SÖZÜN EN GÜZELİNİ SÖYLEMEK
Aile efradına olsun, yakınlarına ve dostlarına olsun, talebe ve takipçilerine ve emrinde çalışanlara karşı olsun; hep yapıcı, yatıştırıcı ve başarıya odaklı sözler konuşmak, Kur’ani kuralların ve İslam ahlâkının bir icabıdır. Çevresine, arkadaş kesimine ve taraftar kitlesine sürekli; umut ve heyecan aşılayıcı, sıkıntı ve zorlukları aşıcı, ibadet ve milli mes’uliyet bilinciyle çalışıcı, insani onur ve huzura ulaştırıcı konuşmalar yapmak… Karamsarlık takıntısından ve başarısızlık saplantısından kurtarıp yeni girişim ve deneyimlere hazırlayıcı ve zafere ulaştırıcı öğüt ve öğretilere yoğunlaşmak, Allah’a tam ve sağlam bir imanın sonuçlarıdır. Böylesine yüksek bir inanç ve kutlu bir amaç taşımayanların, çevrelerine umut ve heyecan aşılamaları imkânsızdır. Çünkü dil, kalbin tercümanıdır ve söz, özün yansımasıdır. Hakka inanan, hayırlı sonuçlara odaklanan ve kendisinin yararlı ve yapıcı gayretlerle sorumlu olduğu düşüncesini taşıyan insanlar, sayıca az da olsalar, bölgelerinde ve ülkelerinde büyük devrim ve değişim sinerjilerinin oluşmasına ve dalga dalga yayılmasına yol açan ruhi enerjilere sahip bulunmaktadır.
Müjdeleyici ve rahatlık verici konuşma; zor veya olumsuz gibi görünen olaylar karşısında bile karamsarlığa kapılmadan, daima tevekküllü ve olumlu düşünmeyi amaçlayan bir yaklaşımdır. Hayatının her anını Allah’ın rızasına adayan bir mü’minin güçlü imanından kaynaklanan huzurlu ruh hali, konuşma üslubuna da bu şekilde yansır. Konuşabilmek, Yüce Allah’ın insanlara bahşettiği büyük bir nimettir. İnsan, hayata bakış açısını, inançlarını, fikir ve düşüncelerini ancak konuşarak paylaşabilir. Kalbimizde sakladığımız, zihnimizde kurguladığımız düşünceler, isteklerimiz veya ideallerimiz ister istemez konuşmalarımıza da yansır. Bu nedenle konuşma üslubunun insanı tanıtıcı bir yönü vardır.
Kalbinde katıksız olarak imanı yaşayan mü’minlerin konuşmalarına hâkim olan üslup, -her tavır ve davranışlarında olduğu gibi- onların inançsız kesimlerden ayırt edilmesinde de önemli bir farklılıktır. Allah’a olan sevgiyi, bağlılığı, saygı dolu korkuyu ve samimiyeti ortaya koyan bu konuşma üslubunun dikkat çeken özelliklerinden biri de ‘müjdeleyici’ olmasıdır.
Mü’minlerin müjdeli konuşma üslupları, imanlarından kaynaklanır. Allah’a sonsuz bir güvenle bağlı olan mü’minler, Rabbimizin yarattığı kadere her koşulda razı olmuşlardır. Bu nedenle, kötü veya zor gibi görünen olayların da Yüce Allah’ın kontrolü altında gerçekleştiğini ve ancak O’nun dilemesiyle başlarına geldiğini bilerek davranılır. ‘Allah, mü’minler için her zaman en hayırlı olanı diler’ bilinciyle hareket ederek her şeye hayır gözüyle bakılır. Allah’ın iman edenlerin dostu olduğundan; inananlara her zaman yardım edip sahip çıkacağından ve tüm işleri onların lehine sonuçlandıracağından emin bir tavır takınılır.
