TRUMP’IN KAZANMASI
VE
DÜNYADAKİ DEĞİŞİMİN HIZLANMASI
ABD seçimlerinin resmi olmayan sonuçları açıklanırken, Başkanlık için gereken delege sayısını aştığı duyurulan Trump, Florida’da bulunan yerleşkesine yakın kongre merkezinde bir zafer konuşması yapmıştı.
Konuşmasına destekçilerine teşekkür ederek başlayan Trump, “Bu, ülkemizde daha önce hiç görmediğimiz bir siyasi zaferdir. 47. Başkan seçilmem dolayısıyla Amerikan halkına teşekkür ediyorum. Ülkemizin iyileşmesine yardımcı olacağız. Sınırlarımızı güçlendireceğiz. Ülkemizle ilgili her şeyi düzelteceğiz. Bu gece bir nedenden ötürü tarih yazdık. Bu neden, kimsenin mümkün olduğunu düşünmediği engelleri aşmış olmamız oldu.” ifadelerini kullanmıştı.
Soylu’nun Heyecanı!
ABD’de Donald Trump’ın seçimi kazanması sonrası eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu dikkat çeken bir paylaşım yapmıştı. “Kamala Harris’in İsrail yanlısı olduğuna” dikkat çeken Soylu’nun; “ABD müesses nizamını kaybetti. Ve Gazze, ABD müesses nizamını da yendi” ifadeleri hayretle karşılanmıştı.
Soylu’nun 9 Haziran’da yaptığı “Gazze, Alman hükümetini yendi. Gazze, İngiliz hükümetini yendi. Gazze, Fransız hükümetini de yendi. Gazze, ABD hükümetini de yenecek” şeklindeki paylaşımını hatırlatarak: “ABD müesses nizamını kaybetti. Ve Gazze, ABD müesses nizamını da yendi” yorumunu aktarmıştı.
Kamala Harris, koyu İsrail yanlısıydı!
Hatırlanacağı üzere Trump’ın rakibi Kamala Harris, seçim çalışmaları süresince İsrail yanlısı bir tutum takınmış ve “Açık konuşayım, İsrail’in savunmasına ve kendini savunma kabiliyetine olan taahhüdüm sarsılmaz ve kesindir. Bu değişmeyecek” diyerek İsrail’e silah ambargosu uygulamayacağını vurgulamıştı.
Anlaşılan Süleyman Soylu, Milli Çözüm Dergilerinden etkilenerek, his ve heyecanlarını açığa vurmuşlardı.
Trump:
1- Daha önce, sızdırdığı gizli dosyalar, Siyonist yapının sırları mıydı?
2- Bu nedenle mi Trump mahkûm edilip bastırılmıştı?
3- Geçen dönem seçim sonucu Beyaz Saray’ı basmaları Derin Devlet’e isyan mıydı?
4- Bu kuşkularla mı, bu seçim sürecinde suikaste uğramıştı? Trump’ın: “Tanrı’nın beni korumasının bir sebebi vardı!” sözleri ABD Derin Devleti’ne bir mesaj mıydı?
5- Bu ihtimallerin hepsini Milli Çözüm aylar önce yazmıştı.
6- ABD’nin (Siyonist güdümlü) anket şirketlerinin tamamı seçim tahminlerinde yanılmışlardı.
Trump; “Ortadoğu’da, Asya’da ve Ukrayna’da, askeri savaştan ziyade ekonomik ve stratejik savaş başlatacağını” anlatmıştı. “ABD bir yerde barış ve uzlaşı arıyorsa, bunun karşılığı ekonomik çıkarları olmalıdır. Amerikan halkına harcanması gereken para, dünya jandarmalığı için harcanmamalıdır!” diyen Trump döneminde beklenmedik gelişmeler yaşanacaktı.
Donald Trump’tan: “Ortadoğu’yu Cehenneme Çevirdik!” İtirafı
2024 ABD seçimlerini Cumhuriyetçilerin adayı olarak kazanan Donald Trump, konuk olduğu bir programda ABD’nin Ortadoğu’daki politikalarına dair çarpıcı itiraflarda bulunmuşlardı. ABD’nin savaşlardan kaynaklanan borçlarının 36 trilyon dolara ulaştığını belirten Trump, bu savaşlardan ABD halkının hiçbir kazancı olmadığını vurgulamıştı. “Neler yaptığımızı biliyorsunuz” sözleriyle başlayan Trump, konuşmasının devamında, “Neredeyse tüm Ortadoğu’yu bombaladık ve orayı cehenneme çevirdik” diyerek ABD’nin yaptığı zulmü açıkça ortaya koymuşlardı…
Bu arada, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun yardımcısı “gizli bilgi sızdırma iddiasıyla” tutuklanmıştı. Bu verilerin yayımlanması, İsrailli rehinelerin iadesi için müzakereleri tehlikeye atabilir sayılmıştı. Soruşturma, İsrail istihbarat servislerinde gizli bilgilerin yabancı medyaya yasadışı olarak aktarıldığına dair şüphelerin ortaya çıkması üzerine başlatılmıştı.
Ardından Trump’ın gelmesiyle Deccal Netanyahu, Savunma Bakanı’nı görevden almıştı. Almanya’da ise hükümet ortağı ayrılmıştı.
Siyonist ve emperyalist merkezler, Türkiye’de; Erbakan’a zarar verecek, Onun yolunu kesecek, Onun davasına yönelebilecek kimseleri kandırıp kendisine çevirecek; Adil Düzen ve Milli Görüş projelerini küçümseyip kötüleyerek şüphe tohumları ekecek olan siyasileri, kanaat liderlerini, tarikat ve cemaat önderlerini, yazar-çizer ve fikir sahiplerini parlatmak, önünü açmak, reklâmını yapmak ve sahip çıkmak suretiyle onları kullanmak zorunda kalmışlardı. İşte Sn. Recep T. Erdoğan’ın ve yandaşlarının önü Erbakan’a hıyanet etmek karşılığı açılmıştı. Fetullah Gülen’e bu maksatla pohpohlanıp destek çıkılmıştı. İşte Murat Bardakçı da, bizim yıllardır yazıp aktardığımız bu gerçeği, şimdi ağzından kaçırmıştı.
Murat Bardakçı’nın Erbakan Zırvaları!
22.10.2024 EKOL TV PROGRAMI – Candaş Tolga IŞIK
“Erdoğan FETÖ Konusunda İşi Sıkı Tuttu, Murat Bardakçı FETÖ’yü Yorumluyor.”
