DEVLETİN LAÇKALAŞMASI
VE
DİYANET’İN YOZLAŞMASI
İYİ Partili bir milletvekili, Meral Akşener’in ailesinin, partide üst düzey yöneticilerin banka hesaplarını ve İYİ Parti kasasındaki 132 milyon liranın kaybolmasını inceletip rapor hazırlamıştı. Sn. Akşener kendisinden habersiz yaptırılan bu araştırmaya fena kızmış ve hırçınlaşmıştı. Herhalde Meral Hanım, bu milletvekilinin hâlâ irtibatta olduğu bazı MHP’li ağabeylerinin onu kışkırttığı kanaatine kapılmıştı.
İşte tam bu sırada, MHP’ye yakınlığı konuşulan birçok üst düzey emniyet müdürünün, haksız ve hesapsız mal edinim marifetlerini ve mel’anetlerini içeren dokümanlar Meral Hanım’a ulaştırılmıştı… Bunu, ya AKP’li kırgın kurmayların veya derin odakların yaptığı konuşulmaktaydı. “Evet, bazı emniyet müdürlerinin otel satın aldıkları, buralarda fuhuş yaptırdıkları ve devlet korumasına alınan küçük yaştaki kızların sermaye olarak kullanıldıkları…” iddiaları yer almaktaydı.
Devlet Bahçeli, Meral Akşener’in itham ve iddiaları karşısında, anormal sayılacak sertlik ve terslikte çıkışlar yapmıştı. “Kahraman ve fedakâr Türk polis müdürlerine, karalama kampanyası başlatıldığı ve buna sessiz ve tepkisiz kalmayacakları” yolundaki açıklamaları, “Yarası olan gocunur!” atasözünü hatırlatmıştı. Oysa, Mason Localarını, dış Siyonist odakları ve hükümet ortaklarını arkasına alan bazı polis müdürlerinin, uyuşturucu, fuhuş ve kaçakçılık mafyalarıyla, makam ve çıkar karşılığı iş birliği yaptıkları, zaten bilinen ve devletimizi içten içe kemiren bir olaydı!..
Çok ağır ve telaşlı çıkışlarına bakılırsa; Sn. Bahçeli, bu bilgi ve belgelerin, Sn. Akşener’e; AKP’li kodamanlar ve bürokratlarca ulaştırıldığı kanaatini taşımaktaydı. Ve o sert ve ters yanıtları, İYİ Parti kadar ve dolaylı olarak AKP’yi de hedef almaktaydı. Hatta bu çirkef daha da karıştırılır ve araştırılırsa Cumhur İttifakı’nın dağılmasına yol açacağı şeklinde yorumlar bile yapılmaktaydı.
Çünkü bu iddialar; Devlet’in laçkalaştığının, Emniyet ve Adalet mekanizmasında terazinin şaştığının, vatandaşın; can, mal, namus ve düşünce özgürlüğünün mafya maşası müdürlerin ve hâkimlerin insafına bırakıldığının, açık kanıtlarıydı.
Cumhuriyet Can Çekişmeye Başlamıştı!
• Yüksek rütbeli emniyet müdürlerinin gayrimeşru yöntemler ve rüşvetlerle kazandıkları lüks otellerde süper zenginlere, yüksek bürokrasiye ve milletvekillerine fuhuş yaptırdıklarını, parti başkanları ve milletvekilleri söylüyordu…
• Diyanet’te ve tarikatlarda vurgunlar-soygunlar ve en çirkin cinsel istismarlarla ilgili tuzaklar mahkeme kararlarıyla ortaya çıkıyordu…
• Bunları gören ve “Din İstismarı”ndan nefret eden gençlerimiz Ateizm’e ve Deizm’e kayıyordu…
• Ülkemizde geçim darlığı, hayat pahalılığı ve ekmek, kira parasızlığı yüzünden insanca yaşam zorlaşıyor, aile ve toplum yozlaşıyor, “kaporta İslamcılığı” yaygınlaşıyor, ama riyakârlık ve sahtekârlıkla iman, ahlâk ve vicdan motoru çürüyordu!..
Özetle: Ya millet bu gidişattan ve bu iktidardan kurtulacak, veya içten içe kökümüz, özümüz ve kültürümüz kuruyacaktı… İşte bütün bu sorunların aşılması, huzurlu ve onurlu bir ortama kavuşulması için ADİL DÜZEN’E, MİLLİ ÇÖZÜM’E ve ERBAKAN ZİHNİYETİNE acilen ihtiyaç vardı…
Meral Akşener’deki Suçluluk Telaşı ve İYİ Parti’de ‘Yolsuzluk İddiaları’
İYİ Parti’de iki milletvekili ve bazı eski parti yöneticilerinin istifalarının ardından, gündeme gelen yolsuzluk iddiaları nedeniyle gerilim oldukça artmıştı. İYİ Parti’de, Genel Başkan Meral Akşener’in başkanlığında milletvekilleri, Genel İdare Kurulu (GİK) ve Başkanlık Divanı Üyeleri ile belediye başkanlarının katıldığı toplantıda, istifalar ve parti yönetimi hakkındaki iddialar masaya yatırılmıştı. Edinilen bilgiye göre toplantıda, seçimler öncesi Meral Akşener’in yakın kurmayları arasında yer alan Ümit Dikbayır hakkındaki iddialar en önemli gündem maddesi olarak tartışılmıştı.
BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın haberine göre; Ümit Dikbayır’ın, Sn. Akşener’in ailesi ve Özel Kalem Müdürü dahil, yakınlarının banka hesaplarını yasa dışı yollardan inceletip rapor hazırlattığı, partinin kasasındaki 132 milyon liranın kayıplara karıştığı, Akşener ve partililerin bazı belediyeler ile maddi çıkar karşılığı iş birliği yaptığı iddiaları da toplantıda ele alınmıştı. Tüm bu gelişmelerin ardından İYİ Parti Sözcüsü Kürşad Zorlu ise olağan basın toplantısında, gazetecilerin sorusu üzerine, Dikbayır’ın, Akşener’in talimatıyla kesin ihraç istemiyle tedbirli olarak disipline sevk edildiğini açıklamıştı. Dikbayır ise parti yönetiminin kendisine yönelik iddialarının hepsini yalanlamıştı. Önce, parti yönetiminin iddiaları araştırması için dilekçe veren Dikbayır’ın, disipline sevk kararının ardından Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunacağı anlaşılmıştı.
Akşener’in “Polis müdürünün otelinde fuhuş yapılıyor!” iddiası
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, 18 Kasım’da İstanbul-Şile’de, partisinin istişare toplantısında önemli iddialar ortaya atmıştı. Otel sahibi polis müdürlerinin olduğunu söyleyen Akşener, bu otellerde öksüz kızlara fuhuş yaptırıldığını vurgulamış ve konunun eski İçişleri Bakanı kimliğiyle takipçisi olduğunu açıklamıştı. Akşener’in açıklamasının ardından konuyu 2020 yılında gündeme getiren Avukat Dilek Ekmekçi’nin konuyla ilgili paylaştığı tweetler yeniden gündeme taşınmıştı.
