SİYONİZM-HİNDUİZM İTTİFAKI
PAKİSTAN-HİNDİSTAN KAPIŞMASI
Hindistan’ın Pakistan Hazımsızlığı ve İslam Düşmanlığı!
Pakistan, “Hindistan’ın, İndus Havzası’nda yasal olarak Pakistan’a ait suyun akışını durdurmaya yönelik her türlü girişiminin “savaş nedeni” sayılacağını” açıklamıştı. Pakistan Başbakanlık Ofisinden yapılan açıklamada, Cammu Keşmir’deki terör saldırısını takiben Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif liderliğinde düzenlenen Ulusal Güvenlik Konseyi (NSC) toplantısında alınan kararları aktarmıştı.
İndus Nehri’nin Suları Anlaşması uyarınca, yasal olarak Pakistan’a ait kabul edilen nehirlerin akışını değiştirmeye yönelik herhangi bir girişiminin kabul edilmeyeceği belirtilen açıklamada, “Pakistan’ın sahip olduğu suyun akışının engellenmesi ya da yönünün değiştirilmesi, savaş ilanı olarak kabul edilecektir.” ifadesi kullanılmış ve Hindistan uyarılmıştı. Açıklamada ayrıca, Hindistan’ın İslamabad’da bulunan diplomatik personeline 30 Nisan 2025 itibarıyla en fazla 30 kişilik kontenjan sınırlaması uygulandığı ve Pakistan hava sahasının Hindistan’a ait ya da Hindistan tarafından işletilen tüm uçuşlara kapatıldığı vurgulanmıştı. Hindistan’la yapılan her türlü ticaretin de askıya alındığı kaydedilen açıklamada, iki ülke arasındaki Wagah Sınır Kapısı’nın da derhal kapatılacağı hatırlatılmıştı.
Bakan Asıf, Cammu Keşmir’deki terör saldırısının dikkatlice organize edilmiş olduğunu belirtip “Bunun, bir sahte bayrak operasyonu olduğundan kuvvetli şekilde şüpheleniyoruz.” ifadesini kullanmıştı. Hint yetkililerin, Pakistan’ın saldırıyla bağlantılı olduğu iddiasını şiddetle reddeden Asıf, ülkesinin Cammu Keşmir’deki silahlı gruplarla herhangi bir bağlantısının bulunmadığını tekrarlamıştı.
Hindistan, Pakistan vatandaşlarına bütün vize hizmetlerini askıya almıştı!
Öte yandan, Hindistan Dışişleri Bakanlığının internet sitesinden yapılan açıklamada, Pahalgam saldırısının ardından Pakistan vatandaşlarına yönelik vize hizmetlerinin durdurulduğu belirtilmişti. Pakistan vatandaşlarına verilmiş mevcut vizelerin 27 Nisan 2025’ten itibaren geçerli olmak üzere iptal edildiği bildirilen açıklamada, tıbbi amaçlı vizelerin ise 29 Nisan’a kadar geçerli olacağı kaydedilmişti. Hindistan vatandaşlarına Pakistan’a seyahat etmekten kaçınmaları uyarısı yapılan açıklamada, halihazırda Pakistan’da bulunan vatandaşların ise en kısa sürede ülkelerine dönmeleri tavsiye edilmişti.
BM’nin itidal çağrısı tutacak mıydı?
BM Sözcüsü Stephane Dujarric, günlük basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtlarken, çok sayıda sivilin ölümüne yol açan terör saldırısını kınadıklarını belirterek, “Hem Pakistan hem de Hindistan’a azami itidal çağrısında bulunuyoruz.” demişti. Tarafların, durumu daha da kötüleştirecek adımlardan kaçınması gerektiğini kaydeden Dujarric, tüm sorunların iki taraflı angajmanla barışçıl yollarla çözülmesi gerektiğinin altını çizmişti.
ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon); daha önce hazırlayıp (güya) uydukları ve uyguladıkları:
• Savaşlarda sivillere dokunulmaması…
• Su kaynaklarının ve tarım alanlarının korunması gibi savaş hukukunu artık kaldırdıklarını,
• Yani savaşı kazanmak ve çıkarlarını garantiye almak için her türlü baskın ve barbarlığa başvurmaktan sakınmayacaklarını resmen açıklamıştı. Acaba bu karar Pakistan için özel mi alınmıştı?
Bu arada, ABD ve İsrail, Pakistan-Hindistan savaşını körüklerse bu iş nükleer silah kullanma faciasına varır mıydı? Ayrıca, Pakistan’dan gelecek milyonlarca mülteci akınıyla Türkiye’nin başına yeni bir bela sarılır mıydı?
Pakistan’ın kendi ülkesinde kontrol etmekte zorlandığı ve ABD-İsrail’in kullanıp kışkırttığı aşırı uçların Hindistan’da yapılacak bazı terör saldırılarının, Pakistan’ın üstüne yıkılması sonucu alevlenecek bir genel çatışma ve savaş, çok korkunç sonuçlara yol açacaktır. İngilizler bu bölgeden çekildikten sonra, verimli Keşmir bölgesini ikiye ayırıp Hindistan ve Pakistan arasında her an patlamaya hazır bir bomba bırakmıştır. Zaten, İsrail gibi özel İslam düşmanı olan ve saldırmak için fırsat kollayan Hindistan yönetimi de bahane aramaktadır.
İslam Düşmanı MODİ’nin Hezeyanları!
Hindistan idaresindeki Cammu Keşmir’in Pahalgam bölgesinde silahlı kişilerin 22 Nisan 2025’te turistlere ateş açması sonucu 26 kişi hayatını kaybetmiş, çok sayıda kişi yaralanıvermişti. Terör saldırısı sonrası Hindistan’ın İslam düşmanı Başbakanı Narendra Modi, Suudi Arabistan’daki resmi ziyaretini yarıda keserek Yeni Delhi’ye dönmüşlerdi. Modi, başkente varışının hemen ardından, üst düzey yetkililerin katılımıyla, durumu değerlendirmek için güvenlik toplantısı düzenlemişti. Ulusal basında çıkan haberlerde, Pakistan’da yasaklı Leşker-i Tayyibe (LET) Örgütünün uzantısı olan Direniş Cephesinin (TRF) saldırıyı üstlendiği belirtilmişti.
Pakistan-Hindistan Savaşı Bir İsrail Programıydı!