Konuk: Murat Bardakçı
“Başından itibaren (ondan yani Fetullah’tan) hoşlanmadım. Tuhaf bir şeyler söylüyor, ağlayıp duran bir adam. Bir adam öyle her şeye niçin ağlasın bir şey söyleyecekse… Salya sümük ağlıyor adam… Fakat gene açık söyleyeyim: Ne kadar bu konulardan uzak, bilmeyen, cahil insan varsa ona hayrandı. Onun peşindeydiler. Ve o yıllarda ben ve benim rahmetli bir arkadaşım vardı, Gülçin Telci. Biz (Fetullah) aleyhinde bir şeyler yazmak istedik, (ama) yazamazdık. Çünkü kural şuydu: “Düşmanımın düşmanı benim dostumdur” zihniyeti vardı. Düşman kim: Necmettin Erbakan! Onun düşmanı olduğu için Fetullah’a dost(luk yapılmaktaydı.) Ancak bir iki kere ses getiren bazı haberler yaptım ben. Boş bir şey bulup gazetede, engelleyen bazı kişiler yurtdışındayken (aleyhinde bir şeyler yazdık…)”
Murat Bardakçı, “Şecaat arz ederken sirkatini söyleyen” yani kahramanlık taslarken yaptığı hırsızlığı anlatan ahmak misali; “Fetullah Gülen’in kim olduğunu anladıklarını” ama, “Düşmanımın düşmanı dostumdur” prensibi gereği, Erbakan’a karşı olduğu için, ses çıkarmadıklarını” açıklamıştı. Böylece gerçek ayarı da, amacı da ortaya çıkmıştı…
Evet Bay Murat Bardakçı… Son bir yılda tarafsız gözlemcilere göre 50 bini çocuk ve kadınlar olan yaklaşık 100 bin masum Filistinliyi katleden, önce Gazze’yi, şimdi Lübnan’ı yerle bir eden şu kuduz ve soysuz İsrailliler de Erbakan’ı hiç sevmiyorlardı… Bunca tahribat ve barbarlığına rağmen hâlâ İsrail’e arka çıkan ABD ve Haçlı AB ülkelerinin yönetici ve elit takımı da Erbakan’ı hiç sevmiyorlardı… Faizci ve kan emici haram sermaye baronları da, fuhuş ve kumar patronları da, uyuşturucu ve mazluma kan kusturucu mafya babaları da, Erbakan’dan hiç hoşlanmıyorlardı. Evet Mason Locaları, Fetullah gibi Papalık hizmetkârı din istismarcıları… Velhasıl tüm ayarsız, ahlâksız ve vicdansız takımı… Ve çok gizli Türkiye düşmanları da Erbakan’ı hiç sevmiyorlardı!…
Ama şuurlu mü’minler, onurlu vatanseverler, Hak ve hayır ehli kimseler, iz’an ve vicdan sahipleri… Ve yeryüzündeki milyarlarca ezilenler Erbakan’ı canu gönülden seviyorlardı ve hâlâ samimiyetle sevmeye ve aziz hatırasına sahip çıkıp saygı göstermeye devam ediyorlardı!
Milli Çözüm Dergisi:
“Bay Bardakçı!
Erkek Müslümanlarla ürkek münafıkların farkını görmek üzere… 15 Temmuz 2016’dan 5 sene önce, yani solcusu, sağcısı ve AKP gibi din istismarcısı herkesin Fetullah’a el bağladığı bir süreçte, yazılıp yayımlanan ‘Küresel Fesatçılık ve Fetullahçılık’ kitabımızı bulup okuyunuz… Ve bundan sonra Erbakan’dan bahsederken dikkatli ve edepli olunuz!” diye uyarmıştı.
Türkiye, BRICS yerine D-8’leri canlandırmalıydı!
Türkiye, BRICS üyesi yapılır mıydı?
Yıllardır devam eden Batı hâkimiyet sisteminden zarar gören, sömürülüp oyun dışına itilen ülkeler, bu düzen karşısında alternatif bir birliktelik kurmaya yoğunlaşmışlardı. Bu amaçla, önce Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’den oluşan 4 ülke, sonradan da Güney Afrika’nın katılımıyla 5 ülke olarak BRICS’i oluşturmuşlardı. Organizasyonun adı, bir araya gelen bu ülkelerin İngilizce baş harflerinden oluşan “BRICS” olarak tanınmaktaydı. BRICS’in, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, İran, Mısır ve Etiyopya’nın Ocak 2024 itibarıyla katılımıyla üye sayısı 10’a çıkmış ve davet edilen ülkelerle birlikte BRICS+ adıyla anılmaya başlanmıştı.
BRICS’e ilgi giderek artmıştı
BRICS, esas itibarıyla ekonomik ağırlıklı bir örgüt konumundaydı. Ancak ekonomik birlikteliğin ve gücün, siyasi alandaki etkilerinin de farkındaydı. Küçük ölçekli ülkeler de kendilerini etkileyen uluslararası sorunlarda etkili olmak çabasındaydı. Bu nedenle BRICS’le ilgilenen ülkelerin sayısı gittikçe artmaktaydı. Bunun sebebi, özellikle ABD ve onunla birlikte veya kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden Batılı ülkelerin demokrasi ve insanlık dışı davranışlarından zarar gören ülkelerin ona can simidi olarak bakmalarıydı. Ancak birlik, genişlemenin dengeli ve hazmedilebilir olmasını ön planda tutmakta, diğer taraftan işbirliğini de kabul edip sahip çıkmaktadır.
Türkiye’nin BRICS’e üyeliği bir macera mıydı?
Öncelikle Türkiye’nin BRICS’e üyeliğinin uygun olup olmadığı, sonra da mümkün olup olmadığı üzerinde durulmalı, karar vericiler de girişimlerini buna göre yapmalıdır. Türkiye bir NATO ülkesidir ve AB’ye adaydır. NATO’nun tüm siyasi ve askerî faaliyet ve organizasyonlarının içinde olup, kaidelere uygun olarak davranmaktadır. Kim ne derse desin ne yaparsa yapsın NATO içinde etkin, güçlü ve önemli bir konumdadır. Özellikle jeopolitik önemi tartışmasızdır.
Ancak, BRICS’in bir güvenlik örgütü olmadığı düşünüldüğünde Türkiye’nin üyeliği de yadırganmayacaktır. Nitekim NATO Genel Sekreteri de Türkiye’nin BRICS’le ilişkisinin bir egemenlik hakkı olduğunu söylemiş ve Türkiye’nin NATO içindeki önemini vurgulamıştır. Rusya tarafından da Türkiye’nin NATO üyesi olmasının, BRICS üyeliği önünde engel oluşturmadığı ifade edilmiştir. Ancak bu durumun sadece Türkiye’ye özel olduğu, hiçbir NATO ve Batı ülkesinin bunun içinde olmadığı düşünülmeli ve her an için bir sıkıntı yaratabileceği de hesaba katılmalıdır.
Diğer taraftan AB aday ülkesi olan Türkiye’nin 60 yıldır bu kapıda bekletildiği dikkate alındığında, başka bir ekonomik örgüt BRICS’e olan ilgisinin de normal olduğu açıktır. Ancak üye olmasa dahi, birçok AB kurumuyla ortak hareket ettiği ve ilişkisinin olduğu, Gümrük Birliği Anlaşması’nın bulunduğu, birçok AB ve kurumlarının kaidelerine de uymak zorunluluğunda olduğu da hesaba katılmalıdır. Türkiye’nin BRICS’e, tıkanan AB’ye katılım sürecini dikkate alarak ilgi gösterdiği, BRICS’i AB ve Gümrük Birliği Anlaşması’nın alternatifi olarak değil tamamlayıcısı olarak nitelendirdiği, diğer farklı uluslararası örgütlerle ilişkilerinde de ekonomik ve siyasi çıkarlarını gözeterek hareket ettiği de hatırda tutulmalıdır.
Diğer taraftan Erdoğan iktidarının; AB ve Avrupa-Atlantik kurumlarıyla ilişkilerinin milli çıkarlarımıza uygun şekilde yürümediği, uzun bir süre “değerli yalnızlık” olarak nitelendirdiği bir dış politik anlayışı içine girdiği, sonra bundan kurtulup, bir taraftan Batı, diğer taraftan da Doğu’yla al-ver ilişkisi kurarak denge politikası yürütmeye yöneldiği, BRICS’e de bu amaçla önem verdiği anlaşılmaktadır.
