İMAMOĞLU MACERASI
VE
İKTİDARIN SON MANEVRASI
Hakkında tutuklama kararı verilen İmamoğlu ilk açıklamasını yapmıştı.
Tutuklanan Ekrem İmamoğlu “Korkunun ecele faydası yok! Öyle de yenileceksin, böyle de yenileceksin! Haklılığımıza, cesaretimize, tevazumuza, güler yüzümüze yenileceksin! Aziz Milletim; asla üzülmeyin, mahzun olmayın, umudunuzu yitirmeyin. Demokrasimize yapılan bu darbeyi, bu kara lekeyi el birliğiyle söküp atacağız. (Bize karşı) Bu süreci yöneten insanların, hem bu dünyada hem de ahirette Yüce Yaradan huzurunda hesap vereceği günler yakındır. 86 milyon vatandaşımı sandığa koşmaya, demokrasi ve adalet mücadelesini tüm dünyaya duyurmaya davet ediyorum. Dimdik ayaktayım asla eğilmeyeceğim. Her şey çok güzel olacak…” mesajını paylaşmıştı. (23 Mart 2025 – T24 Haber Merkezi)
Üç sandık zaferinin sonu cezaevine tıkılmak mıydı?
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) yönelik yürütülen “terör” ve “yolsuzluk” soruşturması kapsamında 19 Mart’ta gözaltına alınan Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) Başkanı ve CHP’nin Cumhurbaşkanlığı ön seçim adayı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, 22 Mart’ta çıkarıldığı Çağlayan Adliyesi’nde, 23 Mart günü sabah saatlerinde tutuklanmıştı. İmamoğlu, İBB’ye yönelik olarak “yolsuzluk” suçlamasından yürütülen soruşturma kapsamında, “ihaleye fesat, kişisel verileri kaydetme, rüşvet ve örgüt kurma” iddialarıyla tutuklanmıştı. İmamoğlu “Kent Uzlaşısı” kapsamındaki “terör” soruşturmasından ise “tutuklanmasına yer olmadığı” gerekçesiyle adli kontrol kararı olmaksızın serbest bırakılmıştı.
CHP’nin ve diğer muhalefetin, İmamoğlu ve benzerlerinin tutuklanması olayına yaklaşımları da sakattı. Yahu;
- Kongrelerdeki “rüşvetle delege satın alma” sahtekârlıklarını ve Belediyelerdeki akıl almaz soygun ve vurgunları, resmi makamlara şikâyette bulunanlar CHP’li insanlardı…
- Bu suçlara tanıklık yapanlar ve itirafçı olanlar, CHP’li kadrolardı…
- Atılı suçları işleyen ve ağır sorumluluk yüklenen kimseler CHP’li kodamanlardı…
- Bu iddialarla ilgili bilgi ve belgeleri Devlete ve yargı birimlerine sunanlar CHP’li dargınlardı!?
Öyle ise CHP’li yetkililerin Devlet organlarını ve yargıyı suçlamak yerine: “Varsa bir hırsızlık ve haksızlık, elbette üzerine varılsın ve açığa çıkarılsın… Ama AKP’li, yeni ve eski Belediye Başkanları ile ilgili, bu tür yolsuzluk dosyaları da; örneğin E. Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek ve İstanbul Belediye Başkan Vekili atanan Ali Müfit Gürtuna ile ilgili iddialara da soruşturma ve yargı yolu açılsın!..” demeleri ve uygulanan çifte standardı ve parti kayırımını gündeme getirmeleri daha mantıklı ve daha inandırıcı olacaktı…
DEM Parti’li Beştaş’ın: “İmamoğlu soruşturmaları ve tutuklanmaları Öcalan’ın çağrısına sabotajdır!” çıkışı…
DEM Parti Erzurum Milletvekili ve Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüsü Meral Danış Beştaş, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla ilgili BBC Türkçe’ye açıklamalar yapmıştı. Beştaş tüm bu gelişmelerin, “İmralı görüşmeleriyle başlayan sürece karşı bir sabotaj olduğunu düşündüğünü” aktarmıştı.
“Kendi adıma şunu söylemek isterim ki bu adımlar bir sabotajdır. Başlatılan görüşmelere, diyaloğa, Sn. Öcalan’ın 27 Şubat çağrısına karşı kasıtlı ve planlı bir sabotajdır. İmamoğlu’nun absürt delillerle tutuklanmasının başka bir izahı yapılamayacaktır!” (https://www.bbc.com/turkce -23 Mart 2025)
“Kürt halkının kafasındaki sorular artmaktadır!” Uyarısı…
Beştaş, İmamoğlu sürecinin “önceden planlandığı” görüşünü de paylaşmıştı. “Tutuklanma gerekçesinde kaçma ve delilleri karartma şüphesi gösteriliyor. Bunun karşılığının olmadığını hepimiz biliyoruz, bunu yazanlar da biliyor. Diplomanın iptal edilmesi, Nevruz sürecinde gözaltına alınıp, CHP’nin sandık kurduğu 23 Mart’ta tutuklanması oldukça manidardır ve tüm bunların önceden planlandığını gösteriyor. Tarihler ve dönemeçler siyasi bir mühendislik olarak karşımıza çıkıyor. Nevruz’da milyonlarca Kürt ve Ortadoğu halkları barış talebini ve ümidini yükseltirken böyle bir uygulama demokrasi inancına güveni sarsıyor. Kürt halkı açısından da kafalardaki soruları artırıyor!” diyerek açıkça “devleti” suçlamıştı!
Bu sözlerin açılımı şunlardır:
“Hükümet (Cumhur İttifakı), Öcalan daveti ve İmralı ziyaretleri sonucu PKK ile yeni bir çözüm süreci başlatmıştır. Bu girişimler bizim (DEM Parti) ve AB, ABD gibi Batılı merkezler tarafından umutla, memnunlukla karşılanmış ve destek çıkılmıştır. Ama “Devlet”in CHP’li belediyelere yönelik, yolsuzluklar ve terörle iltisaklar gerekçesiyle başlattığı operasyonlarla bu süreç baltalanmış, plan ve programlarımızı boşa çıkarmıştır!..”
DEM Partili Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın açık ifadelerinde ima ettiğine göre; Terörist Başı Öcalan’a çağrı ve Yeni Açılım Sürecinde; “Hükümetle Devlet, farklı ve aykırı” davranmaktadır. Hükümet, yani Erdoğan iktidarı ve Cumhur İttifakı ortakları, başta Avrupa Birliği, diğer dış güçlerin ve DEM Parti’nin desteklediği taraftadır. “Devlet” ise, Türkiye’nin bölünmesine zemin hazırlayacak ve Büyük İsrail’e yarayacak KÜRDİSTAN oluşumunu hızlandıracak bu kasıtlı ve hesaplı planları bozma çabasındadır. Ekrem İmamoğlu’na, diğer CHP’li ve DEM’li Belediye Başkanlarına yönelik soruşturmalar ve tutuklamalar işte bu amaçlıdır!..