Durduk yere Hindistan Keşmir’inde bir bomba patlamış, turistler hedef alınmış, Pakistan Hindistan’ı, Hindistan ise Pakistan’ı suçlamıştı. Daha sonra sınırlar kapatılmış, sular kesilmeye çalışılmış ve savaş tamtamları çalmaya başlamıştı. Tam da bu sırada, Amerika ve İsrail’in, Hindistan’a destek açıklaması yapmaları enteresandı. Amerika ve İsrail’in Hindistan’a hızlı desteği, bu konunun arka planında da Çin ile mücadelenin izlerini taşımaktaydı. Amerika’nın Çin’i daha önce Tayvan üzerinden sıkıştırdığını hatırlarsak şimdilerde belli ki Tayvan yerine Pakistan’ı koymuşlardı. 2023 yılının Eylül ayında düzenlenen G20 Zirvesi’nde “Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru” açıklanmış, Çin’in “Kuşak-Yol” girişimine alternatif oluşturmuşlardı. Bu girişimi: “Türkiye’yi baypas eden proje” olarak hatırlarız.
Bu konuyu akılda tutalım ve Amerika’nın başını çektiği bu girişime Çin’in nasıl yanıt verdiğini hatırlayalım. 2024 yılının Aralık ayında Pakistan, Çin ile masaya oturmuş, BAE’ye ulaşan bir ticaret yolu için anlaşmaya varmışlardı. Bu yeni rota ile mallar Çin’den BAE’ye deniz yoluyla 30 gün yerine sadece 10 günde ulaşmaktaydı. Körfez’den, Kalkınma Yolu ile Avrupa’ya ulaşmasının da önü açılmıştı. Sözün özü IMEC’e oldukça iyi bir rakip çıkmıştı.
Şimdi Amerika’da Çin’in yükselişini nasıl durduracağını düşünen bir Trump yönetimi iş başındaydı. Ticaret yollarının tek hâkimi kendileri olmak istiyorlardı. Dünyanın yeni gerçekliği ise buna engel olmaktaydı. BM’nin gıda programı, Türkiye’ye “Stratejik gıda merkezi olun” talebinde bulunmuşlardı. Türkiye’nin enerji merkezi olması için de önünde önemli fırsatlar sunulması kılıflı tuzaklar vardı. “Terörsüz Türkiye” kılıflı, PKK’nın hedeflerine DEM Parti’yle ulaşma ve Kürdistan kılıflı Büyük İsrail’i oluşturma çalışmaları ve işbirlikçi figüranları da amaçlarına kavuşamayacaklardı.
250 Milyon Müslüman, Hindistan’da Yoğun Baskı Altındadır!
Hindistan’da Müslümanlara karşı girişilen ırkçı saldırılar her geçen gün farklı bir boyut kazanmaktaydı. Camiler yıkılmakta, namaz ve kurban yasaklanmakta, sürekli kutsal değerlere saldırılmaktaydı. Hindistan’ın Müslümanlara yönelik barbarlıkları giderek azıtmaktaydı. Hindistan, 1947 yılında Pakistan’ın ayrılmasından bu yana güya laiklikle yönetilen bir ülke konumundaydı. Hindistan’ın barındırdığı devasa nüfus içinde Müslümanlar (250 milyon gibi) önemli bir azınlığı temsil etmelerine rağmen, ülkedeki etkinlikleri sayıları ile doğru orantılı sayılmazdı. Bunun değişik sebepleri olsa da başlıca sebepleri bölünmüşlük, eğitimsizlik ve ekonomik zayıflıktır. Ayrıca Müslümanlar oldukça dağınık bir coğrafî alana yayılmış olduğundan birbirleriyle irtibatları da oldukça zayıftı. Hindistan 1,4 milyarlık nüfusuyla dünyanın en büyük ikinci nüfusuna sahip ülkesi konumundaydı. Yapılan tahminlere göre ülke nüfusunun önümüzdeki birkaç yıl içinde Çin’i geçeceği konuşulmaktaydı. Farklı etnik ve dini toplulukların yaşadığı Hindistan’da nüfusun yaklaşık %20’sini (250 milyon) Müslümanlar oluşturmaktaydı.
Müslüman kimliği baskı altındaydı.
Hindistan halkı, İngiliz sömürgeciliğinin son dönemlerinde nispeten milliyetçilik çatısı altında birlik kurmuşlardı. Mahatma Gandi’nin karizmatik önderliğine ve birleştirici söylemlerine Muhammed Ali Cinnah gibi Müslüman liderler de destek çıkmıştı. İngilizlerin bölgeden çekilmesi ve 1947 yılında ulus devletin kurulmasıyla bu birlik dağılmıştı. Kurulan devlette Müslümanlarla Hinduların bir arada yaşamalarının zor olduğu anlaşılmış ve “iki devletli çözüm” önerisi kabul görerek Müslümanlar tarafından Pakistan adında bir devlet kurulmuştu. Pakistan’ın ayrılmasının ardından Hindistan’da Müslüman nüfus azalmıştı. Hindistan Ulusal Kongresi’nin (Indian National Congress) önemli isimlerinden ve ülkenin ilk Başbakanı Cevahirlal Nehru, seküler anlayışla tüm dini inanış mensuplarına belli bir saygı çerçevesinde yaklaşmıştı. Kongre Partisi olarak da bilinen hareketin tüm inançlara yaklaşımı önceleri ılımlıydı.
Ancak Hindutva olarak bilinen Hint milliyetçiliğinin 1980 sonrasında siyasette ve toplumda yükselmesinin ardından yaşanan gelişmeler Müslümanları olumsuz etkilemeye başlamış, faşizme varan düzeyde etnik mutlakiyetçiliği savunan görüş yanlıları tarafından Müslümanlar baskı altına alınmıştı. Hint milliyetçileri tarafından şiddet gören Müslümanlar siyasi düzlemde de yok sayılmaktaydı.
Azımsanmayacak derecede önemli bir nüfusa sahip olan Müslüman Hintlilerin siyasetteki temsilleri oldukça düşük kalmıştı ve bu durum günümüzde de aynıydı. Kendini Hindutva’nın temsilcilerinden sayan ve 2014 yılında iktidara gelen BJP (Bharatiya Janata Party-Hindistan Halk Partisi) Lideri Narendra Modi ve desteklediği faşist kitleler Müslüman toplum üzerinde baskıları artırmışlardı. Hindistan’ı Hindu dini ve milliyeti çerçevesinde değerlendirerek ülkedeki en büyük azınlığı, Müslümanları yok sayıyorlardı. Halbuki 2014 seçimlerinde “İyi Günler Geliyor” sloganıyla çıkan BJP Lideri Modi, Müslümanlara çok zor ve acı günler yaşatmıştı.
Artık Hindistan’da çeşitli suçlarla itham edilen Müslümanların evlerinin ve camilerinin yıkılması sık karşılaşılan bir olaydı. 2019 yılında ilan ettikleri “Vatandaşlık Yasası” ile Hindistan’a farklı ülkelerden gelen etnik gruplara vatandaşlık verilirken Müslüman göçmenler bu kapsamın dışında tutulmuşlardı.