Allah’ın asla va’adinden dönmeyeceğini bilen mü’minler, dünya hayatında yaşadıkları tüm olayları bu şuurla yorumlayacaktır. Bu nedenle mü’minler yaşadıkları her olayın kendi lehlerine olduğunun şuurundadır. Karşılaştıkları zorlukların hikmetlerini ve müjdeli yönlerini dikkate alır, bu olayları daima hayra yoran, müjde ve sevinç veren bir tarzda konuşurlar. İçlerinde Allah’a dayanıp güvenmenin huzuru vardır. Zorluklara ve yaşadıkları sıkıntılara güzel bir sabırla sabretmenin ecrini alırlar. Bu sabrın ahiretteki güzel karşılığını düşünüp diğer mü’minlerle müjdeleşmenin neşesini yaşarlar. Dolayısıyla her olay mü’minler için bir müjde halini alır ve şartlar ne olursa olsun gösterdikleri itidalli tavırları, konuşma üsluplarına yansır. Konuyla ilgili bir Kur’an ayeti şöyledir:
“Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele.”[1]
İslam’ı Tebliğ Sırasında Müjdeleyici Olmak:
Mü’minler, Allah’ın koyduğu sınırları korurlar, her konuda kötü tavırlardan sakınarak davranırlar. İnsanları Kur’ani kurallara ve İslam ahlâkına davet ederken de Yüce Rabbimizin iman eden kullarına dünyada bile güzellikler va’ad ettiği müjdesini aktarırlar. Aslında inananlar için va’ad edilen ebedi güzelliklerin onlara henüz dünyadayken gösterilmeye başladığını anlatırlar. İnsanların itaatkâr, tevazulu, yumuşak başlı ve teslimiyetli bir yapı kazanmalarının, dünyadaki yaşamları boyunca üzüntü, sıkıntı ya da gerilimden de uzak kalmalarına vesile olacağını hatırlatırlar. Allah’ın inananların kalbine huzur ve güvenlik duygusu indireceğini, işitilen her uyarının, her hatırlatmanın ya da her çağrının Rabbimizden olduğunu düşünmeleri karşılığında, Allah’ın kendilerini hep hayırlarla karşılaştıracağını anlatırlar. Bu durum bir Kur’an ayetinde şöyle vurgulanır:
“Erkek olsun, kadın olsun, bir mü’min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz.”[2]
Mü’minler gerek kendi aralarında gerekse diğer insanlarla diyalog kurarken Yüce Rabbimizin bizlere bildirdiği Kur’an ayetlerini ve Peygamberimizin öğretilerini örnek göstererek konuşurlar. Bu nedenle konuşmalarının tümü müjdeleyici bir üslup taşır. Günah işlemiş, büyük hatalar yapmış olan bir insanın bile dünyada samimi bir şekilde tevbe etmesi ve hatasını tekrarlamaması durumunda günahlarının bağışlanacağını umabileceğini anlatırlar. Allah’ın bu hükmünün bildirildiği ayetlerden biri şu anlamdadır:
“De ki: “Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü taşıran kullarım. Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir.”[3]
Gaflet halinde umutlarını yitiren, artık kurtuluş yolu kalmadığını düşünen bir insana günahlarının bağışlanabileceğinin, samimi bir tevbenin ardından hayatını Allah’ın koyduğu sınırları gözeterek sürdürmesi durumunda cennete girebileceğinin anlatılması, o insanla yapılabilecek en müjdeli konuşmalardandır.
Mü’minler Birbirleri ile Konuşmalarında Müjdeleyici Davranırlar:
Mü’minler kendi aralarında da müjdeleyici konuşma üslubunu kullanırlar. “Hiç şüphesiz Allah, mü’minlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır… …Allah’tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte ‘büyük kurtuluş ve mutluluk’ budur.”[4] ayetiyle Allah, mü’minlere birbirleriyle müjdeleşmelerini emir buyurmaktadır.
Mü’minler birbirlerine cenneti ve orada ağırlanacakları nimetleri, daha da önemlisi Yüce Allah’ın rızasını kazanacaklarını hatırlatırlar. Bu nedenle nefislerini kınarken ve eleştirirken, birbirlerine olan sevgi ve bağlılıklarını anlatırken, Kur’an ahkâmının ve İslam ahlâkının yararına olan bir olayı veya başarıyı haber verirken, Allah’ın, kendilerini ‘büyük kurtuluşa’ ulaştıracak olmasının sevincini ve neşesini konuşmalarına yansıtırlar…
Müjdeleyici Konuşma Üslubuna En Güzel Örnek Peygamberlerde Vardır.