Özetle; hükümet ve müttefikleri (AKP, MHP, DEM Parti, HÜDA PAR ve diğerleri) dış güçlerle bu konuda aynı saftadır. Devlet ise tam karşıt taraftadır! Aksi halde Sn. Erdoğan, Sn. Bahçeli ve diğer destekçileri “Hem bu sözde barış ve uzlaşı sürecine görünüşte öncülük yapıyor, ama gerçekte yargıyı kışkırtıp engel çıkarıyor!?” durumuna düşüyorlar ki, bu mantık ve mantaliteye aykırıdır.
DEM Parti ile MHP’nin Bayram Buluşması Acaba “Barış” Kılıflı “Kürdistan’a Varış” Dayanışması mıydı?
MHP heyetinin DEM Parti’ye gerçekleştirdiği ilk Bayram Ziyareti (31 Mart 2025), bazı kesimlerce hayretle karşılansa da, bizim açımızdan gerçek ayarlarını ortaya çıkarmıştı.
“Terörsüz Türkiye hedefi” kılıfıyla “Kürdistan’a hazırlık, Büyük İsrail’e kolaylık” adımlarından dolayı her iki tarafın memnuniyet ve mutlulukları yüzlerine ve sözlerine yansımıştı. MHP Genel Başkan Yardımcısı Zuhal Topçu ile DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan’ın, aslında hangi odakların adına konuşup uzlaştıkları sırıtmaktaydı. Ama bu ülkeyi sahipsiz sananlar yanılmaktaydı…
Bu işin sonu nereye varacaktı?
“Yok bu işin sağı solu, aklın yolu İmamoğlu” sloganları bakalım işe yarayacak mıydı? “Diplomaya el konulabilir. Mal varlığı dondurulabilir. Hatta içeri tıkılabilir. Ama bunların hiçbiri işe yaramayacaktır. Yasaların, uluslararası anlaşmaların bir hükmü kalmamıştır.” çıkışlarıyla sonuç alınacak mıydı?
“Tek adam, hem parti Genel Başkanı hem Cumhurbaşkanıdır. Onu eleştirmek ise Cumhurbaşkanına hakaret sayılmaktadır. Ülkenin yer altı, yer üstü zenginlikleri yandaşlara dağıtılmaktadır. İhaleler için aynı yöntem uygulanmaktadır… Protesto hakkı Anayasa’da vardır ama uygulamada yasaktır. CMUK vardır da kimse takmamaktadır. Bir başka hamleyle uydurma terör suçlaması kaldıraç yapılıp İBB’ye kayyum atanırsa şaşmayın. Üçüncü hamleyle CHP kurultayı ‘şaibeli’ olduğu gerekçesiyle iptal edilip, oraya da kayyum atanırsa şaşmayın. En güçlü adayı saf dışı bırakmak (eğer yapılacaksa) seçimlerin ‘hür ve adil’ olmayacağının kanıtıdır. Öyleyse Türkiye Cumhuriyeti artık tam da otoriter düzene geçmiş durumdadır…” feryatlarını duyan olacak mıydı?
Sorumsuzların Şuursuz Yaklaşımları!
Sn. Erdoğan’ın İmralı pazarlığını ve Suriye politikasını haklı çıkarmak, şaibeli Ahmet Şara yönetimini aklamak ve perde arkasındaki Siyonist tezgâhı saklamak uğruna, Kuduz İsrail’in yeniden Gazze’ye saldırmasını bile “Suriye için hayırlı bir gelişme” olarak nitelemekten sakınmayan sapkınlar çıkmıştı!..
“Gazze’de savaşın yeniden başlaması yeni Suriye yönetiminin toparlanmasına fırsat oluşturacaktır.
15 ay boyunca yüz bin ton bomba yağdırıp Gazze’yi harabeye çevirerek 50 bin Filistinliyi katleden İsrail, kara savaşında rehineleri kurtarmak bir yana; Kassam Tugayları, esir aldıkları askerlerle rehinelerin sayısını arttırdılar. Kara harekâtında ağır kayıplar veren İsrail’in yeni bir kara harekâtı başlatıp yeni askeri kayıplar vermeyi göze alması mümkün görünmüyor. Hava bombardımanlarıyla HAMAS’ı yenemeyeceği, Gazze’yi ele geçiremeyeceği de 16 ay süren savaşta görüldü. Açıkçası HAMAS’ın direnebileceği süre kadar İsrail’in savaşı sürdürmesi mümkün değildir. Kaldı ki İsrail için asıl hayati tehlikenin Suriye’den kaynaklandığını medya ve akademiyası sürekli dillendirmektedir. Gazze’de savaşın yeniden başlaması yeni Suriye yönetiminin toparlanmasına fırsat oluşturacaktır.”[1]
Yani; geçici ve göstermelik ateşkesin ardından, Kuduz İsrail’in yeniden Gazze’ye saldırması… Bir buçuk yıldır yapılan ve 100 bin cana mal olan bombardımanlardan hâlâ hayatta kalan çocuk, kadın, sakat, genç, ihtiyar, bütün masum insanlarımızı katledip soykırım uygulaması… Ve hâlâ ayakta kalabilmiş pek az binanın da yakılıp yıkılması… Erdoğan’ın desteklediği şaibeli Suriye yönetimine zaman kazanma ve toparlanma fırsatı sağlayacağından hayırlı ve yararlı bir gelişme olacakmış!?
Sırf Recep T. Erdoğan’ı haklı çıkarmak, kendi kurgu ve kuruntularına meşruiyet kazandırmak üzere: “Yeni Suriye yönetiminin toparlanması ve İsrail hücumlarından uzak tutulması için masum ve mağdur Gazze halkının kudurmuş Siyonistlerce bombalanıp parçalanmasına razı olan”, ancak insan kılığına girmiş şeytandır!
Bunlar ya zır cahildi veya gerçekleri gizleyen hainlerdi. Çünkü Suriye Demokratik Güçleri (SDG) fiilen özerk konumdaydı. Suriyeli Kürtler, 2012 yılında özerklik ilan edip 2018 yılında da Rojava olarak bilinen bölgede Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi kurmuşlardı. Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) omurgasını Halk Savunma Birlikleri (YPG) ile Kadın Savunma Birlikleri (YPJ) ve Demokratik Birlik Partisi (PYD) oluşturmaktaydı.