Müslümanları dışlayan ve mevcut Hindistan vatandaşı Müslümanları bile vatandaşlıktan çıkarabilecek olan İslam düşmanı yasaya karşı yüz binlerce kişi Hindistan’ın teknoloji merkezi Haydarabad kentindeki mitingde bir araya toplanmıştı. Assam bölgesindeki Müslümanları etkileyen bu durum neticesinde şiddet ve yıldırma olayları başlamış, göçmen statüsündeki Müslümanlar hapisle cezalandırılmışlardı. Yine aynı yıl Cammu Keşmir’in özerk statüsü iptal edilerek çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu bölgenin demografik yapısı değiştirilmeye çalışılmıştı. Tüm bunların yanı sıra Dharma inancına katı bir şekilde bağlı BJP hükümeti yetkilileri İslam’ın kutsallarına saldırarak Müslüman halkta ve İslam dünyasında öfke uyandırmaya başlamışlardı.
Hindistan’ın en büyük dini azınlığı olan Müslümanlara yönelik zulüm, Başbakan Modi’nin lideri olduğu iktidardaki aşırı sağcı popülist parti BJP’nin politikalarıyla her geçen gün biraz daha artmaktaydı. Öyle ki Hint Müslümanların; canları, malları, namusları ve kutsalları sürekli tehdit altındaydı.
Hindistan Müslümanlarının sorunları!
Hindistan’da genel işleyişte yaşanan aksaklıklar dolayısıyla herkes eşit seviyede imkânlara erişemiyorlardı. Hindu inancının ve kast sisteminin egemen olduğu ülkede halkın önemli bir kısmı temel imkânlardan yoksun tutulmuşlardı. Ülke Müslümanlarının okuma yazma oranı %69 civarındaydı. Okuma yazma diğer nüfusa oranla düşük olsa da Müslümanların eğitim verilerinde son yıllarda gelişmeler yaşanmaktaydı. Ülke genelinde verilen eğitimle medrese müfredatının birbirinden ayrı olması Müslümanların dezavantajıydı. Müslümanların eğitimlerinin önündeki en büyük engel ise hükümetin eğitim ve dini değerler sistemini baştan aşağı değiştirme çabasıydı. Yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen eğitim, Müslüman toplumun varoluşu için en temel şarttı. Hindistan’da yıllardır azınlıkta olan Müslümanlara karşı şiddet olayları giderek tırmanıştaydı.
Ülke ekonomisinde Müslümanların payı çok düşük orandaydı.
İdeolojik anlamda Hindu dini ve milliyeti ekseninde şekillenen hükümet, Müslümanlara devlet kurumlarında gerekli istihdamı sağlamamıştı. Durum özel sektörde de farklı sayılmazdı. Hint Müslümanların %31’i yoksulluk içinde yaşıyor ve sadece %8,5’i devlette çalışma imkânı buluyorlardı.
Hükümet, ulusal ekonomi programı “Make in India” ile dünyada marka olmayı hedeflese de içeride uyguladıkları din bazlı ayrımcılık tam bir zulümkârlıktı. “Make in India” yani “Hindistan’da Üret”, Hindistan Hükümeti’nin Hindistan’da üretilen ürünleri geliştirmesi, üretmesi ve monte etmesi için şirketler yaratmaya ve üretime özel yatırımları teşvik etmeye yönelik girişimden Müslümanlar kasıtlı olarak mahrum bırakılmaktaydı.
Hint Müslümanları arasında birlik sorunu yaşanmaktaydı!..
Hint Müslümanlar, anayasada her ne kadar azınlık olarak nitelendirilseler de ülke tarihinin ve kültürünün asli unsurlarından oldukları tarihi bir gerçek olarak ortadadır. Buna rağmen politikada istenilen güce sahip olmalarına fırsat tanınmamıştır. Kendilerini asli unsur olarak birinci planda tutan Hindular, toplumdaki ayrımcılığı körükleyerek Müslümanları neredeyse her alandan dışlamışlardır. Hindistan’ın 1947’de ikiye bölünmesi sonrasında ülkedeki Müslümanların büyük bir kısmı Pakistan’a göç etmek yerine Hindistan’da kalmışlardır. Diğer ve belki de en önemli sorun ise Hindistanlı Müslümanların geniş ülke topraklarının farklı ve birbirinden çok uzak eyaletlerinde yaşamaları ve aralarındaki irtibatsızlık dolayısıyla birleşmelerine yönelik zeminin oluşmamasıdır. Halihazırda Hindistanlı Müslümanlar siyasi temsildeki yetersizlikleri nedeniyle marjinalleşmeye açık bir toplum gibi algılanmaktadır. Hükümet, Müslümanların gelişmelerinin, temsil edilmelerinin ve bir araya gelmelerinin önünde en büyük engel olurken diğer yandan uçlara savrulmalarının önünü açmakta ve bu durumu yeri geldiğinde Müslümanları baskılamak için siyasi koz olarak kullanmaktadır.
Hatta MODİ Hükümeti “tüm Müslümanları imha edilmesi gereken zararlı varlıklar” olarak gösteren ve İsrail’le aynı politikayı izleyen programlar uygulamaktadır.
Hindistan 2. İsrail Gibi Davranmaktadır!
Hind Halk Partisi’nin (BJP) 2014’te iktidara gelmesinden sonra Hindu Rashtra (Salt Hindulardan oluşan devlet) ideolojisi ile hareket eden militan Hindutva mensuplarının Müslümanlara karşı başlattıkları etnik arındırma niteliğindeki eylemler giderek azıtmakta ve tehlikeli boyutlara ulaşmaktadır.
Hindistan’da 2019 yılında Vatandaşlık Değişikliği Yasası (CAA) ve Keşmir özel statüsünü oluşturan özerkliğin iptali karşısında ülke çapında kitlesel gösteriler başlamış ve BJP rejimi tarafından şiddetle bastırılmıştır. Hindistan’da etkinliği artarak devam eden Hindutva milliyetçiliği ve İslam karşıtlığı olaylar, çok yakın zamanda dünya gündemine girmiş gibi gözükse de bu gelişmelerin arka planı çok eski tarihlere dayanmaktadır.
Radikal Hindular, Hindistan’da Müslümanlara karşı ikinci bir Endülüs faciasını yaşatmak amacındadır. Hindistan’da yoğunlaşarak devam eden olayları salt Müslüman-Hindu çatışması şeklinde değerlendirmek çok hatalı bir yaklaşımdır. Çünkü Hindistan’daki MODİ Yönetimi, Müslüman halkına karşı aynen İsrail’in Gazze’deki vahşetleri gibi davranmaktadır.