Dilek Ekmekçi paylaştığı tweetlerde, yurtlardaki kızlara fuhuş yaptıran yapılanmaya ilişkin yapılan suç duyuruları da yer almıştı. Ekmekçi’nin paylaştığı tweetlerde, hakkında suç duyurusunda bulunulan isimler arasında polislerin yanı sıra kamu görevlileri ile siyasi parti temsilcilerinin de bulunması dikkatlerden kaçmamıştı.
Meral Akşener: “Bunlara karşı olduğumuz için, bunlara göz yummadığımız için, İYİ Parti’ye psikolojik harp uyguluyorlar. Ama karşılarında rahmetli Teoman Koman’ın talebesi var. El mi yaman bey mi yaman? Hep beraber göreceğiz” diye çıkışmıştı. Eh, yarası olan gocunacak, haram parası olan kıvranacaktı. Çünkü Teoman Koman’ın ayarı da, amacı da unutulmamıştı.
Kendi itirafıyla, Akşener’in hocası olan, Erbakan’a yönelik 28 Şubat darbeci başlarından Teoman Koman’ın sicil dosyası!
28 Şubat soruşturmasını yürüten Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğinin hazırladığı iddianamede, aralarında dönemin YÖK Başkanı Kemal Gürüz, Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir, Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak, Jandarma Genel Komutanı Teoman Koman ve emekli Orgeneral Fevzi Türkeri’nin de bulunduğu 90 sanık vardı. Çevik Bir ise, “28 Şubat’ta yaşananlardan dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı sorumludur” diyerek suçtan kurtulmaya çalışmıştı. Savcı Mustafa Bilgili’nin hazırladığı iddianameye göre, Balyoz davası tutukluları Çetin Doğan ile MHP Milletvekili Engin Alan, dönemin Seferberlik Tetkik Kurulu Başkanı Lokman Ekinci ve Tümgeneral Kenan Deniz de sanıklar arasındaydı.
Hazırlanan dosyada; 28 Şubat sürecinin hazırlanması için Karargâh’ta oluşturulan ve güvenlik koduyla girilen odada yapılan plan ve eylemlerin detayları…
BÇG’de yer alan isimlerle, emniyet, MİT ve kamu kurumları arasındaki yazışmalar, kriz masasının faaliyet raporları…
Dönemin Başbakanı Tansu Çiller ve Necmettin Erbakan ile ilgili bilgi ve bulgular, fişleme tutanakları, BÇG şeması, emirleri ve talimatları…
Meral Akşener, Bülent Orakoğlu ve dönemin kabinesinde yer alan isimlerle yapılan görüşmelerin detayları. Emniyet kararnameleri hazırlanmadan önce yapılan yazışmalar ve YÖK atamaları…
Sincan’da tankların yürütülmesiyle ilgili belge ve bulgular… Ordudan ve kamu kurumlarından tasfiye etme kararları ve tasfiye edilenlerin isim listesi ve itirafları… MİT’in 28 Şubat’ta yaşananlara dair raporu, Emniyet ve Karargâh arasındaki yazışmalar da yer almaktaydı.
Teoman Koman’ın Karakter Yapısı!
28 Şubat 1997 Postmodern Darbesi sırasında Jandarma Genel Komutanı olan Orgeneral Teoman Koman’ın imzasını taşıyan 15 Şubat 1996 tarihli genelge ile kışlalardaki mescitlerde ezan okunması yasaklanmıştı. Ayrıca Koman, TSK’da görev yapan ‘sivil’ ve ‘rütbeli’ personele ‘namaz’ kılmayı yasaklattığı haberleriyle gündeme taşınmıştı.
Bu Teoman Koman’ın adı, Güneydoğu’da faaliyet gösteren ve gözaltında tuttuğu kişilere çeşitli yöntemlerle işkence uyguladığı ve yargısız infazlar yaptığı iddia edilen JİTEM davasında da yer almıştı.
Teoman Koman, emekliliği döneminde İnterbank’ta yönetim kurulu başkan yardımcısı olarak görev almıştı. Banka hakkında açılan davada yurtdışına kaçırıldığı iddia edilen 1 milyar dolar ile ilişkisi olduğu konuşulmaktaydı.
Yani Meral Akşener, kendisinin de kabinede olduğu Refah-Yol iktidarına yönelik Siyonist çevreler ve işbirlikçi hainlerce tertiplenen 28 Şubat darbesinin suçlu komutanlarının gizli ve kirli adamıydı!..
Devlet Bahçeli’nin Meral Akşener Uyarısı
Meral Akşener’in, “Oteli olan polis müdürleri var. O otellerde fuhşun ötesi, öksüz kızlar çalıştırılıyor!” iddiasına MHP lideri Devlet Bahçeli sert çıkmıştı. Bahçeli, “Ne zaman polis başarılı işler yapsa bir karalama kampanyası başlatılıyor!” deyip Akşener’e, o polis müdürlerini açıklaması çağrısı yapmıştı.
Devlet Bahçeli: “İYİ Parti Genel Başkanı, Türk polisini hedef alarak korkunç bir iddiada bulunmuştur. Nitekim huzursuzluk ve hezimet sarmalındaki bu hanımefendi şöyle demiştir: ‘Oteli olan polis müdürleri var. O otellerde fuhşun ötesi, öksüz kızlar çalıştırılıyor. Bunlara karşı olduğumuz için, bunlara göz yummadığımız için İYİ Parti’ye psikolojik harp uyguluyorlar.’ Hazreti Mevlâna’ya atfedilen şu söz bizim için çok kıymetli ve manidardır: ‘Eden kendisine eder, yapan bulur ve çeker. Unutma, kazanmak koca bir ömür ister, kaybetmeye ise anlık gaflet yeter.’ (Akşener’in) Para pul işlerini seçmenine bırakıyorum. (Peygamber) Efendimiz bakın ne söylemiştir? ‘Üzülme kim sana ne yaşatmışsa, onu da yaşayacak, bu dünya etme bulma dünyasıdır.” diyerek Meral Akşener’i Türk Emniyeti’ni töhmet altında tutmakla suçlamıştı.
Oysa 2020 Temmuz’unda Sultanbeyli Emniyet Müdürü’nün, Uyuşturucu Baronuna Kendi Makam Arabasını Tahsis Ettiği Yazılmıştı!
Türk Escobar olarak bilinen uyuşturucu kaçakçısı Nejat Daş’ın; koronavirüs nedeniyle getirilen şehirlerarası seyahat yasağını, eski Sultanbeyli Emniyet Müdürü Necmettin Yüksek’in tahsis ettiği makam aracıyla deldiği ortaya çıkmıştı. Bataklık Operasyonu’nda tutuklanan uyuşturucu baronu, emniyetin aracıyla Çorlu ve Edirne’ye giderek TIR’larla yurtdışından getirilen uyuşturucu parasını elden teslim almıştı.
Narkotik Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı ile Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı Narkotik Şube’nin ortaklaşa yaptığı ‘Bataklık Operasyonu’, Cumhuriyet tarihinin o güne kadar yapılan en büyüğü olmasının yanında, zehir tacirlerinin devlet kademesine nasıl sızdığını da ortaya çıkarmıştı. Türk Escobar Nejat Daş ile tutuklu eski Sultanbeyli İlçe Emniyet Müdürü Necmettin Yüksek arasındaki bağlantı saptanmıştı. Emniyet Müdürü Yüksek’in, polis memuru şoförü Halil İbrahim A.’nın kullandığı makam aracını, narkotik ekiplerinin takibinde olan Daş’a tahsis ettiği anlaşılmıştı.