Türkiye’de de Çözüm Sürecinin sona erdiği o günlerde Washington’un desteğiyle Kürtler; sınırlı sayıda Türkmen, Arap ve Süryani gruplarla birlikte ama nüvesini YPG’nin oluşturduğu SDG’yi kurmuşlardı. ABD Özel Kuvvetler Komutanı Orgeneral Raymond Thomas, 2017’de verdiği bir demeçte, “Türkiye’nin, YPG’yi PKK ile ilişkilendirmesi nedeniyle YPG’ye ‘isim değiştirmesi’ tavsiyesinde bulunduklarını ve bunun üzerine örgütün adının SDG olduğunu” anlatmıştı.
SDG, Suriye’nin kuzeydoğusunun neredeyse tamamını kontrolüne almıştı. Türkiye dışında SDG’yi terör örgütü olarak gören bir ülke kalmamıştı. Batılı ülkeler, YPG, PYD ve SDG ile temaslarını sürdürmeye devam ediyorlardı.
Demokratik Birlik Partisi (PYD) ise, 2003’te Suriye’de yapılandırılmıştı. Partinin eş başkanlık görevini Haziran 2022’den beri Salih Müslim ve Asya Abdullah yürütüyorlardı.
PYD’nin Kuruluş bildirisinde PKK lideri Abdullah Öcalan’ın ifadeleri de yer almaktaydı. Suriye’nin kuzeyi ‘kutsal Rojava’ olarak adlandırılmıştı. Tüzükte PYD’nin hedefi, Öcalan’ın “demokratik uygarlık ve demokratik toplum teorisi” doğrultusunda “Kürdistan’ın bütün bölgelerinde demokratik yerel konfederalizm ilkesi çerçevesinde, siyasi sınırları sorgulamadan, Kürt milli birliğini sağlamak için demokratik özgürleşme mücadelesini desteklemek” olarak açıklanmıştı. PYD’nin “Asayiş” adlı bir polis gücü de vardı. PYD, Türkiye’de “PKK/KCK terör örgütünün Suriye kolu” olarak tanınmaktaydı. Türkiye dışında PYD’yi terör örgütü olarak kabul eden başka bir ülke de kalmamıştı.
Ankara, Suriye’de iç savaşın başladığı dönemde PYD’nin o zamanki adı Özgür Suriye Ordusu olan Suriye Milli Ordusu’na katılmasını arzulamıştı. Hatta PYD’nin eş başkanı Müslim, birkaç kez Türkiye’ye gelmiş ve yetkililerle görüşmeler yapmıştı. Ancak, 1. Çözüm Sürecinin sona ermesi ve Suriye’de Kürt grupların ABD’nin de desteğiyle Türkiye ile sınırın önemli bir kısmını ele geçirmesi Ankara’nın yaklaşımında da değişime yol açmıştı. Ankara, 20 Ocak 2018’de Afrin’e Zeytin Dalı Harekâtı’nı başlatmıştı.
Halk Koruma Birlikleri (YPG)
YPG ise PYD’nin silahlı kanadıydı. Halk Savunma Birlikleri (YPG), kendisini Rojava-Kuzey Suriye Federasyonu’nun resmi ordusu olarak tanımlamıştı. Tüzüğüne göre YPG, Kuzey Suriye’de ilan edilen “Rojava’daki” kantonların güvenliğinden ve toprak savunmasından sorumlu bir yapıydı. YPG, 2004’te Suriye’deki Baas rejiminin operasyonlarına karşı örgütlenmeye başladı. Resmi olarak da 2011’de teşkilatlandı. YPG, kadın savaşçılarını ise Kadın Savunma Birlikleri (YPJ) çatısı altında topladı. YPJ, Nisan 2013’te tamamlandı. YPG, 2013’ten itibaren sınır bölgesinde Suriyeli muhaliflerle savaşmaya başladı ve topraklarını genişletmeyi amaçladı. YPG’nin YPJ de dahil olmak üzere 80 ila 100 bin civarında silahlı militanı olduğu konuşulmaktaydı.
Şimdi büyük İsrail’in kurulması amacıyla, Irak Barzanistanı’ndan sonra, şimdi Suriye Kürdistanı’na resmiyet kazandırmanın kılıfı olan “Ahmet Şara ile Mazlum Kobani anlaşmasını”: “Suriye’de birlik sağlandı, APO’nun çağrısına SDG de katıldı” yorumları, toplumu avutup oyalamak ve Cumhur İttifakı’nın gaflet ve hıyanetini onaylatmak hesaplı yalakalıklardı ve deşifre olmaları yakındı!..

“Bu Ülkeyi Sahipsiz Sananlar Yanılmaktaydı!”
İstismarcıların en değersiz ve aşağılıkları şüphesiz ki, Erbakan’ı istismar edenlerdir.
Dünya malına ve çıkar hesabına davasını satanlar, İsrail’in Gazze’de katliam yapmasına dahi razı olacak kadar insanlık haysiyet ve onurunu yitirmişlerdir.
Yaranmak istedikleri ve putlaştırdıkları zalimlerin çok yakında bertaraf oluşunu izleyecekler ve zaferin bir avuç mü’min eliyle gelmesinden dolayı öfkelerinden debeleneceklerdir.
Bu ülkeyi sahipsiz sanan işbirlikçi hainlerden, Siyonist zalimlere kadar bütün bâtıl destekçilerinin kahr-u perişan olmaları an meselesidir.
Türkiye’yi bölme ve Büyük İsrail’i kurma hayallerinin sonu küçük İsrail’in yıkılması ve destekçilerinin arkalarına bakmadan kaçmak zorunda kalmasıyla son bulacak, Milli Çözüm tekrar haklı çıkacak ve tarih sahnesinde ki şanlı yerini almış olacaktır.
Zafer inananlarındır ve zafer yakındır!
Bu işin sonu nereye varacaktı?
“Yok bu işin sağı solu, aklın yolu İmamoğlu” sloganları bakalım işe yarayacak mıydı? “Diplomaya el konulabilir. Mal varlığı dondurulabilir. Hatta içeri tıkılabilir. Ama bunların hiçbiri işe yaramayacaktır. Yasaların, uluslararası anlaşmaların bir hükmü kalmamıştır.” çıkışlarıyla sonuç alınacak mıydı?
“Tek adam, hem parti Genel Başkanı hem Cumhurbaşkanıdır. Onu eleştirmek ise Cumhurbaşkanına hakaret sayılmaktadır. Ülkenin yer altı, yer üstü zenginlikleri yandaşlara dağıtılmaktadır. İhaleler için aynı yöntem uygulanmaktadır… Protesto hakkı Anayasa’da vardır ama uygulamada yasaktır. CMUK vardır da kimse takmamaktadır. Bir başka hamleyle uydurma terör suçlaması kaldıraç yapılıp İBB’ye kayyum atanırsa şaşmayın. Üçüncü hamleyle CHP kurultayı ‘şaibeli’ olduğu gerekçesiyle iptal edilip, oraya da kayyum atanırsa şaşmayın. En güçlü adayı saf dışı bırakmak (eğer yapılacaksa) seçimlerin ‘hür ve adil’ olmayacağının kanıtıdır. Öyleyse Türkiye Cumhuriyeti artık tam da otoriter düzene geçmiş durumdadır…” feryatlarını duyan olacak mıydı?
