İSLAMİ ADALET DÖNEMİ;
HERKESE YENİ BİR ŞANS VERECEKTİR!
Kutlu Mekke Fethi’nden ve Aleyhisselatü Vesselam Efendimiz’den alacağımız en büyük derslerden birisi de; ülke halkına ve tüm insanlara, ıslah olmaları için yeni bir şans daha tanınması, bozuk ve bâtıl sistemin etkisi ile işlenmiş günahlarının bağışlanmasıdır!..
“(Ey Resulüm; Sen) O vakit, Allah’tan bir rahmet ile onlara (Hicaz halkına ve Ashabına) yumuşak davrandın, şayet kaba ve katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi. O halde onların kusurlarını affet, bağışlanmaları (ve ıslah olmaları) için dua et. (Topluma ve teşkilata ait) İşlerde onlara danış. (Ama) Artık (kesin) kararını verdiğin zaman da, Allah’a güven (ve işe başla). Çünkü Allah, tevekkül edip Kendine sığınanları sevmekte (ve desteklemekte)dir.” (Âl-i İmrân: 159)
“(Ey Elçim!) Sen (yine de) af (veya kolaylık) yolunu tutup benimse, (İslam’a ve insan fıtratına, hayırlı ve yararlı gelenek kurallarına) uygun olanı (örfü) emret ve cahillerden yüz çevir. (Onların kabalık ve kabahatlerine aldırış etme!)” (A’raf Suresi: 199)
Ayetleri, bu tavrın hikmetini açıklamaktadır. Halkın kafasını karıştırıp fitne ve fesada sebep olacaklarından, öldürülmeleri gereken birkaç kişi dışında Hz. Peygamberimiz, hatta amcası Hz. Hamza’nın katili, üstelik ciğerini söken kişi olan VAHŞİ’yi bile bağışlamış, yakın çevresinin intikam duyguları kabarmasın diye, bir müddet gözünden uzak durmasını hatırlatmışlardır. Efendimiz (SAV) Mekke Fethi’nden sonra ahaliye şöyle buyurmuşlardı: “Sizin hiçbirinizi sorguya çekecek ve ceza verecek değilim. Haydi gidiniz, hepiniz serbestsiniz!..” tavrıyla, tüm Mekkelilerin kalbini fethetmeyi de başarmışlardı. Bu duyurusunda ve af ilanında hiçbir suçu ve suçluyu istisna tutmamışlardı. Ardından Efendimiz (SAV) şu tarihi duyuruyu yapmışlardı:
“İyi biliniz ki; cahiliye devrine ait kötü gelenekler, çirkin âdet ve görenekler, akıl ve ahlâk dışı hareketler, kan ve mal davaları gibi eski çekişmeler artık ortadan kaldırılmıştır. Sadece Kâbe hizmetleriyle hacılara sikâyet (su ve yiyecek) görevleri bırakılmıştır. Artık insanlar arasında takva dışında bir ayrıcalık kalmamıştır!”
Sonra Hz. Peygamber Aleyhisselam’a ve mübarek Ashabına yaptıkları zulüm ve hakaretler nedeniyle; merakla, hatta korku ve kuşkuyla bekleşen kalabalığa yönelip şöyle sormuşlardı:
“Şimdi ey Kureyş, size nasıl davranacağımı umarsınız!?”
Bu sualin altında: “Ne kötülükler yaptığınızı ve nasıl bir muameleye müstahak olduğunuzu unutmayınız!” hatırlatması da yatmaktaydı. O güne kadar müşriklik ve mücrimlikte sınır tanımayan insanlar: “Biz her şeye rağmen Senin kerim, asil, adil ve şefkatli bir Peygamber olarak, bize af ve merhametle muamelede bulunacağınızı ummaktayız!..” deyince, Rahmet ve Hikmet Peygamberi: “Artık bugün, geçmişinizden dolayı sizleri kınama (sorgulama ve cezalandırma) yapılmayacaktır. Önceki günahlarınız yüzlerinize vurulmayacaktır. Ayıplamaya ve öç almaya kalkışılmayacaktır. Ben hepinizi ve her hatalarınızla birlikte bağışladım, samimi tevbe ile iman edip İslam’a girin ki, Allah da sizleri bağışlasın!..” buyurmuşlar ve Yusuf Suresi 92’nci ayetlerini okumuşlardı.
“(Hz. Yusuf: ‘Şimdiye kadar yaptıklarınızdan dolayı, benim tarafımdan) Bugün sizi kınama ve ayıplama yoktur. (Ben sizi bağışladım, artık tevbe edin ki) Allah da sizi bağışlasın. O merhamet edenlerin en merhametlisidir’ diyerek (farkını ve faziletini göstermişti).” (Yusuf Suresi: 92)
Sadece Mekkeli Kureyş’in müşrik kadınlarından iman biatı alırken, erkeklere de şamil olmak üzere şu şartları koşmuşlardı:
“Artık Allah’a (ne Zatında, ne icraatında, ne takdiratında ve ne de şeriatında) asla ortak koşmayacaksınız… Peygamberine isyana kalkışmayacaksınız… Asla hırsızlık yapmayacaksınız… İffet ve namusunuzu koruyacak ve zinadan sakınacaksınız… Kız çocuklarınızı öldürüp gömmeyi kesinlikle bırakacaksınız…”
Cahiliye döneminin yaygın kötülükleri şunlardı:
• Faiz belası ve karaborsacılık uygulanır ve fırsatçılık yapılırdı.
• Kumarın ve şans oyunlarının her çeşidi oynanırdı.
• Yağmacılık ve eşkıyalık doğal karşılanırdı.
• İnsanları kaçırıp; erkekleri köle, kadınları cariye yapmak, güçlüler ve zalimler için bir hak sayılırdı.
• Zinanın ve fuhşiyatın her türlüsü yaygındı. Ebu Cehil gibilerin genelevleri vardı. Bazı kadınlar, evlerine özel bayraklar asıp müşteri bulurlardı. Hatta birtakım erkekler kadınlarını başkalarına sunarlardı…
• İçkinin her çeşidi kullanılır, alınıp satılırdı.
• Babalarının evlendiği kadınlar, çocuklarına miras kalırdı. Dileyen onunla yatıp kalkar, dileyen onu satardı.
• Üvey anne gibi, üvey kızlarla, süt anneler ve kız kardeşlerle, kendi gelinleri ve yeğenleri ile evlenmek gibi çirkin âdetleri vardı. Yani bir nevi ensest ve şaşkın ilişkiler yaşanırdı.