Edirne’de polis müdürüne ‘göçmen kaçakçılığı’ gözaltısı!
27 Mart 2018’de Edirne Emniyet Müdürlüğü bünyesinde görevli 4’üncü Sınıf Emniyet Müdürü Mustafa Tekin, göçmen kaçakçılığına adı karıştığı gerekçesiyle gözaltına alınmıştı. Göçmen kaçakçılığı yapan şebekeyle irtibatlı olduğu iddiasıyla gözaltına alınan Mustafa Tekin, Uzunköprü Emniyet Müdürlüğünü yürüttüğü sırada, 2017’nin Kasım ayında, eğlence mekânlarını denetlerken, bir iş yerinin sahipleri tarafından yumruklu saldırıya uğramıştı. Tekin’e yumruklu saldırıyla ilgili 3 kişi tutuklanmıştı.
Suriye-Türkiye hattında gerçekleşen silah kaçakçılığı operasyonunda eski Şanlıurfa İl Emniyet Müdür Yardımcısı U. E.’nin de aralarında bulunduğu 14 kişi gözaltına alınmıştı. U. E.’nin ifadesi alınmıştı. (19 Eylül 2023)
Suriye-Türkiye hattında gerçekleşen silah kaçakçılığı, şebekeye kurye olarak çalışan bir avukatın Diyarbakır’a geçerken üç kalaşnikof tüfekle yakalanması ile ortaya çıkmıştı. Avukatın, silahların Suriye’den Tel Abyad’da dış görev bünyesinde çalışan polisler tarafından getirildiğini söylemesi üzerine operasyon için düğmeye basılmıştı. Silah kaçakçılığı yapan polislerin isimlerinin belirlenmesinin ardından yapılan operasyonda 14 kişi gözaltına alınmıştı. Gözaltına alınan polisler arasında eski Şanlıurfa İl Emniyet Müdür Yardımcısı U. E. de vardı. U. E.’nin ifadesi alındıktan sonra bırakılması tepkilere yol açmıştı. Polislerin Suriye’den getirdikleri silahları Akçakale’den yurda soktukları ve Türkiye’de aracılar vasıtasıyla sattıkları anlaşılmıştı.
Mehmet Ağar’ın Karanlık Tarafı!
Eski İstanbul Emniyet Müdürü Şükrü Balcı’nın Kirli Bağlantıları!
“Babalar Operasyonu kapsamında 1 Mart 1984 günü İstanbul’daki adresinde yakalanarak Ankara’ya getirilen Dündar Kılıç, adının karıştığı kaçakçılık olayları ile ilgili iş birliği yaptığı ve rüşvet verdiği isimleri ifadesinde tek tek sıralamıştı. İfadesinde, tahsissiz demir, sac, kalay gibi maddeleri kaçak olarak yurda soktuklarını, kumarhane işlettiğini, bu işleri Hüseyin Cevahiroğlu ve gazinocu Fahrettin Aslan’la birlikte yaptığını itiraf etmiş ve bu yasa dışı işlere göz yumması karşılığında da Emniyet Müdürü Şükrü Balcı’ya düzenli olarak gazinocu Fahrettin Aslan üzerinden rüşvet verdiklerini açıklamıştı.”[1]
İşte, Mehmet Ağar’ın kirli işleri “en iyisinden” öğrendiğini söylemek lazımdı. Şükrü Balcı, 12 Mart döneminde Siyasi Şube Müdürüydü, dönemin işkencelerinde onun izi vardı. Ardından 16 Mart katliamı davasında sanık olacaktı. “Polis teşkilatında rüşveti organize hale getiren kişi olduğu” iddiasıyla da yargılandı. Uyuşturucu kaçakçısı Hüseyin Baybaşin, “70’lerde devlet eliyle yapılan uyuşturucu kaçakçılığının başında Şükrü Balcı’nın olduğunu” açıklamıştı. Sonra ne oldu? 1983’te ABD’ye güvenlik ataşesi olarak atandı, Mayıs 1993’te burada şüpheli bir şekilde hayatı noktalandı.
Mehmet Ağar 12 Eylül Darbesi’nde, polis İbrahim Şahin’in yardımı ve İstanbul Emniyet Müdürü Balcı’nın desteğiyle, İstanbul’daki Siyasi Şube’nin özel kahramanı yapılmıştı. Ankara’nın Delice ilçesinde kaymakamlık yaparken Ocak 1980’de İstanbul Emniyet Müdürlüğü Siyasi Şube Müdür Muavinliğine atanmıştı.
Mehmet Ağar, Mayıs 1981’de Asayiş Şube Müdürü yapıldı. 1984-88 arasında Terör ve Asayişten Sorumlu İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı olarak çalıştı. 1988’de Ankara Emniyet Müdürlüğüne, 1990’da İstanbul Emniyet Müdürlüğüne atandı. 1992’de Erzurum Valiliği’ne atanan Ağar, 1993 Temmuz ayında Emniyet Genel Müdürü yapıldı. 1992 yılında Erzurum Valisi olan Ağar, aynı yıl Haluk Kırcı’nın nikâh şahitliğini yapmıştı.
Mehmet Ağar, iki ayrı Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) raporunun da başrolündeki adamdı:
“Mehmet Eymür, en önemli haber kaynağı Tarık Ümit’in nasıl kaybolduğunun izini uzun süre aradı. Eymür’ün araştırmaları Mehmet Ağar, Korkut Eken ve Özel Harekât Daire Başkan Vekili İbrahim Şahin’e gelip dayanıyordu. Bunun üzerine oturup yeni bir rapor yazdı… İkinci Eymür [MİT] raporuna göre; Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından PKK ve Dev-Sol’a karşı faaliyetler için kullanılıyor görüntüsü ile özel bir suç ekibi teşkil edilmişti. Ekip; tehdit, gasp, haraç, uyuşturucu kaçakçılığı, cinayet gibi suçların içindeydi. Ekip, Genel Müdür Ağar’a bağlıydı ve danışmanı Korkut Eken tarafından sevk ve idare ediliyordu. Grubun eylemleri, özel timci polis memurları, Mehmet Özbey kimliğini kullanan Abdullah Çatlı ile Haluk Kırcı gibi eski ülkücüler tarafından gerçekleştiriliyordu. Ekip, Lazım Esmaeili ve Askar Simitko adlarında İranlı iki uyuşturucu kaçakçısını öldürmüş, [MİT’çi] Tarık Ümit’i ortadan kaldırmıştı. Ekip, 40-50 kişilik bir liste hazırlamıştı ve bu kişilerden devamlı haraç alıyordu.”[2]
“Genel Müdür Mehmet Ağar, Başbakan’ın sağladığı destek ve emrindeki teşkilatla gerçekten etkili bir güce ulaşmıştı. Polis teşkilatının ülke genelindeki yaygın fonksiyonu, bu gücü olağanüstü boyutlara ulaştırmıştı.”[3]
Ağar, Emniyet Müdürlüğü döneminde teşkilata Fetullahçıları yerleştirmekle de suçlanmış; Gülen’in, Ağar’ın özel kalem müdürü ile sık sık görüştüğü saptanmıştı.[4]
Mehmet Ağar 1993 yılında yine Emniyet Genel Müdürü görevindeyken, Hizbullah (Hizbulkontra) ile ilgili “Hizbullah, devlet aleyhine eylemlerden kaçınmaktadır. Örgüt üyelerini yakalamak fayda sağlamaz” şeklinde bir açıklama bile yapmıştı.