Oyun içinde oyunlarla gerilen toplum iyiden iyiye zor durumda bırakılıyordu…… Kendi yaptıkları yolsuzluk, düzenbazlık, adam kayırma, terörle işbirliği, ABD -itrail le gizli oyunlar böylece kapatılmak isteniyordu…Rabbimiz oyunlarını bozsun inşaAllah… Toplumun hayırla uyanışını nasip eylesin… Amin
Şükürler olsun ki, herşeyi ince ince örüp, tüm hainlikleri boşa çıkartacak milli bir devletimiz var.
.
Devlet unutmaz. Zamanı gelince hesabı keser.
.
Kendisini devlet zanneden zavallıların da, bütün ihanetlerinin tek tek hesabının sorulacağı günler çok yakındır.
.
Dünyayı ateş çukuruna çeviren siyonistlerin de, onların kiralık, din istismarcısı ve devrim simsarı işbirlikçilerinin de sonu yakındır.
.
İnsanlık Adil Düzene susamıştır.
.
Ya Rabbi!
Çabuklaştır vaadini,
Kolaylaştır Fethini,
Onurlandır bizleri,
Güldür mazlumların yüzünü…
Eski Chp Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 3 Nisan 2025 tarihinde resmi X hesabında yaptığı açıklama şu şekildeydi;Partimizin bu hafta sonu yapacağı olağanüstü kurultayında Genel Başkan adayı olmayacağım.
Aday olmam için imza toplayan, ısrar eden ve çalışan bütün kardeşlerime teşekkürlerimi iletiyorum.
Aday olmama kararımın nedeni;
“Aday olursan yüzüne tükürürler.” diyen siyasetçilerin tehditleri değildir çünkü çalanların yüzüne tükürülür ve ben çalmadım.
Aday olmama kararımın nedeni;
“Aday olursan taşlarlar.” söylemi ile organize edilmiş linç kampanyalarından korktuğum için değildir çünkü yürüdüğüm yolda ölüm dahil hiçbir korkuya yer vermedim, korkmam!
Aday olmama kararımın nedeni;
“Hangi yüzle aday olacaksın!” diyen, sözüm ona muhalif sanılan, müesses nizamın askerleri ve paranın tetikçileri olmuş medya mensuplarının iftiraları değildir çünkü ülkem ve partim için verdiğim mücadelem milletimin vicdanına emanettir.
Aday olmama kararımın nedeni;
Partimizi iç çekişmelere sevk etmemek,
dikkatleri mücadele alanından başka alanlara çekmemek içindir.
Kurultayımız milletimize, ülkemize ve partimize hayırlı olsun.
Biz, gölgemiz olsun ve milletimiz hiçbir tehditten korkmasın diye güneşin altında durmayı görev bilen bir gelenekten geldik.
Selam olsun, güneşin altında durabilmeyi göze alanlara… https://x.com/kilicdarogluk/status/1907857069824422183?t=ffIEqjlxxjUDXi0jTLjLOA&s=19
Bu açıklamaya göre kendisinin çalmadığını vurgulamış olması, parti içi bir mesele olduğuna göre yüzüne tükürülecek olan çalanlar mı vardı? Var ise bunlar kimlerdi?
İkincisi ise ”“Hangi yüzle aday olacaksın!” diyen, sözüm ona muhalif sanılan, müesses nizamın askerleri ve paranın tetikçileri olmuş medya mensuplarının iftiraları değildir çünkü ülkem ve partim için verdiğim mücadelem milletimin vicdanına emanettir.” diyen sayın Kılıçdaroğlu sözde muhalif ama müesses nizamın askerlerinden kastı aslında tıpkı İktidar gibi Muhalefetin iplerinin de siyonizmin elinde olduğunun dolaylı itirafımıydı? Ve kendisinin devre dışı bırakıldığını mı ifade etmekteydi*
2023 Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi aday karmaşaları yaşanırken Meral Akşener’in İmamoğlu’nu aday göstermesi, Sp eski Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun Erbakan Hocamız’ın ifadesiyle yahudiye yerli sap dediği Abdullah Gül’ü gönlünden geçirmesi ve Kılıçdaroğlu’nun kendi partisi içinde bile adının geçmediği dönemde Kılıçdaroğlu’nun o gün için uygun olduğunu ilk dile getiren Milli Çözüm dergisiydi..! Hatta Chp ile tabana Sp yetkilileri kabul ettirememişken yine ”Def-i mefasit, celbi menafiden evladır” diyen yine Milli Çözüm idi. (Not: Milli Çözüm Dergisi Sp ile Rp’nin birleşerek Zeki Müren Muhalefeti değil gerçek sorunların ve çözümlerin Milli Görüş çizgisinde ortaya konularak çalışma yapılması dahilinde barajın aşılabileceği çağrısını defaatle yapmasından ve Sp li ve Rp’li yetkililerin buna yanaşmamasından sonra Kılıçdaroğlu’nun adaylığını desteklemiş ve gerekçeleri o süreçte yazılmıştır.)
İmamoğlu ise 21 Nisan 2025 tarihli resmi X hesabından şunları dile getirmişti: Basından öğrendiğim kadarıyla, Silivri’ye hapsedilmemiz üzerine, Alman Hükümeti hava kuvvetlerimizin büyük ihtiyacı olan ve uzun zamandır beklediğimiz Eurofighter savaş uçağının Türkiye’ye satışını veto etmiş.
Almanya’da görevi devralmaya hazırlanan yeni hükümete seslenmek istiyorum:
Türkiye Erdoğan’dan ibaret değildir, Türkiye Erdoğan’dan büyüktür. Hükümetler gelip geçicidir. Türkiye’nin ulusal çıkarları Erdoğan’dan da İmamoğlu’ndan da daha değerlidir. Bu kararınızı geri almanızı istirham ediyorum.