Bütün bu ahlâksız alışkanlıklar, Nisa Suresi 22 ve 23’üncü ayetlerle yasaklanmıştır:
“Kadınlardan; babalarınızın nikâhladıklarını (üvey analarınızı sakın) kendinize nikâhlamayın. (Bu haramdır. Çünkü onlar sizin anneniz konumundadır.) Ancak (cahiliye döneminde) geçen geçmişte kalmıştır (ama artık bu rezaleti derhal bırakın). Çünkü bu, ‘çirkin bir hayâsızlık’ ve ‘öfke duyulan iğrenç bir alışkanlıktır.’ O ne kötü bir yoldu (ve ahlâksız bir davranıştı).”
“(Ey mü’minler!) Sizlere anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşlerin kızları, kız kardeşlerin kızları, sizi emziren (süt) anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, kadınlarınızın anneleri (kayınvalideleriniz) ve (sonradan evlenerek) kendileriyle (gerdeğe) girdiğiniz kadınlarınızın (önceki kocalarından) olup (şimdi sizin) koruyuculuğunuz altında bulunan üvey kızlarınız, size haram kılındı. Ancak onların (anneleriyle nikâh kıyıp da) gerdeğe girmeden (önce boşayıvermişseniz, bu durumda, yetişkin kızlarıyla evlenmekte) size bir sakınca yoktur. Ve yine sizin sülbünüzden olan oğullarınızın eşleri (gelinleriniz) ve iki kız kardeşi (aynı anda nikâhlayıp) bir araya getirdiğiniz (evlilikler de size yasaklanmıştır,) ancak (cahiliyede) geçen geçmiştir. (Ama bunlara bir daha sakın yanaşmayın!) Şüphesiz, Allah, Bağışlayandır, Esirgeyip (Koruyandır).” (Nisa Suresi: 22-23)
İşte bu her iki ayet-i kerimede beyan buyurulan: “Ancak geçmişte olanlar ve cahiliyenin etkisiyle yapılanlar müstesnadır!” hükmü ve hikmeti gereğince, İslami adalet devrimi ve değişimi sürecinde insanlara, yeni bir inanma ve kötülüklerden arınma fırsatı sağlanmıştır.
Artık hâlâ kalkıp:
• Şu kötülüğü yapanlar da mı bağışlanacak?
• Şu günaha bulaşanlar da mı bırakılacak? gibi sorular içinde, gizli bir itiraz ve garaz (kötü maksatlı) yaklaşım yanında akli ve vicdani bir maraz ve fesatçılık damarı da sırıtmaktadır. Asla unutmayınız ki; Yüce Allah bizden adaletli, Hazreti Resulüllah bizden merhametli ve Kur’an-ı Azimüşşan bizden daha hikmetli ve hakikatli konumdadır!
Çünkü bozuk ve bâtıl sistemin tedbirsizliği… İnternet ve TV’lerin etkileyip özendirmesi… Ahlâki değerlerin ve ailevi disiplinin dejenere edilmesi… Darwinist eğitim ve öğretim sisteminin nesilleri eğriltmesi… Nefsani ve şeytani dürtülerin sürekli teşvik edilmesi… Ekonomik yetersizlik ve dengesizliklerin kötülüğe yöneltmesi ve sosyal çevrenin çirkefe sürüklemesi… Kısaca CAHİLİYE döneminin sebebiyet vermesi sonucu işlenen rezaletlerin ve yaygın hale gelen kötülüklerin sahiplerine, samimi bir tevbe ile, sonrasında çok ciddi ve caydırıcı tedbirlerle yeni bir fırsat daha verilmesi, İslam’ın hikmetli bir yaklaşımıdır!..
“Gökleri ve yeri altı günlerde (dönemde) yaratan, sonra Arş’a istiva edip (ilim ve kudretiyle kuşatan) O’dur. Yere (toprağa) gireni, ondan çıkanı (her tür tohumu ve filizi), gökten ineni ve ona yükseleni (hepsini ve ayrıntılarıyla Allah) bilir. Her nerede (ve ne halde) olur iseniz, O (kesinlikle) sizinle beraberdir; Allah yaptıklarınızı (sürekli ve tüm ayrıntıları ile) Görendir.” (Hadid Suresi: 4)
Böylece gerçek iman şuuruna ve Kur’an nuruna kavuşan insana; her yerde, her şeyde ve her halde YÜCE YARATICI’YI görme ve daima O’nun huzurunda bulunma sorumluluğu ile hareket etme olgunluğunu ve onurunu kazandıracaktır. Fıtrata, yani insani asalet nizamına ve Şeriata, yani İslami adalet ortamına geçiş sürecinde tüm insanlara böyle bir değişim ve dönüşüm fırsatı sağlanması, Rahmani Şefkatin ve Nebevi Şefaatin bir icabıdır.
İslam; Felsefe Odaklı Değil, Hikmet ve Hidayet Kaynaklıdır!
Nur Suresi 35’inci ayetinin başında buyrulduğu gibi, “Allah, göklerin ve yerin nurudur…” Evet, Yüce Rabbimiz; sonsuz ve kusursuz NUR, Ezeli ve Ebedi RUH olarak yaratılan ve mevcut olan her şeyin Hâlık’ı ve kaynağıdır. Canlı-cansız, cismani-nurani, görünen-görünmeyen tüm varlıklarda, oluşumlarda ve davranışlarda… Atom, hücre ve organ yapılanmalarında, hatta motorlarda, makinelerde ve teknoloji harikalarında sezilen ve iş gören Kadir-i Mutlak’tır.
Bütün Rahmanilere fırsat ve ortam var eden de; tüm şeytanilere ruhsat ve imkân veren de Cenab-ı Hak’tır. Tüm mahlûkatta, tabiatta ve kâinatta, zerrelerden kürrelere kadar her şeyde ve hepsinde:
• Tezahür ve tecelli eden…
• Neticeleri ve meyveleri meydana getiren…
• Etkileyen, tetikleyen, hassas ve harika plan ve projelerle işlerini yürüten ve enerjiye çeviren bizzat Allah-u Teâlâ’dır.
Bu yüksek şuur ve huzur olgunluğuna kavuşan… Ve üstelik yaptığı zulüm ve kötülüklerin karşılığını, hem ciddi ve caydırıcı cezalarla dünyada, hem de ahiret yurdunda alacağına inanan bir insanın, artık haksızlık ve ahlâksızlığa bulaşması zorlaşacaktır.
Cenab-ı Hak; mahlûkatın farklı tabakalarında ve ayrı makamlarında, Ezeli NUR’unun değişik tecelli boyutlarıyla RUBUBİYYETİNİ gösterip durmakta, sonsuz kudret ve hikmetini, mükemmel sanatını ve muhteşem saltanatını ortaya koymaktadır!
Şöyle ki Rabbimiz Teâlâ:
1- Cemadatta; FELEK evresiyle,
2- Nebatatta; MELEK tesiriyle,
3- Hayvanatta; DÖLEK dengesiyle,
4- İnsanlarda; BELLEK yetisiyle,
5- İman ve irfan erbabında ise; İRADE ve DİLEK mertebesiyle TEZAHÜR ve TECELLİ buyurmaktadır.