“Şüphesiz Biz Seni, Hakk ile bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, içinde bir uyarıcı gelip-geçmiş olmasın.”[5] ayeti ile Yüce Allah, peygamberlerine, hem cehennem azabına karşı uyarıp korkutucu, hem de dünyada iyilerin daima üstün gelip zafere ulaşacağı, ahirette ise sonsuz cennet hayatı ile karşılık bulacakları yönünde, müjdeli konuşmalar yapmalarını emretmiştir. Nitekim peygamberler, Yüce Rabbimizin bu emrine itaat etmişler, karşılaştıkları güçlükler, hatta kendilerini öldürmeye gelenler karşısında bile, yanlarındaki kişileri karamsarlıktan uzaklaştıran, onlara umut veren müjdeleyici bir üslubu benimsemişlerdir. Bu konuda en güzel örnek, Peygamber Efendimiz (SAV)’i öldürmek üzere peşine düştüklerinde, Hz. Muhammed (SAV)’in sığındıkları mağarada arkadaşına; ‘Allah’ın muhakkak kendileriyle olduğunu’ belirtmesidir. Bu konuşma Kur’an’da şöyle bildirilmiştir:
“Siz Ona (Peygambere) yardım etmezseniz, Allah Ona yardım etmiştir. Hani kâfirler ikiden biri olarak Onu (Mekke’den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: ‘Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir.’ Böylece Allah Ona ‘huzur ve güvenlik duygusunu’ indirmişti, Onu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkâr edenlerin de kelimesini (inkâr çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa Allah’ın kelimesi, yüce olandır. Allah Üstün ve Güçlüdür, Hüküm ve Hikmet sahibidir.”[6]
Bu konuda diğer bir örnek ise, Firavun’un askerlerinin Hz. Musa’nın kavmini deniz kıyısında sıkıştırdığı ve kavminin umutsuzluğa kapıldığı kıssada haber verilmiştir. Son derece güç bir durumda olmasına rağmen, Hz. Musa’nın kavmine karşı kullandığı müjdeleyici üslup şöyledir:
“İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musa’nın adamları: ‘Gerçekten yakalandık’ dediler. (Musa:) “Hayır” dedi. ‘Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir’.”[7]
Müjdeleyici konuşma, mü’minlerin şevk ve heyecanlarını artıran, yaptıkları salih amellerde daha gayretli ve başarılı olmalarına vesile olan bir üslup tavrıdır. Yüce Allah, bu nedenle Peygamberimiz (SAV)’e, “Mü’minleri hazırlayıp-teşvik etmesini”[8] emretmiştir. Allah bir başka ayette ise, “Mü’minlere müjde ver; gerçekten onlar için Allah’tan büyük bir fazl vardır”[9] şeklinde bildirir. Allah’ın emrine ve Peygamberimiz (SAV)’in ahlâkına uyan her mü’min, tüm Müslümanları müjdelemek ve onları teşvik ederek şevklendirmekle mükelleftir. Kur’an ahlâkına uygun olan; Peygamberimiz (SAV) gibi, Allah’ın Müslümanlara va’ad ettiği güzellikleri sık sık hatırlatmak ve onları hep canlı ve şevkli tutmaktır. Yüce Allah bir Kur’an ayetinde Peygamberimiz (SAV)’e şöyle emretmektedir:
“(Ey Resulüm!) İman edip salih amellerde bulunanları müjdele. Gerçekten onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Kendilerine rızık olarak bu ürünlerden her yedirildiğinde: ‘Bu daha önce (dünyada iken) de rızıklandığımızdır’ derler. Bu, onlara, (dünyadakine) benzer olarak sunulmuş (sonsuz ihsan ve ikramlarımızdır). Orada, onlar için tertemiz eşler vardır ve onlar orada süresiz kalacaklardır.”[10]
Yaptığı işi, karşılığını cennette sonsuz nimetler ve faziletler olarak alacağını umarak yapan kişi, elbette ki işini monotonluk içinde, bir alışkanlıkla veya mecburiyetten yapan kişiden çok daha farklı bir ruh hali ve tavır içinde olacaktır. Peygamberimiz (SAV)’i örnek alarak O’nun sünnetlerine uyanlar da O’nun gibi, insanları uyaran ve onlara müjdeler veren kişiler olmalıdırlar. Nitekim Peygamberimiz (SAV) de ümmetine müjde verenlerden olmalarını şöyle buyurmuştur:
“Kolaylaştırın, güçleştirmeyin. Müjdeleyin, nefret ettirmeyin. Birbirinizle iyi geçinin, ihtilafa düşmeyin.”[11]
Toparlarsak:
Sevinç ve müjde dolu haberler vermeye çalışmak, her olayı bu şuurla yorumlamak, nefsin ya da şeytanın aksi yöndeki kışkırtmalarına karşılık iman edenleri sürekli canlı ve neşeli tutacaktır. Mü’minlerin bu üslupları münafıkları ve inanmayanları kızdırır. Kendileri en basit bir konuda bile çaresizliğe ve ümitsizliğe düşerken onların olumsuz gibi görünen olaylardan hiçbir şekilde etkilenmiyor olmalarını haset ve hayretle izlerler. İman edenlerin bu ahlâklarının kaynağının Allah’a olan derin imanları olduğunu anlayamadıkları için, onların bu manevi güçlerine bir türlü akıl erdiremezler.