Erdoğan iktidarının sonu göründü. Türkiye’nin yeni iktidarı, Avrupa Birliğiyle ve Almanya dahil bütün müttefiklerimizle, karşılıklı menfaatlerimiz, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına dayalı demokrasi ilkeleri çerçevesinde çalışacaktır. Bizim iktidarımızda Türkiye’nin AB’ye tam üye olacağına dair en ufak bir şüphemiz yoktur. https://x.com/ekrem_imamoglu/status/1914377360683532726?t=mEl9gOuldp2sYDFN665mzg&s=19
Acaba sayın İmamoğlu Vatanı için her türlü fedakarlığı yapacağı kılıflı aslında Ab, Abd ve haçlı birliğiy’le uyumlu olacağını kısacası Siyonizme hizmet edeceğini itiraf etmiş olmuyormuydu?
Bu gerçekleri Milli Çözüm yıllardır haykırıyordu. Ne Halkımız’ın ne Gazze’nin nede ezilenlerin bir sürede siyonist planların zahiren muhalefet görünen başka işbirlikçilerle boşa harcayacak zamanı kalmamıştı.
Türkiye’yi sahipsiz sananlar yanılmaktaydı…
CHP’li kadrolar; CHP’li kodamanlarla ilgi “rüşvetle delege satın alma” sahtekârlıkları ve Belediyelerdeki akıl almaz soygun ve vurgunlar yaptıkları gerekçesiyle resmi makamlara şikâyette bulunmuşlar, bu iddialarla ilgili bilgi ve belgeleri devlete ve yargı birimlerine sunmuşlardı…
CHP’li yetkililer; “varsa bir hırsızlık ve haksızlık, elbette üzerine varılsın ve açığa çıkarılsın” demek ve iktidarla muhalefete uygulanan çifte standardı ve parti kayırılmalarını gündeme getirmek yerine, devlet organlarını ve yargıyı suçlamaktaydılar.
DEM’liler ise; “Devlet”in CHP’li belediyelere yönelik, yolsuzluklar ve terörle iltisaklar gerekçesiyle başlattığı operasyonları “barış ve uzlaşı” sürecini baltalıyor, plan ve programlarımızı boşa çıkarıyor diyerek karşı çıkmaktaydılar.
Devletin ve işbirlikçilerin tarafı farklıydı!
Hükümet ve müttefikleri (AKP, MHP, DEM Parti, HÜDA PAR ve diğerleri) “sözde barış ve uzlaşı süreci” konusunda dış güçlerle aynı saftaydılar.
Devlet ise “sözde barış ve uzlaşı süreci” konusunda, tam karşıt taraftaydı.
Aksi halde hükümet ve müttefikleri “Hem bu sözde barış ve uzlaşı sürecine görünüşte öncülük yapıyor, ama gerçekte yargıyı kışkırtıp engel çıkarıyor!?” durumuna düşüyorlar ki, bu mantık ve mantaliteye aykırıydı.
Siyonist tezgâh; Büyük İsrail’in kurulmasıydı.
“Terörsüz Türkiye hedefi” kılıfıyla “Kürdistan’a hazırlık, Büyük İsrail’e kolaylık” adımları atılmaktaydı.
Sözde barış ve uzlaşı sürecinin perde arkasında; Büyük İsrail’in kurulması bulunmaktaydı ve bu Siyonist tezgâh halkımızdan saklanmaktaydı.
İşbirlikçi iktidar; “Barış” Kılıflı “Kürdistan’a Varış” dayanışması yapmaktaydı.
Yandaş takımı; işbirlikçi iktidarın İmralı pazarlığını ve Suriye politikasını haklı çıkarmaya ve Şaibeli Ahmet Şara yönetimini aklamaya çalışmaktaydı.
Cumhur İttifakı’nın gaflet ve hıyanetini onaylatmak hesaplı yalakalıklardı ve deşifre olmaları yakındı!..
İnsan kılığına girmiş şeytanların şuursuz yaklaşımları!
Kendi kurgu ve kuruntularına meşruiyet kazandırmak üzere: uyduruk bahaneler ileri sürerek “masum ve mağdur Gazze halkının kudurmuş Siyonistlerce bombalanıp parçalanmasına razı olan” sorumsuzlar, ancak insan kılığına girmiş şeytanlardı.
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
De ki: “(Artık) Hakk geldi, bâtıl zail oldu. Hiç şüphesiz bâtıl sürekli yok olucudur. (Çünkü Hakk gelince bâtıl batacak, Güneş doğunca karanlık kaybolacaktır.)” (İsra 81)
Çeyrek asırlık bir döngüde siyasi olarak dejavu yaşıyoruz. Her şeyiyle aynı ikinci bir kişiyi ülkemiz kaldırabilir mi gerçekten tahmin etmek güç. Birbirine çok benzemesi nedeniyle ilki tarafından adeta iktidara hazırlanır gibi bir süreçten geçen ikincisi, aynı ilki gibi daha mağdur olabilmenin yollarını arıyor. Öte yandan ilkinin yüzünde aynı odakların adamı olmanın verdiği hafif memnuniyeti de Milli Çözüm sayesinde fark ediyoruz. Mevlam ikisini birden güçten düşürsün, samimi sadık kullarına imkan tanısın.
İmamoğlu soruşturması ile başlayan süreç;
1- CHP’li , il İlçe belediyelerindeki yozluk var ise ,Hukuk işliyor..!?
2- Fakat 23 yıllık Akp iktidarı ve Belediye başkanlarına Hukuk işlemiyor.!?
Ülke olarak, tek taraflı Hukukun işlediği, Akp’nin Dişlediği süreçten geçiyor gündem…
Öcalan serbestlik, umut hakkı” Pkk feshi”
MHP, öncülüğünde, Akp koruma Kontrolünde,” Dem in, postacılığında ilerleyen bu süreç,
Yanı başımızda, İsrail’in Suriye’de, COLANI kukla hukümeti ile kontrolü ele alması , PYD YPG ile, suriyenin kuzeyinde Kürt özerklik kurulup ilan etmesi
Filistinde insanlık katledilirken, Türkiye’de Akp iktidarın sessiz kalması İsrail’e karşı hiçbir caydırıcı işe kalkışmayışı!?
sadece arada bir hamaset sözleri içermesi…
ve tabanını oyalayıp, Filistin’deki katliama seyirci kalmaları…
İmamoğlu soruşturması ve ” Öcalan a umut “hakkı zamanlaması manidar,
Buradaki amaç, Tüm muhalefeti gözaltı ve Hapis ve yargılamalarla bezdirmek ve en son aşamada işe, Muhalefeti ve Öcalan ve ekibini de kapsayacak Genel af ve Toplumsal barış çağrısında bulunacaktırlar..