Böylece hepsi MELEK sayılan, yani görünmeyen ama tesiri hissedilen manevi güç kaynaklarının tamamı, “MALİKÜ’L MÜLK” yani varlık mülkünün tek ve gerçek Maliki olan Allah’ın kudret elinde ve emrinde bulunmaktadır. “Her nerede ve ne halde bulunursanız, O (Allah mutlaka) sizinle beraberdir!” ayetinin hikmet ve hakikati de böylece ortaya çıkmaktadır.
“Gökleri ve yeri altı günlerde (dönemde) yaratan, sonra Arş’a istiva edip (ilim ve kudretiyle kuşatan) O’dur. Yere (toprağa) gireni, ondan çıkanı (her tür tohumu ve filizi), gökten ineni ve ona yükseleni (hepsini ve ayrıntılarıyla Allah) bilir. Her nerede (ve ne halde) olur iseniz, O (kesinlikle) sizinle beraberdir; Allah yaptıklarınızı (sürekli ve tüm ayrıntıları ile) Görendir.” (Hadid Suresi: 4)
Bu farklı yaratılış tabakaları içinde, sadece insanlar kendilerine verilen akıl, irade, dua ve dilek nedeniyle sorumlu sayılmış ve imtihana tâbi tutulmuşlardır. Bu nedenle diyoruz ki, İslam’ın Adalet Medeniyeti, herkese ve yeniden inanma ve insanca yaşama fırsatları sunacaktır.
1- Cemadatta; FELEK Evresi:
Cemadat; toprak çeşitleri, madenler, su ve türevleri, rüzgâr ve elektrik enerjisi gibi cansız varlıkların tamamıdır. Bu tür varlıklarda henüz fiiliyata çıkmamış KUVVET’ler saklıdır. Çünkü atomlardan ve moleküllerden oluşmaktadır.
Felek ise; gökler âlemi, uzay evreni, kâinat düzeni, galaksi ve yıldız yörüngeleri için kullanılır.
Felekiyat; dönüp deveran eden, tüm kâinatla ilgili olan anlamındadır.
Melekiyat; ruhaniler ve meleklerle ilgili bir kavramdır.
Melekût; Allah’ın mülkü olan tüm evrende, mevcudatın ve hayatın her devresinde, ruhaniler ve melekler âlemi dahil kâinatın ve onun özeti olan insanın her halinde gerekli ve geçerli olan İlahi hükümranlıktır.
Ruhaniyat; ruhanilik, ruhtan ibaret olanın hali, vefat eden velilerin ve şehitlerin hâlâ işlevsel olan manevi yetki ve yetenekleri manasını taşır.
2- Nebatatta; MELEK Tesiri:
Nebatat; toprakta yetişen her türlü bitki ve ağaç cinsini kapsamaktadır. Bunların çimlenmesinden yeşermesine, büyümesinden meyve vermesine, bütün harika evrelerinin hepsi Allah’ın emriyle ve meleki güçlerin tesiriyle olmaktadır. Yoksa, beyinden, bilgiden, eğitimden ve her türlü şuur seviyesinden mahrum çimenlerin, çiçeklerin, sebzelerin ve meyvelerin oluşmasını, kalkıp kör tesadüflere ve kendiliğinden oluşan tabii gelişmelere bağlamak, ahmaklık barındıran bir inkârcılıktır.
3- Hayvanatta; DÖLEK Dengesi:
Dölek; uysal ve itaatkâr hayvan anlamındadır. Cenab-ı Hak hayvanları; Esma ve sıfatlarının yansıması, kudret ve sanatının anlaşılması ve doğada denge unsuru olmaları yanında, birçoğunu insanlara itaatkâr ve yararlı olmak üzere yaratmıştır. Hayvanların tamamında, “sevk-i tabii” denilen Rabbani kudret ve hikmet eserleri iş yapmaktadır. Yoksa en tatlı ve şifalı balı, arı denen bir SARI SİNEK’in; süt gibi harika içerikli bir gıdayı, zavallı bir İNEK’in; ipek gibi en kıymetli kumaşı, bir BÖCEK’in tasarlayıp çıkarması imkânsızdır.
4- İnsanlarda; BELLEK Yetisi:
Bellek; yaşanarak edinilmiş veya eğitimle öğrenilmiş bilgileri zihinde tutma yeteneği ve hafıza merkezi olmaktadır. Bellek, düşünmek ve karar vermekle ilgili beyin faaliyeti kapsamındadır. Ve zaten insanları hayvanlardan ayıran ve faziletli kılan bu akıl ve anlayıştır.
5- İman ve İrfan Erbabında; İRADE VE DİLEK Yetisi:
Cenab-ı Hakka ait olan Külli İrade’nin kontrol ve güdümündeki; mü’min, müstakim ve mücahit kulların cüz’i iradeleriyle ve samimi gayretleriyle, Allah’ın rızasına ve insanların hayrına olacak dua, dilek ve girişimlere yoğunlaşmaları ve olgunluğa ulaşmaları, insanlığın en üst basamağıdır. Tasavvufta “Fena fillah = Kendi nefsani ve şeytani arzularından arınma ve Allah’ta fani olma” makamıdır. Hadis-i Kutsi’de buyurulan: “Allah’ın rahmet ve inayetiyle, sevdiği kulunun konuşan dili ve tutan eli olma” ikram ve kolaylığıdır.
Akıl ve irade sahibi olarak ve yeryüzünde Allah’ın halifesi olabilecek bir donanımla yaratılan insan, bu dünya hayatında her an farklı bir durumda imtihan olunmaktadır.
“Şüphesiz her insana sa’yü gayretinden ve kendi emeğinden başkası verilecek değildir. (Herkes ancak hak ettiğine ve sebep olduğu kötülüklere erişecektir. İnsana gereken; çalışıp emek vermek, maddi ve manevi kazanımlarını böyle elde etmektir.)”
“Şüphesiz (herkesin) kendi emeği (veya çabası) görülecek (ve değerlendirilecek)tir.”
“Sonra ona en eksiksiz (biçimde) karşılığı ödenecektir.” (Necm Suresi: 39-40-41)
Evet; her insan, arzulayıp amaçladığı, çalışıp çabaladığı… Karşısına çıkan sorunları ve zorlukları aşma sabrı ve sebatı kadar sevaba ve rızaya kavuşacaktır. Çünkü hiç kimse; sa’yü gayreti, hizmet ve himmeti, samimi sabır ve metaneti dışında, hiçbir kutlu hedefe, mutlu nimet ve neticeye ulaşamayacaktır. Erbakan Hocamızın buyurdukları gibi, “Kader gayrete, zafer ise himmet ve hizmete aşıktır!..”