Hindistan’da, Hindu-Müslüman çatışmasından çok, Müslümanlara Hindistan’da yaşam hakkı tanımayan ve “Hindu-Raj” (Büyük Hindistan) idealiyle yola çıkan aşırı Hint ırkçı faşistlerinin oluşturduğu çoğunluğun, iki yüz elli milyon üstündeki Müslümanlara karşı başlattığı etnik soykırım uygulanmaktadır. Şu anda Hindistan’da 1947’de yaşanan olayların benzeri yaşanmaktadır. Hindutva ideolojisi mensupları, Müslüman Türklerin Hindistan’daki hâkimiyet dönemlerinden yola çıkarak oradaki Müslümanları “Turkodo” (Türk soyundan gelen) olarak niteleyerek aynen Endülüs örneğinde olduğu gibi bütün Müslümanları ve Türk kalıntılarını Hindistan’dan atma planları yapılmaktadır.
Nitekim, 9 Eylül 2023’te G-20 zirvesine ev sahipliği yapan Hindistan devleti tarafından Dünya liderlerine gönderilen yemek davetiyesinde Hindistan yerine Bharat ifadesinin kullanılması dikkatlerden kaçmamıştır. Zaten, Hindutva ideolojisi mensupları Hindistan terminolojisinin sömürge döneminden kaldığını ve anayasanın birinci maddesinin değiştirilerek sadece Hinduları temsil edecek şekilde Bharat Devleti olarak değiştirilmesini ısrarla savunmaktadır. Maalesef 9 Eylül 2023 tarihinde Hindistan’da yapılan G-20 zirvesine katılan Sn. Erdoğan da bu zulümleri gündeme bile taşımamıştır. Zaten “Tek Yeryüzü, Tek Aile, Tek Gelecek!?” temasıyla düzenlenen bu zirvenin “İsrail’in Dünya Hâkimiyeti” provası olduğunu o günlerde de yazmıştık.

Dünyada’daki sömürüden nasibini en çok alan ülkelerden biri Hindistan’dır ve ayrıca Hindistan’daki insanlık dışı kast sistemini kuranlar da ülkedeki Yahudilerdir.
Bölgede sırf maşa ve müttefik elde etmek için kendisini Pakistan’la savaştırıp sonra yardım eden İsrail’e hayran olan bir Hndistan…
Yazıda ilk kez rastladığım tespit ve uyarılar:
“…Hindistan’da, Hindu-Müslüman çatışmasından çok, Müslümanlara Hindistan’da yaşam hakkı tanımayan ve “Hindu-Raj” (Büyük Hindistan) idealiyle yola çıkan aşırı Hint ırkçı faşistlerinin oluşturduğu çoğunluğun, iki yüz elli milyon üstündeki Müslümanlara karşı başlattığı etnik soykırım uygulanmaktadır. Şu anda Hindistan’da 1947’de yaşanan olayların benzeri yaşanmaktadır. Hindutva ideolojisi mensupları, Müslüman Türklerin Hindistan’daki hâkimiyet dönemlerinden yola çıkarak oradaki Müslümanları “Turkodo” (Türk soyundan gelen) olarak niteleyerek aynen Endülüs örneğinde olduğu gibi bütün Müslümanları ve Türk kalıntılarını Hindistan’dan atma planları yapılmaktadır…
…Radikal Hindular, Hindistan’da Müslümanlara karşı ikinci bir Endülüs faciasını yaşatmak amacındadır. Hindistan’da yoğunlaşarak devam eden olayları salt Müslüman-Hindu çatışması şeklinde değerlendirmek çok hatalı bir yaklaşımdır. Çünkü Hindistan’daki MODİ Yönetimi, Müslüman halkına karşı aynen İsrail’in Gazze’deki vahşetleri gibi davranmaktadır…”
Üstat Ahmet Akgül hocaya uyarılarından ötürü teşekkür ediyoruz!..
Hesaplaşacağız!
Siyonizm’in dünyaya hakim olduğu son üç asırda Müslümanlara umut veren savaşlar;
* Atatürk öncülüğünde yedi düvele karşı verdiğimiz İstlikal mücadelemiz ile vatanımız düşman işgalinden kurtarılmış, bağımsız devletimiz kurulmuş, büyük taarruz ile diğer Müslüman halkların özgürlük ateşi tetiklenmiş, Büyük İsrail planları suya düşmüş ve bütün dünyanın Filistintin’e dönmesi engellenmiştir.
*Erbakan Hocamız öncülüğünde başlatılan Kıbrıs Harbi ile 3 asır sonra Müslümanlar ilk toprağını kazanmışlardır. Bütün dünyaya karşı gerçekleştirilen barış harekatı ile Siyonistlerin Büyük İsrail hedefine balta vurulmuş, İsrail’in vurulması ve Türkiye’nin korunması kolaylaştırımıştır. Erbakan Hocamızın uygulatmış oldukları savaş taktikleri, ABD’de ders kitaplarında okutulmaktadır.
*Bosna, Karabağ ve 2006 İsrail’in hezimetlerinin gerçek kahramanı çok yakında belgeleriyle şanlı tarihimizde yazılacaktır.
* Erbakan Hocamız öncülüğünde kurulan Hamas tarafından başlatılan 7 Ekin Aksa Tufanı Operasyonu, Siyonistleri ve işbirlikçini şaşkına çevirmiştir. Mücahitlerin kahraman mücadelesine Milli TSK son noktayı koyacaktır İnşAllah.
Evet Siyonistler, Emperyalistler ve işbirlikçi uşakları büyük yaralar alıyor, İsrail, ABD, AB, İngiltere, Rusya, Çin, Hindistan gibi zalimleri hizaya sokulacağı günler yakındır.
Milli Çözüm, Milli Mütabakat Hükümeti kurulması, Erbakan Teknolojilerinin kullanılması ve Kahraman ordumuzun harekete geçmesi ile birlikte, zalimlerle hesaplaşmacağımız günler an meselesidir.
“Bulutlar dağıldığında Erbakan mührünü göreceksiniz!”