Müjdeli ve sevinç dolu konuşmalar, kolaylıkla yılgınlığa düşebilen zayıf imanlı kimselerin de güç bulmasına, doğruyu anlamasına, imanlarının sağlamlaşmasına vesile olabilir. Kalben Allah’tan her an razı olduklarını sevinçli ve müjdeli üsluplarıyla ortaya koyan mü’minler, bu kararlılıklarıyla Allah’ın rızasını kazanmayı umut ederler. Kur’an’da Allah’ın iman edenlere va’ad ettiği bu karşılık şöyle bildirilir:
“(Sahabe’den İslam’a girmede ve hayırlı hizmetlerde) Öne geçen ilklerden olan Muhacirler ve Ensar ile, onlara iyilik ve güzellikle uyanlar (var ya); Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da O’ndan hoşnut olmuşlardır ve (Allah) onlara, içinde ebedi kalacakları altından ırmaklar (ve havuzlu şelaleler) akan cennetler hazırlamıştır. İşte ‘büyük kurtuluş ve mutluluk’ budur. (Fevz-ü Azim, mü’min ve mücahit kulların olacaktır.)”[12]
“Müjdeli Bir Üslupla Konuşmaktan Kaçınmak”, Münafık Kimselerin ve Kur’an Ahlâkından Uzak Yaşayan Kişilerin Kötü Ahlâkıdır!
Mü’minlerin arasında kendilerine yer edinmeye çalışan münafık karakterli kimseleri deşifre eden en önemli özelliklerden biri de, asla gerçekçi hem de müjdeli üslupla konuşmamalarıdır. Münafıklar ise, mü’minleri sevindirecek müjdeli bir haber ulaştırmaktan, olayları hayra yoran sevinçli bir üslup kullanmaktan özellikle kaçınırlar. Mü’minlerin lehine olan müjdeli haberleri, gelişmeleri ise duymaktan bile hoşlanmazlar. Böyle bir haber verildiğinde tepkisiz kalarak veya olumsuz bir yorumda bulunarak mü’minlerin şevkini kırmaya, neşelerini kaçırmaya çalışırlar. Ancak hiçbir zaman bu çabalarından bir sonuç alamazlar. Aksine münafık karakterli bu insanların gerçek yüzlerini görerek onlardan sakınmak, iman edenler için rahmete dönüşen bir başka müjdeli durum olmaktadır.
Kur’ani kuralların ve İslam ahlâkının yaşanmadığı toplumlarda ise en sevinç verici olaylarda bile insanların birbirlerine karşı müjdeli bir üslup kullandıklarına rastlamak zordur. Bazı kimseler her olayda bir olumsuzluk bulmayı, karamsar ve memnuniyetsiz bir üslupla konuşmayı neredeyse âdet haline getirmiş durumdadır. Hiçbir şeyden mutlu olmaz bir tavır takınırlar, hep sızlanacak, yakınacak ve şikâyet edip duracak yönler ararlar. “Felaket haberciliği” yapmayı, insanları huzursuzluğa sürükleyecek yorumlar yaymayı alışkanlık haline getirmişlerdir. Hem kendi ruh halleri çok karanlık ve kasvetlidir hem de birbirlerini sürekli olumsuz düşünmeye yöneltir ve huzursuz ederler. Bu, Yüce Allah’ın iman etmeyenlere henüz bu dünya hayatında yaşatmaya başladığı manevi azaplardan sadece biridir.