90’lı yıllarda yakın olduğu uyuşturucu kaçakçısı Hüseyin Baybaşin, 1996 yılında MED TV’de katıldığı yayında onun hakkında şunları açıklamıştı: “Mehmet Ağar bizimle uyuşturucu işi yapıyordu. Biz 80’li yıllardan, 12 Eylül’den hemen sonra uyuşturucu işine girmiştik. Ben uyuşturucu piyasasında aktif olunca benimle yakın ilişkilere girdi. Sürekli beraber oluyorduk. Ağar’ın da uyuşturucu grubu vardı. Mehmet Ağar, Mahmut Gündoğdu ile ortaktı. Bizim için uyuşturucu işi o zaman bir suç değildi. Çünkü devlet sektörüydü. Ağar, uyuşturucu işinde Türkiye’deki ilişkiyi sağlıyordu. Kime ne kadar gideceğine o karar veriyordu. Mahmut da Avrupa’da paranın nasıl geri gideceğini sağlıyordu.”
Abdullah Çatlı’nın “yakın çalışma arkadaşı” Mehmet Ağar, Susurluk’taki kazadan beş gün sonra İçişleri Bakanlığından istifa edip ayrılmıştı:
“Abdullah Çatlı’nın üzerinde bulunan ve yukarıda ayrıntıları izah edilen sahte belgeler, Abdullah Çatlı (Mehmet Özbay sahte kimliği ile) ve Yaşar Öz adına düzenlenen silah taşıma izin belgeleri ve hususi yeşil pasaportların da yine, Mehmet Ağar’ın Emniyet Genel Müdürü olduğu dönemlerde ve onun bilgisi ve talimatı doğrultusunda düzenlenerek, bu belgelerle, devlet tarafından aranan ve birçok yasa dışı eyleme katılmış oldukları saptanan kişilerin kolaylıkla silah taşımaları ve kolaylıkla yurtdışına çıkış ve dönüşleri sağlanarak çeşitli imtiyazlarla donatılmış oldukları anlaşılmıştır.”[5]
“Bir tarafta olaylar, gruplaşmalar, kabadayılar, kanunsuz kazançlar ve yasa dışı işler, şikâyetler vardır, bir tarafta da kamu kurumları… Susurluk, Ankara’daki tercihlerden kaynaklanmış, OHAL bölgesinde gelişmiş ve ülkenin büyük merkezlerine taşınmış, oralardaki uygun olay, kişi ve grupları bünyesine alarak genişlemiştir. Neticede çok yönlü ve derin bir ilişkiler yumağı oluşmuş, devlet kurumları ve yöneticiler bilerek, bilmeyerek devrede olmuşlardır. Bu olay, devlet kurumları ve yöneticilerle ilgili olmasa, sadece önemli bir polisiye hadise haline gelecek, basının 3-5 günlük ilgisinin dışında sansasyonel bir etkisi olmayacaktı.”[6]
Susurluk soruşturmasında kurulan komisyonda konuşan Mehmet Ağar, övünerek “1000 operasyon yaptığını” haykırmıştı. Hakkındaki tüm bu kirli ve çetrefilli deliller bile siyasette hızını azaltmamış ve sonunda koltuğu Süleyman Soylu’ya kalmıştı. Mehmet Ağar’ın oğlu da kendisine vekâleten, AKP’den Elazığ Milletvekili yapılmıştı.
Ve zaten Susurluk davasından 5 yıl ceza alan Mehmet Ağar, 25 Nisan 2012’de Yenipazar Hapishanesi’ne tıkılmıştı. “Cürüm işlemek için silahlı teşekkül oluşturmak” başlıklı 5237 sayılı TCK 220. maddesi kapsamında suçlu olduğu kesinlik kazanmış ve mahkeme kararıyla tutuklanmıştı!.. Ve ne kadar garip ve acayiptir ki, bu karar bile bazı çevrelerce “Devlet için fedakârlık ve kahramanlık!..” sayılmıştı!
Diyanet’e ‘sapkınlığı araştırın’ çağrısı
Bir gazeteci, Şanlıurfa’da Akçakale Müftüsü H. B.’nin, 12 yaşında bir çocuğu cinsel istismara maruz bıraktığı gerekçesiyle tutuklanmasının ardından Diyanet İşleri Başkanlığı’na ‘inceleme’ çağrısı yapmıştı.
Bu yazar: “Gün geçmiyor ki, bu saydıklarımdan birinde bir ‘cinsel saldırı’ bazen kız ama genelde erkek çocuklara yönelik bir cinsel saldırı, bir taciz, tecavüz vakası, bir ırza tasaddi vakası ortaya çıkmasın. Son olarak Şanlıurfa’nın, Akçakale ilçesinde müftü, evet yanlış okumadınız bir müftü; 12 yaşında bir erkek çocuğuna tecavüz ettiği için tutuklandı” ifadelerini kullanmıştı.
“Sözde dinî eğitim kurumlarında, bunlara bağlı yurtlarda ve artık doğrudan resmi Diyanet teşkilatında bunlar oluyor ve bazıları artık saklanamaz hale geliyorsa, bu araştırılmaya değer bir mesele, çözülmesi gereken bir sorundur. Yıllarca kiliseye özgü bir sorun zannedilen bu sorunun, sadece kiliselere değil, farklı dinlerin kurumlarında da bir sorun olduğu artık saklanamaz bir durumdur. İncelenmesi farzdır.”[7] şeklindeki uyarılar haklıydı ve DİB gibi bir kurumun bu tür rezaletlerle anılması, Dinimizin ve dindar kesimlerin töhmet altına alınması, büyük bir skandal ve yüz karasıydı.
Diyanet çalışanları 400 milyon liralık sıfır otomobil vurgunu yapmışlardı…
İstanbul’da, 2022 yılında sıfır araç bulma konusunda yaşanan sıkıntıyı fırsata dönüştüren eski yüksek Diyanet görevlisi iki kişi, kurdukları araç kiralama şirketi üzerinden ‘0 (Sıfır)’ araç satma vaadiyle 500 kişiyi yaklaşık 400 milyon lira dolandırmışlardı. Olayla ilgili yapılan operasyonda 7 kişi tutuklanmıştı. Eski Diyanet İşleri Başkanlığı çalışanı H. C. ve A. C. İstanbul’da eşleri üzerine kurdukları araç kiralama şirketi üzerinden, aralarında Vali, Hakim, Kaymakam ve kamu görevlilerinin de bulunduğu 500 kişiyi yaklaşık 400 milyon lira dolandırmışlardı.