Ancak BRICS’in mevcut ve müstakbel üyelerinin, demokrasisi eksik veya hiç olmayan otoriter rejimlere sahip ülkelerden oluştuğu da dikkate alınmalıdır. Türkiye’nin özellikle Batı ve diğer bir kısım ülkeler tarafından demokrasisi eksik ve otoriter devletler arasında kabul edildiği, Türkiye’yle ilişkilerinde bunu göz önüne alarak hareket ettikleri ve hem Batı’nın hem de Doğu’nun, Türkiye’nin hassasiyetlerini istismar ederek fırsatçılık yapmaya çalıştığı/çalışacakları da akıldan çıkarılmamalıdır.
BRICS zirvesi ve sonuçları
Türkiye, 22-24 Ekim 2024 tarihleri arasında Kazan’da yapılan 16. BRICS zirvesine, davetli 36 ülkeyle birlikte en üst düzeyde katılmış, zirvede özellikle BRICS’in kurumsallaşmasının güçlenmesine önem verildiği anlaşılmıştır. Zirve’nin teması da “Adil küresel kalkınma ve güvenlik için çok taraflılığın güçlendirilmesi” olarak belirlenmiş, ekonomi/finans esas faaliyet alanıyken, kültürel iş birliğinin yanında siyasi, kısmen de güvenlik konularında ilerleme gayretinde olduğu ortaya çıkmıştır. Toplantı sonunda yayımlanan bildiriden, “daha adil ve demokratik bir dünya düzeni için çok taraflılığın güçlendirilmesi” temasının işlenerek, BM’nin özellikle BMGK’nın yapısı ve uluslararası adalet mekanizmasının adil olmayışını ve ekonomi/finansta belirli odakların etkisinin sorgulanarak yeni bir düzen kurmayı hedefledikleri tespitleri yapılmıştır.
Toplantıda; BRICS üye sayısının son bir yıl içinde iki katına çıktığı, yeni üyelerin uyum sürecinin henüz tamamlanmadığı, bu nedenle hâlihazırda yeni üye kabul edilmesinin gündemde olmadığı, ancak genişleme için bir yol haritasında anlaştıkları, ilk aşamada BRICS’e ortak üye olunmasının kararlaştırıldığı ve bunların da belirlendiği vurgulanmıştır. Bu kapsamda Türkiye’nin de üyelik için başvuruda bulunduğu ve diğer 12 ülkeyle birlikte “ortak üye” statüsünde birlik içinde yer aldığı anlaşılmıştır. Toplantıda Suudi Arabistan üye listelerinde görülmediğinden, bu ülkenin BRICS üyeliğinden çekilebileceği yorumları yapılmıştır.
Rusya ve Çin, BRICS’te başat rol oynamaktadır. Rusya’nın, maruz kaldığı yaptırımların örgüt üzerinden etkisiz duruma taşınacağını, Çin’in de böyle bir örgütün kendisine güç katacağını, her ikisinin de kendilerine başta silah olmak üzere geniş bir pazar imkânı yaratacağını düşündüğü anlaşılmaktadır.
BRICS örgütünün Türkiye’yi; NATO üyesi, AB aday ülkesi ve “Batı Çıpası”nda olmasını, bu özellikte başka bir üye/adayın bulunmamasını, alternatif politikalarla her iki yönde de hareket etmeye meyilli olmasını ve bu özellikleriyle kendilerine de çıkar sağlayabileceğini hesaplayarak, “Ortak Üyelikten” “Tam Üyeliğe”, hızlı genişlemeye karşı ülkelere rağmen alabileceği konuşulmaktadır.
Ancak Türkiye’nin modern, medeni ve demokratik bir ortamdan uzaklaşmadan veya dışlanmadan bunu yapıp yapamayacağını iyi hesaplamalıdır.[1]
İyi de Batılı veya Doğulu zalim güçlerden birisinin himayesini aramak zilleti yerine; şu AKP İktidarı ve sözde muhalefet kanadı, Erbakan Hoca’nın tarihi D-8 programlarına sahip çıkıp, izzetli Lider Ülke konumuna çıkmaya niye hiç yanaşmamaktalardı?
Bakınız Mustafa Kemal, 15 yılda tam 45 büyük fabrikayı Türkiye’ye kazandırmışken, Erdoğan İktidarı, çoğunu Rahmetli Erbakan Hoca’nın yaptığı stratejik önemdeki 100 kadar fabrika dahil, limanlar, Sümerbank gibi “KİT” kurumları, kâr eden devlet yatırımları tam 450 “Milli Müessese” arsa fiyatının altında, yabancı ortaklı yandaş firmalara satılmıştı.
Sn. Erdoğan, “Merkez Bankası rezervleri 158 milyar dolara çıktı!..” diye hava atmaktaydı. Zavallı vatandaş ise, “Oh, şükürler olsun, Merkez Bankamız para dolu!” diye sevinip durmaktaydı. Oysa Merkez Bankası’nın sadece %51’i devletin malıydı. Diğer hisselerinin kimlere ait olduğu açıklansa, en akıllılarımız bile küçük dillerini yutarlardı. Üstelik vatandaşın zannının tersine, bu 158 milyar dolar, TCMB’de bulunmamaktaydı. Çünkü MB altın ve döviz rezervleri “Muhabir Bankalar” olarak bilinen; ABD, İngiltere ve İsviçre gibi ülkelerin Merkez Bankalarında saklanıp kullanılmaktaydı. Güya bu bankalarda geçmiş alacaklara ve gelecek borçlara mahsuben ve garanti olarak SENET saklama hesaplarında tutulmaktaydı. Yani elin gâvuru, bizim paramızı, yüksek faizli borçla yine bize satmaktaydı. Dindar kahraman Erdoğan iktidarı ise Erbakan Hocamızın ifadesiyle, sadece “At yarışı spikerliği” ve rakam muhabirliği yapmaktaydı.
Milli Savunma Sanayinin Perde Arkası!
Bu arada Milli Savunma Sanayindeki bazı olumlu ve lüzumlu atılımlar elbette bizleri sevindirmekte ve gururlandırmaktaydı. Ancak;
• Hürjet’in motoru, Amerikan General Electric firmasından (F-404)…
• TUSAŞ Kaan Milli Muharip uçağımızın motoru; yine Amerikan General Electric firmasından (F-110)…
• ATAK Helikopterimizin motoru, Ukrayna’dan…
• Milli tankımız ALTAY’ın motoru, Fransa’dan…
• Hürkuş Eğitim uçağımızın motoru, Kanada’dan…
• Milli Hava Aracımız ANKA’nın ve Milli Gemimiz MİLGEM’in motoru yine yabancılardan…
Ve en çok övündükleri, ama Türk otomobili sayılamayacağı için 2021 yılında Münih, bu sene (2024’te) Paris Fuarlarına katılamayan TOGG’un motoru Almanya BOSCH firmasından alınırken, bizim hâlâ yeterli ve gerekli savunma hazırlığı yaptığımız iddiası boşunadır!
Rusya-Türkiye ilişkileri ve sorunlarımız:
1- Rusya, Akdeniz bölgesinde, Doğu Akdeniz de dahil olmak üzere nüfuz (etkinlik alanı) elde etmek istiyordu. Ancak Rusya bunu bölgedeki ülkeler ile iş birliği yapmadan koordine edemiyordu.
2- Rusya, Suriye örneğinde olduğu gibi; kendi vizyonuna, siyasi ve ekonomik yol haritasına uygun uluslararası siyasi bir ortak bulmak durumunda kalıyordu. Yine Suriye örneğinde olduğu gibi; silahlı ve politik Suriye muhalefeti üzerinde en kuvvetli etkiye sahip olan Türkiye ile birlikte çalışması gerekiyor; ama buna pek yanaşmıyordu.