Üstad Ahmet Akgül
Aziz Erbakan Hocamızın “Her taşın altında Yahudi vardır demiyoruz fakat Yahudi hiçbir taşın altını boş bırakmaz” sözü ve Ahmet Hocamızın “Şeytan insan kılığına girse siyonist yahudi olurdu” manasındaki sözleri geçmişimizde ve günümüzde yaşanılan olan olayların bizlere perde arkasında neler olup bittiğini göstermektedir. Bundan yaklaşık yirmi beş sene öncesinde yayınlanan Terörün Perde Arkası isimli kitabı okurken dünyanın her yerinde büyük dünya savaşlarından, küçük kabile savaşlarına, organ kaçakçılığından, uyuşturucu kaçakçılığına her türlü yasa dışı işi nasıl organize ettiklerini, savaşlara varıncaya kadar karşılıklı tarafları Mossad ve CIA’ın nasıl silahlandırdığı, kışkırttığı ve yeryüzünün en ufak bölgelerinde dahi nasıl bir çatışma kaos çıkarttıklarını okumuştum ve bu kitap Erbakan Hocamızın ve Ahmet Hocamızın sözlerinin tefsiri şeklinde idi.
Siyonist düşüncenin temelini oluşturan üstün ırk inancı aynı zamanda şeytanın dünyada kaos çatışma çıkartmak için kullandığı en önemli sapkınlıklardan birisiydi ve bugün Gazze başta olmak üzere bütün yeryüzündeki katliam ve çatışmanın temelini oluşturmaktaydı. Bunun karşısında ise islam bize bütün insanlar ya dinde kardeşiniz yada yaratılışta eşitinizdir diyerek. Hiçbir insanın başka bir insana sadece üstünlüğünün takva ile olduğunu bildirerek şeytanın en büyük silahını elinden alıyordu.
Şeytanın şaheseri olan siyonizm, başta islam coğrafyaları olmak üzere yeryüzünün tüm bölgelerinde kötülüğü örgütlemekte idi. İnsanlık tarihinin en örgütlü yapısı olan bu siyonizmin hakkından nasıl gelinecekti. Ayeti kerimelerde yeryüzünde devamlı kötülüğün birileri tarafından organizeli bir şekilde yapıldığı anlatılmakta idi. Bu kötüler ellerindeki imkanlarıda kullanarak bir çok kimseyi kalabalıkları farklı yöntemler ile yönelendirmekteydi. Ama bu kötülerinde karşısında sayıca çok az ama özgül ağırlık bakımından onlardan kat kat fazla olan iyiler Hak dava erleride vardı. İşte bu şeytanın şaheseri olan bu kötülüğü, şuanda Hakkı temsil eden Milli Çözüm tarafında yerin dibi geçirilmesine sadece an kalmıştı ve Rabbimiz nasib ederse o günleri görüp tüm sadıklar bayram edecekti.
DECCALİN YERLEBİR EDİLİP TÜM SİSTEMLERİNİN ETKİSİZ HALE GETİRİLECEĞİ GÜNLER YAKINDIR ALLAHIN İZNİYLE. ZALİMLER VE İŞBİRLİKÇİ HAİNLERİN HESAPLARI TEK TEK GÖRÜLECEK İNŞALLAH. AB, ABD, RUSYA, ÇİN VE HİNDİSTANIN DİZE GETİRİLİP ADİL DÜZENE DAYALI YENİ BİR DÜNYA MİLLİ ÇÖZÜM ÖNCÜLÜĞÜNDE MUTLAKA KURULUCAKTIR.
1980 YILINDA AZİZ ERBAKAN HOCAMIZIN BUYURDUKLARI GİBİ;
“Bakın size kesinlikle ifade ediyorum ki:
TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU;
Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması,
Milli Çözüm’e inanan bir Hükümet’in kurulması
ve Yeni Bir Devrin başlamasıyla mümkündür!”
TRT Basın Toplantısı, Yazarlar soruyor – Nisan 1980
KAÇIŞ YOK, GEBERECEKSİNİZ!..
Rusyası Amerikası, Çin ve Hindistan’ı
Tüm yaşananlar, son çırpınışları
Deşilecek yakındır, İsrail çıbanbaşı
Ve bunlara uşaklık eden, iktidar piyonları
İnekten medet umar, birbuçuk milyar
Pakistan’a havlar, Siyon Hindular
Başlarında patlar, yaptıkları bombalar
Sonları olacak, zirveye ulaşan azıtmalar
Siyon şeytana, bir çift lafım var
Kaçış yok, gebereceksiniz, alçaklar
Size destek olsada, kâfir ve münafıklar
Kaçış yok, gebereceksiniz, kansızlar
HİNDİSTAN’A TAKTİK VEREN İSRAİL’DİR!..
Pakistan-Hindistan gerginliğinde İsrail’in parmağı olabileceğini dair; X’te Öznur Küçüker siren’nin tercümesini yapıp paylaştığı yazısı:
İsrail ve Modi Hükümeti Arasındaki Karanlık İttifak: İsrailli yetkililer Keşmir’e geldi ve İsrail ile Hindistan’daki Modi hükümeti arasında gizli bir ittifak olduğu ortaya çıktı.
Gelen bilgilere göre, 15 ila 20 İsrailli yetkili ileri teknoloji ekipmanlarıyla birlikte Cemmu ve Keşmir’in başkenti Srinagar’a ulaştı. İşgal altındaki bölgede İsrailli yetkililerin varlığı, özellikle Pakistan’a karşı yürütülebilecek yeni saldırılar konusunda endişeleri artırdı.
İsrailli personelin Keşmir’e gelişi, kamuoyunda Hindistan’ın Pakistan’a yönelik kampanyasını daha da agresifleştirme girişimi olarak görülüyor. Haberlere göre, Modi hükümeti İsrail’in baskı yöntemlerini benimseyerek, İsrailli yetkilileri gizli operasyonlarda kullanmayı planlıyordu.
Öte yandan, Cemmu hapishanesinde yasa dışı şekilde tutulan iki ila üç Pakistanlı mahkumun kaybolduğu bildirildi. Bu kişilerin, sahte bayrak operasyonlarında kullanılabileceği ve ölümlerinin bir propaganda hamlesi olarak kurgulanabileceği endişesi hakim.
Hindistan’ın geçmişte sahte çatışmalar organize ettiği bilindiği için, bu durum uluslararası kamuoyunda ciddi kaygılara neden oldu. İsrail ile Modi hükümeti arasındaki bu iş birliği, hem bölgesel hem de küresel barış için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Tarafların, kendi stratejik çıkarlarını ilerletmek için saldırgan ve gizli yöntemler kullanmaya devam edebileceği öngörülüyor.”
(Kaynak: https://samaa.tv/2087332349-isr)
Kriter dergisinin Eklim 2019’da yayınladığı: “Hindistan Keşmir’de İsrail Taktiklerini Uyguluyor” başlıklı yazısında: “Yıllardır Filistinli Müslümanlara her türlü katliam, şiddet ve baskıyı reva gören İsrail’in bu adımlarını ilk uygulayan devletlerden biri de Hindistan olmuştur. Aşırı milliyetçi bir hükümetin yönettiği Hindistan’da son dönemde Müslümanlara karşı ciddi saldırılar gerçekleştirilmektedir. Müslümanlara yönelik saldırıları görmezden gelen Hindistan hükümeti, işgal altında tuttuğu Keşmir özerk bölgesinin anayasal özerkliğini kaldırdığını ve bölgeyi Hindistan’a kattığını ilan eden bir karar almıştı.