Mağdurların avukatlarından Şura Nur Bülbül, “Türkiye’de sıfır araç bulma noktasında sıkıntıların yaşandığı bir dönemde, söz konusu firma TIR’lar dolusu aracı sosyal medya hesaplarından sergilemeye başlamışlardı. Sosyal medyadan, bürokratların ve hatırı sayılır siyasilerin firmadan araba alıp problem yaşamadığını gören vatandaşların, akın akın bu şirkete yönelmeleri doğaldı. Ödemelerini yapmış olmalarına rağmen yüzlerce mağdur, araçlarını teslim alamamıştı. Bu basit bir dolandırıcılık faaliyeti sayılamazdı ve son yüzyılın en büyük otomobil vurgunu olarak kayıtlara geçmiş durumdaydı!”
Tarikatların yozlaşması ve bazı cemaat yurtlarındaki cinsel istismar olayları!
Aslında Tarikat ve Cemaatler, ahlâki olgunlaşma ve manevi dayanışma kurumlarıydı. Bu yapılar, doğal ve sosyal bir ihtiyaçtı ve İslam tarihi boyunca çok önemli ve verimli hizmetlere vesile olmuşlardı. Ancak zamanla tarikatlar özlerinden ve İslami özelliklerinden uzaklaşıp, tamamen istismar ve suistimal tuzaklarına çevrilmeye başlanmıştı. Aralarında iyi niyetli ve istikamet ehli hizmet erbabının ve gönül adamlarının da bulunması yanında, birtakım sahtekârlar ve fırsatçılar elinde bazı tarikat ve cemaatler fitne ocağına çevrilmiş durumdaydı. Bu nedenle sadece Milli Çözüm olarak bizim hazırlayıp DİB’e sunduğumuz “Adil Düzen’de Ahlâki Yapılanma” programının mutlaka uygulanması ve bütün tarikat ve cemaatlerin devlet disiplini altına alınması kaçınılmazdı.
Küçücük çocukların ve kızların ailelerinin baskısıyla gitmek zorunda kaldıkları tarikat yurtlarında ve cemaat yuvalarında sık sık tecavüz ve cinsel istismara uğradıkları gündeme taşınmıştı. İşte son yıllarda bu yurtlarda yaşanan skandal olayların bazıları şunlardı:
1. İzmir Dikili’nin İsmetpaşa Mahallesi’ndeki S… Cemaati’ne ait özel yurtta, Ö. F. E.’nin, yaşları 9 ile 12 arasında değişen 7 erkek öğrenciye cinsel istismarda bulunduğu anlaşılmıştı. Yargılanan Ö. F. E., 53 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasına çarptırılmıştı.
2. Uzlet İlim Yayma Derneği Başkanı A. S.’nin, zihinsel engelli E. D.’ye tecavüz ettiği ortaya çıkmıştı. Maalesef cinsel istismara uğrayan zihinsel engelli E. D. intihar edip aramızdan ayrılmıştı.
3. Denizli’nin Çivril ilçesinde bir tarikata ait özel erkek öğrenci yurdunda, 12 yaşındaki erkek çocuk, hocası tarafından defalarca cinsel istismara maruz bırakılmıştı. Yaşananlar, çocuğun hazırladığı intihar notunun bulunmasıyla ortaya çıkmıştı. Olayın gerçekleştirildiği yurt kapatılsa da bir süre sonra tekrar açılmıştı.
4. Ordu Fatsa’da, S… ait yurtta Y. K. isimli şahıs 2021 yılında 12 yaşındaki öğrenciye yönelik cinsel istismarda bulunmuşlardı. Y. K. iki ayrı suçtan 48 yıl hapis cezası almıştı. Çocuğun ailesiyle görüşen ve suçunu itiraf eden kurs hocası Y. K., “Şeytana uydum. Dün gece tövbe ettim. Secdeye kapandım”gibi mazeretlere sığınmıştı.
5. Karaman’da 2016 yılında, Ensar Vakfı ve Karaman İmam Hatip Lisesi Mezunları Derneği’nde (KAİMDER) yaşları 8 ile 10 arasında 45 erkek öğrenci cinsel istismara uğramıştı.
6. Erzurum’da Hacı Bahattin Evgi Yatılı Erkek Kur’an Kursu’nda 7 çocuğa tecavüz edildiği ortaya çıkmıştı.
7. Kahramanmaraş’ta bir tarikata ait ruhsatsız erkek öğrenci yurdunda 19 yaşındaki M. A., 10 yaşındaki 2 erkek çocuğa cinsel istismarda bulunmuşlardı.
8. Sakarya’nın Akyazı ilçesinde sözde Uşşaki tarikatı şeyhi E. F. Ş., 12 yaşındaki kız çocuğuna cinsel istismarda bulunmuştu ve Ş. 10 yıl 5 ay hapis cezasına çarptırılmıştı.
9. Bitlis’te Ensar Vakfı’na ait evlerde çalışan iki gönüllü öğretmenin kadınlara şantaj yaparak tecavüz ettikleri saptanmıştı.
10. Kadiri tarikatının Nadiri kolu olduklarını söyleyen bazı şarlatanların üç çocuğa cinsel istismarda bulundukları ortaya çıkmıştı ve iki suçlu 16’şar yıl ceza almışlardı.
11. Bursa’da, kendisini tarikat şeyhi olarak tanıtan U. K. adlı sahtekârın, dergâhına gelenlere cennet vadederek kandırıp cinsel ilişkiye girdiği anlaşılmıştı.
12. Kur’an’a Hizmet Vakfı’nın 30 yaşındaki Başkanı A. Ş., 4 yaşındaki kızını istismara maruz bıraktığı iddiasıyla yakalanmıştı. 27 yaşındaki anne H. Ş., kızı D. Ş.’nin, babası A. Ş. tarafından istismara maruz bırakıldığı iddiası ile 20 Şubat 2023 tarihinde İstanbul Çekmeköy İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne giderek şikâyetçi olmuşlardı.
13. Güdül Belediyesi’nde çalışan evli, 2 çocuk babası M. K. S., Güdül’de 60 öğrencinin kaldığı S… ait olduğu belirtilen yurttan, evci iznine çıkan 13 liseliye taciz ve cinsel istismarda bulunmuşlardı.
14. Adıyaman’ın Besni İlçesi’nde S… ait olduğu bilinen Hayrunnisa Gölbaşı Çocuk Yurdu’nda kalan iki çocuk tacize uğramıştı.
15. Güya Halveti Tarikatı’ndan İ. A., 12 yaşındaki çocuğu istismar ettiği gerekçesiyle ceza almıştı.
16. Konya’da Faruki tarikatının şeyhi olan S. I., aralarında çocukların da olduğu 7 erkeğe cinsel istismarla yaklaşmıştı. 49 yıldan 70 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılmış, sonunda 62 yıl 3 ay hapis cezası almıştı. Ama, AKP iktidarının AB kriterlerine uygun yasaları çerçevesinde ve “Eylemlerin mağdurların rızası ile gerçekleştiği” gerekçesiyle beraat edilip bırakılmıştı.
17. S… bağlı Özel Osmangazi Arifiye Ortaokul Erkek Öğrenci Yurdu’nda, imam olarak görev yapan İ. S., 11 yaşında bir çocuğu istismara kalkışmıştı. Çocuk, annesi tarafından yurda gönderilmek istendiğinde “Sen benim yurtta ne yaşadığımı bilmiyorsun. Başıma neler geldi, büyüyünce anlatacağım.” diyerek yaşadığı istismarı anlatmıştı.