- Bakara: 155
- Nahl: 97
- Zümer: 53
- Tevbe: 111
- Fâtır: 24
- Tevbe: 40
- Şuarâ: 61-62
- Nisa: 84
- Ahzab: 47
- Bakara: 25
- Hz. Said İbni Ebu Berde; G. Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 2. cilt, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 510/5
- Tevbe: 100

Güzel söz
Hz. Peygamberimiz: “Tatlı dil, güzel söz sadakadır” demiştir. yahut sussun” demiştir.
Erbakan Hocamızın “Nuh’un Gemisi” diye müjdelediği; Hakk’ın hâkimiyeti ve Adil bir Mehdiyet ve Medeniyet düzeninin yeryüzünde kurulup yürütülmesi için; malıyla, canıyla ve diliyle cihat eden sadıkane son neferleri olmak, ne büyük bahtiyarlıktır…
Cenab-ı Hak’kın “Siz (sadece Müslümanlar için değil, bütün) insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet oldunuz. (Çünkü siz, ülkenizde ve yeryüzünde) Ma’rufu (Hakk’ı ve hayrı) yürütecek, münkeri (zulmü ve kötülükleri) önleyecek (bir Adil Düzen kurmaya) çalışırsınız. Ve Allah’a (tam) iman edip (bağlanırsınız)” buyurarak, İslami gerçekleri ve insani gerekçeleri yazan, yayan ve bu uğurda yorulan sadık kullarını anlatmaktadır…” (Al-i İmran: 110) ayetindeki “en hayırlı ümmet” vasfını inşaallah hak eden…
Hz. Peygamber (S.A.V) Efendimiz’in; “Ah keşke bana doğru havuza gelen kardeşlerimi bir görsem de, içlerinde şerbetler olan kâselerle onları karşılasam. Cennete girmeden önce (Kevser) havuzundan içirsem”… Bu sözler üzerine Sahabeleri kendisine: “Ey Allah’ın Resulû, biz Senin kardeşlerin değil miyiz?” deyince; O şöyle cevap vermişti: “Sizler Benim Ashabımsınız (arkadaşlarımsınız). Benim kardeşlerim ise, Beni görmedikleri halde Bana inananlar (ve ahir zamanda sünnetime ve hayat sistemime yapışıp, İslam’ı ihyaya çalışanlardır)… Mutlaka Ben Rabbimden sizinle ve Beni görmeden iman edenlerle gözlerimi aydınlatmasını istedim.” (Ramuz El-Ehadis s.361, 4640) Hadisindeki “kardeşlerim” diye iltifat ettiği kutlu ekibe giren…
Münafıkların tespitinde sağlam bir ölçü
Münafıkları tespit etmek oldukça zordur ancak yazar burada çok sağlam ve sarsılmaz bir ölçü belirleyip bizlere sunmuştur. Münafıklar asla müjdeleyici, sevindirici haber ulaştırmazlar. Hatta çok müjdeli bir haber alınmış olsa bile ona biraz şüphe katıp mü’minlerin morallerini bozmaya çalışırlar. Durmuş Durduyan da aynen böyle yapardı.
Sözün en güzeli söylemek, bu yolda gayret edebilmek duasıyla…
[i]Dil, kalbin tercümanıdır ve söz, özün yansımasıdır. Hakka inanan, hayırlı sonuçlara odaklanan ve kendisinin yararlı ve yapıcı gayretlerle sorumlu olduğu düşüncesini taşıyan insanlar, sayıca az da olsalar, bölgelerinde ve ülkelerinde büyük devrim ve değişim sinerjilerinin oluşmasına ve dalga dalga yayılmasına yol açan ruhi enerjilere sahip bulunmaktadır.[/i]
Aziz Erbakan Hocamız; tam olarak bunu yapmış bir zattır. Sadece müslümanların değil her dinden her kesimden tüm insanlığın kurtuluşu için kendini bu yola adamış ve devrim niteliğinde tüm insanlığın hayrına çalışmalar yapmıştır. O’nun gibi bir şahsiyet yüzyıllardır gelmemiştir. Çok şükür ki kendilerini tanıma şerefine nail olduk.