İşte Adil Düzen’in ve beklenen İslami değişimin, ülke halkına ve tüm insanlığa, yeniden akletme, imani ve ahlâki olgunluğa erişme fırsatı sunması imtihanın ve Rahmet-i Rahman’ın bir gereği sayılmaktadır. Çünkü asıl amaç, sivrisinekleri öldürmekle uğraşmak değil, bataklığı kurutmaktır ve insanları hastalıktan korumaktır…
Hayatımız, bir pamuk ipliğine bağlı sayılır!
Tek bir enzimin eksikliği insan neslini yok etmeye yeterli olacaktır. Bunu görmek için sadece bir örnek dahi yeterli sayılır. Evet, sinir hücreleri vücudumuzu bir ağ gibi sarmıştır. Bu sinir ağı üzerinde sürekli bir bilgi akışı yaşanır. Sinirler boyunca ilerleyen elektrik sinyalleri, beyin ve organlar arasında her an sayısız emir ve uyarı taşımaktadır. Ancak sinir hücreleri vücudun bir ucundan diğer ucuna uzanan tek parça kablolar şeklinde sanılmamalıdır. Uç uca eklenmişlerdir, ama aralarında boşluklar vardır. Birbirlerine değmeleri bile söz konusu olmamaktadır.
Peki bu elektrik akımı, bir sinirden ötekine geçmeyi nasıl başarmaktadır?
İşte bu noktada çok karmaşık bir kimyasal sistem devreye sokulmaktadır. Sinir hücreleri arasında özel bir sıvı vardır ve bu sıvıda çok özelleşmiş bazı kimyasal enzimler yer alır. Bu enzimlerin “elektron taşıma” gibi olağanüstü birtakım özellikleri vardır. Elektrik sinyali bir sinirin ucuna ulaştığında, elektronlar enzimlere taşınır. Enzimler de sinirler arası sıvıda yüzerek taşıdıkları elektronları diğer sinire aktarırlar. Elektrik akımı böylece bir sonraki sinir hücresine geçerek akıp durmaktadır. Bu işlem saniyenin çok küçük birimlerinde gerçekleşir ve elektrik akımı en ufak bir kesintiye uğramaz. Görüldüğü gibi insan vücudu her parçası ile tamam olsa, tek bir enzimin eksikliği bile insan diye bir canlının var olmaması için veya o canlının fonksiyonlarını yerine getirememesi için yeterli sayılır. Bu durum diğer binlerce enzimden herhangi birinin eksikliği için de aynıdır. Sonuçta bir canlının, evrimin iddia ettiği gibi milyonlarca sene kör tesadüflerle tamamlanmayı bekleyecek bir lüksü yoktur.
Ortada tek bir gerçek vardır, insan dahil tüm canlılar, şu anki kusursuz ve eksiksiz yapılarıyla bir kerede var olmuş, yani Allah tarafından kusursuzca yaratılmışlardır. Ve her an O’nun yaratması sayesinde insanlar ve tüm hayvanlar canlı kalmaktadır.
Dünyanın en kompleks şebekesi beynimizde bulunmaktadır!
İnsan beyni birçok işi aynı anda yürütebilecek bir sisteme sahiptir. Örneğin bir kişi, beynindeki kusursuz yapı sayesinde bir yandan arabasını kullanırken, bir yandan teybinin ayarlarını yapabilir, o sırada direksiyonu da rahatlıkla idare edebilir. Birçok işi aynı anda yapmasına rağmen önündeki arabalara ya da yayalara çarpmadan idare etmektedir. Aynı anda ayaklarıyla gaz pedalını idare edebilir. Radyo dinlerken söylenenleri de tam olarak anlayabilir. Konuşmasına kaldığı yerden devam edebilir. Kısacası bir insan, beynindeki olağanüstü kapasite sayesinde aynı anda pek çok işi yapabilir. Bu uyumu sağlayan ise beyindeki sinir hücrelerinin birbirleri ile olan ilişkileridir.
Beyindeki kusursuz sistemi oluşturan en önemli unsurlardan biri, sayıları 10 milyar civarında olan sinir hücreleridir ve bu hücreler arasındaki iletişimi sağlayan 100 trilyon bağlantı bilinmektedir. 100 trilyon çok büyük bir sayıdır. Bu sayının büyüklüğünü biyokimya profesörü Michael Denton şöyle ifade etmektedir:
“100 trilyon elbette algılarımızın üzerinde bir sayıdır. Amerika’nın yarı büyüklüğünde bir arazi düşünün. Eğer bu bölgenin tamamının ağaçlarla kaplı olduğunu ve her ağacın 100 bin tane yaprağı olduğunu kabul edersek, işte tüm bu bölgedeki yaprak sayısı, beynimizdeki bağlantıların sayısına yakın olacaktır.”
Beynimizdeki olağanüstü durum bu bağlantıların sayısıyla da sınırlı değildir. Çünkü bu 100 trilyon bağlantının tamamı, olması gereken yerdedir. Eğer bu bağlantılardan herhangi biri yanlış bir yerde olsaydı veya bu ağda bir eksiklik bulunsaydı sonuçları çok ağır görülecekti. Ancak böyle bir şey olmaz ve istisnai hastalıklar dışında tüm insanlar, kendilerine doğal gelen ama aslında ardında trilyonlarca mucizevi işlemin hiç durmadan gerçekleştiği bir yaşantıyı sürdürmektedir.
Darwinistler ise, bu 100 trilyon bağlantının tesadüfler sonucunda oluştuğunu ileri sürmektedir. Yani onların bu iddialarına göre, insan vücudunu oluşturan 100 trilyon hücreden 10 milyar tanesi nasıl olduysa, sinir hücreleri olmaya karar vererek şekil ve özelliklerini değiştirmişlerdir. Gösterdikleri mucizeler bununla da kalmamış, aralarında 100 trilyon bağlantı kullanarak birbirlerine kusursuz bir şekilde bağlanıvermişlerdir. Ve bu 100 trilyon bağlantıdan bir tanesinin dahi çekildiği hat yanlış yerleşmemiştir. Darwinistlerin bu iddiaları, İstanbul gibi bir şehrin tüm elektrik şebekesinin, bir gece çıkan fırtına sırasında tesadüfen oluştuğunu ve tek bir ev dahi dışta kalmamak üzere tüm evlere ulaştığını iddia etmekten çok daha mantıksız ve akılsız bir düşüncedir. Tüm bu kusursuz sistemi kuran ve kontrol eden üstün bir gücün varlığı apaçık bir gerçektir. Bu güç hepimizin Yaratıcısı olan Yüce Rabbimizdir!
Kanın pıhtılaşması hayat kurtarır!
