128 MİLYAR DOLAR ÇAR ÇUR OLURKEN
HÂLÂ DİNDARLIK DAVULU ÇALANLAR!
128 milyar doların akıbeti için TBMM’de genel görüşme talebinde bulunmuşlardı!
Bir grup Milletvekili Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’ndaki (TCMB) 128 milyar doların hangi yöntemlerle kimlere satıldığı, döviz rezervleriyle ilgili meydana gelen sorunların perde arkası ve “128 milyar dolar nerede?” afişlerinin neden yasaklandığı? konularının değerlendirilmesi için TBMM’de genel görüşme önergesi hazırlamıştı.
TBMM Başkanlığı’na sunulan önergenin gerekçesinde, 128 milyar dolarlık rezervle ilgili kamuoyuna sağlıklı bir açıklama yapılmadığı vurgulanmıştı. Bu önergenin gerekçe kısmında şunlar sıralanmıştı:
“Merkez Bankası’nın kamuoyuna açıkladığı veriler bankanın brüt olarak 90 milyar doların altında bulunan brüt döviz ve altın rezervine karşılık, yurt içine ve yurt dışına swap borçlarıyla birlikte toplam 150 milyar dolarlık bir döviz ve altın borcu saptanmıştır. Dolayısıyla Merkez Bankası’nın 60 milyar dolar civarında bir döviz açığı bulunmaktadır. Oysa çok değil daha 2017 yılı sonunda Merkez Bankası’nın 35 milyar, 2018 yılı sonunda 28 milyar, 2019 yılı sonunda 19 milyar dolar döviz fazlası bulunuyordu. Merkez Bankası, son yıllarda bu döviz fazlasını erittiği gibi 60 milyar dolarlık döviz açığı oluşturmuş durumdadır. Aynı dönemde Merkez Bankası’na, reeskont kredisi, borçlanma ve benzeri yollarla gelen döviz ve altınlarla, bilinen yollardan çıkan dövizi karşılaştırdığımızda ortaya 128 milyar dolarlık açıklanamayan bir kayıp çıkmaktadır. Bu paranın nereye gittiğini sormak bir yurttaşlık görevi olmaktadır.”
“Merkez Bankası’nın bu konuyla ilgili olarak aylardır resmi bir açıklama yapmamış olması manidardır.” denilen açıklamada: “Bazı Belediyelerin çeşitli il ve ilçelerde bilboardlara astığı ‘128 milyar dolar nerede?’ pankartları için ‘Cumhurbaşkanı’na hakaret’ edildiği gerekçesiyle Cumhuriyet savcılıkları tarafından re’sen soruşturmalar açılmaktadır. Bir siyasi partinin ülkenin kaynaklarının nerelere harcandığını sorması Anayasal hakkı olduğu gibi, bu sorulara da bugünkü sistemde ‘yürütmenin başı’ olması nedeniyle Cumhurbaşkanı’nın cevap vermesi lazımdır. Cumhuriyet savcılarının, Anayasal bir hakkı ‘Cumhurbaşkanı’na hakaret’ diyerek engellemesi Anayasal bir suçtur.” ifadeleri yer almıştı.
Aylar sonra Yeni MB Başkanı Şahap Kavcıoğlu, 128 milyar doların “Akıbeti”ni şöyle açıklamıştı!
Merkez Bankası’nın 128 milyar dolarlık rezervinin “akıbeti” kamuoyunu meşgul ederken, Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu tarafından aylar sonra konuyla ilgili açıklama yapılmış ve herkesi şaşırtmıştı! Şubat 2017’de Hazine Müsteşarlığı ile protokol imzaladıklarını bildiren Kavcıoğlu: “Protokolle sağlıksız fiyat oluşumunun engellenmesine, döviz piyasalarındaki arz-talep dengesine ve likidite tesisine katkıda bulunuldu. Ortada kaybolmuş bir varlıktan bahsetmek mümkün değildir” ifadelerini kullanmıştı.
“Anılan platformlarda piyasa dinamiklerinden bağımsız, piyasa dışı fiyatlardan belirli taraflar seçilerek işlem yapılmasının mümkün olmadığı açıktır. Bilanço varlık yükümlülük denkliği açısından bakıldığında, ortada kaybolmuş bir varlıktan bahsetmek mümkün değildir. TCMB görev ve sorumluluk alanlarındaki bilgi ve verileri uluslararası standartlar dahilinde şeffaf bir şekilde kamuoyuyla paylaşmaktadır” diyen MB Başkanı herhalde ne söylediğinin farkındaydı… Bunları anlayan ve tatmin olan birileri varsa, lütfen bize de açıklasındı!..
Önceki Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ın 128 milyar dolarlık rezervin “akıbeti”ni araştırdığı için görevden alındığı iddiaları kamuoyunu meşgul ederken, Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun 128 milyar doların “akıbetine” ilişkin açıklamaları kafaları daha da karıştırmıştı. Şahap Kavcıoğlu, 128 milyar dolar tutarındaki rezervin akıbetine ilişkin iddiaları yanıtlarken döviz alım-satımlarının koordinasyon içerisinde yapılabilmesi için Merkez Bankası olarak Şubat 2017’de Hazine Müsteşarlığı ile protokol imzaladıklarını hatırlatıp: “Protokolle sağlıksız fiyat oluşumunun engellenmesine, döviz piyasalarındaki arz-talep dengesine ve likidite tesisine katkıda bulunuldu” diyen Kavcıoğlu, “Söz konusu döviz işlemleri, işlem platformları üzerinden o günkü piyasa koşulları ve fiyatları çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Herhangi bir kesime, banka veya firmaya ayrıcalıklı döviz işlemi gerçekleştirilmesi söz konusu değildir” ifadelerini kullanmıştı.
Eksi rezerv (ve Merkez Bankası!)
Geçen senenin, yani 2020 yılının ekonomide en çok konuşulan ve tartışılan konu başlığı özellikle Merkez Bankası rezervleri meselesi olmaktaydı. Bu konuda yöneltilen eleştirilerin temelinde Merkez Bankası’nın net rezervlerinin Swap anlaşmaları çıkarıldığında eksi seviyelere inmiş olmasıydı. Rezervlerinin eksi 45 milyar dolar olduğu ve bunun hangi mantıkla, hangi gerekçeyle, hangi akli önermelere dayanarak yapılabildiği soruları sorulmuş, bu yönde eleştiriler yapılmıştı. Siyasi iktidar ise ısrarla bu iddiayı, daha doğrusu Merkez Bankası bilançosunda yer alan bu realiteyi reddetme yoluna sapmıştı. Hatta zaman zaman her zamanki münakaşacı ve polemikçi üslubuyla meseleyi bağlamından koparan tarzda cevaplara sığınmıştı.
Halbuki açıklanan verilerden yapılan hesaplar, bu eksi rezerv gerçeğini doğrulamaktaydı. Nitekim, Cumhurbaşkanı’nın, eski Hazine ve Maliye Bakanı’na destek çıkan açıklamaları arasında bu konuyu da teyit etmek zorunda kalmıştı. Yani, “eksi rezervi” dile getiren ve bu konuda hükümeti eleştirdiği için her türlü hakarete maruz kalan muhalefetin iddiaları doğrulanmış olmaktaydı. Sn. Erdoğan, “Bir süredir maruz kaldığımız ekonomik tuzaklarla mücadele ederken, salgın bahanesiyle yeni bir finansal dalgalanma oluşturmak isteyenlere, elimizdeki tüm araçları kullanarak fırsat vermedik. Dövizlerin önemli bir bölümü işte bu mücadelede kullanılmıştır. Bu sayede, kuru ve faizi çok yükseklere taşıyarak toplumsal kargaşa peşinde olanların oyunlarını da bozduk” açıklamasında bulunmuşlardı.