[1] Kirli Üçgen: Siyaset – Mafya – Ticaret, Rüşvet ağındaki Emniyet Müdürü
[2] Abi / Kabadayılar, Mafya ve Derin Devlet, Doğan Yurdakul
[3] Kutlu Savaş’ın hazırladığı Susurluk Raporu
[4] Pike / İç Savaşın Polisi, Orhan Gökdemir
[5] TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu Raporu, İnceleme bölümü
[6] Kutlu Savaş’ın hazırladığı Susurluk Raporu
[7] Bak: 23.10.2023 / Birgün-Fatih Altaylı


“İdam cezası olmayan devletin, ağırlığı kalmaz!”
“Devletin dini adalettir!” Hz. ALİ
Son 3 asırdır laçkalaşan, istismar edilen din ve devlet kurumlarının ıslahı ancak Adil Düzen Programları ve Milli Çözüm iktidarı ile mümkündür!
“Elbet bu kapıya geleceksiniz! Ben istiyorum ki, kafanız gözünüz kırılmadan gelin!”
Prof. DR. Necmettin ERBAKAN
At sahibine göre kişnermiş… İnsanlar başlarında bulunan kişinin etkisi altında kalarak onun tutumuna göre davranırlarmış…
Ülkemizde ekonomiye bakıyoruz faize tefeciye krediye bulaşmayan hacizlik olmayan neredeyse insanımız kalmadı… Ahlaki duruma bakıyoruz makalemizde zaten okuduk gördük içler acısı durum bu yazılanlar daha belkide yüzde birdir… Dış politikadaki hassasiyetlere bakıyoruz güncel konu Filistin hususundaki icraatlara bakıyoruz. Malesef İsrail’in emniyeti için eylemler yapılmakta. TSK’ mızı destek olarak 54.ERBAKAN HÜKÜMETİNDE olduğu gibi bir onurlu çıkış bile gösterilemedi… Allah’tan Milli Güçler varda Filistin’de İsrail’e karşı destan yazılıyor her nekadar tv’lerde gösterilmese de… İsrail’in ne şanı kaldı ne şöhreti be tanrılık iddası… Biran evvel MİLLİ ÇÖZÜME VE ERBAKAN ZİHNİYETİNE HAKİM BİLGE VE YİĞİT BİR ŞAHSİYETE ANAHTARLAR TESLİM EDİLMELİ…
Evet makalede de vurgulandığı üzere: “…. Ya millet bu gidişattan ve bu iktidardan kurtulacak, veya içten içe kökümüz, özümüz ve kültürümüz kuruyacaktı… İşte bütün bu sorunların aşılması, huzurlu ve onurlu bir ortama kavuşulması için ADİL DÜZEN’E, MİLLİ ÇÖZÜM’E ve ERBAKAN ZİHNİYETİNE acilen ihtiyaç vardı…”
İnşaallah nasıl ki dünyadaki FİİLİ DEĞİŞİM FİLİSTİN’DEN başladı ve Filistin zaferine doğru gidiliyorsa, Türkiye’den başlayan FİKRİ DEĞİŞİM de inşaallah hep birlikte görüyoruz ki insanlık tüm dünyadaki toplumlar her ırktan her kavimden her dinden olan meydanlardaki toplumların haykırışlarından anlıyoruz ki YENİ VE ADİL BİR DÜZEN İHTİYACI hissetmeye başlandı… Nasıl ki namaza başlamak için önce beyin eğitimi sonrasında beden eğitimine yani namaz kılmaya geçiliyorsa,Milli Çözüm yayınlarıyla makalelerle şiirlerle 135e yakın kitaplarla ve bu eserlerin bir kısmının 5 ayrı dile çevrilerek dünyaya TÜRKİYE’DEN FİKRİ BİR DÖNÜŞÜM sağlanma gayreti ve çabasının başarıya ulaştığını büyük bir huzurla sevinçle görmekteyiz… Müjdeler olsun bütün mazlumların bütün insanlığın saadeti için MİLLİ ÇÖZÜM’ÜN Türkiye Merkezli yeni bir dünya kurulması hamlesine RAMAK KALDI!…
54. Hükümetin Başbakanı Aziz Erbakan Hocamızı karalamak, onun teşkilatlarını kapatmak isteyen Siyonist merkezler Türkiye’deki işbirlikçileri vasıtasıyla onu ‘hırsızlıkla’ suçlayıp hukuka aykırı gerekçelerle mahkum etmişlerdi. Yani kendilerince “Üzerine beton dökmüşler”di.
İşte bu yerli piyon şebekesi Teoman Koman stetmesi ARKASI KARANLIKŞENER çetesi ve avanesi Cenabı Hakkın “Cezaan vifaka” hükmüyle karşı karşıyaydı.
Akşener parti meclisindeki suçlamalar karşısında çılgına dönerek “Akçeli işlerle uğraşmayın içinizden geçerim!” diyerek kendi partisindeki yetkililerini elini yere doğru sallayarak tehdit etmeye başlamıştı. Zaten ‘O’ Teoman Koman’ın talebesiydi ya…
Sonuç:
Doğrular horlanır, yalancı saygın
Hayâsızlık azmış, hırsızlık yaygın
İktidar sahtekâr, vatandaş baygın
Günbegün çoğalıp, artan soysuzlar…
Diyanet İşleri Başkanlığı ,ilk kurulduğunda bugünkü halinden çok farklıydı, Diyanet İşleri 1924 yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu bir kurum…Kuruluş amacı ise yüzyıllarca dini duyguları sömürülen, inancını taklidi şekliyle yaşamaya çalışan halkı dini açıdan aydınlatmak ve bugünkü Fetö gibi ,sahtekar hocalara engel olmak amacıyla aydın ve samimi din adamları yetiştirmek…
Yani kurulurken milleti cahillikten ve din istismarından kurtarmak için kurulmuş. İlk başkanı da Kurtuluş savaşının kahraman hocalarından Ankara müftüsü Rıfat Börekçi Kurulduktan çok kısa bir süre yüzyıllardır günah diye tercüme ettirilmeyen Kur’an’ın tercüme edilmesi için 20.000 TL bütçe ayrılıyor. O günün koşullarına göre büyük bir meblâ…
Kur’an’ın tercüme görevi de Elmalılı Hamdi Yazır a veriliyor.Hem de noter onaylı… Sözleşmede tercümenin nasıl olacağı, nelere dikkat edileceği ayrıntısıyla anlatılmış. Özellikle akıl ve düşünceyle ilgili ayetlerin çok kapsamlı tercüme edilmesi istenmiş.
Aynı zamanda sosyal ihtiyaçlara da duyarsız kalmayıp bir çok konuda fetva yayınlamış.