3- Suriye örneğindeki gibi, Türkiye ile ilişki kurmaya çalışan Rusya aynı zamanda NATO’nun güney kanadını sarsıp etkisini azaltmaya çalışıyordu. Ve yine Libya’da da NATO üyesi Türkiye ile hareket etmek zorunda kalarak ve Avrupa’yı; karşısından, güney tarafından kuşatarak burada yerini sağlamlaştırmaya çalışıyordu.
4- Her ne kadar bir hava savunma sistemi (‘S-400’ler) Ankara tarafından satın alınsa, nükleer santral inşaatı projeleri bulunsa da, Rusya-Türkiye ilişkilerinin geleceği için Rusya üzerindeki ekonomik yaptırımlar, taraflar için endişe verici bir durum arz ediyordu.
5- Rusya’nın Halep’teki uluslararası yolların, özellikle de İdlib’teki M4 karayolunun mevcut statüsünü bozma ısrarı Türkiye’nin çıkarlarına zarar veriyordu. Zira olası bir saldırı sonrası Esad rejimi, Cilvegözü Sınır Kapısı’nın karşısındaki Moskova’nın güdümünde bulunan Bab El-Hawa kapısının Şam’a teslim edilmesi talebiyle masaya oturmak istiyordu.
6- Aynı çıkar çatışması Libya’da da geçerli sayılıyordu. Ekonomik, siyasi, askeri, stratejik olarak Libya-Sirte havzası meselesi, Moskova ile Ankara arasındaki en önemli çekişme noktalarından birini oluşturuyordu.
7- Türkiye’nin Akdeniz’de sondaja başlaması Karadeniz’de gaz bulması ve dahası da bulduklarını sisteme katmış olması aynı zamanda Ankara’nın enerji temini konusunda Rusya dışında Azerbaycan, Katar ve bazı Afrika ülkelerinden yeni gaz kaynakları aramaya yönelmesi şu an için sessiz bir gerginliğe yol açıyordu.
2021’de Moskova ile olan enerji anlaşmalarının süresinin bitecek olması Türkiye’nin elini güçlendiriyordu, ama iktidar bunu değerlendiremedi. Zira Rusya’nın Türkiye’ye yaptığı gaz ithalatı 1990’lı yıllardan sonra en düşük seviye olan 9 milyar metreküp ile %42’ye gerilemişti.
Yeni gaz ve petrol keşifleriyle beraber Ankara’nın Avrupa ülkelerine gaz dağıtım platformu olma çabası Rusya’yı oldukça rahatsız ediyordu. Zira rezervlerden petrol ya da doğal gaz çıkarılmasıyla beraber Ankara’nın Avrupa pazarında Moskova’ya gerçek bir rakip haline geleceğinden kuşku duyuluyordu. Ankara, Avrupa için enerji tedarikinde siyasi, ekonomik, maliyet vb. sebebiyle tercih sebebi olacağı düşünülüyordu.
Rusya’nın Doğu Akdeniz havzasındaki çatışmaya ilişkin tutumu, tamamen Türkiye’nin aleyhine işliyordu. Yine Türkiye’nin aleyhine olarak Rusya’nın, Güney Kıbrıs ve Fransa ile yakınlaşması dikkatlerden kaçmıyordu. Rusya’nın bu dosyadaki nihai tavrı, Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiye de yansıyordu.
8- Ankara’nın Rusya meselelerindeki tercihlerinde Suriye dosyasında, gerek kuzeybatı gerek kuzeydoğu Suriye’deki durumda, özellikle de Rusya’nın YPG/PKK varlığına karşı geliştireceği tutum ve tepki belirleyici rol oynayacaktı.
9- Türkiye-Rusya ilişkilerinde 2024 ABD seçimleri de belirleyici olacaktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile güya “iyi” ilişkileri olan Trump’ın yeniden seçilmesi Ankara’nın Moskova ve Washington ile olan ilişkilerini daha da netleştireceğe benziyordu.
10- Rusya’nın; Türkiye’nin Suriye’deki güvenlik kaygıları ve çıkarlarına yaklaşımı görünürde “sevimli” gözükse de ya da Türkiye’de bazı kesimler tarafından “müttefik” olarak gösterilmek istense de, aslında Rusya’nın, Türkiye’nin Suriye dosyasındaki rolüne karşı gösterdiği katı tavrı Moskova’nın davranışlarının Ankara için yeterli seviyede güvenilir olmadığını ortaya koyuyordu.
11- Maalesef Türkiye’nin dış politikasında aynı ABD gibi Rusya da Ankara’nın çıkarlarını tehdit ediyordu.[2]
Rus-Türk İlişkilerinde Ukrayna Kilit Konumundaydı!
Bu arada Türkiye’nin Ukrayna ile irtibatlarından Rusya rahatsızlık duyuyordu. Oysa Türkiye, her iki komşusu arasında iyi ilişkilerden ve adil bir barış sürecinden yanaydı, aktif arabuluculuk rolü oynamaktaydı ve doğrusunu yapıyordu. Ancak iktidarın ikili oynadığı kanaati Rusya’yı kuşkulandırıyordu.
Aslında Ukrayna’nın kendi topraklarında savaştığını ve ülkesini savunduklarını unutmamak gerekiyordu. Ukrayna bir ölüm kalım savaşı veriyordu. Aynı zamanda savaşın iç hatlarında, yani Rus kuvvetleriyle bizzat temas içinde savaşıyordu.
Ukrayna verdiği savaşın; bir bütün olarak Batı’nın, özellikle ABD’nin Rusya’ya ve bu yolla dünya düzeninin yapısını değiştirmeye çalışan Çin’e karşı savaşı olduğunu biliyordu. Ukrayna, Batı için çok önemli olduğunun farkındaydı; çünkü onun adına savaşıyordu, bu nedenle Batı’dan çok fazla sayıda silah talep ediyordu.
Ukrayna, Rus kuvvetlerine karşı yürüttüğü herhangi bir savunma savaşının, özellikle insani boyutta kendisi için kaybedilmiş bir savaş olduğunu da biliyordu. Ukrayna’daki her şehir savaşında Kiev, seçkin savaşçılarının çoğunu kaybediyordu. Ukrayna, Batı’nın kendisine destek arama konusundaki herhangi bir tereddüdünün ülkesinin çöküşü anlamına geldiğini biliyordu. Ancak bu kirli savaşı Siyonist merkezlerin kışkırttığını hâlâ fark etmiyordu.
ABD Kongresi’nde Cumhuriyetçiler lehine gerçekleşen değişiklikten ve Trump’ın seçilmesinden duyduğu endişe bundan kaynaklanıyordu. Ukrayna tüm cephelerde savaşamayacağını biliyor, dolayısıyla önemli cephelere odaklanıyordu. Aslında ister bu savaşta, ister 2014’te Rus ordusunun işgal ettiği tüm toprakları, özellikle Kırım’ı kurtarmanın mümkün olmadığını da biliyordu.
Öyleyse Ukrayna’nın zaferini belirleyecek formül nasıl olmalıydı?
Yani, Ukrayna ne zaman ve hangi askeri başarıdan sonra masaya oturacağını ve barışa ulaşacağını hesaplıyordu?
Putin’in nükleer silah kullanma tehdidini gerçekleştirmesi halinde üç muhtemel senaryo konuşuluyordu.
İlk senaryo, Rusya’nın; Ukrayna ve Avrupa’da elektronik sistemleri çökerten yüksek irtifa ‘elektromanyetik darbe’ patlaması yapmasıydı. Nükleer silahlar yüksek irtifada patlarsa, uzakta bulunan elektronik cihazları devre dışı bırakacak elektromanyetik darbeye neden olmaktaydı.
İkinci senaryo, düşük irtifalarda nükleer patlamalar yapmak ve on binlerce Ukraynalıyı öldürüp saf dışı bırakmaktı. Ancak bu komşu ülkelerdekileri etkilemeyecek şekilde yapılmalıydı.
Üçüncü senaryo ise, yüzeyde meydana gelecek bir nükleer patlama yaşanmasıydı. Bu patlama, radyoaktif maddelerin rüzgâr ve toz yoluyla çeşitli bölge ve ülkelere iletilmesiyle milyonlarca insanın ölümüne ve tüm altyapının tahrip edilmesine yol açacaktı.
ABD ve NATO’nun, Rusya’nın nükleer silah kullanmasına nasıl yanıt verebileceğine dair ise 4 ihtimal üzerinde duruluyordu:
1- Moskova dahil Rusya’ya misilleme bombardımanı yapılması ve 3. Dünya Savaşı’nın çıkması…
2- Sadece Ukrayna’daki tüm Rus birliklerine saldırmak suretiyle, Rusya’nın işgal ettiği bölgelerden çıkarılması…
3- Kırım’a yönelik sınırlı bir nükleer saldırı ile Rusya’nın hizaya sokulması…
4- Rusya Federasyonu’nun Karadeniz Filosuna saldırılıp etkisiz bırakılması…
Bütün bu senaryoların Türkiye’mizi de yakından etkileyeceği ve hatta savaşa dahil olmamızı tetikleyeceği hesaba katılarak davranmamız gerekiyordu. Çünkü ABD Başkanlığına Trump’ın seçilmesi yeni gelişmelere gebe görünüyordu… ABD’nin İsrail’e sınırsız ve şartsız desteğini kısıtlaması hatta kesmesi durumunda, Kuduz İsrail’in kolunun kanadının kesileceği ve işinin biteceği konuşuluyordu. ABD’de Siyonist Lobilerin zulüm ve mel’anetlerinin deşifre edilmesinin ise bu ülkede iç karışıklıklara yol açacağı yorumları yapılıyordu. Bu durumda dünyanın dengelerinin değişeceği ve Türkiye Merkezli yeni bir Medeniyet devriminin gerçekleşeceği umuluyordu… Ama önce Türkiye’de Milli Çözüm eksenli bir Milli Mutabakat iktidarının kurulması gerekiyordu.
Eğer fikren ve kalben gökleri gezip, dünyanın üzerinde duran kudret orduları meleklerin ışıklı çadırlarını fark etseydiniz; kaderin, göklerin Hâkimine bağlı olduğunu bilir, süper zalimleri güç sahibi, atomu ise kıyamet sebebi görmezdiniz.
Ve şayet, boşluk olarak gördüğünüz şu muhteşem göklerin, dünyadaki “Gizli İktidar”ını ve deruni imkânlarını bilseydiniz; kâinatın o eşsiz mimarına titreyerek secde eder, nefsinizden ve fani heveslerinizden geçerdiniz.
Kendilerini Allah’a, Allah’ı kendilerine dost edebilmiş kişiler için, âlemin bilinmezleri bilinmez değildir. Onlar dünyada görünseler de, göründükleri dünyadan çok, fikren ve ruhen âlem içindeki âlemlerde gezinmekte ve “Allah’ın yeryüzündeki halifesi” sıfatı ve sırrı ile hareket etmektedir!..
Şu barışa muhtaç kıtalar; Kuduz Netanyahu’ların, sahte adalet simsarı Bunak Biden’ın ve manyak Trump’ın veya Sosyalist görünümlü Putin’in ve İvan’ın birer arenasıdır. Devlet Başkanı sıfatlı nice kukla gladyatörlerin sırtında; Siyonist Şeytan kültür zırhının semerleri vardır.
Siyasi nutuklar okunurken Meclislerde ve Miting kürsülerinde; nice gafil sürülerin ellerinde silahın Oraklısı, kimi sefillerin elinde USA’lısı bulunmaktadır. Eğer parçalanmazsa bu Siyonist Emperyalizmin zırhı, durmayacak mazlumların kanı, çünkü CIA’lı, MOSSAD’lı ve KGB’li canilerin acıması ve vicdanları kalmamıştır!..
Oysa, düşmanın stratejisini, Siyonizm’in hilesini ve hedefini savaştan önce öğrenen bilge ve cesur bir Lider için zafer, bulutlarla kararan gökyüzünden beklenen yağmur kadar yakındır.
- A. Kuloğlu, Yeniçağ – 01 Kasım 2024
- m5dergi.com / 24 Eylül 2020

Siyonist ve emperyalist merkezler, Türkiye’de; Erbakan’a zarar verecek, Onun yolunu kesecek, Onun davasına yönelebilecek kimseleri kandırıp kendisine çevirecek; Adil Düzen ve Milli Görüş projelerini küçümseyip kötüleyerek şüphe tohumları ekecek olan siyasileri, kanaat liderlerini, tarikat ve cemaat önderlerini, yazar-çizer ve fikir sahiplerini parlatmak, önünü açmak, reklâmını yapmak ve sahip çıkmak suretiyle onları kullanmak zorunda kalmışlardır.
İşte Sn. Recep T. Erdoğan’ın ve yandaşlarının önü, Erbakan’a hıyanet etmek karşılığı açılmıştı. Fetullah Gülen’e bu maksatla pohpohlanıp destek çıkılmıştı.
Batılı veya Doğulu zalim güçlerden birisinin himayesini aramak zilleti yerine; şu AKP İktidarı ve sözde muhalefet kanadı, Erbakan Hoca’nın tarihi D-8 programlarına sahip çıkıp, izzetli Lider Ülke konumuna çıkmaya niye hiç yanaşmamaktalar?
Feto Taraflı olup Erbakan karşıtı olanlar kimlere hizmet ettiğini ne zaman anlayacaktır.
“Oysa, düşmanın stratejisini, Siyonizm’in hilesini ve hedefini savaştan önce öğrenen bilge ve cesur bir Lider için zafer, bulutlarla kararan gökyüzünden beklenen yağmur kadar yakındır.”
Evet artık zafer çok yakındı, kokusunu almakta idik, sadece komutanın ilan etmesi beklenmekte idi.
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
Allah’ın yardımı (ile zafer) ve fetih geldiği zaman (ki Allah’ın va’adi Hakk’tır.)
Ve (o güne kadar İslam’dan ve Kur’ani esaslardan kaçan) insanların dalga dalga Allah’ın dinine (ve adalet düzenine)girdiklerini gördüğün an (ne kutlu ve mutlu bir zamandır.)
(O halde) Hemen Rabbini hamd ile tesbih et (çünkü zafer Allah’tandır) ve O’ndan mağfiret dile (çünkü cihad ve itaat konusunda eksikleriniz vardır ve zaferi kendinizden bilme gafletinden Allah’a sığınmalıdır). Şüphesiz O, (pişmanlık ve istiğfarı çokça kabul buyuran)Tevvab olandır.
Nasr suresi
Öncelikle uluslararası dış politikayı bu kadar doğru gerçekçi bir şekilde irdelenmesi bakımından makale oldukça önem arzetmektedir. Bundan dolayı Muhterem Ahmet AKGÜL Hocamıza kaleme aldıkları bu makale için şükranlarımı arzediyorum…
Makalede geçen şu ifade dikkatimi çekti ve bir kere daha ümidimiz heyecanımız ve gücümüzü farkedebilmek nasip oldu:
…
Ancak, BRICS’in bir güvenlik örgütü olmadığı düşünüldüğünde Türkiye’nin üyeliği de yadırganmayacaktır. Nitekim NATO Genel Sekreteri de Türkiye’nin BRICS’le ilişkisinin bir egemenlik hakkı olduğunu söylemiş ve Türkiye’nin NATO içindeki önemini vurgulamıştır. Rusya tarafından da Türkiye’nin NATO üyesi olmasının, BRICS üyeliği önünde engel oluşturmadığı ifade edilmiştir. Ancak bu durumun sadece Türkiye’ye özel olduğu, hiçbir NATO ve Batı ülkesinin bunun içinde olmadığı düşünülmeli ve her an için bir sıkıntı yaratabileceği de hesaba katılmalıdır.
…
Buradan anladığımız sonuç : Aziz Erbakan Hocamızın yıllardır özellikle TSK’mızı güçlendirme zalim güçlerin karşısında caydırıcı kuvvete sahip olması bakımından önem arzettiği ve gelişmiş olan ülkelerin en azından onların gücüyle eşit hatta onların gücünün önüne geçmesi bakımında en büyük çözüm ; TEKNOLOJİ İLE mümkün olacağının gerçeğiyle , zalimlerin hazırlıkları ve gücünün silahının bombasının atomunun nükleerinin etkisiz kılınabilmesi bakımından Aziz Erbakan Hocamız öncülüğünde bir hazırlık yapıldığından şuan TÜRKİYEMİZ EGEMEN BİR GÜÇ olduğu gerçeği yattığını anlıyoruz bu makaledeki paragraftan… Mecbur kalıyorlar … Türkiye hem NATO hem BRICS de tabiri caizse kontrolü elinde bulundurma imkanı bulunuyor… Ancak üstte paylaştığım paragrafın son satırında bu durumun sadece Türkiye’ye özel olduğu ve sıkıntı oluşturabileceği yönündeki öngörüler de elbette hesaba katılması gerektiği hatırlatmaları da dikkate alınarak hareket edilmesi yönünde ikazlarıda unutmamak gerektiği…
Yine makalede şu sözlerle hatırlatılan:
Siyasi nutuklar okunurken Meclislerde ve Miting kürsülerinde; nice gafil sürülerin ellerinde silahın Oraklısı, kimi sefillerin elinde USA’lısı bulunmaktadır. Eğer parçalanmazsa bu Siyonist Emperyalizmin zırhı, durmayacak mazlumların kanı, çünkü CIA’lı, MOSSAD’lı ve KGB’li canilerin acıması ve vicdanları kalmamıştır!..
hakikatlerin bir gereği olarak yapılan ve bu konuda hiç bir şahsın ve hareketin destek vermediği düşünemediği bu yıllar evveli Erbakan Hocanın da vurguladığı ” şartlar olgunlaştığında kullanılmak üzere kahraman ve şanlı Türk Silahlı Kuvvetlerimize bu teknolojileri yaptık ve teslim ettik ” hatırlatmaları gereği ve bunlarında noktasal kullanımı Milli Çözüm Sırrı olduğu ERBAKAN’IN ÜSTÜN SAVAŞ TEKNOLOJİLERİ HAZIRLIKLARI
vesilesiyle Türkiye’nin ve insanlığın kurtuluşu Milli Çözüm’e inanmış bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması , Milli Çözüm’e inamış bir hükümetin kurulması ve yeni bir devrin başlamasıyla mümkün olacağı gerçeğinden hareketle her daim duamız : YARABBİ NURUNU VE VA’DİNİ TAMAMLA SİYONİZMİ YIKIP ADİL DÜZEN’İ HAKİM EYLE MİLLİ ÇÖZÜM’Ü HİZMETKAR EYLE diye rabbimize niyaz ediyor yalvarıyoruz…
Trump kazanınca nedense yine en çok sevinenler Turp Bıçaklayanlar ve klozetlere kola dökenler oldu.
Oysa, düşmanın stratejisini, Siyonizm’in hilesini ve hedefini savaştan önce öğrenen bilge ve cesur bir Lider için zafer, bulutlarla kararan gökyüzünden beklenen yağmur kadar yakındır.
Âl-i İmran 54
Onlar (Yahudilerden inanmayanlar, Hz. İsa’yı öldürmek üzere) bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık onlara) bir düzen kurdu (ve şeytani oyunlarını bozdu). Allah, düzen kurucuların (ve tuzak hazırlayanların) en hayırlısıdır.
https://www.mealikerim.com/3/ali-imran/54
“Eğer fikren ve kalben gökleri gezip, dünyanın üzerinde duran kudret orduları meleklerin ışıklı çadırlarını fark etseydiniz; kaderin, göklerin Hâkimine bağlı olduğunu bilir, süper zalimleri güç sahibi, atomu ise kıyamet sebebi görmezdiniz.
Ve şayet, boşluk olarak gördüğünüz şu muhteşem göklerin, dünyadaki “Gizli İktidar”ını ve deruni imkânlarını bilseydiniz; kâinatın o eşsiz mimarına titreyerek secde eder, nefsinizden ve fani heveslerinizden geçerdiniz.
Kendilerini Allah’a, Allah’ı kendilerine dost edebilmiş kişiler için, âlemin bilinmezleri bilinmez değildir. Onlar dünyada görünseler de, göründükleri dünyadan çok, fikren ve ruhen âlem içindeki âlemlerde gezinmekte ve “Allah’ın yeryüzündeki halifesi” sıfatı ve sırrı ile hareket etmektedir!..
Şu barışa muhtaç kıtalar, Kuduz Netanyahu’ların sahte adalet simsarı Bunak Biden’ın ve manyak Trump’ın veya Sosyalist görünümlü Putin’in ve İvan’ın birer arenasıdır. Devlet Başkanı sıfatlı nice kukla gladyatörlerin sırtında; Siyonist Şeytan kültür zırhının semerleri vardır.
Siyasi nutuklar okunurken Meclislerde ve Miting kürsülerinde; nice gafil sürülerin ellerinde silahın Oraklısı, kimi sefillerin elinde USA’lısı bulunmaktadır. Eğer parçalanmazsa bu Siyonist Emperyalizmin zırhı, durmayacak mazlumların kanı, çünkü CIA’lı, MOSSAD’lı ve KGB’li canilerin acıması ve vicdanları kalmamıştır!..
Oysa, düşmanın stratejisini, Siyonizm’in hilesini ve hedefini savaştan önce öğrenen bilge ve cesur bir Lider için zafer, bulutlarla kararan gökyüzünden beklenen yağmur kadar yakındır.”
Oysa, düşmanın stratejisini, Siyonizm’in hilesini ve hedefini savaştan önce öğrenen bilge ve cesur bir Lider için zafer, bulutlarla kararan gökyüzünden beklenen yağmur kadar yakındır.
ALLAH, KİMİN ELİYLE KİMLERİ YIKACAĞINI, KİMLERİN İŞİNİ KİMLERİN ELİYLE BOZACAĞINI EN İYİ BİLİR
ABD Başkanlığına Trump’ın seçilmesi yeni gelişmelere gebe görünüyordu… ABD’nin İsrail’e sınırsız ve şartsız desteğini kısıtlaması hatta kesmesi durumunda, Kuduz İsrail’in kolunun kanadının kesileceği ve işinin biteceği konuşuluyordu. ABD’de Siyonist Lobilerin zulüm ve mel’anetlerinin deşifre edilmesinin ise bu ülkede iç karışıklıklara yol açacağı yorumları yapılıyordu.
Bu durumda dünyanın dengelerinin değişeceği ve Türkiye Merkezli yeni bir Medeniyet devriminin gerçekleşeceği umuluyordu…
Ama önce Türkiye’de Milli Çözüm eksenli bir Milli Mutabakat iktidarının kurulması gerekiyordu.
Saf 8
Onlar, Allah’ın nurunu ağızlarıyla (kuru laf kalabalığıyla) söndürmek istemektedirler. Oysa Allah, Kendi nurunu tamama (başarıya) eriştirecektir; kâfirler hoş görmese (ve engellese) bile (Kur’an’ın Adil Düzenini yerleştirip yürütecektir).
https://www.mealikerim.com/61/saf/8
Saf 9
O (Allah) ki, (elbette) Elçisini hidayet ve Hakk Din üzere gönderendir; öyle ki onu (Hakk Din olan İslam’ı) bütün dinlere (ve bâtıl düzenlere) karşı üstün ve galip getirecektir; (hatta) müşrikler hoş görmese (ve karşı gelse) bile (Allah bunu gerçekleştirecektir).
https://www.mealikerim.com/61/saf/9
Saf 13
Ve (cihad ehli için; dünyada iken de beklediğiniz ve) seveceğiniz bir başka (nimet) daha var: Allah’tan ‘yardım ve zafer (nusret erişecek)‘ ve yakın bir fetih (mutlaka gelecektir. Gerçek mücahit) mü’minleri müjdele (ki sadece onlar tarafından, va’ad edilen bu mutlu ve kutlu netice beklenmektedir).
https://www.mealikerim.com/61/saf/13
Kendilerini Allah’a, Allah’ı kendilerine dost edebilmiş kişiler için, âlemin bilinmezleri bilinmez değildir. Onlar dünyada görünseler de, göründükleri dünyadan çok, fikren ve ruhen âlem içindeki âlemlerde gezinmekte ve “Allah’ın yeryüzündeki halifesi” sıfatı ve sırrı ile hareket etmektedir!..
Oysa, düşmanın stratejisini, Siyonizm’in hilesini ve hedefini savaştan önce öğrenen bilge ve cesur bir Lider için zafer, bulutlarla kararan gökyüzünden beklenen yağmur kadar yakındır.
“Onlar (Yahudilerden inanmayanlar, Hz. İsa’yı öldürmek üzere) bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık onlara) bir düzen kurdu (ve şeytani oyunlarını bozdu). Allah, düzen kurucuların (ve tuzak hazırlayanların) en hayırlısıdır.” Âl-i İmran 54
ABD, TERBİYE EDİLMEMİŞ BİR AYGIRDIR.
ABD, KAĞIT GİBİ PARÇALANACAKTIR!
Prof.Dr. NECMETTİN ERBAKAN
ABD, Büyük İsrail’in kurulması uğruna 36 trilyon dolar borca girmiştir. Siyonist Emperyalistlerin; dolar, faiz, sömürge ve silah satışı üzerine kurdukları düzen çıkmaza girmiş olup, sona ermiş olan tek kutuplu dünya düzenini yeniden dizayn etmek istemektedirler.
MİLLİ ÇÖZÜM aylar öncesinden defaatle; “ABD’yi Bunak Biden’ın veya Manyak Trump’ın yönettiğini zannetmek, aptallıktır.” vurgulamıştır.
Siyonistlerin hesabının;
Kontrol edilmesi daha zor olan ve tarihte ilk defa mahkum edilen ABD Başkanı Manyak Trump yerine, yönetilmesi daha kolay olan Bunak Biden’ı tercih ettiklerini ancak Trump’ın suikast anında başına sağ tarafa çevirmesiyle rüzgarın tersine döndüğünü yazmıştı.
Trump her ne kadar Siyonist güdümlü olsa da, kendisini mahkum eden ve suikast düzenleyen Siyonistlerden intikam almak istediği açıktı. Ancak Trump’ın bugün yaptığı açıklama, makalede altı çizildiği üzere Siyonist uşaklarına neden güvenilmemesi gerektiğinin kanıtıdıydı.
Donald Trump’tan Hamas’a:
“Eğer ben göreve gelene kadar rehineleri serbest bırakmazsanız Orta Doğu’da cehennemi yaşatacağız ve daha önce hiç görmediğiniz kadar sert bir şekilde vuracağız”
Trump’ın açıklamaları nasıl okunmalıydı? Siyonistlerin öfkesinin nedeni; Gazze’yi bir gecede işgal etme planları, Erbakan Hocamızın kuruculuğunda öncülük ettiği Hamas tarafından 7 Ekim Operasyonuyla devre dışı bırakılması ve Siyonizmin gerçek yüzünün bütün dünyaya tanıtılması olduğu aşikardı.
Dizleri titremekte olanlar; Erbakan Hocamıza ihanet karşılığında koltuğa oturanlar ve yandaşları sanılmasındı, bu işbirlikçilerin yularlarını ellerinde tutan Siyonist odaklarda MİLLİ ÇÖZÜM zihniyetinin karşısında telaşlı bir şekilde çare aramaktaydı!
TÜRKİYE – RUSYA GERGİNLİĞİNİN TEKRAR ATEŞLENMESİ
Rusya – Ukrayna Savaşı ve İran’ın aldığı darbeler sonrasında, müttefiklerinin başı belada olan Esad Rejimi zayıflamıştı.
Kısa süre öncesinde, Erdoğan İktidarı, Esad’a yeşil ışık yakmış ardından Suriye’li muhalifler Türk Bayrağına saldırmıştı.
Esad’ın, Erdoğan İktidarına olan güvensizliği ve Erdoğan İktidarının beceriksizliği nedeniyle ortak bir noktada buluşulamamış hemen ardından hızlı ve ilginç gelişmeler ortaya çıkmıştı.
Peki Esad, Erdoğan iktidarına neden güvenmemekteydi?
2011’de Suriye iç savaşı çıkmadan hemen öncesinde, Erdoğan ve Esad ailecek tatil yapmıştı. Ardından ise ABD’den gelen bir açıklama ile Erdoğan, Esad Rejiminin devrilmesi için elinden geleni yapmıştı.
Suriye’de ki huzur, Siyonistlerin BOP planının devreye sokulmasıyla hâlâ akan ve durmak bilmeyen masum kanına bırakmıştı.
Esad’a zalim diyen Erdoğan iktidarının, İsrail ile hâlâ ticaret yapması, ABD’yi müttefik sayması ve yıllardır AB’nin kapısında koşması ise ikiyüzlülüğün daniskasıydı…
HTŞ öncülüğünde ki muhalif grupların, Esad Rejimine saldırma zamanı ve yaşanılan gelişmeler, mide bulandırıcıydı..
– 13 yıldır görüşmeyi reddeden Esad ve Erdoğan iktidarının yakınlaşmaya başladığı bir süreçte..
– Hizbullah ve İsrail’in, 2 aylık geçici ateşkes imzalamasının hemen ardından.
– Trump’ın görevi devralmasının arefesinde yaşanılan gelişmelerin ardından, Ukrayna’yı Siyonist hesaplara yem eden Yahudi Zelenski’nin açıklamaları dikkat çekmekteydi.
“Savaşı sona erdirmek için Rusya’ya toprak vermeye hazırız.” mesajı hangi anlamı taşımaktaydı?
BOP PROJESİNİN SON AYAĞI, KÜRDİSTAN TUZAĞI
Hamas’ın Türkiye’yi de savunduğunu ilk açıklayan Milli Çözüm olmuştu. Ardından ise İsrail ile ticareti hâlâ koparmayan iktidarın bu açıklamayı yapması ise tamamen münafıklığını gizleme amaçlıydı çünkü İsrail ile ticareti protesto eden duyarlı vatandaşlarımıza dâhi katlanamamakta ve hapise atmaktaydı…
BOP Projesiyle; Suriye, Irak, İran ve Türkiye’den toprak alarak İsrail’e bağlı bir Kürdistan kurdurmak isteyen Siyonistler Lübnan, Filistin ve Akdeniz’in zenginliklerini de sömürerek Büyük İsrail’i kurmak ve güvenliğini sağlamak istemekteydi. Bunun için;
Bunun için Rusya – Ukrayna Savaşını çıkarmıştı.
Filistin’de ise hesabı tutmamış ve Mücahidlerin onurlu direnişiyle, bütün dünyaya rezil olmuşlardı.
Güney Lübnan’da istediğini alamamış, yorulmuş ve yıpranmıştı. Tam bu sırada ne hikmetse, Hizbullah ile ateşkes imzalamıştı.
İran ile danışıklı dövüş yapmakta olup, Haçlı Birliğini, savaşın içine çekmeye çalışmaktaydı.
Ancak, tabiki asıl hedef Türkiye olmaktaydı. Amik Ovasında bulunan Suriye’nin karışması, Irak Kürdistan’ından sonra Suriye Kürdistan’ının kurulması, Türkiye’de yaşanılacak ayaklanmayla birlikte ülkemizin Güney Doğu’sunda ki 26 şehrimizi Anayasa değişikliğiyle Kürdistan’a katılması ana hedef olmaktaydı. Kendilerince haklılardı çünkü Türklerle savaşmak dünyanın en büyük riskini taşımaktaydı.
Bu hedef için ise BOP Projesine hizmet ettiğini açıkça ifade eden iktidardan daha iyisini bulamazdı.
Öcalan’ı meclise çağıran diğer yandan ise pkk’lılara seçilme hakkı tanıyıp kayyım atayan ve Güney Doğu’yu karıştıran da İktidar ve ortağıydı.
OSMANLI HAYALİNDEN, SEVR TUZAĞINA
Daha önceki açılım sürecinin bedelini ülkece en ağır şekilde ödemiştik. Siyonistler, İşbirlikçiler eliyle yeni bir çözüm süreci ve Anayasa değişikliği ile ülkemiz eyaletlere bölünmek istemektedirler.
Suriye’de Esad ve müttefiklerine karşı ani bir saldırıya geçen HTŞ eski adıyla El-Nusra kimin güdümündedir?
El-Nusra lideri, Suriye’nin IŞİD liderliğinden El-Kaide’nin güdümüne giren şimdilerde ise El-Kaidele ile alakam kalmadı diyen ABD ve İsrail’in kullandığı hatta Erdoğan’ın sahip çıktığı ancak Terör Örgütü kabul edilen örgüt. Hatta Türkiye’nin desteklediği SMO güçlerine saldıran ve Afrin’e giren, TSK’nın müdahalesiyle geri çekilen muhalif bir örgüt.
Türkiye Devleti, terör örgütlerine nasıl güvenebilir? Sürekli birbiri ile çatışan muhalifler, kazandığı toprakları YPG’ye devretmeyeceğinin garantisi var mı?
Ayrıca ABD ve İsrail’in çıkarlarına hizmet eden bir örgütü, sırf Esad’a had bildirmek için desteklemek, cephe kapatmak varken Rusya ile karşı karşıya gelmek hangi Devlet Aklına sığar? Üstelik binlerce masum sivilin kanı alacak, ülkemize yeni bir göç dalgasının başlamayacağının garantisini kim verebilir? Gibi onlarca sorunun cevabını aramak varken;
Yandaş medya yazar ve trollerin Osmanlı geliyor nidaları ile 82,83,84 plakaları yazmaya başlaması tam bir sahtekârlıktı..Suriye’de devlet otoritesinin kalmaması, tamamiyle terör örgütlerinin ve ajanlarının eline geçmesi, Suriye Kürdistan’ının kurulması gibi sinsi planlar varken Cumhur İttifakının ve yandaşlarının bu kaos ortamından faydalanıp Anayasamızı değiştirmek için din, vatan, millet istismarı yapmaya başlamadıkları ortadadır. Halkımızın artık uyanması lazımdır. Rusların 34 askerimizi kalleşce şehit ettiği unutulmamalıdır. Parsel parsel satılan vatanımız, fiilen bizden koparılmaya çalışılmaktadır ve artık bıçak kemiğe dayanmıştır.
TUZAK KURANLARIN EN HAYILRISI ALLAH’TIR!
Ülkemizin etrafı ateş çemberi olmuş yanmaktadır içinde bulunduğumuz durum,
19 Mayıs’tan bile daha kritik bir hal almıştır.
Vatanımızın kurtuluşu, tarihte hep olduğu gibi kutlu bir liderin öncülüğünde gerçekleşmek zorundadır.
Mevcut İktidar, siyasiler, kadrolar, oluşumlar ve kurumlarla mevcut durumdan kurtulamayacağımız ortadadır.
Tek çare Siyonistlerin sinsi planlarını bozmak, iç karışılık ve ayaklanmanın önüme geçmek ve bizimle yüzmeşmek yerine piyonlarla yıkmak isteyenlerle hesaplaşmaktır.
Türkiye’mizin yeni bir Kuva-i Milliye ruhuyla küllerinden doğması, Siyonistlerin korktuğu Erbakan Teknolojileri ile yüzleşmesi, Milli TSK’nın düğününe gelmesi için Milli Çözüm iktidarının acilen kurulması lazımdır!
Devletimizin, kimsenin toprağında gözü yoktur. Atatürk’ün büyük çaba gösterdiği Musul ve Kerkük’ün hangi hıyanetler sonucu alınamadığı ortadadır.
ERBAKAN HOCAMIZ; İsrail denen çıban başını deşecek, Siyonizm’in alt ve üst çenesi olan Kapitalizmin ve Komünizmim birleşerek Ordumuza saldırma ihtimaline karşı bütün dünyayı hizaya sokup, D-8 İslam Birliğini aktif hale getirecek, Adil Düzeni kuracak ve yürütecek olan teknolojik silahları emin kadrolara bırakmıştır.
Ve “bulutlar dağıldığında bütün dünya Erbakan Mührünü görecektir!”
Üstad AHMET AKGÜL
Bütün bu senaryoların Türkiye’mizi de yakından etkileyeceği ve hatta savaşa dahil olmamızı tetikleyeceği hesaba katılarak davranmamız gerekiyordu. Çünkü ABD Başkanlığına Trump’ın seçilmesi yeni gelişmelere gebe görünüyordu… ABD’nin İsrail’e sınırsız ve şartsız desteğini kısıtlaması hatta kesmesi durumunda, Kuduz İsrail’in kolunun kanadının kesileceği ve işinin biteceği konuşuluyordu. ABD’de Siyonist Lobilerin zulüm ve mel’anetlerinin deşifre edilmesinin ise bu ülkede iç karışıklıklara yol açacağı yorumları yapılıyordu. Bu durumda dünyanın dengelerinin değişeceği ve Türkiye Merkezli yeni bir Medeniyet devriminin gerçekleşeceği umuluyordu… Ama önce Türkiye’de Milli Çözüm eksenli bir Milli Mutabakat iktidarının kurulması gerekiyordu.
Erbakan Hoca’mızın: “Siyonizm’i bir timsaha benzetirseniz, bunun alt çenesi komünizm(Rusya), üst çenesi kapitalizmdir(Abd). Bu iki çenenin sürekli açılıp kapanmaları ve çarpışmaları, zannedildiği gibi düşmanlıklarından değil; dişleri arasına giren avlarını parçalamak ve gövdeyi Siyonizm’i (İsrail’i) beslemek içindir!” tespiti kadar mükemmel bir tanım hâlâ yapılamamıştır…