Zaten geçtiğimiz hafta, özgür özel Devlet Bahçeli ye, “Terörsuz Türkiye “sloganına karşın,
“Tutuklu yargıları kaldırın, bizde size Terörsüz Türkiye de yardımcı olalım ” dedi…
BU ÜLKEYİ SAHİPSİZ SANMAK AHMAKLIKTI, DÜŞÜNEMEYENLERE HATIRLATALIM ; ÇÜNKÜ MİLLİ ÇÖZÜM VARDI!.. EY HER TÜRLÜ KÖTÜLÜĞÜN BAŞI OLAN SİYONİST KUDUZ İSRAİL ; İKİNCİ SÜRGÜNÜ YAŞAMANIZA RAMAK KALDI İNŞAALLAH!..
Makalede ki şu paragrafları muhteşem bir tespit olduğu için tekrar hatırlatmak istiyorum:
İMAMOĞLU MACERASI İÇİN:
“Hükümet (Cumhur İttifakı), Öcalan daveti ve İmralı ziyaretleri sonucu PKK ile yeni bir çözüm süreci başlatmıştır. Bu girişimler bizim (DEM Parti) ve AB, ABD gibi Batılı merkezler tarafından umutla, memnunlukla karşılanmış ve destek çıkılmıştır. Ama “Devlet”in CHP’li belediyelere yönelik, yolsuzluklar ve terörle iltisaklar gerekçesiyle başlattığı operasyonlarla bu süreç baltalanmış, plan ve programlarımızı boşa çıkarmıştır!..”
DEM Partili Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın açık ifadelerinde ima ettiğine göre; Terörist Başı Öcalan’a çağrı ve Yeni Açılım Sürecinde; “Hükümetle Devlet, farklı ve aykırı” davranmaktadır. Hükümet, yani Erdoğan iktidarı ve Cumhur İttifakı ortakları, başta Avrupa Birliği, diğer dış güçlerin ve DEM Parti’nin desteklediği taraftadır. “Devlet” ise, Türkiye’nin bölünmesine zemin hazırlayacak ve Büyük İsrail’e yarayacak KÜRDİSTAN oluşumunu hızlandıracak bu kasıtlı ve hesaplı planları bozma çabasındadır. Ekrem İmamoğlu’na, diğer CHP’li ve DEM’li Belediye Başkanlarına yönelik soruşturmalar ve tutuklamalar işte bu amaçlıdır!..
Özetle; hükümet ve müttefikleri (AKP, MHP, DEM Parti, HÜDA PAR ve diğerleri) dış güçlerle bu konuda aynı saftadır. Devlet ise tam karşıt taraftadır! Aksi halde Sn. Erdoğan, Sn. Bahçeli ve diğer destekçileri “Hem bu sözde barış ve uzlaşı sürecine görünüşte öncülük yapıyor, ama gerçekte yargıyı kışkırtıp engel çıkarıyor!?” durumuna düşüyorlar ki, bu mantık ve mantaliteye aykırıdır.
SURİYE KONUSU İSE:
Şimdi büyük İsrail’in kurulması amacıyla, Irak Barzanistanı’ndan sonra, şimdi Suriye Kürdistanı’na resmiyet kazandırmanın kılıfı olan “Ahmet Şara ile Mazlum Kobani anlaşmasını”: “Suriye’de birlik sağlandı, APO’nun çağrısına SDG de katıldı” yorumları, toplumu avutup oyalamak ve Cumhur İttifakı’nın gaflet ve hıyanetini onaylatmak hesaplı yalakalıklardı ve deşifre olmaları yakındı!..
SON OLARAK:
Ama bu ülkeyi sahipsiz sananlar yanılmaktaydı…
Bu tür işbirlikçiler ve arkasındaki Siyonist Patron ve Kuduz İsrail’in İKİNCİ SÜRGÜNE YOLLANMALARINA RAMAK KALDI İNŞAALLAH.
İSRA SURESİ 4. AYET
Biz Kitapta (Levh-i Mahfuz’da -kader programında-, olacakları önceden bildiğimizden) İsrailoğullarına şu hükmü verip (kararlaştırdık): “Muhakkak siz yer(yüzün)de iki defa (çok yaygın ve azgın bir fesatlıkla) bozgunculuk çıkaracaksınız ve muhakkak büyük bir kibirleniş-yükselişle böbürlenip şımaracaksınız. (Ekonomik, askeri ve siyasi gücü ele geçirecek ve bölgeye hükümran olacaksınız. Ne var ki bununla şımaracak; haksızlığa ve ahlâksızlığa başlayacaksınız.)”
HAŞR (SÜRGÜN) SURESİ 2. AYET
Kitap ehlinden olan kâfirleri (Beni Nadir Yahudilerini ve kıyamete kadar benzerlerini) ilk haşirde=sürgünde (Asr-ı Saadet döneminde) yurtlarından çıkaran O (Allah’tır. Oysa) Siz, onların (zulüm yaptıkları diyardan sürülüp) çıkacaklarını hiç sanmamıştınız; onlar da (o gün, sağlam) kalelerinin (bugün ise teknolojik üstünlüklerinin) kendilerini Allah’ın (gazabından) koruyacağını zannedip durmuşlardı. Böylece Allah(ın azabı) da, hiç hesaba katmadıkları bir yönden (ve şimdi harika yöntemlerle) gelip onları kuşatmıştı ve yüreklerine korku salmıştı; öyle ki evlerini kendi elleriyle ve mü’minlerin elleriyle tahrip ediyorlardı. Artık ey basiret sahipleri ibret alın! (Bugünkü zalim ve fesatçı bazı Yahudilerin ve müşriklerin de aynı akıbete -sürgüne ve zillete- uğrayacaklarını bilin.)
İSRA SURESİ 7. AYET
İşte (böyle bir durumda) şayet iyilik (ve adalet) ederseniz, kendi nefsinize (ve menfaatinize) iyilik olacaktır. Yok, eğer kötülük (ve zulüm) ederseniz, o da kendi aleyhinize (sonuçlar doğuracaktır. Ama siz maalesef yine zulüm ve kötülük yoluna sapacak, elinizdeki ve emrinizdeki imkân ve iktidarları Siyonist hayallerinizi ve şeytani niyetinizi gerçekleştirmek için korkunç bir haksızlık ve ahlâksızlık yolunda kullanacaksınız. Dünya’yı savaş ve soygun alanına çevirecek ve insanları birbirine kırdıracaksınız.) Arkasından bu sonuncu (sapkınlık ve şımarıklığınızı cezalandırma) zamanı gelince, (size öyle Mü’min ve Mücahit kullarımızı göndereceğiz ki) yüzlerinizi kötüleştirsinler (servet ve saltanatınızı yıkıp sizi dize getirsinler, yüzlerinizi yere sürdürsünler) ve ilk kez girdikleri (Buhtunnasr veya Hz. Ömer döneminde Kudüs’ü fethettikleri) gibi tekrar yine Mescid’i (Aksa’ya) girsinler ve ele geçirdikleri (hainleri, katilleri ve mel’ânet merkezleri)ni mahvu perişan etsinler. (Böylece Siyonist saltanatınıza son versinler ve İsrail denen beşeriyet bünyesindeki kanser urunu kesip temizlesinler. Ey Beni İsrail, bu Allah’ın va’adi ve tehdididir ki, mutlaka yaşayacaksınız!)