Keşmir sorunu pek çok bakımdan Filistinlilerin yaşadığı soruna çok benziyordu. Dünyadan yeterli destek alamayan Keşmir halkının, Filistinliler gibi başlattığı intifadanın da maliyeti oldukça yüksek olmuştur. Hindistan’a karşı verilen mücadelede bugüne kadar 70 binden fazla Keşmirli hayatını kaybetmiştir.”
Aynı derginin Ekim 2024’te yayınladığı: “Gazze’den Keşmir’e Hindistan-İsrail Ortaklığı” yazısında: “Hindistan, Keşmir’de uyguladığı politikaları güçlendirmek için İsrail’in Gazze’deki deneyimlerini bir model olarak benimserken, bu durumu da dünya kamuoyundan gizleme stratejilerini başarıyla yürütmektedir. Diğer bir ifade ile Hindistan İsrail’in Gazze’deki soykırım, etnik temizlik modelini Keşmir’de tatbik etmek istemektedir.”
“7 Ekim’den beri Hindistan’da İsrail karşıtı gösteriler yerine ülkenin muhtelif birçok noktasında İsrail yanlısı eylemler icra edilmiştir. Benzer şekilde Hindistan merkezli birçok sosyal medya kullanıcısı, İsrail yanlısı paylaşımlarda bulunmaktadır. Hindistan bayrakları ile İsrail bayraklarını bir arada kullanan aşırı sağcı sosyal medya hesapları, yaptıkları paylaşımlarla sadece İsrail yanlısı bir duruş sergilememekte, aynı zamanda HAMAS ile alakası olmayan şiddet görüntülerini Filistinlilere atfederek yanlış bilgi yaymakta ve bilgi kirliliğine neden olmaktadır. Bu sosyal medya paylaşımları, sadece Filistinlileri “terörist” olarak lanse etmemekte aynı zamanda Filistinlileri kadın düşmanı olarak tanımlamakta ve Batı’nın hassas olduğu ve kolay kandırılabileceği bir noktada, İsrail yanlısı bir propagandaya hizmet etmektedir.”
“Hindistan, Siyonizm’in “Büyük İsrail” projesine benzer şekilde Hindistan’ın da Güney Asya’nın tamamını kontrol etme planı bulunmaktadır. Siyonizm, Yahudiliğe dayalı ırkçı bir ideolojiyken; Hindutva da Hinduizm’e dayalı ayrımcı bir ideolojidir. Son olarak Filistin’i Filistinsizleştirme projesinin bir benzerini Hindutva ile aşırı sağcı Hindular yapmaktadır. Siyonizm’in yerli Filistinlileri Yahudileştirme politikasının Hindistan uzantısı da Hindistan-İsrail ittifakının ideolojik boyutu olarak görülebilir. Dolayısıyla iki rejim de aynı “tehdit” algılarına sahiptir ve bu ortak tehdit algısı, birçok alanda iş birliğine yansımıştır. Bu anlamda Hindistan Başbakanı Modi, 2017’de İsrail’e resmi bir ziyaret gerçekleştirmiş ve İsrail’i ziyaret eden ilk Hindistan başbakanı olmuştur.
Askeri ve Teknolojik İş Birliği: İsrail, Hindistan’ın en büyük silah tedarikçilerinden biridir; dronlar, radar sistemleri ve füze savunma sistemleri gibi gelişmiş teknolojilerde Hindistan’a önemli katkılarda bulunmaktadır. İsrail, Hindistan-Pakistan arasındaki çatışmalarda lazer başlıklı füzelerden silaha kadar gelişmiş birçok savaş teknolojisini Hindistan’a tedarik etmiştir.
Peki: Pakistan-Türkiye Askeri İşbirliği ne sonuç vermişti?
Hindistan Savunma Bakanlığı: “8-9 Mayıs tarihlerinde Pakistan ordusunun gerçekleştirdiği hava saldırılarında, Türkiye menşeli 300-400 adet insansız hava aracından (İHA) oluşan sürülerin kullanıldığını ve bu saldırılar sonucu sınır hattında konuşlu birliklerin büyük oranda imha edildiğini” duyurmuştu. [Daha durun!.. Hindistan’ın yakında ve inşaallah; “Tüm nükleer başlıklı füzelerimizin ateşleme sistemleri bozuldu” açıklamasını yapmasını bekliyoruz!…] “Hindistanlı askeri analistler, saldırının “yapay zekâ destekli sürü taktiği” ile gerçekleştirildiğini ve bu teknolojinin Hindistan savunma hatlarını aşmakta olağanüstü bir başarı sağladığını belirtti. Adı açıklanmayan üst düzey bir askeri yetkili, “Türk mühendisliğiyle geliştirilen İHA’lar, radar sistemlerimizi yanıltarak hem zırhlı birliklerimizi hem de karargâh noktalarımızı hedef aldı. Klasik savunma sistemlerimiz yetersiz kaldı,” diyordu.
Siyonizm de Hinduizm de velhasıl ne kadar İZM varsa ve Allah’tan başka güce tapanlar da çok yakında hepiniz ALLAH ile savaşılmayacağını anlayacaksınız…
Evet; “Allah imhal eder ama ihmal etmez” Yani Allah bir müddet zulmedenlere müsade eder ama zamanı gelince mutlaka müdahale eder ve zalimlerin hesabını görürdü.
Erbakan Hocamız: “Allah’ın her dönemde zalimlere mutlaka verdiği ceza şudur: O zalimleri, mağdur ettiği halkın önünde rezil etmektir.” buyurmuşlardı.
Evet vakit; artık hesap görme-ödeme vaktidir…
Bir kez daha Erbakan Hakikatine şahit oluyoruz.
Nerede bi zülüm, acı, kan ve gözyaşı varsa arkasından siyonist şeytan İsrail çıkmakta…
“Biz her taşın altında Yahudi var demiyoruz. Fakat Yahudi hiç bir taşın altını boş bırakmaz.”