Merkez Bankası’nın 128 milyar dolarlık döviz rezervinin 1,5 yıllık bir süreçte harcanarak rezervlerin “eksiye” düşmesi, sanki çok normal bir halmiş gibi takdime çalışılmıştı. Rezervlerin, “döviz kurunu baskılamak” için harcandığı iddiası, aslında “finansal dalgalanma”ya karşı harcandığı ifadesiyle de teyit edilmiş durumdaydı. Oysa döviz kurunun yukarı yönlü hareketi, Türkiye’de her daim bir “kriz alameti” olarak görüldüğünden ve yüksek kura bakan vatandaş “krize uyanmasın” diye Merkez Bankası rezervleri tüketildiyse eğer, bu çok büyük bir skandaldı. Yapılan açıklamada, “finansal dengelenme için harcandı” derken, meseleyi muallakta bırakmaktaydı. Rezervlerin tüketilmesi sayesinde “kurun ve faizin çok yükseklere taşınmasının önlendiği” önermesi ise, birkaç senede 4,6 liradan 8,6 liraya kadar yükselen dolar kuruna bakılırsa pek de geçerli sayılmazdı. Hele ki yine kuru baskı altında tutmak için yüksek faiz uygulanan şu günlerde, “faizin yükseklere gitmesini önledik” demek havada kalmaktaydı.
Finansal dalgalanmaya karşı rezervleri harcayıp eksiye düşürüldü ama son tahlilde ne döviz kuru yatıştı, ne de faizler indi. Geldiğimiz noktada dolar adeta faizdeki en ufak bir gevşemeyi bekler durumdadır, halbuki faiz de rantiyeyi sevindiren seviyelerde bulunmaktadır. Rezervleri eksiye düşürmek gibi vahim bir eylemin neticesi olarak elde kalan kocaman bir sıfırdır.”[1] şeklindeki Milli Gazete yazarımızın değerli tespit ve tahlilleri, marazlı manzarayı tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktaydı…
128 milyar dolar, Varlık Fonu üzerinden mi elden çıkarılmıştı?
Maliye ve Hazine Bakanı Lütfi Elvan’ın açıklamalarının ardından muhalefetin: “Merkez Bankası’nın listesinde doğrudan müdahale ile ihale işlemlerinin uzun süredir yer almadığını hatırlatan ve Merkez Bankası’nın böyle bir yol izlemesinin nedeninin Türkiye Varlık Fonu’nun denetlenmiyor olması mıdır?” şeklindeki soruları da hâlâ yanıtlanmamıştı. Bakan Lütfi Elvan, “Merkez Bankası’nın muhabir bir banka aracılığıyla alım ve satım işlemlerinin elektronik işlem platformlarında gerçekleştirildiğini görüyoruz” deyince, kafalar daha da karışmıştı.
Bunlara karşı İP Meclis Grup Başkanı İsmail Tatlıoğlu, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde basın toplantısı düzenleyerek Merkez Bankası’nın aylık alım satım listesinde doğrudan müdahalenin 2014 yılının Ocak ayından beri, ihale ile ilgili işlemin de 2016 yılının Nisan ayından beri yer almadığını vurgulamış ve istediklerinin bu listenin Nisan 2021’e getirilmesi ve bilgilerin kamuoyu ile paylaşılması olduğunu hatırlatmıştı. Evet, Merkez Bankası’nın hazine hesabında görülmeyen bu döviz işlemlerinin acilen açıklanmasında fayda vardı ve “Merkez Bankası’nın bu tür bir yan yola sapmasının nedeni acaba Türkiye Varlık Fonu’nun denetimden yoksun olması mıdır?” sorusunun yanıtı bu sorunların çözüm anahtarıdır.
Maalesef bugün geldiğimiz noktada; Merkez Bankası’nın 128 milyar dolar olarak konuşulan ama 140 milyar doları bulan bir döviz rezerv satışı bulunmaktadır. Bu satış dünya merkez bankacılığının geleneksel politikaları içerisinde olan doğrudan müdahale ve ihale yaparak satış tarzının dışında yapılmıştır. 16 Nisan’da Merkez Bankası Başkanı’nın, ardından Hazine Bakanı’nın açıklamasında döviz işlemlerinin hazine ile yapılan protokol üzerinden yapıldığı vurgulanmıştır. Bu yöntem istisnai bir yöntem olmasına rağmen, neden böyle bir yönteme başvurulduğu hâlâ açıklanmamıştır. Merkez Bankası döviz işlemleri piyasada döviz ve faiz istikrarını sağlamak için yapılır. Geldiğimiz noktada 140 milyar dolar civarında döviz erimesine karşılık yaklaşık bir yılda faiz yüzde 19’a çıkmış ve dövizde de yüzde 40 artış yaşanmıştır.
Esas sorun; Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin Hazine üzerinden satıldığı açıklanmasına rağmen, ilgili dönemde Merkez Bankası’nın Hazine hesaplarında böyle bir işlem gözükmemesi özenle dikkatlerden kaçırılmaktadır. Oysa Merkez Bankası’nın Hazine hesabından bu işlemlerin takip edilmesi lazımdır. Merkez Bankası’nın hazine hesabında borç-alacak ilişkisi doğarak oradan kamu bankalarına bu paranın yönlendirilmesi söz konusu olsa da Merkez Bankası’nın hazine hesabında böyle bir işleme rastlanmamıştır. Dolayısıyla 2017 yılında yapılan sıra dışı bir protokole dayalı Merkez Bankası’nın bu paraları kamu bankalarının yurt dışı muhabir hesaplarına çıkardığı ve buradan bu dövizi sattığı anlaşılmaktadır. Burada soru hiçbir şekilde farklı yere çekilmeden ağırlığını aynen korumaktadır. Neden böyle bir yöntem kullandınız, hangi amaca hizmet etmek için ve hangi tarihlerde bu dövizleri kaça sattınız?
‘Varlık Fonu Dünyada Denetlenmeyen Tek Kurum’ konumundaydı!
“Merkez Bankası’nın aylık döviz alım satım listesinde görüldüğü gibi Merkez Bankalarında döviz işlemi üç türlü yapılmaktadır: Birincisi doğrudan müdahale, ikincisi ihaleler, üçüncüsü de BOTAŞ’a satış. Buradan görüyoruz ki, ihale ile ilgili işlem Nisan 2016’dan itibaren yer almamıştır. Doğrudan müdahale ise Ocak 2014’ten itibaren yer almamıştır. Bizim Sayın Erdoğan’dan ve Merkez Bankası’ndan istediğimiz şey, bu listenin Nisan 2021’e bağlanması ve bilgilerin kamuoyu ile paylaşımıdır. Biz siyaset yapanlar olarak Merkez Bankası’nın rezervlerini, Türkiye’nin kaynaklarını takip etmekten daha önemli bir görevimizin olmadığı düşüncesindeyiz. Merkez Bankası’nın hazine hesabında görülmeyen bu döviz işlemlerinin acilen açıklanması kaçınılmazdır. Merkez Bankası’nın bu tür bir yan yola sapmasının nedeni acaba Türkiye Varlık Fonu’nun denetimden yoksun olması mıdır? Dünyadaki denetlenemeyen tek kurum bizdeki Varlık Fonu olmaktadır. Bu dövizleri denetlenemeyen bir alana çıkarıp orada satış işlemleri gerçekleştiği anlaşılmaktadır…. 9 Nisan 2021 itibari ile Merkez Bankası’nın döviz rezervi eksi 60.4 milyar dolardır. Yani nakit bitmiş durumdadır. 40 milyar dolar civarında altın bulunmaktadır, bunun 22 milyar doları Merkez Bankası’nın, diğerleri bankaların Merkez Bankası nezdinde tuttuğu altınlardır. Bu altın rezervlerinin de eritilmeye başladığı şeklinde duyumlar vardır. Merkez Bankası’na, Sayın Erdoğan’a ve Sayın Erdoğan’ın ekonomi yönetimine çağrı yapıyoruz, Merkez Bankası işlemlerini şeffaf yapın, diye uyarıyoruz. Altın rezervlerinde erime söz konusuysa bunu paylaşın.” çağrıları bakalım yanıt bulacak mıdır?!
“Merkez Bankası’nın rezervlerinin “akıbeti” hâlâ tartışılmaktadır. İktidar 128 milyar dolarlık bir rezervin Mart 2020’den bugüne kadar “doları baskılamak” için satıldığı iddiasına sığınmaktadır. İlk başlarda siyasi iktidarın duymazdan geldiği bu iddia, giderek daha da yankılanmıştır ve kamuoyu da bu konuda ciddi ve doyurucu bir açıklama beklemeye başlamıştır. Neticede söz konusu tutar hem çok büyük bir meblağdır hem de bu milletin parasıdır. Konuya dair ilgili ilgisiz, siyasi iktidarın pek çok ismi birtakım açıklamalar yapmıştı ve bunların bir kısmı da birbirini yalanlamaktaydı. Kimisi “kasada” olduğunu açıkladı, kimisi “finansal istikrar” için harcandığını hatırlattı, kimisi rezervlerde hiç böylesi bir miktar olmadığını ortaya attı. Neticede doğru ve doyurucu bir yanıt alınamadı. Son olarak Merkez Bankası’nın yeni başkanı da bir açıklama yapmak durumunda kaldı ve rezervlerin “satıldığını” kabul etmek zorunda kaldı. Ancak güya bunun belgesinin, bilgisinin olduğunu anlattı. Oysa kamuoyunun beklentisi ise bu işlemlerin hangi gerekçelerle ve hangi tarihlerde yapıldığı, kime ne kadar satıldığı şeklinde apaçık bir bilgilendirme ihtiyacı duymaktaydı.
Finansal istikrar için daha doğrusu döviz kurunu baskılamak için satış yapıldı ise niye hâlâ kur düşük ve stabil değil, faizler hayli yüksek, yani bir başarısızlık ve kayıp vardı. Bunun hesabının sorulması da gayet doğaldı. Önceki Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ın yüksek faiz yüzünden değil de, 128 milyar doların akıbetini araştırdığı için görevden alındığı iddiası da son faiz toplantısı da “yapılmayan faiz indirimi” ile ortaya çıkmıştı.
Son bir gündem de soğan patates dağıtımıydı. İki sene önce tanzim satış çadırları ve depo baskınlarıyla söz konusu olan soğan ve patates, geçen zaman zarfında artık vatandaşa dağıtılma noktasına geliyorsa ortada reel bir fakirleşme vardı. İnsanlar ucuz ekmek, ucuz sebze meyve için kuyruklara giriyorsa, alım gücü gözle görülür şekilde düştüyse bunun çözümleri üzerine kafa yormak lazımdı. Törenle uğurlanan ve törenle karşılanan patates soğan kamyonları, manzarayı tuhaf bir boyuta sokmaktan başka işe yaramamıştı” tespitleri haklıydı ve ufuk açıcıydı.
İktidarın; Merkez Bankası’ndaki 128 milyar dolarlık rezervin “Doların ve Avro’nun çıkışını ve faizin artışını baskılamak” için satıldığı iddiaları bize Nasrettin Hoca’nın şu fıkrasını hatırlatmıştı:
Hoca pazardan 1 kg kıyma alır ve akşama köfte yapsın diye hanımına bırakır… Hanımı misafirliğe gelen komşu kadınlarla güzel bir ziyafet sofrası hazırlayıp afiyetle mideye yollanır. Akşam köfte yiyeceği umuduyla eve gelen Hoca’nın önüne tarhana çorbası konunca şaşırır… Hanımı ayıbını kapatmak için: “Hoca Efendi, getirdiğin kıymayı bizim kedi yemiş, farkında olmadım!” deyince, Nasrettin Hoca, kediyi tutup el terazisinde tartmış ve tam 1 kg çıkmış. Bunun üzerine: “Bre Hanım, eğer bu bizim kediyse, kıyma nerede? Yok bu 1 kg kıyma ise bizim kedi nerede?” diye sormak zorunda kalmış…
Şimdi, ey AKP iktidarı ve suç ortakları! Eğer 128 milyar Dolar, kuru dengelemek (Doların aşırı değerlenmesini ve faizin yükselişini önlemek) için satıldıysa Dolar niye 4 liradan 8,5 liraya fırladı. Faiz niye %8’den %19’lara çıktı?
128 (Aslında 140) Milyar Dolarla Neler Yapılırdı?
Koyu bir gaflet ve körü körüne bir tarafgirlik sonucu oluşan genel bir vurdumduymazlık ve nemelazımcılık ortamında; toplum kesimleri ya buharlaştığı veya usulsüzce paylaştırıldığı iddia olunan bu 128 milyar doları… Yani 8,5 TL ile çarpımı ortaya çıkan 1 trilyon 90 milyar lirayı bir apartman veya lüks araba parası gibi basit ve önemsiz bir meblağ sanmaktaydı. Oysa bu miktar, 82 milyon nüfusumuz içinde tahminen 22 milyon aile başına bölüştürülse, her haneye yaklaşık 50 bin lira verilmiş ve belimizi büken ekonomik sıkıntılar giderilmiş olacaktı. Bu 1 trilyon 90 milyar TL Pandemi nedeniyle işinden atılan ve iyice bunalan tam 10 milyon işsize, çaresize, çiftçiye, emekliye, dar gelirliye, küçük işletmeciye ve esnaf kesimine; her ay düzenli olarak 4500 TL maaş verilseydi 1 yılda hane başına 54 bin TL tutacaktı ve 10 milyon dar gelirliye tam 2 sene yeterli olacaktı. Böylece tam kapanma ve kısıtlama sağlanacağından bu korona belası da en az zayiatla ve kolaylıkla atlatılacaktı.
Ama zavallı emeklisine bin liracık bayram ikramiyesi verdiği için havalar atmaktan utanmayan bu iktidar, parasızlıktan ve kaynaksızlıktan tam kısıtlamayı sağlayamadığı için, maalesef günlük vaka sayısı 60 binleri, günlük vefat sayısı 300’leri aşmıştı. Bizim 128 milyar dolarla neler yapılacağı konusundaki rakamlarımızı alâkasız ve abartılı bulan yandaş yazarlar, yalaka proflar ve bakar kör bakanlar, lütfen kendileri doğru hesaplar yapıp vatandaşa sunsunlardı.
Artık ne diyelim…
“Anlayana sivrisinek sazdı
Ahmaklara 128 milyar da azdı!”
Evet çaresi yok, bir toplum ya; Aklı selim, Müspet ilim, Tarihi deneyim ve birikim, Vicdani kanaat ve tatmin ve Kur’an-ı Kerim kaynaklı ADİL DÜZEN’e razı olup sahip çıkacaktı… Veya adi ve zalim sistemler ve hain yönetimler altında böyle ezilip kalacaktı!..
Çünkü bir şekilde buharlaştığı veya kitabına uydurularak bazılarının kasalarına paylaştırıldığı iddia olunan bu 128 milyar dolar, Türkçesi 1 trilyon 90 milyar TL ile gramı 460 TL’den kilosu 460 bin TL tutan altından 2 milyon 400 bin kg; yani 2 bin 400 ton altın alınırdı. Yani 10 tonluk tam 240 Kamyon altınımız buharlaşmıştı. Ama hâlâ şakşakçılar bu iktidarı alkış yarışındaydı!
Bu arada bir kıyaslama yapılabilsin diye bazı ülkelerin altın rezervini de hatırlatalım:
1- Amerika Birleşik Devletleri: 8134 ton, 2- Almanya: 3374 ton, 3- İtalya: 2452 ton, 4- Fransa: 2436 ton, 5- Çin: 1843 ton, 6- Rusya: 1829 ton, 7- İsviçre: 1040 ton, 8- Japonya: 766 ton, 9- Hollanda: 613 ton, 10- Hindistan: 558 ton, 11- Türkiye: 526 ton, 12- Avrupa Merkez Bankası (ECB): 505 ton, 13- Tayvan: 424 ton, 14- Portekiz: 383 ton, 15- Suudi Arabistan: 323 ton.
AKP ve MHP’lilerden İktidara 128 Milyar Dolar Şamarı!
Aksoy Araştırma’nın yaptırdığı son anket çarpıcıydı. “128 milyar dolar nerede?” afişlerine ilişkin yapılan ankette ilginç sonuçlar ortaya çıkmıştı.
Aksoy Araştırma, Türkiye Gündemi Nisan Ayı 3. Hafta Araştırması’nın sonuçlarını açıklamıştı. Araştırmada, bilboard ve ilçe binalarına asılan “128 milyar dolar nerede?” afişlerinin ‘Cumhurbaşkanı’na hakaret’ suçundan kaldırılması hatırlatılarak, toplatılan bu afişlerle ilgili aşağıdakilerden hangisi sizin görüşünüzü daha çok yansıtmaktadır? sorusu aktarılmıştı.
Soruları yanıtlayan yurttaşların %66,7’si “128 milyar dolar nerede?” afişlerinin Cumhurbaşkanı’na hakaret içermediğini söylerken, %33,7’si Cumhurbaşkanı’na karşı hakaret içerdiğini düşündüğünü açıklamıştı.
Araştırmada en çok dikkat çeken detay ise, Cumhur İttifakı’nın bir bileşeni olan MHP seçmeninin %51,8’inin “128 milyar dolar nerede?” afişlerinin Cumhurbaşkanı’na karşı hakaret içermediğini söylemesi olmaktaydı. Aynı soruyu AKP seçmeninin %62’si “hakaret içermektedir” %38’i ise hakaret içermemektedir şeklinde yanıtlamıştı. Millet İttifakı’nda ise büyük çoğunlukla afişlerin Cumhurbaşkanı’na hakaret içermediği görüşü paylaşılmıştı.
Bu duruma göre Sn. Erdoğan’ın ve Cumhur İttifakı’nın artık başkanlık seçimlerinde %50+1’i yakalamaları imkânsızdı. Zaten aşırı hırçınlık ve telaşın altında da bu endişe yatmaktaydı!..
Eriyen rezervlerle ilgili Bakan Elvan’dan Berat Albayrak’ı dolaylı suçlama çıkışı!
Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan, 128 milyar tartışmasında Albayrak dönemini işaret ederek, bu rezerv satma talimatını Erdoğan’ın vermediğini açıklamıştı.
Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) 2017’de Hazine Müsteşarlığı ile imzaladığı protokol doğrultusunda Hazine hesapları üzerinden bir kamu bankası aracılığıyla döviz satımı gerçekleştirdiğini doğrulayarak: “Şimdi siz bu yöntemi tartışabilirsiniz, bu yöntemle ilgili görüşlerinizi, düşüncelerinizi ifade edebilirsiniz. Ama hiç kimseyi yolsuzlukla suçlayamazsınız, hiç kimsenin burada bir yolsuzluk yapması söz konusu değildir” şeklinde konuyu çarpıtmaya çalışmıştı.
Merkez Bankalarının muhabir banka aracılığı ile döviz alım satım işlemi gerçekleştirmesinin dünyada başka örneklerinin de olduğu palavrasına sığınan Elvan, “Dünyada özellikle Uzak Doğu başta olmak üzere değişik ülke örneklerini arkadaşlarımız benimle paylaştılar. Bizde de açıkçası kasım ayından bu yana böyle bir döviz alım satım işlemini gerçekleştirmesi söz konusu olmadı” diyerek kendilerini savunmuşlardı.
Lütfi Elvan’ın işaret ettiği Kasım ayı Eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın istifasıyla hatırlanacaktır. Elvan’ın Albayrak dönemindeki rezerv kayıplarının eleştirilebileceğini ama herhangi bir yolsuzluk olmadığını söylemesi de dikkatlerden kaçmamıştı. Bu tavır aynen “Kahramanlık taslarken, hırsızlığını açıklamaktı!” Elvan, Albayrak’a döviz satma talimatının Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından verilmediğini de açıklayarak yoksa bütün suçu Damat Berat Bey’e mi yıkmaya çalışmıştı? Sn. Lütfi Elvan’ın eriyen rezervlerle ilgili isim vermeden Albayrak’ı ve Albayrak dönemini göstermesi böylece resmi olarak kayıtlara geçmiş durumdaydı.
Sn. Erdoğan’ın, bakanların ve ilgili bürokratların konuyla ilişkin açıklamaları, 128 milyar dolarla ilgili kuşkuları daha da yoğunlaştırmaktaydı!..
Ve acaba telaş ve tedirginlik yansıtan bu tür açıklamaların tutarlılığına kendileri de inanmadıkları ve tatmin olmadıkları için mi; “Emekli Amirallerin bildirisi ve Kanal İstanbul’un tekrar tartışılır hale getirilmesi…” konuları gündeme taşınmıştı ve kamuoyunun dikkatleri başka tarafa kaydırılmıştı?
Halkbank Davasının hâlâ çözülmeyen sırları!
Bu arada Halkbank’ın İran’a yönelik yaptırımları ihlal ettiği suçlamasıyla ABD’de yargılanamayacağına yönelik başvurusu New York’taki Temyiz Mahkemesi’nde görüşülmeye başlanmıştı. Halkbank’ın avukatları şimdiye kadar ABD tarihinde hiçbir ülkenin ‘Bağımsız Yabancı Devlet Dokunulmazlığı Yasası’ nedeniyle bir ceza mahkemesinde yargılanmadığını vurgulamışlardı. Avukatlar, “savcılığın iddia ettiği gibi bu yasanın sadece sivil hukukla ilgili yargılamalarla sınırlı olmadığını, ceza mahkemelerinin de bu kapsamda olduğunu” geçmişteki bazı davalardan örnekler vererek savunmuşlardı.
Yargıç ise 27 Mart 2017’de New York’ta gözaltına alınan ve yargılanan Hakan Atilla örneğini hatırlatmıştı. Mahkeme Yargıcı o dönemde Atilla’nın diplomatik dokunulmazlık talebinin olmadığını söyleyerek, Halkbank avukatlarını köşeye sıkıştırmaya çalışmıştı. Heyet, “Halkbank ABD’de yargılanamaz” kararı verirse 6 yıldır Türkiye üzerinde her fırsatta baskı yapılmaya çalışılan dosya da kapanacaktı. Şimdi: “Madem ABD’de böyle bir yasa vardı, Hakan Atilla yargılaması başlamadan önce neden bu yönde talepte bulunmadık?” diye sormak lazımdı! Çünkü eğer bulunsaydık sözde FETÖ belgeleriyle başlatılan Halkbank davası hiç açılmadan bitmiş olacaktı. 17/25 Aralık’ta başlayan süreçte piyasa değeri yüzde 70 düşen banka da bugün farklı bir noktada olacaktı. Hatırlayınız, 19 Mart 2016’da Rıza Sarraf tutuklanmıştı. Tam bir yıl sonra da Hakan Atilla New York’a gitmiş ve gözaltına alınmıştı. 32 ay hapis cezasına çarptırılmıştı ve ABD’deki dava sürecinde Halkbank avukatlık masraflarını karşılamıştı.
ABD’de Zarrab davası olarak başlayıp, Zarrab’ın ABD ile anlaşarak itirafçı olmasıyla, Atilla’nın yargılanmasına dönüşen davada jüri, Hakan Atilla’yı İran’a yönelik yaptırımların Halkbank üzerinden delinmesiyle ilgili 6 suçlamanın beşinden suçlu bulmuşlardı. Şimdi kuşkularımızı artıran ve kafaları karıştıran soru şuydu: Dava öncesi Zarrab için iki kez ABD’ye ‘vatandaşımızın selametinden endişe ediyoruz’ ifadeleriyle nota verilirken, Atilla’ya ‘devlet görevlisi’ olması dolayısıyla dokunulmazlık sağlanması için hiçbir talepte neden bulunulmamıştı? Atilla’nın avukatları 28 Eylül 2017’de New York’taki Türkiye Başkonsolosluğu’na, devlet memuru olarak ABD’de yargı dokunulmazlığından yararlanması için ABD Dışişleri Bakanlığı’na bir yazı gönderilmesi isteğinde bulunmuşlardı. Bilindiği gibi Hakan Atilla, 32 ay hapis cezasına çarptırılmış ve 28 ay tutuklu kaldıktan sonra 23 Temmuz 2019’da ABD’den Türkiye’ye dönmüştü. O tarihteki Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, Borsa İstanbul Genel Müdürlüğü’ne 21 Ekim 2019’da Hakan Atilla’nın getirildiğini açıklamıştı.
[1] burakkillioglu@milligazete.com.tr

ÜLKEYİ İFLASA GÖTÜREN AKP
ÜLKEMİZİ FAİZ DÖVİZ BORÇ EKONOMİ SİSTEMİ İLE YÖNETEREK SİYONİST KÜRESEL SERMAYENİN SÖMÜRÜSÜNE MAHKUM EDEN AKP İKTİDARI GELECEĞİMİZİ TEHDİT ETMEKTEDİR!.
ŞİMDİDEN 30 YIL SONRA ÖDEMELİ BORÇLANMALARLA ÜLKEMİZİZ GELECEĞİ İPOTEK ALTINA ALINMAKTADIR!.. BU TÜRKİYEMİZ İÇİN BİR “BEKA” PROBLEMİDİR!.. İKTİDAR YANLILARI DA BU DURUMA DUR DEMELİDİRLER!.
AKP İKTİDARI BU SÖMÜRÜ SARMALINA DUR DİYEMEZ ÇÜNKÜ İKTİDAR VE AKP’NİN MENFAAT MERKEZLİ YETKİLİ VE CANDAŞ YANDAŞLARI BU SİSTEMDEN ULTRA MEGA İSTİFADE ETMEKTEDİR HAKSIZ ZENGİNLEŞMEKTEDİR!. MİLLET GEÇİM DERDİNDE İKEN ONLAR KARUNLAŞMAKTADIRLAR!.
“Sistemden beslenenler sistemi değiştiremezler!”
Prof.Dr Necmettin Erbakan
(Küresel sermayeden yüksek faiz=sömürü ile)
“Aldıkları borcu milli gelir diye sunuyorlar!” N.Erbakan
Akp demek göz boyamak demek!. ABD yöneticileri Dolar 7 TL olacak demişlerdi dolar hızla 7 TL olmuştu. Şuan öyle bir açıklamaları olmadı. Mesela deseler dolar 20 TL olacak AKP iktidarı bunu da zor engeller. Çünkü Küresel sermaye ülkemizdeki bir avuç rantiyeye mahkum bir ekonomi politikası izleniyor. Dış Politikada zaten facia yaşanıyor.
Ülkemizde Erbakan Hocamızın temellendirdiği hazırlattığı üstün silah teknolojileri ile beraber Kahraman Ordumuzun gücüne güç katması dışında neredeyse herşey tepe taklak yuvarlanıyor uçurumdan aşağıya doğru!. Tüm bunlar yaşanırken Akp’li yöneticilerin haksız zenginlikleri artıyor. En başta AKP seçmeni buna dur demeli artık.
TÜRKİYE EKONOMİDE DIŞ POLİTİKADA MEDYA-TV YAYINLARINDA MANEVİYATTA KISACASI HER ALANDA RAHMETLİ ERBAKAN HOCAMIZIN FİKİR VE PROJELERİNİ UYGULARSA YANİ SİYONİST VE EMPERYALİST GÜÇ ODAKLARINA DEĞİL MİLLİ ÇÖZÜME İNANIR VE DAYANIRSA KURTULUŞA ERER Kİ BU DA İNŞAALLAH ÖNCE İSLAM ALEMİNİN SONRA TÜM İNSANLIĞIN KURTULUŞU OLACAKTIR!
DEVLET MALINI VE DİNDARLIK DAVULUNU ÇALANLARIN BAVULLARI!
Devlet Malını çarçur edip hıyanet edenler…
Halkı kandırmak ve devlet malını çalan hainlerin peşine takmak için dindarlık davulu çalanlar…
Adil Düzen’in uygulanmasını engellemeye çalışmaktadırlar.
[b]Sonunda:[/b]
Bütün çabalarınız boşa çıkacak ve ulaşmak istediğiniz sinsi ve şeytani neticeye asla ulaşamayacaksınız.
Milli Çözüm gelecek ve Adil Düzen kurulacaktır.
Çaldığınız bavullarınız ve davullarınız, dünyada ve ahirette sizlere yürek acısı olacaktır!
RTE ve AKP ülkeyi ve pandemi sürecini yönetmekten aciz…
128 milyar dolar (aslen 140 milyar dolar) hiç edildi iddialarını kabul etmeyen iktidar ve yandaşları en iyi ihtimalle bir ülkeyi idare etme yeteneğinden yoksun olduklarını ispatlamıştır. Eğer gerçekten pandemiyle mücadele için harcandığı iddiaları üzerinden gidilecek olsa en basit çözüm Makalede de belirtildiği üzere “Bu 1 trilyon 90 milyar TL Pandemi nedeniyle işinden atılan ve iyice bunalan tam 10 milyon işsize, çaresize, çiftçiye, emekliye, dar gelirliye, küçük işletmeciye ve esnaf kesimine; her ay düzenli olarak 4500 TL maaş verilseydi 1 yılda hane başına 54 bin TL tutacaktı ve 10 milyon dar gelirliye tam 2 sene yeterli olacaktı. Böylece tam kapanma ve kısıtlama sağlanacağından bu korona belası da en az zayiatla ve kolaylıkla atlatılacaktı.”
İktidar Muktedir
AKP, iktidarının başlarında, alınamayan kararlar, eğilen boyunlar, verilen tavizler gibi eleştiriler karşısında; hep “iktidar olduk ama daha muktedir olamadık” savunması yapılmaktaydı. Bu açıklamayla güya gerçekten gücü ele aldıklarında tüm sıkıntıları bertaraf edecekleri ve ülkeyi huzur ve refaha erdirecekleri mesajı veriyorlardı. Söyledikleri bir bakıma doğruydu. Önceleri yapılmak istenen türlü tahribatlar bir şekilde engelleniyor, meşhur Mart tezkeresinde olduğu gibi ihanet için açılmaya çalışılan kapılar suratlarına kapatılıyordu. Gün itibari ile ise, devlet kadrolarının ve makamlarının içini boşaltmış ve yozlaştırmış olduğundan, istedikleri gibi at oynatıp memleketi son sürat uçuruma yuvarlamaktan çekinmiyorlar. Denetimsiz kurumlar, denetimsiz işlemler, mafya düzeninin hakim olması, adalet -eğitim-sağlık gibi toplumu ayakta tutacak hizmetlerin ayağa düşmesi durumun ispatı olarak karşımıza çıkıyor. Sonuç olarak da AKP’nin arzuladığı ve hasretini çektiği “muktedirlik” ihtirasının da arkasında yatan hissin ne olduğunu açık bir şekilde öğrenmiş oluyoruz. Ancak, nefsine ve şeytana esir tiplerin ortak bir tavırla unuttukları üzere; “Kuvvet-Kudret sahibi olan Cenab-ı Hak’tır” gerçeğiydi. İmhal eden (erteleyen) ama ihmal etmeyen Rabbimizin düzenlerini nasıl başlarına geçireceğini de hep birlikte göreceğiz.
“Hak sillesinin sedâsı yoktur,
Bir de vurdu mu devâsı yoktur”
Akp ve 128 milyar doların akıbeti…
1.128 milyar dolar kimlere verildi?
2. Dolarlar hangi bankaya transfer edildi?
3. Hangi şirketlere veya kişilere verildi.
4. Asıl önemlisi hangi kur üzerinden bu 128 milyar dolar satıldı veya verildi.
5. Bu dövizlerin birilerine peşkeş çekildiği anlaşılıyor.
6. Erdoğan, bu konuda çelişkili cevaplar veriyor. Erdoğan önce, “para kasada” dedi. Sonra “parayı pandemide harcadık” dedi. Şimdi başka şeyler söylüyor.
7. Şimdi durum açıklığa kavuşmuş görünüyor. Merkez Bankası’nın parasını Hazine Bakanlığı kullanmış. Hazine bu parayı kime, hangi şirkete, hangi kur üzerinden sattı.
Anlaşılan bu 128 milyar dolar ekonomiyi çökertecek ve bununla Akp de yok olacaktır.
HAK Geldi Batıl Zail Oldu
Böylece o zulmeden kavmin (hepten) kökü kesilip kurutularak (helake uğratılmışlardı. Bu nedenle her şeyin sahibi ve nasip edicisi olan ve zalimlerden intikam alan Allah’a şükürler olsun ki;) Hamd (övülmek ve şükredilmek hakkı) âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır.(En’am Suresi 45)
Ülkenin İçi Boşaltılmakta Yıkıma Zemin Hazırlanmaktadır.
Madem 128 milyar dolar bir şekilde iç edildi bari Altın ve döviz kurları inseydi yetmez, Altının gramı 460tl iken birkaç gün içerisinde 480 TL’ye dayanması bu paranın dengelemede kullanıldığı idaalarını boşa çıkarmaktaydı. Herkez fırsatı ve yetkisi oranında çalıp devleti zarara uğratmaktadır. Tosuncuk vakasının ardından geçtiğimiz günlerde 2 Milyar dolar değerindeki sanal para dolandırıcılığı ülkemizde denetimsizliğin bir göstergesi sayılmaktaydı. Hemde dolandırıcılık yapanların devletin en yetkili organları ile samimi pozları medyada dolaşmaktaydı. Canım ülkem muz cumhuriyeine dönüşmüş Ülke varlıkları denetimi olmayan varlık fonları sayesinde soyulmakta kayyum atanan şirketlerin içinin boşaltılmasına göz yumulmaktadır. Derlerki “Devletin kimseden alacağı kalmaz” bu usulsüzlüklerin elbette yakında işin ehli insanların yönetiminde hesapları mutlaka sorulacaktır. Artık Aspirin tedavisi ile ekonomi düzlüğe çıkamayacağı, acilen faiz belasından vaz geçip küresel güçlere karşı dik durarak faizsiz adil düzene geçilmesi elzemdir. Bu şuura sahip Milli Çözüm dergisi ve şahsi manevisi üstad Ahmet Akgül hocamızın Milli Çözüm yazıları dikkatle okunmalıdır.
Kesinlikle Allah (C.C) size; emanetleri (devlet yönetimi ve milletin idaresiyle ilgili görevleri), mutlaka ehil ve emin kimselere vermenizi ve insanlar arasında (karar verirken ve tercih yaparken) hükmettiğiniz zaman ise adalet ve hakkaniyetle hükmetmenizi emretmektedir.
Bununla Allah, size ne güzel öğüt veriyor!..
Doğrusu Allah, (her şeyi tüm ayrıntılarıyla) İşitendir, Görendir.Nisâ 58
GERÇEK HAKAN İLE BAYRAM!..
Her işleri yalan dolan
Yalama olmuş adamlar
Kemküm eder utanmadan
Harama batmış nadanlar!..
Bu hep böyle gider sanma
Firavunda azdı amma
Galip gelir hak-batıla
Son,yere düşer nemrutlar!..
Hak Dava’ya hıyanetin
Deccalizme,sirayetin
Süfyan olur akıbetin
Dizin döver,malaklar!..
Milli Çözüm,mihenk olur
Hayır-şer ne, belli olur
Zalim hain-i korkutur
Hakan olur,Hak Üstadlar
Bayram eder, tüm insanlar!..
Biz baykuşların keyfini kaçırmaya devam edeceğiz.
Köle ruhlu insanlar; ezilmeye mahkumdur
zalime boyun eğen; zavallıdır mazlumdur
onurlu yaşayamaz; hep mahçup ve Mahsundur
her güzellikle layiktır; efendime beyime
Sormak haddim değil milyardolar nerede.
Sürekli ezilen ve üzülen vatandaşlarda, bu zalimlerin peşine gitmekten ve bu hainleri hala desteklemekten vazgeçmedikleri….
kendi hak ve hürriyetlerine dinine ve devletine sahip çıkma gayreti gütmedikleri sürece, doğal ve sosyal yasaların neticesi ve ilahi adaletin gereği olarak,
bu perişanlığı çekmeye devam etmelidir… ama şuursuzca Yaşamak sorusunun cevabı işte gözünün içine sokarcasina gördüğün gerçeği görmezden gelmektir. Çünkü dindar kahramanımız bizim bi bildiği vardır.
Korkaklık pısırıklık esir almis ruhlarını……… hâlâ uyanmaz..
Vakti geldi…
Ülkeyi babanızın çiftliği gibi kullandıklarınızı…
İnsanları patates soğana muhtaç bıraktıklarınızı…
Arabalardan halkın üzerine ekmek attıklarınızı…
“Uzay yol yapacağız desek halk inanır” diyerek insanların beyinleriyle dalga geçtiklerinizi…
Size biat etmeyen insanlara “illet, hain, fetöcü” diyerek hakaret ettiklerinizi…
Toplumu, tohumu, kadını, aileyi, çocuğu…
Tepeden tırnağa bozup yozlaştırma girişimlerinizi…
AB kapısında köpek olup nöbet tuttuklarınızı…
Faiz, zina, fuhuş, kumar…
Bunlara giden kapıları ardına kadar açtıklarınızı…
Ve şimdi bir çocuktan daha amatörce söylediğiniz “128 milyar dolar” bahanelerinizi…
Hırsızlıklarınıza artık tevil bulamayışlarınızı…
En âlâ dansözden bile daha çok kıvırdıklarınızı…
UNUTMUYORUZ, UNUTMAYACAĞIZ, TARİH DE UNUTMAYACAK!
Girdiğiniz haklar, yediğiniz haram lokmalar,
işlediğiniz günahlar,
istismar ettiğiniz kutsalların…
büyüklüğü nisbetinde çöküşünüz, rezilliğiniz, yıkılışınız da büyük olacak!
Çünkü nasıl karanlık aydınlığın olmayışından ise; batıl da Hakkın olmadığı yerdedir. Yoksa kendisi bir varlık teşkil etmez. Erbakan Hoca’mızla birlikte Hakk geldi ve batılın zail olacağı süreç başlamıştır.
Artık duyulan sesler, gündem, meseleler birbirinden farkı da görünse hakikatte hepsi batılın yok oluş çığlıkları, Hakkın ayak sesleridir ! Elhamdülillah…
Hırs
Hırs Hırs Hırs
Erbakan Hocamız kimleri adam ettiyse çok az sadık kardeşlerimiz dışında hep hainlik yaptılar..Davamız bu kadar şerefliyken hainlerin kuyruğuna takılıp gittiler…
Hainlerin tuzaklarında başrolde idiler…Ülkemizin ve İslam Aleminin bu kadar zor durumda kalmasının mümessili oldular…Bir hiç uğruna bu kadar vebale girmenin sonucu olarak elbette onlar da rezil olmayı hakettiler…Damat dolandırıcı bakanın yolsuzlukları ve rezillikleri sizin sonunuzun gelmesine vesile olur inşaAllah..
Evet şu da bir gerçek ki bu daha güzel günleriniz…Bu kadar mazlumun bedduasını aldınız bu günleri daha görmek nasip olmasın …
Amin
Bizi kimler yönetiyor
A’raf 3
Rabbinizden size indirilene uyunuz, O’ndan (Allah’tan) başka “veli”lere (himaye edicilere ve bâtıl hüküm vericilere) tâbi olmayınız. (Kur’an’a ve Resulüllah’a bağlı olmayan rehberlerin peşine takılmayınız.) Ne de az tezekkür ediyor (çok az öğüt alıyor, ve pek az okuyup düşünüyor)sunuz!
https://www.mealikerim.com/7/araf/3
İç ve dış tüm sorunlarımızın tek ve kesin çözümü “MİLLİ ÇÖZÜME” İNANAN BİR HÜKÜMETTİN İŞBAŞINA GEÇMESİDİR
Devlet malını, özelleştirme… ile peşkeş çekenlerin “hızlarını alamayıp devlet tarihimizin en büyük soygununa imza atmış olmaları” beklenir.
İfade edilen; Eşi görülmemiş böylesi bir vurguna bugüne kadar cevap verilmemesi, el mahkûm cinsinde geciken bir açıklama yapılması (yapılan açıklamayı ise, işin ehlinin bile anlayamamış olması) vahametin büyüklüğünü gün yüzüne çıkarmaya yetmez miydi?
Sadece iktidarın değil bu konu tüm muhalefetinde, zafiyetini (belki de işbirliğini) gün yüzüne çıkartıyordu.
[b]”Şimdi bütün bu meseleler; bu iç ve dış meseleler geliyor, bir yerde toplanıyor.
Ne zaman, ne zaman aziz arkadaşlarım;
Şu milletimiz ‘MİLLİ ÇÖZÜME’ İNANAN BİR HÜKÜMETE KAVUŞACAK?”
Aziz Erbakan Hocamız[/b] yıllar öncesinden buyurmuş oldukları bu sözleri ile; İç ve dış tüm sorunlarımızın, tek ve kesin çözüm yolunu göstermiş oluyordu.
128 milyar dolar meselesi kendi kendini çürüten açıklamalar yapan hükümet yetkilileri bir girdabın içindeler mi..!!??
Öncelikle müthiş bir yazı kaleme almış Hocama şükranlarımı sunarım…
Merkez Bankalarının muhabir banka aracılığı ile döviz alım satım işlemi gerçekleştirmesinin dünyada başka örneklerinin de olduğu palavrasına sığınan Elvan, “Dünyada özellikle Uzak Doğu başta olmak üzere değişik ülke örneklerini arkadaşlarımız benimle paylaştılar. Bizde de açıkçası kasım ayından bu yana böyle bir döviz alım satım işlemini gerçekleştirmesi söz konusu olmadı” diyerek kendilerini savunmuşlardı.
128 milyar dolar meselesi kendi kendini çürüten açıklamalarla hükümet için bir girdap halini almıştır
Gerek Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun gerekse Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan’ın açıklamaları bu konuda odağı başka bir yere çekerek asıl soruları yanıtlamaktan kaçınan açıklamalardır.
Bu açıklamaların ardından net biçimde yanıtlanması gereken sorular şunlar değil mi dir?
Başkan Kavcıoğlu ile Bakan Elvan Şubat 2017’de Merkez Bankası ve Hazine arasında yapılan bir protokol olduğunu, dövizlerin bunun üzerine satıldığını vurguluyor. Bunun yasal dayanaklarını anlatıyor.
Soru şu; Şubat 2017’de bu protokolün yapılmasının temel amacı neydi? Hangi ihtiyaçtan bu protokol yapıldı?
Sahi bu Şubat 2017 tarihli Merkez Bankası-Hazine protokolünde döviz satışı ya da döviz rezervi transferi üzerine herhangi bir madde var mı gerçekten? Yoksa Hazine’nin Merkez Bankası’ndaki mevduatı üzerine kısa vadeli bir protokol mü?
Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan, NTV’de yapılan protokolun ve yapılan işlemler tamamen yasal olduğunu söylüyor. Ya protokolün bu konuyla ilgisi yoksa?
Bakan Elvan bu protokolü kamuoyuna açıklayabilecek mi? Madem hukuki…
Bakan Elvan NTV’deki söyleşide, “Hazine hesapları üzerinden döviz alım ve satım işlemi Merkez Bankası tarafından gerçekleştirilmiştir, burada MB’nin muhabir bir banka aracılığıyla bu alım ve satım işlemlerinin elektronik işlem platformlarında gerçekleştiğini görüyoruz” diyor.
Soru şu: 1988’den bu yana döviz piyasasında müdahale ve diğer yöntemlerle etkin olan, dövizde alım-satım salonu (dealing room) olup 32 yıldır döviz alım-satım ihaleleri ile doğrudan döviz müdahalesi deneyimi olan Merkez Bankası, hangi ihtiyaç ortaya çıktı ki kendisi dışında müdahale konusunda hiç deneyimi olmayan bir kuruma, kamu bankasına işi ve döviz rezervlerini devretti?
Bakan Elvan, işlemlerin Hazine hesapları üzerinden Merkez Bankası’nın muhabir bir bankası aracılığıyla, yani kamu bankası aracılığı ile bu alım ve satım işlemlerinin elektronik işlem platformlarında gerçekleştirildiğini, platformlarda işlem yapan tarafların da birbirini bilmediğini anlattı. Hatta Reuters’ın “Matching” sistemine atıf yaptı.
Bakan Elvan, tarafların birbirlerini bilmediğini, şöyle anlatıyor; “taraflar birilerini biliyorlar mı, görüyorlar mı? hatta ‘blind broker’ dedikleri, hayır bilmiyorlar, işlem gerekleştikten sonra görüyorsunuz” diyor. Evet “matching sisteminde” bu şekilde işlem gerçekleştikten sonra alıcı satıcıyı, satıcı alıcıyı görüyor. Ama buna “blind broker” sistemi denmiyor.
Nisan-Eylül 2020 arası dönemde ısrarla 6.85’ten milyarlarca dolar satılırken, kamu bankalarının sattığı görülebiliyordu. Dalgalı kur rejiminde bu şekilde döviz satışı yapılması, sabit kurdan satış taahhüdü olarak bu şeklide oyunculara duyurulduğunda bundan haberi olmayan ekonomik birimleri yanıltmış oluyorsunuz. “Buna yolsuzluk yapıldığı, usulsüzlük yapıldığı şeklinde denemez” diyen Bakan Elvan, bunu bilen kesimlere ayrıcalık yapıldığının farkında değil mi?
Bakan Elvan, “Merkez Bankası bilançosunda bu hareketler görülebilir” diyor. Bu da doğru değil. Merkez Bankası Ocak 2021’e kadar swap verilerini sakladı. Hala da Mart 2019-Ocak 2021 arası dönemdeki günlük veriler yayımlanmadı. O tarihten bu yana örtüleniyor.
Bakan Elvan, bu tür “muhabir bankası aracılığı ile döviz müdahalesi yapan ülkeler olduğunu söylüyor. Hangi ülkeler olduğunu söylemiyor.
Asıl topu Merkez Bankası’na yuvarlaması kayda değer; “Bu işin gerçek sahibi Merkez Bankasıdır, teknik düzeyde bir açıklama yapmadan benim bir açıklama yapmamın MB’nin bağımsızlığı üzerinde bir gölge oluşturabileceğini düşünerek açıklama yapmadım, MB’den teknik açıklama geldiği için ben de açıklama yaptım. Verileri açıklama kararı tamamen Merkez Bankası’nın uhdesindedir. Ancak ben bu verilerin yayımlanmasında fayda görüyorum, tabii ki takdir Merkez Bankası’nın.”
Elvan, aslında topu kendinden uzağa ‘yuvarlıyor’. Mealen şöyle: ‘Protokol önceden yapılmış, yapanlar yapmış, açıklamayanlar açıklasın. Hiçbir şey bilmiyorsanız buna yolsuzluk diyemezsiniz.’
merakla bu protokolün içeriğinin ne olduğunu açıklanmasını bekliyoruz…
Kaynak:Uğur gürses – bakan beyin NTV konuşması ve merkez bankası başkanın medya konuşmaları
Bu kadar beceriksizlik olamaz, bu kadar maddi manevi tahribatlara imza atabilmek olsa olsa PLANLI PROĞRAMLI BİLİNÇLİ yapılabilir!…
Aziz Erbakan Hocamızın taaa yıllar evveli söyledikleri şu sözleri aklımıza geldi… Demişti ki; ” Akp nin ekonomide olsun, sağlıkta herkesi hasta etmesi ilaca mahkum kılması onca hastahane yapıldığı halde kuyruğun tükenmemesi olsun, milli eğitim sistemimizde ne eğitim ne de öğretim namına bişeyin kalmaması olsun, ahlaksızlığın akıl almaz boyutlara kadar ulaşması olsun, yargıda adalette artık güvenin kalmadığı olsun, dış politikadaki onursuz tablolar gibi bunca yaptığı TAHRİBATLARIN BECERİKSİZLİK OLMADIĞI, BİLAKİS BİLİNÇLİ PLANLI PROĞRAMLI BİR PROJE OLDUĞU gerçeğini sıkça dile getirmişti… Gerçekten bakıyoruz ki bunca tahribatın talanın beceriksizlik ile hiçbir alakası olamaz. İlkokul çocuğunu getir ülkenin başıba başbakan cumhurbaşkanı yap bundan daha guzel kararlar alır ve uygular… Her kurum kuruluş akademisyen vatansever milletvekilleri alim kesimden öncüler ile bir araya gelinip Milli Mutabakat oluşturulup ANAHTARLARIN MİLLİ ÇÖZÜME İNANMIŞ BİR CUMHURBAŞKANINA TESLİM EDİLMESİ ZAMAN GEÇİRMEDEN ÖNCELİKLİ İLK İŞLERDENDİR…
Cevap bekliyoruz
İktidar ve yandaşları istiyorlar ki hiç kimse bir soru sormasın. Bu kadar önemli iddialar var, neden açıklamalar geciktiriyorlar. Geç gelen cevaplara bakıldığında tatminkarlıktan uzak daha da kötüsü halkın anlayacağı şekilde de değil. Soru sormanın suç olduğu zamanları yaşıyoruz. Tabii en kötüsü dindar geçinen kesimin kurulmuş robotlar gibi hemen bu muhalefetin iftirası oyunu diyerek sorgulamadan savunmaya geçmesi. Duygu ve düşüncelerimiz bu kadar açık bir şekilde dile getirildiği için teşekkür ederiz, Allah razı olsun.
Yağma; Ancak Savaşta Olur? AKP kiminle kim adına savaşmaktadır?!…
AKP iktidarının 19 yıllık icraat hanesine ve karnesine yazılabilecek en özet tespit:
Ülkeyi düşman işgal etseydi, ve her değerli varlığını yağmalamaya kalkışsaydı, AKP iktidarı kadar başarılı olamazdı.
Evet; YAĞMACILIK, AKP iktidarının en büyük başarısıdır(!)…
Basit Soru
Muhalefet ve vatandaş 128 milyar dolar nerede? diye sordu.
Önce, 128 milyar dolar pandemide harcandı dendi;
sonra, para merkez bankasında duruyor hatta rezerv 135 milyar dolara çıktı, dendi.
Ardından da danışmanı Yiğit Bulut, “128 milyar dolar rezerv hiç olmadı” dedi.
Son günlerde de farklı yetkililer farklı ve çelişkili açıklamalarda bulundular?..
Biz de vatandaş olarak, diyoruz ki;
Tamam, iki sözünüzün biri yalan da olsa size inanacağız(!) söz(!)…
Ama önce siz bi söyleyin!… [b]Hangi yalanınıza inanalım!?[/b]
DİNDAR! AKP’NİN TAHRİBATLARI VE MİLLETİN DUYARSIZLIĞI
“Biz koyunuz, Erdoğan çobanımız” diyen bir toplum, elbette ki çobanın yönlendirmesi ile hareket edecek ve nereye sürülse o istikamete doğru tam hızla gidecektir. Yani uçuruma sürüklenen bir toplumun hâlâ daha duyarsızca tavırları pes dedirtecek cinsten bir durum maalesef. Merhum Erbakan Hocamızın ifadeleri ile, “Büyülenmiş” olmanın etkisi ile artık beyin ve kalp başta olmak üzere vücudunun diğer fonksiyonlarındada ciddi sorunlar oluşan ve sağlıklı düşünüp karar veremeyen bir toplum maalesef gerçekleri algılayamadığından yanlışları ve ihanetleri alkışlamaya devam edecektir. 128 milyar dolar buhar olup uçmuşken, yani birileri buhar etmişken, sözde milliyetçilikten dem vuran Mhp gündem değiştirmekle meşgul. Amaç Akp iktidarının her türlü kirli ve ihanet girişimlerinin üzerini kapatmak. Gerçeklerin bir gün mutlaka açığa çıkma gibi bir durumu vardır. Kim bu ihanetlerin üzerini kapatmaya çalışırsa çalışsın ama nafile. Gün gelir hepsi aynı çukurun içinde çırpınırlar fakat ağlayanları olmaz…