Ayet Mealleri Kaynağı İçin Bakınız:
Rabbani Yaklaşım ve Anlayışımızla Yüce Kur’an’ın Manası ve Mesajı
Hazırlayan: Abdullah Akgül, Ezher Üniversitesi Mezunu
Yorumlayan: Üstat Ahmet Akgül
http://www.mealikerim.com
İşbirlikçi dediğim, Siyonizm’in kulları
Beceriksizlik değil, kasıtlı hıyanettir
Dışarıya bağlıdır, hep bunların yuları
Gâvur Bush’un elinde, masonik siyasettir…
Bak koltuğa oturmuş, yirmi üç Nisan gibi
Baş değil, boşbakandır; bir robot insan gibi
Ekmek, kömür dağıtır, yoksula ihsan gibi
“Oy”, bu kadar ucuz mu, bu nasıl haysiyettir?..
Görünüşleri farklı; görüşleri aynıdır
Ya dönmedir, ya dönek; birbirinin kaynıdır
Sağ sol çorbaya döndü; bu millet kobay mıdır?
Milli Görüş gelmezse, sonumuz felakettir…
Sömürünün çarkları: rantiyedir, faizdir
Siyonist Yahudi’ye, her melânet caizdir
Bir ülke ki hainler; tüm haklara haizdir
Gafletten çok öte, bu aynı cinayettir…
Hoca yapar, hain bozar, ne talihsiz ülkedir
Dürüst dindar, dışlanmış, masonluk şart ilkedir
Hakkı konuşmak yasak; soytarılar bilgedir
Örtünme suç sayılır; çıplaklık rezalettir…
Erbakan’ı duyunca, şeytanlar şaşırıyor
İsrail çılgınlaşmış, aklını kaçırıyor
ABD’si, AB’si, bardağı taşırıyor
Ordunun onuruyla, oynamak denaettir!..
Dava satan alçaktır; avradını satandan
“Taktik” bahanesiyle, kahpeliğe yatandan
Sütü bozuk olmazsa, taviz vermez vatandan
Ilımlı İslamcıya, istismar diyanettir!..
Devlet ebed müddet. !!!
Hem yerde hem gökte yıldız gibi parlayacak olan TÜRKİYE miz yüzyıllarca HAK kın karargahı olmuş sancaktarlığını yapmış ve bu tarihi mesuliyetini yeniden gerçekleştirmek için tüm hazırlıkları tamamlamış gerçek irade, seciye sahibi ADİL DÜZEN le yeni bir dünya yı kuracak ve yönetecek bir avuç sadık MİLLİ ÇÖZÜM kadrosu beklenmektedir .
Anahtarları getirip teslim edeceksiniz başka çare yok.!
Kurt ayağa kalkacak tüm şeytanın şaheseri siyonizm ,işbirlikçileri, yalakalırı kaçacak delik arayacak toz dumana karışıp yok olup gidecek
Yaşanabilir bir Türkiye
Yeniden büyük Türkiye
Yeni bir dünya …
Allah (cc) vaadi haktır ve mutlaka gerçekleşecektir.
Sorumsuzların Şuursuz Yaklaşımları!
Sn. Erdoğan’ın İmralı pazarlığını ve Suriye politikasını haklı çıkarmak, şaibeli Ahmet Şara yönetimini aklamak ve perde arkasındaki Siyonist tezgâhı saklamak uğruna, Kuduz İsrail’in yeniden Gazze’ye saldırmasını bile “Suriye için hayırlı bir gelişme” olarak nitelemekten sakınmayan sapkınlar çıkmıştı!..
“Gazze’de savaşın yeniden başlaması yeni Suriye yönetiminin toparlanmasına fırsat oluşturacaktır.
…
Zâriyât 8
(Ey münafıklar ve Hakk’tan sapanlar!) Siz gerçekten birbirini tutmaz muhtelif söz(ler, çelişkili ifadeler ve gerçek dışı görüşler) içindesiniz.
https://www.mealikerim.com/51/zariyat/8
Zâriyât 9
Ondan (Hakk’tan ve Kur’an’dan yüz döndürüp, benliğe ve dünyalık beklentilere yönelen, hikmet ve hakikatten) çevrilen; (hidayet ve istikametten de) çevrilir! (Kendi gurur ve kuruntularının esiri haline gelirler.)
https://www.mealikerim.com/51/zariyat/9
Zâriyât 10
Kahrolsun, o ‘zan ve tahminle yalan söyleyenler’ ve düzenbaz kesimler! (Onlar mutlaka rezil edilecekler.)
https://www.mealikerim.com/51/zariyat/10
Zâriyât 11
Ki onlar, ‘(bilgiçlik kılıflı) derin bir gaflet kuşatması’ içinde, (gerçeklerden) habersiz (ve nasipsizdirler).
https://www.mealikerim.com/51/zariyat/11
Zâriyât 14
“(Haydi) Tadın fitnenizi (şimdi fesatlık ve fasıklığınızın cezasını çekin). Bu, sizin pek acele isteyip durduğunuz şeydir” (denilip cehenneme sürüklenecekler).
https://www.mealikerim.com/51/zariyat/14
Nisâ 115
Her kim (şuurlu İslam sayesinde) kendisine ‘dosdoğru yol’ apaçık belli olduktan (hidayet ve hakikati bilip tanıdıktan, Hakk ile Bâtıl’ın farkına ve şuuruna vardıktan) sonra, (dünyalık makam ve menfaat hırsıyla) Elçiye (Peygambere ve Hakk dava rehberine) muhalefet edip (haklı ve hayırlı hareketten ayrılırsa) ve mü’minlerin yolundan başka bir yola (Siyonist ve Haçlı İttifakına ve şeytani kurallarına) uyarsa, onu dönüp gittiği yanda (şerli ortam ve ortaklıkta) bırakırız (bu hıyanet ve hakaretinden dolayı tekrar Hakka ve hidayet yoluna dönmesine fırsat tanımayız ve hidayetini karartırız) ve (ahirette de) cehenneme sokarız. O ne kötü ve sürekli bir (zindan) karargâhıdır! [Not: Bu ayet, dünyevi hesaplarla Hakk davadan cayanları uyarmaktadır ve İmam-ı Şafii: “Bu ayet, ‘icma’ya ve Hakk hâkim olsun diye ortaya çıkan oluşuma bağlı kalmayı gerekli sayan en önemli ayetlerin başındadır” buyurmaktadır. Bak: Razi. Cilt: 11 Sh: 43]
https://www.mealikerim.com/4/nisa/115
Terör ve anarşi ülkemiz için önemli bir tehdit ve tehlikedir ve her şeyden önce çözülmesi gerekir. Bu işin sadece askeri tedbirlerle önleneceğini zannetmek ve hele bütünüyle orduya havale etmek yanlıştır ve yetersizdir.