Prof. Dr. Necmettin Erbakan
MAİDE SURESİ 82. AYET
Andolsun, insanlar içinde, mü’minlere en şiddetli (ve tehlikeli) düşman olarak Yahudileri ve müşrikleri (ve Protestan, Evanjelik gibi Siyonistleşmiş Hristiyan kesimleri ve sözde Müslüman geçinen işbirlikçileri) bulursun. Onlardan, iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da: “Biz Nasarayız (Kudüs-Nasıra kasabasında doğan Hz. İsa’ya tâbi olan, Hakka ve hayra yardımcı Hristiyanlarız.)” diyenleri bulursun. Bu, onlardan (birtakım iyi niyetli ve istikamet ehli) papaz ve rahiplerin olması ve onların gerçekte büyüklük taslamamaları (Kur’an’a ve İslam’a saygılı davranmaları) nedeniyledir.
(BAK: https://www.mealikerim.com/5/maide/82 )
Milli Görüş – Milli Çözüm, yaklaşık 60 yıla yakındır Siyonizm ve Kuduz İsrail gerçeğini dile getirerek, ülkemiz başta olmak üzere tüm İslam ülkelerine ve dünyaya, bu insan düşmanı zihniyet olan SİYONİZM gerçeğini deşifre etti. Ve gelinen nokta bu deşifre edilen gerçek, insanlığın tek ve tüm maddi manevi problemlerin tek sebebi olduğu artık iyice aşikar olmuştur. Bu hakikati fark edebilmek ve insanlığa büyük bir cesaretle haykırabilmek YÜKSEK BİR HİDAYET-FERASET-DİRAYET kaynağının olduğunun delilidir. Kötülüğün merkezi SİYONİZM’E karşı cephe alan onu diskalifiye etmek için Fikren – Fiilen hazırlıklar yapan Atatürk’ten sonra 2 isim öne çıktığını hep birlikte görmekteyiz.
1) Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN, 2) Üstad Ahmet AKGÜL.
Dolayısıyla isimlerini zikrettiğim bu hakikati fark eden süper beyne sahip bilge ve yiğit şahsiyetler EFSANE KAHRAMANLAR TÜRKİYE’ yi temsil etmeleri bu konudaki gayretleri üstün savaş teknolojisi gelişmeleri olsun, adil medeniyet projelerini sistemlerini de hazır ettiklerinin farkında olan Kirli Güçler ( çünkü hem fikri planlarını hem de konvansiyonel silahlarını olsun , nükleer ve kimyasal silahlarını olsun kullanılamaz hale getirecek ve daha nice üstün savaş teknolojilerine gücüne kuvvetine sahip TSK’mız ), Türkiye’nin dört bir tarafını çevrelemişlerdir. Yalnız bırakmış olmanın sevincini yaşıyor gibi görünseler de… Oysa Türkiye hep yalnız kurt rolündeydi. İsrail’in Dünya Hakimiyeti için siyasi askeri ekonomik ve sosyal yönden avuclarına aldıkları : BM-NATO-DOLAR-IMF-ABve UNESCO gibi kuruluşlara karşı inşallah ERBAKAN ve MİLLİ ÇÖZÜM PROJELERİ İLE ( İslam Savunma Paktı – İslam Birleşmiş Milletleri ve D8 Atılımı – İslam Ortak Pazarı – İslam Müşterek Para Birimi Dinar – İslam Kültür ve Eğitim İşbirliği Kurumları – Adil Düzen Projeleri) Siyonizm ve Kuduz İsrail’in ve elbette İşbirlikçilerinin bu çabaları ” PROVA ” dan öte yol alamayacaklardır. İnşaallah…
Dikkatle ve defaatle okuyup huzur bulacağımız çünkü Allah’ın va’di sözleri olan şu müjdeli ayeti hatırlatmak istiyorum:
EN’AM SURESİ 158. AYET
” … Oysa Rabbinin bazı ayetleri geldiği gün, daha önce inanmamış veya imanları kendilerine bir hayır kazandırmamış (yani sözde iman etmiş ama, imanın ve İslam’ın gereğini yapmamış) olan kimselere o vakit (gerçeği görmeleri ve imana gelmeleri hiç)bir fayda sağlamayacaktır!.. De ki: “(Ey zalimler ve işbirlikçi hainler!) Siz (tedirginlikle) gözleyip bekleyin; çünkü Biz de kesinlikle (acı ve alçaltıcı akıbetinizi) bekleyip gözetlemekteyiz!”
(BAK: https://www.mealikerim.com/6/enam/158 )
Gerçek insan haklarının hem sağlayıcısı hem de sigortası İslam’dır.
Bizim inancımızda insan, İslam’dan üstün sayılmıştır. Çünkü İslam, insana huzur sağlamak ve kurtuluşa ulaştırmak üzere yollanmıştır. İnsana bütün haklarını sağlayan ve en hayırlı yaşam kurallarını koyan da İslam’dır. Çünkü onu yaratan ve her türlü ihtiyacını hazırlayan Cenâb-ı Hak’tır.
Kur’ân-ı Kerîm, bütün insanlığın hidayet rehberidir. Hazreti Peygamberimiz ise en mükemmel istikamet örneği olmaktadır. Bizim en hayırlı ümmet olma şansımız ise istisnasız bütün insanların hayrına ve huzuruna yarayacak niyet ve gayret içinde olmamıza bağlıdır.
Efendimiz buyurmuşlar: (Hepiniz birer çobansınız ve her çoban sürüsünden, güttüklerinden sorumlu olduğu kesimlerden dolayı hesaba çekilecektir. Onların sorumluluğu ona aittir.). Çünkü elbette anne baba çocuklarından sorumludurlar, öğretmenler öğrencilerinden sorumludurlar. Cami imamı cemaatinden sorumludur, muhtar köyünden, kaymakam ilçesinden, vali ilinden sorumludur. Devleti yönetenler bütün ülke halkından sorumludur. Ancak şuurlu, onurlu, huzurlu ve Allah’a hesap vereceğinden dolayı kuşkulu olan seçkin müminler bütün 8 milyar insanlıktan sorumludur. Bu sorumluluğunun gereği olarak bütün insanlar temel insan haklarına sahip ve saygın yaşayacak bir Adil Düzen kurulsun, bütün insanlık kurtulsun ve huzura kavuşsun diye çalışmak; işte cihad budur, fazilyet budur, Allah’a yakınlaştıran en makbul amel budur.
https://youtu.be/_xNW60jYfy8?si=hPJ6DsX7pOiHoGGv
İSRAİL’İN SİYONİST DÜNYA HAKİMİYET PROJESİ
Dünyanın değişik bölgelerinde parça parça oluşturulan ihtilaf ve çatışma haraketleri aslında Büyük İsrail’in yap-boz oyunun o bölge için özel tasarlanmış parçalarıydı.