Trombin, fibrinojeni fibrine çevirerek kanı pıhtılaştıran bir protein olmaktadır. Ancak, bu protein sürekli kanın içinde dolaşmasına rağmen, her zaman kanı pıhtılaştırarak akışını durdurmamaktadır. Sadece damarlardan birinde kanama olduğunda pıhtılaşma gerektiğini anlar ve kanı pıhtılaştırır. Eğer trombin her zaman kanı pıhtılaştırıyor olsaydı, kandaki trombin proteinleri nedeniyle damardaki tüm kan pıhtılaşır ve canlı yaşayamazdı. Peki, trombin pıhtılaştırma özelliğini sadece gerekli olduğu durumlarda nasıl aniden kazanmaktadır?
Trombin, genelde kanda aktif olmayan protrombin halinde bulunmaktadır. Aktif olmadığı için pıhtılaşma görevi yapılmamaktadır, böylece canlı, kontrolsüz bir pıhtılaşmanın ölümcül etkilerinden korunmuş olmaktadır. Peki acaba bir yaralanma, yani kanama olduğunda protrombini aktif hale getirerek, trombine dönüştüren nedir? Stuart faktörü denilen bir protein de protrombine etki ederek onu pıhtılaştırmayı gerçekleştiren trombine dönüştürmektedir. Ancak Stuart faktörü de kanda aktif durumda bulunmamaktadır ve harekete geçmesi için aktifleştirilmesi gerekmektedir. Bunun için Akselerin adında başka bir protein Stuart faktörünün harekete geçmesi için gereklidir. Akselerin sayesinde Stuart faktörü aktif hale gelir ve aktif Stuart faktörü, protrombini trombine dönüştürür; böylece canlının kanaması kesilir. Ancak şuna dikkat edin: Aslında akselerin de başlangıçta aktif olmayan proakselerin halindedir. Peki onu ne aktifleştirir? Trombin!
Fakat trombin hatırlayacağınız gibi bu zincirleme olayda, proakselerinin durduğu yerden de aşağıdadır. Bu durumda akselerin üretiminde rol oynayan trombin, torunun anneannenin doğumundan önce var olmasına benzer. Ne var ki, Stuart faktörünün protrombini çok yavaş bir hızda etkilemesi nedeniyle, kanda her zaman bir miktar trombin bulunmaktadır. Dolayısıyla bu az miktardaki trombin önce akselerini aktifleştirir ve daha sonra pıhtılaşma için gereken proteinlerin her biri domino taşları gibi sıradan harekete geçer ve kan pıhtılaşır.
Buraya kadar anlatılanlar pıhtılaşma ile ilgili son derece yüzeysel bilgiler olarak kalmaktadır. Onlarca parçanın birbirine bağımlı olarak işlev gördüğü ve bir tanesinin bile bir kez dahi görevini aksatmadığı böylesine bir sistemin tesadüfler sonucunda oluştuğunu öne sürmek, kuşkusuz bir insanın hayatı boyunca karşılaşabileceği en mantıksız, en akıl dışı varsayımdır.
Ancak evrimciler; canlıların, pıhtılaşma da dahil tüm sistemlerinin aşama aşama oluştukları iddiasındadır. Oysa, pıhtılaşma olayında da görüldüğü gibi, tüm proteinler ve enzimler, pıhtılaşmanın gerçekleşebilmesi için birbirlerine bağımlıdır ve biri olmadan diğerleri hiçbir işe yaramamakta, hatta canlının ölümüne neden olmaktadır. Dolayısıyla, canlının, yarım çalışan bir pıhtılaşma sistemi ile, diğer parçaların tamamlanmasını beklemek gibi bir şansı ve vakti olmayacak ve hemen yok olacaktır. Sonuç olarak, bu tek örnekten de açıkça görülmektedir ki, canlıların evrimleşerek türediklerini iddia etmek akıl, bilim ve mantık dışıdır. Üstelik canlı bedenleri bunun gibi yüzlerce birbirine bağlı sistem sayesinde varlığını sürdürüp hayatta kalmaktadır. Ve tüm bu sistemlerin Yaratıcısı elbette Allah’tır.
Toparlayacak olursak:
İnsan vücudunun sahip olduğu bu mükemmel mekanizmalar, çoğu kez biz farkında olmadan çalışmaktadır. Kalbimizin atması, karaciğerin fonksiyonları, derinin kendini yenilemesi bizim bilgimiz dışındadır. Burada değinmediğimiz yüzlerce organ aynı durumdadır. Böbreklerin kanı süzdüğünden, midenin yediklerimizi sindirdiğinden, bağırsakların hareketlerinden, ya da nefes almamızı sağlayan akciğerlerin uyumlu çalışmasından haberimiz bile olmamaktadır. İnsan, kendine verilmiş olan bu vücut adlı mükemmel mekanizmanın değerini ancak hastalandığında, bir organı işlevini yerine getiremez hale geldiğinde anlamaktadır.
Peki, içinde yaşadığımız bu mükemmel mekanizma nasıl var olmuştur? Akıl ve vicdan sahibi bir insan için, bu vücudun “yaratılmış” olduğunu anlayıp hissetmek zor olmayacaktır.
Bu vücudun tesadüfler sonucu var olduğunu öne süren evrimcilerin iddiası son derece aptalcadır. Çünkü evrimciler, tesadüflerin birbiri üzerine eklenerek bir organizma var ettiği iddiasındadır. Oysa insan vücudu, ancak tüm organları birden var olduğunda çalışabilir şekilde ayarlanmıştır. Böbreksiz, kalpsiz, bağırsaksız bir insan yaşayamayacaktır. Bu organlar var olsa da, eğer görevlerini tam yerine getirmiyorlarsa yine insan hayatta kalamayacaktır.
Dolayısıyla, insan vücudunun; yaşayabilmek ve neslini sürdürebilmek için, bir bütün olarak eksiksiz bir biçimde var olduğu açıktır. İnsan vücudunun, “bir anda, tümüyle eksiksiz bir biçimde var olması”nın diğer bir söyleniş tarzı da “yaratılmış olması”dır.
“(Oysa) Sizleri Biz (hiç yoktan) yarattık, yine de (Allah’ı ve Kur’an’ı) tasdik etmeyecek (aklınızı ve vicdanınızı kullanmayacak) mısınız?”
“Şimdi (rahimlere) dökmekte olduğunuz meniyi gördünüz mü? (İçeriğinden haberiniz var mı?)”
“Onu sizler mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcı Biz miyiz? (Hâlâ anlamayacak mısınız?)”
