ERDOĞAN İSRAİL’LE ZITLAŞMAKTA MIYDI;
YOKSA ONLARA MI YARAMAKTAYDI?
- Ahmet AKGÜL
AKP İktidarı, İsrail'in Organ Mafyasından Haberdar mıydı?
ERDOĞAN İSRAİL'LE ZITLAŞMAKTA MIYDI;
YOKSA ONLARA MI YARAMAKTAYDI?
İsrail’e gönderilen mallara yönelik araştırma önergesinin AKP ve MHP oylarıyla reddedilmesi, hangi ayıpları saklama çabasıydı?
Türkiye’nin İsrail’e gönderdiği malların içeriğine ve miktarına yönelik araştırma önergesinin AKP ve MHP oylarıyla reddedilmesi kafaları karıştırmıştı. Genel Kurul’da konuşan Saadet Partili Kaya, “Hükümeti uluslararası platformlarda yalnızca önemli olan sözlerle değil, aynı zamanda gerçek ve caydırıcı adımlarla davranmaya, İsrail’e yönelik tüm ticari ilişkileri derhal sonlandırmaya ve limanlarımızdan İsrail’e yapılan sevkiyatları durdurma çağrısında bulunmaya davet ediyorum. Adalet ve insan hakları sadece kelimelerle ve sözlerle değil aynı zamanda eylemlerle inşa edilebilir kavramlardır” diye uyarmıştı. Biz de soruyoruz ve kamuoyunun aydınlatılmasını istiyoruz: Burak Erdoğan’ın gemileri, hâlâ İsrail’le yapılan ticaret mallarını mı taşımaktaydı?
Türkiye-İsrail ekonomik ilişkileri ne durumdaydı?
Eylül 2023’te Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye ve İsrail’in birçok alanda iş birliği yaptığını vurgulayarak “Yeni iş birliği alanlarının varlığı da unutulmamalıdır… İsrail’in, kaynaklarının Avrupa’ya taşınması konusunda arayışta olduğu da herkesin malumudur. En akılcı rota ise Türkiye üzerinden bu kaynakların Avrupa’ya ulaştırılmasıdır” yorumunu yapmıştı. Erdoğan’a göre iki ülke arasında (petrol ve gaz) sondaj çalışmaları noktasında da iş birliği fırsatları bulunmaktaydı. Taraflar; rota, takvim ve sondaj alanları gibi ayrıntılar üzerinde anlaşmışlardı. Yani o kürsülerde İsrail aleyhine atıp tutmaları sadece günü kurtarmak amaçlıydı ve laf icabıydı…
Türkiye-İsrail ticaret hacmi ne durumdaydı?
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) özel ticaret sistemi verilerine göre AKP iktidarının başladığı 2002 yılında Türkiye’nin İsrail’e ihracatı 861,4 milyon dolar; İsrail’den ithalatı ise 544,5 milyon dolardı. 2022’de ise ihracat 6,74 milyar dolara yükselirken ithalat da 2,17 milyar dolara çıkmıştı. Ticaret hacmi de 1,41 milyar dolardan 8,91 milyar dolara ulaştı. Buna göre ticaret hacmi son 20 senede ve dindar kahraman Erdoğan sayesinde %532 artmıştı!?
İsrail, Türkiye’nin ihracatında 10. sıradaydı
TÜİK genel ticaret sistemi verilerine göre 2022 yılında İsrail, Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı 10. ülke konumundaydı. Türkiye-İsrail ticari ilişkileri maalesef, Gazze operasyonlarından sonra da hiç aksatılmamıştı.
İsrail’de iş yapan bazı Türk firmaları şunlardı:
Zorlu Holding: İsrail’de enerji sektöründe faaliyet gösteren bir Türk firmasıdır. Zorlu Holding, Aşkelon bölgesinde bulunan bir elektrik santralinde %25 oranında hisseye sahip bulunmaktadır.
Sabancı Holding: İsrail’deki Paz Oil şirketi üzerinden petrol sektöründe faaliyet yapmaktadır.
Turkcell: İsrail’deki Hatif Mobile şirketinin %75 hissesini satın almıştır. Bu sayede İsrail’in telekomünikasyon sektöründeki önde gelen firmalarından birisi sayılmaktadır.
Kalyon Grubu: İsrail’deki Energiya Nova firması ile bir araya gelerek, çeşitli enerji projelerinde çalışmaktadır.
Koç Holding: İsrail’deki Tadiran şirketine %50 hisse ile ortak olmuşlardır.
Doğuş Grubu: İsrail’de düzenlenen bir ihale kapsamında, Aşdod Limanı’nda çalıştırılan bir gemi filosunu satın almıştır.
Anadolu Grubu: İsrail’deki Tempo alkollü içecek şirketi üzerinden alkollü içecekler sektöründe çalışmaktadır.
Bu Türk firmaları, İsrail ile güçlü iş ilişkileri geliştirmiş ve iki ülkenin ticari iş birliğine katkı sağlamaktadır.[1]
İsrail’in Filistin’e olan şiddeti sadece silahlarla sınırlı sanılmasındı! İsrail katlettiği gençlerin organlarını çalıp pazarlamaktaydı?
İsrail’in Filistin’e olan şiddetini sadece silahlarla sınırlı sanmak yanlıştı. İsrail, dünyanın dört bir yanında yürütülen organ mafyası ağının baş aktörü konumundaydı ve bir ayağı da Filistin’de bulunmaktaydı. Bir açık hava hapishanesine çevrilen Gazze’de, şehit bedenlerinin üzerindeki ameliyat ve dikiş izleriyle serbest bırakılan bazı mahkûmların bir süre sonra organ yetmezliğinden vefat etmesi İsrailli yöneticilerin bu işte parmağı olduğunun kanıtlarıydı. Buna inanmak için sebeplerimiz vardı. 2009’da FBI’ın New Jersey’de yaptığı operasyonla 17 Yahudi Haham, organ ve bebek parçası kaçakçılığı gerekçesiyle tutuklanmıştı. Yine aynı yıl Ukraynalı akademisyen Prof. Dr. Vyacheslav Gudin, Yahudiler tarafından evlat edinilen 25 bin çocuğun hastanelerde kaybolduğunu ve organlarının kullanıldığını açıkladıktan sonra ortadan kaldırılmıştı. Vyacheslav Gudin, iddiasını internete düşen bazı belgelerle de ispatlamıştı.[2]
Euro-Med İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün: “İsrail, Gazze’de ölü bedenlerden organ çalıyor!” iddiaları!
