HER ŞEY ASLINA DÖNER!
Hayırda, Hak davada; sebat etmektir hüner
Ne yapılsa nafile, herkes aslına döner!
Hısımlar hasımlaştı, akraba akrepleşti
Din dava… davultozu; dostlar AKP’leşti
Adalet paralelci, asalet kahpeleşti
Kıbleler farklılaştı, terse dönüyor teker
Toz boya tez dökülür, her şey aslına çeker!
Papa “Kutsiyetpenah!”, sığındığı İlahı
AB’ye kuyruk aşkı, nasıl bulur felahı
Ucuz uyuz korkağın, riyakârlık silahı
Kahramanlık taslarken, içini dışa döker
Tuz bozulmaz, bal kokmaz; her şey aslına çeker!
Hala Darwin okutur, sözde dindar mektepler
Fücura fetva verir, kitap yüklü merkepler
Yozlaştı tarikatlar, Cemaat ve meşrepler
Hayal atlas kumaşla, yalandan kaftan diker
Düveden deve olmaz, her şey aslına çeker!
Din satıp dinar almış, kazancıyla bahtiyar
Her yıl umreye koşar, zekât vermez sahtekâr
Yüz kara saç ağarmış, her an yolcu ihtiyar
Kur’an düzen istemez, ön safta boyun büker
Ispanaktan yağ çıkmaz, her şey aslına çeker!
Paralar kutularda, aç gözün doyası yok
Paraleli suçluyor, hırsızın hayâsı yok
Teşhis koydu Erbakan: “Bunların mayası yok!”
Hiç zakkum yaprağından, çıkar mı tatlı şeker
Kabak kavağa dönmez, her şey aslına çeker!
APO’nun itibarı, bay Arınç’ın derdiydi
Bunlar TSK’nın mı, PKK’nın ferdiydi…
Yetti artık bu zillet, Milletimi gerdiydi
Halka horozlanıp ta, Amerka’ya diz çöker
Kuru heves boş nefes, herkes aslına çeker!
Dersim harekâtıyla, bölge halkı kurtuldu
Sefalet cehaletin, kökleri kurutuldu
Duygu istismarıyla, bak Alevi Kürt oldu
Geçmişi kaşıyarak, AKP örgü söker
Milli birlik çözüyor, herkes aslına çeker!
Görmemiş görümceler, plajda giyer samur
Sefih müflis dönekler, kerpiç yapılmaz hamur…
“Faiz, zina; gerekmiş!”, ekmek olur mu çamur?
Somun diye saman ye, elbet midene çöker
Bozuk fıtrat düzelmez, her şey aslına çeker!
Hayırda, Hak davada; sebat etmektir hüner
Ali boşa yorulma, herkes aslına döner!

ADİL DÜZEN’İ KİM KURACAK?
Her şey iyi güzel de;hadi dava dışında olanların,bırakıp gidenlerin ayarı zaten belliydi ama bugün parti içine baktığımızda durum pek iç açıcı görünmüyor.Yıllarca parti kurmayı ,dava adamı ,samimi ve sadık bildiğimiz adam(!)ların takkeleri düştü ,kelleri göründü …Hocamızın vefatından sonra ; bırakın Erbakan’ın izinden gitmeyi , O’na asrın iftirasını atanlarla ,bu iftirayı sineye çekip yutanların yan yana ,can cana olduğunu görüp kahrolduk … bir yandan da cilalarının altından çıkan bu ayarı bozukları da bu iftira sebebiyle ayan beyan tanımış olduk …
E o zaman haliyle insan sormadan edemiyor… “Bunlar mı Adil Düzen’i kuracak kadro?!?!”.. bunların Hak Nizam ;Kur’an sistemi ,Adil Düzen’le ilgili bir kaygıları var mıdır ? …hiç sanmıyorum…
Kimisi Akp ile gizli pazarlıklar yapar,kimi de fetullah gülenin heykelinin dikilmesinin gerekliliğine inanır…
Adil Düzen sistemini ağızlarına bile almaktan imtina eden bu zerzevattan bir cacık olmaz ve “ıspanaktan yağ çıkmaz” …
Ama elbette Cenab-ı Allah’ın va’di Hak…
Kur’an Nizamı; Barış ve Bereket Sistemi Adil Düzen; Erbakan’ın bir “Sâdık”ı eliyle mutlaka kurulacak …
Sahi “sâdık” kimdir? …vasıfları nelerdir ? …
Hani Mekke müşrikleri Miraç hadisesini duyduğunda inanmamış ,Efendimiz(S.A.V.) ile alay etmişlerdi…Hz .Ebu Bekir ile karşılaştıklarında da “Senin arkadaşın Muhammed(S.A.V) var ya ,bu gece Mescidi Aksaya gittiğini söylüyor” denildiğinde tereddütsüz :
O SÖYLEDİYSE DOĞRUDUR!” diyebilendir “SÂDIK”…
başka?..