[b]Günümüzde ise Muhterem Ahmet Akgül Hocamız; tüm ümitlerin kaybolduğu, dünyanın adaletsiz zulüm düzeninde mazlumların feryad edip bir kurtuluş çaresi arayarak dua ettiği bu süreçte bir kurtuluş reçetesi sunan Aziz Erbakan Hocamıza tercümanlık yapan ve O’nu en iyi anlayan ve bizlerin de çok iyi anlamamızı sağlayacak çalışmalar yapan, bu çalışmaları gerek konferanslarla ya da yazdığı makale, şiir ve kitaplarla yürüten, yaptığı Meali Kerim çalışmasıyla da Rabbimizin ne demek istediğini bize en güzel şekilde açıklayan, bizler için sözün en güzelini söyleyen çok kıymetli Üstadımızdır. Rabbim kendisinden razı olsun. İyi ki tanımışız sizleri Muhterem Hocam. Sizin bize aşıladığınız heyecan ve umut verici konuşmalar ahir zamanda ruhumuza ilaç gibi gelmektedir.
Rabbim Milli Çözümcü olarak herbirimizi, etrafımıza ibadet ve mesuliyet bilinci aşılayan, insani onur ve huzura kavuşturucu konuşmalar yapabilen mücahid ve mücahide kullarından eylesin. Bu sebeple tam bir iman ve azimle gayret edip zaferle müjdelenen güzel günlere erişmemizi nasip etsin inşallah. Amin.[/b]
Unutma ki ,tembellikle Tur dağına çıkılmaz…
Vesvese ile vuslata varılmaz…
Şeytanın işgaline uğrayan,gaflet bulutlarıyla kaplanan gönül sarayımızı fikrullahla fethedip,zikrullah’la zapt edip,takva ile temizleyemez isek,orası tecelli makamı olamaz!…
Kuru temenni ile tencere dolmaz.
Keşke ile keşkek pilavı pişip sofraya konmaz.
Yağ lazım,pirinç lazım ve pişmesi için ateş lazım…
Birazcık malzememiz bulunsa bile,bunlar aşķsız,ateşsiz pişer mi?
Ve zikrullah olmadan,kalbe ateş düşer mi?
Lafçılık ve falcılıkla yol alınmaz!..
Yâre varmak için yürümek gerek..
Dosta ermek için erimek gerek..
Yapıcı Olabilmek!
SÖZÜN EN GÜZELİNİ SÖYLEMEK
Aile efradına olsun, yakınlarına ve dostlarına olsun, talebe ve takipçilerine ve emrinde çalışanlara karşı olsun; hep yapıcı, yatıştırıcı ve başarıya odaklı sözler konuşmak, Kur’ani kuralların ve İslam ahlâkının bir icabıdır. Çevresine, arkadaş kesimine ve taraftar kitlesine sürekli; umut ve heyecan aşılayıcı, sıkıntı ve zorlukları aşıcı, ibadet ve milli mes’uliyet bilinciyle çalışıcı, insani onur ve huzura ulaştırıcı konuşmalar yapmak… Karamsarlık takıntısından ve başarısızlık saplantısından kurtarıp yeni girişim ve deneyimlere hazırlayıcı ve zafere ulaştırıcı öğüt ve öğretilere yoğunlaşmak, Allah’a tam ve sağlam bir imanın sonuçlarıdır. Böylesine yüksek bir inanç ve kutlu bir amaç taşımayanların, çevrelerine umut ve heyecan aşılamaları imkânsızdır. Çünkü dil, kalbin tercümanıdır ve söz, özün yansımasıdır. Hakka inanan, hayırlı sonuçlara odaklanan ve kendisinin yararlı ve yapıcı gayretlerle sorumlu olduğu düşüncesini taşıyan insanlar, sayıca az da olsalar, bölgelerinde ve ülkelerinde büyük devrim ve değişim sinerjilerinin oluşmasına ve dalga dalga yayılmasına yol açan ruhi enerjilere sahip bulunmaktadır.
Müjdeleyici ve rahatlık verici konuşma; zor veya olumsuz gibi görünen olaylar karşısında bile karamsarlığa kapılmadan, daima tevekküllü ve olumlu düşünmeyi amaçlayan bir yaklaşımdır. Hayatının her anını Allah’ın rızasına adayan bir mü’minin güçlü imanından kaynaklanan huzurlu ruh hali, konuşma üslubuna da bu şekilde yansır. Konuşabilmek, Yüce Allah’ın insanlara bahşettiği büyük bir nimettir. İnsan, hayata bakış açısını, inançlarını, fikir ve düşüncelerini ancak konuşarak paylaşabilir. Kalbimizde sakladığımız, zihnimizde kurguladığımız düşünceler, isteklerimiz veya ideallerimiz ister istemez konuşmalarımıza da yansır. Bu nedenle konuşma üslubunun insanı tanıtıcı bir yönü vardır.