Elon Mask gibi siyonistlerin açıklamakta bahis görmedikleri yaklaşık 8 milyar dünya nüfusunun 8 yüz bine indirilerek ve Yahudiler haricinde kalanlarını kumandalı kölelelere dönüştürme projesi olan herkese çip takma, iklim kanunu, gıda yapılarında oynama, aşılarla planlama, hayvan sevgisi adı altında köpek, kedi, kuş, fare gibi hayvan sevgisi perdeli yeni ticari sektör oluşturma ve asıl hayvan sevgisini moda haline sokarak çocuk yapmama akımı ve NÜFUS PLANLAMASI çatısı altında yürütülen ayrı bir Siyonist İnsan yok etme şeytanlığıydı. Yani Siyonist Yahudi Gazze’de olduğu gibi kendisini de etkileyecek insanlığı yok etme, nükleer saldırı katliamlı nüfus planlaması projesinden çekindiğinden bu yöntemleri tercih etmekteydi. Tabi zorda kalınca elbette bu yöntemler en önemli tercihi olarak en önemli saldırı aracı olarak beklemekteydi. Asıl korkusu da acaba ERBAKAN TEKNOLOJİLERİ devreye girer de NÜKLEER BOMBALAR dönüp “kendi başlarında patlar mı?” korkusuydu. Korkunun ecele faydası da yoktu!
Evet Hindistanda yapay üretilen saldırı olayı dünya kamuoyuyla paylaşılırken ilk görüntüler güya eğlenen yabancı bir turistin selfi kamerasından dünyaya izletilmişti. Ne hikmetse mermi sesleri, insan çığlıkları sözde turistin dönüp bakacak kadar dikkatini de çekmemişti.
Tabi ABD savunma bakanlığının açıkladığı savaş hukukunu yok sayan yeni uygulamalar BUMERANG olup kendi başına bela olacaktı. Belli ki Emperyalist Batının kendi sorunlarıyla meşgul olacağı günler yakındı. Bu nedenle, bu ABD’ de olsa NATO-BM gibi organozasyonlar olmadan tek başına dünyayla uğraşamayacaktı. Kim bilir ABD içindeki yıllarca Siyonist şeytanların katliamına ve zulmüne uğramış zenciler, kızılderililer, şimdi Görland’lılar, müslümanlar gibi oluşumların yerinde durmayacağı da kesindi. Aylar süren LOS ANGELES YANGINIna gücü yetmeyen ABD, kendi başının çaresine bakamayan KOVBOY nasıl İSRAL KUDUZ KÖPEĞİNE sahip çıkacaktı?!
Gelelim 2023 Hindistan G-8 zirvesinde “Eşbaşkanlık” görevi devam eden ve bölge müslümanlarının sorunlarını gündeme getiremeyen “Dindar İktidar” siyasetine… Elbette Şeytaların kendi ateşini söndüremediği bir durumda şakirtlerine de böyle bir dönemde faydası olmayacaktı. Şimdi daha yeni İtalya başbakanı Meloni’nin mülteci akımlarının önüne geçtiği için övmekle bitiremediği Erdoğan iktidarı acaba HİNT BÖLGESİNDEN gelecek GÖÇ DALGASINA da memur muydu?..
Bu sebeple yıllar önce 2008’lerde FETÖ elebaşını konu alan Milli Çözüm Dergisinin “KUKLALAR DA BAŞINI KAŞIR MIYDI?!” sorusu ve KARİKATÜRÜ hala güncelliğini korumaktaydı. >
ALLAH’a YAKINLAŞTIRAN EN MAKBUL AMEL!
“Efendimiz buyurmuşlar: (Hepiniz birer çobansınız ve her çoban sürüsünden, güttüklerinden sorumlu olduğu kesimlerden dolayı hesaba çekilecektir. Onların sorumluluğu ona aittir.) Bunu bu hadisi niye hatırlattım?
Çünkü elbette anne baba çocuklarından sorumludurlar, öğretmenler öğrencilerinden sorumludurlar. İşte daha ileri gidelim: Cami imamı cemaatinden sorumludur, efendim muhtar köyünden, kaymakam ilçesinden, vali ilinden sorumludur. Devleti yönetenler bütün ülke halkından sorumludur. Ancak şuurlu, onurlu, huzurlu ve Allah’a hesap vereceğinden dolayı kuşkulu olan seçkin müminler bütün 8 milyar insanlıktan sorumludur.
Bu sorumluluğunun gereği olarak bütün insanlar temel insan haklarına sahip ve saygın yaşayacak bir Adil Düzen kurulsun, bütün insanlık kurtulsun ve huzura kavuşsun diye çalışmak; işte cihad budur, fazilet budur, Allah’a yakınlaştıran en makbul amel budur.
Ve bu konudaki gayretlerden usanmak, yorulmak, bıkmak, yan çizip kaçmaya çalışmak, kaçmak için bahane aramak (hocam burada ters davrandı, şurada kardeşim sert davrandı, şurada efendim beni görmezden geldi, şurada ayağıma dokundu, şurada beni öne çıkarmadı gibi) şeytanın dürtüleriyle, nefsani bir kısım heveslerle bu hizmetlerden uzaklaşan insanın kendine en büyük kötülüğü olacaktır.
Temel insan haklarına saygın sahip bir dünyanın Adil Düzenle kurulacağı günler inşallah yakındır. O günlerde buluşmak ve İslam’ın aydınlığında temel insan hakları bağlamında barışmak ve buluşmak üzere hepinizi Allah’a emanet ediyorum.” Üstad Ahmet AKGÜL
Kaynak: “Gerçek İnsan Haklarının Sağlayıcısı da Sigortası da İslam’dır”
Başlıklı video:https://www.youtube.com/watch?v=_xNW60jYfy8&t=9s
Pakistan bir D-8 üyesidir. Türkiye de bir D-8 üyesidir..
Bu iki devlet, sadece D8 ler oluşumunun değil, savunma ve askeri sahada, dünyanın en kudretli en etkin devletlerinin başında geliyor.!
İş dönüp dolaşıp Akp İktidarının 23 yıllık döneminde D-8leri, gerekirse D60, D160 yapacak bir iradeyi ve imanı ortaya koymamasına geliyor…! Eğer Akp İktidarı D8’lere gereken önemi verseydi, bugün Hindistan Pakistan’a, İsrail ise Gazze’ye taş dahi atamazdı…!
D8 mensubu bir devlete, Hindistan füze fırlatacak cesareti ortaya koyuyor!
Pakistanın, Hindistan karşısındaki izzetli ve etkin duruşu ise, bu Akp İktidarının mensuplarını, uyandırıp yerin dibine sokmalıydı..
Ama mayası ve inancı olmayanın, zilletten kurtulması mümkün olmayacaktı.
Yeryüzünde biriken bütün bu işler ise sahibi bekliyordu..!
Lütfet artık Yarabbi.