Efendimiz (S.A.V.) bir gazve öncesi cihadın ve şehitliğin faziletini anlatır ve dinleyenler içinde Nevfel isimli sahabenin anlatılanlardan çok etkilenir ve :”Ya Resulullah! …”Nevfel kuluna şehitlik nasip et diye dua eder misin?…” der…bunun üzerine Efendimiz’in de (S.A.V.) dua buyurur…Efendimizin duası kabul olur ve Nevfel'(R.A.) o gazvede şehit olur …muharebe dönüşü kadınlar şiirler okuyarak orduyu karşılar. O sırada Nevfel’in hanımı Efendimiz’in huzuruna gelir ve Nevfeli sorar. Resul-i Kibriya hüznünden, şehadet haberini vermeğe mübarek kalbi dayanamaz ve hiç konuşmadan “arkadan gelenlere sor” manasında eliyle arka tarafını işaret eder. Sonra kadın arkadan Hazret-i Osman’a,Hz. Ömer’e de sorar…onlarda aynı şekilde arkayı işaret ederler .Sonra Hazret-i Ebubekir’in yanına gelir ve Nevfel’i sorar.. arkada başka kimse kalmamıştır… ve Hz. Ebubekir, mübarek sakalını avucuna alır ve şöyle münacaatta bulunur:
“Yâ Rabbî, bir gönül yıkmaktan Habibi Ekremin sakındı. Ben müşkil vaziyette kaldım. Şayet şehadet haberini verirsem, Habibine muhalefet etmiş olurum. Eğer geride kaldı, geliyor desem yalan söylemiş olurum. Bana doğru söz ilham buyur ki, ben onu söyleyeyim,” deyip o hal ile bir kez “ALLAH” diye bağırır.
O anda Nevfel elinde bir kılıç olduğu halde koşarak Hz.Ebubekir’e gelip selam verir:
“Beni mi çağırdın ya Sıddık, buradayım.” der ve Hz. Ebubekr’in elini öptükten sonra bütün Ashabı Kirama selam verir….Herkes hayretler içindedir çünkü Nevfel’i elleriyle defnetmişlerdir…
Efendimiz(s.a.v) seferden dönünce doğru mescide gidip iki rek’at namaz kılmak adetleri idi. Harbe gitmeyenler gelir, selam verirler, tebrik ederlerdi. Bu sefer de Resul-i Ekrem mescide gelip oturur. Kapıda kalabalık meydana gelir… Nevfel içeri girip selam verir …Efendimiz Nevfel’i karşılayıp selamını alır ve:
“Bu, Allahu Teala’nın bir alametidir. Acaba bu hal kimin sebebiyle meydana gelmiştir dedikleri an, Cebrail Aleyhisselam o anda nazil olur ve şöyle der:
Ey Allah’ın Resulü! Şükür secdesine kapan, Allah ümmetinden Hz. İsa gibi ölüleri dirilten birini yaratmıştır. Cenab-ı Hak sana selam etti ve şöyle buyurdu :
“Mağara arkadaşın Sıddık sakalı avucunda iken bir kez daha: “Allah” deseydi, İzzim Celalim hakkı için bütün şehidleri diriltirdim…Ben Ebu Bekir’den razıyım o da benden razı mıdır?… Onun sözünün üzerine Nevfel’i dirilttim… Zira o, cahiliyet devrinde de yalan söylememiştir.”
Bunun üzerine Efendimiz(s.a.v) Hz. Ebubekir’e Cebrail’in (a.s) getirmiş olduğu müjdeyi söyler ve
“Ey Ebubekir. Allah sana büyük ihsanlarda bulunmuştur. Allah’a hamdolsun ki, ben dünyadan ayrılmadan önce, ümmetimden Hz.İsa gibi Allah’ın izniyle ölüleri dirilten birini gösterdi” buyurur…
***
Şimdi soru şu …
Peki ya Asrın Yıldızı’nın Sâdıkı kim?
Adil Düzeni kuracak olan bu Sâdık nerede? …
Kimdir ER-BAKAN’ın İSA’SI?
Hatırlarsınız ,Erbakan hocamız konferanslarında bir olayı anlatırdı :
“TARİHTE SADRAZAM ALİ PAŞANIN MEŞHUR BİR SÖZÜ VARDIR:” MÜHİM BİR İŞ YAPMADAN ÖNCE RUS ELÇİSİYLE KONUŞUR ve NE DERSE TERSİNİ YAPARIM.”
Bu metoddan yola çıkarak; bugün Hocamızı iftiralarla karalamaya çalışan içimizdeki Rus’lar ,Oğuzhan ve avanesi , Erbakan Hocamızdan sonra en çok kimi sevmiyor ve kimden hazzetmiyordu ?…
bilmem lafın tamamını söylemeye gerek var mı ? …
Hafıza-i Beşer ,Nisyan İle Maluldür…ya da “İNSAN UNUTTU!” …devamı …
Cenab-ı Hak (C.C.) yine mübarek Kur’an- ı Kerîm’de :
“Sana ruh’tan sorarlar; de ki: “Ruh, Rabbimin emrindendir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir.” (Isra 85) buyurmuştu….
Evet ;demek ki ruh bir sırdı … ve anlaşıldığı üzere ,henüz dünyaya gelmeden ,şu an bize sır olan bir takım aşamalardan geçmiş ama insanın bir adının da nisyan olması sebebiyle unutmuştu …
yani “ASLIMIZ” ezel sırları ile “SABİT” idi … sanırım bu konu da tasavvufta “AYAN-I SABİTE” denilen konuyla alakalı …
Yine Rasûlullah (S.A.V.) Efendimizin :
“İnsanlar madenler gibidir.” hadis-i şerifi ve
Kur’an-ı Mübîn’in :
“(Allah) Gökten bir su indirdi de dereler kendi miktarınca çağlayıp aktı. Sel de yüze vuran bir köpük yüklendi. Bir süs veya bir meta sağlamak için ateşte üzerine yakıp-erittikleri şeyler (madenler)de de bunun gibi bir köpük (artık) vardır. İşte Allah, hak ile batıla böyle örnekler verir. Köpüğe gelince, o atılır gider, insanlara yarar sağlayacak şey ise, yeryüzünde kalır. İşte Allah örnekleri böyle vermektedir.” (Rad 17)
ayet-i kerimesi de her şeyin bir özü yani bir “ASIL” üzere olduğunu hatırlatmaktadır …
***
Hayırda, Hak davada; sebat etmektir hüner
Ne yapılsa nafile, herkes aslına döner!
***
Üstadımız yine şiirin içinde “asl”ımızı ortaya çıkaracak olan anahtarı ve sırrı da vermişti …
Sır ” SEBAT” ta gizli idi …
Nereden mi biliyorum?!
hâşâ …ne haddimize …
” tüm bildiklerimiz , Aziz Erbakan Hocamızdan ve Muhterem Ahmet Akgül Hocamızdan öğrendiklerimizdir.”
deyip yazıyı bir hatıra ile tamamlayalım…
Muhterem Erbakan Hocamızı ; konutunda , 14.11 .2009 yılındaki ziyaretimizden…
Milli Görüşçü bir kardeşimiz ,30 yılını bu davaya vermiş ve hatta Hocamızdan başarı belgeleri almış , ama son 10 yılda Akp’ye kaymış babası için derinden üzülmektedir… …
Erbakan hocamızı teşkilat olarak ziyaretimiz esnasında ,Hocam herkese tek tek söz hakkı vermiş , kendimizi tanıtmamız istenmiştir …
En son bu kardeşimiz de ismini söyleyip kendini tanıtmış ama babasının da ismini söyleyerek ,” taa Msp döneminden beri davada çok çalıştığından, hatta yaşadığı şehirde yaptığı çalışmalardan” bahsedip babasını hatırlayıp hatırlamadığı anlamak ister gibi Erbakan Hocamızın yüzüne baktı …
Erbakan Hocam cevap vermedi …
Masanın diğer ucunda oturduğundan olacak sanırım o kardeşimiz ,Hocamız duymadığını düşündü ve cümlelerini ısrarla tekrarladı …
Erbakan Hocamızın bakışları biraz sertleşti ve çok kelamı kısa ama manası uzun ve derin bir cevap verdi…
“DAVADA SEBAT ESASTIR.”
Evet evet… Çelebinin sırlı yolculuğu devam ediyor …yol boyu işaretler yönümüzü gösteriyor …
İşaretleri siz de görüyor musunuz?
“Hayırda, Hak davada; “SEBAT” etmektir hüner
Ne yapılsa nafile, herkes aslına döner!
Hafıza-i Beşer ,Nisyan İle Maluldür…ya da “İNSAN UNUTTU!”
HER ŞEY “ASLI”NA DÖNER …
Zülkarneyn kardeşimizin başka bir yoruma hacet bırakmayacak şekilde feraset, basiretle ve ihlasla yorumladığı bu muhteşem şiire, haddimi aşmamaya çalışarak katkıda bulunmak istiyorum …
Naçizane ,içime geldiği ve hissettiğim gibi yazmaya çalışacağım …
Kısa bir süre önce ,değerli bir büyüğüm bir ayet-i kerime üzerinde tefekkür etmemi tavsiye etmişti…
“Sizi ondan yarattık, ona iade edeceğiz, ikinci bir sefer yine ondan çıkaracağız.”
(Ta-ha 55)
Açıkçası bu beni aşıyordu ve hiç bir fikrim yoktu …
Değerli Üstadım Ahmet AKGÜL hocamızın “HER ŞEY ASLINA DÖNER” şiirin yayınlandığı günlerde eş zamanlı olarak ,bir kitap keşfettim … adı “SIRR’UL ESRAR” … Abdulkadir Geylani Hazretlerine ait bu eseri ilk defa duymuştum …
Kitabın birinci bölümünü okurken, çok etkilendim ve bir kısmını buraya alıntılamak istiyorum …
*** *** *** *** *** *** ***
Öte Alemlerde Yaratılışın Başlaması Beyan olunur…
Allah (CC) sana sevdiği ve hoşlandığı işlerde başarı ihsan eylesin.
Söylediklerimi belle ve anla…
Allahu Teala (CC), cemâlinin nurundan ilk Önce Hz. Muhammedin(SAV) nurunu yarattı.
Bu, bir hadis-i kudside şöyle bildirilmiştir:
“Muhammedi(SAV) yüzümün nurundan halk ettim.”
Bu durumu, Peygamber (SAV) Efendimiz de şöyle beyan etmektedir:
“Allah (CC),önce ruhumu yarattı… Allah (CC),önce nurumu yarattı… Allah (CC)önce Kalemi yarattı… Allah (CC);önce Aklı yarattı.”
Bunların hepsinden tek şey murad edilmektedir: Hakikat-i Muhammediye, yani Hz. Muhammedin (SAV) gerçeği…
Durum böyle olunca, ona birtakım adlar takıldı.
Nur (ışık) dendi.Çünkü O Celâl sıfatı altında saklı karanlıklardan saftır. Bunu
Hak Tealâ (CC) haber verdi:
“Allah (CC) tarafından size Nur, her şeyi açık anlatan kitap geldi.”(1)
Akıl dendi. Çünkü her şeyi idrak ederdi.
Kalem dendi. Çünkü; ilim onunla yayıldı.
Ruh-u Muhammedî ; olanların özü, kainatın öncesi ve aslıdır. Bunu Peygamber (SAV) Efendimiz şöyle anlatır:
“Ben Allah’tanım (CC), mü’minler de bendendir.”
Allah-u Tealâ (CC), lâhut aleminde ve hakikî ahsen-i takvimde; bütün ruhları O’nun (SAV) ruhundan yarattı.
O; (SAV) yukarıda bahsi edilen âlemde bütün insanlığın adıdır. O (S.A.V) vatan-ı aslîdir.
Bu yaratılıştan dört bin yıl sonra, Hazret-i Muhammedin (SAV) göz nurundan arşı yarattı. Kainatın kalan kısmını da arştan yarattı. Ondan da kainatı…
Sonra, yaratılan ruhları, kainatın en aşağı derekesine indirdi. Yani bu cesetler alemine demek istiyorum.
“Sonra, onu aşağıların en aşağısına gönderdik.”(2)
Yani, o nuru; ilk önce Lahût aleminden ceberût alemine gönderdi.
O nurdan olan ruhlara, iki harem arasında ceberût nurundan kisveler giydirdi.
Buna Sultani ruh, tabir edilir.
Sonra bu kisve ile melekut alemine saldı. Orada da melekut nurundan kisve giydirdi; buna da ruhani ruh, tabir edilir.
Sonra mülk alemine gönderdi. Mülk kisvesine bürüdü; buna da cismani ruh, tabir edilir.
Sonra, bundan cesetleri halk etti.
Bu değişik halleri şu Ayet-i Kerime haber verir:
“Sizi ondan yarattık, ona iade edeceğiz, ikinci bir sefer yine ondan çıkaracağız.”(3)
Bu hallerden sonra; Allah-u Teala CC) o ruhlara, bu cisme girmeleri için emir verdi; onlar da Allahın (CC) emriyle girdiler.
Bunu da şu Ayet-i Kerime haber vermektedir.
“Ona ruhumdan üfledim.”(4)
Zaman oldu; o ruhlar bu cesetle ilgisini artırdı. Bu yüzden, ahdi unuttular. Halbuki, Allah-u Teala (CC)onları yarattı:
“Sizin Rabbınız değil miyim? “buyurdu. Onlar da
“Evet.” cevabını verdiler…
İşte bu sözü unuttular. Asli vatana dönemediler.
Fakat Rahman (CC), yani varlığın yardım kaynağı, onlara acıdı. Bu sebeple semavi kitaplar saldı.
Bunlarla asli vatanı hatırlatmak istedi.
Bu manaya da şu Ayet-i Kerime işaret eder:
“Onlara Allahın (CC) günlerini hatırlat.”(5)
Yani: Ruhlara geçen, o visal günlerini hatırlat.
Bu aleme pek çok enbiya geldi ve devresini tamamladı göçüp gitti. Hepsinin gayesi bu durumu anlatmak ve halkı ayıktırmaktı.
Fakat onu anan, ona yönelen, o âleme iştiyak duyan ve o âleme vasıl olan zamanla azaldı.
Nübüvvet; Büyük Muhammedî Ruha varıncaya kadar devam etti.
O (SAV) risaletin sonuncusu idi.
*** *** *** *** *** *** *** ***
Ne tevafuk! … Üzerinde tefekkür etmem istenen ayet-i kerimenin tefsiri gibiydi yukarıda yazılanlar …
Kitapta İdrâkimi aşan kısımlar çoğunluktaydı ama anladığım kadarıyla “ruh” daha önce başka bir boyutta denenmiş, elekten geçmiş ,seçimini Hak’tan ya da Batıldan yana yapmış ..ama her ne olduysa bu seçimini unutmuş …ve seçiminin sonucu Allah’a âyân olduğu halde Rabbimizin acımasıyla son bir kez daha dünya sahnesine gönderilmişti …
İmtihan denklemi; ne olacağımızı değil ne olduğumuzu gösterir…
İmtihan denklemi; ne olacağımızı değil ne olduğumuzu gösterir…
Her şeyin MUTLAK bileni Hz. Allah için, biz kullarının akıbetinin ve müstahakının vuku bulması için bir imtihan dünyasına elbette gerek yoktu… İmtihan denklemi 2=2’nin, aslımızın ne olduğunun bizlere gösterilmesi için Hz. Allah katındaki MUTLAK ilimde değişmeyecek bir kuraldır…
Hayat bir organik kimya denklemindeki gibi, eşitliğin her iki tarafı denk bir şekildedir… Eşitliğin sol tarafına dünya diğer tarafında ise ahiret diyebiliriz… İnsan bu dünyada çeşitli etkenlerle, içindeki kimsyasını açığa çıkartır…. Bir de katalizör denen kimyasal denklemi hızlandıracak ve tepkimeleri ortaya çıkaracak maddeler vardır ki bunlarda eşitliğin denk-liğini bozmazlar, işte bunlara imtihan cilveleri diyebiliriz….
Bir şekilde girdiğimiz ve kat halde, sıvı halde içimizde sakladığımız bu haller, eşitliğin diğer tarafında moleküllerine, atomlarına ayrışmış bir şekilde su yüzüne çıkar….
Yanmaz, tutuşmaz sanılan hiç bir madde yoktur, kimisi 100 derecede kaynar kimisi 1000 derecede ama nihayetinde ateşe dayanacak hiç bir yaradılmış canlı cansız yoktur…
Onun için ben bu şiire edebi bir açıdan ziyade bilimsel bir açıdan bakmayı yeğledim….
İstediği kadar kalaylı olsun, ne kadar ısıtacağınızı ne katalizör madde ne kullanacağınız bildikten sonra parlak bu metalin kimyasını ayrıştırdıktan sonra beş para etmediğini ortaya çıkartırsınız….
Gereken sadece biraz ZAMANdır…
Onun için bazı insanlara aaa nasıl olduda bu adam böyle oldu dememeliyiz… O zaten öyle idi, sadece biraz ısıtılması ve biraz katalizör maddeler ile, şani şöhret, para, kadın veeee makam bu kimyasal tepkimenin ortaya çıkması için yeterlidir…
Aynı şekilde çeliği çelik yapan ise, ateşe dayanması, sebat göstermesi ve bir ustanın elinde ısıtılıp, dövülmesi ve su ile defalarca soğutulması ile oluşur…..
ısıtıp ısıtıp, döverek defalarca soğutmak, demire bir ceza vermek değildir, bu işem sırasında demirin molekülleri içine oksijen , yani hayat, işler ve o ileride paslanmaya mahkum olan demir, asla paslanmaz, bükülmez ve keskin bir çelik haline gelir…
Onun için hak davada yiğide düşen vazife, sebat etmek ve her imtihan sonrasında bu olaylardan ders alarak çelikleşmektir…
Hayırda, Hak davada; sebat etmektir hüner
Ne yapılsa nafile, herkes aslına döner!
Bu asla şaşmaz, edebi değil, ilmi bir sözdür….
hayatımız her iki tarafı, dünya-ahiret, denk olan ve ne olacağımızın değil ne olduğumuzun tekrar ve tekrar bize hatasız, şüpheye yer vermeden gösterildiği bir laboratuvar ortamıdır….