Kalbinde katıksız olarak imanı yaşayan mü’minlerin konuşmalarına hâkim olan üslup, -her tavır ve davranışlarında olduğu gibi- onların inançsız kesimlerden ayırt edilmesinde de önemli bir farklılıktır. Allah’a olan sevgiyi, bağlılığı, saygı dolu korkuyu ve samimiyeti ortaya koyan bu konuşma üslubunun dikkat çeken özelliklerinden biri de ‘müjdeleyici’ olmasıdır.”
‘Ümit ve korku arasında yaşamamız gereken şu geçici dünyada Rabbimiz naif şekilde yaşayanlardan olmayı nasip eylesin…Sonsuz Amin
Kolaylaştırın, güçleştirmeyin. Müjdeleyin, nefret ettirmeyin. Birbirinizle iyi geçinin, ihtilafa düşmeyin.
“[u][b]Müjdeli Bir Üslupla Konuşmaktan Kaçınmak”, Münafık Kimselerin ve Kur’an Ahlâkından Uzak Yaşayan Kişilerin Kötü Ahlâkıdır!
[/b][/u]
Mü’minlerin arasında kendilerine yer edinmeye çalışan münafık karakterli kimseleri deşifre eden en önemli özelliklerden biri de, asla gerçekçi hem de müjdeli üslupla konuşmamalarıdır. Münafıklar ise, mü’minleri sevindirecek müjdeli bir haber ulaştırmaktan, olayları hayra yoran sevinçli bir üslup kullanmaktan özellikle kaçınırlar. Mü’minlerin lehine olan müjdeli haberleri, gelişmeleri ise duymaktan bile hoşlanmazlar. Böyle bir haber verildiğinde tepkisiz kalarak veya olumsuz bir yorumda bulunarak mü’minlerin şevkini kırmaya, neşelerini kaçırmaya çalışırlar. Ancak hiçbir zaman bu çabalarından bir sonuç alamazlar. Aksine münafık karakterli bu insanların gerçek yüzlerini görerek onlardan sakınmak, iman edenler için rahmete dönüşen bir başka müjdeli durum olmaktadır.
[u]AHZAP SURESİ 47. AYET[/u]
(Öyle ise Hz. Peygamberin sünnetine ve hayat sistemine tâbi olan) Mü’minlere müjde ver; gerçekten onlar için, Allah’tan büyük bir fazıl (ikram ve ihtiram) vardır. (Ve va’ad edilenler verilecektir.)
Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse ya hayır konuşsun ya da sussun.
Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse ya hayır konuşsun ya da sussun. [Tirmizî, Kıyamet, 51][quote name=”YALÇIN G”]… yahut sussun” demiştir.[/quote]
Mümin-Münafık Farkı
Yazıda ifade edilen gerçekler üzerinden, bir hadise karşısında hemen yaptığı yorumlarla insanları çıkmaz sokaklara sürüklemeye çalışan tiplerin kimler olduğunu kısa ve net tanımla görmüş olduk. Hepimizin dikkatini celp edecek şekilde ifade edildiği üzere “Mü’minlerin arasında kendilerine yer edinmeye çalışan münafık karakterli kimseleri deşifre eden en önemli özelliklerden biri de, asla gerçekçi hem de müjdeli üslupla konuşmamalarıdır.” gerçeğinin farkında olmamız, hem bu tipleri ayrıştırmada hem de davamıza daha sıkı sarılmada bizlere faydalar sağlayacaktır.