Tıp uzmanlarının Gazze’deki bazı cesetler üzerindeki incelemesinde; karaciğer, böbrek ve kalp gibi hayati organların kayıp olduğu tespiti yapılmıştı. Euro-Med İnsan Hakları İzleme Örgütü, İsrail ordusunu Gazze’deki ölülerden organ çalmakla suçlamış ve bağımsız bir uluslararası soruşturma açılması çağrısında bulunmuşlardı. Euronews, iddiayla ilgili İsrail ordusunun görüşüne başvurmuş, ancak henüz bir dönüş alamamıştı.
Bu sivil toplum kuruluşu, İsrail güçlerinin Gazze’nin kuzeyindeki El Şifa ve Endonezya Hastaneleri ile güneydeki diğer hastanelerden onlarca cesede el koyduğunu belgelediğini açıklamıştı. Ayrıca İsrail ordusunun El Şifa Hastanesi’nin avlusunda kazılan bir toplu mezardan cesetleri çıkararak el koyduğunu vurgulamıştı. Tıp uzmanlarının incelemesinde; karaciğer, böbrek ve kalp gibi hayati organların yanı sıra koklea ve korneaların (kulak ve gözün iç kısmının) da kayıp olduğu tespiti yapılmış ve bu durum potansiyel organ hırsızlığının “kanıtı” olarak yer almıştı.
İsrail’e Yönelik Bu Suçlamalar Neden Soruşturulmamıştı?
İsrail’in, Filistinlilerin cesetlerini hukuka aykırı bir şekilde kullandığına dair iddialar yeni sayılmazdı. İsrailli Doktor Meira Weiss, “Over Their Dead Bodies” adlı kitabında, “1996-2002 yılları arasında ölü Filistinlilerden alınan organların İsrail üniversitelerindeki tıbbi araştırmalarda kullanıldığını ve İsrailli hastaların bedenlerine nakil yapıldığını” anlatmıştı.
2014’te İsrail medyasında yayımlanan tartışmalı bir araştırmada üst düzey yetkililerin, yanık yarası olan askerler gibi İsraillileri tedavi etmek için ölü Filistinlilerin ve Afrikalı işçilerin bedenlerinden deri alındığına dair iddiaları yer almıştı. Soruşturmada, üst düzey bir İsrail Deri Bankası yetkilisi ülkedeki “deri rezervinin” önemli bir seviyeye ulaştığını açıklamış, deri rezervine ilişkin verilen rakamlar, İsrail’in nüfusuna oranla oldukça yüksek seviyede çıkmıştı. Amerikan CNN kanalının 2008 yılında yaptığı bir araştırmaya göre, İsrail’in yasa dışı küresel insan organ ticaretinin önemli merkezlerinden biri olduğu anlaşılmıştı. İsrail’i uluslararası hukuka uymaya çağıran Euro-Med Monitor, “silahlı çatışmalar sırasında ölülerin bedenlerine saygı gösterilmesi ve korunması gerekliliğini” hatırlatmıştı. İsrail’in onaylamadığı 1949 tarihli Dördüncü Cenevre Sözleşmesi, savaşan tarafların ölülerin onuruna saygılı davranmasını ve cesetlerin yağmalanmamasını, sakatlanmamasını şart koşmaktaydı.
Filistinli Cenazelere, İsrail Güçleri Tarafından Alıkonulduğu İddiası!
Euro-Med ayrıca İsrail’i, 7 Ekim’den bu yana Gazze’deki askeri operasyonları sırasında öldürülen onlarca Filistinlinin naaşını elinde tutmakla suçlamıştı. Bu duruma, bazı kesimler tarafından ailelerin sevdiklerini toprağa verme şansını ellerinden alan cezalandırıcı bir uygulama olduğundan karşı çıkılmıştı. İsrail’in en az 145 Filistinlinin cesedini morglarında, yaklaşık 255 Filistinlinin cesedini de Ürdün sınırı yakınlarında bulunan ve halka açık olmayan özel bir ortamda tuttuğu konuşulmaktaydı. Euro-Med gözlemcisi, ölülerin cenazelerini defnedilmek üzere acılı ailelere teslim etmeyi reddetmenin toplu cezalandırma anlamını taşıdığını ve bunun da Dördüncü Cenevre Sözleşmesi uyarınca yasaklandığını vurgulamıştı.[3]
Gazze’de Organ Mafyası Kâbusu Yaşanmaktaydı!
İsrail’in fosfor bombalarıyla katlettiği çocukların, BM yetkilisi kılığındaki organ mafyası tarafından kaçırıldığı anlaşılmıştı. Bu iddiaların ardından BM yetkililerine gidip durumu soranlar, kapıdan içeri sokulmamışlardı. Araçların resmini çekerken, gözaltına alınmakla tehdit edilmeye başlanmışlardı. [4]
İsrail, dünya organ mafyasının da merkezi konumundaydı!
Gazze’de binlerce çocuğu katleden İsrail’in suçu bunlarla sınırlı kalmamıştı. Uluslararası yasa dışı organ kaçakçılarının birçoğu Siyonist Yahudi olmaktaydı. Bu vahşi tacirler, fakir ülkelerden çocukların organlarını alıp binlerce avroya kendi vatandaşlarına ve Batılı zengin hastalara satmaktaydı.
Ve bu son savaşta 30 bin Müslümanı katleden, 60 bin masum insanı yaralayıp sakatlayan, on binlerce Filistinliyi suçsuz yere cezaevinde tutan İsrail’in, mahkûmları işkence ile öldürdükten sonra organlarını aldığı, cenazeleri de ailelerine vermeye yanaşmadığı ortaya çıkmıştı. İnançları gereği organ bağışı yapmayan Yahudiler, katlettikleri masumların özellikle korneaları ile böbrek, karaciğer gibi iç organlarını gasp edip gizlice gömdükleri, bazı Yahudi doktorların da yer aldığı uzmanlar tarafından açıklanmıştı. Ayrıca, organları toplayan Siyonist rejimin dünyanın en büyük ‘deri bankası’na da sahip olduğu ortaya çıkmıştı.
Afrika’da Organ Çalma Organizasyonları!
Fakat vahşetin boyutu sadece İsrail ve Gazze ile sınırlı sanılmasındı. İsrailliler uzun yıllar boyunca bağlantılı olduğu doktorlar vasıtasıyla dünyanın birçok bölgesinde organ mafyasına liderlik yapmaktaydı. Özellikle Afrika ülkeleri üs olarak kullanılmaktaydı. 2011 yılında Somali’de organ ticaretinin İsrail eliyle gizli bir şekilde nasıl yürütüldüğü kanıtlanmıştı. Somali, o dönemde de bugün olduğu gibi yine yoksulluk ve açlıkla boğuşmaktaydı. Hastaneye getirilen küçük çocukların organları operasyonla alınmakta, günde 3-4 sefer yapan özel jetler bu organları, çantalar içinde İsrail’deki seçilmiş hastalara taşımaktaydı. Organ mafyasının elinde can veren küçük bedenler ise kefenlenip hiçbir şey olmamış gibi defnediliyordu. BM yetkilileri de bu kanlı ticareti izlemekle yetinmiyor, hastanelerin giriş-çıkış kayıtlarını gizleyerek âdeta İsrail’in yolunu açıyordu.
Bursa’da Operasyon Yapılmıştı!
İsrail’in organ ticareti için seçtiği ülkeler arasında Türkiye de vardı. 2023 ortalarında polis, önce İsrail ve Suriyeli bir çeteye Bursa’da operasyon yapmış, 2’si İsrail uyruklu olmak üzere 3 kişi suçüstü yakalanmıştı. İsrailli ama Yahudi olmayan bir hastanın, böbreğini satın almak için Suriye uyruklu şahısla 40 bin dolara anlaştıkları tespit edilmişti. İsrailli şahısların, kâğıt üstünde çapraz nakil yapacakları ve kardeş oldukları görünüyordu. Ancak operasyonla, şüphelilerin kardeş olmadığı, maksatlarının organ ticareti olduğu ve bunun için de özel bir hastaneyi kullanacakları anlaşılmıştı.
Baron İstanbul’da Yakalandı!
Örümcek ağı gibi dünyanın dört bir yanını saran organ ticareti, birçok defa ABD basınında da yer almıştı. Organ yetmezliğinin en fazla görüldüğü ülkelerden birinin İsrail olduğunu belirten The New York Times gazetesi; Kosta Rika, Filistin, G. Afrika, Somali, Hindistan, Çin, Kıbrıs ve daha birçok ülkenin İsrail tarafından organ deposu olarak kullanıldığını yazmıştı. Bu ölümcül ticaretin baronu olan İsrailli Boris Wolfman da İstanbul’da yakalanmıştı! Gazeteler, organ ticaretinin merkezinde İsrail’in yer aldığını, bunu da Ordu ve Sağlık Bakanlığı eliyle yaptığını yazmıştı. Hatta o dönem birçok ülkede bedava check-up vaadiyle insanların kandırıldığı, analiz ve kan testleriyle İsrailli hastalara dokusu uyanların tespit edildiği vurgulanmıştı. İsveç’in önde gelen gazetelerinden Aftonbladet, İsrail ordusunun öldürdüğü Filistinlilerin cesetlerini “otopsi” gerekçesiyle alıkoyarak organlarını çaldığını yazmıştı.
Tacir Başı Haham!
Kaçak organ nakli yaptığı için defalarca gözaltına alınıp serbest kalan “Frankenstein” lakaplı Türk doktor Yusuf Erçin Sönmez’in ortağının ise İsrailli Dr. Zaki Shapiro olduğu saptanmıştı. İsrailli organ kaçakçılarının beyni Moshe Harel de 2018’de Güney Kıbrıs’ta yakalanmıştı. Kosova’da bir Türk’ün böbreklerini satınca yeri tespit edilen Harel, gözaltına alınmıştı. Bir yıl sonra Harel’in Türkiye ve Rusya’da bulduğu fakirlerin 16 bin avroya böbreklerini alıp İsrailli hastalara 100 bin avroya sattığı anlaşılmıştı. İsrailli haham Levy Izhak Rosenbaum da ABD’de Cezayirli çocukların organlarını uluslararası piyasada sattığı için gözaltına alınmıştı.[5]
İsrail, Filistinli çocukların organlarını çalmaktaydı!
İsveçli gazeteci Donald Buastrum, başında ABD’li hahamların ve siyasilerin yer aldığı organ mafyasının Filistinli ve Cezayirli çocukları kaçırarak iç organlarını çaldığını açıklamıştı. İsveçli gazeteci Donald Buastrum, İsveç’te yayımlanan Eftum Biladit gazetesindeki yazısında, başında ABD’li hahamların ve siyasilerin yer aldığı organ mafyası makalesiyle tepkileri ve dikkatleri üzerine toplamıştı. El-Cezire televizyonunun “Sınırsız” konulu programın yapımcıları da bu olayı aydınlatmak ve haberi daha fazla dikkat çekici hale getirmek için, bu yazının sahibi Buastrum’u programa almıştı.
Buastrum, konuşmasında sadece Filistinli çocukların değil, Cezayirli çocukların da kaçırılarak iç organlarının alındığını ve ABD’de satıldığını vurgulamıştı. Buastrum, Siyonist organ mafyasının öncelikli pazarının ABD olduğu ve ABD’de birçok üst düzey siyasetçi, haham, akademisyen ve iş adamı tarafından bu organ mafyasının idare edildiğini belirterek, bu organ mafyasının 1948 yılından beri var olduğunu ve yüzlerce Filistinli çocuğun iç organlarının satıldığını tekrarlamıştı. [6]
İsrail’deki organ mafyasının Türkiye’deki üssü, hangi ünlü hastane olmaktaydı?
“İsrail’de mali açıdan zor durumda olan, özellikle Arap asıllı kızların organlarını yurtdışına satmak için kandırıldığı” belirtilerek, İsrailli bir doktorla iki yardımcı ve yabancı (Türk) sağlık ekibinin bu organ ticaretinin içinde bulunduğu iddiaları gündemi sarsmıştı. Ynet haber sitesinden İlana Kuriyel’in haberine göre; İsrail’de ailelerin şikâyeti ve polislerin soruşturması sonucunda 18-20 yaşındaki kızların böbreklerini para karşılığı Türkiye’de satmak için özendirildikleri söylenerek, İsrailli bir doktor, iki yardımcı ve yabancı (Türk) sağlık ekibinin bu organ ticaretinin içinde bulunduğu, şüphelilerin henüz yakalanmadığı vurgulanmıştı.[7]
İsrail’deki organ mafyası, kandırdığı genç kadınları Türkiye’ye yollamıştı!
İsrail’de ekonomik zorluk yaşayanlar, özellikle Yahudi olmayan vatandaşlar, para karşılığında organlarını bağışlamak için Türkiye’ye taşınmaktaydı. İsrail’in güneyinde ortaya çıkarılan bir organ mafyasının, binlerce dolar karşılığında genç kadınları organ bağışı için Türkiye’ye gönderdiği ortaya çıkmıştı.
Ekonomik darboğazda bulunan ve bundan kurtulmak isteyen genç kadınların bu çaresizliğini kullanan organ mafyası, MOSSAD’la birlikte çalışmaktaydı.
İsrail’in güneyinde 50 yaşlarında bir kişinin, yaşları 18 ile 20 arasında değişen çoğu Arap ve Afrika kökenli genç kadınları, organ bağışı karşılığında binlerce dolar nakit para vermekle kandırdığı ortaya çıkmıştı. Bu kadınlar bu işlem için Türkiye’ye gelerek böbrek ve bazı organlarını ameliyatla bağışladıktan sonra nakit paralarını da alıp geri dönüyorlardı.
Kadınlar bu işlem için 2014 kuruyla 300 bin İsrail şekeli yani, 185 bin Türk lirası almıştı!
İsrail’den Türkiye’ye organ kaçakçılığı olayı ise 2014 Nisan’ında ortaya çıkmıştı. Bir İsrailli kadın, teklifi kabul edip Türkiye’ye yollanmıştı. Ailesinin baskısı sonrası bıçak altına yatmaktan son anda vazgeçince olay anlaşılmıştı. Ailesi polisle irtibata geçince de olayın iç yüzü aydınlanmıştı. Olayla ilgili, kadınların muayenesini yapan iki İsrailli doktor sözde sorgulanmıştı. Ancak organ mafyasının başındaki ve 50 yaşlarında olduğu belirtilen kişi ise halen kayıptı![8]
Türkiye, organ mafyasının üssü yapılmıştı!
Özellikle son dönemde artan yasadışı organ nakli konusunda, organ verenlerin en yoğun olduğu Moldova ve Ukrayna ile organ nakli operasyonlarının gerçekleştiği Hindistan, İsrail ve Irak arasında yer alan Türkiye, bu konuda üs olarak kullanılan ülkelerden birisi konumundaydı.
2013 Eylül’ünde yapılan ve 17 ili kapsayan organ mafyası operasyonu, dikkatleri yeniden yasal olmayan organ nakilleri ve organ mafyasına çekmiş durumdaydı. Ekonomik göstergelerin iyiliği ile övünen ancak istihdam yaratma ve gelir adaleti konusunda bir türlü gelişme sağlanamayan ülkede işsizlik, yoksulluk ve çaresizlik nedeniyle zor durumda olan yurttaşlar, internet üzerinden veya simsarlar tarafından sanki ikinci el pazarına araba, ev ya da eşya satar gibi “İhtiyaçtan satılık karaciğer”, “acilen satılık böbrek” gibi ilanlar vererek kendi yaşamsal organlarını serbest organ pazarına sürüyorlardı.
SES İzmir Denetleme Kurulu üyesi doktorlar tarafından son dönem operasyonlar üzerine yapılan bir değerlendirme, durumun ne kadar vahim olduğunu gözler önüne çıkarmıştı!
2014’te Ankara, Antalya, Adana, Eskişehir, İstanbul ve İzmir’in de aralarında bulunduğu 17 ildeki organ mafyasına operasyon yapıldığı, gözaltına alınanlar arasında iki profesör, bir eczacı, bir konsolosluk çalışanı, laborantlar ve hasta bakıcıların da yer aldığı çetenin internet üzerinden böbreklerini satışa çıkaran kişilerin organlarını 30 bin liraya aldığı, nakil bekleyen hastalara 500 bin liraya sattığının ortaya çıktığı, tahlillerin özel hastanede, nakillerin de Mısır, Kuzey Irak ve Bağdat’ta yapıldığı hatırlatılan değerlendirmede şu noktalar vurgulanmıştı:
* Hastane yakınlarındaki duvarlarda ve internet sayfalarında yer alan sıra dışı ilanlar incelendiğinde geçim sıkıntısı çeken, işten atılan, aylarca iş bulamayan, banka ve kredi kartı borcu olanlar son çare olarak organlarını satıyorlardı. Bu durum insanların artık kendi yaşamlarını riske atacak kadar yoksulluk içinde yaşadıklarının kanıtıydı.
* Organ mafyası ve simsarlar da “organ alınır/satılır, aracılık yapılır…” gibi ilanlarla borsadaki yerini alarak ve bu işe uluslararası bir boyut kazandırıp yurtdışından müşteri çekebilmek için ilanlarını Türkçe, İngilizce ve Arapça verdikleri anlaşılmıştı.
* Organ verenlere, genellikle organlarına karşılık olarak çok iyi fiyat verileceği, sağlıklı olarak yaşama devam edecekleri ve ameliyat sonrasında çok iyi bakılacakları söylenip aldatılmaktaydı. Oysa yapılan operasyon yasadışı olduğu ve hastanın yasal kurumlarda bakılması söz konusu olmadığı için ameliyat öncesi ve sonrası bakım da çok iyi yapılmamaktaydı. Genellikle ameliyat sonrası gerekli bakımlar yapılmadığı için organlarını veren kişiler bakıma muhtaç hastalar halini almaktaydı. Bu denli geniş bir “organ pazarı”nda yasal olmayan kuruluşların eline düşürülen çaresiz yurttaşları nasıl sorunların beklediği konusunda iktidar ilgisiz ve tepkisiz davranmaktaydı.
Çünkü üç kişiden biri muhtaçtı!
Ciddi ve gerçekçi araştırmalara göre: Türkiye’de yaşayan her üç kişiden birinin yoksul ve muhtaç olduğu anlaşılmıştı. Türkiye nüfusu SGK istatistiklerinde 81 milyon kadardı. Sosyal yardım istatistiklerinde, yoksulluk envanterinde 2014’te sosyoekonomik durumu iyi olmayan ve muhtaç olan yaklaşık 7 milyon hane ve bu hanelerde yaşayan 25 milyon kişinin sosyal yardım ve ödeme aldığı ortaya çıkmıştı. Bu durumda hükümet temsilcilerinin söylediği gibi sosyoekonomik düzey ve refahın artmadığı, her üç kişiden birinin yoksul ve muhtaç olarak en asgari düzeyde yaşamaya çalıştığı açıktı.[9]
Joe Biden tam bir Siyonist uşağıydı!
ABD Başkanı Joe Biden, Yahudilerin Hanuka Bayramı dolayısıyla Beyaz Saray’da düzenlenen resepsiyonda, Katil İsrail’e askeri desteğinin süreceğini söyleyerek, “Yahudi toplumuna duyduğum sıcaklık ve bağlantı sorgulanamaz. Birkaç yıl önce ‘Siyonist olmak için Yahudi olmak zorunda değilsiniz ve ben bir Siyonist’im’ dediğimde sıkıntılara girdim ve eleştirildim” diyerek Yahudi Lobilerine uşaklığını tekrarlamıştı.
The Times of Israel’in haberine göre, ABD Başkanı Joe Biden, burada yaptığı konuşmada, işgalci İsrail’in Filistin’e saldırıları nedeniyle ABD’de artan antisemitizmi kınadığını vurgulamıştı. Biden, “HAMAS’tan kurtulana kadar İsrail’e askeri destek vermeye devam edeceklerini” hatırlatarak; “Ama çok dikkatli olmalıyız. Tüm dünyanın düşüncesi bir gecede değişebilir. Bunun olmasına izin veremeyiz” ifadesini kullanmıştı. Yahudilerin ve İsrail’in güvenliğine ve bağımsız Yahudi devletinin varoluş mücadelesine desteğinin sarsılmaz olduğunu dile getiren Biden, “İsrail olmasaydı dünyada tek bir Yahudi güvende olmazdı” yalanına sığınmıştı.
ABD’nin son Şam Büyükelçisi Robert Ford ise; Başkan Joe Biden yönetiminin bölgedeki yerel ortak olarak gördüğü terör örgütü PKK/YPG’den vazgeçmeyeceğini vurgulamıştı. TRT World Forum 2023’e katılmak için İstanbul’a gelen ABD’nin son Şam Büyükelçisi Robert Ford, değerlendirmeler yapmıştı. Ford: “YPG’ye desteğin devam edeceği muhakkaktır. Biden yönetimi Amerikan güçlerini Suriye’nin doğusunda tutmakta ısrarlıdır ve yerel bir ortağa ihtiyaçları vardır. Amerikalıların 10 yıldır fiili yerel ortağı ise YPG olmaktadır. Biden yönetimi, Türkiye’nin bu ortaklıktan memnun olmadığını biliyor, ama Beyaz Saray ve Biden yönetimi, tutumunu değiştirmeye gerek duymayacaktır” demekten sakınmamıştı. Terör örgütü DEAŞ’ı durdurmak iddiasıyla silahlandırılan ve ABD’nin bölgedeki en önemli yerel müttefiki sayılan PKK/YPG’nin DEAŞ’ı kalıcı olarak ortadan kaldırmaya yardımcı olamayacağının altını çizen Ford, “Şu anda Deyrizor ili gibi yerlerde muhtemelen DEAŞ’ın, YPG ile Arap topluluklar arasındaki sürtüşmeden fayda sağladığı yönünde sorunlar görüyoruz” diyerek küstahlaşmış, Türk Milletinin ve AKP hükümetinin duyarlılıklarını hesaba bile katmamıştı.
ABD ahlâken iflas etmiş durumdaydı!
ABD’li aktivist West, Gazze’de ateşkes istenen tasarının BMGK’da veto edilmesine karşı çıkıp; “ABD’nin BM’de, İsrail’in barbar soykırım eylemlerini sona erdirme amacı taşıyan oylamayı veto etmesi, ahlâki bir çöküşün sonuçlarıdır!” tespitini yapmıştı. “İsrail işgalinin sona ermesi” çağrısında bulunan West, “ABD hükümetince desteklenen İsrail güçleri tarafından katledilen kıymetli Filistinli çocuklara, masum kadınlara ve erkeklere ışık tutmak için mücadele etmeliyiz” açıklamasını yapmıştı.
İsrail’e 106 Milyon Dolarlık Silah Satışı Onaylanmıştı!
Bu arada katil ABD yönetimi, terörist İsrail’e, içinde tank mermisinin de bulunduğu yaklaşık 106,5 milyon dolarlık askeri malzemenin satışını onaylamıştı. ABD Savunma Bakanlığına (Pentagon) bağlı Savunma Güvenlik ve İşbirliği Ajansı’ndan (DSCA) yapılan yazılı açıklamada, İsrail’e yapılması planlanan silah satışına ilişkin bilgiler paylaşılmıştı.
“Sözde İsrail, ABD ve AB karşıtı Erdoğan’ın” yamuklukları!
ABD’nin Siyonizm’in emrinde olduğunun bilinmeyen bir yanı yoktu. Ancak Ekim 2023’ten itibaren Filistin’de yaşananlar, ABD’nin çirkin yüzünü tüm çıplaklığı ile ortaya döküyordu. Hem de öyle bir döküyordu ki, surattaki tüm boyalar gerçeği gizlemeye yetmiyordu. Aslında ABD de suratının bu gerçek halini gizlemek için bir çabanın içine girmiyor, buna gerek duymuyordu. Sanıyorum yaptıklarının çirkinliğini, bu ısrarcılığı daha da ortaya çıkartıyordu. Çünkü Filistin’de yaşananları, bir savaş olarak nitelemek gerçeği çarpıtmak oluyordu. Bakınız, ABD tüm hırçınlığı ve kovboyluk mantığı olsa gerek adeta İsrail’i kan dökmeye itiyordu. Ortada fazlaca görünmüyor ama meydana iteklediği İsrail’i bile gaddarlıkta geçmiş görünüyordu. Sanki “tüm dünya, akan kan karşısında ayağa kalkarsa İsrail’i döktüğü kanda boğabilirler” düşüncesiyle caniyi koruma ve kollamayı da ihmal etmiyordu. Sonuç olarak diyebilirim ki, Filistin’de yaşananlar bu defa tam bir vahşet ve soykırım halini almış bulunuyordu. Çünkü dört aydır, arada verilen bir haftalık mola hariç her gün İsrail bombardımanı devam ediyordu. Binlerce insan katlediliyor; evleri, barkları başlarına yıkılıyordu. Tüm bu gelişmeler karşısında İsrail’e destek veren tek ülke ABD olmuyordu. Haçlılar topyekûn adeta ilan edilmemiş bir Haçlı-Siyonist ittifakının emrine girmiş görünüyordu.
ABD’nin sadece İsrail’e destek vermekle kalmayıp İsrail’i ateşkese uyması yönünde zorlaması gerekirken, BM Güvenlik Konseyi’nin aldığı ateşkes kararını ABD’nin veto ederek bunun uygulanmasını engellemesi, işin iyice raydan çıktığını gösteriyor, adeta ABD desteğindeki İsrail; bu desteğe duyduğu güven sebebiyle, giderek zıvanadan çıkıyor ve artık her gün yüzlerce Filistinli katlediliyordu. Tüm bu gelişmeler karşısında devletler, daldıkları derin uykuyu sürdürüyordu. Böyle olunca da hepsi İsrail’in suç ortaklığını gönüllü olarak sürdürmüş oluyordu. Bu arada ABD, İsrail’e verdiği destek sebebiyle tepkilerin odağına geçiyor olsa da, anlaşılan ABD, bu sebeple bir endişe duymuyordu. Duyuyor olsa en azından İsrail’e, “Yeter artık” demesi gerekiyordu![10] Ama dindar kahraman (!) ve dünyayı kurtaracak adam (!) Sn. Erdoğan ise daha farklı bir yol izliyordu. Sözde, İsrail’in vahşet ve dehşetlerini kınıyor, sert cümleler kuruyor, ama özde İsrail’e zarar verecek ve zulmünü engelleyecek hiçbir girişimde bulunmuyordu!..
[1] www.nedemek.page
[2] TV NET YouTube Kanalı – www.youtube.com
[3] tr.euronews.com – 28 Kasım 2023
[4] uhim.org – 7 Haziran 2010
[5] kamuexpress.com – 23 Kasım 2023
[6] ihh.org.tr/haber – 10 Kasım 2009
[7] ODATV – Haber Tarihi: 23 Nisan 2014
[8] cnnturk.com – 24 Nisan 2014
[9] https://medimagazin.com.tr/guncel/turkiye-organ-mafyasinin-ussu-54069
[10] abdulkadirozkan@milligazete.com.tr

Bütün geçmişin karanlık; fesat fırsat peşinde
Hep hıyanet ve sömürme, pek ustasın işinde
Sürekli tutuşturduğun, bu fitne ateşinde
Yakılacaksın İsrail, bunu çoktan hak ettin!
Yapmış oldukları
insanlık dışı davranışlar varken birde israile Yardım edenleri ahirette nasıl bir hesap beklemekteydi? Zalimlere destek verenleri hangi amelleri kurtaracaktı?
Peygamber efendimizin yüzüne nasıl bakacaklardı?
Ama dindar kahraman (!) ve dünyayı kurtaracak adam (!) Sn. Erdoğan ise daha farklı bir yol izliyordu. Sözde, İsrail’in vahşet ve dehşetlerini kınıyor, sert cümleler kuruyor, ama özde İsrail’e zarar verecek ve zulmünü engelleyecek hiçbir girişimde bulunmuyordu!.. alıntı
Tarih böyle bir şeyi kaydetmişmiydi? Gözümüzün içine baka baka İsrail’le ticaret tüm hızıyla devam ediyor, kürecik ve incirlik gibi üsler İsrail’e hizmete devam ediyordu. Ancak Cenabı Hak imhal eder ama asla ihmal etmezdi. İnşallah pek yakın bir gelecekte süfyanında Siyonizmin de rezil rüsva olacağı ve insanlığın yüzünün güldüğü günleri görmek üzere…
Yıkılacaksın İsrail, senin zalimligini, aşağıların aşağısı olduğunu tüm dünya gördü, Sen Yıkılacaksın, ve sen bu vahşetleri sergilerken sana destek verenler, seninle işbirliği yapanların da maskeleri düşecek, onların gerçek yüzlerini de tüm dünya, tüm insanlık görecek, Yüzünüze tükürmek için her kes sıraya girecek ve İsrail’le beraber sizde yıkılacaksınız ve hiç kimse sizin için üzülmeyecek.Hele birde dindar geçinen takva ehli geçinen, tarikat şeyhleri hocalar, alım bilinenler sizlerinde bu sessizliğiniz yanınıza kar kalacak sanmayın
Mâide 52
(Bu İlahi ikazlarımıza rağmen) Kalbinde maraz bulunan (şuursuz Müslüman)ları görürsün ki, hâlâ (Yahudi ve Hristiyanlarla ve onlara ait bâtıl kural ve kurumlarla dostluk hususunda) onların arasına koşuşturup yarışırlar (kâfirlere yaranmaya çalışırlar ve bu münafıklıklarına bahane olarak da); “Aleyhimize gelişen ve değişen zaman içinde, başımıza bir felaket gelmesinden (ve Müslümanların mağlup olmasından) korkuyoruz. (Bari hiç değilse, Yahudi ve Hristiyanların yardımını kaçırmayalım, diye düşünüyoruz)” diyerek (sahte mazeretlere sığınırlar). Fakat pek yakında Allah (Müslümanlara) umulmadık bir zaferi veya Kendi katından mutlu bir emri (ve haberi) gönderecek de (o münafıklar) kendi içlerinde gizledikleri (şeytani heves ve hesaplarına) bin pişman (ve perişan) olacaklardır.
https://www.mealikerim.com/5/maide/52
Mâide 63
(Maneviyat ehli geçinen ve Rabbaniyyun denilen haham takımı gibi) Din adamlarıyla, (ilim erbabı bilinen ve) Ahbar (denilen bazı istismarcılar da maalesef makam ve menfaat hatırına) bunların (münafık kesimlerin ve fasık yöneticilerin) yalan yanlış sözlerine ve açıkça haram ve haksız kazanç yemelerine (göz yumup fetva vermektedirler.) Oysa bunlara mâni olmaları gerekmez miydi? (Bütün bilginlerinin ve maneviyat önderlerinin, şeyhlerinin ve ağabeylerinin bu münafıklarla menfaat ortaklıkları yüzünden susmaları ne kötü bir şeydi!) Bu ustalıkla süslenmiş (sinsi ve kirli) amelleri ne kadar çirkindir!
https://www.mealikerim.com/5/maide/63
Mâide 56
Her kim Allah’ı, O’nun Resulü’nü ve (Kur’an’a uyan ve İslam’ı uygulayan) mü’minleri veli edinir (onları sever ve seçerse), muhakkak (biliniz ki) galip gelecek olanlar, yalnız Allah’ın partisidir. (Hakkın takipçileri ve tarafgirleri olan hizip ve ekip başarıya erişecektir.)
https://www.mealikerim.com/5/maide/56
Maalesef sayın Erdoğan her zaman ki gibi sadece lafla atıp tutmakta ama sorunlara gerçek çözüm yollarını hep nedense bulamamakta idi. İsrail kameralar karşısında kınarken hale israille ticarete hemde her türlü ticarete devam etmekte idi. Yandaş ve yağcılarıda kuru halk yığınlarının gazını bir şekilde almakta idi.
Şeytanın insan kılığına bürünmüş halini görmek isteyenler siyonist yahudilere bakmalıdır. Newyork’daki sinagog baskınında ortaya çıkan dehşet verici eşyalar ve görüntüler devamında epstein skandalı, organ kaçakçılığı, gazzede soykırım Aziz Erbakan Hocamızın dediği gibi Yahudi hiç bir taşın altını boş bırakmıyor, nerede kötülük ve zulüm varsa orada nerede para akışı hareketliliği varsa orada evet her yerde …
Seneler öncesinde Harun Yahya ismi ile kaleme alınan ama Erbakan Hocamızın yazdığı bildiğimiz eserlerden yeni masonik düzen isimli kitabı okuyunca insan önce bir dehşete kapılıyor her yerde siyonist Yahudinin kuruduğu sistem ve düzen işliyordu taki kitabın son bölümüne gelinceye kadar son bölüme gelinceye kadar, bu yeni dünya düzenin Allah’ın izni ile çok kısa süre içerisinde yıkılacağını bilmek insan huzur ve veriyordu. Aziz Erbakan Hocamızın hazırladığı programlar ve hazırlıklar en sadık talebesi olan Ahmet Akgül Hocamız eliyle uygulamaya konulacak, bu yeni dünya düzeni yıkılıp yerine huzur, barış ve adalet düzeni kurulup bütün dünya siyonist şeytanın elinde kurtulacaktı.
Ümmetin lideri! Tayyip Erdoğan İstanbul düşerse Kudüs düşer diyordu. İstismar etmediği hiçbir kutsal kalmayan ümmetin lideri! ve hükümeti dünya beşten büyüktür naralarıyla geziyor, “makam eşten, kutsaldan, vatandan büyüktür”e evrilerek ümmetin kanıyla ıslanarak yoluna devam ediyordu. Gazze’de 5 aydır soykırım yaşanırken hala Filistin kırmızı çizgimizdir diye halkımıza yalan söylemekten utanmıyorlardı. Gazze’de 5 ayda 35.000 kişi şehit olmuş, 65.000 kişi ise yaralanmıştı. Zulmü önlemek bir yana dursun İsrail ile ticari ilişkilerini bile kesmeyen Akp iktidarı, çocukları ve iş adamları dernekleri kanalıyla ticaretle kandan para da kazanıyordu.
Öğrendik ki mazlumların sadece kanı değil organları da masadaydı. Elbet Allah’ın gazabı yakındı, bu düzen çok yakında yıkılcaktı.
Zalime destek veren işbirlikçi münafıklar!
AKP Hükümeti, İsrail’in bütün barbarlıklarından haberdardı hatta bile isteye suç ortağı konumundalardı!
Ancak; Hidayeti kararanlar öyle şaşırmışlar ki, atesitlerin bile yapmaktan utanıp sıkılacakları günahları işleyip durmaktalardı!
Kaldı ki itiraz etme hakları varmıydı?
ABD’yi daha rahat yönetmek için, ABD’li başkanlara şantaj yapan İsrail bir avuç makam, mevkii, para meraklısına ne şantajlar yaparlardı?!
Ülkemizin en büyük sorunu olan AKP Hükümeti;
Ülkemize, 80 yıllık iktidarların verdiği tahribatın 10 katından daha büyük zarar verdiği zaten ispatlanmıştı!
İlk ayeti oku olan yüce kitabımızda Rabbimiz, biz insanlara en çok “düşünmez misiniz, akletmez misiniz?!” diye sormaktaydı.
Tarihin en şerefli milletini düşünemeyecek hale getiren zalim ve işbirlikçilerinin hesabı, ahirete kalmayacak ve çok yakında analarından doğduklarına pişman olacaklardı!
Böylesi hakikatleri istismarcıları ve zalimleri çatlatırcasına yazan haykıran günümüzde sadece MİLLİ ÇÖZÜM kaldı… Milli Çözüm Kur’an’a tercümanlık yapmakta ve insanlığın saadeti için Adil Düzen projeleri hazırlamakta ve zalimlerin tuzaklarını deşifre eden hakikatleri haykırmakta…. İşte makalede okuduk duyduk bilgi sahibi olduk tekrar… Böylesi bir düzenin çökmesi yıkılması ve zalimleri etkisiz kılmak gerekmez mi? Ülkemizde ve dünyada onca müslümanlar var Kur’an okuyorlar gece gündüz ama bu düzeni ve düzenin kurucularını savunucularını ve işbirlikçilerini neden etkisiz kılacak çalışma yapan Milli Çözüm’den gayrı bir hareket topluluk yok… Çünkü o Kur’an’ı okuyan müslümanlar okuduğunun anlamını bilmeden okuyorlar… Bilmeyince ve uygulamayınca da gerçek iman kalplerine oturmuyor ve bu bozuk batıl düzenin içinde güzeli arıyorlar… Hamdolsun Asrımızın Sahibi Tercümanı Milli Çözüm , insanlığın müslümanların üzerindeki , KUR’AN’IN EMRİ OLAN HAKKA DAYALI DÜZEN KURULMASI EMRİNİ , yerine getirmek için bütün gücüyle takatinin sonuna kadar gayret ve çaba göstermekte… Ve bu çabanın heyecanını da Allah’ın sözleri olan şu ayetlerden almakta :
HİCR SURESİ 94. VE 95. AYETLER
(Ey Nebim ve Onun varisleri!) Sana emrolunan (hüküm ve hakikatleri) açıkça (kâfir ve zalimleri çatlatırcasına) anlat ve müşriklerden yüz çevirip (saldırılarına aldırma ki, onlardan intikamımızı alacağız!)
Şüphesiz, (Hakk’tan ve hayırdan ayrılmadan ve hainlerin hücum ve hakaretine aldırmadan davet ve hizmetine devam ettiğin için Seninle) o alay edenlere karşı Biz Sana kâfiyiz (ve yanındayız! Sevap ve şeref kazanman için bazı sıkıntı ve saldırılara uğratırız, ama asla Seni sahipsiz bırakmayız ve zalimlerin ezmesine fırsat tanımayız).
ELHAMDÜLİLLAH… ELHAMDÜLİLLAH…
28 Haziran 1996’da Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamız, Başbakan olarak koltuğa oturmuş, tarihi ve talihli icraatlarına başlamışlardı.
İki ay sonra 28 Ağustos’da daha önce hazırlanıp imzalanan Türkiye-İsrail Savunma Sanayi İşbirliği Anlaşması askıya alınmış, sadece bazı tankların ve F-16 savaş uçaklarının mecburi modernizasyonunun (Amerika’da iki misli pahalıya patladığı için) İsrail’de yapılmasına izin çıkmıştı.
Buradan yola çıkarak (gözünün üstünde kaşın var cinsinden bahaneyle) şeytanları bile kıskandıracak alçaklık karakteri ile Aziz Erbakan Hocamıza olmadık iftiralar atıldı.