– Anarşinin dış bağlantı damarları belirlenmeli ve kesilmelidir. Bunun için önce Milli ve dirayetli bir yönetim gereklidir.
Bu nedenle ABD dahil tüm yabancı güçler Irak’tan ve Suriye topraklarından çekilmeli, Kuzey Irak’ın ve Suriye sınırımızın bir fesat merkezi olması önlenmeli ve ülkemizdeki yabancı üslerin tüm faaliyetleri dikkatle gözetilmeli ve sınırlamalar getirilmelidir.
– Kuzey Irak’taki başıbozukluk mutlaka giderilmeli, ülke genelinde sorumlu ve seviyeli bir otoritenin kurulması ve Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması yanında, Kuzey Irak halkının da tüm hak ve hürriyetleri garanti edilmelidir.
_ Her şeye rağmen, terörde inat eden canilerin, üzerine ciddiyet ve cesaretle gidilmeli, yakalananlara ise herkese ibret olacak caydırıcı cezalar mutlaka tatbik edilmelidir.
…..
ADİL DÜZEN bütünüyle Milli özellikler taşımakta ve evrensel projeler ortaya koymaktadır.
Çünkü Adil Düzen
-Hem Milli
-Hem İlmi
-Hem İslami
-Hem de insanı esaslar yanında ;tabii ve tarihi yasalara dayanmaktadir.
Ve tarihi her zaman kötüler değil,bu sefer de iyiler ve Milli’ler yazacaktır .Tahminimiz ve temennimiz odur ki ; bu kutlu ve mutlu değişim de oldukça yakındır !
Suriye konusunda bunlar ya zır cahildi veya gerçekleri gizleyen hainlerdi.
Çünkü Suriye Demokratik Güçleri (SDG) fiilen özerk konumdaydı.
Suriyeli Kürtler, 2012 yılında özerklik ilan edip 2018 yılında da Rojava olarak bilinen bölgede Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi kurmuşlardı.
Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) omurgasını Halk Savunma Birlikleri (YPG) ile Kadın Savunma Birlikleri (YPJ) ve Demokratik Birlik Partisi (PYD) oluşturmaktaydı.
(Türkiye için asıl tehlike Esad’dan öte Siyonist menşeli SDG’di ve süreç lehlerine tamda istedikleri gibi işlemişti)
Şimdi büyük İsrail’in kurulması amacıyla, Irak Barzanistanı’ndan sonra, şimdi Suriye Kürdistanı’na resmiyet kazandırmanın kılıfı olan “Ahmet Şara ile Mazlum Kobani anlaşmasını”: “Suriye’de birlik sağlandı, APO’nun çağrısına SDG de katıldı” yorumları, toplumu avutup oyalamak ve Cumhur İttifakı’nın gaflet ve hıyanetini onaylatmak hesaplı yalakalıklardı ve deşifre olmaları yakındı!..
Sultan Abdülhamit döneminde Abdulhamit’i,
Atatürk döneminde Atatürk’ü,
Erbakan Hocamızın döneminde Erbakan Hocamızı,
Bugün ise Erbakan Hocamızın siyaset ve stratejisine, tek ve gerçek bilimsel sistem olan Adil Düzen projelerine sahip Kutlu Lideri dinlemeyenler; Siyonizmin piyonu/uşağı/oyuncağı olmaktan kurtulamadı!-İsteyerek/istemeden ordularında askerlik yapmaktan, per perişan olmaktan kurtulamaz da!
hükümet ve müttefikleri (AKP, MHP, DEM Parti, HÜDA PAR ve diğerleri) dış güçlerle bu konuda aynı saftadır. Devlet ise tam karşıt taraftadır! Aksi halde Sn. Erdoğan, Sn. Bahçeli ve diğer destekçileri “Hem bu sözde barış ve uzlaşı sürecine görünüşte öncülük yapıyor, ama gerçekte yargıyı kışkırtıp engel çıkarıyor!?” durumuna düşüyorlar ki, bu mantık ve mantaliteye aykırıdır.
katılıyorum yazarımız çok güzel bir yorumla gerçeği bütün çıplaklığıyla ifade etmiştir Allah devletimize zeval vermesin
Eğer CHP ve DEM Parti’nin derdi gerçekten yalnızca İmamoğlu’na isnat edilen suçlar olsaydı ve bu konuda samimi olsalardı, devleti hedef göstermek yerine, yazarın da isabetle belirttiği gibi, bu tür suçları işleyen herkesin –AKP dönemindeki belediye başkanları dahil– yargılanmasını talep ederlerdi. Ancak bu yapılmadığı gibi, adalet söylemi siyasi hesaplarla gölgelenmekte; muhalefetin çelişkisi ve münafıklığı da bu noktada gün yüzüne çıkmaktadır.
Öte yandan, yazıda Gazze’deki katliamın Suriye politikasına “yarar” olarak sunulması, AKP ve ittifakının ikiyüzlülüğünü gözler önüne sermektedir. Bu tutum, İsrail’in soykırımını örtülü biçimde meşrulaştırmak anlamına gelir ki, bu da iktidarın münafıklığını ifşa etmektedir.
Neticede; hem iktidarın hem de muhalefetin tutumu, devleti içeriden zayıflatmaya, hatta temellerini dinamitlemeye hizmet eden bir çizgiye kaymış görünmektedir. Bu durum, millet ve memleket adına son derece kaygı verici bir manzara ortaya koymaktadır.
Bu durum, millet ve memleket adına son derece kaygı verici bir manzara ortaya koymaktadır. Zira iktidar ile muhalefet arasındaki bu çıkar çatışmaları ve münafıkça tutumlar, devletin dirliğini sarsmakta, milletin devletine olan güven duygusunu zedelemekte ve ülkemizi adım adım uçuruma sürüklemektedir.
Artık Türkiye’nin, içerideki bozgunculara ve dışarıdaki planlayıcılara karşı yeniden toparlanması, bir istikamet bulması şarttır.
Bunun için, geçmişte istiklalimizi kurtaran ruhun bugünkü karşılığı olan yeni bir Kuvâ-yi Milliye şuuruna ihtiyaç vardır. Şahıslar değil, şuurlar öncülük etmelidir. Hak ve hakikat ekseninde kenetlenen bir DEVLET ve MİLLET iradesi bu cendereden çıkışın anahtarı olabilir.