“Sizin aranızda ölümü takdir eden Biziz ve Bizim önümüze geçilecek (ve hiçbir güç takdirimizi değiştirecek) değildir;”
“(İnkâr ve isyana devam ederseniz, hepinizi helak edip yerinize) Benzerlerinizi (başka insan nesillerini) getirip değiştirme(miz) ve sizi, şimdi bilemeyeceğiniz bir şekilde (ahirette yeniden) inşa etme(miz) konusunda da (böyledir).” (Vâkıa Suresi: 57-61)

“Medeniyetimizde farklı inançlardan, farklı mezheplerden, farklı ırklardan milyonlarca insan asırlarca barış içerisinde yaşamıştır. Bizim medeniyetimiz böyle bir medeniyettir. Bunun en büyük örneğini Medine İslam Devleti’nde İslam Peygamberi Hz. Muhammed (SAV)Efendimiz Medine Sözleşmesi ile göstermiş, yerine getirmiş ve bütün insanlığa miras bırakmıştır.”
İslam dininin denge dini olduğunu ve yeryüzünde insanlar arasında adaleti, ihsanı, infakı gerçekleştirmek için gönderilmiştir. “Adaletin olduğu yerde barış olur, adaletin olmadığı yerde zulüm olur. İnşallah bütün insanlığın kurtuluşu için Adil Düzene kavuşuruz. Bu çalışmamızdan yani Adil Düzen Hakimiyetinden sadece Müslümanlar değil bütün insanlığın huzur içinde yaşamı sağlanacaktır.
Erbakan Hocamızın buyurdukları gibi, “Kader gayrete, zafer ise himmet ve hizmete aşıktır!..”
İşte Milli Çözüm’ün hizmet ve gayretleriyle; Milli Çözüm iktidarı kurulacak, Adil Düzen ilan edilecek, herkese ve yeniden inanma ve insanca yaşama fırsatları sunulacaktır!
Adil Düzen ilan edildiğinde; Dünya imtihanının ve Rahmet-i Rahman’ın bir gereği olarak ülke halkına ve tüm insanlığa, yeni bir inanma ve kötülüklerden arınma fırsatı sağlanacak, yeniden akletme, imani ve ahlaki olgunluğa erişme fırsatı sunulacaktır.
Adil Düzen’e geçiş sürecinde; Rahmani Şefkatin ve Nebevi Şefaatin bir icabı olarak, tüm insanlara böyle bir değişim ve dönüşüm fırsatı sağlanacaktır. Siyonist işbirlikçisi iktidarların zulüm ve ahlaksızlık düzenleri içerisinde işlenen rezaletlerin ve yaygın hale gelen kötülüklerin sahiplerine, samimi bir tevbe ile yeni bir fırsat verilecek ve sonrasında ise zulüm ve ahlaksızlıkları önleyici çok ciddi ve caydırıcı tedbirler alınacaktır! Yaptığı zulüm ve kötülüklerin karşılığını, hem ciddi ve caydırıcı cezalarla dünyada, hem de ahiret yurdunda alacağına inanan bir insanın, artık haksızlık ve ahlâksızlığa bulaşması zorlaşacaktır.
Adil Düzen uygulamalarında; Yüce Allah’ın adaleti, Hazreti Resulüllah’ın merhameti ve Kur’an-ı Azimüşşanın hikmeti ve hakikati görülecektir.
İslam’ın hikmetli yaklaşımlarıyla; gerçek iman şuuruna ve Kur’an nuruna kavuşan insanlar, her yerde, her şeyde ve her halde YÜCE YARATICI’YI görme ve daima O’nun huzurunda bulunma sorumluluğu ile hareket etme olgunluğu ve onuru kazanacaktır.
• Faiz belası ve karaborsacılık uygulanır ve fırsatçılık yapılırdı.
• Kumarın ve şans oyunlarının her çeşidi oynanırdı.
• Yağmacılık ve eşkıyalık doğal karşılanırdı.
• İnsanları kaçırıp; erkekleri köle, kadınları cariye yapmak, güçlüler ve zalimler için bir hak sayılırdı.
• Zinanın ve fuhşiyatın her türlüsü yaygındı. Ebu Cehil gibilerin genelevleri vardı. Bazı kadınlar, evlerine özel bayraklar asıp müşteri bulurlardı. Hatta birtakım erkekler kadınlarını başkalarına sunarlardı…
• İçkinin her çeşidi kullanılır, alınıp satılırdı.
• Babalarının evlendiği kadınlar, çocuklarına miras kalırdı. Dileyen onunla yatıp kalkar, dileyen onu satardı.
• Üvey anne gibi, üvey kızlarla, süt anneler ve kız kardeşlerle, kendi gelinleri ve yeğenleri ile evlenmek gibi çirkin adetleri vardı. Yani bir nevi ensest ve şaşkın ilişkiler yaşanırdı.
Cahiliye döneminde yaşanan yukardaki çirkin işler günümüzdede yaşanmaktadır.Bu dönem 2. cahiliye dönemi de sayılabilir.Nasılki Efendimiz çıkıp 1. cahiliye dönemini aydınlığa çevirmişse bugün yaşanan yozlaşan İslam anlayışı (2. cahiliye dönemini) bitirip tekrar karanlıktan aydınlığa çıkacak Meshiyet devrimi yaşanacak.İslamın izzet ve şerefi yeryüzünü tüm kirlerden arındıracaktır. Artık bu cahiliye döneminde yapılan günahlardan bir daha işlememek üzre nasuh tövbe ile pişmanlık duyularak istağfar edilmeli Allah (C.C) merhametine sığınılmalıdır.
Bunlar: (Hatalarından ve haksızlıklarından) Tevbeye yönelen (ve samimiyetle özür dileyenler, ardından bütün hayatlarını ve icraatlarını İlahi emir ve yasaklar çerçevesinde dizayn ve disipline ederek) ibadet (şuuru ve huzuru içinde hareket) edenler, (her an kendisine lütfedilen sayısız nimet ve faziletlerin sahibi olan Allah’a teşekkürle) hamd edenler, (İlmi, İslami ve insani gaye ve gayretler için) seyahat edenler, (İlahi emirlere ve adil devlet yönetimine itaatle boyun eğerek) rükû ve secde edenler, iyilikleri emredecek ve kötülükleri nehyedip engelleyecek (bir adalet düzeni kurulsun diye) hizmet verenler ve Hududullahı (Allah’ın sınırlarını, Kur’an’ın kurallarını) muhafaza edenler; (çevresinde, ülkesinde ve yeryüzünde; her türlü haksızlık ve ahlâksızlığa, İlahi değer ve dengelerin bozulmasına karşı mücadele verenler, işte bunlar gerçek ve örnek mü’minlerdir.) Sen, (bu özellikleri taşıyan ve Allah’ın sınırlarını koruyan) mü’minleri müjdele! (Ki onlar kurtuluşa ve sonsuz mutluluğa erişenlerdir.)
Tevbe Suresi 112
Rabbimizin rahmet ve merhametiyle sonsuzdur, bununda en büyük tesellisini Fethi Mübin’de görüp yaşayacağız aynen Mekke fethindeki gibi Efendimizi örnek alıp Rabbimizin şefkatini göstereceğiz, asıl tecellisinide insanlığı siyonist belasından kurtararak yapılmış olunacak ve tabiki burada da aynen “Allah’ın yardımı (ile zafer) ve fetih geldiği zaman (ki Allah’ın va’adi Hakk’tır.)
Ve (o güne kadar Hakk’tan kaçan) insanların dalga dalga Allah’ın dinine (ve adalet düzenine) girdiklerini gördüğün an (ne kutlu ve mutlu bir zamandır.)
(O halde) Hemen Rabbini hamd ile tesbih et (çünkü zafer Allah’tandır) ve O’ndan mağfiret dile (çünkü cihad ve itaat konusunda eksikleriniz vardır ve zaferi kendinizden bilme gafletinden Allah’a sığınmalıdır). Şüphesiz O, (pişmanlık ve istiğfarı çokça kabul buyuran) Tevvab olandır.” Nasr suresinde buyurulduğu gibi kendimizinden değil Rabbimizden olduğunu bilip eksik ve noksanlarımızdan tövbe etmemizde en önemli olandır.
Küçük bir kainat numunesi olan bedenimizde şunu görüyoruz Rabbimiz bizleri bir an bırakacak olursa yok oluruz ve bunun farkına varıp hissede bilmeyi nasip etsin bizlere. Ne büyük mucizeler ne muazzam bir şey beynindeki 10 milyar sinir hücresi 100 trilyon bağlantı noktası meydana getiriyor ve bunun dahada somutlaşması için olan örnekte Amerika kıtasının yarısına ağaç ek ve bu ağaçlarda 100 bin yaprak, bu yapraklardanda hepsinin yeri belli bir tanesinin bile yerinin değişmesi halinde hastalıklar meydana geliyorsa insan oğlu ne ve kim olduğu daha nasıl anlatılabilir.
Böylece gerçek iman şuuruna ve Kur’an nuruna kavuşan insana; her yerde, her şeyde ve her halde YÜCE YARATICI’YI görme ve daima O’nun huzurunda bulunma sorumluluğu ile hareket etme olgunluğunu ve onurunu kazandıracaktır. Fıtrata , yani insani asalet nizamına ve Şeriata , yani İslami adalet ortamına geçiş sürecinde tüm insanlara böyle bir değişim ve dönüşüm fırsatı sağlanması, Rahmani Şefkatin ve Nebevi Şefaatin bir icabıdır.
Makalede geçen şu paragrafı okuyanlar olarak , ne büyük bir merhamet ve ne büyük bir fırsat…
…
Çünkü bozuk ve bâtıl sistemin tedbirsizliği… İnternet ve TV’lerin etkileyip özendirmesi… Ahlâki değerlerin ve ailevi disiplinin dejenere edilmesi… Darwinist eğitim ve öğretim sisteminin nesilleri eğriltmesi… Nefsani ve şeytani dürtülerin sürekli teşvik edilmesi… Ekonomik yetersizlik ve dengesizliklerin kötülüğe yöneltmesi ve sosyal çevrenin çirkefe sürüklemesi… Kısaca CAHİLİYE döneminin sebebiyet vermesi sonucu işlenen rezaletlerin ve yaygın hale gelen kötülüklerin sahiplerine, samimi bir tevbe ile, sonrasında çok ciddi ve caydırıcı tedbirlerle yeni bir fırsat daha verilmesi, İslam’ın hikmetli bir yaklaşımıdır!..
…
Aslolan insanlara ceza vermek veya cehenneme atılmasını sağlamak olmadığı için, İslam’ın bu kolaylığı ve anlayışlılığı Kur’an’ın , Sünnet’in ruhuna uygun eylem budur… Çünkü İSLAM; Yüce yaratıcıya tazim ve hürmet ve bütün mahlukata şefkat ve merhamet dinidir… İslam araçtır, insan AMAÇTIR… Kendimizi bu dünya hayatında ıslah edip olgunlaştırma gayreti çabası güdüp , hem insanlığa yararlı hale gelmek ve hem de Allahı zülcelal hazretlerinin KULUM demesini , gerçek mutlak varlık Allah c.c. ne adanmamızı yani hayatımız boyunca biz insanların dünya ve ahiret saadeti için gönderdiği Kur’an’ı Kerimi okumak ve anlamaya gayret göstermek mü’minler için en temel baş sırada bir vazifemizdir. İşte o yüzden İslami Adalet Döndmi; herkese yeni bir şans vermesi bu amaçlıdır bu yöne (Kur’an’a )insanlığı dönüştürmektir.
İşte Adil Düzen’in ve beklenen İslami değişimin, ülke halkına ve tüm insanlığa, yeniden akletme, imani ve ahlâki olgunluğa erişme fırsatı sunması imtihanın ve Rahmet-i Rahman’ın bir gereği sayılmaktadır. Çünkü asıl amaç, sivrisinekleri öldürmekle uğraşmak değil, bataklığı kurutmaktır ve insanları hastalıktan korumaktır…
Allah nurunu tamamladığı zaman gayrimüslimler, yaşadıkları dinden utanacaklar!
Ecdadımız Selçuklu ve Osmanlı, Peygamber efendimizin Mekke fethini örnek alarak dünyaya adalet getirdiler!
Efendimiz (sav) kız çocuklarını diri diri gömen canilerden, çok kısa bir süre sonra dünyaya nizam getiren, İslam’ı tanıtan, fetihler yapan Mü’min Mücahitler yetiştirdi…
Dünya’da ılımlı İslam ve Katı İslam Projeleri ile insanları İslam’dan soğuturken, Allah Hamas eliyle Siyonistlerin gerçek yüzünü bütün dünyaya gösterdi, elhamdülillah..
Güç ve Kudret sahibi Rabbimiz; İnşallah çok kısa zamanda Hz. Mesih’in haklılığını bütün dünyaya tanıtacak.
Yeni Adil Dünya, Türkiye öncülüğünde kurulacak, dünya refah ve saadete kavuşacak!
Barış dini olan İslam, Zalimler hariç bütün insanlara saadet getirecek!
Erbakan Hocamızın hazırladığı Adil Düzen Projelerini anlayan, noksanlarını tamamlayan, kitap haline getiren, bir çok yabancı dile çevirip İslam Alimleri ve Devlet Başkanlarına gönderen, bu projeye sahip çıkan, Allah’ın va’adini tamamlayacağına inanan ve bu uğurda çalışıp çabalayan Milli Çözüm;
Kahraman TSK, Erbakan Zihniyeti ve Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı ile Yeni Adil Dünya’yı kurmaya hazır Elhamdülillah!
Zafer inanlarındır ve zafer yakındır!