Bu şeytani fitne ateşini Müslüman görünümlü Lawrence’ler yakmış; tarikatlar, cemaatler, molalar, şeyhler, liderler, prof.lar, yığınlar ise iftirayı ağızlarına sakız etmişti. Milli Görüş Milkolarından bile “konunun aslını” Milli Görüşün basın gücü kullanılarak anlatıldığını duymadık desek yeri var.
Tabi bu tavrın şeytani iftiraların tutmasında payı az değil.
Hamdolsun her zaman olduğu gibi bu konuda da Üstad Ahmet Akgül Hocamız (özellikle o günlerde) ve her fırsatta ve tüm imkanlarını kullanıp bu iftirayı açığa çıkarmış ve konunun aslını kamuoyuna (kısıtlı imkanlarına rağmen) duyurmayı başarmıştı.
Evet dün bu iftirayı atanlar, bu iftirayı ağızlarına dolayanlar; Şu yapılan İsrail’in organ kaçakçılığına göz yuman hatta ortaklığı açıkça izah edilen iktidara ve Filistin’le savaş esnasında resmen İsrail’e binlerce gemi gönderilmesine göz yuman Erdoğan iktidarına neden keramet uydururlar? Çünkü münafıklarda ondan!
“Nasıl olursanız, öyle idare edilirsiniz” Hadis-i Şerifi konuyu ne güzel de izah etmekte.
Zaman ve olaylar “müminlerle, münafıkları” itiraz edilemez netlikte ayırmakta ve sadıkların zaferini, hainlerin hezimetini perçinlemekte.
Sadıklardan, müminlerden, Haktan, insanlıktan, Adil Düzen’den, Milli Görüş=Milli Çözümden taraf (safında) olma duasıyla.
İsrail’e, “Yeter artık” demesi gereken dindar kahraman (!) ve dünyayı kurtaracak adam (!) Sn. Erdoğan, sözde, İsrail’in vahşet ve dehşetlerini kınıyor, sert cümleler kuruyor, ama özde İsrail’e zarar verecek ve zulmünü engelleyecek hiçbir girişimde bulunmuyordu!..
Fatih Çekirge 22 Ocak 2024 tarihinde Hürriyet’teki köşesinde “CIA’i şok eden Ankara kararı” başlıklı “Şecâat arz ederken merd-i Kıpti sirkatin söyler” cinsinden bir yazı yazmıştı.
Yazının içeriğinde “Türkiye’nin milli duruşu!?” gibi OKKALI laflar etmişti!
Peki neymiş bu “CIA’i şok eden” milli duruş?!
Diplomat dostu çok önemli bir gelişmeyi aktarmışmış:
“Örneğin bir Batılı istihbarat uçağı geliyormuş, bir süre kalıp gidiyormuş. Ya da benzeri bir durummuş. Bu sırada uçakta ne olduğu, kim olduğu ya da ne yaptıkları konusunda bilgi vermiyorlarmış.”
“Sonuç, Türkiye’nin milli duruşuna uygun bir şekilde, Ankara bu tür operasyonların ya da geliş gidişlerin bilgi vermeden yapılamayacağını bildirmişmiş.”
“Alışkanlıkları bozulunca şok olmuşlarmış. Önce büyük tepki göstermişlermiş. Ama çare yokmuş. Kararlılık varmışmış.”
“Çünkü sonuçta bağımsız bir devlet olarak Türkiye milli duruşunu göstermişmiş. Bir iş yapacaksan bilgi vereceksin denilmişmiş.”
Peki bu CIA önceden haber bile vermeye tenezzül etmediği, şimdilerde sözde haber verdiği Türkiye’deki operasyonlarında neler yapıyordu?! Bilinenler CIA MOSSAD ile işbirliği halinde ülkeleri bölüp parçalamak için planlar yapıyordu, terör şebekelerini örgütleyip yönetiyordu, uyuşturucu trafiğini organize ediyordu,organ mafyasını yönetiyordu ve insan kaçakçılığı yapıyordu, kim bilir daha bilmediğimiz kangi kirli oparasyonlar yapıyordu.
Övünüp hava attıkları şeye bakar mısınız? Bundan böyle CIA gibi yabancı istihbarat örgütleri Türkiye’de operasyonlarına izin vermeyeceğiz bile diyememişler, ya ne demişler, “operasyonların ya da geliş gidişlerin bilgi vermeden yapılamayacağını” bildirmişlermiş.
Yani CIA Türkiye’yi nasıl bölüp parçalayacaklarının, teörü nasıl organize ettiklerinin,uyuşturucu trafini nasıl yönettiklerinin, nasıl organ kaçakçılığı yaptıklarının bilgisini vereceklermiş!
İşbirlikçilik işte böyle bir şey!
Rahman ve Rahim olan Allahın adıyla
(Ey elçim)İnkar ve nankörlük edenlere deki:”Yakında (sisteminiz ve tüm tedbirleriniz çöküp yıkılıcak ve)yenilgiye uğratışıcaksınız ve(dünyada rezil olduğunuz gibi ahirette de)toplanıp cehenneme atılacaksınız!” O ne kötü yataktır.(O ne kahredici bir zindandır.)
Okuyan, düşünen çevrelerde; “AKP dönemini tarih nasıl yazacak, başlangıç ve bitiş dönemini hangi saikler üzerinden ele alarak insanlar değerlendirecek?” gibi sorular son dönemde çokça gündeme gelmekte. Bu sorulara öyle edebi zenginlik olsun, laf kalabalıklaşsın da güzel görünsün gibi kof beklentilerle cevap vermek elbette gerçeği örtmekten öteye geçemeyecektir. Bunun yerine bir resim bir de istatistiki veri tüm süreci özetleyecek bir duruma gelebilir belki de… Şöyle ki, bugün AKP’nin düşmanı gibi görünen tüm çevreleri bir araya getiren, ortak bir paydada buluşturan “Hoşgörü 1995 Ödülleri” başlığıyla toplanan ve başkanlığını Fetö Gülen’nin yaptığı toplantıda bulunanların olduğu resim ve yazımızda ifade edilen siyonist israil ile artan ticarete ait istatistik bu dönemin özeti olabilecek nitelikte. O gün Aziz Erbakan Hocamıza ihanet karşılığı iktidara gelen AKP, bugün de bu ihanetin gereğini yerine getirerek mazlum Filistin’e saldıran kuduz israil’e her türlü ticari malı parası karşılığında! veriyor ve ticaret hacmini arttırıyor.