1935 yılında 10 yıllık bir çalışma sonunda Kuran’ın ve hadislerin tefsiri yayınlanıyor.Şu anki iktidarın ve yandaşlarının dinsizlik dönemi diye anlattıkları dönemde dahi 1923 – 1950 yılları arasında toplam 352.000 dini kitap basılıyor. Bu sayının 45.000 tanesi Kuran-ı Kerim tercüme ve tefsiri (19’cilt), 60.000 adet Buhari Hadisleri tercüme ve izahı (12’şer cilt), 247.000 adet din kültürü eserleri…
Cumhuriyet’in ilanından 1 yıl sonra halkı dini yönden aydınlatmak amacıyla kurulan, çok kısa bir sürede Kur’an’ın tercümesinden, Buhari hadislerine, askere din kitabından, çocuklara din dersine, hutbelerden, birçok sosyal konuda fetva yayınlayan Diyanet işleri bugün , ne iş yapıyor sorusuna Muhterem Ahmet Hocamız yazısıyla ışık tutmuş ve gerçekleri görülür kılmıştır. Bu yozlaşmayı bir an önce durdurarak tekrar öz kuruluş amacına hizmet etmesi için Adil bir Düzenin kurulmasını ivedilikle beklemekteyiz .
Bizlerin duygularına en güzel tercüman olan Muhterem Ahmet Hocamıza da sağlık ve hayır temennilerimizle…
Özetle: Ya millet bu gidişattan ve bu iktidardan kurtulacak, veya içten içe kökümüz, özümüz ve kültürümüz kuruyacaktı… İşte bütün bu sorunların aşılması, huzurlu ve onurlu bir ortama kavuşulması için ADİL DÜZEN’E, MİLLİ ÇÖZÜM’E ve ERBAKAN ZİHNİYETİNE acilen ihtiyaç vardı…
Yıkılsın bu barbar soysuz sistem, Yaşanır mı onursuz namussuz, Kalmadı huzur, bitti güven.. Birlik yok, dirlik yok, iman yok,,,, Yaygınlaşmış zulüm, çatlamış ar, Uyuşmuş yığınlar,sürüklenen çer çöp, Batsın bu zalim sistem, Doğsun Adil Düzen Kurtulsun insanlık, Huzur bulsun alem. Helak olsun soysuzlar, yok olsun barbar lar…
Emek verip paylaştığınız için çok teşekkür ederim. Gerçekleri duymak vicdanımı zorlasada cahil kalmakdan iyidir. Paylaşıyorum inşallah bilinçlendikçe çözüm yollarıda artacaktır
Böylesi rezillik,hiç görülmedi
Adam olan haine, prim verir mi
Irkçısı-dincisi,hak bellemedi
Rabb imhal eder de, ihmal eder mi?!..
Yazık ki nesiller,Hakkı bilmiyor
Çok kötü örnekler,geçit vermiyor
Şarlatan siyona,gözün kırpıyor
Akl olan hayr için,koşup gezmez mi?..
Muhteşem bir makale. Ancak en can alıcı noktasını alıntılamak istiyorum.
Özetle: Ya millet bu gidişattan ve bu iktidardan kurtulacak, veya içten içe kökümüz, özümüz ve kültürümüz kuruyacaktı… İşte bütün bu sorunların aşılması, huzurlu ve onurlu bir ortama kavuşulması için ADİL DÜZEN’E, MİLLİ ÇÖZÜM’E ve ERBAKAN ZİHNİYETİNE acilen ihtiyaç vardı…
İnsan bir kere, Allah’tan başkalarına sığınmakla, Allah’tan başkasının gücüne güvenip yine Allah’tan başkasının zararından korkmakla yamuldu mu, bir daha belini doğrultamaz. Sazını kim çalarsa, onun türküsünü söylemeye başlar. İktidarlardan tutun da parti temsilcilerine, emniyetten tutun da devletin en küçük bir kurumunda görev icra eden memuruna kadar… İlah addedilen güç odaklarına yaranmak adına veya o odakların zararından korunmak adına verilen tavizler, girilen günahlar, yok sayılan kanunlarla, çirkefe çamura batarlar. Sonra gelsin çamur savaşları… Fakat bilirsiniz, meşhur bir atasözü vardır ki; “İt itin ayağına basmaz.” Bir gün istifa ederler, bir gün birbirlerinin kirli çamaşırlarını dökerler, bir gün kol kola gezerler vs vs… Fakat nihayetinde aynı yolun yolcusu, aynı bâtılın hizmetkârlarıdır. Hepsinin ayarını ve amacını da sadece Milli Çözüm feraseti görüp, yine sadece Milli Çözüm cesareti ortaya dökmektedir, elhamdülillah.
Yazık Devletimize!
Birbirinin rezilliğini ortaya döken, kendi namını anlatırken yine suçlandığı hırsızlık ve siyonist uşaklığı ile meşhur tipleri rehber kabul eden,hiçbir insani değeri dikkate almayan bu tipleri gördükçe; yazık devletimize, yazık milletimize demekten başka çare kalmıyor. Artık kesin ve net olan bir şey var ki o da Adil Düzen mutlaka kurulmalı, bu kirli alçaklar fikri manada bertaraf edilmelidir. Zira fikri manada var oldukları her gün zarar!
“Devlet laçkalaşmış, diyanet şaşmış
Atı alan Ağrı, dağından aşmış
Sarıklı, savcısı; fuhşa bulaşmış
Garip vatandaşa, çatan soysuzlar…”
Aslında Tarikat ve Cemaatler, ahlâki olgunlaşma ve manevi dayanışma kurumlarıydı. Bu yapılar, doğal ve sosyal bir ihtiyaçtı ve İslam tarihi boyunca çok önemli ve verimli hizmetlere vesile olmuşlardı. Ancak zamanla tarikatlar özlerinden ve İslami özelliklerinden uzaklaşıp, tamamen istismar ve suistimal tuzaklarına çevrilmeye başlanmıştı. Aralarında iyi niyetli ve istikamet ehli hizmet erbabının ve gönül adamlarının da bulunması yanında, birtakım sahtekârlar ve fırsatçılar elinde bazı tarikat ve cemaatler fitne ocağına çevrilmiş durumdaydı. Bu nedenle sadece Milli Çözüm olarak bizim hazırlayıp DİB’e sunduğumuz “Adil Düzen’de Ahlâki Yapılanma” programının mutlaka uygulanması ve bütün tarikat ve cemaatlerin devlet disiplini altına alınması kaçınılmazdı.
Milli Çözüm tarafından hazırlanıp DİB’e sunulan “Adil Düzen’de Ahlâki Yapılanma” programı mutlaka uygulanması ve bütün tarikat ve cemaatlerin devlet disiplini altına alınması kaçınılmazdı.
Aksi taktirde cemaatler ve tarikatlar sebebiyle yaşanan yobazlaşma, ahlaksızlık, istismar, dış güçlerin hesabına çalışma vakaları ülkemizi yok etmeye yetecekti.
Hz. Peygamber Efendimiz bir Hadis-i Şerifinde şunları aktarmıştır.
“(Ey ümmetim) Benim ile sizin durumunuz; çok (kavurucu) bir ateş yakıp da, alevlerine cırcır böcekleri ve kelebekler uçuşup düşmeye başlayınca, (şefkatinden) onlara engel olmaya çalışan (merhametli) adamın durumuna benziyor. İşte Ben sizi ateşten (ve cehenneme sürükleyen kötü işlerden ve sapık düşüncelerden) korumak için kuşaklarınızdan tutup (çekiyorum); siz ise benim elimden kurtulup ateş çukuruna girmek için çırpınıyorsunuz.” (Müslim- fezail bölümü: 19-Rikak: 26- Ayrıca İmam Tirmizi.)
Kur’an Şeriatına aykırı davrananları, Şeytani güçlere şarlatanlık yapanları ve bütün bunları da “din istismarıyla” meşrulaştırmaya çalışanları hoş görmek ise büyüklük değil, küçüklüktür… Şeyhlere ve âlimlere yakışan; Siyasi iktidarların ve hâlihazırdaki icraatların, “Şu şu yönleri hayırlı ve yararlıdır, ama şu şu halleri ise zararlı ve imana-ahlâka aykırıdır!” diyerek iyiliklerini teşvik, kötülüklerini ise tenkit etmek iken, körü körüne her icraatını beğenip desteklemek, bunların bütün tahribatlarının vebalini sırtına almak; ayrıca saf insanları bunların tuzağına itip bütün günahlarına ortak olmak; iz’an ve vicdan güdüklüğüdür!
Gerçekten Allah’ı seven bir gönül, O’nun Dinine aykırı bir düzen içinde yaşamaktan memnun ve mesrur olabilir mi?.. Allah’ın gayretini çeken ve Kur’ani kuralların hayata geçirilmesini gaye edinen bir kişi, her türlü haksızlığın ve ahlâksızlığın kol gezdiği ve mazlumların canından bezdiği bir yönetime sevinip sahip çıkabilir mi?
Öncelikle şu soruyla başlamakta fayda var; Türkiyeyi Akp’mi yönetiyor? El cevap: Tabiki hayır. Onlar yerine göre vitrin mankeni, bazı zamanlarda artist, ara sıra şovmen, kimi zaman yanar döner, çoğu zamanda at spikerliği görevini yapan kukla konumundalar. Makaleyi okuyunca bunu daha iyi kavrayacak ve taşları yerine oturtacaksınız. Mafyanın da, medyanın da, birçok dernek, cemaat ve siyasi partilerin genelinin de arkasında masonik yapılanma ve Siyonist güçlerin olduğu gerçeği inkâr edilemez. Bu silsileyi çözmek ve çökertmek için; Milli duruşlu, inançlı, cesur, şuurlu, bilgili ve çözüm odaklı kadrolara ihtiyaç duyulduğu bir dönemdeyiz ve inşallah ihtiyaç duyulan kadroların iş başına geçmeside yakındır. Bakalım; Mevlam neyler neylerse güzel eyler..
Özetle: Ya millet bu gidişattan ve bu iktidardan kurtulacak, veya içten içe kökümüz, özümüz ve kültürümüz kuruyacaktı… İşte bütün bu sorunların aşılması, huzurlu ve onurlu bir ortama kavuşulması için ADİL DÜZEN’E, MİLLİ ÇÖZÜM’E ve ERBAKAN ZİHNİYETİNE acilen ihtiyaç vardı…
Nasılsanız öyle yönetilirsiniz. Hocalar ne zaman şuurlanır Mealikerim’e inanıp manasını mealini mesajını okuyup hayatına rehber edinirler ise o zaman hak ile batılı doğru ile yanlışı helal ile haramı dost ile düşmanı yararlı ile zararlıyı fark ederler. Bunu yapabilmek insanların temel haklarının korunması ve refahının sağlanmasını saglar. Milli Görüş ve milli çözüm ile refaha kavuşurlar.
Bütün bu sorunların aşılması, huzurlu ve onurlu bir ortama kavuşulması için ADİL DÜZEN’E, MİLLİ ÇÖZÜM’E ve ERBAKAN ZİHNİYETİNE acilen ihtiyaç vardı…
Necm 57
O yaklaşmakta olan, (Mehdiyet, kıyamet ve ahiret giderek) yaklaşmaktadır.
https://www.mealikerim.com/53/necm/57
Yusuf 110
Hatta ki (sonunda görevli) resuller (halktan) umutlarını kestikleri, (şeksiz ve şeriksiz iman edenlerin bile cihaddan ve davadan yan çizdikleri,) artık kesinlikle tekzip edilip benimsenmedikleri (kavimlerinin asla imana gelmeyecekleri ve Hakk davaya destek vermeyecekleri zan ve) kanaatinin (iyice yerleştiği) bir sırada, yardımımız onlara gelmiş (zafer kapıları açılıvermiştir. Böylece) Bizim dilediğimiz (ve desteklediğimiz) kimseler kurtuluvermişti. Azgın mücrimler takımından ise zorlu azabımız (ve intikamımız) asla geri çevrilmeyecektir. (Yani; bir avuç mücahit ve müstakim mü’minin, sayıca ve imkân bakımından en zaif ve en çaresiz göründükleri bir süreçte, onlar zafere eriştirilecektir.)
https://www.mealikerim.com/12/yusuf/110
Özetle: Ya millet bu gidişattan ve bu iktidardan kurtulacak, veya içten içe kökümüz, özümüz ve kültürümüz kuruyacaktı… İşte bütün bu sorunların aşılması, huzurlu ve onurlu bir ortama kavuşulması için ADİL DÜZEN’E, MİLLİ ÇÖZÜM’E ve ERBAKAN ZİHNİYETİNE acilen ihtiyaç vardı…
Aslında Tarikat ve Cemaatler, ahlâki olgunlaşma ve manevi dayanışma kurumlarıydı. Bu yapılar, doğal ve sosyal bir ihtiyaçtı ve İslam tarihi boyunca çok önemli ve verimli hizmetlere vesile olmuşlardı. Ancak zamanla tarikatlar özlerinden ve İslami özelliklerinden uzaklaşıp, tamamen istismar ve suistimal tuzaklarına çevrilmeye başlanmıştı. Aralarında iyi niyetli ve istikamet ehli hizmet erbabının ve gönül adamlarının da bulunması yanında, birtakım sahtekârlar ve fırsatçılar elinde bazı tarikat ve cemaatler fitne ocağına çevrilmiş durumdaydı. Bu nedenle sadece Milli Çözüm olarak bizim hazırlayıp DİB’e sunduğumuz “Adil Düzen’de Ahlâki Yapılanma” programının mutlaka uygulanması ve bütün tarikat ve cemaatlerin devlet disiplini altına alınması kaçınılmazdı.
ADİL DÜZEN NEDİR?
Adil Düzen, “Mutlak Doğru”ları esas alarak ve yine “Mutlak Yanlışlardan” sakınılarak hazırlanmış
a) İlmi b) İnsani c) İslami d) Orijinal bir yeni sistem olmaktadır.
1- Aklı selimin
2- Müspet bilimin
3- Tarihi tecrübe ve birikimin
4- Vicdani kanaat ve tatminin
5- Evrensel hukuk ve adalet prensiplerinin
6- İlahi Dinin ve Kur’an’ı Kerim’in;
Ortaklaşa, iyi, yararlı ve güzel buldukları DOĞRU, yine bu 6 temel ölçü biriminin ittifakla; kötü, zararlı ve çirkin buldukları ise YANLIŞ’tır. İşte Adil Düzen doğrulara dayanan ve yanlışları bırakan, yepyeni ve orijinal bir sistem modeli olmaktadır. Ve tarihte başka bir örneği bulunmamaktadır.
Ülkemizin bu makalemizden anladığımız kadarıyla elle tutulacak yeri kalmamış gibi bu durumdan kurtulmak ancak kökten bir değişim ve Adil Düzen devriminden başkası ile mümkün gözükmemektedir.