Evet Dünyamız büyük değişime gebedir ve tabii hiçbir doğum sancısız gerçekleşmeyecektir. Bütün tarihi değişimler ise genellikle önemli çalkantıların ardından meydana gelmektedir, her asırdaki mevcut Dünya düzeni ve dengeleri mutlaka büyük olayların ve sarsıntıların ardından, yerini yenilerine terk edecekti ancak unutulmasın ki tarihin seyrini değiştirecek bu çok önemli sarsıntılar, uzun ve planlı bir geçiş ve hazırlık sürecinin Tabii sonucu olarak patlak vermektedir. Yani zahirde bu sancı ve sarsıntılar büyük değişimlere bir sebep ve başka başlangıç gibi görünse de aslında bir sonuç mahiyetindedir. Ve Dünya tarihine Adil düzen mührü vurulacak tüm dünya huzur ve barış içinde yaşayacaktır. Evet tarihi bu sefer iyiler yazacaktır….
“Şüphesiz (herkesin) kendi emeği (veya çabası) görülecek (ve değerlendirilecek)tir.”
“Sonra ona en eksiksiz (biçimde) karşılığı ödenecektir.” (Necm Suresi: 39-40-41)
Evet, her insan, arzulayıp amaçladığı, çalışıp çabaladığı… Karşısına çıkan sorunları ve zorlukları aşma sabrı ve sebatı kadar sevaba ve rızaya kavuşacaktır. Çünkü hiç kimse; sa’yü gayreti, hizmet ve himmeti, samimi sabır ve metaneti dışında, hiçbir kutlu hedefe, mutlu nimet ve neticeye ulaşamayacaktır. Erbakan Hocamızın buyurdukları gibi, “Kader gayrete, zafer ise himmet ve hizmete aşıktır!..
Son tahlilde; varlığı hiçbir şekilde elinde olmayan insan maddi ve manevi iki tezahürün aynı anda var olmasıyla ve şuurlu hareket ederek de emir ve nehiy çizgisini koruyup gereğini yaptıkça fıtrata uygun hareket etmiş olacak ve Cenab-Hakkın yer yüzündeki Halifesi makamını temsil edecektir.
Yine bu özellikleri en yüksek manada kullanan insan olarak Hz. Peygamber (AS) yaşayan Kur’an olmuş, onun davranışları en mükemmel tecelli şekliyle bizlere rol model olmuştur.
Onu hakkıyla özümseyenler Kur’anı anlamış; uygulmalarına uygun davrananlar da kurtulmuş ve insanlığı kurtaracak projeleri de uygulamaya yetkin kılınmış olacaklardır.
Sonuç: Önümüzdeki kutlu değişim ve dönüşüm sürecinde kendi nefsani dürtü ve düşüncelerin değil; İlahi emir ve yasakların uygulanma süreciyle, şevkat, merhamet, adalet, hikmet dengelerini hesaplayan bir elle yeni kutlu bir devir başlayacaktır. Toplumun ıslahı ve yeni medeniyetin inşasında BARIŞ merkezi düşünceyi oluşturacağından…İntikam duygusuyla değil, emir ve nehiy çizgisinde hareket edilip LİDERE GÜVEN ve İTAAT ile anlayamadığımız problem ve zorluklar kolay aşılacaktır. Kalıcı bir barış medeniyeti de ancak böyle kurulacaktır.
Selamlarımla…
ÖYLE KOLAY OLACAK Kİ!..Allah ol der oluverir, sebepler hep birleşir
Öyle kolay ve mükemmel, yağdan kıl çeker gibi…
İman ve itimat gerek, tevekkülsüz kirleşir
Adil Düzen yıldızları, doğacak Ülker1 gibi
Herkes hayret hayran kalır, yağdan kıl çeker gibi…
Sen sen ol kulluğun kuşan, edeple hizmet takın
Nefse şeytana uzak dur, Rabbe Ümmete yakın
Has niyetle Hakkı haykır, rıza bulmaya bakın
Tek bir hedefe kilitlen, hep dönen teker gibi
Dost maksuda ulaştırır, yağdan kıl çeker gibi…
Dayan yanıp pişmez isen, çiğ kalıp kokuşursun
Ya sabır çek meal oku, Mevlâ’yla konuşursun
Sonra deryayla boğuşur, dağlarla tokuşursun
Mazluma umut taşırsın, bin tonluk tanker gibi
Kutlu hayal gerçekleşir, yağdan kıl çeker gibi…
Halis insanın ekmeli2, mazlum kalbe değenmiş
Müslümanın en ehveni3, zulme boyun eğenmiş
Tek başa şerle savaşan, kulu Mevlâ beğenmiş
Hatırası tat verecek, akide şeker gibi
Milli Çözüm başa geçer, yağdan kıl çeker gibi…
Hakk kudretin sorgulayan, kalp uyuzu kaşınır
Çoğu gitti çok az kaldı, tüm engeller aşılır
Nasıl böyle kolay oldu, bu kudrete şaşılır
Siyonist sistem yıkılır, depremde çöker gibi
Va’di İlahi yaşanır, yağdan kıl çeker gibi…
Harika teknolojiyle, sokulacak hizaya
ABD AB İsrail, fırsat bulmaz nizaya4
Dualar Arş’a yükselir, mü’min eller fezaya
Melekler yardıma koşar, manevi asker gibi
Milli Çözüm devriminde, yağdan kıl çeker gibi…
Ferhat on yıl tünel delmiş, bir an Şirin görmek çin
Mü’min kırk yıl kahır çeker, Hak nizama ermek çin
Zaten âşık fırsat gözler, Dosta can vermek için
Bir ömür Hakk kapısında, boynunu büker gibi
Bir kutlu dönem geliyor, yağdan kıl çeker gibi…
Asıl kârın sefer senin, zafer geçici bayram
Dünya imtihanın kazan, ukbada sonsuz seyran
Burda hizmetkâr olanlar, orda mutlu ve hayran
Sadık Cemale vurgundur, Veche5 göz diker gibi
Her muradı hâsıl olur, yağdan kıl çeker gibi…
Akıl bilim Kur’an Sünnet, kaynaklı medeniyet
İçtihatla kurulacak, herkeste memnuniyet
Birbirini tamamlar hem, Mesihiyet Mehdiyet
Bu Siyonist canavarın, dişlerin söker gibi
İsrail uru deşilir, yağdan kıl çeker gibi…
Erbakan projeleri, hepsi uygulanacak
Zerrece vicdan taşıyan, herkes duygulanacak
Siyonist haham ve şeytan, elbet kaygulanacak
Zalim hain debelenir, gör müflis banker6 gibi
Adil Düzen kurulacak, yağdan kıl çeker gibi…
Kimin kutlu hayali, gaye gayreti varsa
Adil Düzen hükümeti, kurma niyeti varsa
Kimin sarsılmaz inancı, Rabbe hayreti varsa
Gayrı çalışıp ter atsın, gözyaşı döker gibi
Adil Düzen kurulacak, yağdan kıl çeker gibi…