Ümit Var Olmak İyi Düşünmek Olumlu Konuşmak İmanın Gereğidir
Dünya imtihan dünyasıdır. İnsan hayatta bazı zorluklarla karşılaşabilir. Böyle durumlarda ümitsizlik insanı yiyip bitiren bir hastalıktır. Günahtır. Dahası, insanı dinden bile çıkarabilir. Ümidi olmazsa yaşayamaz insan. Ümitsiz insan mutsuz insandır; kötümser ve karamsardır. Hastadır. Ümitvar olamayan kimseler hiçbir işte hamle yapamaz, atılgan olamazlar. Çünkü böyle kimselerin başarmaya ve bir şeyler elde edeceğine ümidi yoktur. Özellikle cihat kurumu içerisinde ümitsizlik aşılayacak konuşma ve davranışlar çok tehlikelidir. Ümit var konuşmalar imanım gereğidir. Alllahın zaferine olan inancımız ve imanımız kesin ve mutlaktır. Bu mihvalde yapacağımız konuşmalar çevremize yeniden dirilme ve sürekli azimle çalışma ruhunu aşılayacaktır. Ancak bu şekilde Allahın rızasına ulaşılacaktır.İyi düşünmek iyi konuşmak ruhu canlandıracak anahtar gibidir.
Allah nurunu tamamlayacak! Hakk geldi batıl zail oldu!
Erbakan Hocam; teşbihte hata olmaz, kimliğini kaybetmiş olan Müslümanlara kimliğini anlatmış ve 4 asırdır unutturulmaya çalışılan Cihad ibadetini, hilafet görevini anlatmış ve batılı bütün dünyaya tanıtarak zafer için gerekli çalışmaları yapmıştır.
En zor günlerde bile partisi kapatılırken, hapis yatmak zorunda kalırken, iftiralar atılırken bile umudumuzu hiç kaybetmemeyi bizlere öğretmiştir.
Ne yazık ki kıymeti bilinmeyen Erbakan Hocamızın vefatından sonra Türkiye, tarihinin en zor günlerini yaşamaktadır.
Elçiye ihanetin bedelini Allah topluma, vicdan daralması, ekonomik sıkıntılar, sağlıkla ilgili problemler ve afetler olarak yaşamakta..
Erbakan hocam bu dünyada ki görevini en güzel şekilde tamamlamış ve bizlere yol gösterici olarak Üstad Ahmet Hocamızı miras bırakmıştır Elhamdülillah..
Herkesin unuttuğu veya vazgeçtiği Adil Düzen projelerini bizlere en iyi şekilde anlatmış ve sürekli umut aşılamıştır.
Artık biz sadık Milli Görüşçüler zafere olan yakınlığı iliklerimize kadar hissetmekteyiz.
Çevremizde ki insanlar bu güzel makale de yazıldığı gibi; umut ve heyecanımıza hayretle, hasetle bakmaktalar.
İnşallah çok kısa bir süre içerisinde insanlığın hasretle beklediği Adil Düzen inkılabı gerçekleşecek. Allah nurunu tamamlayacaktır. Zafer inananlarındır ve zafer yakındır!
Heyecan ve Ümit imanı diri tutar.
Umut, bebeğin de azığıdır ihtiyarın da. Umudu tükenenin nesi tükenmemiştir ki, imanı ve kimliği tükenmiş olmasın? Bir nefes daha fazla almayı ummak hayata tutunmanın adıdır. Dünya nimetlerinden herhangi biri için de böyledir bu, ahiret nimetlerinden herhangi biri için de. Cennet ve cennette vaat edilen ne varsa o umudu canlı tutmaya yöneliktir. Allah’tan ümitvar olmak imanın özüdür.
İmanımızı, Ümidimizi , heyecanımızı daim diri tutan Milli Çözüm İyiki varsın.
ADİL DÜZEN SİSTEMİ
Müjdeleyici konuşma, mü’minlerin şevk ve heyecanlarını artıran, yaptıkları salih amellerde daha gayretli ve başarılı olmalarına vesile olan bir üslup tavrıdır. Yüce Allah, bu nedenle Peygamberimiz (SAV)’e, “Mü’minleri hazırlayıp-teşvik etmesini”[8] emretmiştir. Allah bir başka ayette ise, “Mü’minlere müjde ver; gerçekten onlar için Allah’tan büyük bir fazl vardır”[9] şeklinde bildirir. Allah’ın emrine ve Peygamberimiz (SAV)’in ahlâkına uyan her mü’min, tüm Müslümanları müjdelemek ve onları teşvik ederek şevklendirmekle mükelleftir. Kur’an ahlâkına uygun olan; Peygamberimiz (SAV) gibi, Allah’ın Müslümanlara va’ad ettiği güzellikleri sık sık hatırlatmak ve onları hep canlı ve şevkli tutmaktır. Yüce Allah bir Kur’an ayetinde Peygamberimiz (SAV)’e şöyle emretmektedir: