YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
69185be3c1ef6
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 2 6
Bugün : 21431
Dün : 37133
Bu ay : 623236
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45027057
IP'niz : 216.73.216.10

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

YA MİLLİ ÇÖZÜM’E FIRSAT SAĞLANACAK

VEYA

KİRLİ ÇÜRÜME VE ÇÖZÜLME HIZLANACAKTIR!

        

Suriye’nin kuzeyinde ve Türkiye sınırı çevresinde bir “Özerk Kürt Kanton Bölgesi” oluşturulması için, ABD ve İsrail’in yıllardır sürdürdükleri çalışmalar, sona yaklaşmış durumdadır. Türkiye haklı olarak, kendi güneydoğusunu da etkileyip karıştırmayı amaçlayan bu girişimlere karşı çıkmakta ve oldukça başarılı geçen “Zeytin Dalı ve Pençe-Kilit Operasyonları” gibi askeri harekâtlarla sınırımızın hemen ötesinde bir tampon bölge oluşturma çabasındadır. Suriye’de oluşturulmaya hazırlanan çok parçalı özerk kanton bölgelerle, Lübnanvari bir yapılanmanın hazırlandığını ve şu anda Irak’taki fiili ayrışmanın burada da sağlanmaya çalışıldığını anlamamak ahmaklıktır. Maalesef Suriye’nin bu parçalanma senaryolarına, “koruyucu ve denge kurucu” rolüyle bölgede kalmayı ve Büyük İsrail planlarına zemin hazırlamayı amaçlayan ABD zaten dünden razıdır. ABD Genelkurmay Başkanı’nın ve üst düzey komutanlarının, İsrail’den sonra Suriye’deki PKK-PYD terör kantonlarını ziyaret edip resmiyet kazandırmaları da bu amaçlıdır.

Rusya ve İran da, Suriye’deki bu ayrışmadan memnun gibi davranmaktadır. Çünkü bölgedeki varlıklarının devamı buna bağlıdır. Güya ABD’nin ve İsrail’in işgalci ve saldırgan politikalarına karşı kendi varlıkları bir nevi güvenlik sigortasıdır.

İşin en acı tarafı, Beşşar Esad yönetimi de, kendisine de hükümranlık fırsatı sağladıkları için; ABD, İsrail, Rusya ve İran’ın Suriye’deki bu fesatlıklarına razı olmuş durumdadır. Ve maalesef, daha önce Irak’ın da aynen bu şeytani yöntemle parçalanıp, Barzani Kürdistanı’na razı olan, hatta resmi ilişkiler başlatan Erdoğan iktidarı da aynı hatayı yapmaktan sakınmamıştır.

ABD savaş gemisinden Türkiye’ye mesaj mıydı?

ABD donanmasına ait savaş gemisi USS Nitze, Şubat 2023 başında İstanbul Boğazı’nda Dolmabahçe açıklarında demirlemiş durumdaydı. Söz konusu geminin seyir sancağının büyüklüğüne dikkat çeken Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, “Türk kamuoyuna mesaj çektilerse yanlış adres” diye uyarmıştı.

Gemiye Sahil Güvenlik ekipleri eşlik etmiş, mürettebatın Boğaz’da ilerleyiş sırasında güverteye çıktığı dikkatlerden kaçmamıştı.

ABD Büyükelçisi Jeffry Flake’nin, İstanbul Boğazı’na demirleyen USS Nitze isimli savaş gemisini ziyaret etmesi de enteresandı. Flake, “Türkiye ile dostluğumuz var. Türkiye ve ABD iyi birer müttefik” palavrasını tekrarlamıştı.

ABD’nin Türkiye için “olası terör saldırısı” uyarısı yaptığı günlerde; savaş gemisi USS Nitze’nin, 03 Şubat 2023’te İstanbul’a gelerek Dolmabahçe açıklarında demirlemesi bir tesadüf olamazdı. Geminin teamüllerden çok daha büyük bayrak kullanması da olağan dışıydı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bir gün öncesinde yaptığı konuşmada, ABD’nin açıklamalarını hedef alması ise danışıklı dövüşün bir parçasıydı. Soylu, “Amerikan Büyükelçisi’ne buradan söylüyorum. Hangi gazetecilere yazı yazdırdığını biliyorum. Pis ellerini Türkiye’nin üzerinden çek. Çok net söylüyorum” diye havalar atmıştı.

Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz ise, “Türkiye, terör saldırısı uyarısı yapılacak kadar tehlikeliyse, savaş gemisi neden buradadır? Bayrağın, olması gerekenden beş kat büyük olmasının bir mesaj olduğu açıktır. O zaman şunu sormalı: ‘Bu mesaj nedir ve kime-kimleredir?’” diye sormuşlardı.

Eski Amiralin: “Bütün denizlerimizi kaybetmemize yol açabilir!” Uyarısı!

Müstafi Tümamiral Cihat Yaycı, katıldığı canlı yayında Kahramanmaraş merkezli depremlerde ağır hasar alan Hatay ile ilgili çok konuşulacak iddialarda bulunmuşlardı.

TV100’de ekranlara gelen ‘Uğur Dündar ile Haftanın Panoraması Deprem Özel’ programına konuk olan Doç. Dr. Cihat Yaycı, Kahramanmaraş depreminin vurduğu Hatay’la ilgili kritik ifadeler kullanmıştı.

“İskenderun ve Hatay, Mavi Vatan’ın Doğu Akdeniz’deki kalbidir. İskenderun ve Hatay’da bir değişim veya kayıp, bütün denizlerimizi kaybetmemize yol açabilir, o kadar kritiktir.” diyen Eski Amiral ne demeye çalışmıştı?

İspanya ordusu, İskenderun’da devriye mi atmıştı?

11 ilde büyük yıkıma neden olan depremin ardından İspanya ordusuna bağlı zırhlı araçların Hatay’ın İskenderun ilçesinde devriye görevi yaptığı iddiasıyla servis edilen görüntüler sosyal medyada büyük tartışmalara yol açmıştı. Milli Savunma Bakanlığı iddialara ilişkin açıklamasında, görüntülerin yardım için bölgeye gelen İspanya Silahlı Kuvvetlerine ait araçların arama-kurtarma bölgesine intikali sırasında çekildiğini hatırlatmıştı.

Güya deprem için koşa koşa yardıma gelen İsrail arama kurtarma ekibi, neden apar topar geri çağrılmıştı?

Resmi raporlara göre Azerbaycan’dan sonra Türkiye’ye en fazla ekip gönderen İsrail’in arama-kurtarma çalışmaları devam ederken apar topar Türkiye’den ayrılmasına ilişkin Yedioth Ahronoth gazetesi önemli bir iddiayı gündeme taşımıştı.

Cumhuriyet’ten M. Birol Güger’in haberine göre; İsrail devletine ait sosyal hesaplar tarafından paylaşılan görsellerde, Türkiye’ye gelen bazı ekip üyelerinin yüzlerinin bulanıklaştırılması dikkatlerden kaçmamıştı. Arama-kurtarma çalışmalarının tüm hızıyla devam ettiği sıralarda, İsrailli ekiplerin apar topar Türkiye’den ayrılmaya karar verdiğine yönelik haberler şaşkınlığa yol açmıştı. Bu konuda; terör tehdidinden başka, çeşitli güvenlik çekincelerine kadar iddialar ortaya atılmıştı.

İsrail’in en yüksek tiraja sahip gazetesi Yedioth Ahronoth’un internet portalı Ytnet’te yer alan bir iddiaya göre, Türkiye’ye gelen ekipler arasında, İsrail ordusu bünyesinde görev yapan bir özel kuvvetler birimi olan Şaldağ (Shaldag/Birim 5101) birimine mensup askerler de vardı. İddiaya göre; İsrail ekibine, “Türkiye’ye girişte silahlarını teslim etmeleri” hatırlatılmıştı. Türk makamları tarafından, “Bu durum, ülkemizde kabul edilemez, sizden diğer tüm ekipler gibi davranmanız bekleniyor” diye İsrailliler uyarılmıştı. Ancak bu diplomatik olaya ilişkin her iki ülke makamları tarafından da bir açıklama yapılmamıştı.

Emekli Amiral’in: “İktidar değişecek! Ama acılı ama acısız!” uyarıları!?

Emekli Amiral Türker Ertürk, 19 Mart 2023’te TELE1’de yaptığı açıklamalarda, YSK’yı vicdanlı ve hakka, hukuka uygun davranmaya çağırmıştı. TELE1 Televizyonu’nda Namık Koçak’ın konuğu olan ve gündeme dair açıklamalarda bulunan Ertürk, seçime hile karıştırılmaması için parmak boyası dahil, birçok konuda gündemde olan Yüksek Seçim Kurulu’nu uyarmıştı. Ertürk’ün şu sözleri anlamlıydı: “Bakın artık iktidar değişecek. Ama acılı ama acısız. İktidar kesinlikle değişecek. Onun için herkes aklını başına devşirmeli. Siz de ben de… Tabi ki herkes de, her kesim de… Onun için Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK’nın) vicdanlarına göre ve hukuka göre karar vermelerini bekliyoruz. Yoksa ileride ülkece büyük müşkülat yaşarız diye düşünüyorum!”

Emekli Amiral’in bu sözlerinin İsrail’e yönelik olduğu açıktı. Çünkü dönemin İsrail Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’ye gelip, “Sn. Süleyman Demirel’e ve Türk askerine güveniyorum. Bunlar Milli Görüş iktidarına asla geçit vermeyeceklerdir!” mesajını yansıtan küstah sözlerine karşı Rahmetli Erbakan Hocamız da, “Bu Aziz Milletin asaletine ve Milli hassasiyetlerine uygun ve uygar bir Adil Düzen değişimi mutlaka yaşanacaktır. Siyonist İsrail istemese de bu olacaktır. Ama kanlı mı olacak, kansız mı olacak? Bu onların tavrına bağlıdır!” buyurmuşlardı. Ancak marazlı münafıklar bu sözlerin kendi halkımıza yönelik sarf edildiği yalanını yaymışlardı.

Bir deprem sonrası ABD’nin Türkiye’yi işgal planı: “Millennium Challenge 2002” tatbikatı niye yapılmıştı?

2002 yılıydı. ABD, ülke tarihinin en kapsamlı tatbikatlarından birini yapmıştı. 22 gün süren tatbikat senaryosunda Türkiye açıkça hedef alınmıştı. Bu tatbikat senaryosuna göre Türkiye’de şiddetli bir deprem olacaktı… Deprem sonrası büyük bir kaos yaşanırken, olayların neticesinde ABD, 96 saatte Türkiye’yi işgale kalkışacaktı. Yaşanan deprem sonrasında özellikle ABD, İsrail ve Yunanistan’ın adımlarına dikkat etmek lazımdı. Bir bölgede yaşanan büyük afet sonrası o bölgeye dair emelleri bulunan aktörlerin ağızlarının sulanacağı gerçeği ortada dururken, ABD’nin 2002 yılında gerçekleştirdiği bir tatbikat, sürekli uyanık bulunmamızı gerekli kılmaktaydı.

Millennium Challenge 2002’nin (Bin Yılın Meydan Okuması’nın) Perde Arkası!

ABD’de, 24 Temmuz 2002 tarihinde başlayıp, 22 gün boyunca süren bir tatbikat yapılmıştı. Nevada Çölü’nde icra edilen tatbikatta, hedef ülkenin sahip olduğu özellikler tam anlamıyla Türkiye’yi anlatmaktaydı. Zira tatbikatın senaryosuna göre Akdeniz’de bir ada sorunu yaşayan, birçok azınlık barındıran, stratejik açıdan iki kıtayı birbirinden ayıran bir su yolunun üzerinde ve iki kıtada birden toprağı bulunan bir ülke işgale kalkışılacaktı. Yaşanan şiddetli bir deprem sonrası meydana gelen bu işgal, ABD ordusu tarafından yapılacaktı.

Millennium Challenge 2002 (Bin Yılın Meydan Okuması) isimli tatbikatta hedef ülkede çok büyük şiddetli bir deprem yaşanacaktı. Hedef ülkedeki hükümet, deprem sonrası meydana gelen durumla baş edemeyince ordu duruma el koyacaktı. Ordu tarafından uluslararası yardım çağrısı yapılmasının ardından ABD, yardımlarının kendi askerleri tarafından yapılmasını şart koşacaktı. Bunun ardından ABD askerlerinin miktar ve faaliyetlerinden kuşkulanan hedef ülke ordusuyla ABD ordusu arasında savaş çıkacak ve ülke 96 saat içinde işgal altına alınacaktı.

İsrail Meclisindeki Küstahlığın Video Çözümü Vicdanlarımızı Kanatmıştı!

Arap temsilcisi hanım konuşmacı: “Türkiye ve Suriye’deki deprem hakkında bir şeyler söyleyeceğim. Suriye ve Türkiye’deki kardeşlerimize başsağlığı, hayatını kaybedenlere rahmet, yaralılara şifa diliyorum.”

İşte İsrail temsilcilerinin küstah çıkışları:

− Araplar, Türkler ve onların trajedileri, bizim umurumuzda değil. Çok istiyorsanız Suriye ve Türkiye’ye gidin ve bu saçmalığı bırakın!

− Sn. Başbakan, onun mikrofonunu kesin ve konuşturmayın!..

− Buradan defolup gidin! Canımızı sıkmayın!..

İsrail Meclis Başkanı: (Arap Temsilcisine) Genel konuşun, Suriye ve Türkiye halkından bahsetmeyin!

Arap Temsilcisi: Masumları teselli etmemizde ne sorun var efendim?

İsrail Temsilcisi: Senin masumların var, bizim yok! Düşmanlarımızın yasını tutacak değiliz!

Arap Temsilcisi: O zaman bugünden itibaren insanlıkla ilgili bir şey bahsetmeyin! Neden bu vahşet ve insanlıktan yoksun tepkiniz sizin?! Sizin isteğiniz dışında masumları teselli edeceğim. Suriyeli ve Türkiyeli mağdurlara taziye vereceğim.

İsrail Temsilcisi: Türklere gidin ve onları ülkelerinde teselli edin, burada bizi rahatsız etmeyin!

Arap Temsilcisi: İslami hareket olarak Türkiye ve Kuzey Suriye’deki kardeşlerimizin yaralarını sarmak için acil servis kurduk ve elbette yardım edeceğiz!

Evet, hâlâ bu vahşi ve işgalci… Aynı zamanda İslam ve Türkiye düşmanı İsrail’le normalleşme girişimlerini sürdürenler ve bu iktidarı destekleyenler utansındı!..

ABD ve İsrail Bize Düşmandır!

Bir yandan depremin açtığı yaraları sarmak ile uğraşırken, öbür yandan ABD’nin Suriye’deki PKK-YPG ile ilişkisini hatırlatmak için, terör örgütlerine moral vermek anlamına gelebilen ABD Genelkurmay Başkanı Mark Milley’in Suriye’nin kuzeydoğusuna ziyareti ve burada yaptığı görüşmeler medyaya, “Amerika PKK/YPG’ye desteğini kesmiyor” başlığı altında gündeme taşınmıştı. Bu tür haberlerin hemen ardından Bakanlığa çağrılan ve izahat istenen ABD Büyükelçisi’nin, ABD Genelkurmay Başkanı’nın “Suriye’de sadece askerlerle görüştüklerini” söylediği haberi medyaya yansımıştı. Kısacası ABD; Türkiye’nin içeride deprem felaketinin oluşturduğu sorunlar ile boğuşmakta olduğundan yararlanarak; Genelkurmay Başkanı’nı Suriye’ye göndermiş, ardından bu ziyaretin sadece “ABD’li askerlerle görüşmekten ibaret olduğu” açıklamasının yalan olduğu sırıtmaktaydı. Çünkü ABD’li yetkililer her fırsatta Suriye’ye geliyor, teröristlerle görüşme yapıyorlardı. Hatta, Suriye’deki terör örgütlerinin istekleri alınmakta, çoğu zaman da teröristlerin ihtiyaçları, yapılan bu tespitler çerçevesinde ABD tarafından yerine getirilmeye çalışılmaktaydı. Suriye’de çatışmaların son bulması için ABD’nin buradan çekilmesi gerektiği çeşitli kereler gündeme gelmesine karşılık, yaptıkları Suriye ziyaretleri ve teröristlerle yapılan görüşmelerin fotoğrafları medyada sıkça yer almaktaydı. Buna rağmen; bu düşman tavırlı ABD ve Büyük İsrail amacına ülkemizi parçalama peşinde koşan İsrail’le dost olduklarını sürdürdükleri halde, aynı odakların beşinci sınıf piyonları sayılan PKK-PYD ve Türkiye’deki HDP ile, seçim irtibatı kuruyor diye Millet İttifakı’na sataşan Cumhur İttifakı, tam anlamıyla çamura saplanmış durumdaydı!

Türkiye’deki Cemaat ve Tarikatların önemli bir kısmı; ekonomik, sosyal, ahlâki ve ailevi bütün tahribatlarına rağmen, hâlâ Erdoğan iktidarının başta kalması için çırpınmakta ve bu yönde açıklamalar yapılmaktaydı. Bu sakat ve şaşkın düşüncelerle, Milli Çözüm Ehlinin farkı şuradaydı:

Yüce dinimizi istismar ve suistimal edenlere göre; bu bâtıl, bozuk, haksız ve ahlâksız düzen devam etmeli, ama başında Erdoğan gibi dindar görünümlü birileri bulunmalıydı…

Ama bizim esas aldığımız Kur’an-ı Kerim’e ve Hz. Peygamber Efendimize göre ise; öncelikle ülkedeki sistem ve tüm müesseseler ADİL DÜZEN’e uygun yapılanmalıydı ve ülkeyi hangi partinin yöneteceği o kadar da önemli sayılmamaktaydı. Elbette en doğrusu; hem cetvelin (sistemin) düzgün olması, hem çizen elin (yönetimin) dürüst olması lazımdı!

Erbakan’ın Tarihi İcraatları ve Amaçları

Rahmetli Erbakan Hocamız, bütün İslam ve insanlık âlemine örnek olacak, Türkiye merkezli ve bölgemiz endeksli yeni ve adil bir sistem kurmak amacıyla Millî Görüş hareketini başlatmışlar ve çok önemli hizmetlere vesile olmuşlardı. Ama özellikle iki zümre Erbakan’a şiddetle karşı çıkmışlardı: 1- Yozlaşmış, yobazlaşmış; ekonomik, sosyal ve siyasal hayattan uzaklaşıp gelenek ve görenek dini halini almış bir İslam anlayışına körü körüne bağlı DİN İSTİSMARCILARI… 2- Dine, dinden kaynaklı her harekete; hatta İslam’ı hatırlatan her şeye ön yargılı ve düşman tavırlı yaklaşan DİN İNKÂRCILARI… Ve tabi din istismarcılarının yobazlığı, din inkârcılarına haklılık ve taraftar kazandırmakta, din inkârcılarının dışlayıcı ve aşağılayıcı tavırları da din istismarcılarının kahraman olarak algılanmasına yol açmaktaydı. Erbakan Hoca, önce rahmetli Ecevit’le, sonra rahmetli Demirel ve Türkeş’le koalisyonlar kurarak, hem toplumun farklı ve aykırı kesimlerinin yakınlaşmasını ve birlikte hayırlı icraatlar yapılmasını sağlamış, hem de sürekli çatışma ve kapışma yerine barışma ve hayırda yardımlaşma kapısını açmıştı. Ancak ülkemizin, milletimizin ve bölgemizin yararına olan bu girişim ve gelişmeler, her yönden uyumamızı ve kendilerine uydu olmamızı isteyen malum merkezlerin keyfini kaçırmıştı. Bu nedenle Erbakan’ı toplumun gözünden düşürmeye ve Millî Görüş’ü kötü ve tehlikeli göstermeye yönelik karalama kampanyaları yoğunlaşmış, hatta basit bahanelerle Erbakan’ın dört partisi kapatılmıştı. Buna rağmen O, asla Yurduna, Ordusuna ve Devlet kurumlarına tavır koymamış, Milli birlik ve dirliğimizi bozacak aşırılıklara fırsat tanımamıştır.

Çünkü bu ülkenin; sosyal adaleti, bireysel hak ve özgürlükleri savunan solcu sosyalistlere ihtiyacı vardır. Sadece yararsız ve yıkıcı aşırılıklarının ve din karşıtı saplantılarının törpülenmesi lazımdır. Bu ülkenin devletine, milletine ve ülke bütünlüğüne bağlı sağcı-liberalist kesimlere ihtiyacı vardır. Ama birtakım zorbalıkların, devlet imkân ve makamlarını mafyavari kullanmanın dizginlenmesi ve disipline edilmesi şarttır. Bu ülkenin elbette dindar ve dürüst insanlara, inançlı ve kararlı Milli Çözüm kadrolarına ihtiyacı vardır; ama yobazlığı ve din istismarcılığını önleyici tedbirler mutlaka alınmalıdır. Zaten İSLAM, insanı ve toplumları olgunlaştırmak ve her yönden huzura kavuşturmak için kutlu ve İlahi bir ARAÇ’tır; amaç İNSAN’dır!.. Farklı kültür ve kökenden bütün toplum kesimlerinin birlikte ve barış içerisinde yaşama şartlarının ilk ve en güzel örneği olan, meşhur MEDİNE SÖZLEŞMESİ’ne Türkiye sahip çıkmalıdır. Bu suretle örnek bir LAİKLİK ve gerçek bir DEMOKRASİ’nin, yeni ve yüksek bir medeniyetin mimarı olmak için Erbakan düşüncesine ihtiyaç vardır; Milli Çözüm bunun için çırpınmaktadır. Bütün bunlardan sonra, Millî Görüş’ün niye parçalanıp dağıtılmaya çalışıldığı daha iyi anlaşılacaktır.

Daha önce ANAP’ın, ardından partisizlik akımının, sonra FETÖvari çıkışların… Ve nihayet AKP’nin ve Yeniden Refah Partisi’nin ayrışmaları, Milli Görüş’ü etkisiz kılma çabalarının bir ürünü olarak okunmalıdır. Ama Rahmetli Erbakan Hocamızın ısrarla vurguladığı gibi, Onun tek ve gerçek siyasi varisi Saadet Partisi olmaktadır. SP’nin Millet İttifakı’nda olması, gerekli ve gerçekçi bir yaklaşımdır. Erdoğan iktidarının yararlı ve hayırlı atılımlarını gerçek amacına ulaştıracak, ama çok daha tehlikeli ve tahripçi; ekonomik, sosyal, siyasi, ailevi, hukuki ve ahlâki tahribatlarını tamire çalışacak, geniş tabanlı bir MİLLET İTTİFAKI bize göre tarihi bir fırsattır.

Bizim kanaatimiz; Millî Görüş düşüncesinde olanların bu seçimde MİLLET İTTİFAKI’na sahip çıkmaları lazımdır. Çünkü öncelikle ve özellikle AKP’nin tahribatlarına engel olunmalıdır. Mecelle’deki “Def-i mefasit, celb-i menafiden evladır!” yani; fesat merkezlerinin tahribatından kurtulmak, hayırlı ve yararlı icraatlar yapmaktan daha öncelikli ve önemli sayılmaktadır. Aslında Millet İttifakı’nın programıyla, Cumhur İttifakı’nın planları temelde aynı yanlışlık ve haksızlıkları barındırmaktadır. Ama Saadet Partisi’nin ve Millî Görüş düşüncesinin, Millet İttifakı’nda bir maya rolü oynaması ve hayırlı yönelimlere vesile olması umulmaktadır. Keşke Yeniden Refah’la Saadet Partisi, nefsi ve dünyevi hırslarından arınıp ortak bir tavır ortaya koysalardı, çok daha etkin bir rol oynayacaklardı. Ama şimdi Yeniden Refah’ın önce Cumhur İttifakı’na yanaşması, sonra bağımsız aday olacaklarının açıklanması, ardından tekrar Cumhur İttifakı’na yamanma kararı bize sürpriz olmamıştı. Erbakan Hocamızın; “çocuk!..” derken neyi kastettiği de iyice anlaşılmıştı. Artık tercih halkımızın, takdir ise Cenab-ı Hakk’ındır.

Hâlâ bize “Elazizci” diyenler, ahmak mıydı, alçak mıydı?

Kendi temelsiz tahmin ve tahayyüllerini… Hatta şeytanın gösterdiği kurgu filmlerini, Erbakan Hoca’nın stratejik hile ve hedefleriymiş gibi yazmaktan sakınmayan… Şu yirmi yıllık Erdoğan iktidarının bütün tahribat ve talanlarının… Ekonomik, sosyal, ahlâki ve ailevi yozlaştırmalarının günahları yetmiyormuş gibi, Turgut Özal’ın ANAP’ının, hatta Süleyman Demirel iktidarlarının korkunç yıkım icraatlarının suçunu ve sorumluluğunu bile Erbakan Hocamızın sırtına yüklemeyi “bilgiçlik ve siyasi analiz derinliği” olarak sunarak vicdanları sızlatan şu Elaziz şarlatanı, SP’yi ve tüm yan birimlerini AKP’ye katmak üzere Erdoğan’la yaptığı görüşmeler son aşamasındayken, ecelin fırsat vermediği Oğuzhan Asiltürkle aynı iman ve ideallere sahip olmuyorlar mıydı?

Ve hâlâ Milli Çözüm’ü Elazizci diye suçlayıp saçmalayanlar, acaba akıl ve anlayış kısırlığına müptela olan ahmaklar mıydı, yoksa bizi karalamak için başka bahane bulamadıklarından kasıtlı olarak bu yalana sığınan iftiracılar mıydı? Halbuki Milli Çözüm’ün bir tek sayısını, hatta bir yazısını bile, onlarla karşılaştırsalar farkımızı hemen anlayacaklardı! AKP iktidarının ve Erdoğan’ın her mel’anetine bir keramet ve mazeret uyduran Elaziz takımıyla, başından beri bu iktidarın haksızlık ve yanlışlıklarını hem de en açık ve acıtıcı tarzda gündeme taşıyan Milli Çözüm’ü aynı kategoriye koymak sadece ahmaklık değil, aynı zamanda alçaklıktı… Tam yirmi yıldır bu gerçeği defalarca hatırlatmamıza rağmen, hâlâ aynı teraneyi tekrarlayan teresler bizi bu cümleleri kurmaya mecbur bırakmışlardı.

Sonuç olarak:

Siyaset; Hak ve adaletle toplumu yönetme ve en etkili ve yetkili şekilde insanlara hizmet etme mesleğidir.

“İnsanların hayırlısı insanlara faydası dokunandır.” (Hadis)

“Bir saat adaletle hükmetmek (hayırlı bir hükümet hizmeti yürütmek) yetmiş yıl (nafile) ibadetten hayırlıdır.” (Hadis)

Erbakan’a göre Siyaset; toplumu gütmek değil, şefkatle nezaret etmek ve hayra yönlendirmek için önemli ve gerekli bir vasıtadır!

“Ey iman edenler! (Yöneticilerinize:) ‘Raina-Bizi güt (şuursuz koyun sürüsü gibi bizi yönet)’ demeyin; ‘Ünzurna-Bizi gözet (organize ve koordine edip istişare ile idare et)’ deyin ve (Hakk ve adalet ettikçe onları) dinleyin. (Unutmayın ki) Kâfirler ve nankörler için acı bir azap vardır. [Not: Müslüman topluma koyun gibi güdülmek ve despot bir idareye boyun eğmek değil, etkin bir şekilde siyasete girmek, yönetimi takip ve tenkit etmek, ama şuurlu bir sorumluluk yüklenip Hakk’ta ve hayırda itaat etmek düşmektedir.]” (Bakara: 104) ayeti de bu gerçeği vurgulamaktadır.

Medine Sözleşmesi ve Farklı Görüşlerin Birlikte Yaşaması

İslam; her dinden, her dilden ve her kavimden ama herkesin birlikte huzur içerisinde yaşayacağı; can, mal ve namus emniyeti, din ve düşünce hürriyeti gibi temel insan haklarının korunacağı barış ve adalet düzeni anlamını taşır.

“Ey iman edenler! Hepiniz birlikte (ve her hükmünde bir hayır olduğunu bilerek) topluca barış ve güvenliğe (Silm’e, İslam’ın selamet ve saadet düzenine) girin ve şeytanın (Siyonist ve emperyalist odakların) adımlarını (zalim planlarını ve teşkilatlarını takip ve tercih edip) izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır (bunu bilin ve ona göre hareket edin).” (Bakara: 208) ayeti de bu gerçeği anlatmaktadır. Farklı dinlere ve hukuk sistemlerine mensup toplulukların, temel ve tabii esaslar ve anlaşmalar çerçevesinde, birlikte yaşayabileceklerinin ilk tatbikatını Hz. Peygamber Efendimiz ortaya koymuşlardır.

Medine’ye hicretlerinden sonra; Müslümanlar, Yahudiler, Müşrikler ve bir miktar da Hristiyan kabileler arasında, hem ortak savunma esaslarını belirleyen, hem de başıboşluktan kurtulup kanun, kurallar ve anlaşmalar çerçevesinde, yani bir devlet düzeni içerisinde birlikte yaşama şartlarını içeren, tarihin ilk yazılı anayasası hazırlanmıştı. İbni Hişam’ın siyerinde; 52 madde olarak verdiği, M. Hamidullah’ın madde madde inceleyip çağdaş yorumlar getirdiği, Hicret’in 1’inci, Miladi 622 yılında Efendimizce hazırlanan ve taraflarca mutabık kalınarak imzalanan bu anayasa; hem laiklik esaslarını, hem ortak yaşama şartlarını barındırmaktadır.

Erbakan hep yapıcıydı ve hayırlı ittifaklardan yanaydı!..

Günümüzde yaşanan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden kaynaklı seçim ittifakı tartışmalarının benzeri, geçmişte 80’li yılların sonu, 90’lı yılların başında da yaşanmıştı. O süreçte Refah Partisi’nin Genel Başkanı Necmettin Erbakan, iktidarda olan ANAP Genel Başkanı Turgut Özal’a karşı; DSP, SHP, DYP ve diğer muhalefet partilerine bir ittifak projesi sunmuşlardı. Erbakan, 1991 Genel Seçimleri öncesince yaptığı konuşma sırasında bir gazetecinin sorusuna verdiği yanıtta, muhalefet partilerine bir araya gelme çağrısı yapmıştı:

“Muhalefet partilerine; ‘Gelin beraber hareket edelim’ davetinde bulunuyorsunuz. Bir yandan da bu muhalefet partilerine faizci diyorsunuz. Faizci olan bu partilerle bir araya gelmekle onlarla aynı duruma düşmüş olmuyor musunuz?” sorusunu şöyle yanıtlamıştı:

“Evet, söylediğiniz her iki konu da tamamen haklıdır ve sizin dediğiniz gibi içerisinde herhangi bir tezat bulunmamaktadır. Biz bu muhalefet partilerini beraberliğe neden çağırıyoruz? Gelin şu Turgut Özal’ın yaptığı hileyi, haksızlığı ve bu antidemokratik kanunları birlikte değiştirelim diyoruz. Eğer bu haksızlıkları değiştirmek için yanımıza gelirler, beraberce bu kanunları değiştirirsek ne âlâ, memleket için hayırlı bir adım atmış oluruz. Bu demek değildir ki; ‘Gelin birlikte faizcilik yapalım.’ Bizim teklifimiz: ‘Gelin bu haksızlık ve yanlışlıkları ortadan kaldıralım, millete ve memlekete hayırlı hizmetler yapalım!’”

Erbakan’a Göre; Millî Görüş’ün Ne Olduğu Nasıl Anlaşılırdı?

Erbakan Hocamız tarafından defalarca ve çok önemli ortamlarda dile getirilen ve aslında levha halinde yazılıp asılması ve üzerinde kafa yorulması gereken şu vecizeleri, maalesef yeterince anlaşılmış sayılmazdı:

“Bir kimse, Malazgirt’te inanışının şahlanışını yaşamadan; Kosova’da, Niğbolu’da bir kılıç olup parlamadan; Ulubatlı Hasan olup İstanbul’u fethetmeden, Sultan Fatih olup atını denize sürmeden; Kanuni olup şanlı ordularıyla Avrupa’nın içlerine yürümeden… (Çanakkale’de) Seyit Çavuş olup 250 kiloluk mermiyi ‘Ya Allah!’ diyerek namluya sürmeden… Bir insan (Kutlu Kurtuluş Savaşı’mızın ilk büyük zaferi sayılan ve Mustafa Kemal’in komutasında yapılan) Sakarya’nın siperlerine girmeden ve (bizzat kendisinin büyük bir dirayet ve cesaretle tarihi harekât ve çıkarma emrini verdiği) Kıbrıs’ta düşman tahkimatının arasından geçmeden, Milli Görüş’ün ne olduğunu anlayamaz!” sözleri, Kahraman Ordumuzun değerini ve Milli Görüş düşüncesini çok güzel anlatmak yanında, Şanlı Çanakkale Savunmamızın ve Sakarya Meydan Savaşı’mızın Kutlu Komutanı Mustafa Kemal’i de sitayişle anmaktadır.

Erbakan özel bir mesajında; “Mustafa Kemal Atatürk; hayatını, rahatını ve tüm çıkarlarını, ülkesi ve milleti için harcayan ve tüm mal varlığını başta Kahraman Ordumuza ve devletin hayır kurumlarına bağışlayan ve son nefesinde ‘ve aleykümüs-selam’ diyerek ruhani ve nurani varlıkların selamını alan mü’min ve seçkin bir şahsiyettir!” buyurmuşlardır.

Değerli dostlar, yaşadığımız ortam; hesaplaşma değil, helalleşme zamanıdır!

Bu konuda Sn. Kılıçdaroğlu tarihi bir adım atmıştır ve desteklenmesi lazımdır. Bazı sorumsuz kesimlerin ve şuursuz kimselerin Sn. Kılıçdaroğlu’nun mezhebini ve mensubiyetini bir aksilik ve eksiklik gibi gösterme çabasına rağmen, biz onun adaylığının ülkemizde Alevi-Sünni kardeşliğinin sağlamlaşmasına ve dengelerin sağlanmasına katkı sunacak yararlı bir adım olduğuna inanmaktayız. Bu ittifak ve irtibatlar sonucu, CHP ve benzerleri de tarihi hatalarından uzaklaşma ve Müslüman halkımızla uzlaşma yoluna girmiş olacaklardır.

Bakınız, Sn. Erdoğan daha önce defalarca “zalim” dediği Sisi ile tokalaşıyor. “Katil” dediği Suud Kralı’yla kucaklaşıyor. “Terörist” dediği İsrail’in terör başı Herzog’u Saray’da ağırlıyor. “FETÖ’cü” dediği BAE Emiri’nin ayağına koşuyor… Ama ülke muhalefetine ve Sn. Kılıçdaroğlu’na yapmadığı hakaret kalmıyor. Bunlar toplumun yarısına: İllet İttifakı, Zillet İttifakı, Rezalet İttifakı diye hakaretler ediyor!.. Şu büyük deprem felaketi üzerine bile Kılıçdaroğlu’nu muhatap almıyor ve sebepsiz yere suçlamaktan geri durmuyor. Öyleyse önümüzdeki seçimlerde bütün bunları dikkate alarak tercih yapmamız gerekiyor!

 

5 1 vote
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Subscribe
Bildir
0 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Picture of Ahmet AKGÜL

Ahmet AKGÜL

AHMET AKGÜL KİMDİR?

INTRODUCTION OF USTADH AHMET AKGÜL

رسالة تعريفية لمعلمنا أحمد أكجول

قبل مؤتمر النظام العادل في جامعة قيرغيزستان أراباييف، والذي حضرناه، قدم أحد المحاضرين أستاذنا أحمد أكجول على النحو التالي: أحمد أكجول موجود في تركيا؛ إنه عالم ومثقف نادر جدًا يجمع بين المبادئ الإسلامية والمتطلبات الإنسانية، وفكر أتاتورك في التغيير والقومية الإيجابية والتوازن الاجتماعي. ألف حوالي 100 كتاب، بعضها في 3 مجلدات، وجميعها أعمال فريدة وأصيلة. 10 من الكتب؛ تمت ترجمته إلى الإنجليزية والروسية واليابانية والفارسية والفرنسية والعربية. البروفيسور الراحل، أحد رؤساء وزراء تركيا الأسطوريين. دكتور. ويعتبر من أكثر الطلاب المميزين وأتباع نجم الدين أربكان.
لقد حضر المؤتمرات العلمية في جميع أنحاء تركيا وأوروبا والجغرافيا الإسلامية منذ ما يقرب من 40 عامًا. إنه رجل حكيم تنبأ وشرح التطورات المهمة في تركيا ومنطقته والعالم قبل عقود، وتعرض للعديد من المشاكل والهجمات لهذا السبب، لكنه كان دائما على حق في النهاية. وهو رئيس تحرير مجلة الحل الوطني، التي يتابعها عن كثب كبار البيروقراطيين العسكريين والمدنيين، وأساتذة الجامعات، والكتاب والمعلقين المهمين، ومسؤولي الدولة في تركيا. ضد الأنظمة الرأسمالية والاشتراكية والليبرالية في العالم؛ فهو يحتوي على الجوانب الجيدة والمفيدة لجميعها، لكنه يترك الجوانب السيئة والضارة؛ سيدنا، الذي أعد ودافع عن برامج النظام العادل الأصلية القائمة على العقل والعلم والتاريخ والضمير والقرآن، يبلغ من العمر 74 عامًا وأب لخمسة أطفال. لا يتقاضى إتاوات أبدًا عن أي من كتبه أو مجلاته أو مقالاته أو مؤتمراته، ويعيش حياة متواضعة بعيدًا عن الترف والراحة، ويغطي نفقات كل ذلك بحوالي 40 من الرفاق المتطوعين والمخلصين في سبيل الله. المعلم الذي يدافع عن "حرمة التبشير بالعلم" وبالتالي لا يدين بالشكر لأي مركز أو حكومة. باستثناء ما يقرب من 105 من أعمال أستاذنا، حتى الأحزاب والحكومات تظل غير مبالية؛ الدين والأخلاق في المرحلة الابتدائية: 4-5، المرحلة المتوسطة: 1-2-3، المرحلة الثانوية: 1-2-3-4 والجامعة: 1-2-3، وفقاً للحقائق العلمية وجوهر الإسلام. ولكن بغض النظر عن أي طائفة، فقد أعد كتب العلم. خلال أحاديثهم المميزة جداً، كتلاميذه ومتابعيه المخلصين: "كيف أعددتم هذه (100) كتاباً يزيد عن مائة، كيف رتبتم وقتكم؟" أجاب أستاذنا أحمد أكجول على أسئلتنا كالتالي، ليكون قدوة وتشجيعًا لنا:



1- منذ ما يقرب من 60 عامًا، باستثناء الأمراض الخطيرة والصعوبات الكبيرة؛ ولم أؤجل عمل اليوم إلى الغد، كما أنني لم أحاول تأجيل عمل الصباح إلى الظهر أو عمل الظهر إلى المساء. لأنه لا ينبغي لي أن أضيع رأس مال حياتي المحدود في مساعي فارغة ومجانية يسميها القرآن الإلغاء ويحرمها

 

2- حتى لو كان شخصًا لديه معرفة وخبرة في موضوع ما، حتى لو كان أصغر منا كثيرًا... حتى لو كان شخصًا عاديًا وبسيطًا، فأنا لا أشعر بالإهانة أبدًا عند الاستماع إليه أو تعلم شيء ما، لأن أكبر عائق أمام التعلم والحصول على العلم هو الكبرياء والكبر

-3ما حصلنا عليه؛ حاولت أن أقرأ وأفهم كتابات وكتب الجميع، محليًا أو أجنبيًا، يساريًا أو يمينيًا، أعرفه أو لا أعرفه، أحبه أو أكرهه.
4- كنت أسجل المعلومات التي تعلمتها وأجد أهميتها منها أو مما سمعته في البرامج والمؤتمرات التليفزيونية، ولم أتردد قط في كتابتها ونقلها بذكر أصحابها
5- من خلال الوقوع في الرغبات والاعتراضات التعسفية من أقرب أقاربي ورفاقي وأعضاء الحزب وذوي المناصب ذات النفوذ والكفاءة... أو من منطلق حرصي على راحتي ومصالحي الشخصية، لم أخفي أبدًا الحقيقة التي قالها لي يجدها العقل والضمير نافعة ومفيدة، ولم أصعب فهمها بتغليفها بأغلفة مختلفة
6- كل الأشخاص الذين التقينا بهم في أي مناسبة وأصبحنا قريبين بما يكفي لتناول كوب من الشاي أو السفر لمدة ساعة على متن الطائرة؛ حاولت مساعدتهم على اكتساب وزيادة وعيهم الأخلاقي والضميري وكرامتهم، وخاصة سلامهم الروحي والعالمي. بمعنى آخر، كنت أهدف إلى أن أكون مفيداً له، وليس أن أستفيد من منصبه وفرصه ومجاملاته.
7- ولعل ذلك يعتبر ثمرة ومعجزة للأهداف والجهود المخلصة... وطبعا بفضل الله تعالى وفضله لا بد من قراءة كتاب ما يقارب 700 صفحة بسرعة في ساعة أو ساعتين. وتهنئة هذا الكتاب وانتقاده عمدا، والحمد لله أن إنتاج ملاحظات من 10 صفحات أصبح أسهل بالنسبة لنا.
أطيب التحيات…

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...