK VE UMUMİ SELAMET devrimi öncesi, AKP hükümetine işaret edilen “ Terakki ve REFAHET” kavramı oldukça ilginçtir. “Refahet”, “refah”ın dişisi yerindedir. Yani Refah Partisinin mert ve net tavrına ve icraatlarına karşılık O’nun devamı olmak iddiası ve istismarıyla iktidara gelenlerin, silik ve sinsi bir politika ve palavralarla yol almaya çalışacağına, ama dış güçlerin hedefleri aksine, verilen tahribat ve tavizlerin milletin hayrına ve uyanışına yararlı sonuçlar doğuracağına dikkat çekilmektedir. Aynen kurtuluş savaşı öncesi gibi, şimdi yeniden, gerçek Milli Görüşçülerin, müspet Milliyetçilerin ve samimi sosyal adaletçilerin el ve gönül birliği ederek, özlenen ve gözlenen SELAMET dönemine geçmeleri beklenmektedir.



[1] 15.Aralık 2011, Mill iGazete

[2] 7 Aralık 2011 / Milli Gazete

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Abone ol
Bildir
2 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

AKP dedikleri
AKP iki milyon masum insanın katledildiği, on binlerce kadının ırzına geçildiği, yüz binlerce çocuğun yetim kalmasına sebebiyet verildiği, ABD’nin Irak vahşetine taşeron oldu. Türkiye olarak izin ve onay vermeseydiniz, NATO Libya’ya saldıramayacaktı. Batılı kaynaklara göre tam 27 bin masum insan katliama uğramayacaktı.İnsan bir kere milli görüş gömleğini çıkardımı Allah cc ayette giderler fakat geri dönemezler diyor.Budünyada buhale düşenler ahirette ne gibi duruma düşerler allah bilir.Erbakan hocam hep derdi milli görüşcü olmak yetmiyor.Şuurlu müslüman olmak lazım.
Duygularımıza tercüman olan milli çözüm ekibine teşekkür eder çalışmalarınızın devamını dilerim.Allah yar ve yardımcınızz olsun

AKP dedikleri
AKP iki milyon masum insanın katledildiği, on binlerce kadının ırzına geçildiği, yüz binlerce çocuğun yetim kalmasına sebebiyet verildiği, ABD’nin Irak vahşetine taşeron oldu. Türkiye olarak izin ve onay vermeseydiniz, NATO Libya’ya saldıramayacaktı. Batılı kaynaklara göre tam 27 bin masum insan katliama uğramayacaktı.İnsan bir kere milli görüş gömleğini çıkardımı Allah cc ayette giderler fakat geri dönemezler diyor.Budünyada buhale düşenler ahirette ne gibi duruma düşerler allah bilir.Erbakan hocam hep derdi milli görüşcü olmak yetmiyor.Şuurlu müslüman olmak lazım.
Duygularımıza tercüman olan milli çözüm ekibine teşekkür eder çalışmalarınızın devamını dilerim.Allah yar ve yardımcınızz olsun

Picture of Ömer ÇAĞIL

Ömer ÇAĞIL

YORUMLAR

Son Yorumlar
2
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...